Beyin Artıkları

#1
Image

Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Neden? Neden benim? Neden başka biri değilim de benim? Ben neyim? Ellerim? Ben ellerim değilim. Ellerimi kessem hala kendim olmaya devam ederim. Bacaklarımı da... Penisim? Onu da kessem, yine kendim olurum. Belim? Göğüslerim? Omuzlarım? Boynum? Ağzım? Gözüm? Hiç biri değilim. Yüzüm? Saçım? Hepsi gitse... Yine ben olurum ki. Beynim? Ben beynim miyim? Hayır. Ben beynimdeki enerjiyim. Bu düşünen, konuşan, fikirleri olan bir enerji. Ruh? Var olduğunu kanıtlayamadığım şey miyim ben? Boşlukta var olsam... Görünür müyüm? Vücudum olmasa, var olur muyum? Vücudum ölünce, herhangi bir yerde, bir şekilde, bulunur muyum? Farklı bir boyut muyum? Bu kadar değişik düşüncelerim varken, dışarıda sadece ten renkleri değişik diye birbirlerinden nefret eden insanları anlamıyorum. Öldüklerinde enerji olarak birlikte orgy yapacaklarını biliyorum. Hissediyorum. Bazen insanın içine doğar ya, der şu an şunu yapsam ne güzel olur. Evrendeki enerjiler yardım eder belki o an? Mutluluk içimizde dedikleri de belki daha önce ölen ve evrenle bir olmuş insanlardır belki? Atalarımdır. Ben evde oturup boş boş zaman geçirirken, masturbasyon yaparken bana bakıp hayal kırıklığına uğrayan atalarım...

Her şeyin bir nedeni var mıdır? Bu ırktan doğmuş olmam, bu elemente sahip olmuş olmam, ailemin umursamazlığı, yalnızlığım, bağlanamamam, yakınlaşamamam... Nedensiz olabilir mi? Rastgele yaşıyor olabilir miyim? Boşa harcanıyor olabilir miyim? Önemli biri miyim? Bir patlamada ölecek, gazetelerde "2 ölü, 15 yaralı"daki iki ölünün biri miyim? Ölsem üzülünür mü? Üzülmesini ister miyim? Umursanılmasam canım acır mı? Yoksa kaybolup gider miyim? Belki de mükemmel bir şeyin parçası olurum. Nefret nedir? Benden nefret edenlerin hisleri beni öldürür mü? Yoksa evrende sadece ben miyim yaşayan? Diğerleri gerçekten var mı? Yaşadığına emin olabileceğim kişi sadece benim. Hayatım belki de bir şaka. Bir oyun. Her şey bir bölüm, geçtikçe daha zoru gelecek. Peki ne kazanacağm? Ölümü mü? Bu oyunda iyi oynasan da sonuç ölüm, kötü oynasan da.

Elimi içeri gelen güneşin altına koyuyorum. Sıcaktan nefret ediyorum. Elimi çekince, daha demin elim oradaydı diye düşünüyorum. Saniyeler önce. Ancak şimdi burada. Neden hiç kimse garipsemiyor bunu? Evden çıkıyorsun. Dakikalar önce evdeydin. Şimdi dışarıdasın. Dışarıda var olmak düşüncesi bana garip geliyor. O an duruyorsun ve diyorsun ki, buradayım. İnsanlar yanından geçiyor. Çeşitli kişilikteki insanlar. Belki evlerinde korkunç hayatlar yaşayan insanlar. İleride korkunç şeyler yapacak insanlar yanından geçiyor ve sen onların yakınında duruyorsun. Belki bir daha yanına gelmeyecek enerjiler geçiyor. Belki daha çok karşılaşacağın ama hiç tanışmayacağın kişiler. Ölünce bir olacağın kişiler.

Midem bulanıyor. Vücudum sorunu olunca hayatta işlerimi yapmama, düzgün düşünmeme izin vermiyor. Vücudum diğer şeylerin çok üzerinde bir öneme sahip. Bazen ondan kurtulmak istiyorum. Daha önce denedim. İzin vermediler. Kabımdan çıkmak, bütünleşmek istedim. Bütünleşme yoksa dediler. Ya yoksa? Ya hiç bir şey yoksa? Bu önemli değil. Yaşama isteği vücudumun bana tembihlediği bir şey. Hiç bir şey yoksa bunu yine de bilemem. Yok olur giderim. Bir şey değişmez. Peki diyeceksiniz, neden tekrar denemiyorsun? Belki bir nedeni vardır diyorum. Ölmememin. Belki bir şey yapacağım. Zaten yaşamak acı vermiyor bana. Bana acı veren kendimim. Düşüncelerim. Korkuyorum. Düzgün düşüncelerim kaybolur ve sonunda sadece bu düşüncelere takılırım diye korkuyorum. Bu düşüncelerle, ölene kadar yaşamak çok korkutucu. Dünyaya dönememek... Başka bir yerde yaşamak... Deliririm diye korkuyorum.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Beyin Artıkları

#2
Image
► Show Spoiler
P.S 40, 57. Gün


Evdeyim. Turuncu bir ortam var odamda. Yatağımın yanında yere oturmuşum, kafamı yatağıma yaslamış dümdüz tavana bakıyorum. Yatağım dağınık. Odam dağınık. İçimden hiç gelmiyor çevreyi toplamak ama dağınıklıktan tiksiniyorum. Son bir senedir ruh gibi hissediyorum kendimi. Lisede 3. sınıftayım. Evden okula, okuldan eve geçiyor günlerim. Hiç bir yere bağlı hissetmiyorum kendimi. Görünmezim gibi geliyor. Mutlu muyum değil miyim bilmiyorum. İyi miyim kötü müyüm onu da bilmiyorum. Amaçsızım. Boşum.

Bu gün benim doğum günüm.

Bazı insanlar için çok özel bir gün... Sabah kalktım ve okula gittim. Okuldan da eve geldim. Her zamanki ile aynıydı. Ailem her zamanki gibi işteler. Sabah kalktığımda uyuyor oluyorlar. Onları görmedim. Büyük ihtimalle ben uyuyunca gelecekler eve. Annemle babamı haftasonları görüyorum sadece. Ne yapıyorum diyorum kendi kendime. Okuldaki bilgileri öğreniyorum evet, peki ne yapıyorum? Amacım ne? Ne yapacağım ileride? Hiçbir şey. O kadar yoruldum ki artık dönüp gülümsemiyorum bile insanlara. Bıktım numara yapmaktan. Mutsuz olmaktan utanmıyorum. Tavana boş boş bakıyorum hala. Dışarıda bir şeyler hareket ediyor. Gölgelerini izliyorum.

Ne yapacağım? Benden ne olacak ileride? Hiçbir şey olmayacak! Birine yardım etsem ne olur ki? Başkaları da yardım edebilir. Djurattaki ayrımcılığı mı bitireceğim sanki? Dünyayı mı kurtaracağım? Yaşayıp gideceğim işte. Belki masa başı bir iş bulacağım ve evden okula gittiğim gibi bu sefer de işe gidip geleceğim. Ailem zaten yok etrafta. Başka bir evde değişeceğini düşünmüyorum. Sevgili? Kimseyle hayatımı geçirebileceğime inanmıyorum. Yik'le ayrıldım. Gid için... Gid'i de uzaklaştırdım kendimden. Gid'in yanında olmak beni mutlu ediyordu yalan söylemeyeceğim ama onun benim onu sevdiğim gibi beni sevmediğine eminim. Yik'e haksızlık yaptım mı? Ne önemi var ki? Yik'in hayatında sadece dertlerini anlatacağı bir insandım. Ya bana anlatmış ya duvara anlatmış ne fark ederdi ki?

Artık ilgi ya da sevgi istediğimi de sanmıyorum ki.

Varım ya da yokum ne fark eder?

Okuldakiler beni hatırlamaz bile. Ailem biraz üzülür sanırım ama işleri kafa dağıtmalarını sağlar. Başka da kimse yok hayatımda. Olmayacak da.

Toplanıp ayağa kalktım. Bugün ya da yarın ne fark eder? Şimdi ya da birazdan? Zaman hep kafamı karıştırmıştır. Eskiden de aynıydı düşüncelerim ama hiçbir zaman böyle hissetmemiştim. Nasıl bu kadar özel olabiliyor insanlar? Haklarındaki şeyler nasıl bu kadar değerli olabiliyor? Ben ve benim gibi figüranlar neden arkaya atılmışız ve ben neden figüran olmak zorundayım? Hayatımı başka türlü yaşamak ister miyim? Başaramam ki. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım ben buyum. Buna sıkışmışım. Aşırı bunalıyorum. Kabuğumdan kurtulmak istiyorum artık. Beni bu hayata bağlayan şeylerden uzaklaşmak istiyorum.

Diğerlerine katılmak harika olurdu. Yıllar önce ölmüş atalarıma. Tuplolara... Onlar gibi yok olmak istiyorum.

Çıktım odamdan. Bomboştu ev. Hava kararmıştı ben hiçbir şey yapmazken odamda. Turuncu yerini laciverte bırakmıştı. Merdivenlerden ilk kata indim sakince. Her adımımda içimden bir şeylerin koptuğunu ve benden uzaklaştığını hissediyordum. Şimdiden evrenle bütünleşmişim gibi hissediyordum. Mutfağa girdim. Hala sakindim. Heyecan duygum yok gibi hissediyordum artık. Ocağın yanındaki çekmeceyi açtım ve bir süre en keskin bıçağı bulmak için bıçakları tek tek parmağımda denedim. Sonunda bir tanesi kolayca kesti derimi. Aldım bıçağı sonra da çekmeceği kapatıp bıçakla birlikte üst kattaki banyoya geçtim.

Banyoya girip soyundum. Buraya gelmiştim çünkü aileme fazla zorluk çıkarmak istememiştim. Odamda olsa belki kan çıkmazdı uzun bir süre. Suyu açtım ve küveti doldurmaya başladım. Küvetin yanına oturup suyla oynadım dolana kadar. Yeterince dolup ısısı da ayarlanınca girdim içine. Annem her zaman doğduğumda saatin 7 gibi olduğunu söylerdi. Saat de o zamanlara gelmişti sanırım. Umarım çok sorun olmazdı onlar için.

Bıçağı gezdirdim elimde sonra da kendi kendime "Bir dilek tut bakalım Bok." dedim. Sağ elimi kaldırıp bileğimin iç tarafını yukarıya çevirdim. Derin bir nefes aldım sanki mumları üfleyecekmiş gibi. Sabahları yemek verdiğim kediye başkalarının bakması için dilek tuttum. Sonra da aldığım nefesi bir of çekerek verdim.

Bıçağı sağ elimin bileğine götürüp biraz bastırarak ilk denedim keseceğim yeri 2-3 kere. Sonra da nereden keseceğime karar verince yatay bir şekilde kestim içindeki damarları. Acı hissetmeyince bıçağı sağ elime geçirip onun da bileğini kestim. Bir kaç saniye sonra cidden acımaya başladı bileklerim. Acıdan bıçağı tutamadığım için küvetin dışına düşürdüm. Derin bir nefes alıp dişlerimi sıktım. Mutsuz değildim. Uzun süredir ilk defa bir duyguyu yüksek hissediyordum. Acıyı. Küvette arkama yaslandım. Kollarımı suyun içine soktum. Sıcak suyla temas edince daha çok acıdı. Acıya katlanmak için bir süre dişimi sıkıp sakinleşmeye çalıştım. Suyun kanımla kırmızılaşması uzun sürmedi. Kafamı küvetin başına koydum ve beklemeye başladım. Kanımın tamamen akmasını... Hafif bir pişmanlık oluşmadı değil içimde. Yine de vazgeçmek için çok geçti.

Bir süre sonra halsizlik çöktü üstüme. Uykum geliyordu yavaş yavaş ve sıcak suyun içinde üşüyordum sanki. Kendi kendime bir müzik mırıldanmaya başlamıştım 5 dakika önce "Senin de kırılgan yerlerin olduğu doğru mu?" diyordum. Sesim aşırı kısıktı. "Güçsüzlüğüne yenilirken acıttığın canları düşündüğün oldu mu?" Gid'i düşünüyordum. Keşke ondan özür dileseydim. Küvette huysuzlaşıp diğer tarafa döndüm. "İçinden bir an olsun çıkıp gökyüzüne doğru nefes aldığın oldu mu?" Keşke diye düşündüm, başka bir şekilde deneseydim bunu... Bu kadar uzun olmasını beklemiyordum. Ne kadar geçti bilmiyordum çünkü çok üşümeye başlamıştım. Su soğumuştu, vücudum da öyle. Çok hafif hissediyordum kendimi. Hala deminki şarkıyı mırıldanıyordum. Bir süre geçtikten sonra sözler yavaşça uzaklaşmaya başladı kulaklarımdan. Ya ben söylemiyordum, ya da kulaklarım duymuyordu.

"Beni bana bana beni beni bana bırak ya bana beni beni bana beni bana bırak ya bana bana bana beni beni bana bırak ama bana beni bırak ya beni bana bırak ya..."

Şarkının gözleri uzaklaştıkça bilincim kapandı ve atalarıma doğru yolculuğa çıktım.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Beyin Artıkları

#3
Image

P.S 29, 142. Gün

6 yaşlarındayım. Jülchaj'ta kalıyoruz. Ailemin iş yerine geldim onlarla beraber. Bir çocuk için çok sıkıcı bir ortam olduğu için anneme oyun oynamak için dışarı çıkacağımı söyledim. Beni duyup duymadığını bilmiyorum. Çünkü biriyle konuşuyordu. Binadan 3 blok ötedeki bir parkta oyun oynuyorum. Merak ediyorum dünyayı. Toprağı kazıyorum ellerimle. Parmaklarıma solucanlar dolanıyor. Tek tek çekiyorum hepsini, bir kenara diziyorum. Solucanlar koyduğum yerden ilerlerken izliyorum onları. Nasıl süründüklerini çözmeye çalışıyorum. Ben solucanlarla ilgilenirken bir güvercin geliyor yanıma. Biraz korkak bir hali var ama solucanlara doğru yaklaşıyor. Benim yanıma gelmek istemediğini, solucanlara bir şey yapmak istediğini anlıyorum. Alıyorum bir tane solucanı parmaklarımın arasına ve kuşa uzatıyorum. Kuş ilk geriye doğru hamle yapıyor. Ben merakla izliyorum onu. Koka korka yaklaşıyor parmaklarıma. Sonra da minicik parmaklarımla tuttuğum solucanı alıyor elimden. Alırken parmaklarımı da gagalıyor ama önemsemiyorum. Solucanı yiyince çok şaşırıyorum. Bir tane daha veriyorum yemesi için. Kuşa böyle 5 tane solucan veriyorum ayıklayıp. Bir süre sonra kuş da geri gelip duruyor ve korkusu yok oluyor. Kanatlarını seviyorum kibarca. Bir tane daha solucan yiyor elimden ve sonra uçuyor. Uçtuğunu görüp heyecanlanıyorum. Hemen yerimden kalkıp koşuyorum peşinden. Bir süre koşuyorum ama çok hızlı uçuyor ve gözden kayboluyor. Üzülüyorum. Kafamı ellerime çevirip çamurlu ellerime bakıyorum. Kurudukları için ellerimi birbirlerine sürüp çamurlarından kurtuluyorum. Sonra da kafamı kaldırıp etrafıma bakıyorum ki hemen içimi endişe kaplıyor.

Burayı tanımıyorum.

Neredeyim?

Kuşun peşinden o kadar koşmuşum ki çok uzaklaşmışım. Birden hızla nefes alıp vermeye başlıyorum. Nereden geldiğimi de hatırlamıyorum. Yürümeye başlıyorum korkuyla. İnsanların yüzleri çok yabancı geliyor. Sanki hepsinin yüzü flu... Etrafıma endişe ile bakınıyor hızlı hızlı geziyorum çevrede. Hiç bir yeri tanımıyorum. O kadar umutsuzluğa kapılıyorum ki gözlerimden yaşlar akmaya başlıyor. Bir süre sonra etrafta koşmaya ve "Anne! Babaa!" diye ağlamaya başlıyorum. Çevredeki sarışın insanlar onlara benzemiyorum diye bana yardım etmiyor. Siyah saçlı insanlar da gözlerim renkli diye benden kaçışıyor. Ailemi bulamadıkça daha çok üzülüyorum. Sonunda çok yorulup binaların arasında bir girinti buluyor ve saklanıyorum. Bir daha onları göremeyeceğim için öyle bir ağlıyorum ki boğazım ağrımaya başlıyor. Dizlerimi kendime çekip oturuyorum. Ağlıyorum. İnsanlar beni görmüyor. Duyan insanlar oralı olmuyor. Orada saatlerimi geçiriyorum. Acıkmaya başlıyorum.

Bir süre sonra bir tane adam geliyor yanıma. Endişeli gözüküyor. Yüzü diğer insanlar gibiyken bir anda aydınlanıyor. "Neden ağlıyorsun." diyor bana. Ben o zamanlar da çok konuşan biri değilim. Cevap vermiyorum ağlamaya devam ediyorum ona bakarak. "Ailen nerede?" diyor. Kafamı sallıyorum iki yana. "Kayıp mı oldun?" Bu sefer olumlu anlamda sallıyorum kafamı. "Ahh zavallı!" diyor. Gelip eğiliyor yanıma ve elini uzatıyor. "Gel aileni bulalım senin." Ailemi bulmak dediğinde heyecanlanıyorum. Ağlamam dinmiyor ama elimi uzatıyorum adama. Kaldırıyor beni oturduğum yerden. "Gel." diyor sevecen bir sesle. Elini tutuyorum. Birlikte yürüyoruz yolda. Ailemin yerini bildiğini düşünüyorum. Çok rahatlıyorum. Ağlamam diniyor. Bir binanın önünde durunca çok seviniyorum. Fakat benzemiyor ailemin iş yerine. "Burası değil." diyorum yanımdaki adama. O da gülümsüyor bana. "Burası benim evim." diyor. "Acıkmadın mı? Yemek yedikten sonra arayalım aileni." diyor. Karnım gurulduyor gerçekten. Kabul ettiğimi göstermek için kafamı sallıyorum. Birlike adamın evine giriyoruz. Daha önce başkasının evine girmediğim için burası da çok garip geliyor bana. Adam beni banyoya sokup elimi yüzümü yıkıyor. Çok garipsiyorum bu durumu da. Çünkü daha önce kimse benle böyle ilgilenmedi. Evde de kendi kendime yıkanır, kurulanırdım. Adam yüzümü yıkadığında ona şaşkın şaşkın bakıyorum. Havlu ile kurutunca beni ve tekrar elini tutuyorum. Birlikte odasına gidiyoruz.

Dizlerinin üstüne çöküyor aynı boyda olmamız için. Sarı saçlı, mavi gözlü bir adam. Benim abi diyeceğim yaşta. "Ne tatlısın." diyor. Parmaklarının tersiyle yanağımı okşuyor. Yemek yemeyecek miydik diye düşünüyorum. Açım. Üstümdeki tişörtün içine elini sokuyor adam. Elini karın ve göğüs bölgemde gezdiriyor. Belimi okşuyor. Gıdıklanıyorum. Biraz kaçırıyorum kendimi. Gülümseyerek "Gıdıklama!" diyorum. O da gülümsüyor. Sarılıyor bana. Bizim ailemizde birbirimize sarılmayız. Sarılma hissi hoşuma gidiyor. Biraz sarıldıktan sonra uzaklaştırıyor beni. Yanağımdan öpüyor. Bir tane daha öpüyor aynı yanağımı. Git gide dudağıma yakalaşıyor. Alışık olmadığım bir sevgi bu. Garip hissediyorum. Annem bir kereden fazla öpmez beni. Dudağıma yaklaşıyor adam. O sırada odanın kapısı büyük bir gürültüyle açılıyor. "IMÜİ! SENİ SAPIK HERİF! BİR DAHA YAPMAYACAKTIN HANİ? SENİ YAKALASALAR NE OLUR BİLİYOR MUSUN? NE HATA YAPTIM DA BÖYLE OLDUN?" diye bağırarak bir kadın giriyor içeriye. Karşımdaki adam benden geriye doğru sıçrıyor hemen. "Yanlış anladın anne!" diyor kapıdan gelen kadına. Kadın bir hışımla koluma yapışıyor. Aşırı sıkıyor. O kadar canım yanıyor ki bağırmaya başlıyorum beni bırakması için. "ÇIK DIŞARI! BİR DAHA GELME BU EVE!" diye bağırıyor kadın bana. Kolumdan çekerek dışarı atıyor beni. Kapı yüzüme kapanınca tekrar dönüyor ve kapıyı yumruklamaya başlıyorum. "Hani ailemi bulacaktık?" diye bağırıyorum. Açılmıyor kapı tekrardan.

Kendimi yere atıp ağlamaya başlıyorum. Bana yardım edecek tek insandan da ayırıyorlar beni.

Yollara düşüyorum tekrardan. Üşüyorum. Acıkıyorum. Ağlıyorum. Hava kararıyor. Artık umudumu kaybediyorum tamamen. Bir tane köpek bağırıyor bana. Korkuyorum ondan ama "Bağırma bana." diyorum. "Kayboldum ben." Elimi uzatıyorum ona. Gelmiyor. Bağırmaya devam ediyor. Yüksek sesinden korkuyorum. Kaçıyorum. Bir süre kovalıyor beni. En sonunda atlatıyorum onu. Ağlamaktan artık göz yaşlarım gelmiyor. Boğazım ağrıyor. Sesim çıkmıyor. Bir caddeye giriyorum büyük. Orada yürüyorum etrafıma bakınarak. Çorba satan dükkanların önünde izliyorum insanların çorba içmesini. Bir park görüyorum. Gidiyorum oraya ve banklardan birine oturuyorum. Ailemin ne kadar endişelenmiş olacağını düşünüyorum. Kapanıyorum dizlerimi çekip tekrardan. Uykum geliyor. Yorgunum. Yıpranmışım. Bir süre orada uyuyorum. Uyandığımda iyice gece olduğunu görüyorum. Rüyamda ağladığımı gözlerimdeki yaşlardan anlıyorum. Bankın yanına bakıyorum gözlerimi silerek. Kazdığım toprağı görüyorum. Sabah toprağını kazdığım parka döndüğümü fark edince içimde bir şeyler tomurcuklanıyor. Buradan dükkana giden yolu biliyorum. Heyecanla koşuyorum. Koşarken çok kötü bir şekilde düşüyorum. Bir kaç kişi iyi olup olmadığımı sormak için yanıma geliyor. Pantalonum yırtılmış. Dizimin üstündeki deriyi kaldırmışım. İttiriyorum insanları. Artık yardım etmelerine ihtiyacım yok. Seke seke gidiyorum ailemin yanına.

Beni gördüklerine çok sevinecekler.

İçeri giriyorum. Annem ve babamı ofislerinde buluyorum. Sakin sakin önlerindeki dosyalar hakkında konuşuyorlar. Ben içeri girince şöyle dönüp bakıyorlar bana. Yüzlerinde üzüntü göremiyorum. Annem bir anda çok sinirleniyor. "Bok! Bu halin ne?" diye bağırıyor. Ağlayarak "A-anne!" diyorum. "Se-seni ç-çok özle-" o kadar kesik çıkıyor ki kelimelerim. Sözümü bitiremiyorum. Annem yerinden kalkıyor. "O pantalonu sana yeni almıştık!" diyor ve koşup sol elimi tutuyor. "Şu haline bak? Nasıl bu kadar pislettin kendini? Senden hiç beklemezdim!" dedikten sonra sertçe vuruyor elime. Geri çekiyorum elimi acıyınca. "Hemen git elini yüzünü yıka!" diye emir veriyor. "Akşama dışarıda yiyecektik bu pantalonla mı geleceksin? Yenisini almamız gerekecek." diyor bıkkın bir şekilde. "Ne duruyorsun? Git yıka elini yüzünü."

Tuvalete doğru gidiyorum sekerek. Ofisteki insanlar kapının önünde yaşananları görüyor. Kimse bir şey demiyor. Topallayarak tuvalete gitmemi izliyorlar. Tuvalete gidip üstüne çıkacak bir platform buluyorum. Aynanın önüne getiriyorum onu. Üstüne çıkıp bakıyorum. Çok pis geliyorum kendime.O akşam yeni bir pantalon alıyoruz ve yemeğe gidiyoruz birlikte. Aileme söylemiyorum başıma gelenleri. Söyleyemiyorum. O günden sonra kekelemeye başlıyorum konuşurken. Annem çok zeki olduğum için konuşmamın düşüncelerime yetişemediğini söylüyor insanlara. Liseye kadar devam ediyor bu sorunum. Hatta şu an bile, çok heyecanlandığımda ya da korktuğumda kekeliyorum.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Yadrop Caddesi”

cron