Sonumuz

#1
“Peki ne istiyorsun?” diye sordu buruklaşmış sesiyle. Sadece yutkunmakla yetindi o anda Hae, kalbinde hissettiği ince sızı vücuduna saniyeler içerisinde yayılırken, ona saatler geçiyormuş gibi geliyordu. Kafasında yaşadığı çatışmayı kelimelere dökemediği için sessizdi. Gugo tekrardan kırıldığı kolayca anlaşılan ses tonuyla “Neden cevap vermiyorsun?” diye söze girdi. Hae, onun gözlerinin içine baktığında, kırılmış bir kadını görebiliyordu. Tekrardan çevirdi kafasını nehre doğru. Nehrin sakinliğiyle birlikte toparlamaya çalışıyordu kendisini ve cümlelerini. İşittiği son bir bağırış “Artık cevap ver!”, derin bir nefes almasına sebep oldu. “Ben…” dedi kırdığını anlayarak ama başka çaresi olmadığını belirtircesine, “Ben…”

…..3 Yıl Öncesi…..


“Doktor hanım, son durum nedir? İyileşecek mi? İyi bir haberiniz var değil mi?” diye sordu doktora bütün umuduyla. Doktorun yüz ifadesinden iyi bir şey olmadığını anlayabiliyordu, genede içindeki umudu bitirmek istemiyordu. Son bir kırıntı haline gelmiş umuduyla canlanıyordu yüz ifadesi. Doktorun tekrardan rapora gözlerini dikmesiyle birlikte yavaş yavaş yüzü düşmeye başlıyordu. “Maalesef daha kötüye gidecek. İyileşmesi artık söz konusu değil. En azından öyle gözüküyor.” Diyerek bitirdi cümlelerini doktor. Hae yere bakarken gözleri doluyordu, dışarıda kendisini bekleyen annesinin durumunun iyileşmeyeceğini öğrenmek, onun için en ağır şeylerden biriydi. Elinin tersiyle dolmuş gözlerinden gözyaşlarının akmasına izin vermeden silerek toparlandı. “Tamam, teşşekürler doktor hanım.” Dedikten sonra dışarı çıktı. Annesi ona bakarken, ağır adımlarla yanına gitti. Dizlerini yere doğru kırıp eğildi elini annesinin dizine koyarak.

Annesi ne olduğunu sorduğunda, “Rutin kontrollerinmiş. Normal yani.” Dedi. Annesine bu konuda doğruyu söyleyemiyordu. Yavaş yavaş hafızasını oldukça kaybetmeye başlayan annesine karşı dürüst olamıyordu. Aslında daha kötüsü, kendisine bile dürüst olamıyordu. İyileşmeyeceğini bile bile her gün iyileşeceğine inandırıyordu kendini. Annesinin koluna girip dışarı çıkana kadar sesini bile çıkartmıyordu. Hala doktordan duyduğu, “İyileşmesi artık söz konusu değil.” Cümlesi kafasının içinde yankılanıyordu. Kendisine sürekli, “Nasıl mümkün olamaz? Annem iyileşecek. İyileşmeli.” Diyordu. Dakikalar önce duyduğu gerçeğe rağmen kendisini kandırmaya çalışması, yaşadığı son çaresizlik ve kabullenişin son evresiydi.

Eve geçtiklerinde, annesine güzel bir yemek yaptı. Hala hafızasının her gün tazelenmediği günlerde, iyice sohbet ediyorlardı. Her anın tadını çıkarmaya çalışıyordu Hae, hafızası daha kötüye gittiğinde pişmanlık yaşamak istemiyordu. “Gugo ne yapıyor? Görüşüyor musunuz?” diye sordu annesi gülümseyerek. Hae, hafif bir şekilde gülümsedi. İçinde kötü bir his vardı kısmen. “İyi gidiyor görüşüyoruz. Yine de içimde bazı kötü hisler var Gugo hakkında.” Derken, annesi tekrardan söze girdi. “Nasıl kötü hisler? Devam etmeyeceğini mi düşünüyorsun?” Hae, derin bir nefes alıp suyunu yudumladı, ardından annesinin gözlerine baktı. “Devam etmeyeceğini değilde, ettiremeyeceğimi düşünüyorum aslında. Bir süre sonrasında etmeyecek.” Cümlesi bittiğinde, bardağındaki tüm suyu boğazından aşağı indirdi. Annesi, ne diyeceğini düşünüyor gibiydi. “Önemli değil bir cevap vermene gerek yok anne. Benim kendi içimde çözmem daha iyi olur zaten. Tecrübe en azından.” Diyerek güldü Hae. Annesinin gülmesiyle beraber toparlandı içindeki duygular. Yemeklerini bitirip, oturup sohbet etmeye devam ettiler saatlerce…
Image

"Sende babanı görüyorum, Hae."
► Show Spoiler

Re: Sonumuz

#2
….6 Ay Sonrası….
“Annemin durumu kötüleşiyor. Hafızası gitgide daha kötü bir hal almaya başladı. Artık dışarıda bir şeylerle ilgilenemiyorum. Sosyal hayatım neredeyse sıfırlanıyor, henüz dengeyi kurmayı başaramadım. İşte bu yüzden, iki ya da üç aydır görmediğim kız arkadaşım Gugo’yu görmem gerekiyor. Ooof, umarım kötü karşılamaz. Neyse, şimdilik bu sıcak duşun tadını çıkarma vakti. Onu sonra yolda düşünürüm. Ehehe.”

Küvette sıcak suyla keyif çıkarmaya devam ederken, bir yandan düşünüyordu ne yapacağını. Öğle vakitlerinde Gugo ile buluşma planını ayarlamıştı çoktan. Hae’nin kendisine çok fazla zaman ayırmamasından dolayı, araları biraz açılmış durumdaydı. Duştan çıktıktan sonra, her zaman yaptığı gibi kahvaltıyı ayarlamaya başlamıştı. Yine annesine güzel bir sofra kurmuştu. Annesi kalkıp yanına geldiğinde, kahvaltıya oturmuşlar ve yemeye başlamışlardı. Bu sefer, sofrayı ekstra olarak soğuk kahve ile birlikte karıştırdığı votka koyduğu bir kokteyl ile zenginleştirmişti. “Bu işi kapmışsın. Güzel olmuş.” Diye söylendi annesi. Kendisi de içeceğini yudumladı, “Bayadır düşünüyordum nasıl olacağı konusunda. Açıkçası bende beğendim.” Dedi. Kahvaltı bittiğinde, mutfağı toparlamaya başlarken tekrardan söze girdi Hae. “Bugün dışarı çıkacağım haberin olsun. Çok fazla durmam, sanırsam üç ya da dört saate evde olurum. Tamam mı?” diye sordu. Annesi meraklı bir ses tonuyla “Nereye gideceksin?” diye sorduğunda, bir anlığına duraksadı.

Duraksamasının sebebi, gideceği zaman neler olacağını bilmemesiydi. İşler iyiye mi gidecekti yoksa kötüye mi, Gugo kendisine nasıl bir tepki verecekti? Anlık duraksamadan sonra eline aldığı diğer bir tabağı yıkamaya başladı. “Gugo ile buluşacağım. Bayadır görüşmüyoruz ve konuşmamız gereken şeyler var.” Dedi normal bir tonda. Annesinin elini omzunda hissetti birkaç saniye sonrasında. Tabağı yıkamaya devam ederken, “İçini bu kadar karartma oğlum. Neyin iyi olacağını düşünüyorsan, bırak öyle olsun. Senden başkası senden iyisini bilemez kararlarında. Bunu unutmamalısın.” Dedi. Düşünmeye başladı tekrardan. Neyin iyi olacağını kendisi bile tam olarak bilmiyordu. Gugo’nun yanında destek olmasını mı istiyordu, yoksa olamayacağını mı düşünüyordu? Ne istediğini, ne olması gerektiğini kendisi bile tam olarak açıklayamıyordu. Tamda bu yüzden, neyin iyi geleceği hakkında hiçbir fikri yoktu.

“Pek bir fikrim olmadığını söylesem daha doğru olur. Oraya gidince neyin iyi olacağını öğreneceğim aslında.” Dedi sakince. Annesi Hae’yi öptükten sonra içeri adımlarken, Hae tabağı yıkamayı bitirmişti. Hepsini düzenli bir şekilde kaldırdıktan sonra odasına geçti hazırlanmak için. Her zaman giydiği kıyafetleri girdi, saçlarını dağınık bir şekilde bıraktı. Annesinin yanına gitti, çıkacağını haber verdikten sonra kapıya doğru yöneldi. Redø Nehri’nde olacak olan buluşmasına gitmeden önce, kendince neyin iyi olduğunu tekrardan düşünecekken, buna gerek olmadığının farkına vardı. Her şeyi o konuşma sırasında karar vermeyi planladı. Ne olacaksa, Gugo ile konuşma sırasında olacaktı ve ona göre kararını verecekti ne yapacağı konusunda…
Image

"Sende babanı görüyorum, Hae."
► Show Spoiler

Re: Sonumuz

#3
….Birkaç Saat Sonrası….


Gugo’nun bekleyişini birkaç metre öteden gördüğünde, gözleri birbirlerine kenetlenmişti. Gugo’nun onu gördüğünde verdiği sevinç dolu tepkiyi verememişti. Sadece dümdüz ilerlemeye devam ediyordu, adımları kendiliğinden gidiyor gibiydi. Sarıldılar, uzun bir süre sonra görüşmenin verdiği hasretle uzunca sarıldılar. Gugo, elini Hae’nin yanağına koyduktan sonra gözlerinin içine bakmaya başladı. Bir şeylerin ters gittiğini anlıyordu. “Ne oldu?” diye sordu kısık bir ses tonuyla. Derin bir nefes çeken Hae, soruya karşılık olarak “Biraz ilerleyelim, anlatacağım.” Diyerek cevap verdi. Sesinde bir duygu yoktu, üzüntü, mutluluk, hiçbir şey yoktu. Sade bir cevaptı. İkili biraz uzun sürecek bir sessizliğe boğularak ilerlemeye başladılar.

Hae, kafasında kendi konuşmasını toparlamaya çalışırken, Gugo sadece bekliyordu. Anlatacağı ne vardı bilmiyordu. Ancak iyi bir şeyler olmadığını anlayacak kadar zekiydi. Hae etrafına bakınmaya başladı cümlelerini toparlamak ve zihnini dinginleştirmek adına. Gugo’ya doğru döndüğünde, merakla bekleyen gözleri daha fazla meraklandırmak istemiyordu. “Annemin durumu iyiye gitmiyormuş. Biliyorsun, annemin durumu sebebiyle pek fazla görüşemiyoruz zaten. Doktorun dediğine göre, hiçbir şekilde iyiye gitme ihtimali yokmuş. Hafızası günden güne daha kötü bir hal alacak. Belki yavaş, belki hızlı bir şekilde. Bilmiyorum.” Diyerek tamamladı cümlelerini. Gugo, bu durumun verdiği üzüntüyle biraz sessiz kaldıktan sonra “Peki ne yapacaksın? Ne yapacağız?” diyerek söze girdi. Gugo’nun da kendince beklentileri vardı. Belki destek olmak istiyordu, belki de sadece Hae’yi daha fazla görebilmek. Bundan tam olarak emin değildi Hae.

“Bir şey yapmayacağız. Yapacağım. Onun için buraya geldim. Bir süre sonra isteklerini yerine getirebilecek durumda olmayacağım. Bir sevgilinin yapması gereken şeyleri yapamayacağım. Sana istediğin şeyi ben veremem.” Hae cümlesini bitirdiğinde, Gugo’nun yüz ifadesi tamamen değişmişti. Meraklı gözlerin yerini ağlamaya hazır gözler almış, dudakları üzüntüyle aşağı doğru kıvrılmıştı. Gözlerini bir süreliğine yere doğru dikti, cümleleri boğazına düğümleniyor gibiydi. Gözlerini sildikten sonra, kollarını göğsünde kavuşturup etrafına bakınmaya başladı. Hae onu izlerken, Gugo’nun bir cümle kurmaya ve durumu idrak etmeye çalıştığını anlıyordu. Üstündeki üzüntünün gitmesini bekliyordu. Birkaç dakikalık sessizlikte Hae’nin de içi yanıyor gibiydi. Bu işin bu duruma gelmesini istemiyordu ancak mecburdu. Eninde sonunda bitecek olan bir ilişkiyi en baştan bitirmek en doğrusu olacaktı. Hem Gugo için, hem kendisi için.

“Peki ne istiyorsun?” diye sordu buruklaşmış sesiyle. Sadece yutkunmakla yetindi o anda Hae, kalbinde hissettiği ince sızı vücuduna saniyeler içerisinde yayılırken, ona saatler geçiyormuş gibi geliyordu. Kafasında yaşadığı çatışmayı kelimelere dökemediği için sessizdi. Gugo tekrardan kırıldığı kolayca anlaşılan ses tonuyla “Neden cevap vermiyorsun?” diye söze girdi. Hae, onun gözlerinin içine baktığında, kırılmış bir kadını görebiliyordu. Tekrardan çevirdi kafasını nehre doğru. Nehrin sakinliğiyle birlikte toparlamaya çalışıyordu kendisini ve cümlelerini. İşittiği son bir bağırış “Artık cevap ver!”, derin bir nefes almasına sebep oldu. “Ben…” dedi kırdığını anlayarak ama başka çaresi olmadığını belirtircesine, “Ben ayrılmak istiyorum. İkimiz için, özellikle senin için en iyisi olacak. Bunun böyle olması gerekiyor, üzgünüm.” Son kelimesi ağzından çıkarken, kendisinin de üzüldüğü belli oluyordu. Gugo gözyaşlarını tutamamış, akışına bırakmıştı. Hae sarılmak için kollarını ileri doğru uzattığında, Gugo hızla çekilmiş ve “Tamam nasıl istersen öyle olsun.” Diyerek uzaklaşmaya başlamıştı Hae’den. Hae, sessizce ve üzüntüyle onun gidişini izliyordu. Ancak olması gereken şeyi yaptığını düşünüyordu.

Annesinden başka kadına ayıracak vakti olmayacaktı. Onun için en değerli olan şeye, annesine tüm vaktini ayırmak istiyordu. Başka hiçbir şeye değil…
Image

"Sende babanı görüyorum, Hae."
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Redø Nehri”

cron