Üniversite Çağı

#1
Başkent düşündüğüm gibi insan kalabalığından başka bir şey değildi. Kalacak yerimi, üniversiteyi ayarladıktan sonra kütüphaneleri araştırmaya başladım. Birkaç tane kütüphane vardı. Bunlardan en yakını kaldığım yere yaklaşık 22 dakikalık yürüme mesafesindeydi. Bütün hepsini görmemiştim ama üniversite içindeki sanırım gördüğüm en büyük kütüphaneydi. Galiba normaldi de, ne de olsa üniversite içinde yani. Neyse kaldığım yerdeki kütüphaneye gidip kayıt işlemlerimi yaptım. Sonuçta beğendiğim kitap olursa almak için işlemler yapılacaktı. Kayıt işlerimi halletmemin ardından içerideki kitapları incelemeye başladım. 'Atis'in Hayatı' 'Gizemli Yolculuk' adlı kitapları aldıktan sonra yanıma almak için onları yazdırdım ve kaldığım yere doğru hareketlendim.

Kapıyı açıp girdikten sonra yemek için bir şeyler hazırlamaya mutfağa girdim. Birkaç sebze ve eti çıkardıktan sonra önce eti suda haşlamaya bıraktım. O arada da sebzeleri kesip hazırlamaya başladım. Ardından kızartma işlemleri ve en sonunda etle buluşturma ile yemeği hazırlamayı bitirdim. Yanına içecek aldıktan sonra masaya gerekli eşyaları da koyup yemeğe başladım. Sanırım hayatımdaki ilk defa bir evde oturup tek başıma yemek yiyordum. Ne bir ses vardı, ne de bir nefes... Sadece tabağıma değen çatal, kaşığımdan gelen sesler evin içini dolduruyordu. Sanırım 18 yıl annen ve babanın gürültüsüne alışıp, tek başına kalmak hiç de kolay olmuyormuş. Yemeğimi yedikten sonra bulaşıklarla başka zaman uğraşmamak için şimdi temizlemeye başladım. Zaten fazla vaktimi de almazdı. Bir tabak, bir çatal vs. ne kadar zor olabilir ki..! Bulaşıkları da yıkadıktan sonra ellerimi kurularken şöyle bir salona baktım. Hiç kimse yok, hiçbir ses yok. Gerçekten ailemin seslerini sevmesem de şuan nedense onları arıyordum. Kalbim sanki hafifçe bıçak ucuyla dürtülüyormuş gibi hissediyordum. Garip bir histi. Havluyu astıktan sonra aldığım kitapları alıp yatağıma uzandım. Ayaklarımın birini uzatıp, birini kendime çekerken 'Gizemli Yolculuk' adlı kitabı okumaya başladım. Bir adamın Himota dağlarında olan yolculuğuyla ilgili bir kitaptı. Kılıcıyla düşmanlarını yere seren, ulaşılmaza ulaşmanın yollarını arayan garip bir adam hakkında... Kitap 238 sayfaydı. Yaklaşık 1 buçuk saat falan okumamın ardından 92. sayfayı geçerken saatin baya ilerlediğini fark ettim. Bu nedenle sayfanın köşesini hafif bükerek kapattıktan sonra ışığı da kapatıp uyumaya geçtim. Yarın sonuçta ders programlarını alacağım. Pazartesi dersler başlar mı bilmiyorum ama gitmekte fayda vardı.
Sic mundus creatus est.
Image
► Show Spoiler

Re: Üniversite Çağı

#2
Kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra üniversitenin yolunu tuttum. Ders programını aldıktan sonra şöyle bir göz attım. Pazartesi günü Matematik 2 ders ve Diller Tarihi 3 ders, Çarşamba günü Himota Dili Öğrenme ve Yazma 2 ders, Perşembe Matematik 2 ders şeklinde sadece Salı günüm boş görünüyordu. Kimi 9:30'daydı, kimi 14:30'da. Bu da demek oluyor ki, en erken 8'de evden çıkmış olmam ve en geç de akşam 6-7 gibi eve dönüyor olacaktım. Hmm... Aralıklarda üniversitenin bahçesinde oturur elementime çalışabilirim. En kötü kitap okurum. Buradaki rutinimi ne zaman oturtacağım acaba? Neyse şimdilik rutini düşünmektense sanırım para kaynağımı düşünmem daha iyi olur.

Ders programımı aldıktan sonra Karakolun yolunu tuttum. Her ne kadar element kullanıcısı olsam da memur olmam o kadar kolay olmayacaktır. Bu nedenle gidip bu işi de aradan çıkartmak için bir şeyler yapsam iyi olur. Karakola girdikten sonra iş için geldiğimi ve Sezyum elementi kullanıcısı olduğumu söyledim. Bu işlerle ilgilenen eleman beni alıp evraklar için bir odaya götürdü. Evrak işlemlerini halletmemin ardından işe stajyer olarak başlayacağımı söyledi. Tahmin ettiğim gibi. Bu şekilde ilk iş tecrübemi de edinmeye başladım. Temel getir götürler, evrak işleri, çay doldur et, falanlar filanlar akşam 5'e kadar bu işlerin nasıl işlediğini öğrendim. Ertesi gün itibariyle tam olarak işe koyulacaktım. Tabi üniversitede okuduğumu söylediğim için ona göre bir zaman çizelgesi de ayarlayacaklardı. Bu da derslerime bir sıkıntı olmayacağı anlamına geliyordu. Eve gidip dünkü gibi yemeği yapıp yedikten sonra 'Gizemli Yolculuk' adlı kitabıma devam ettim. 150'lere geldiğimde kitabı elimde tutarken ışığı kapatıp lambamı yaktıktan sonra kısık ışığın altında tekrar okumaya devam ettim. Yaklaşık 220'lerde falan kitap elimden düşerken sızıp kalmıştım. Sanırım koşuşturmacayı ilk defa yaşadığımdan bedenim kaldıramadı, kim bilir...
Sic mundus creatus est.
Image
► Show Spoiler

Re: Üniversite Çağı

#3
Sabahın erken saatlerinde kalkıp hızlıca banyoya girip ufak bir duş aldıktan sonra hızlıca ufak tefek bir şeyler atıştırıp karakola yola koyuldum. İlk günümden geç kalmak istemiyordum. Bugünden itibaren çok fazla koşturmacam olacak, bakalım rutinim nasıl bir şey olacak. Okul ve polislik, kitap okuma ve element antrenmanı hangi birini hangi zamanda yapacam. Hiçbir fikrim yoktu. Ama bir şekilde altından kalkmam gerekiyor. Sonuçta ailem bana güvendiklerini söylediler. Her ne kadar güven konusu hakkında fikrim olmasa kelime olarak bana çok yük bindiriyormuş gibi hissediyorum. Bu nedenle ne olursa olsun altından kalkmam gerekiyordu. Karakola geçtikten sonra etrafa bakındım. Meğersem stajyerlere hafta sonu tatilmiş. Memurlar ise nöbetleşerek işlerine devam ediyorlardı. Ama ben okuduğum için hafta içim serbest, hafta sonlarım iş olacak şekilde düzenlenmiş. Bu nedenle bana tatil değildi. İş saatlerim, salı günü 8-6, pazartesi-çarşamba-perşembe-cuma 6-9, cumartesi 8-8 ve pazar da 10-2 çalışacaktım. Çok gibi duruyordu. Umarım ayak uydurabilirdim.
-2 Yıl Sonra-
1 yıl boyunca stajyerlik yaptıktan sonra memurluğa yakın ama tam kapasiteli memurluk olmayan bir konuma getirilmiştim. Artık maaşım da artmıştı. Bazı konularda polislerle birlikte çalışıp nadiren de olsa devriyeye çıkıyordum. Okulumda da durumlar iyiydi. Ortalamam 4 olmasa da 2,64'tü. Bir şekilde dersleri de halledebiliyordum. Babamın çok önceden dediği gibi, işleri bir düzene soktuktan sonra her şey bir şekilde halloluyordu. Ne kadar tuhaf olsa da haklı olduğunu şuan görebiliyordum. Sabahın erken saatlerinde okul varsa okula git, ders aralarında notları gözden geçir, akşam vakti işe git, boş vakitlerinde element stabilize için konsantre ol, eve gidince yemeği ye ve kitabı okurken uyu. Ertesi gün tekrar... Boş günümde ise kütüphaneye gidip genel bir not çıkar ve ilgimi çeken tarih kitaplarını kontrol et. 2 sene boyunca bu benim rutinim olmuştu. 3. sınıfa geçtiğimde ortalamam 2,83'e çıkmıştı. Sene sonuna kadar 3,5'a çıkarmayı düşünüyordum. Umarım olur, olmazsa da sorun değil ama hedefim Eski Dillerin tarihi hakkında her şeyi öğrenmekti. Ne kadar bölümünü okusam da hala okuma kısmında eksiklerim vardı. Bunun içinde gözüme Eski Diller Tarih Profesörüne dikmiştim. O adamın bilgisi muazzamdı. Bu konuda da elbet bir bilgisi vardır. 2. senemi bitirmemin itibariyle de memurluğa atanmayı başarmıştım. Vakalara atanabilecek pozisyona da geldim. Artık istediğim şeylere yavaş yavaş kavuşuyordum. Yapmam gerekenleri hiçbir zaman unutmadım. Beni o gece orada bırakan ailemi bulup, neden bıraktıklarını öğrenecek ve onları bana bakan aileme götürüp teşekkür ettirecektim. Bunun içinde neden bilmesem de içimden gelen hislere göre özgür bir şekilde diğer şehirlere gidebilen birisi olmalıydım ve ayrıca soyadıma dair bilgileri bir şekilde bulmam gerekiyordu. Şimdi ise memur oldum ve Eski Diller bölümünde 3. sınıftayım.
Sic mundus creatus est.
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Konutlar”