Re: [Vaka] Tihami'den Himota'ya

#11
İkinci tekil şahıs kullanarak ve parmakla göstererek saygısızlık ettiğini düşünmen ne kadar da masum bir zihniyet. Kişinin başını okşayası geliyor.

Raporunu bilinç akışını bozmadan verdikten sonra kaptan sana tepki vermiyor. Hâlâ komisere kitlenmiş durumda. Ancak komiserin "Ah, gemide bir şüpheli var!" diye sesini yükseltmesi ile kendine geliyor, kafasına iki yana sallayıp sana bakıyor. "Evet, özellikle yolculuğa çıkılacağı zaman asla güverteye eleman alınmaz. Günü birlik eleman olsa bile. Bu işte kesinlikle bir iş var!" O sırada Dukne ile Başpolis odaya giriyorlar. Hızla raporlarını vererek kayda değer bir olay veya duruma rastgelmediklerini dillendiriyorlar. Komiserin senin raporunu onlara anlatmalarıyla onlarda beyin çarklarını döndürmeye başlıyor. "Şu an bu kişinin direkt suçlu olduğunu düşünerek hareket edersek hepimiz için daha iyi olur. Bir şekilde gemiye sızabildiği yetmiyormuş gibi rapor da toplamış ki raporda çalışanların işleyişi ve geminin güncel ile olası durumu belirtilir. Yani, suçlu şu an gemi ve çalışanlar hakkında gerek duyduğundan fazlasını biliyor. Bununla beraber kesinlikle yalnız olamaz. Gemide biryerler de birkaç kişi daha olmalı. Belkide çete bile olabilirler." Başpolis durum üzerine yorumunu yaparken kaptan telsizine davranıor ve amirlerin ortak kanalından rapor toplayan şahsın olası bir suçlu olduğunu ve verilen raporlardan farklı bir çalışan düzeni ile işlerine devam etmeleri talimatını veriyor. Şu ana kadar senin dışında kimse bir veya daha fazla şüpheli ile karşılaşmadı. Nerede olabileceklerine dair bir fikir yok ortada. Yapılabilecek tek eylem ya hep beraber ya da dağılarak gemiyi tekrar aramak. Herkes düşüncelere dalmışken günbatımının kırmızı rengi gözünüze çarpıyor. Akşam olmak üzere. Karanlık bir hava sizin dezavantaj. Aram için uygun değil fakat tehlike hâlâ devam ediyor. Komiser ortaya daha güvenli sayılabilecek bir fikir atıyor. "Neden nöbet tutmuyoruz? Birimiz güvertede olur, birimiz depoda, birimiz yatakhanede gibisinden. Böylece geminin her bölümünde gözümüz ve kulağımız olur. En küçük olay veya şüphede telsizlerimize davranırız." Şimdilik yapılacak en akıllı eylem bu gibi duruyor.

Böylelikle komiser güvertede, dukne makine bölümünde, başpolis yatakhanede ve sen de depoda yerini alıyorsun. Telsizin, kelepçen ve copun hazır. Saatler geceyi gösterirken deponun belirli noktlardaki gözü rahatsız edici ışıkları ile başbaşa nöbet tutuyorsun. Takip ettiğin şüpheli gerçekten bir suçlu mu? Gerçekten beraberinde bir çete ile mi gemiye sızdı? Eğer öyleyse gemiye neden sızdılar? Kaç kişiler vey ne kadar güçlüler ki karakolun olduğu bir gemiye dadandılar? Çat! Kalın ve büyük bir tahtanın kırılma sesi yankılanıyor depoda. Ardından anlaşılmayan mırıldanma gibi bir yankı. Deponun en sağ çarpraz tarafından geliyor. Sen daha gerçekleşen olaya tepkini bitirmemişken düşük sesli adımlar duyuyorsun. Aksiyon vakti! Tabii, ne yapacağın sana kalmış. Tek başına da aksiyona atlayabilirsin, sana en yakın takım arkadaşından destek almak için de onun yanına gidebilirsin. Sana en yakın kişi başpolis memurun. Depodan çıktıktan sonra sağ taraf güverteye, sol tarafta makine bölümüne çıkıyor. Soldan ilerlediğin takdirde on veya on beş dakikaya başpolise varabilirsin. Makine bölümü uzakta kalıyor maalesef. Telsiz kullanabilirsin elbette ama deponun ne kadar yankı yaptığı bariz ve telsizin ses kısma özelliği yok. İlla bir kere bağıracak anasını satayım! Bu da eğer şüpheler gerçek seni karşı koyamayacağın bir gücün hedefi yapacak.

Re: [Vaka] Tihami'den Himota'ya

#12
Bu kadar saygısız bir şekilde konuşmama rağmen neden azarlanmadım? İkilinin vücut dillerinden ve konuşmalarından anladığım kadarıyla benim bu arsız konuşma şeklime hiç takılmamış gibi gözüküyorlar. Acaba bir yerde yanlış mı yapıyorum? Hayır, pes etmemem gerekiyor. Böyle davranmaya devam ettiğim takdirde ileride bir gün emeklerimin meyvesini toplayacağıma eminim. Şimdilik bu yaşananı pek kafama takmamam ve planladığım gibi hareket etmeye devam etmeliyim.

Küstah bir şekilde çayımdan yudumlarken içeriye Dukne ve Başpolis girdi. Benim aksime oldukça hızlı bir şekilde raporlarını verdiler ve beklemeye koyuldular. İkilinin rapor verme işi bittikten hemen sonra ise Komiser konuşmaya başladı. Benim az önce anlattığım olayı ikiliye anlattıktan sonra Başpolis'in fikrini dinledik. Söylediği gibi gerçekten de gemide birden fazla suçlu olduğunu düşünüyorum. Ayrıca suçlu, Dukne ile karşılaştığımda tanıdığı bir kadınla konuşuyordu. Bunu raporumda belirtmeyi unuttum fakat söylememe gerek kalmadığı için mutluyum.

Şüphelilerin nerede olabileceğine dair herhangi bir fikrimiz olmadığından ötürü, Komiserin önerisiyle birlikte, gemiye dağılmaya ve nöbet tutmaya karar verdik. Benim nöbet tutacağım yer depo kısmı fakat buraya atandığım için pek memnun değilim. Sonuçta gemiye kaçak olarak binen insanların tek bir amacı olabilir, hırsızlık yapmak.

Depoda düşüncelere dalmış bir şekilde beklerken kırılan bir tahtanın sesiyle dikkatimi sesin geldiği tarafa verdim. Kısa süren mırıldanmanın ardından adım sesleri duyulmaya başlandı. Büyük ihtimalle içerisinde mücevher olan sandıklardan birisini parçalayarak içindekileri çıkartmaya çalışıyorlar. Belki de çoktan sandığın içerisindeki mücevherleri almış ve kaçmaya başlamışlardır.

Şu an önümde iki seçenek bulunuyor. Bunlardan birisi destek çağırmak, diğeri ise kendi başıma hareket etmek. Açıkçası destek çağırmanın mantıklı olan seçenek olduğunu düşünmüyorum. İlk olarak suçlular benim burada olduğumun ve tam olarak nerede olduğumun farkına varacaklar. Sonrasında panikleyerek kaçmaya başlayacaklar. Pek hızlı birisi olmadığımdan ötürü büyük ihtimalle onları kaybedecek ve bir daha bulamayacağım. Bu yüzden destek çağırmaktan mümkün olduğunca kaçınmalı ve sessizce peşlerinden gitmeliyim.

Sesin geldiği noktaya doğru ağır ama kendimden emin adımlarla harekete geçtim. Şüphelilerin beni görme ihtimaline karşı elime jopumu çoktan almıştım. Şimdilik onları takip ederek nereye gittiklerini öğrenmeliyim. Elbette ideolojik amaçlarla bu işi yapıyorlarsa mücevherleri denize dökme gibi bir ihtimalleri var. Oldukça zeki bir polis memuru olduğumdan ötürü buna karşı önlemleri de aldım. Eğer tahmin ettiğim gibi denize dökme işlemi gerçekleşecekse elementimin mermi özelliğini kullanarak mücevherleri tutan kişinin bacağından vurmayı planlıyorum.

Amacım onları güvenli bir mesafeden takip ederek hepsinin toplandığı yeri bulmak. Bunu başardıktan sonra bütün suçluları tek seferde yakalayabilir ve görevin devamını tatil havasında geçirebilirim.
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Tihami'den Himota'ya

#13
Ah, evet. Klasik takip etme taktiği. Bilinmezlik avantajından yararlanma. Klasikleri herkes sever fakat karşı taraf kesinlikle sayı üstünlüğüne sahip iken kapalı bir alanda saklanarak onları izlemek pek iyi sonuçlar doğurmaz.

Sesin geldiği yöne doğru varlığını gizleyerek ilerliyorsun. Sessiz adımlar ve hafif nefesler. Deponun sonuna doğru ilerlemeye devam ederken sesler artıyor ve belirginleşiyor. Suçlulara en yakın nesne büyük bir tahta kutu. Onun arkasına geçip çömeliyorsun. Suçlulara göz atıyorsun. Devasa bir tahta kutunun içinden çıkıyorlar. Demek ki, tahtanın kırılma sesinin sebebi buydu. Kendilerini devasa bir tahta kutunun içine gizlemişler ve doğru zaman olan zifiri karanlıkta içinden çıkıyorlar fakat denetim sırasında nasıl kimse onları fark edemedi ki? O sırada aklına dank ediyor. Şüphelinin haşır neşir olduğu kadın! Kadının etrafı gözlemleyerek belirli konteynırları etiketlediğini hatırlıyorsun. Demek ki, kadın da onlardandı ve onları gizlemeye yönelik hareket etti. Bu da demek oluyor ki, başından beri şüphe ettiğin eleman kesinlikle suçlu! Onlarca suçlunun tahta kutudan çıkmasını izliyorsun. Ardından yakınlardaki başka bir konteynır açılıyor ve oradan da çok sayıda suçlu çıkıyor. Durum gerçekten kötü. Suçluların sayısı fazla. Bütün çete olarak saklanmışlar. Olamaz, birisi senin tarafına doğru geliyor! Bir dakikadan az sürede yanına varacak. Varlığından haberdar değil tabii ama akıllıca davranmalısın. Sesli bir şekilde onu indirirsen çeteye alarm vermiş olursun. Sessiz bir şekilde indirsen de elemanlarının neden dönmediğini merak edecekler ve şüphelenmeye başlayacaklar. Tabii, saldırı her zaman çözüm değildir. Belki de hızla yer değiştirip telsizden diğerlerine haber verebilirsin. Soldan ilerleyip deponun ortasından koşarak uzaklaşabilirsin. Suçluların konumu seni görmelerini engeller. Sen de diğerlerine haber verirsin. Sağdan gidip iki konteynırın arasında girebilirsin ama suçlunun geldiği yönden geçmen gerekecek. Seni görme olasılığı var. Kutunun üstüne çıkabilirsin. Kutunun boyu biraz uzun. Eğer zamanında üstüne çıkarsan hem daha iyi bir görüş alırsın hem de "İnsanlar yukarıya bakmaz." diye bir söz vardır.

Re: [Vaka] Tihami'den Himota'ya

#14
Dukne'yi, bir numaralı şüphelinin konuştuğu kadını izlemesi için görevlendirmeliydim... Kutudan teker teker insanların çıktığını gördüğüm anda aklımdan geçen düşünce buydu. Açıkçası oldukça kötü bir durumun içerisindeyim, bir yanlış hareketimle birlikte hayatımı kaybedebilir veya esir düşebilirim. Yine de ailem tarafından bu durumlar için özellikle eğitildiğimden ve belli başlı duyguları hissedemediğimden ötürü oldukça sakinim. Eğer hayatım boyunca sıkı bir eğitimden geçmemiş olsaydım şu anda korkuya yenik düşerek düzgün düşünme yetimi kaybedebilirdim.

Adamların çıkışını izlemeyi bitirdikten sonra içlerinden birisinin bana doğru hareket etmeye başladığını gördüm. Hızlıca etrafıma bakınarak olası senaryoları kafamda kurmaya başladım. Sağ tarafıma gitmem pek mümkün gözükmüyor, suçlunun beni görme ihtimali mevcut. Arkasında saklandığım kutunun üzerine de çıkamam, uzaktaki suçluların beni görme ihtimali bulunuyor. Sol tarafımdaki yol kaçış için gayet uygun gözüküyor. Adamı indirmek zaten seçeneklerim arasında bile değil, bunu sessizce halledemeyecek kadar yeteneksizim.

Kararımı verdikten sonra en güvenli gözüken rotadan, yani solumda kalan taraftan ilerlemeye başladım. Suçlular henüz organize olmayı başaramadı gibi gözüküyor, ayrıca bulundukları konumdan beni görmeleri imkansız. Yine de az önce üzerime doğru gelen adam gibi birisinin oraya doğru gittiğini düşünüyorum. Eğer onunla karşılaşırsam yakınımda bulunan bir yere saklanarak ondan kaçmaya çalışacağım. Eğer bu mümkün değilse o zaman olabildiğince sessiz bir şekilde onu indireceğim.

Depodan güvenli bir şekilde ayrıldıktan sonra telsizimi kullanarak diğerlerine haber vereceğim. Tabii bunu suçlulardan yeteri kadar uzaklaştıktan sonra yapacağım.
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Tihami'den Himota'ya

#15
Frum ve Ser'e şükürler olsun ki, depodan sağ sağlim çıkabiliyorsun. Yeterince uzaklaştıktan sonra da telsizine davranıyorsun. Bütün bir çetenin konteynırlardan çıkıtığını, sayılarının fazla olduğunu fakat henüz organize olmadıklarını belirtiyorsun. “Aman aman, bu çok kötü bir haber. Hemen bir şeyler yapmalıyız!" "Bu gerçekten iyi değil. Hemen onlara yetişmemiz lâzım." “Acilen depoyu kapatmamız gerekiyor! yayılırlarsa..." Bir anda başpolisin sesi kesilmeye başlıyor ve bağırışmalar ile dövüş sesleri duyuluyor. Ardından Dukne'nin tarafından aynı sesler geliyor. Çete nasıl bu kadar hızlı hareket edebiliyor? Daha az önce onları depoda dağınık hâlde görmüştün. Şaşkınlık içinde kısık bir sesle "Nasıl?" diyorsun kendi kendine. "Alanında uzman olunca böyle oluyor, küçük hanım." Hiç beklenmedik bir kişi sesi duyunca zihnin ve duyguların birbirine giriyor ve arkanı dönüyorsun fakat aldığın darbe ile bayılıyorsun. Hızla karanlığa sürüklenirken gördüğün son görüntü etrafa dağılan çete üyeleri oluyor.

Bir kova dolusu buz gibi su ile iç dünyada kaos yaşayarak uynaıyorsun. Diz çökmüş durumdasın. Ellerin ve ayakların arkanda bağlı. Kafanı kaldırıyorsun ve etrafa bakıyorsun. Güvertedesin ve her yer çete üyeleri ile dolu. Her bir üye konteynırları kontrol edip içinde ne olduğunu not ediyor gibi. Bazıları ise kontrol esnasında cebine birkaç mal indirmekten çekinmiyor. Aklına takım arkadaşların gelince telaşla sağına ve soluna bakıyorsun. Hepsi solunda. Seninle aynı durumdalar. Elleri kolları bağlı ve üstleri ıslak. Tekrar önüne dönüyorsun. Birkaç üye kaptan ve yardımcısını getiriyorlar. O kadar ağır dövülmüşler ki, kan gövdeyi götürmekte. Üstleri paramparça, vücudları açık yaralarla dolu. Başında beri önünüzde duran kel ve sakallı eleman söze giriyor. "Güzellik uykunuzdan uyandığınıza göre gösteri başalyabilir. Gösterinin amacı çok basit. Teker teker hepinizin ne kadar marifetli olabileceği gün gibi ortada. Bu yüzden itaatsizliğin sonunu bilmeniz gerek." Hızlı bir hamle ile kaptan yardımcısnın boğzını kesiyor ve size doğru oluk oluk kan fışkırmasını sağlıyor. Yüzünüzden başlayarak bütün kıyafetiniz kanla lekeleniyor. Ardından bu yetmezmiş gibi kaptanın gövdesini yarıyor. Bu sefer kan fışkırırken organlar gözüküyor. Asla akıllardan silinmeyecek bir an. Frum ve Ser zihninizi korusun...

Acaba ne kadar vakit geçti? Çete geminin kontrolünü ele geçirdi. Nereye götüreleceksiniz? Başınıza neler gelecek? Mürettebata ne oldu? Kel ve sakallı eleman komisere yaklaşıp çömeliyor. "Sen zaten çok güzelsin. Bir de kırmızıya bürününce o kada güzelleştin ki!" Komiser karışık olumsuz duygularla başını çeviriyor ve uzaklaşmaya çalışıyor. Eleman kalkıyor ve başpolisin karşısına geçiyor. "Komiser hanım gösteriden fazla etkilendi galiba. Belki sen bana yüz verirsin, hmm?" Başpolisin suratına yaklaşıp elini yanaklarına götürüyor. Başpolis önce elemanın suratına tükürüp ardından elini ısırıyor. Eleman önce iğrenme dolu, sonra da acı dolu sesler çıkarıyor. Elini zor kurtarıp ağır bir tokat atıyor başpolise. "Vahşi olunca kesinlikle ateşli oluyorsun fakat disiplin şart!" Dukne ve sana doğru bakıyor ardından arkasını dönüp "Sübyancı değilim ben." diyerek birkaç adım uzaklaşıyor. Güvertenin demirlerine yaslanıyor. Bazen birkaç çete üyesi gelip komiser ile başpolisi aç gözlerle süzüyor. Bazıları ise sen ile Dukne'yi avını takip eden avcılar gibi izliyorlar. Geriye kalanlar arada bir çetenin lideri olduğu artık belli olan elemana gelip durum raporu veriyorlar. Su tarafına baktığında geminin asıl rotada ilerlediğini fark ediyorsun. Amaçları tam olarak ne ki?

Birkaç vakit sonra çete üyelerinden biri yanına geliyor. Genç bir erkek. Suratında duygu yoğunluğu yaşadığını belli eden bir ifade ile cebinden kaliteli kumaştan bir mendil çıkartıyor ve kanlı yüzünü temizlemeye koyuluyor. " Senin kadar parlak bir cevhere kırmızı yakışmıyor. Bizim patronda suç. Nasıl kıyabildi senin gibi bir değerli taşa. Biraz sert bastırmam gerek, yanlış anlama lütfen." Biraz bastıra bastıra yüzünü temizlemeye devam ediyor. Ardından hızlı adımlarla uzaklaşıyor ve bir vakit sonra elinde pet şişe su ile geliyor. "Ben tutacağım, sen içeceksin. Lütfen olay çıkarma. Senle ilgilendiğimi fark ederlerse yanarım." Anlaşılan birisi senden etkilenmiş ve sana yaranmaya çalışıyor. "Duygu yoğunluğu mantığı kısar." diye bilimsel bir bilgi vardır. Neden bu durumu kendi çıkarına kullanmıyorsun. Belki biraz masumiyet, belki biraz kur, ağzından laf almayı deneyebilirsin. İçinde bulunduğun durum fazla vahim. Bütün fırsatları değerlendirmen gerek! Yoksa hiç hoş olmayan bir bilinmezliğe tam gaz ilerlemeye devam edeceksin.
Off Topic
Sonraki turdan sonra konu bitiyor. Aklına kuvvet!

Re: [Vaka] Tihami'den Himota'ya

#16
Görüşüm yavaşça iyileşmeye başlarken başımın deliler gibi zonkladığını hissediyordum. Ellerimi refleksif bir şekilde başıma götürmeye çalıştığımda ise sırt bölgemde ayaklarımla birlikte bağlı olduklarını gördüm. Büyük bir baş ağrısıyla birlikte etrafıma bakındım ve neler olduğunu, nasıl bu hale düştüğümü anlamaya çalıştım. Lakin aradığım cevabı çevrem değil, ani bir şekilde beynime akın eden anılarım verdi. Başarılı bir şekilde suçluların toplandığı depodan çıktıktan sonra telsizle diğerlerine haber verdim ve büyük bir yaygara koptuktan sonra kendimi burada buldum. Son hatırladığım şey arkamdan bir ses duyduğum ve sesin kaynağına doğru dönmeye çalıştığımdı. Baş ağrımdan ve içinde bulunduğum durumdan çıkardığım şey kafama sert bir nesneyle vurulduğu ve bilincimi kaybettiğim.

Anıları kazanmamla birlikte neler olduğunu, nasıl bir durumda olduğumuzu görmek için bakışlarımı etrafta gezdirdim. Komiseri, Başpolisi ve Dukne'yi gördükten sonra vücudumda ani bir irkilme hissettim. Birkaç saniye önce üzerime atılan soğuk su, esen rüzgarla birleştiğinde vücut ısımın bayağı bir düşmesine neden oldu. Üşüyorum fakat dayanamayacağım bir seviyede değil gibi görünüyor.

Kendime tam anlamıyla gelmeyi başardıktan sonra Kaptan ve yardımcısının karşımıza getirildiğini gördüm. İşkence görmüşçesine harap olmuş vücutlarıyla karşımızda dikilirlerken, suçlulardan liderleri olduğunu tahmin ettiğim kel ve sakallı adam konuşmaya başladı. Sözlerini bitirdikten sonra önce kaptan yardımcısının boğazını kesti, sonrasında ise kaptanın vücudunu yardı. Yere düşen bağırsaklar ve vücudumun tamamına sıçrayan kanı gördüğüm anda hissettiğim tek şey sıcaklıktı. Hayatım incecik bir ipliğe bağlı olmasına rağmen, gözlerimin önünde insanlar öldürülmesine rağmen nedense korkmuyordum. Biraz saçma olduğunu biliyorum ama bütün bunlar yaşanırken aklımdaki tek düşünce insanlıktan ne kadar uzak olduğumdu. Gözlerimin önünde bir insan öldürülmesine rağmen ne onlar için üzülmüş, ne de bunların benim başıma gelebileceğini düşünerek korkuya kapılmıştım. Belki sakinliğimi koruyabilmek içinde bulunduğum durumda işime yarayacak olan şeydir fakat bunu istemiyorum. Bu manzaraya şahit olduktan sonra hiçbir şey hissetmemek kendimi bir canavar olarak görmeme neden oluyor.

Çoktan ışığını kaybetmiş olan gözlerimle birlikte sakallı adamın sözlerini dinlemeye devam ettim. İlk olarak Komiser'e, sonrasında Başpolis'e, en son olarak ise Dukne ile bana çeşitli hakaretler etti. Diğerlerinin tepkisi oldukça sert olmuştu fakat ben hiçbir tepki vermeden adamı dinlemeye devam ettim. Adamın sözleri bittikten sonra bakışlarımı çevremde gezdirdim ve bize aç bir aslan gibi bakan gözleri gördüm. Sakallı erkeğin tek bir emriyle saatlerce, günlerce, belki de ölene kadar tecavüze uğrayacağımızın farkındayım. Aralarında biz öldükten sonra bile tecavüz edecek olan manyakların dahi olduğunu biliyorum. Yine de pek bir şey hissedemiyorum. Kendime olan güvenimden midir yoksa sadece umuda bağlanmaya çalıştığımdan mıdır bilmiyorum ama bu durumdan kurtulacağımızı hissedebiliyorum.

Şeflerinin konuşmasının üzerinden biraz vakit geçtikten sonra genç bir erkek bana yaklaştı. Bana çeşitli iltifatlar ettikten sonra suratımdaki kanı silmeye başladı. Benden etkilendiği her halinden belli olan genç adam suratımdaki kanları sildikten sonra elinde bir şişe suyla birlikte yanıma geldi. İkinci kez kısa bir konuşma yapan genç adam, konuşmasını bitirdikten sonra suyu ağzıma götürerek kuru boğazımı ıslattı. Suyu içmeyi bitirdikten sonra "Teşekkürler." kelimesi çıktı ağzımdan. Kısa bir ara verdikten sonra gözlerinin içerisine bakarak tekrardan konuşmaya başladım. "Çok şey istediğimin farkındayım fakat kollarım ve ayaklarım acımaya başladı, diğerlerinin onaylarını alarak beni önden bağlamlarını isteyebilir misin?" Bakışlarımı kollarıma çevirdikten sonra devam ettim. "Biraz çelimsizim de."

Çocuğun bu teklifimi kabul etmeyeceğinin farkındayım fakat benim gibi sosyal ilişkilerde yeteneksiz olan birisinin yapabileceği en iyi konuşma bu. Benim yerime bu teklifi grubumuzdaki başka birisine yapmış olsaydı çocuğu kolaylıkla ayartabilir ve kendilerini çözmelerini sağlayabilirlerdi. Lakin aşk, acıma gibi duyguları hissedemediğimden ötürü çocuğa nasıl yaklaşmam gerektiğini bilmiyorum. Yine de elimden geleni yaparak herkesi tek parça halinde buradan çıkaracağım. Yaptıklarımdan sonra bir kahraman olarak anılsam da, hayatımın sonuna kadar polis olarak çalışmak zorunda kalsam da umrumda değil.
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Tihami'den Himota'ya

#17
Genç adam gözlerinin içine bakıyor. Fark ediyorsun ki, gözlerinde sana karşı bir acıma ve sevgi var. Başını önüne eğiyor. Tam kafasını iki yana sallayarak olumsuz bir cevap verecekken bir an gözlerini büyütüp duraksıyor. Galiba, bir yolunu buldu! Acı bir gülümseme ile sana "Bir fikrim var, hemen dönerim." diyor ve bir koşu uzaklaşıyor. Durumunun olanaksızlığı üstündeki güneş kadar belirgin olsa da kim bilir, belki de bu içinde bir gram insaniyet kalmış eleman senin ve dolaylı yolla diğerlerinin kurtuluşu olabilir. Önümüzdeki saatler boyunca arada bir elemanı farklı kişilerle konuşarak ve derin düşüncelere dalmış şekilde görüyorsun. En son sinirli mi yoksa soğuk mu olduğuna karar veremediğin bir bakış takınıp elebaşının yanına gidiyor ve sıraya giriyor çünkü elebaşının etrafı elemanları ile sarılı durumda. Ya getirilen kağıtlara bakıyor ya da emir veriyor. Önündekilerle ilgilenirken bir yandan telsizini eline alıyor ve geminin diğer bölümündeki elemanlarla iletişime geçiyor. Ardından gözü sana ve takım arkadaşlarına takılıyor. İğrenç denilebilecek bir gülümseme takınıyor ve kahkaha atarak yanınıza gelmeye başlıyor. Bu sırada, yanındakileri def ediyor. Eleman ise fırsattan istifade peşinden geliyor. Elebaşı yanınıza vardığında egosunu tatmin etmeye başlıyor.

"Bütün ülkelerde suç işledim. Ömrünüz boyunca göremeyeceğiniz kadar mal kaldırdım ve kazanamayacağınız kadar para kazandım. Teşkilatınızdan daha nüfuslu bir çete kurdum. Elemanlarım sizinkilerden daha sadık ve becerikli. Neden peki? Koskaca bir ülkenin teşkilatı nasıl oluyor da haydutların önünde diz çöküyor? Hiç düşündünüz mü bilmiyorum fakat cevap çok basit. İnsan doğası! İnsan denilen varlık vahşet arzular, şehvet arzular, güç arzular! Dört kenarlı bir küpün içinde göt büyütmeyi veya bütün gün daktilo başında kağıt doldurmayı veya kendisi bütün işi yaparken bütün kazancı üstlerinin almasını arzulamaz! Bunu geç farkettim fakat görebileceğiniz üzere kendi yolumla yükselmeme engel olmadı. Polisliği ilk bıraktığımda şüphe ediyordum ama her bir başarı bana ne olduğumu hatırlattı. Gerçek bir insan! Size son bir kurtuluş fırsatı vereceğim. Düşünmek için akşama kadar süreniz var. Eğer benim kölem olmayı kabûl edeniniz olursa, sözüm söz, asla elde edemeyeceği bir cennet sunacağım! Tabii, bu komiser ve başpolis için geçerli. Sübyancı değilim sonuçta. Hahahaha!" Elebaşının konuşmasından sonra eleman söze giriyor ve seni göstererek "O zaman, bu güzelliği ben alabilir miyim, patron?" Elebaşı bir an duraksıyor. Ardından kahkaha patlatıyor. "Onu bayıltanın sen olduğunu düşünce, o teknik olarak senin avın oluyor zaten. Adam olmak için can atan bir elemanımı reddeder miyim hiç? Akşamleyin yatakhanedeki odalardan birine götür ve keyfine bak." Eleman onay alınca gözlerinin içi gülüp teşekkürler ediyor. O sırada elebaşı telsizini elin alıp kaptan odasına bakarak konuşuyor. "Kaptan, bana bir konum at bakalım!" Telsizin diğer tarafından bir kadın sesi geliyor. "Hazır gemi açıktan almamış iken vakit kaybetmeylim diye aynı rotadan tam gaz ilerliyorum patron. Kıyıya yakınız ama kimse neler döndüğünü fark etmez. Himota sınırına gireli oluyor." Elebaşının gözleri çıkacakmış gibi oluyor ve soğuk terler dökerek öfke ile bağırıyor. "Seni gerizekâlı fahişe! Himota sınırına girmemeni emretmedim mi? Ne halt yediğini sanıyorsun? Çabuk sınırdan çık!" Eleman şaşkınlıkla patrona dönüyor. Patron kendi kendi sayıklamaya başlayınca "Sorun nedir patron? Bizi fark mı ettiler?" diyor. Patron sinirle bağırmaya devam ediyor. "Sorun ne mi? Sorunun ne olduğunu söyleyeyim. Gerizekâlı fahişe bizi Himota sınırına sokmuş! Bütün plan altüst olacak! Çabuk dümeni devral ve bizi sınırdan çıkar! Gitmişken de o fahişenin kellesini bana getir. Cümle âleme ibret olsun!" Eleman başıyla onaylayıp dişli bir bıçak çıkararak kaptan odasına koşmaya başlıyor. Elebaşı herkese çatışmaya hazır olmalarını söylerken olduğu yerde dört dönmeye ve kendi kendine konuşmaya başlıyor. "Hayır, hayır, hayır, hayır! Onlara nasıl karşı koyacağız? Hemen birşeyler yapmak gerek." Başpolis kendini beğenmiş bir gülümseme ile konuşuyor. "Ne o? Altına yapacak gibi duruyorsun!" Elebaşı hızla başpolise varıp suratından kavrayarak kendi hizasına getiriyor. "Beni iyi dinle sürtük, onların ne olduğunu bilmiyorsun. Ne kadar güçlü olduklarını da. Onlar insan değiller! Vahşi hayvanlardan farksızlar! Onlar-" Elebaşının travma hikâyesi boğuk bir savaş borazanının sesi ile bastırılıyor. Elebaşı başpolisi bırakıp yavaşça kıta tarafına doğru dönüyor. Daha ağzını açamadan geminin güvertesine gözle görülemeyen bir hızla birşey iniyor. O kadar büyük bir kuvvetle iniyor ki, Gemi o tarafa doğru yan yatmaya başlıyor ve son anda düzeliyor. Bunun etkisi ile siz ve diğer herşey önce sağa doğru, sonra sola doğru savruluyorsunuz. Oluşan duman açık denizin rüzgârları ile dağıldığında beş kişi gözüküyor. Boyları uzun, bedenleri kaslı ve gri renkte, günışığıyla parlamaktalar. Belden yukarıları çıplak ve bellerine de hayvan kürkü bağlanmış. Kendi aralarında konuşmaya başlıyorlar. "Bu harikaydı! Bunu becerdiğimize inanamıyorum!" "Alfamızı etkileyip sürünün bir parçası olmaya lâyık görülürsen, mancınık ile gemiye fırlatılmaktan fazlasını yaşayacaksın, yavru kurt." "Az laf çok iş beyler!" "Alfamız açılış konuşmasını yapsın, zaten eğleneceğiz. Emin olun!" Aralarından biri beş adım öne çıkıyor ve yumruğunu yürek hizasında göğüsüne vurarak avazı çıktığı kadar yüksek sesle savaş çığlığı atıyor. Dört dakika boyunca. Herkes korku ve şaşkınlıkla olduğu yere çivilenmiş onlara bakarken elebaşının ağzından şu sözcükler dökülüyor. "Frum ve Ser aşkına, hayır." Alfa sırıtarak ona dönüyor. "FRUM VE SER AŞKINA, EVET!" Geriye kalan dört Himotalı da savaş çığılığı atıyor ve güverte âdeta savaş alanına dönüyor. Dört kişi çete üyelerine saldırırken yavru kurt diye seslenilen Himotalı yüksek hızla elebaşına doğru atılıyor ve etrafında dönerek elebaşının kafasına dirseği ile vuruyor. Elebaşı darbenin etkisi ile metrelerce yerde sürükleniyor. Yavru kurt ardından bakışlarını yakınlardaki elemanlara çeviriyor. Elemanların dizleri zangır zangır titriyor birkaç saniye duraksadıktan sonra kaçmaya başlıyorlar. Onlar da aradan çıkınca yavru kurt yanınıza varıyor ve elini bıçağa çevirerek sizi bağlayan ipleri kesiyor. Ardından hepinizi güvenli bir köşeye götürüyor. Burada kalmanızı söyledikten sonra sürüsünün yanına savaşmaya gidiyor. Gözlerinizin önüne serilen manzarayı izliyorsunuz. Bu bir savaş değil. Hayır, savaş iki tarafın saldırı ve savunma arasından gidip geldiği çekişmeli bir olaydır. Burada o söz konusu değil. Kalsiyum kullanıcıları demirden bedenleri yamultamıyorlar. Kurşun kullanıcıları demirden bedenleri delemiyorlar. Neon kullanıcıları demirden bedenlere yetişemiyorlar. Karşı koyamadıkları bir güç karşısında sadece eziliyorlar. Bir himotalı, çete üyesinin gövdesine attığı tek yumrukla güverte boyunca sürklenmesine sebebiyet veriyor. Bir Himotalı, aynı anda beş kişi ile dövüşüyor. Diz, dirsek, yumruk ve tekme ile hepsini deviriyor. Bir Himotalı, devasa bir konteynırı kavrayıp havaya kaldırıyor ve önce etrafında savurup sonra ilerdeki bir grubun üstüne fırlatıyor. Bir Himotalı, kolunu çete üyelerine doğrultuyor ve parmak uçlarından yüksek hızda iğneler çıkıyor. Bütün bunlar olurken gemi aniden yön değiştiriyor ve süratle karaya doğru ilerliyor. Hoparlörden bir ses yükseliyor. "Herkesin ölümüne sebep olsa bile siz canavarları öldüreceğim. Bakalım gemi karaya çarptığında da demirden bedenleriniz sizi koruyabilecek mi?!" Alfa etrafındakilerle ilgilendikten sonra kaptan odasına doğru bakıyor ve ellerini kavuşturuyor. Sonra kollarını iki yana açarak kocaman bir demirden mızrak meydana getiriyor. Bu mızrağı önce omuzlanıyor, ardından da iki eliyle nişan alıp kaptan odasına doğru atıyor. Mızrak kaptan odasını yerle bir ediyor ve gemi karaya yakın bir uzaklıkta duraksıyor. Bu olaydan sonra ayakta kalan bir avuç çete üyesi diz çöküp teslim oluyorlar. Çete üyelerinin hepsi bir nokta toplandıktan sonra dört kişi etraflarını sarıyorlar ve demirden bir halkaya hapsediyorlar. Onlar bunla uğraşırken alfa yanınıza geliyor. "Esenlikler diliyorum, hanımlar. Müttefik ülkeden dostlarımızın şanımıza tanık olması ne büyük onur. Durumu kontrol altına almış bulunmaktayız. Hepsine yetecek kadar hücremiz mevcut. Gün yüzü görmeyeceklerinden emin olabilirsiniz. Geminize verdiğimiz zarardan ötürü özür diliyorum. Merak etmeyin, geminin tamirini biz üstleneceğiz. Zarar gören mallarınız varsa onların da telâfisini üstleneceğiz. Şimdi, lütfen beni takip edin. Siz hanımları karaya çıkaracağız." Alfanın peşinden güvertenin ucuna gidiyorsunuz. Bir Himotalı belinde asılı borazanı çıkartıp sinyâl veriyor. Sinyâli alan karşı taraf ise halatlı balistaları gemiye ateşleyip gemiyi karaya oturana kadar çekiyorlar. Ardından karadaki demir kullanıcıları güverteden karaya inilebilecek bir merdiven meydana getirip gemiye dayıyorlar. Sürü önden siz arkadan sıra sıra merdivenden inmeye başlıyorsunuz. "Bugün bizler adına kutlu bir gün olsa da sizin için korkunç bir gün olduğu belli. Sizleri Kotahisibirin'in en kaliteli otellerinden birinde ağırlayacağız ve hizmetinize doktorlar ayarlayacağız. Gemi tamir olana kadar misafirimizsiniz. İyileşin, temizlenin, yiyin ve için. Şehrin hemen dışında bir kaplıca vardı diye hatırlıyorum. Eğer varsa, size atayacağımız korumalar eşliğinde oraya da uğrayabilirsiniz. Evrak işlerini biz üstleneceğiz. Arzu ettiğiniz kadar kalın ve arzu ettiğinizde evinize dönün. Yüreğiniz ne arzuluyorsa o olsun!"
Off Topic
Konu sonlanmıştır.

Ödüller:

Bekwo Ganta
• 50 IP
• 400 PBF
• 7/10
Off Topic
İstersen Himota'da bir kereliğine GM'li bireysel konu açabilirsin. İstemezsen de Tihami'deki bir vakaya başlarken döndüğünü belirtebilirsin. Eğer Himota'da konu açarsan, var olan konunu dondurman gerekir.
Post Reply

Return to “Hefiksel Limanı”

cron