Re: [Ana Kurgu] Gün Geliyor

#11
"Hadi Jüyak! Hadi yapabilirsin! Ölmene izin vermeyeceğim!" İçinden Jüyak'ın hayata tutunması için çığlıklar atıyordu adeta. İlk görevi, ilk ciddi göreviydi bu Kudretli Ayı'nın. Üstelik, halkını korumaya yemin etmiş, halkın ayısı, halkın Kudretli Ayı'sı olmaya karar vermiş olan bu adamın elinde halkından bir parça kopmak üzereydi. Bir yapbozun parçası eksik olursa, Kudretli Ayı nasıl kudretine kavuşabilirdi? Tüm odağını adama vermişken, içinden tanrıya yalvarıyordu geçen her bir saniyede. Canını en çok yaralayan şey ise, bunu bir polisin, meslektaşının yapmış olmasıydı. Bir insanın hayatını söndürmek bu kadar kolay olabilir miydi? Gözleri, hanımefendiye doğru kaydığında, sönen tek şeyin onun hayatı olmadığını hatırladı. Bu adamın anıları, sevdikleri, yapmaktan hoşlandığı şeyleri vardı. Onu bu hayattan koparmak, belki de bir sürü şeyi beraberinde götürüyordu. Hanımefendi ile geçirdiği vakitler bir anın içine hapsoluyordu, tekrardan hatırlandığında gülünmesi gereken anılar iken ağlanılacak anılara dönüşüyordu. Bir insanın hayatını söndürmek basit bir olay değildi, beraberinde bir kaosu getiren zincirleme tepkimeydi.

Yerde yatan adamı vuran polis memurunun sözü tekrardan kulaklarına ilişti. İnsanları bu kadar ayırmaya meyilli kişileri sevmezdi Mabi Mabi. Kaslı koca adam, insanları insan oldukları için severdi. Sevginin üstesinden gelemeyeceği hiçbir şey yoktu bu dünyada. Ancak nefret, nefret sadece daha büyük bir öfkeyi doğururdu. Şuanda burada olmalarının sebebi Qardakh'lılar değil, onlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapanlardı. Bu adamın vurulmasının sebebi bir Qardakh'lı olmasından çok bir nefrete kurban gitmesiydi. Polis memuruna saldırılsa bile sevgiyle, saygıyla yaklaşmak bunun üstesinden gelebilirdi. Mabi, üzerine saldırılan polis memurunu korumaya çalışırken insanlara sevgiyle yaklaşmıştı. İçindeki samimiyeti ortaya çıkarmış, onlara zarar vermek istemediğini söylemişti. Sonucunda, provokatörler haricindeki insanlar anlayışla karşılamış, hatta birinden teşekkür bile almıştı. Neden Kudretli Ayı'ya saldırmamışlardı? Bunun sebebi sevgiydi. Mabi, bu kocaman vücudunun içindeki kocaman kalbini açtı hep insanlara. Saygıyla yaklaştı, korumak için uğraştı, kimseyi yargılamadı, kimseyi dışlamadı. Diğer polis memurlarıyla arasındaki fark buydu. Mabi her zaman herkesi karşılıksız bir şekilde sevdi.

Koca adam, düşüncelerinin arasında boğulurken ambulans gelmesiyle adama ve sağlık çalışanlarına elinden geldiğince yardım etti. Ambulansa adamın karısı binip, Mabi'ye binmesini teklif edince, telefon numarasını söyledi hızlıca. Ambulansın çalışanına gittikleri hastahaneyi sorup cevap aldıktan sonra, "Hanımefendi, şuanda görev yerimi terk etmem mümkün değil. Başkalarının yaralanma ihtimali var ve korumam gereken vatandaşlarım var. Akşam sağlık çalışanının söylediği hastaheneye uğrayacağım, size söz veriyorum. Görevim biter bitmez geleceğim." dedikten sonra ambulansa gitmesi için işaret verdi. jüyak'ın zaman kaybetmesini istemiyordu. İçinden bütün samimiyetiyle dilediği tek şey, Jüyak'a yaptığı ilk yardımın işe yaramasıydı. Bazı durumlarda iyi bir şekilde yapılan ilk yardımın hastanın hayatını kurtardığını biliyordu Mabi.

Ae ile tekrardan buluştuklarında, yarı çıplak duran adam polislere bakınmaya başladı. "Bu adamların hiçbirinin ceketi, kıyafeti de bana uymaz ki. Mini boy bu adamlar. Küçük meyveli yoğurtlar olur ya, minicik kapta. Hah onlar öyle, bense kocaman bir süt kutusuyum. Sen alınma tabi." diyerek hafifçe güldü. Sonrasında tekrar konuşmaya girdi. "Ben görev bitince bu adamın yanına hastahaneye uğrayacağım. Sende gel, yemek alırız. Adama da götüreceğim sözüm var. Belki konuşabilecek durumdadır, yiyemeyecek durumda olsa da sevinecektir. O sevinirse bende sevinirim. Yiyebilecek durumdaysa hep beraber yeriz, yoksa senle çıkışta gömeriz." dedikten sonra düşünmeye başladı. Bu ayı ne yiyecekti? Öğlen hiçbir şey yiyememişti. Aç bir ayı gibi ete yumulmalıydı kesinlikle.

Birkaç saatlik daha aç bir bekleyişten sonra, komutan tüm ekipleri toplamış ve boktan bir konuşma yapmıştı. Bu kadar olayın üzerine neden hala bir uyarı yapmıyordu? İki kolunu göğsünün önünde kavuştu Ayı. Suratında sinirli bir ifade vardı. Her geçen saniye biraz daha sinirli bir hal almıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra, yüksek bir sesle konuşmaya başladı bir anda. "Aramızda polisliğini bilmeyen arkadaşlar var. Henüz disiplin almamış kişiler varsa hepinizi teker teker zıplatabilirim. Zira uyarı yapması gereken kişilerin uyarı yapacağı yoksa, hepinizin suratına güzel bir imza bırakarak aynada her gün hatırlayacağınız bir disiplini sağlayabilirim. Masum insanlara zarar vermek yerine koruyan herkesin eline sağlık. Gerisi kuyruk acısı çekerse karşıma gelsin." dedikten sonra ortamdan ayrıldı yemek almak adına. Yemek almalıydı, Jüyak'ın yanına gitmeliydi Ae ile birlikte. Güzel bir ziyafet planlıyordu Kudretli Ayı, kaslarına yeterli besini vermeliydi. "Hadi Ae gel, yemek yiyelim. Bir Ayı gibi açım!" dedi Ae'ye gülümseyerek. Samimi, içten bir gülümsemeydi. Sanki sinirli halinden hiçbir eser kalmamış gibi.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] Gün Geliyor

#12
Ulan... Sakin kalmaya çalışarak yüzüme püskürttüğü tükürükleri elimin tersi ile sildim. Bu sırada da söylediği sözler yüzünden çevredeki Qardakhlar herife saldırıverdiler. Olduğum yerde durdum sadece. Gelen geçen sırtıma ve omzuma çarpıp beni sarsıyor olsa da. Sessizce "Amına sıçtığım..." diyerek kolumun tersi ise yüzümü biraz daha silerken Qardakhların adamı meydan dayağına tutmasını izledim. Qardakhları mı koruyorum burada ben? Bana verilen görevi yapıyorum. Duygularımı ve düşüncelerimi tamamen arkaya atıp yapmam gerekeni yapmalıyım. İnsanlar adamın üstüne iyice abandığında bir iki adım geriye gittim. Kaşlarımı çatmış bir şekilde baktım olanlara. Linç kültüründen nefret ederim. Onun söylediklerinin cezasını ben ya da buradaki topluluk veremez. Hukuğun olduğu bir ülke Djurat, bunu ayaklar altına almalarına izin vermeyeceğim. Her zaman savunduğum gibi, herkes istediğini söylemekte özgür olmalı. Duygusuz bir şekilde Mabi'ye döndüm. Vurulan Qardakh vatandaşın yanında diz çökmüş konuşuyor, üniformasının üstünü çıkardığı için kasları tek tek sayılıyordu. Vay anasını dedim kendi kendime. Adamın kas konusunda konuşup durması çok normal. Bu kasları yapmak emek ister. Ben göğsünden vurulan adamın hayatı konusunda çok optimist değilim. Bu yüzden derin bir nefes alıp tekrar karşımda yaşanan insanlık ayıbına baktım. İşimin yargı olmadığını tembihledim kendime tekrardan. Adam birini vurmuş olsa da, bana küfür edip tükürmüş olsa da, o da ülkemin bir vatandaşı. Yanıma ulaşan destek ekiplerinden biri bana seslendiğinde kafamı sallayıp harekete geçtim. Polisler insanları ayırırken ağzı yüzü kanamış, üstü yırtılmış adamı söylenilen yerden zar zor da olsa yakalayıp çıkarttım. Sırtından ve kolundan tutarak yürütmeye başladım kalabalıktan uzağa. Söyleyecek bir şeyim yoktu ona. Kendi kendini yakmıştı, hem de iki kere. Kendine gelmesini söylememe rağmen yine saçmalamıştı. Kendi kendinin cezasını vermişti zaten. Benim bu adamla kişisel olarak bir sorunum yoktu. Olmayacaktı da.

Polisi yetkililere teslim ettikten sonra protesto yerine geri döndüm. Mabi'yi bulması çok zor değildi kalabalıkta. Beni görmesi için kolumu kaldırıp el etmem gerekmişti ama. Yanına gittiğimde herkesin küçük yoğurt olduğunu, kendisinin de süt kutusu olduğunu söylüyordu. Duyduğum en köylü laflardan biri olabilir bu. İster istemez gülümsedim. Mabi de gülüyordu bunları söylerken. Yarı çıplak, eli kolu kan olmuştu. Üstümdeki ceketi çıkarttım Mabi akşam yapacağımız şeyleri söylerken. Uzattım ona, "En azından omuzlarını örter." dedim sakince. Qardakh adamı hastanede ziyaret etmek istediğini söylüyor, yanında yemek götüreceğini belirtiyordu. Çevreme bakınıp her zamanki umursamaz halimi takındım. Biraz sessiz kalıp Mabi'nin konuşmasını dinledikten sonra "Adamın durumu kötü gözüküyordu Mabi Mabi." dedim çevremizdeki Qardakhların protestolarını izlerken. "Yoğun bakıma alacaklardır. Fazla umutlanmamalısın." Eski kız arkadaşım bu huyumdan nefret ettiğini söylemişti bir kere. Her zaman kötüyü düşünmemem gerektiğini, bazen de iyimser olmam gerektiğini söylemişti. Ben ise bunu kötümserlik olarak adlandırmıyorum. Gerçekler önünde dururken; onları görmemenin, kaçmanın ve sonuna kadar inkar etmenin zayıflık olduğunu düşünüyorum sadece. "Yemek yiyelim ama gerçekten. O kadar bahsettin ki şimdiden karnım acıktı."

Günün sonunda, sadece 1 ciddi olay ile protestolar bitmiş, herkes dağılmaya başlamıştı. Bir süre sonra da komutan herkesi yanına gelmesi için çağırdı. Mabi ile birlikte gidip diğer polislerin yanında sıraya girdik ve komutanın konuşmasını dinledik. Yarın da aynı saatte buraya gelmemiz gerektiğini, siyasi alanda pozitif bir sonuç çıkmayacağını falan söyledi. Dağılabileceğimizi söylediğinde tam selam çakacaktım ki, Mabi konuşmaya başladı. Bugünkü o olaydan sonra sanki bir şey yokmuş gibi davranmıştı ancak bir yerde patlayacağını hissetmiştim Mabi'nin. Bir anda komutanın konuşmasından sonra çevreye göz dağı vermesine hiç şaşırmadım. Komutana laf atmasının yanında, yanımızdaki polislere de laf atmış. Hatta eğer bir sorunu olan varsa gelsin dövüşelim alt temalı cümleler savurmuştu. Sessizce Mabi'yi dinledim. Benim için Djurat'ın yaşanılır bir yer olması en önemli amaçtı. Şu an polislere böyle konuşmak yerine sessizce yükselmemiz gerektiğini ve en üstten her şeyi düzeltmemiz gerektiğini düşünüyordum. Mabi'nin bakış açısının yanlış olduğunu düşünüyordum. Fazla atar, göte batar demiş Djurat'lı atalarımız. Buradaki sorun polisler değil, onları düzgün eğitemeyen sistem ve sadece elementinde gelişmesinin yeterli olduğu not sistemleri. Elementini düzgün kullanıyor olabilirsin, ancak polislik sadece bununla sınırlı olmamalı. Çaylakları da böyle bir göreve yollamayacaksın. Komutanın ve teşkilat liderimizin işlerini ne kadar leş yaptıklarını görmek zor değil. Ben başa geldiğimde bunlar olmayacak Mabi... Sen hiç merak etme.

Mabi ile birlikte ayrıldık. Yürürken tekrar enerjisi yükselmişti. Duygularını içine atıp saklayan bir adam olduğuna çok emindim artık Mabi'nin. Eğer bir sorunu varsa bunu bana yansıtmayacak biriydi. Gerçekten çok terstik onunla. Gülümsemesine karşılık vermedim bu sefer. Sessizce önüme baktım düşünceli bir şekilde. Bir süre sonra ise "Ne demek siyasi alandan pozitif sonuç beklemeyin?" diye patladım. Bu tarz patlamalarım meşhurdur benim aslında. "Polisiz biz, ne yapmamızı bekliyordu 700 senelik Djurat-Qardakh kavgasını bir günde mi bitirecektik?" Yolda önümde duran taşı tüm sinirimle tekmeleyip "Amınısiktğim!" diye sövdüm. Sakinleşmek için bir of çekip elimle yüzümü ovuşturmaya başladım Mabi'nin yanında yürümeye devam ederek. Yine hafif sessiz kaldıktan sonra "O polisin mahkemesine gidelim." dedim bir anda. "Bir şey olarak gibi hissediyorum orada. Mahkemeden sonra Jechi'ye geçersin. O zamana kadar misafirim ol, Bolcheb'i gezeriz." diye Mabi adına da plan yaptım. "Gece kulübüne falan gideriz şu protestolar bitince. Şuradan dönelim, bildiğim bir yer var yemek yiyeceğimiz." Mabi, Qardakh adama yemek götüreceğini söyledi diye hatırlıyorum. Hastanede televizyon vardır. Komutanın söylediği politik olarak negatif gözükecek görüntüleri ve medyanın bunları nasıl yansıtacağını görmek istiyorum.
Image
Yaz geldi.
► Show Spoiler
Yan çar
Podosḧi Øfinuafeme

Re: [Ana Kurgu] Gün Geliyor

#13
Birlikte görev yerinden ayrılıyorsunuz ve yaptığınız planları uygulamaya koyuluyorsunuz. Bu sırada bir süre muhabbet ediyorsunuz ve nerede yemek yiyeceğinize karar veriyorsunuz. Karar verdiğiniz yere doğru ilerliyorsunuz ve bir süre sonra varıp seçtiğiniz yemekleri alıyorsunuz. Hemen ardından ise hastanenin yolunu tutuyorsunuz. İkiniz de başkentteki tüm ağır hasta taşıyan ambulansların Olit Hastanesi'ne gittiğini biliyorsunuz. Yaklaşık yirmi dakika yürüdükten sonra Olit Hastanesi'ne varıyorsunuz ve resepsiyona Jüyak'ın nerede kaldığını soruyorsunuz. İkinci kata çıkmanızı söyleyen kadını arkanızda bırakıp merdivenlere doğru ilerliyorsunuz. Merdivenlerden yukarı çıkmaya hazırlanırken bir kadının "Genç adam!" diye bağırışını duyuyorsunuz ve arkanızda döndüğünüzde Jüyak'ın karısı ile karşılaşıyorsunuz. Karısı hızlıca Mabi'nin yanına geliyor ve "Lütfen gelin, durumu daha iyi, Frum ve Ser'e şükürler olsun." diyor. Kadın ile birlikte hızlıca merdivenlerden çıkıyorsunuz ve Jüyak'ın odasına varıyorsunuz. Odaya girdiğinizde Jüyak'ın uyuduğunu fark ediyorsunuz. Karısı durumu görünce dışarı çıkmanızı söylüyor ve hemen ardınızdan o da çıkıyor. Kapının önünde sizinle sohbet etmeye başlıyor. "Geldiğiniz için çok teşekkür ederim. Sizin sayenizde kurtuldu. Ben inançlı bir insanım ve sizin ona bahşettiğiniz enerji ve yaşam duygusunun bazı şeyleri değiştirdiğini düşünüyorum." Getirdiğiniz yemeği görüyor ve gözleri doluyor. "Sizin gibi memurlarımız olduğu sürece ülkemizin tüm problemlerinin çözüleceğine inanıyorum." demekle yetiniyor. Hastanede televizyon arayışına giriyorsunuz ancak gördüğünüz kadarıyla sadece resepsiyonda televizyon bulunuyor ve ortam sesi nedeniyle izlemek pek mümkün olmuyor.

Jüyak ile muhabbet etme şansınız olmasa bile karısı Mabi'ye telefon numarasını verdiğini hatırlatıyor ve tekrar görüşmek istediğini belirtiyor. Vedalaşıp ayrılıyorsunuz ve günün sonunda evlerinize dağılıyorsunuz. Evlere dağıldığınızda ilk iş televizyonu açmak ve ülkenin cumhurbaşkanı Lüke Jekot'un konuşmasını dinlemek oluyor. Lüke Jekot, balkon konuşması yapmaya hazırlanıyor ve bir süre sonra balkona çıkıp konuşmaya başlıyor. "Ülkemin güzel insanlarını selamlıyorum. Bugün yaşanmış olan talihsiz olayı kınadığımı belirtmek isterim. Bu olayda kimin suçlu olduğunu hepimiz biliyoruz. Suçlu olan, besbelli olarak polisimizi tahrik eden vatandaştır." Bir anda mitingi yerinden izleyen insanlar sessizliğe bürünüyor. Tezahürat yapan insanlar tezahüratlarını kesiyor ve sessizce dinlemeye başlıyorlar. "Polisimiz sizin de bildiğiniz gibi işini doğru yapmaktadır. Kimse kusura bakmasın. Biz, işleri siyasi yollarla değiştirmekten yanayız. Demokratik yollarla değiştirmekten yanayız. Biz, böyle ilkel yollara başvuracak değiliz." Sokakta mitingi izleyen Qardakhlılar cumhurbaşkanını yuhalamaya başlıyorlar. Djuratlıların büyük bir kısmı da bu yuhalamaya katılıyor ancak bir grup Djuratlı yuhalayan kesimi sorgulamaya ve kavga çıkarmaya başlıyor. Bu kavgalar arada bir kameralara yansıyor. "Şunu bilmenizi isterim ki, Djurat Cumhuriyeti, Djuratlı-"

Cumhurbaşkanı Lüke Jekot'un alnına bir kurşunun hızla isabet ettiğini görüyorsunuz. Televizyondan çığlık sesleri geliyor ve kameralar hızlıca halka çevriliyor. Herkesin panik içinde koşuşturduğunu ve kaçmak için yer aradığını görüyorsunuz. Yayın kesiliyor.
Off Topic
İlk paragraflardan anlayacağınız gibi hastaneye gidene kadar olan muhabbeti ve olayları tamamen size bırakıyorum. Evlere dağıldıktan sonra neler yaşandığı ve televizyonu izlemeden önce ve sonra gece boyunca neler yaşandığı da sizin kontrolünüzde.

Re: [Ana Kurgu] Gün Geliyor

#14
Mabi'yi de yanımda sürükleyerek, Yadrop Caddesine ilerledim. Caddede bir esnaf lokantası var, arada insan içine inmem gerektiğinde oraya gidiyorum. Hiç üniforma ile gitmemiştim ama, çoğunlukla sivil gider yanıma da o zaman hangi kız arkadaşım varsa onu alırım. İlk defa bir erkekle gidiyorum. "Bak," dedim yürürken Mabi'ye. Djurat sakinlerini gösterdim. Caddeye ilerledikçe insanlar daha fazla oluyor, gelir düzeyi artıyordu. "Başka hiçbir ülke böyle değil. Memleketim dersin ya.. Aynen o. Ben milliyetçiliğin insanın içinde olduğuna inanıyorum ama sakın beni ırkçı olarak algılama. Sen bir Tuplo olarak kendi kültürünü yaşamalısın, ben de bir Djuratlı olarak ancak devlet bizi eşit görmeli. Devletin ırkı yoktur." Kendimi düzgün anlatmak konusunda sıkıntılar çekiyorum son zamanlarda. Çünkü söylediklerim üzerine insanlar beni bir kalıba oturtmaya, bir düşüncenin en koyusu olarak adlandırmaya çalışıyorlar. Benim için, insanların benim hakkımda ne tarz duygulara kapıldığı ya da ne şekilde hissettikleri hiç önemli değil. Ancak düşüncelerimi yanlış anlamaları cidden kafama taktığım bir şey. Restoranta gidene kadar vatanımda vatanım diyip durdum. "Kral yok, imparator yok, ne de Himota'nın sömürgesiyiz. Kıtada böyle bir ülke yok Mabi Mabi." diyorum. "Korumalıyız sonuna kadar. Bölünmemeliyiz. Başka ülkelerin esiri olmamalıyız. Çok ırklıyız ve bu şekilde kabul etmeliyiz. Bu şekilde şekillenmeli yönetimimiz. Şu protesto bile demokrasinin göstergesiydi anlıyor musun? Tabi ki provoke edecekler, bölmeye çalışacaklar... Pakt bizi böyle kabul edecek anasını satayım. Rest çekmeliyiz." falan diye de teoriler atıyorum ortaya derken restoranta geldik. Mabi istediği yemekleri sipariş ederken yandaki emmilerle kısa bir "Televizyonda bu akşam ne olacak acaba?" muhabbetine girdim. Polisim diye bilgi almaya çalışan emmilere "Vurulanlar oldu." gibi yüzeysel bir bilgi verip biraz ağızlarını yokladım ne düşündüklerini bilmek için. "Gebersin pezevenkler!" diyen emmiyle hararetli bir tartışma içine girmiştim ve baya da kendimi kaptırmıştım ki Mabi yemeklerin geldiğini söyledi. Böyle gerizekalı insanlara karşı illa bir şeyler anlatmalıymışım, fikirlerini değiştirmeliymişim gibi hissediyorum. Restoranttan çıkmadan önce "Emmi emmi!" diyordum. "Bugün yarın ülkenin başına Qardakhlar geçse, aynı şeyi sana yaparlar. Düşün bi bunu!" Herif ise "Nasıl geçecek Qardakh şerefsizleri?" deyince, "Bak bakalım nüfus artışları nasılmış? Tabi sen ölecen o zamana kadar, biz çekeceğiz." diye cıngar çıkara çıkara Mabi'nin zoru ile dışarı çıktım. Sinirlerim zaten tepemde herkesle kavga edesim var. Dışarı çıkınca da kolumu Mabi'den kurtarıp "Ya tamam." dedim huysuz huysuz. "Hastane şu tarafta."

Elimizde yemekler ile hastaneye, oradan da Qardakh adamın bulunduğu odaya doğru ilerledik. Daha iki kat çıkmıştık ki bir cırlama ile döndük arkamızı. Mabi'ye "genç adam" olarak hitap eden siyah saçlı kadının bize doğru geldiğini fark ettik. Bundan sonrası Mabi ve Qardakh'lılar arasındaydı. Durumunun iyi olduğunu duymak bende pek bir memnuniyet ya da üzüntü yaratmamıştı. Ben zaten adamı tanımıyor, öleceğini düşünüyordum. Mabi ve kadının peşinden ilerledim pek bir şey düşünmeden. Bu sırada da hastanede televizyon arıyordu gözlerim. Odada da yoktu, koridorlarda da yoktu. Ki zaten adamın bulunduğu odaya girdiğimiz gibi geri çıktık. Uyuyormuş adam. Kadın da inançlı olduğunu, Mabi'nin enerjisi sayesinde adamın kurtulduğunu falan söylediğinde tek kaşımı kaldırdım. "Kurşun hayati bir yerine gelmediği için kurtulması daha olası." dedim fısıltıyla. Ancak hemen sonra ağlamaya başlayınca sert duruşumu değiştirip elimi kadının omzuna koydum. Vatandaşı böyle görmek, bize inandıklarını duymak beni daha da gaza getiriyor bir şeyleri değiştirmek adına. Mabi ile kadın konuşmaya devam ederken ben de resepsiyona inmeye karar verdim. İnip televizyon bulduğumda da önüne geçip duymaya çalıştım ama bağırışlardan inleyişlerden bir şey duyamadım. Resepsiyondaki kadına ses açıp açamayacağımı sorup red cevabı alınca da tekrar yukarı çıkıp Mabi'ye gitmemiz gerektiğini söyledim. Kadın ile vedalaşmalarını izleyip, sadece kafamla selamladım kadını. Sonra da hastaneden çıkıp eve doğru yürümeye başladık.

Mabi'nin nerede kaldığını bilmiyorum ama bu akşam bende kalıyor. Pek de fikrini sormadım. Direkt bize geliyorsun dedim çocuğa. Ev merkezden uzakta olmasına rağmen yürünebilir aslında ama hemen gidip haberleri yakalamak istediğim için, teşkilat merkezinin önünden kalkan servislere bindik. Evin 3-4 dakika ötesinde inip yürüdük. Bizim ev, övünmek gibi olmasın ama zengin semtinde mustakil bir ev. Çevresinde büyük duvarları, bahçe girişinde de 2 koruması olan falan. Babam milletvekili olunca korumalara ihtiyacı oluyor. Kapıya ulaşınca korumalarla selamlaşıp girdik bahçeye. "Babam evde mi?" diye sordum. Olumlu cevap aldıktan sonra Mabi ile eve girdik. Tabi arkadaşıma da "Ya..." dedim merakını gidermek için. "Babam, Birliktelik Partisinde Milletvekili." Bir nevi, evin zenginliği vatandaşın vergisi demek oluyor bu. Ki ben de polisim, benim maaşım da vergilerden ödeniyor. Devlet çok önemli bizim aile için. Evin kapısını açıp içeriye "Ben geldim!" diye bağırdım. Üst kata çıkarken de "Mabi umarım sivil kıyafetlerin yanındadır. Sana uygun kıyafetim olduğunu sanmıyorum." dedim yeni arkadaşıma. Üniformaları çıkarıp ev kıyafetleri giyme, el yüz yıkama ritüellerinden sonra Mabi ile salona inip, aldığımız yemekleri televizyon sehpasına yayıp televizyonu açtık. Televizyonda düzgün bir haber kanalı bulmaya çalışırken "Baba!" diye bağırdım babamın çalışma odasından duyabileceği bir şekilde. "Gel Jekot konuşma yapıyor! Yemek de var." Konuşmayı düzgün bir şekilde gösteren bir kanalda durup aldığımız bir düzine yemeğin arasından seçtiğim çorbaya plastik kaşığı daldırdım. Babama "Bu Mabi Mabi." diye tanıttım Mabi'yi de. "Protestoda birlikte çalıştık sabah." Babamla çok cana yakın bir ilişkimiz yok. Daha çok saygı çerçevesinde takılıyoruz. Yani, sohbet eder düşüncelerimizi söyleriz birbirimize ama sevgi gösterileri? Hiç olmaz.

Çorbayı içerken koltuğun ucuna oturmuş Jekot'un söylediklerini dinliyordum. Jekot her zamanki lafları ile başladı konuşmasına. Bir yudum aldım çorbamdan. Olayı kınadığından bahsetti. Bir yudum daha aldım. Kimin suçlu olduğunu bildiğini, Qardakhlı protestocuların suçlu olduğunu söyledi. Bunu söylediği anda ağzımdan çorba saça saça "Siktir lan oradan!" diye çıkıştım. Babamdan gelen uyarıdan sonra da "Ya neden bahsediyor bu adam?" diye tepkimi biraz daha yumuşatarak devam ettim. "Jekot proje mi baba? Söylediği şeyler iç savaş çıkarttıracak ülkede." diye isyan ederken Cumhurbaşkanımız konuşmaya devam etti. Polisimiz işini düzgün yapıyor dedi. Evet, düzgün yapıyorum ama herkes yapmıyor. İlkel yollar falan derken "Qardakhları polisten nefret mi ettirmeye çalışıyor? Göz göre göre yalan söylüyor." dedim dişlerimi sıkarak. Elimdeki çorbayı sağa sola dökmüştüm hiddetlendiğim için. Fark da etmemiştim çok. İnsanlar yuhalamaya başladığında sessizleştim. Kameralar insanları gösteriyor, siyah saçlı ve sarı saçlı insanların sinirli yüzlerini gösteriyordu. Djuratlılar yine aralarında kavga ediyordu. İçten içe kırıldığımı hissediyordum onları böyle görünce. Boğazım ağrıyor, gözlerim acıyordu. Böyle olunca daha da sinirleniyorudm. Jekot tekrar konuşmaya başladığında "Kes ya sesini!" dedim sinirle. İşte tam o sırada Reis-i Cumhurumuzun alnında oluşan bir delik ile geriye doğru savrulduğunu gördüm. Gözlerim şok içinde açıldı. "Hass..." Ananı avradını... Televizyon halkın etrafa koşuştuğunu çekerken dönüp babama baktım. Sonra da Mabi'ye. Kafamda tek bir senaryo oluşmuştu geleceğe yönelik. O da iş savaştı. Hemen kalktım ayağa. "Ben gidiyorum!" dediğim gibi elimdeki çorbayı masanın üstüne fırlatıp koltuğun üstünden atlayarak üst kata doğru koşmaya başladım. Ülkemin şuan bana her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Dışarı çıkmalıyım, insanları korumalıyım. Düzeni ve asayişi sağlamalıyım. Jekot'un geriye doğru savrulması geliyor gözümün önüne... Üzülemem, vatandaşlarım için güçlü kalmalıyım. Söyledikleri bana tersti ama ölmemeliydi. Jekot ülkemizin bir sembolüydü.

Kaosu önlemeliyim.
Suikastçiyi bulmalıyım.
Suçluları adalete teslim etmeliyim.
Image
Yaz geldi.
► Show Spoiler
Yan çar
Podosḧi Øfinuafeme

Re: [Ana Kurgu] Gün Geliyor

#15
Hafif bir gecikme ile akşama doğru yazmış olacağım.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] Gün Geliyor

#16
"O polisin mahkemesine gidip ağladığını görmek istiyorum zaten. Bu arada gece kulübü dedin, beni kalbimden vurdun Ae. Sana Tekno Ayıyı göstermiş miydim? Bak bebeğim, ben buna Tekno Ayı diyorum!" Diye bağırdıktan sonra bir anda dans etmeye başladı Mabi. Yürüdükleri sokağın ortasında bir anda dans etmeye başlamış, hem Ae'nin sinirini hemde kendi sinirini üzerinden atmak istemişti. "Nasıl ama? Bunun adına Tekno Ayı verdim. Bak birde şu hareketim var. Bak bak, fena bir şey bu." dedikten sonra tekrardan dans etmeye başladı. Mabi Mabi'nin umurunda değildi kimse, sadece üzerindeki stresi atmak istiyordu bir nebze olsun.


Dans 1 - Leonardo

Dans 2 - 1.25 1.55 arası

"Vuh." Dedikten sonra yürüdükleri sokağa baktı. Buraya daha önce gelmemişti Mabi Mabi yemek yemek için. Ae'nin sözlerini dikkatle dinledi. Ae, ona göre biraz daha ciddi bir adamdı. Mabi belki bu konuları ciddi bir şekilde düşünmezdi. "Ben insanları ayırmıyorum. Yani tamam ben Tuplo'yum ancak Djuratlı'da benim kardeşimdir, Qardakhlı'da. Sonuçta insanız ve sevgiye ihtiyacımız var. Birbirimizi sevmedikten sonra bazı şeylerin anlamı olmadığını düşünüyorum. Kültürlerimizi tabi ki yaşatmalıyız ama bunlar saygı çerçevesi içerisinde olmalı. Yani ben kültürümü yaşarken sen saygı duymalısın, sen yaşarken de ben. Sevgimizi eksik etmemeliyiz. Yani insanlar birlik oldukça, devlette aynı şekilde düşünecektir bence. Sonuçta önemli olan insanları birlik haline getirmek, insanlar olmadan devlet olamaz." Mabi cevabını verdikten sonra tekrardan etrafına bakınmaya başladı. Artık nerede yemek yiyeceklerini düşünüyordu, çünkü karnı guruldamaya başlamıştı.

Ae tekrardan söze girdiğinde, hafif bir kahkaha attı. "Seni başkan yapsak çok fena olurdun. Düşüncelerin sağlam, beğendim bunu. En büyük destekçin de olabilirim. Aynı fikirleri paylaşıyoruz neredeyse. Ama bu protesto konusunda Qarkdahklı'lar haklı. Kim kendi ülkesinde, toprağında ikinci sınıf bir vatandaş olmak ister ki? Bu ülkenin bölünmemesi için önce insanların arasındaki öfkeyi dindirmek gerek. Öfke dinerse, ne provokatörler ne de bu öfkeyi harlamaya çalışanlar tutunabilir. O zaman işte, en sağlam ülke biz oluruz." Mabi konuşurken, yemek yiyecekleri yere gelmişlerdi bile. Sandalyeye oturduğu gibi, garsona döndü. "Ustam, bana bir bira çek büyüğünden. Yanına şöyle güzel bi patates koy. Ama böyle dört kişilik patates koy sen, ha pardon Ae'de yanımda beş kişilik yap onu. Bir an sırf ben varım sandım." dedikten sonra Ae'nin alışmış olacağını düşündüğü kükremeyi patlattı kahkaha atarak. "Yanına dört tabak Djurat Mantısı alayım ben. Mantı olana kadar da aç kalmamak için iki kase Chiedeb Çorbası alayım. Mantının yanına salata olarakta Budrik alayım ben." Siparişini verdikten sonra Ae'yi izlemeye başladı.

Ae, dayılara bilgi verirken, gebersin diyen dayıya baktı sertçe. "Amca, onu kurtarmak için uğraştım yani. Bileklerine bilezik hediye etmemi isteme benden. Sakin ol." dedikten sonra siparişi beklemeye başladı. "Usta parasını ben vercem he." diye ekledi şefe. Bir yandan, Ae'nin verdiği anlamsız savaşı izliyordu. Komik duruyordu uzaktan. Bu kavga, dayıların ettiği sözler aslında komik değildi ancak her laf edene bir şey yapıp, kavga edecek olsaydı işi çok zor olurdu. En başta denilen gibi, insanların bu halde olması suç değildi, onları bu hale getirenlerde büyük bir suç vardı. Bu öfkeyi onlara empoze edenlerde suç vardı. Mabi'nin asıl fişini çekmesi gerektiği kişiler onlardı. Yemeklerin konduğu torbaları aldıktan sonra, Ae'yi tutup dışarı çıkarmaya çalıştı. "Yav tamam bunlar ne anlar çıkalım hadi. Amca! Bak burada çok öyle konuşmayın, Kudretli Ayı diye birisi varmış. Böyle konuşanların üzerine çöküyormuş. Birde Kudretli Yavru Ayı var, o da böyle kavga ediyor bir anda. İkisine de çatmayın hadi bakam hadi." O an, Ae'yi çıkartırken sessizce düşündü. Sonra düşündüğünü sesli bir şekilde söyledi Ae'nin sırtına dostça bir şaplak atarken. "Sen Kudretli Yavru Ayı'sın artık. Bak saçlarımız sarı. Sende mini versiyonsun. Heheheh."

Mabi heyecanlı bir şekilde hastahaneye doğru ilerlerken, sadece adamın ölmediğini duymak istiyordu. Belki yemek yiyecek hali olamazdı ama, Mabi'nin o adamın ölmediğini duymaya ihtiyacı vardı. Resepsiyona sorduklarında, adamın ikinci katta olduğunu söylemişlerdi. "Bak, şimdi nasıl atlıyorum merdivenleri." demiş, ardından tam atlayacakken, arkasından gelen sesle geriye dönmüştü. Jüyak'ın karısını gördüğünde sevinmişti. "Merhaba!" demişti biraz daha kısık sesle. Kadının sözlerini dinledikten sonra, sevinçten kadının elini tutmuştu. Kudretli Ayı, kadının bir elini kocaman elinin içine almış, diğer eliyle de kapatmıştı. "Hanımefendi, kocanız çok güçlü bir insan. Kudretli Ayı'nın sevgisi her şeyin üstesinden gelir." demişti 32 diş gülümseyerek. Ardından Ae'nin sözünü duymuş, "Şaşırmışsın kendini." demişti. Karısına yemekleri verdikten sonra, sarılmıştı Kudretli Ayı. "Kudretli Ayı sizleri çok seviyor. Umarım Jüyak ve seni evimde misafir edebilirim. Benim köyüme götüreceğim sizi!" demiş, kadının yanından ayrılmışlardı. Hastanede bir televizyon bulamayınca, planladıkları gibi Ae'nin evine gitmeye hazırlanmışlardı.

Servise binip Ae'nin evine geldiklerinde ağzı açık kalmıştı. "Oha." Korumaları gördükten sonra yanlarına koşturdu. İncelemeye başladı adamların vücutlarını. "Nasıl vücudum? Benden koruma olur mu? Olur he." Korumalara olan ilgisini bırakıp, gözlerini tekrardan eve döndürdü. "Nasıl bir evin varmış? Benim ki minnacık lan. Köyde böyle küçük bir ev, iki tane odası falan var. Of eve bak. Süper bir şey." Babasının milletvekili olduğunu öğrendiğinde, Mabi daha çok şaşırmıştı. "Benim babam ünlü bir katildi. Keşke milletvekili olsaymış, eve baaaaaaaaak." Evin kapısını açıp içeri girdiklerinde, Mabi etrafa bakınmaya başlamıştı. "Kocaman." Ağzından dökülen tek kelime buydu. "Yanımda sivil kıyafet var. Zaten senin şortunu giysem bana slip don gibi olur hehehehe." Evin içerisinde attığı kükremeyle, daha Ae gelmeden geldiğini söylemişti galiba Mabi. Yanına aldığı alevli şortunu giydi, üstüne bir şey giymeyi tercih etmezdi Mabi. Ae'nin babasını gördükten sonra, elini sıktı hızlıca. "Merhaba ben Mabi Mabi, Kudretli Ayı. Tanıştığıma çok sevindim efendim." Mabi, hızlıca birasını bir köşeye koydu, ardından patatesini çıkarttığı çorbaya daldırdı. Hem çorbasını içiyor, hem patatesini yiyor hemde birasını içiyordu. "Jekot kesin her şeyi dindirecek. Yani öyle yapması lazım."

Mabi, Jekot'un konuşmalarını dinlerken Mantısını yemeye başlamıştı. Jekot, bu işi iyice yokuşa sürüyordu. "İşler çok kızışacak. Daha ülkenin başındaki adam bu öfkeyi harlıyor. Millet ne yapsın?" diye söylenmişti. Ae'nin babasına sorduğu sorunun cevabını merakla beklemiş, sessiz kalmayı tercih etmişti. "Polisimiz işini doğru yapmıyor ki. Masum insanlara saldırıyorlar. Disiplin yok." Jekot'un yuhalandığını gören Mabi çok büyük bir tepki vermemişti. Olması gereken oluyordu çünkü. Ancak işlerin çok büyük değişeceğini biliyordu. İnsanlar daha çok kavga edecekti, daha çok insan yaralanacaktı. Mantı tabağını tam kafasına dikerken, Jekot bir anda kafasından vurulmuştu. Olduğu yerde donakalmıştı Mabi, ne yaşandığını idrak etmesi yaklaşık otuz saniyesini almıştı. Provokatörler işini başarıyla yapıyordu muhtemelen. Onu vuran kişiler halktan değil, provokatörlerden çıkmış olmalıydı. Ae'nin ayağa kalkıp koştuğunu gördüğünde, "USTA! DUR TEK GİTME KORUMAN DA GELİYOR!" diye bağırdı eline Budrik tabağını alırken. Ae nereye gidiyorsa takip edecek ve bir yandan Budrik'ini yiyecekti. Qardakhlı'lar ve polisler arasında amansız bir çatışma başlıyor olmalıydı. Peki Kudretli Ayı, kimin tarafını tutacaktı? Kim haklıydı? Mabi hiçbir şey bilmiyordu. "Usta biraz araştırmak gerek bu işi. Acele iş yapmayalım. Buna sebep olan kişiyi bulup indirelim." dedi son olarak. Başka bir şey deme gereği duymuyordu.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] Gün Geliyor

#17
Olayın şaşkınlığıyla hızlıca hazırlanmaya yelteniyorsunuz ve ekipmanlarınızı ve kıyafetlerinizi toparladıktan sonra üçlü olarak dışarı çıkıyorsunuz. Ae, Mabi ve Budrik tabağı. Dışarıya çıktığınız gibi etraftaki evlerden gelen çığlık seslerini, sokakta gezerken korku dolu gözlerle etrafa bakanları görüyorsunuz. Kalabalığa doğru ilerliyorsunuz ve bir grup Djuratlının daha küçük bir grup Qardakhlının üstüne çullandığını görüyorsunuz. Herkesin bağırışı arasında birkaç cümleyi duyabiliyorsunuz.

"Bunu yapanlar belli! Qardakhlı orospu çocukları!"

"Ülkeyi siktiniz be! Siktiniz!"

"Hepsini toplayıp öldürmek lazım aga!"

İki polis arabasının olay yerine yaklaştığını ve karmaşayı durdurmaya çalıştığını görüyorsunuz. Sizi gören polislerden biri ise size doğru koşuyor ve "Merkeze adam lazım, biz götürelim, çabuk gelin." diyor. Adamı takip ediyorsunuz ve arabaya binip ilerlemeye başlıyorsunuz. Arabadaki polislerden birinin ağlamaya başladığını ve titrediğini gözlemliyorsunuz. Adam size dönüyor ve "Telsizden bilgi aldım. Adam öldü aga, vefat etti. Ne yapacağız biz?" diyor. Bir diğer polis "Tamam, sakin kalmamız lazım. Büyük bir şok ama halledilir. Yeni bir başkan seçilir, her şey kontrol altına alınır. Sakin olun." dediği anda bir kişinin telsizinden ses geliyor. "Merkeze yakın beşinci sokakta Djuratlıların Qardakh kökenli vatandaşları öldürmeye başladığı söyleniyor. Sokağa memur lazım, acil durum." Arabada sessizlik oluşuyor. Sessizliği önde oturan polis bozuyor. "Abi, farkında mısınız şu an ne döndüğünün? Ülkenin tarihini biliyorsanız..." Yanınızda oturan polis sözünü kesiyor. "Abi saçmalama Kanlı Gece Olayı tekrarlanmayacak. 46 yılındayız amına koyayım." Araba ile ilerlerken bir anda önünüze büyük çaplı bir kalabalık çıkıyor ve arabanın önünü kesiyor. Kalabalığın çoğunlukla Qardakhlılardan oluştuğunu görüyorsunuz. Camı yumruklamaya başlıyorlar ve "Siz öldürdünüz! Başkanı siz öldürdünüz ve üstümüze yıkacaksınız!" diyen bir adamı duyuyorsunuz. Çok geçmeden arabanın ön camında çatlaklar oluşuyor ve bir süre sonra kırılıyor. Dışarıdaki Qardakhlardan biri cam kırığının içinden elini sokuyor ve önde oturan polisi dışarı doğru çekmeye çalışıyor. Başka Qardakhlılar ona yardım ediyor ve adamı dışarı çıkarıp dövmeye başlıyorlar. Yanınızda oturan polis hızlıca dışarı çıkmanızı söylüyor ve hep birlikte dışarı çıkıyorsunuz. Önünüzde yaklaşık 25-30 tane Qardakhlı var ve memur arkadaşınız yerde dayak yiyor.

Re: [Ana Kurgu] Gün Geliyor

#19
"Ülke daha fazla karışamazdı herhalde. İnsanlar birbirine girecek." diye düşünüyordu Mabi evden çıkarken. Budrik tabağını yolda koştururken bitirmeye çalışıyordu aynı zamanda. Evlerden gelen çığlık sesleri, sokakta gördüğü korku dolu bakışlar işlerin gerçekten karıştığını söylüyordu ayıya. Kalabalığa doğru ilerlerken, tabağındaki son lokmayı ağzına atıp tabağı sokakta bir yere fırlatmıştı ayı. Djuratlı bir grup Qardakhlı bir gruba girişirken, bir yandan Qardakhlı'ları suçlamaya başlamışlardı bile. Mabi daha koşamadan, iki polis arabası yaklaşmış ve olaya müdahale etmişti. Onları gören bir polisin hızlıca yanlarına gelmesiyle, tekrardan göreve çıkmışlardı ikili. Bu sefer, çok daha ciddi bir görevin ortasında olduklarını idrak edebiliyordu Kutsal Ayı. Kimi koruyacağını, ne yapacağını bilmiyordu. Arabada gitmeye devam ederken, kafasında şekillenen tek şey, her zaman ezilenin yanında olacağıydı. Ne Qardakhlı ne Djuratlı, bunu yapan kişi bir düşmandı. İki taraf içinde. Bu yüzden Mabi herkesin ortasında kalmaya devam etmeliydi, o bir taraf tutamazdı. Taraf tutarsa, Kutsal Ayı olamazdı.

Arabaya bindikten sonra, polislerin aralarındaki konuşmayı dinliyordu. "Bu polisler zaten dangalak. Şimdi işler daha çok karışacak. Halka müdahale konusunda bu sefer geri kalmayacaklar, çok fazla kişi ölebilir. Ben halkımı temsil edeceğim, halkımın birbirine girmesine göz yummayacağım. Bunu yapan kişi halktan değil, bir düşman. Düşmanın ırkı olmaz. Bunu herkesin bilmesi gerek." diye fısıldamıştı Ae'ye bir yandan. Kanlı Gece olayı. Mabi bir anlığına Djuratlı kıt insanların, Qardakhlıları öldürmesini düşündü. Bu durumun milliyetçilikle alakalı bir durumu yoktu. Bu sadece geri kafalılıktı. Gerçek bir Djuratlı, gerçekten milletini seven birisi böyle bir durumda halkıyla seferber olmalı ve asıl düşmanı ortaya çıkartmalıydı. İnsanların ne kadar aptal olduğunu düşünmeye başladı. Kendisi de fazla zeki bir insan değildi, ancak olayları ayırt edebiliyordu. Kimsenin sözüne bir şey demeden sessizce beklemeye başladı. Mabi, gerekirse Djuratlı birilerine bile saldırabilirdi. Hatta bir polise bile. Ancak kesinlikle taraf tutmayacaktı.

Arabanın önü Qardakhlılar tarafından kesildiğinde, camı yumruklamaya başlamışlardı. Djuratlılar öldürmeye başlayınca, onların da sakin kalması mucize olurdu zaten. Arabanın camını kırmış, ardından bir polisi içlerine almışlardı. Mabi dışarı çıktıktan sonra, cesur bir şekilde milletin içine atladı. Bir yandan polisi aralarından kurtarmaya çalışıyor, bir yandan bağırıyordu Qardakhlılara. "APTAL MISINIZ LAN SİZ? DJURATLI APTALLARI ANLADIM, SORGUSUZ SUALSİZ SİZİ ÖLDÜRMEYE ÇALIŞAN İKİ ÜÇ BEYİNSİZDEN İBARETLER. BU DURUMUN QARDAKHLISI DJURATLISI YOK! DÜŞMANIMIZ BİR, DÜŞMANIMIZ DA BUNU İSTİYOR. BİZİM BİRLİK OLMAMIZ GEREK. LÜTFEN POLİSİ DÖVMEYİ BIRAKIN, GERÇEK KATİLLERİ ARAYALIM! ARAMIZDA BİR YERDELER VE BİZ BU DURUMA DÜŞTÜKÇE ONLARIN İŞİNE GELİYOR! POLİSİ BIRAKMAZSANIZ ZOR KULLANACAĞIM, İSTEMİYORUM AMA ÇEKİLİN! KENDİNİZİ KORUMAYIN DEMİYORUM AMA GERÇEK DÜŞMANIMIZI ARAMALIYIZ, BİRBİRİMİZE SALDIRMAMALIYIZ!" Mabi, polisi alamazsa tehdit ettiği gibi Qardakhlılara saldırmayı planlıyordu. Sırasıyla kas stilini kullanıp herkesi yumruklayabilirdi. Önemli olan arkadaşını almaktı.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] Gün Geliyor

#20
Ne ara üniformaları giydik bilmiyorum. Mabi ile omuz omuza evden dışarı attık kendimizi. Biraz araştırmak gerektiğini söylüyordu, acele karar vermememizi, suikastçiyi bulmamızı söylüyordu. Şu an ilk bir yerden başlamamız gerektiğine inanıyordum ben ise, ülkenin içinde olabilecek saçmalıkları engellememiz gerekiyordu. Siyaset ya da politika bilmeyen kişiler bile, bu olayın iç savaşa yol açacağını anlayabilir. Üstelik ülkem böyle zayıf durumdayken, kim bilir diğer ülkeler ne gibi planlar kuruyordur? Mabi yanımda budrik hüpletiyor, ben de acele ile çevreme bakınıyordum. Plastik tabağı yere fırlattığında "Ya çöpe at onu oğlum!" dedim sinirle. "Başka Djurat yok diyorum sabahtan beri!" Tüm bu stresin arasında bir de dönüp Mabi'nin yere attığı tabağı alıp çöpe atmış, sinirim daha da tepeme çıkmıştı. Mabi'ye girişemememin nedeni ise, Djurat'lı bir grubun Qardakh'lı bir topluluğa saldırdığını görmem olmuştu. Zaten vatandaşlar korku içindeydi, evlerden çığlıklar yükseliyordu, bir de sokakta birbirine dalan ırkçıları görmek gerçekten kalbimi kırıyordu. Irkdaşlarımın söyledikleri hepimizin düşüncesini yansıtmıyordu. Eğer o suikastçi Qardakh ise -ki olmadığını düşünüyorum- bu yaptığı diğer Qardakh'ları bağlamazdı. Mabi ile aynı anda oraya doğru hareket etmek için kıpırdanmıştık ki iki tane polis arabası duruma müdahale etti.

Merkeze adam lazım olduğunu söyleyen polislerden biri bizi götürmek için teklifte bulundu. Kafamı salladım, Mabi'nin bindiği koltuğun ters tarafından polis arabasına bindim. Yerimde duramıyor, oturduğum yerde bacağımı yukarı aşağı titretiyordum stresten. Arabadan dışarı bakıyor, insanların koşturduğunu görüyordum. Polislerden birisi ağlamaya başladığında ise, artık dayanamadım ve ben de başladım ağlamaya. Öyle hüngür hüngür gelen bir ağlama değildi bu. Dişlerim birbirine geçmiş, sinirli bir yüz ifadesi ile gözlerimden boşalan bir ağlamaydı. Ülkemin başına böyle bir şey gelmesini yediremiyorum kendime. Telsizden bilgi aldığını, Jekot'un öldüğünü söyledi adam. Ben her zaman bu tarz olaylarda gerçekçi olmaktan yanayım. Jekot kafasına aldığı o kurşundan sonra yaşayamazdı zaten. Yaşamasını beklemek mucize beklemekti ve ben, mucizelere inanmam. Polislerin diğeri sakin kalmamız gerektiğini söyledi, demokrasinin devam edeceğini, bir şey olmayacağını... Bu çok iyimser bir bakış açısıydı. "Eğer bu gece, işimizi düzgün yaparsak dediğin doğru." dedim. Konuşurken ağlamamak için kendimi zor tuttuğum çok belli olmuştu sesimden. Bu sırada Mabi bana polislerin dangalak olduğunu fısıldadı. Gözlerimi kısıp dediğini dinledim. Söylediği şeyler daha önceki dedikleri gibi içi boş olumlu cümleler değildi bu sefer. Sözlerini bitirdiğinde huysuz bir şekilde burnumu çekip gözlümü elimin tersi ile sildim. Sonra da Mabi'ye dönüp "Sana güveniyorum Mabi." dedim onun gibi fısıldayarak. "Eğer kendimi kaybedersem beni engelleyeceğine söz ver."

Peki neden kendimi kaybedebilirdim?

Düzeni sağlama takıntım yüzünden, Mabi'nin söylediği "müdahalede çok kişinin ölmesine" sebebiyet vereceğime neredeyse emindim. Eğer öyle bir ortam olursa ve arkadaş olmamızı umursamayıp beni engellerse... Mabi ileride en yakın arkadaşım olabilir.

Polisler önde Kanlı Gece Olayından bahsettiklerinde "Salak salak konuşmayın!" dedim katı ve gür bir ses tonu ile. "Olayları kontrol alacağız, bunun 46 yılında olmamızla alakası yok. Tarihten ders alan bir ülkeyiz biz. Şimdi ağlamayı bırakın." Araba ile biraz ilerledikten sonra önümüzü kesen Qardakh grubu polis arabasını yumruklamaya başladı. "Ya! Bu polise saldırmak da yeni moda mı anasını satayım?" dedim sinirle. "Asıl sığınmaları gerekenler bizken!" Dışarıdan başkanı bizim öldürdüğümüzü söylüyorlar, onların üstüne yıkacağımızdan bahsediyorlardı. "NEDEN ÖYLE BİR ŞEY YAPALIM BEYİNSİZ HERİFLER!" diye hırladım. Tabi söylediklerimi arabanın dışından duymadıklarını biliyordum. Önde oturan polis memurunu camı kırıp dışarı çektikten sonra, hep birlikte linçlemeye başladıklarında artık dayanamadım. Arabanın kapısını bir hırşımla açıp "SİZİN BEN KOMPLO TEORİSİ KURAN O KÜÇÜK BEYNİNİZE SIÇAYIM!" diye gürledim. Mabi benden önce çıkıp insanların arasına atlamıştı bile. Mabi Qardakh'lara birlik olmamız gerektiğini bağırıyordu. Ancak biliyor musunuz? Bazen insanlar sözden anlamazlar. Bazen sadece dayaktan anlar insanlar. Üstelik sinirliyim, yaptıkları şeylerden tiksiniyorum. Ne demek polis arabasının önünü kesip memurun işini engellemek? Bir de saldırmak! Bugün Qardakh'ların polisi linçlemeye çalıştığını 3. görüşüm. Konuşarak olmayacak. Bunları hayvan gibi terbiye edeceksin.

"Biz!" diye bağırdıktan sonra önüme gelen Qardakh'lının yüzüne yumruğu geçirdim. "5. caddede!" Başkasına daha bir yumruk. "Qardakhları." Bir başkasına bir yumruk. "Kurtarmaya." Bir daha! "Gidiyoruz!" Bir sonrakine okkalı bir yumruk daha geçirdikten sonra "Kim bilir sizin gibi davarlar yüzünden kaç Qardakh ölüyor şuan! Siktirin gidin lan evlerinize! POLİSE SALDIRMAK NE DEMEK HA?" Bir kişiye daha savurdum yumruğumu "NE DEMEK? Sizi koruyacak kişiler biziz lan! Haydut musunuz lan siz? HAYDUT MUSUNUZ?"
Image
Yaz geldi.
► Show Spoiler
Yan çar
Podosḧi Øfinuafeme
Locked

Return to “Gide Meydanı”

cron