Çocukluk Anıları - Pülir(1)

#1
Aja doğalı birkaç hafta olmuştu henüz. Annemle babam o minik kartopunun etrafında fır dönüyorlardı resmen. Ona kartopu demiştim ilk gördüğümde çünkü o minnacıktı, yusyuvarlaktı ve bembeyaz rengi vardı. Babamın ara ara kullandığı izinler bitmek üzereydi. Aralarında konuşurlarken duymuştum. Babamı evde görmek hoşuma gidiyordu çünkü onu pek fazla göremiyordum. Onunla parkta oynamak için bazen geceleri uyumadan önce dua bile ediyordum. Annem bana dinimizi öğretmişti. Aslında ne olduğunu pek anlamamıştım ama dediğine göre dua edersem istediğim şeyler gerçek olabilirmiş. Galiba bir şeyi isteyince çok oluyormuş ama babam bir gün beni yanımdayken, inanmak yetmez, istediğin şey için çabalamalısın, demişti. Babam çok havalı biri. Büyüyünce onun gibi güçlü ve havalı olacağım!

Sabahın erken saatlerinde uyanmıştım. Gün doğalı ne kadar olduğu umurumda bile değildi. Dışarı çıkıp oyun oynamak istiyordum. Karnım açtı ve evde kimse uyanmamıştı daha. Aja yüzünden uyanmamışlardı kesin. Bütün gece ağlayıp durmuştu. Biraz daha büyüsün sırf yaptıkları yüzünden onu dövücem! Bir uyutmadı beni de! Ama şu an bu önemli mi? Hayır. Mutfağa girip buzdolabını açıp fazla uğraşmadan neler yiyebilirim diye bakınıyordum. Dünden kalan akşam yemeği çıkarıp soğuk soğuk yedim biraz. Havalar da soğuk olduğundan iyice bir içim üşümüştü. Ev niye soğuktu bu arada? Bu sorumu saniyeler içinde unutup yemeğin kalanını buzdolabına yerleştirip ellerimi, yağlı ağzımı da sabunlayıp yıkamıştım. Su gerçekten soğuk akıyordu. Kış aylarına gelmiştik galiba. Gerçi burada senenin çoğu kış sanki… Odama dönüp dışarıda üşümemek için kalın mavi kazağımla pantolonumu giymiştim. Kapının önündeki botlarımı giyip kendimi sokağa atmıştım kapının önüne çıkmadan önce her zaman koyduğum “Parka gidiyorum!” notunu koyduktan sonra.

Dışarıda hava bulutlarla kapalı, güneş görünmüyordu. Hava ılık sayılırdı. Aslında biraz soğuk sayılırdı ama anahtarı yanıma almadığım için eve dönemezdim şu an. Kapıyı çalıp kimseyi uyandırmak istemiyordum. Annem Aja’yı uyandırdığım için bana kızabilirdi. Sonra da parka gitmeme izin vermeyebilirdi. Buna izin veremezdim. Sokağımızda yüksek katlı binalar bulunmuyordu. Civardakiler de tanıdık insanlardı. Normalden erken kalktığım için mahalle arkadaşlarım dışarıda değildi. Sabah sabah top oynamamıza komşular kızsa da beraber parka gidip oyuncaklarla oynayabilirdik oysaki. Ama yoklar işte. Şerefsizler.

Sokakta pek az insan vardı. Büyükler işe gidiyordu sanırım. İşsizler de vardı mahallede. Boş boş dolanan orta yaşlı amcalar ve gereksiz abiler. Gereksizler çünkü salak salak gezmekten başka bir bok yapmıyorlardı. Onların yaşında olsam ohoooo! Dikkatim bir anda sokağın başından içeriye doğru dönüp bana taraf yürüyen tüylü sarı bir köpeğe çekilmişti. Köpek genç görünüyordu ve onu sevmek istiyordum. Korkutmamak için hızlıca koşmadım. Yavaşça önüne doğru ilerlerken önünün kesileceğini anlamıştı sanki ve durmuştu. Yolunu değiştirip geri dönecekti galiba ama ben ona zorbalık etmeyecektim ki! Elimi yavaşça ileri uzatıp “Gel kuçu kuçu,” dedim bir umutla. Umutlarım boşa çıkmamış ve köpek elimde bir şey var sanıp yavaşça ağzını yaklaştırmıştı elime doğru. “Bir anda ısırmasın lan?!” diye aklımdan geçirsem de köpeğin tatlılığından dolayı bunu yapmayacağına inanıyordum. O sağ elimi koklarken sol elimi yavaşça başına götürüp sevmeye başlamıştım. “Karnın aç mı? Sana yemek bulalım mı?” dedim. Köpeğin boyu neredeyse benim boyuma geldiği için çok da şey etmek istemiyordum hayvana ama bu köpek insancıl çıkmıştı. “Gel,” dedim önden yürümeye başlarken. Yolum parka doğru olacaktı. Ben yavaşça ilerlerken bir yandan da beni takip ediyor mu diye bakıyordum. Gerçekten de beni anlıyordu. Köpekler akıllı hayvanlarmış gerçekten. Bir kedi olsa mal mal bakardı ve asla gelmezdi. Çünkü elimde yemek yok. Babam şey demişti kediler için: Ona rüşvet vermeden uzun süre sevemezsin. Doğruydu galiba dediği ama bütün kediler üzerinde denemeden bunun kesin cevabını bilemezdim.

On dakika bile olmadan parka varmıştım. Hayvanlara mama konulan kapları köpekçik gördüğünde bir anda koşmaya başlamıştı. Koşuşunun sebebinin kaplardan yemek yiyen kediler olduğunu bir bakışta anlamıştım. “Yavaş lan!” diye arkasından bağırsam da hayvanlar arasında kıyamet kopmuştu. Buranın kedileri de pis. Bir iki pençe savurup köpeği anlık geri püskürtmüş ve en yakın ağaca, sağa sola kaçışmışlardı. Ama kazanan köpek olmuştu. Dikkatim köpekten, parkta oynayan iki çocuğa doğru kayıyordu. Biri kız diğeri erkekti. Kız olanı erkekten daha büyüktü. Benden de büyüktü. Ben ne kısayım ya! Yanlarına gidip onlarla oyun oynamak istiyordum. Ama aklımın bir kenarında da köpek vardı. Köpeği onlara gösterip beraber oynayabilirdik aslında. Bu iyi fikir!
► Show Spoiler
Image

Return to “Şehir Merkezi”

cron