Hatıralar Defteri

#1
-Bundan 10 Yıl Önce Bir Evin Çatısında-
Etraftaki tüm çocuklar gülüp eğleniyorlar. Ailemde aşırı gülüp eğleniyor. Peki bu neden bir tek bana garip geliyor? Çocuklar düşünce ya da bazen durup dururken gözlerinden su akıyor. Bazı yetişkinler bağırıyor. Bazıları terler içinde kalıp koştura koştura, titreye titreye işlerini hallediyorlar, yüzlerinde gülümsemeyle... Bu yaptıklarını neden yapıyorlar, hiç anlamış değilim.

Çatıdan aşağı inip evin yolunu tuttum. O sırada birisi arkamdan "Hooooyyy, Ginte." diye sesleniyordu, ama takmadan yürümeye devam ettim. "Seni lanet olası duygusuz arkana baksana." deyiş sesleri yaklaştıkça bir şeylerin peşinde olduğunu anladım. Hafif göz ucuyla baktığımda bana yumruk atmaya çalıştığını fark ettim ve hemen yana çekilerek bu hamlesinden kaçındım. Tabi ben kaçınınca bu dengesini kaybetti ve düşmemek için çabalayıp, bir iki kez tek ayağının üzerinde sekti ve sonra yere kapaklandı. Yüzünü ekşiterek "Hoooyy, yaptığın hiç komik değildi. Sadece kafana vuracaktım." dedi. Garip duruyordu. Çömelip "Yüzün neden bu şekli alıyor? Ayrıca duygusuz derken? Duygu nedir?" diye sordum. Çocuğun yüzündeki ifade tekrar değişip, tamamen şekilsiz şemalsiz bir ifadeyle "Haaaa.. Yüzüm neden mi bu şekli alıyor? Duygu ne midir? Ginte senin kadar acayip bir insan daha görmedim, biliyor musun? Neyse..." derken yavaşça ayaklandı ve götündeki tozu silkelerken "Bak oğlum, duygu dediğimiz şey ağlamamız, gülmemiz, sinirlenmemiz gibi olayların içimizdeki anlamıdır. Mi... mi... misal Bi.. Bi.. Bibi-chwan'a olan a... a... aş... aşkım gibi düşünebiliriz. Aşk, sevgi denilen duygunun gerçekte ki halidir." diyerek cümlesinin bittiği sırada bir kız 6-7 metre uzaktan bağırarak "Ginteee, Rireeennn..." diyerek el sallayıp yaklaşıyordu. Riren kızı görünce "Bi... bi... bi... bi... Bibi-chan.." derken yüzü o kadar kızardı ki "Riren hasta mı oldun?" diye sorma gereksinimi duydum. Bibi yanımıza gelince Riren hızla "N.. N.. Ne hasta olması. Kim seviyormuş. Neyi.. Ginte benim acilen gitmem lazım, görüşürüz. Bi.. Bibi-chan görüşürüz." diyerek hızla uzaklaştı. Kız tuhaf bir ifadeyle "Haa.. Riren niye kaçar gibi gitti? Ginte senin bir fikrin var mı?" diye sordu. Ayaklanarak "Hayır. Neyse benimde eve geçmem gerekiyor. İyi günler, Bibi." diyerek evin yolunu tuttum.

Eve girdiğimde ayakkabılarımı çıkartıp salona geçtim. Annem beni görünce gülümseyerek koşup "Hoşgeldin birtaneemmm benim..." deyip beni kucakladığı gibi dönmeye başladı. "Anne, bunu yapmaya ne zaman son vereceksin?" diye sorduğumda beni yere indirmesine rağmen kucaklamasını sürdürerek "Hiçbir zaman, teheee.." diye cevap verdi. Derince bir nefes alıp verdikten sonra yaklaşık bir 3-5 dakika daha böyle tutulduktan sonra sonunda bırakmıştı. Mutfağa geçtiğinde bende peşinden giderek sandalyelerden birini çekip oturdum. Annem bir yandan yemeği hazırlarken "Eee.. Anlat bakalım bugün neler yaptın?" diye sordu. "Pek bir şey yapmadım. Ama kafama takılan bir soru var anne." dedim. "Hmm.. Sor bakalım tatlım." "Anne, duygu ne demek?" dediğimde biberleri keserken duyduğu gibi bıçak hareket etmeyi kesti. Gülümseyerek "Niye sordun tatlım?" deyip bana baktı. "İnsanların suratlarındaki ifadelerin değişimleri çok garibime gidiyor. ..." derken elime bakarak "Bana göre surat ifadelerinin değişmesi bir şey ifade etmiyor. Hatta saçma geliyor. Çocukluğumdan beri insanların bu ifadelerini anlamaya çalıştım. Ama hep garip geldi. Sizin gülmeleriniz, başkalarının gözünden su akması, terlemeler falan her zaman garibime gitti. Buna anlam vermek adına Riren'e sordum. Bugün bana yumruk atmaya kalktığında kaçındım ve o yere düştü. Sonra yüzünde ekşimtrak bir ifadeyle bana bakıp yaptığımın komik olmadığını söyledi. Bende yüzündeki ifadeyi sorduğumda duygudan bahsetti. Aşktan falan... Anne, aşk ne demek?" diye sordum bu sefer. Elindeki bıçağı bıraktıktan sonra derin bir nefes alıp verdikten sonra yanıma oturdu ve yüzümü okşuyarak "Tatlım benim bu gibi şeyler zamanla olur. Şuan neden hissetmiyorsun bilmiyorum. Ama günün birinde sende anlayacaksın." dedi sonra gülümseyerek "Duyguların ne olduğunu ve nasıl yaşayacağını, neden yaşadığımızı anlatamam ama aşkı anlatabilirim." elini çenesine koyup "sanırım..." dedi. Ardından ayağa kalkıp bıçağı tekrar eline aldıktan sonra biberleri tekrar doğramaya devam ederken "Aşk, babanı sevmemdir. Yani şöyle ki onu gördüğün ilk an..." derken bıçağı pencereye doğru uzatıp yukarı doğru bakarken söylediği sözcüklerin arasında da bıçağa dikkat ederek ellerini kalbine götürdü sanki bir şeyi sarmalarcasına "... yüreğin kıpır kıpır olur. Böyle sanki içinde kelebekler uçuşur. Geceleri doğru düzgün uyuyamazsın. Gözün her dakika onu arar. Her saniye onunla konuşmak istersin. Her salise gözlerinde kaybolmak." dedikten sonra tekrar biberlerini doğrarken "Yani en azından ben böyle hissetmiştim. Ama tatlım emin ol, o an anlarsın." dedikten sonra biberleri bitirip diğer malzemeleri halletmeye başladı. "Teşekkür ederim, anne." dedikten sonra odama geçtim. Duygu denen şeyin ne olduğunu hala anlamıyordum. O kadar garip geliyordu ki... Annemin dediğine göre bir gün anlayacaktım. Ama neden anlamam gerekiyor ki..! İnsanları umarsadığım falan yoktu sonuçta. Aman neyse düşünmekle bir yere varamayacağım gibi görünüyor.
Sic mundus creatus est.
Image
► Show Spoiler

Re: Hatıralar Defteri

#2
-1 Yıl Sonra-
Yatağıma uzanmış, elime bakarken ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Gerçek ailem beni bırakıp gitmiş. Bana bakan ailem ise aşırı hiperaktif insanlar... Ben ise hiçbir şey hissetmeyen, insanların bile olmadığı yerlerde takılmak isteyen birisiyim. Ben nereye aidim? Yaşama nedenim ne? İleride ne yapmam gerekiyor? Geçmiş neleri saklıyor? Kafamda o kadar çok soru var ki..! En önemlisi ben neden bir şey hissetmiyorum. Ne bir öfke, ne bir sevinç, ne bir heyecan... Hiçbir şey, hemde hiçbir şey hissetmiyorum. Hep böyle mi olacak? 1 yıl önce annem zamanla bunları yaşayacağımı söylemışti. Ama neden hiç ilerleme hissetmiyorum?

Elinde hafif bir yanma acısı hisseder ve yüzü büzüşür.

"Aahh... Neler oluyor?" derken elime baktım. Hafif bir yanma hissi var. Ama neden elim yanıyor. Hatta içimde bambaşka tarif edilemez bir his dolaşıyor. Bu da ne böyle... Hemen kalkıp annemle babamın yanına koşarak "Anne, baba.." diyerek yanlarına gittim. Yüzümdeki telaşı gören annem ve babam can havliyle "Ginte iyi misin?" diye sordu ilk annem, elimdeki parça parça hafif yanık izlerini gören babam "Bu... Bu yoksa element uyanışı mı?" dedi. Annemde bende şaşkınca bakakaldık. Bu ailemizdeki ilk, köydeki ise nadir olaylardan biriydi. Element ortaya çıkması... "Ginte benimle gel. Bagon abin bir element kullanıcısı olduğu için yardımcı olacaktır." dedi babam. Annemde ise telaşe yüzünden akıyordu. Bense anneme bakıp "Anne ben iyiyim." dedim. Her ne kadar yapmacık da olsa yüzümde zorla olmasına çalıştığım gülümsemeyle.. Annem bana baktı "Tabi ki de iyisin. Hatta ülkemizin en güçlüsü olacağına da eminim. Hadi babanla git sen." deyince bende kafamı sallayıp tekrar eski halimi alarak babamın peşine takıldım. Bir süre sonra Bagon abinin evine geldiğimizde babam kapıyı çaldı "Bagon bir bakabilir misin?" dedi. Kapı yavaşça açıldı ve 25-26 yaşlarında birisi söze girmeden babam "Rahatsızlık için kusura bakma. Oğlumun kolunda yanık izleri çıktı da element uyanışı olduğunu düşündüğüm için sana geldim. Yardımcı olur musun?" dedi. Bagon toparlanıp "Öyle mi, lütfen içeri buyrun." diyerek yana çekildi. Babamın peşinden girmemizin ardından koluma baktı ve "hmmm.." diye sesler çıkarırken, düşünerek "Sanırım Sezyum elementi kullanıcısı olacak. Bu konuda ben aşırı yardımcı olamayabilirim. Ama yarın bir bakarız. Yanlış hatırlamıyorsaaammm Pede-sempai Sezyum kullanıcısı olmalı. Ona bir danışır ilerlemesi için bir yol düşünebiliriz. Hem nasıl kullanacağına dair de bilgiler verebilir." dedi. Bagon'un sözlerinden sonra babam rahatlamış bir şekilde nefes alıp verdikten sonra "Teşekkür ederim, Bagon. Yarın işe giderken Ginte'yi sana bırakırım o zaman olur mu?" "Tabi ki, seve seve." "O zaman iyi akşamlar, tekrardan teşekkürler Bagon. Babana ve annene selamlarımı ilet." "Ne demek Bani abim, her zaman. Sonuçta babamın en yakın dostusun. Sizlere de iyi akşamlar, Banti yengeme selamlar." son konuşmalarının ardından eve döndük. Babam anneme olayları anlattıktan sonra herkes yatağına geçti. Kolumda sancı olsa da bir süre sonra sızıp kalmıştım.
Sic mundus creatus est.
Image
► Show Spoiler

Re: Hatıralar Defteri

#3
-Ertesi Gün-
Sabahın ilk ışıklarıyla babam beni kaldırmıştı. Annemse çoktan sofrayı hazırlamış, gitmeden bir şeyler atıştırdık. Ardından Bagon'un evine doğru yola koyulduk. Geldiğimizde babam kapıyı çaldı, kapı açıldı. "Günaydın, Bagon. Oğlum sana emanet. Bundan sonra eti Pede-sama'nın, kemiği senin." diyerek hunharca güldü. Bagon da gülerek "Peki Bani Abi. İçeri gel Ginte, birazdan Pede-sempai'nin yanına gideriz." dedi. Tam iş yerine doğru yola koyulurken "Pede-sama'ya selamımı iletmeyi unutma." dedi babam. Bagon kafa salladıktan sonra biz içeri babamda yoluna koyuldu. Yaklaşık yarım saat sonra bizde Pede-sama'nın evine doğru harekete geçtik. Yaklaşık 10 dakikalık yürüyüş sonrasında tahtadan yapılma bir kulübeye vardık. Vardığımızda Bagon "Sempaiii... Neredesin?" diye bağırmaya başladı. Ağaçların arasından yaklaşık 50-55 yaşlarında bir adam çıkarak "Her geldiğinde bu kadar gürültülü olmak zorunda mısın, Bagon?" dedi ve bana bakarak "Hooo.. Bu Bani'nin oğlan değil mi?" dedi, çenesini sıvazlayarak... Tam Bagon cevap verecekken elime bakıp "Hmmm.. Demek elementin uyanmış. Ama neden enerjin en altta uyanmış ki? Sırf bu nedenle kolunda bile parça parça yanıklar meydana gelmiş. Neyse ımmm nerdeydi?" diyerek kulübesine yöneldi ve içeriden tangur tungur sesler eşliğinde hafif mırıldanmalar geliyordu. Aradan 2-3 dakika sonra "Hah buldum." diyerek dışarı çıktı. "Bu merhemi her akşam yatmadan önce sür. 2-3 güne bir şeyciğin kalmaz." dedi. Ardından Bagon'a dönüp "Hepsi buysa dönüp oğlana üç beş bir şeyler anlatabilirsin." dedi. "Efendim, aslında benim düşüncem sizin ona yardımcı olmanızdı. Çünkü Sezyum elementi hakkında neredeyse hiçbir bilgim yok ve ben bir Uranyum elementi kullanıcısıyım. Tam potansiyeline yardımcı olamam ve biliyorsunuz o Bani abimin çocuğu. Bu nedenle lütfen ona bilgilerinizden bahşedebilir misiniz?" diyerek dizleri üstüne yere kapaklandı. "Hooo... Bani için her şeyi yaparım diyorsun yani. Yanlış hatırlamıyorsam zamanında benden öğrenmek istemiştin ama seni geri çevirmiştim. Bu çocuğu neden geri çevirmeyeceğimi düşünüyorsun peki Bagon veledi?" "Sadece bir ümit Sempai." "Sana kaç defa demem gerekiyor? Bana Sempai falan demeyeceksin. Ben senin hocan değilim. Ayrıca bu çocukta garip bir şeyler var. Sen ya da ben fark etmez, bu çocuk ikimiz olmasak bile bir şeyleri kapar. Tabi benle 1 yıl da, senle 3 yılda kendi başına 5 yılda çözer ama elbet bir şekilde çözer. Bunları neden söylediğimi bile bilmiyorum ama gözlerinde bu ışığı görebiliyorum. Neyse tamam Bagon sen git, velet burada kalacak." "Teşekkür ederim, Sempai. İyi günler dilerim. Gitmeden önce son bir diyeceğim var. Bani abimin sizlere bolca selamı vardı." dedi sonrasında gerisin geriye gitmeye başladı. Adam öylece duruyordu. Tabi bende karşısında duruyordum. Ne yapacağımızı, ne demem gerektiğini, niye burada olduğumu hiçbir şeyi bilmiyordum. Sadece duruyordum.

Adam Bagon'un sözlerinden sonra hımph çekerek, ağaçların arasına yöneldi. Aradan 30 saniye bile geçmeden yüksek bir ses "Ne dikiliyorsun, beni takip et." diye gelince peşinden ilerlemeye başladım. 3-4 ağacı geçtikten sonra görüş alanıma girmişti. Elleri arkasında bir kayanın karşısında duruyordu. "Element dediğimiz şeyler hakkında ne biliyorsun?" diye sordu. Bu adamın karşısında nedense çok ufakmış gibi hissediyordum. Öyle yaş olarak değil, boyut olarak ufalmış gibiydim. Sesim hafif kısık bir tonda çıkarken "Okulda öğretilenleri ve kitaplarda okuduklarımı. Elementler kişinin içerisinde yatan Atom Enerjileriyle alakalıdır. Bu herkeste bulunmamakla birlikte, herkeste farklı olarak açığa çıkabilmektedir. Bu elementler; Karbon, Neon, Kurşun, Magnezyum, Uranyum, Kalsiyum ve Sezyum'dur. Elementlerin detayları hakkında fazla bilgim olmasa da bildiklerim, kimi yanıcı kimi destekleyici kimi de daha farklı şekillerde olabiliyor. Bir kitapta okuduğuma göre de her elementin kendi içerisinde kabiliyetleri bulunmakta. Ama detayına girmemişti. Bildiklerim bu kadar." "Hmmm.. Hmm... Aferin güzel anlatımdı. Şimdi sana diğer elementleri anlatarak zaman kaybetmek istemiyorum. Direkt Sezyum elementinden bahsedeceğim. Çünkü sen bir Sezyum elementi kullanıcısısın. Sezyum Elementi; uzayıp, esneyebilen bir metaldir. Ayrıca oksijen ve suyla farklı tepkimeler oluşturur. Eğer oksijenle temasa girerse mor bir alev, suyla tepkimeye girerse de patlama etkisi yaratır. Kişi içerisindeki Atom Enerjisi azaldıkça kullanman zorlaşır. Ayrıca Atom Enerjin dengesizleşecek kadar düşerse elindeki gibi yanmalara ve hatta vücut içinde kanamalara bile gidebilir. Bu nedenle Atom Enerjini stabil tutmaya önem göstermelisin." dedi ve bana dönerek "Kabiliyetlerden bahsetmiştin. Evet kabiliyet dediğimiz şeyler elementini kullanmayı öğrendikçe uygulama şekillerindir. Pek çok farklı yöntemi vardır. Örneğin;" diyerek elini açtı ve "Buna Sezyum: Ateş Kabiliyeti denir." dediği anda elinde mor destansı bir alev yanmaya başladı. Sanki elinden dışarı çıksa tüm ormanı saatlerce yakabilecekmiş gibi görünüyordu. Sonrasında söndürerek "Bugünlük bu kadar bilgi yeterli. Yarın ve bundan sonraki günlerde sana Atom Enerjine odaklanmanı ve onu stabil halde tutmanı öğreteceğim. Dilediğim noktaya geldiğini gördüğümdeyse belki bir tane kabiliyet öğretebilirim." dedi. Neden bilmiyorum ama içimde tuhaf bir takdir hissi uyanmıştı. Bir keresinde Riren başka bir büyüğüne yaparken görmüştüm, ellerini birleştirip kafasını eğerek bir şeyler yapıyordu. Sanırım bu saygı gösterdiğinin kanıtıydı. Bende bu adama karşı saygımı göstermeliydim. Bir elimi yumruk, diğer elimi de onu kaplayacak şekilde tutarak önünde kafamı eğip "Teşekkür ederim. Bugünden sonra sizin dediklerinizi dinleyecek ve söylediklerinize sıkı çalışacağım." "Hmm.. Hmm.. İşte Bani'nin oğlu. Ru ha ha ha ha.." diyerek gülmeye başladı. Gülmesi bittikten sonra "Hadi şimdi git, dinlenmem gerek." dedi.

Bende o ağaçlık alandan çıkıp evin yolunu tuttum. Annemin iş yapıyor olduğunu düşünerek içeri girdim ki, annem telaşla yanıma gelip "Eee ne dedi Pede-sama? Yardım etti mi? Öğretecek mi? Gerçekten de elementin uyanmış mı?" diye birkaç soruyu üst üste sormuştu. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girerken "Anne sakin ol. Gören de son günlerimi yaşıyorum sanacak. Pede-sama gerçekten olağanüstü birisi ve bana bu elementi nasıl kullanacağımı da öğreteceğini söyledi. İçin rahat olsun." dediğim sırada salona geçtik. Kanepeye oturduktan sonra Sezyum elementimi anlattım. Esneyebilen ve uzayabilen metal olduğundan falan. Anneme olan biteni anlattıktan sonra annem rahat bir nefes alıp verdikten sonra yemeği yapmaya geçti. Nedense annemi yemek yaparken izlemek ilgimi çekiyordu. Bir tarih kitabımı aldıktan sonra onu okurken bir yandan da göz ucuyla annemi izleyebileceğim bir masaya geçtim. Hem okuyor hemde onu izliyordum. O da yemeğini yaparken arada bana bakıyor ve yanımdan geçerken hep başımı okuşuyordu. Ara arada kafamı öpüyordu. Akşam babam eve geldiğinde yemeğe oturduğumuzda o da annem gibi telaşla sorularını sıraladı ve onunda içini rahatlattıktan sonra hep beraber oturup sohbet etmeye başladık. Ailem hep güler yüzlüydü ama bugün ayrı bir şeyler vardı. Hissedebiliyordum. Sanırım buna sevinç diyorlardı. Ama neden benim içimde hiç yoktu? Elementimi uyandırmam, ailemi güldürmem beni neden sevindirmiyordu? Bende bunları yaşamak istiyorum. Ama neden olmuyor? Yatağımda uzanırken bunları düşünüyordum. Sorularıma hiç cevaplar bulamazken sızmıştım.
Sic mundus creatus est.
Image
► Show Spoiler

Re: Hatıralar Defteri

#4
-10 Ay Sonra-
"Tahmin ettiğimden daha hızlı geliştiğini söylemem gerek. Atom enerjini stabil halde tutmayı öğrendin. Şimdi sana Sezyum: Örümcek ağı kabiliyeti hakkında birkaç şey anlatacağım. Benim bu kabiliyeti öğrenmem yaklaşık 3 yılımı almıştı. Elementi elinde uyandırıp ona şekil vermek kolay bir şey değildir. Bu nedenle içindeki atom enerjine dikkat ederken bir yandan da kafanda ne yapman gerektiğini de düşünmen gerekiyor. Şimdi öncelikle dikkatlice izle." dedikten sonra elinde sezyum elementine odaklandıktan birkaç saniye sonra acayip büyüklükte yaklaşık 28 telli, aşırı dayanıklı görünen ve 9 metre uzunluğa sahip ağ oluştu. Karşıdaki bir kayaya attığı gibi kayayı sarmaladı ve sonrasında ağ erimeye başladı. "Bu Sezyum: Örümcek Ağı kabiliyeti. Başlarda elbet böyle yapman mümkün olmayacak. 2-3 tel zamanla 7 tele ulaşacak. Bu 7 tel temel durumdur. Ayrıca tellerin uzunluğu da 5 metreye uzanacak. 5 metre uzaklıkta bulunan birini yakalayabilirsin. Ama şunu sakın unutma temel bir örümcek ağı, aşırı sağlam değildir. Kişi bundan çok rahat kaçabilir. Bu nedenle örümcek ağının ikinci adımı aklında bulunsun. Onu eritebilirsin. Eğer adama attıktan sonra onu eritirsen belli düzeyde hafif yanıklar oluşturabilir ve en azından konsantrasyonunu bozabilirsin." dedi ve sonrasında ellerini arkasına attıktan sonra "Evet, öncelikli olarak elementini kullanmayı denerken atom enerjini stabil tutmaya çalış. Bu olayı kavradıktan sonra ellerinde telleri tek tek odakla ve kaynaştır. Bir iplik misali birbirlerine kaynaştıklarını hisset. Uzunluğu başta 20 cm olarak düşün. Sonra 50, 1 metre, 2 metre diye gidebilirsin. Ama önceliğin her daim kolay adımlar atmak olsun, unutma. Kolay bir adım, zor bir adım için başlangıçtır. Bugünden sonra benden başka tavsiye almayacaksın. 7 telli ve 5 metre uzunlukta bir örümcek ağı elde ettiğin vakit yanıma gelebilirsin. Şimdi git ve çalışmana başla." dedi. Tekrar ilk zamanki gibi ellerimi birleştirip kafamı eğdikten sonra evin yakınlarındaki orman alana doğru ilerledim.

Öncelikle Pede-sama'nın dediği gibi işe koyuldum. Atom enerjisi stabilken, elementime odaklanmaya çalıştım. Bunu ilk sefer denediğimde atom enerjim inanılmaz derecede dengesizleşmeye başladı. Sanki elementimi açığa çıkartmak içimdeki atom enerjimi... Dur bir dakika zaten öyle değil miydi? Element kullanmak atom enerjisi ister. Atom enerjisi element için kaynak gibidir. Dengesizleşmeye başladığı vakit tekrar stabilize etmeye çalışırsan elementine odağın kaybolur. Yani elementin için gerekli miktarda atom enerjisi harcadıktan sonra atom enerjini stabilleştirirsin, hem atom enerjin korunur hemde element açığa çıkar. Tamam ilk başta bunu deneyelim. Elementi çıkarmak için gerekli miktarı ölç, sonra element açığa çıktığı gibi atom enerjini stabilleştir. Ölç, çıkar, stabilleştir.

Bu şekilde çalışma çok yorucu hissettiriyordu. İlk gün hiçbir şey başaramadım. İkinci, üçüncü, bir ay, üç ay hiçbir gelişme katedemiyordum. Ara ara kitap okurken nerede yanlış yaptığımı düşünsem de işin içinden çıkamıyorum da.. 1 yıl sonunda elementimi kullanmayı ve atom enerjimi sirkülere etmeyi başardım. Meğer atom enerjim, elementimi uyandırmak için yeterli değilmiş. Bunu hiç düşünmemiştim. Neyse ki çıkarmak için aşırı çabalamamışım yoksa yetersiz atom enerjisi nedeniyle yanmalara hatta iç kanamalara sebebiyet verebilirdim. Bu da demek oluyor ki, kabiliyet için yeterli atom enerjisine sahip değilim. Bu nedenle 1 yıl boyunca atom enerjimi arttırmak için çabaladım. Bir yandan da ölç, çıkar, stabilize et uygulamasına devam ediyordum tabi ki..! Yaklaşık olarak 2 yılın sonunda 2 telli, 40 cm uzunluğunda bir şeyler çıkarabildim. Bunu 7 telli ve 5 metre uzunlukta yapmamsa 3 yıl 2 ayımı almıştı. Ardından Pede-sama'ya gösterdim ve memnun olmuştu.

Bu iş benim günlük rutinim olmuştu. Sabah kahvaltı sonrası ormanlık alana git, 2 saat 'ölç, biç, stabilize et' uygulaması ve ardından ufak ama birkaç kitap bulunan kitap evine gidip tarihle ilgili kitapları oku. Akşam yemeği ye, atom enerjini sirküle ederek arttırmak için odaklan ve saat 11 gibi yat. Bu rutin 3 yıl boyunca devam etti ve ailem 18 yaşımda beni başkente gönderdiler. Üniversite okumamı istiyorlardı. Bunu bende istiyordum. Eskiden bir amacım yoktu. Ama artık var. Gerçek ailemi bulmalı ve neden beni orada bıraktıklarını öğrenmem gerekiyordu. Ayrıca 'Bimoa' soyadı ne anlama geliyordu. Neden herkes gibi '-odan' soyadına sahip değildim. Yaşadığımız yerdeki kısıtlı bilgi bana bu bilgiyi sağlamadığına göre başkentteki bilgiyle bunu öğrenmem gerekiyordu. Eski Diller bölümünü okursam bir bilgiye ulaşabileceğime inanıyorum. Ayrıca orada aileme yük olmamak adına da polis olmalıydım. Sonuçta element kullanıcısıyım. Evet, artık elimden çok daha fazlası gelebilecek. Hem ikinci kabiliyetimi de öğrendim. 'Sezyum: Patlama.' Bunların hepsini yararıma kullanmam gerekiyordu.
Sic mundus creatus est.
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Şehir Merkezi”

cron