Onu ilk gördüğü zamanı hatırladı. En iyi ustanın, en destansı şaheserine baktığı gibi baktı; dili tutuldu sandı. Gözlerinin ışığı, tüm benliğinin tek aidiyeti gibiydi. Ona verilmiş bir hediyeydi o an. Onu tanıdıkça; kalbinin hiç keşfetmediği, hiç bilmediği yönlerini keşfediyordu.
***
1 sene önce...
Çok çalıştığı bir günün ardından, yorgunluk belirtileri erkenden başlamıştı. En büyük belirti psikolojik, kafasaldı. İsteksizlik tüm bedenini sararken çevresine enerji saçacak hali de kalmamıştı. Gufuo ise her zamanki gibiydi. Konuşuyor, konuşuyor, garip hareketler sergiliyor, Hera'dan dayak yiyor, sonra tekrar konuşuyordu. Hera hep Gufuo'nun nasıl bu kadar enerjik kalabildiğini merak etmişti. Başarılı bir polis değildi, pek parlak bir zekaya da sahip olduğu söylenemezdi fakat yine de halinden memnundu. Tam tersine Hera hayatındaki monotonluk ve sıradanlığa çözüm arıyordu. Aslında aramıyordu, aramış gibi yapıyordu. Çünkü içinden çıkamadığı bu sıkıntılar silsilesi onu sürükledikçe nehrin ne yöne dahi aktığını çözemiyordu. Boğulacak gibi oluyordu fakat dişe dokunur bir derdi dahi yoktu. Çok arkadaşı yoktu, belki de yalnızdı. Yine de hem eski üniversite arkadaşları, hem de iş yerinden arkadaşları ile arası oldukça iyiydi. Her şeyin normal gittiği şu dönemde Hera'nın yaşadığı bilişsel heyelanların bir açıklaması yoktu. Derken o soruyu sordu Gufuo.
"Şşşş Heraaaa.. Evlenmicen mi kız sen?"
Hera güldü. Herhalde Gufuo'ya kızacak hali kalmamıştı. Hafiften de sinirleri bozulmuştu bu yorucu günün ardından hala onun bu şakaları yapabildiğinden. Gülmeye devam etti. Gufuo ise garip bir şekilde ciddiydi. Gerçekten mimik oynatmıyor, az önceki güleçliğinin aksine merak dolu gözlerle ona bakıyordu. Hera geciktirmemeye çalıştı cevabını.
"Nereden çıktı be o? " diye cevapladı Hera. Elindeki evrakları kategorize etmişti. Usul adımlarla dosya dolabından uzaklaşmaya başlarken olabildiğince minik adımlar atıyordu. Gufuo'nun söyleyeceği en ufak şey normal şartlarda ilgisini çekmezken, nedense şimdi bu söylediği biraz anlamlı gelmişti. Sorun evlilik gibi saçma bir fikirin altında yatmıyordu aslında. Hera 'o anlamda' bir şeyler yaşamaya hevesli değildi kimseyle. Aslında hevesli olup olmadığını dahi bilmiyordu. Herhangi bir erkek ile o aşamaya pek gelemiyordu. Daha önce ufak flörtleri olmuştu fakat yine de birilerine karşı heyecan duymanın nasıl bir şey olduğunu pek iyi biliyor sayılmazdı. Gufuo düşünceli bir biçimde tekrar açtı ağzını.
"Damuri diye bir eleman var. Kaslı, yakışıklı ve geçen ay Başpolis oldu. İstersen eğer.." Gufuo'nun sözleri Hera için utandırıcı değildi aslında. Normal iki arkadaşın birbirine çöpçatanlık yapması, yada paslaşması. Defalarca arkadaşlarına bunu yapmıştı ancak yine de ona birinin ayarlanmaya çalışılması rahatsız edici geliyordu. Hiddetle elindeki son dosya ile Gufuo'nun kafasına sertçe geçirdi. Ardından dişlerini göstere göstere konuşmaya başladı.
"Sus be! İyi böyle." diye cevap verdi ona. İçinden geçirdikleri onu tedirgin etmese dahi düşünmeye sevk etmişti. İşi bitmişti. Yine de biraz dinlenmek için koltuğuna oturdu. Derin bir nefes verirken bu zorlu günün ardından yapacak hiç bir şeyi olmayışına üzüldü. Diğer yandan dinlenecek olmasına seviniyordu. Kahvesinden bir yudum alacaktı ki, bittiğini görünce biraz üzüldü. Neyse ki Gufuo vardı. Eşek Gufuo. "Git kahve getir bana. Dahi fikirlerini de kendine sakla."
"Kezban seni.. Erkekten anlasaydın zaten beni görürdün!" Söylenen Gufuo'ya sert ve tehditkar bir bakış daha attıktan sonra onun önüne dönüp yürümesine izin verdi. Kahvesini beklerken, ne kadar gereksiz de olsa Gufuo'nun söylediklerini düşündü. Hera içinde bir şey saklıyordu. Çok derinlerde, açığa çıkaramadığı fakat kendince bilip de açıkca ne olduğunu anlamlandıramadığı... Söyleyemediği o şeyin bu hisleriyle bir alakası var mıydı bilmiyordu. İlk adımı atma konusunda kötü dahi olsa, ona adım atan kimseyi geri çevirmemiş; aksine melek gibi davranmıştı. Soğukluğu ve demir suratı çoğu zaman insanların sempati duyduğu bir şey gibi geliyordu. Lakin yine de bir sorun vardı. Gufuo'nun söylediği adamı tanıyordu. Yakışıklı, çekici ve iyi biri gibiydi. Hera ondan hoşlanabilir, onunla güzel vakit geçirebilirdi. Fakat nedense bunun için harekete geçmek içinden gelmiyordu. Bir anlığına aydınlandı. Gufuo haklı olabilir miydi? Derin bir nefes verirken kendi kendine söylendi: "Erkekler..."
O an için yalnız ve depresif bir ruh halini paylaşıyordu. Hera ne düşündüğünü bile bilmiyordu aslında. Sadece artık daha az önemsemeye başlamıştı bu durumu. Fakat bunu anlamlandıracağı bir anın gelişi, bir ışığın yanışı, bir tohumun alevler saçarak filizlenişi bu şekilde oluyordu sanırım. İlk önce minik adım sesleri duydu. Kafasını ve gözlerini eş zamanlı olarak kaldırdığında, o endamlı ve sevgi dolu surata eşlik eden kadife sesi duydu. İçindeki tüm her şey silindi. Beyninde çalan tüm gürültülü şarkılar yerini tek bir fısıltıya bıraktı. Kalbinin atışı, sanki kolları kalbi olmuş; onunla birlikte atıyordu.
"Şey.. Merhaba! Ben yeni atandım.. Yarın başlamam söylendi, bende bugünden gelip burayı görmek istedim.." Kuzgun saçlı, görece kısa bir boya sahip, biraz balık etli, dolgun yanaklara ve koca gözlere sahip güzel bir kızdı karşısındaki. Hayatında hiç bu kadar utangaç bir insan görmemişti. Kız konuşurken yutkunmayı dahi unutmuştu Hera. Kalbinin atışları bir an dışarıdan duyulacak diye çok korktu. Kızın ses tonundan tut, yaydığı kokuya kadar her şeyi hissediyor, yanaklarının kızarmasına engel olamıyordu. Kız konuşmasına devam ettikçe aklında tek bir düşünce belirdi. Mutluluk onun için şu an bir cevap bulabilmesiydi. Heyecan böyle bir şey miydi? Karşısında kendi cinsinden, kendisi gibi bir dişi duruyordu ve Hera kendini ona bakmaktan alamıyordu. Her konuştuğunda ağzına düşecek gibi olmasından tut, zaman yavaşlamış gibi geçiyordu gözlerinin önünden.
"Ne kadar kabayım! İsmim Fepø! Seninle tanıştığıma çok memnun oldum!"
"Şşşş Heraaaa.. Evlenmicen mi kız sen?"
Hera güldü. Herhalde Gufuo'ya kızacak hali kalmamıştı. Hafiften de sinirleri bozulmuştu bu yorucu günün ardından hala onun bu şakaları yapabildiğinden. Gülmeye devam etti. Gufuo ise garip bir şekilde ciddiydi. Gerçekten mimik oynatmıyor, az önceki güleçliğinin aksine merak dolu gözlerle ona bakıyordu. Hera geciktirmemeye çalıştı cevabını.
"Nereden çıktı be o? " diye cevapladı Hera. Elindeki evrakları kategorize etmişti. Usul adımlarla dosya dolabından uzaklaşmaya başlarken olabildiğince minik adımlar atıyordu. Gufuo'nun söyleyeceği en ufak şey normal şartlarda ilgisini çekmezken, nedense şimdi bu söylediği biraz anlamlı gelmişti. Sorun evlilik gibi saçma bir fikirin altında yatmıyordu aslında. Hera 'o anlamda' bir şeyler yaşamaya hevesli değildi kimseyle. Aslında hevesli olup olmadığını dahi bilmiyordu. Herhangi bir erkek ile o aşamaya pek gelemiyordu. Daha önce ufak flörtleri olmuştu fakat yine de birilerine karşı heyecan duymanın nasıl bir şey olduğunu pek iyi biliyor sayılmazdı. Gufuo düşünceli bir biçimde tekrar açtı ağzını.
"Damuri diye bir eleman var. Kaslı, yakışıklı ve geçen ay Başpolis oldu. İstersen eğer.." Gufuo'nun sözleri Hera için utandırıcı değildi aslında. Normal iki arkadaşın birbirine çöpçatanlık yapması, yada paslaşması. Defalarca arkadaşlarına bunu yapmıştı ancak yine de ona birinin ayarlanmaya çalışılması rahatsız edici geliyordu. Hiddetle elindeki son dosya ile Gufuo'nun kafasına sertçe geçirdi. Ardından dişlerini göstere göstere konuşmaya başladı.
"Sus be! İyi böyle." diye cevap verdi ona. İçinden geçirdikleri onu tedirgin etmese dahi düşünmeye sevk etmişti. İşi bitmişti. Yine de biraz dinlenmek için koltuğuna oturdu. Derin bir nefes verirken bu zorlu günün ardından yapacak hiç bir şeyi olmayışına üzüldü. Diğer yandan dinlenecek olmasına seviniyordu. Kahvesinden bir yudum alacaktı ki, bittiğini görünce biraz üzüldü. Neyse ki Gufuo vardı. Eşek Gufuo. "Git kahve getir bana. Dahi fikirlerini de kendine sakla."
"Kezban seni.. Erkekten anlasaydın zaten beni görürdün!" Söylenen Gufuo'ya sert ve tehditkar bir bakış daha attıktan sonra onun önüne dönüp yürümesine izin verdi. Kahvesini beklerken, ne kadar gereksiz de olsa Gufuo'nun söylediklerini düşündü. Hera içinde bir şey saklıyordu. Çok derinlerde, açığa çıkaramadığı fakat kendince bilip de açıkca ne olduğunu anlamlandıramadığı... Söyleyemediği o şeyin bu hisleriyle bir alakası var mıydı bilmiyordu. İlk adımı atma konusunda kötü dahi olsa, ona adım atan kimseyi geri çevirmemiş; aksine melek gibi davranmıştı. Soğukluğu ve demir suratı çoğu zaman insanların sempati duyduğu bir şey gibi geliyordu. Lakin yine de bir sorun vardı. Gufuo'nun söylediği adamı tanıyordu. Yakışıklı, çekici ve iyi biri gibiydi. Hera ondan hoşlanabilir, onunla güzel vakit geçirebilirdi. Fakat nedense bunun için harekete geçmek içinden gelmiyordu. Bir anlığına aydınlandı. Gufuo haklı olabilir miydi? Derin bir nefes verirken kendi kendine söylendi: "Erkekler..."
O an için yalnız ve depresif bir ruh halini paylaşıyordu. Hera ne düşündüğünü bile bilmiyordu aslında. Sadece artık daha az önemsemeye başlamıştı bu durumu. Fakat bunu anlamlandıracağı bir anın gelişi, bir ışığın yanışı, bir tohumun alevler saçarak filizlenişi bu şekilde oluyordu sanırım. İlk önce minik adım sesleri duydu. Kafasını ve gözlerini eş zamanlı olarak kaldırdığında, o endamlı ve sevgi dolu surata eşlik eden kadife sesi duydu. İçindeki tüm her şey silindi. Beyninde çalan tüm gürültülü şarkılar yerini tek bir fısıltıya bıraktı. Kalbinin atışı, sanki kolları kalbi olmuş; onunla birlikte atıyordu.
"Şey.. Merhaba! Ben yeni atandım.. Yarın başlamam söylendi, bende bugünden gelip burayı görmek istedim.." Kuzgun saçlı, görece kısa bir boya sahip, biraz balık etli, dolgun yanaklara ve koca gözlere sahip güzel bir kızdı karşısındaki. Hayatında hiç bu kadar utangaç bir insan görmemişti. Kız konuşurken yutkunmayı dahi unutmuştu Hera. Kalbinin atışları bir an dışarıdan duyulacak diye çok korktu. Kızın ses tonundan tut, yaydığı kokuya kadar her şeyi hissediyor, yanaklarının kızarmasına engel olamıyordu. Kız konuşmasına devam ettikçe aklında tek bir düşünce belirdi. Mutluluk onun için şu an bir cevap bulabilmesiydi. Heyecan böyle bir şey miydi? Karşısında kendi cinsinden, kendisi gibi bir dişi duruyordu ve Hera kendini ona bakmaktan alamıyordu. Her konuştuğunda ağzına düşecek gibi olmasından tut, zaman yavaşlamış gibi geçiyordu gözlerinin önünden.
"Ne kadar kabayım! İsmim Fepø! Seninle tanıştığıma çok memnun oldum!"
► Show Spoiler