Re: Molchut Serthad - Aya Benzer

#11
Gedhilfe'nin kötü bir ülke olmadığını söyledi Livei. İnsanları iyi durumdaymış. Turistik değilmiş ama başkent güzelmiş. Halkı ise Djurattakinin tam tersiymiş. Biliyor musunuz? Sanırım Gedhilfe'yi tercih ederdim halk konusunda. En azından her gördüğüm adam ile karı kız muhabbetine girmek zorunda kalmazdım. Çıkılan görevlerin içeriğini bilmemek biraz abartıymış ama. O konuda sorun çıkardı. Tabi doğduğundan beri sorgulamadan itaat etmen istenmişse sorun etmeyebilirsin. Livei öyle birine benzemiyor bence. Nasıl dayanıyor acaba? Kralın kötü birisi olmadığını söyledi. Kralla konuşmaya izin var mıdır? Bizim cumhurbaşkanıyla konuşabilirsin çünkü seçilmek için halkın içine girmesi gerekiyor. Kralın böyle bir şeye ihtiyacı yok. Livei farklı düşüncelere yer verilmesi gerektiğini ve düşünce özgürlüğünü savununca gülümsedim. Gedhilfe'de bunu yapamazdı sanırım. Eylem yapıldığı için hapse atılmak ne kadar korkunç! Bizde bunun boku çıktığı için terör oluyorken... Livei herkesin eşit olmasını ve azınlıkların konuşma özgürlüğünden bahsedince gülümsemem iyice yüzüme yayıldı. "Tam bir DDP'li gibi konuştun." dedim. Tabi bizim siyasi partilerini anlayacağını düşünmüyordum ama gerçekten savunduğu düşünce Djuratı yöneten partinin fikirlerinin aynısıydı. Gedhilfe'nin başındaki kişi darbe yaparak gelmiş başa. Diğer aileyi katledip öldürmüş ve yerine geçmişler. Oha. Bu kadar karanlık bir geçmişi olduğunu bilmiyordum Gedhilfe'nin. "Evet, üzücü." dedim düşünceli bir şekilde. Diğer aileyi indirerek kendi haklarını mı savunmuşlar? Yoksa sadece güç için mi yapmışlar? Bunları araştırmadan bilemezdim ama monarşi içinde yaşayan birinin hislerini dinlemek beni etkilemişti. Livei bu konuşmasından sonra çok rahatsız olmuş gibi görünüyordu. Bu yüzden yolun geri kalanını sessiz bir şekilde gittik.

Biliyor musunuz? Bu sessizlik beni Livei'ye daha da çekti. Evet bir insanla konuşmak ve anlaşmak gerçekten önemliydi benim için ama rahatsız olmadan sessizce durmak.. Bu 10 kat önemliydi. Sessizce o yolu yürümek ve düşüncelere dalmak çok iyi gelmişti. Djuratın aslında o kadar kötü bir yer olmadığını anlamamı sağlamıştı bu konuşma. İnsanların ırkları yüzünden birbirine sataşması o kadar da kötü değildi. En azından bunu kendi özgür iradeleri ile yapıyorlardı. Şu anda Livei'ye sarılmak gibi bir istek oluşmuştu içimde. Yapmamak için zor tuttum kendimi.

Eve geldiğimi, apartmanımın altındaki "Ti’edoku Rutcha Elükelach" yazısından anlıyordum. Caddedeki tüm binaların alt tarafı böyle dükkandı. Dükkanın yanındaki apartman kapısından girecektim ki dönüp baktığımda Livei'nin içeri girip girmemek konusunda tereddüt ettiğini gördüm. Belki de birinin evine girmek Gedhilfe geleneklerinde kötü bir şeydir. Yine de ben gerçekten rahat değilim o yüzden vücudumu yıkarım diye düşünüyorum. Dışarıda beklerse kötü olur. Eve girmeli. Sanırım kötü bir şey yaparım diye düşünüyor. Bu yüzden elimden geldikçe ciddi bir şekilde iki elini tuttum Livei'nin. Sonra da aynı ciddiyetle, "Merak etme. Ben konserdeki adamlar gibi değilim. Sana zarar vermem." dedim. "Hadi" kafamla gelmesini işaret ettim ve cebimdeki anahtarları çıkarıp kapıları açmaya başladım. Önce giriş kapısı, sonra da 2. kattaki evimin kapısı. Işıkları yakıp girdim 2 oda 1 salonluk evime. Buradaki evler büyüktü ve lükstü ama ben tek başıma yaşadığım için fazla dolu kullanmıyordum evimi. 1 oda uyuduğum, 1 oda da çalışma odamdı. Salonla mutfak büyük ve birleşikti. Neyse ki ebeveyn banyom vardı da kızın önünde çıplak olarak sağa sola koşmak zorunda kalmayacaktım.

Anahtarlarımı girişte hep bıraktığım yere atıp ayakkabılarımı çıkardım. Livei'ye "Evinde gibi takıl." dedikten sonra ışıkları açtım. "Balkondan caddeyi izleyebilirsin." Evim baya lükstü ve bunun nedeni iyi bir polis olmam değil, ailemin varlıklı olmasıydı. Odama gittim ve soyunmaya başladım. Üstümü ve pantalonumu tekrar yıkamam gerekiyordu. Onları kirli sepetine attıktan sonra iyice soyunup saçımı ıslatmadan duş almaya karar verdim. Vücudumu sabunlarken sıcak su beni baya sakinleştirdi. Fakat sonra bir anda bir şeyi hatırladım! Dün gece salondaki masanın üstüne salak salak resimler yapmıştım! Karalama defterim hala orada mıydı acaba? Onu bırak daha kötüsü sakinleştiricilerim ve antidepresanlarımı çekmecelerine koymuş muydum? Oha eğer çekmeceye koymadıysam Livei'nin dengesiz bir ruh hastası olduğumu düşünmesi düşüncesi gerçekten rahatsız edici. Bu düşünceden sonra buz kesti vücudum. Sanki bir ruhmuşum duş aldım ve giyindim. Çekmeceye koymadığıma ve Livei'nin salonu gezerken onları gördüğüne adım gibi emindim artık. Gidip üstüme sivil kıyafetler giydim. Siyah bir pantalon üstüne lacivert, kısa kollu bir gömlek. Odadan çıktığımda Livei'nin bana bakışlarını görmek istemiyordum açıkçası. Tahmin ettiğim gibi defter masanın üstünde değildi ancak psikolojim için aldığım ilaçlar baya baya oradalardı. Kendime olan güvenim tekrar sıfırlanmıştı. Bu yüzden "Ben hazırım. Gidebiliriz." derken sesim aşırı mutsuz çıkmıştı.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Molchut Serthad - Aya Benzer

#12
Anlattıklarından sonra Bok ona DDPli gibi konuştuğunu söylemişti. "DDP? Demokratik Djurat Partisi miydi?" Bunu söylerken kendisi de istemsizce kıkırdadı. Partiler hakkında çok bilgisi olduğundan değil, Djurat'ın her yerine asılmış posterlerinden ve okuduğu gazete haberlerinden dolayı biliyordu partinin açılımını. Şu anda Djurat Cumhuriyeti'ni yöneten partiydi DDP. Ama Djurat gibi ülkelerde şöyle bir durum vardı ki her birkaç yılda bir seçimler oluyordu. Yani bu, halk isterse yönetimin değişebileceği anlamına geliyordu. Livei böyle bir yönetim şeklinin ülkesine günün birinde gelip gelemeyeceğinin hayalini kurdu. Gelse bile kim rakip olacaktı? Seçime gitmek nasıl bir şeydi? Rakiplerini yenebilmek için ne gibi bir mücadele veriyorlardı? Genç kızın kendi ülkesi dışındaki hayata dair bildikleri son derece kısıtlıydı. Gedhilfe'yi düşündüğü zaman cumhuriyet yönetimine geçilmesi ona imkansız gibi geliyordu.

Bok'un apartmanı oldukça modern bir dış mimariye sahipti. Oturduğu cadde de zenginlerin hayatlarını sürdükleri bir mekan izlenimi vermişti ona. Daha önce kraliyet sarayında balo verildiğinde şahit olduğu soylular gibi bir edayla yürüyorlardı. Köyde büyümüş ve belli bir çevrede yetişmiş olan Livei, kendisini bu gibi ortamlarda hep yabancı hissederdi. Kendi sosyal çevresini küçümsediğinden değildi bu, yalnızca alışık olmadığı bir ortamda bulunmak onun için başka bir dünyaya girmek gibiydi. Elit insanlar Livei'nin normal karşıladığı pek çok davranışı kaba bulabiliyorlar ve yüzüne karşı bir şey söylemeseler bile bakışlarıyla onu yargılayıp küçük düşürebiliyorlardı. İlk vakasında bir soylu tarafından aşağılanmanın da elit kesimden korkmasında etkisi olduğunu söylemek mümkündü. Genç kız bu düşüncelerin etkisindeyken iki elini nazikçe kavrayan soğukluk ile irkildi. Bok genç kızın zihnini okurcasına içeri girmekten çekindiğini anlamıştı ve ona güven aşılamaya çalışıyordu. Genç adamın elleri buz gibiydi. Livei ona güven vermesi gereken bu dokunuşla hüzünlenmekten geri kalamadı. Polis memuru onun yüzünden hasta olursa Livei vicdan azabından kıvranırdı. "Aa, şey, hayır ondan değil..." Laf salatasına dönüşen birkaç kelimeden başka bir şey çıkmadı dudaklarından.

Bok'un peşinden sessizce onu takip ederek ikinci kata çıkmıştı. Evini anahtarla açtıktan sonra da genç adamın arkasından çekinerek içeri girmişti. Tahmin ettiği gibi evin içi kocamandı. Zemin, duvarlar, mobilyalar, ışıklandırma... Hepsi Livei'nin daha önce şahit olmadığı kadar modern ve zevkli tasarımlara sahipti. Çok fazla eşya yoktu ancak ölçülü bir sadeliği mevcuttu. Bok'un evinde gibi hissetmesini söylemesi ile gergince kollarını kavuşturdu ve başını salladı. Genç adam ortadan kaybolduktan sonra da bu gösterişli salonda tek başına kalmıştı. Ürkek adımlarla salonun ortasına kadar geldi. Egosunun merak duygusu, süperegosunun saygısızlık etmekten kaçınma duygusu ile ciddi anlamda bir savaşa girişmişti. Salonun bir köşesinde büyükçe bir masa vardı. Masanın biraz ilerisinde duvara yaslanmış ve içi çeşitli kitaplarla donatılmış kütüphane ilk etapta gözüne çarpan şey olmuştu. Tam bir kitap kurdu olan Livei için bu bir hazine demekti. Parmak uçlarında yürüyerek kütüphanenin önüne geldi ve tek tek parmağını üzerlerinde gezdirerek kitapları incelemeye başladı. Kitapların yarısından fazlası tıp ve biyoloji bilimiyle ilgiliydi. Aynı zamanda Djurat tarihine ilişkin birkaç tarih kitabı da gözüne çarpmıştı. Ona tanıdık gelen ve belki de onlarca kez okuduğu birkaç kült roman ve öykü de kütüphanede mevcuttu. Genç adamın ilgi alanlarına ilişkin birkaç ipucu elde etmişti. Bu düşüncesinin ayıp olduğuna kanaat getirerek utanarak kütüphanenin önünden ayrıldı ve balkona yöneldi.

Balkon direkt olarak ana caddeye bakıyordu. Araba ve insan gürültüleri ile doluydu. Livei'nin evinin camından gördüğü manzaradan çok daha farklıydı. İyi giyimli ve çoğunluğu sarışın olan insanlar bir koşuşturmaca halindeydiler. Kimisinin mutlu, kimisinin gergin, kimisinin hayal kırıklığına uğramış bir yüz ifadesi vardı. Kim bilir başlarına ne gelmişti? Arada sırada da azınlık kesimden olduğunu düşündüğü siyah saçlı insanlara çarpıyordu gözü. Annesinin elini tutan küçük bir çocuğun başını yukarı kaldırıp Livei'yi görmesi ve annesinin kolunu çekiştirerek "Anne bak kızıl!" diye parmağı ile işaret etmesi üzerine domates gibi kızaran genç kız kendini yeniden salona attı. Bu gerçekten çok ama çok utanç vericiydi.

Salona yeniden geçtikten sonra gözüne masanın üzerinde, daha önce dikkat etmediği kutular ilişti. Merakına yenik düşerek masanın yanına gitti ve kutuları eline aldı. Evirip çevirdi ancak ne oldukları hakkında en ufak bir bilgisi dahi yoktu. İlaç kutusuna benziyorlardı. Daha önce başını sertçe çarptığında Madam ona böyle bir kutudan ağrı kesici çıkarıp içirmişti. Bunların aynı zamanda soğuk algınlığında kullanıldıklarını da biliyordu. Livei epey güçlü bir bünyesi olduğu için hayatı boyunca çok az hastalanmıştı ve neredeyse ömrü boyunca hiç ilaç kullanması gerekmemişti. Bu yüzden olsa gerek, bu konularda çok cahildi. Genel olarak tıp bilimi hakkında da bir şey bilmezdi. Onun yetkin olduğu alan hayvancılık, bağ bahçe işleriydi. Tıp ve ilaçlar ona karmaşık geliyordu. Bu kutuların soğuk algınlığı ilacı olduğuna karar verdi. Demek Bok gripti! Ve Livei, o gripliyken onun üzerine kusmuştu ve sonra ıslak kıyafetlerle dakikalarca dışarıda yürümesine sebep olmuştu! Şimdi de duştan çıkmış haliyle onu çorbacıya götürmesini talep etmişti! Livei yeniden yaptığından büyük bir utanç duydu. Şımarık küçük bir çocuk gibi davranmıştı ve karşısındaki insanın durumunu düşünmeden bencilce hareket etmişti. Ne kadar adi bir insandı o böyle! Bok onun bu bencilliği yüzünden ateşler içinde komaya girip ölebilirdi!

Genç adamın sesi ile irkildi ve elindeki ilaç kutusunu masaya düşürdü. Bok giyinmişti ve hazır olduğunu söylüyordu. Banyoya girmeden önceki haline göre yüzü oldukça düşmüştü ve çok solgundu. Resmen bir ruh gibi görünüyordu. Genç kız kalbinin pişmanlık ve dehşetle karışık duygularla küt küt attığını hissediyordu. "Şey... Gitmek zorunda değiliz. Kendini benim için zorlamana gerek yok." Gözleri ile mutfağı aradı. "Sana ben de çorba yapabilirim. Evde malzemen var mı? Annem bana gribi anında iyileştiren bir çorba tarifi öğretmişti. Sıcak sıcak iyi gelir hem." Bok'a doğru koştu ve genç adamın alnına yetişebilmek için parmak uçlarında yükseldi. Eliyle önce alnını, sonra yanaklarını ve en son boynunu kontrol etti. "Ateşin mi var? Kendini kötü mü hissediyorsun?" Genç adamın ateşi olup olmadığını bile anlayamayacak kadar tecrübesiz olmasının yanı sıra, onun verdiği yanıtı dinleyemeyecek kadar da telaşlanmıştı. "Sana... Eee... Hmmm... Doğru ya! Alnına soğuk bez koyabilirim! Hadi git yatağına uzan sen." Diyerek adamı az evvel çıktığı yatak odasına doğru iteklemeye başladı.
Image
► Show Spoiler

Re: Molchut Serthad - Aya Benzer

#13
İlaç kutularımın yanındaydı. Derin bir nefes aldım ve o rahatsız edici bakışları tekrar görmek için kafamı kaldırdım. En son ilk okulda aşırı dışlandığımı hatırlıyorum. Ondan sonra aynı şeylerin yaşanmaması için baya çaba harcamıştım. Kafamı kaldırınca Livei'nin yüzündeki ifade cidden beklediğim ifadeydi. Buraya neden geldim ki diyordu kendi kendine. Psikolojisi bozuk bir herifle aynı evdeydi. Konserdeki adamlardan daha tehlikeli olduğumu düşünüyordu kesinlikle. Öyle miydim? Değildim tabi ki! Benim tüm kötülüğüm kendimeydi. Şu zamana kadar kimseye zarar vermemiştim. Oh, üstünde araştırma yaptığım böcekler hariç... Hiç bir hayvanı öldürmemiştim ama bir sürü böcek öldürmüştüm. Sayılır mıydı? Bilmiyorum ama bildiğim tek bir şey vardı Livei'ye asla zarar vermezdim. Hatta onu o kadar sevimli buluyordum ki daha bu gün tanışmış olmamıza rağmen ölümüne korurdum gibi geliyordu. Livei tedirgin bir şekilde gitmek zorunda olmadığımı söylediğinde acı acı güldüm. Tabi ki... Tabi ki daha çok benimle takılmayı istemeyecekti. "Tamam, istemiyorsan sorun değil." diyecektim sessizce ama Livei'nin sesi benimkini bastırdı. Bana çorba yapmayı teklif etti. Anlamlandıramadığım bir teklifti bu. Annesi gribi iyileştiren bir tarif öğretmiş falan derken iyice kafam karışmıştı.

Livei yanıma koşunca bir adım geri attım ilk. Kız parmak uçlarına çıkıp yüzümü elledi. Ateşimi mi ölçüyordu? Elleri ne kadar yumuşaktı böyle? Livei'nin yüzü ilk defa bu kadar yakınlaşmıştı bana. Ateşim olmasa da utançtan kanım yüzümde olacaktı zaten. Her türlü sıcak olacaktım. Kendi elimle anlıma dokundum. Evet, utançtan sıcaklamışlardı ama grip ateşi değildi bu. Hafiften hastalık hastası olmam ve tıp konusunda bilgili olmam sebebiyle biliyordum bu konuları. Evet, kesinlikle hasta olacağımı düşünüyordum ama bunun sabah uyandığımda vuracağına emindim. Şu an nasıl bir duyguda olmam gerektiğini bilmiyordum. Livei ilaçların ne olduğunu umursamamıştı ve şu anda grip olduğumu sandığı için aşırı bir tepki veriyordu. Daha önce kimse benim hakkımda bu kadar telaşlanmamıştı. Ailem bile onlarlayken işlerine karşı bana olduklarından daha ilgililerdi. Buna kesinlikle alışık değildim.

Livei beni geri geri odama ittirirken. Tekrar kuvvetine şahit oldum. Bu kız kesinlikle benden güçlüydü ama ben bu tarz durumları kafama takacak bir adam da değildim. Sonunda gülümsemeyi başardım o beni iterken. "Livei!" dedim. "Sakin ol bir şeyim yok. En azından şimdilik." Kızın beni ittirdiği ellerini tuttum. Çok yumuşaklardı. Bembeyazlardı. Kıza daha önce de bakmıştım ama şimdi evde, güzel bir ışıkta daha ayrıntılı bakabiliyordum. Livei'nin saçları normal bir Gedhilfe turuncu kızıllığına sahip değildi. Sanki kırmızıydılar. Gözleri de öyleydi. Neden bu kadar güzel bir kombinasyona sahipti? Kişiliğini hesaba katmıyordum bile. Fazla mı çabuk kaptırmıştım? Belki de... Yine de kızın en fazla 2 gün sonra ülkesine döneceği gerçeği vardı önümde. Derin bir nefes aldım. Pek yaptığım şey değildir konuşmak. Özellikle de gerçekleri... "Şey..." Cümleleri kafamda kurdum ilk. Sonra da biraz eğilip Livei'nin yüzüne yaklaştırdım yüzümü. Gözlerine baktım. Kızardığımı hissediyordum. "Bak. Biliyorum o insanlar gibi değilim demiştim sana ve yemin ediyorum değilim. Ancak..." Durdum. Eğer burayı geçersem daha durdurmazdım kendimi. Emin miydim? Emindim. "Çok tatlısın. Daha önce böyle bir duyguyu bu kadar kısa sürede hiç hissetmemiştim." Lise zamanımda Yik'e beslediğim sevgiyi kızla çıkmaya başladıktan sonra zamanla hissetmiştim. O da daha çok Yik hayatını yaşarken yanında bulunmak gibi bir şeydi. Gid'e de aynı şekilde konuşmaya başladıktan sonra hoşlanma hissi oluşmuştu. Her ne kadar kabul edemesem de. Livei ise... Evet yine davranışlarından etkilenmiştim. Çünkü kişiliğe aşık olan biriydim ama Livei'nin bu heyecanlı hareketleri... Normalden fazla çekmişti kendine. Enerjisi mi? İyiliği mi? Bilmiyorum. Belki de harikalığına rağmen benim gibi biri için endişelenmesi etkilemişti. Konuşurken sağ elimi Livei'nin ellerinden ayırmış ve işaret parmağımı çenesinin altından bastırıp yüzünü biraz kaldırmıştım. Bu şekilde direkt karşı karşıyaydık. Baş parmağımı alt dudağında gezdirdim. "Üzgünüm. Senden hoşlanmaya başlıyor gibi hissediyorum Livei. Ve yakında buradan gideceksin. Eğer istemiyorsan şuan beni ittir çünkü eğer yapmazsan..." İyice yaklaştım yüzüne. Eğer Livei gerçekten beni ittirmezse onu öpecektim.

Sonumun konserdeki çocuklar gibi olmamasını umdum. En çok da beni o avcı erkekler gibi algılamamasını... Senelerdir böyle hisler hissetmemiştim. Kendime acımaya o kadar odaklanmıştım ki birini sevebileceğimi unutmuştum. Bu kadar çabuk muydu peki bu his? Eğer Livei Djuratlı olsaydı ve sürekli onu göreceğim bir zamanım olsaydı bu hareketi asla yapmazdım. Kendimi biliyorum. Uzattıkça uzatırdım. Ancak Gedhilfeliydi. Onu bir daha görmem aylar sonra olacaktı büyük ihtimalle. Peki bir daha görme olasılığınızın az olduğu birini sevmek? Zarar verdiğim tek kişinin kendim olduğunu söylemiştim zaten.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Molchut Serthad - Aya Benzer

#14
Bok'un bedeni o kadar hafifti ki Livei'nin itiştirmesine bile karşı koyamayacak kadar halsiz düşmüştü. Genç kız endişelerinde haklıydı. Bok çok hasta olmalıydı. Livei'ye durumu çaktırmamak için elinden geleni yapıyor olsa da gerçekler ortaya çıkmıştı artık. Genç adam bir şeyi olmadığını söylüyordu ancak Livei buna inanmamıştı. Genç kızı mahcup etmemek için yalan söylüyor olmalıydı. "Hayır, hastasın sen. Hem de çok hastasın!" Livei yalvaran gözlerle genç adama döndü. Bok'un gülümseyen yüzü ile karşılaştığında ise çok şaşırdı. Yanılmış mıydı? Bok, kızın tereddütle bocalamış ellerini avuçlarının arasına aldı. Uzun ve kemikli elleri bir kadınınkiler kadar zarif ancak aynı zamanda erkeksiydi. Livei, genç adamın sıcaklığını hissedebiliyordu. Binanın önündeki o buz gibi ellerden geriye hiçbir şey kalmamıştı, sıcacık olmuşlardı. Livei rahatlamış bir ifade ile Bok'un gözlerinin içine baktı. Derin bakışları genç kızın ruhunu ikiye ayırırcasına delip geçiyordu. Farklı bir şeyler vardı. Livei'nin daha önce hiç tatmadığı, varlığını bile bilmediği bir duygu doldurmuştu odayı.

Küt, küt, küt...

Kalp atışındaki bu hızlanma, tıpkı konserin başlamasını beklediği o andaki heyecanı gibiydi ancak o histen bir o kadar da farklıydı. O kadar derin bir sessizlik oluşmuştu ki genç kız kalp atış seslerinin duyulabildiğine emindi. Bok yüzünü iyice ona yaklaştırmıştı. Genç adamın uzun bedeni, kendi bedenini nazik bir baskı altına almıştı ancak Livei bundan en ufak bir rahatsızlık bile duymuyordu. Bok'un soluk alışverişini yüzünde hissedebiliyordu. Onun da heyecanlı bir hali var gibiydi. Genç adam ona bir şey söylemek istiyordu. Tarif edemediği birtakım duygular genç kızın yüreğini öylesine doldurmuştu ki onun ne söylediğini anlamakta zorlanıyordu. Ona konserdeki erkekler gibi olmadığını söylemişti. Tatlı olduğunu söylemişti. Ondan hoşlanmaya başlıyor olduğunu söylemişti. Livei tüm bunların ne anlama geldiğinden emin değildi. Daha önce hayatında hiçbir erkekle bu kadar samimi olmamıştı. Kimse onu tatlı bulmamıştı. Hiç bir erkekten "Senden hoşlanıyorum" lafını işitmemişti. Her şey çok yabancıydı, çok yeniydi ve bir o kadar da tatlıydı.

Livei bu duyguları hak edecek ne yaptığından emin değildi. Adamın gözlerindeki alev alev yanan ifadeye baktığında hislerinde samimi olduğunu görebiliyordu. Anlık bir parlama mıydı, sönecek miydi, Livei ileride üzülecek miydi? Pişmanlık hissedecek miydi? Bu hisleri kabul etmesi ve ona kapılıp gitmesi doğru bir davranış mıydı? Üstelik Bok bir Djuratlıydı ve onu bir daha ne zaman görebilirdi bundan bile emin değildi. Doğru, yanlış, ahlak, ahlaksızlık ve tüm etiksel kavramlar zihninde bir girdap oluşturmuştu ve genç kızı dibe çektikçe çekiyorlardı. Bok işaret parmağını genç kızın çenesine koyarak başını direkt olarak ona çevirmişti. Alt dudağının üzerinde gezinen baş parmağını hissedebiliyordu. İçkinin etkisinden tamamen kurtulmuş olmasına rağmen bu derece sarhoş hissetmesi normal miydi? Bok ona, istemiyorsa onu ittirmesi gerektiğini söylemişti. İstemek neydi? İstememek neydi? Her şey anlamsız bir bulanıklık içinde uğultuya dönüşüyordu kulaklarında.

Küt, küt, küt, küt, küt...

Doğruyu, yanlışı ve ahlakı sonra düşünebilirdi. Şu anda tek istediği şey bu yeni ve gizemli duygunun kollarına kendisini atmak ve tadını çıkartmaktı. Bok, on dakika sonra bundan pişman olup vazgeçse de sorun değildi. Üzülecek olsa da problem değildi. Yaşamak istiyordu. Yaşadığını bir kez olsun hissetmeye ihtiyacı vardı. Bu nazik bedenin onu kavrayıp "Buradasın, yaşıyorsun, sana ihtiyacım var, bana ihtiyacın var." diye haykırdığını duyması gerekiyordu. Hayatta bir kez olsun ona öğretilen yolda değil kendi yolunda ilerleyecekti. Bir kez olsun yapılması gerekeni değil istediğini yapacaktı. Gözlerini kapattı ve genç adamın yumuşak, sıcacık dudaklarını kendi dudaklarında hissetti. Yüreğine yerleşen duygular öylesine ağırdı ki gözlerinin dolmaya başladığını hissediyordu. Yeni doğmuş bir yavru ceylan gibi titreyen ellerini genç adamın boynuna doladı. Bedenini ona iyice yasladı ve kendini tamamen bu duygulara teslim etti. Kendisini ilk kez gerçek bir kadın gibi hissediyordu. İstenen, arzulanan, sevilen bir kadın. Dudakları ilk öpücüğün ardından birbirinden hafifçe ayrıldıktan sonra titrek nefesini genç adamın yüzüne doğru verdi. Ardından onu yeniden kendine çekerek dudaklarını bir kez daha, ancak bu sefer daha da derinden ona kenetledi.
Image
► Show Spoiler

Re: Molchut Serthad - Aya Benzer

#15
Yaklaşırken bekliyordum göğüsümden geriye doğru itilmeyi, ya da yanağıma okkalı bir tokat. Ancak olmadı. Dudaklarım Livei'ninkilere kavuşunca gözlerimi kapattım. Kızın nefesini yanağımda, dudaklarının sıcaklığını da dudaklarımda hissediyordum. Dediğim gibi, en son biriyle 6 sene önce öpüştüm sanırım ve bu denli yoğun bir his yaşadğımı da hatırlamıyorum. Neden bu kadar çabuk olduğunu sorup duruyorum kendime ama bir yandan da düşünmek istemiyorum. Zaten eminim ki bir kaç dakika sonra beynime giden kan başka bir yere gitmeye başlayacağı için düzgün düşünemeyeceğim de. Livei'nin yüzü de sıcaktı. Benim de. İkimiz de yüksek duygular hissediyorduk anladığım kadarıyla. Fakat böyle bir adım attığım için hiç pişmanlık hissetmiyordum. Hatta, baya uzun süredir hissetmediğim kadar da mutluydum. Livei'nin kolları korkak korkak sarıldı boynuma. Dudaklarımız uzun bir süreden sonra ayrıldı. Gözlerimi açıp baktım ona. Gözleri dolmuştu. Bu halini görünce endişelendim. Kötü bir şey mi yapmıştım? Yüzümde Livei'nin sıcak nefesini hissettim. Sonra da boynuma dolanmış kollarıyla beni kendine çekti.

Kötü bir şey yapmamıştım.

Zaten bu düşünceden sonra aklım düşünmeyi bıraktı. İç sesim beni terk etti...


Bok ona sarılmış olan Livei'nin belini sardı kollarıyla ve vücuduna bastırdı. Bunu iç güdüleriyle yapmıştı. Çok uzun süredir bir kadınla- daha doğrusu bir insanla bu kadar yakın ve temas halinde olmamıştı. Uzun zamandır kimseye sarılmamış, kimse tarafından sarılınmamıştı. Livei'nin kolları ensesinde birleşmişti. Bu ensedeki kollar Bok'un vücudunu uyarıyor, Livei'ye daha çok çekim hissetmesine neden oluyordu. İlk olarak kızın onu öpmesine biraz daha izin verdi. Çünkü bu beyninin kapanma olayını daha önce hiç yaşamamıştı. Daha önce hiç içgüdüleriyle yaşayan biri olmamıştı. Fakat sonra koyvermesi gerektiğini fark etti. Livei'yi saran kollarını biraz aşağı indirip kızı kucakladı. Yatak odasına ittirmişti Livei onu. Bu yüzden kısa bir mesafe taşıması yeterliydi. Livei'yi öpmeye devam ederek yatağa kadar götürdü ve kızı yatağın üstüne bıraktı. Şöyle bir baktı yatağında yatan kadına. Nasıl bu kadar güzel olabilirdi? Hala inanamıyordu. Birazdan uyanıp tekrar Molchut Serthad konserine güvenlik olarak gitmesi gerekeceğini düşüncesi dolmaya çalışıyordu beynine ama şanslıydı. Beyni kapandığı için bu düşünceleri de uzakta tutuyordu. Şu anda sadece Livei'nin bembeyaz boynunu öpmek istiyordu. Bu yüzden kızın üstüne doğru kendini bastırdı ve boynunu öperek onu yatağa yatırdı. Kollarını belinin altına geçirdi ve tekrar sarıldı. Bu sefer sıkıca değildi bu sarılma. Erotik bir şekildeydi. Boynunu emmeyle karışık bir şekilde öptükten sonra yukarıya doğru ilerledi. Çenesinin kulağına doğru olan kısımlarını öpmeye başladı. Sonra da kulağına ilerledi... "Livei..." dedi fısıltıyla karışık bir sesle. İsmini söylemek bile çok güzeldi. "Neden bu kadar güzelsin? Neden böyle hissediyorum?"

Normalde olsa bu soruları kendisine sorardı. Kafasında kendi kendisiyle kavga ederdi ancak düşünemiyordu. Bu yüzden aklını başından alan bu kızın ona yardım etmesi gerekiyordu. Vücudunu bastırıp, Livei'nin de belini kendisine çektiği için kızın göğüslerini hissedebiliyordu. Vücudu iyice sıcaklamıştı. Yolculuğuna devam edip kulağının arka tarafına geçti. Buraya nefesiyle karışık bir kaç öpücük bıraktı. Sonra da tekrar yüzünü Livei'ninkinin önüne getirdi. Bir elini kızın belinden çekip onun ıslak gözlerini sildi. Livei'den çok hoşlanmıştı. Onun ağlamasını değil, mutlu olmasını istiyordu. Onu mutlu etmek istiyordu. Çünkü Bok için bu tarz ilişkiler Elag ya da Jüme gibi gururla anlatılacak ve ilginç bir şekilde yaşanacak şeyler değildi. Her ne kadar iç güdülerine kendisini teslim etmiş olsa da, iç güdüleri karşısındaki kıza olabilecek en duygusal şekilde yaklaşmasını sağlıyordu. "Lütfen." dedi yalvarır gibi. "Bu benim için çok yeni ve... Özel. Keşke..." Tekrar yaklaştı Livei'nin yüzüne doğru ve onu tekrar uzun uzun öpmeden önce "Daha çok zamanımız olsaydı." dedi. Bir süre öpüşmek sakinleşirmek yerine daha da coşturmuştu duygularını. Livei'nin ellerini vücudunda hissetmenin nasıl bir his olduğunu merak etmişti. Bu yüzden bir süre sonra kızı öpmeyi bırakıp doğruldu ve üstündeki lacivert gömleği çıkarttı. Normalde kıyafetlerini çıkardığında katlamadan koymamak gibi bir takıntısı vardı ancak bu sefer bir kenara fırlattı. Sonra da Livei'nin üstüne eğildi yeniden. Bir elini tutup vücuduna götürdü. Sonra da bu hissi daha iyi hissetmek için gözlerini kapattı. Açtığında rüyadan uyanmamayı umdu ve her zaman ait olduğu bir yere doğru gitti. Livei'nin dolgun dudakları...
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Molchut Serthad - Aya Benzer

#16
Şu anda neler oluyordu acaba?

Her şey Molchut Serthad'ın konserinde tacize uğraması ve güvenlik görevlisinin üzerine kusması ile başlamıştı. O andan şu ana kadar kaç saat geçmişti aradan? Belki iki, belki üç saat. Şu anda nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde bu adamın yatağındaydı ve dudaklarını bedeninin her noktasında hissediyordu. Adamın ona şehvetle bakışı ve ne kadar güzel olduğunu söyleyip durması kulağına bir ezgi gibi geliyordu. Bok'un bedeni tüm ağırlığıyla onu yatağa bastırırken örgülü uzun saçları yüzüne doğru düşüyordu. Boynunu büyük bir açlıkla öpen adam karşısında, kendisine ait olduğundan emin olamadığı bir takım sesler çıkartmıştı. Çok garip duygular içerisindeydi. Hatta duyguları birbirine öyle karışmıştı ki tam olarak ne hissettiğini söylemesi mümkün değildi. Genç adamın yüzündeki yaşları sildiğini ve bunun kendisi için de çok yeni bir deneyim olduğunu söylediğini işitti. Daha fazla zamanları olmadığı için üzüldüğünü söylediğini işitti. Genç adamın üzerine yeni geçirdiği lacivert gömleğini çıkarıp bedenini kendisine daha çok çektiğini ve dudaklarını öpmeye devam ettiğini hissetti. Ellerini Bok'un bedenine sardı ve birkaç saat önce de gördüğü bu çıplak bedende elleriyle kısa bir keşfe çıktı. Üstüne giydiği tek parça elbisesinin etekleri baldırlarına kadar yükselmişti ve genç adamın, bedenini kendine çektikçe diziyle bir yerlerine temas ettiğini hissediyordu.

Aklına üniversite yıllarında okuduğu "Shu Bos Sfyikst Fri Dyo Kwedz Ænz" kitabı geldi aniden. Hayatındaki erkeği kaybetmiş ve kendini uzun zamandır "kadın" olarak hissedememiş bir kadının yirmi dört saat içinde tanıştığı bir erkekle birlikte olup hayatından, onurundan, parasından, rütbesinden vazgeçmeye hazır olmasını anlatıyordu. O kadar yoğun duygularla tutulmuştu ki bu adama, gözü hiçbir şey görmüyordu. Nitekim kitabın sonunda hayat ona esaslı bir tokat atmıştı ve o kadın, bu tokatın etkisi ile kendisine gelmişti. O tüm varlığını bu yabancı adama adarken, adamın ona elinin tersiyle savurduğu bir sinek kadar bile değer vermediğini fark etmişti. Sarsılmıştı. Kirlenmiş hissetmişti. Ömrünün sonuna dek bunun vicdan azabı ile yanıp kavrulmuştu. Yirmi dört saatte bir adamı tanıması ve ona bu derece tutkulu bir aşk beslemesi imkansızdı zaten. Bu kitap, Livei'ye o kadar etkileyici gelmişti ki yetmiş sayfalık bu kısa kitabı en az on kere daha okumuştu. Aslında kadınları anlatıyordu. Aşk denen duygunun mantığı nasıl gölgelediğini ve kadınların esasında nasıl duygusal varlıklar olduğunu anlatıyordu. Bir kadın arzulanmak ve aşık olunmak için her şeyinden vazgeçebilirdi. Bunun sonucundaki ağır sonuçları bile düşünmeden hem de.

Livei aniden irkildi. Şu anda kendisi de aynı şeyi yapmıyor muydu? Hayatı boyunca bir erkekle olamamanın duyguları ile mantığını geride bırakmıştı. Görev bilincini, geliş sebebini, ahlakını, terbiyesini ve diğer her şeyi düşünmeyi ertelemişti. Şu anda, yeni tanıştığı bu polis ile sevişirse ve sonrasında hayal kırıklığına uğrarsa vicdan azabı çekmeyecek miydi? Geceleri kabuslarından terler içerisinde uyanmayacak mıydı? Üstelik sevişmenin nasıl bir şey olduğunu bile bilmiyordu. Ona kilometrelerce uzaktaki bir adamla üç günlük yapacağı bu kaçamak çok acı verici olacaktı. Köye döndüğünde annesinin babasının yüzüne nasıl bakacaktı? Hem kendine hem de ailesine ihanet etmiş olacaktı. Tıpkı kitaptaki o kadın gibi ruhunun kirlendiğini hissedecekti. Onun gözlerine bakan aile üyelerinin, arkadaşlarının, üstlerinin bu kirlenmişliği fark edecekleri korkusuna kapılacaktı. Livei'nin kendisine gelmesi ve mantığını takip etmesi gerekiyordu. O bir polis memuruydu. Bu konuda eğitim almıştı.

Bok'un kalbini kırmak istemiyordu. Dudaklarını onun dudaklarından çekerek onu göğüslerinden hafifçe ittirdi ve yatakta doğruldu. "Üzgünüm. Şey... Bunu şu an yapmamamız daha iyi olabilir. Çok erken... Yani... Henüz bugün tanıştık. Birbirimize biraz zaman vermemiz gerekiyor." Dedikten sonra onu anlamasını bekleyen bir yüzle Bok'un gözlerine bakacaktı.
Image
► Show Spoiler

Re: Molchut Serthad - Aya Benzer

#17


Rp Out: Bu şarkı ne kadar uydu... Düzgün kalitesini de bulamadım ama sözler cuk.

Bu narin eller vücudunda dolaştıkça daha çok uyarılıyor ve gözlerinin önüne perde iniyordu. Şu kısa zaman o kadar uzun gelmişti ki. Kendini kaybetmişti. Peki hayatı boyunca ihtiyacı olan şey bu değil miydi? Onu kabullenecek, sevecek birisini sevmek... Kollarında uyumak belki? Düşüncelerinden arınmak. Aklını kapatmak. Sürekli kendisini ezikleyen o sesi durdurmak. Onun yerine bu sevdiği kişiyle geçirdiği güzel zaman. Onu mutlu etmek. Dudaklarında kaybolmak. Hizmet etmek. Livei'nin dudakları yana doğru kaydığında gözlerini açıp baktı kızın güzel yüzüne. Kirpiklerine takılmıştı. Beyazlar mıydı? Çok tatlılardı. Livei hakkındaki her şey içinin sıcacık olmasına neden olmuştu bütün gün. Livei'nin elleri göğsüne gitti ve onu geriye ittirdi...

Uzaklaşmışlardı.

Sanki deminden beri bir suyun içindeymiş gibi hissetti. Sudan çıktığında da düşünceleri geri geldi.

Neler oluyordu? Nefes alışverişim iyice derinden olmuştu. Dudaklarımda Livei'nin dudaklarının tadı vardı. Çok sıcaktı ve karşımdaki kız benim gibi hissetmiyor gibi görünüyordu. İlk bir kafa karışıklığı ile kaldım orada. Sonradan aslında Livei'nin bunu istemediğini fark ettim. Hassiktir.

Kendim gibi davranmıyor muydum? Yoksa ben bu muydum? Belki de bastırılmış duygularımdı. Bir anda kafama bir sürü soru doldu her zamanki gibi. Livei utanmış gözüküyordu. Üzgün olduğunu söyledi. Daha çok erken olduğunu, ve birbirimize zaman vermemiz gerektiğini... Hangi zamanı verecektik birbirimize? Ben bir daha birbirimizi görmemizin uzun bir süre sonra olacağına emindim. Israrcı olamazdım. Livei'ye saygı duymalıydım. İçimdeki ona karşı olan tüm yakınlık ona güvenmemi söylüyordu. Ne yapılacağını o biliyordu. Ben sadece kendini çabuk kaptırmış bir yıkıktım.

Başıma bir ağrı girdi.

Yine kendi kendimi kötülemeye başlamıştım. Sol elimle kaşlarımın arasındaki o et parçasını sıktım ve kaşlarımı çattım. Sonra da "Özür dilerim." dedim sadece. Ne denirdi bilmiyordum. Tecavüzcü gibi hissediyordum kendimi. Öyleydim de. Reddedilince efendi gibi bırakmalıydım ama içimden bir ses bir sürü kötü laf söylüyordu bana. Livei çok tatlı ve cıvıl cıvıl bir kızdı. Djuratta başına 2 tane kötü şey gelmişti artık. Ben bu hisleri ilk defa hissettiğim için onu unutamayacaktım. Ancak o beni aynı şekilde görmeyecekti. Onun hayatında "Djuratta beni yatağa atmak isteyen çocuk"'tum. Ayağa kalktım ve yerdeki gömleğimi alıp giydim. Bu sırada da kendime gelmeye çalışıyordum. "Haklısın." dedim ciddi bir ses tonuyla. Haklı değildi. Bence beni üzmemek için yalan söylüyordu. "Bırak beni pis sapık." demek yerine böyle kelimeler seçmişti. Hala karşısındakini düşünüyordu. Çok tatlıydı. Ona kızamıyordum bile. Bunun yerine kendime daha çok acıyordum.

Ne düşünüyordum ki? Sürekli gönül adamıyım diye yalan söylüyormuşum kendime demek ki. Bana bakan insanları bile reddediyordum. Nedeni de tanıştıktan sonra sevgi besleyeceğimi düşünmemdi. Şimdi ise daha yeni tanıştığım bir kızın beni kollarına tekrar alması için her şeyimi verebilirmişim gibi geliyordu. Livei'den bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim ilk başta. Ancak etrafa neşe saçması, konuşması, tatlılığı... Ahh! Ne kadar aptalım! Tüm gün neşe dolu bu kız şu anda ciddi bir şekilde bana bakıyordu. Sessizce gömleğimin düğmelerini kapattım. Livei bir şey dememi mi bekliyordu? Ne denirdi ki? Zaten duygularımı anlatmakta güçlük çeken bir insanım. Ondan hoşlandığımı bile nasıl söyledim bilmiyorum. Hatta sarhoş bile değildim. Şimdi ise aşırı pişmandım yaptığıma. Sonra hatırlayıp hatırlayıp kendime eziyet edecektim.

Kafamı salladım onaylayan bir şekilde. Söyleyecek söz bulamamıştım. Eskiden yaptığım kötü şeyler de birer birer aklıma gelmeye ve şu anki mutsuzluğumu üst seviyelere çıkarmaya başlayınca "Ben bir... Hava alayım." dedim zar zor. Sonra da odadan çıktım. Bu çokça yaşadığım bir şeydi. Kötü bir şey olduğunda eskiden yaşadığım ve başaramadığım her şey aklıma gelmeye başlıyor, modumu daha da düşürüyordu. Kronik depresyon böyle bir şeydi işte. Lisede de bunun yüzünden intihar etmeye çalışmıştım. Neyse ki artık daha farkındaydım bu durumun. Bu yüzden sonu kendimi öldürmeye gitmiyordu artık. Zaten öyle bir şey olsa polis akademisine almazlardı.

Salona vardıktan sonra arkamdan yatak odasının kapısını kapattım çünkü bacaklarım uyuşmuştu. Gidip masaya tutundum. Derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştıktan sonra masadaki antidepresanı aldım. Yanında duran bir bardak su yardımıyla içtim. Sonra da balkona çıkıp trabzanlara yasladım. Dışarıya, caddenin kalabalığına bakmaya başladım. Birazdan bu kötü duygularım gidecekti. Livei'den tekrar özür dileyebilirdim. Belki düzgün bir konuşma yapamazdım ama... Yine de elimden geleni yapardım. Çorba olayını istemeyeceğine emindim. Zaten bu olaydan sonra kol kola bir yerde yemek de yenmezdi. Onu eve çağırmak çok kötü bir fikirdi.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Molchut Serthad - Aya Benzer

#18
Bok'un yüz ifadesi değişmişti. Biraz önce alev alev yanan gözleri karanlık bir sisle buğulanmıştı. Yüreğine büyük bir yumrunun oturduğunu hissedebiliyordu. Az evvel tutkuyla dolup taşan yatak odası şimdi derin bir sessizliğe gömülmüştü.

Livei bir süre Bok'u izledikten sonra genç adamın yüzündeki hüznün yüreğini doldurduğu mahcubiyetle başını öne eğdi ve saçlarının uçları ile oynamaya başladı. Bok muhtemelen kendisini reddedilmiş hissediyordu. Genç kız onu kırmak istememişti. Bok'un niyetinin iyi olduğundan emindi. Sanıyordu o da genç kız gibi aşk işlerinde acemiydi ve kendisini kaptırmıştı. Livei mantığından uzaklaşmasının ona iyi gelmeyeceğini bildiği için kendisini korumak istiyordu. Yani, daha bugün tanışmışlardı. Onunla cinsel bir ilişkiye girmesi her ikisi için de yıpratıcı olabilirdi. Keşke Bok bu kadar üzgün gözükmeseydi. Livei onun ciddileşen soğuk ses tonunu dinlerken kollarına atlayıp sarılmamak ve onu teskin etmemek için kendisini çok zor tutmuştu. Bu gibi durumlarda kendisini çok zayıf hissediyordu. Birisinin kendisi yüzünden acı çekmesi, üzülmesi... "Keşke sevişseydik ve böyle hissetmek zorunda kalmasaydık." diye geçirdi içinden istemsizce. Sonra bu düşünceyi derhal aklından sildi. Bir karar vermişti artık.

Başını yeniden yukarı kaldırdığında Bok'un gömleğini üzerine geçirmiş ve düğmelerini ilikliyor olduğunu gördü. Bir şeyler söylemek istese de ağzından onu teselli edecek kelimeler çıkamıyordu. Bok'a boş bir umut, yerine getiremeyeceği sözler vermek istemiyordu. Ayrıca onu teselli etmeye hakkı var mıydı ki? Bunu kendisi bozmuştu. Yine bencillik etmiş ve kendi egosunu ön plana koymuştu. Yapabilir miydi? Tüm mantığı, negatif düşünceleri, onurunu, egosunu ve ona öğretilmiş tüm değerleri bir kenara savuşturup kendisini karşısındaki adama tamamıyla verebilir miydi? Yapamazdı. Bunu yapacak güce sahip olduğuna inanmıyordu. Bir kıvılcım ile başlayan tüm şehvet, kaygıların yüzeye çıkması ile tekrar yarıda kesilecekti. Bu kumarı oynayıp Bok'a aynı şeyi tekrar yaşatamazdı. Buna hakkı yoktu.

Bok hava almak istediğini söyleyip odadan çıktığında Livei hala düşünceleri ile savaş veriyordu. Her şey ne kadar karmaşıktı. Aşk kadar masum ve basit görünen bir duygu insanı nasıl bu kadar çıkmaza sokabilirdi? Ciğerlerine derin bir nefes çekti. Yataktan kalkıp eliyle eteğini ve dağılan saçlarını düzeltti. Şimdi ne olacaktı? Ona ne söyleyecekti? Eğer gidip onunla konuşmazsa aralarındaki her şey daha da absürtleşecek ve bir çıkmaza girecekti. Genç adamın gözlerinden anlamıştı ne kadar yıkıldığını. Muhtemelen bu olay onu, Livei'nin tahmin ettiğinden çok daha derinden etkilemişti. Odanın içerisinde bir süre bir aşağı bir yukarı gidip geldikten sonra iki elini başının arasında alarak yatağın kenarına çöktü. Ne diyeceğini bilmiyordu. Kuracağı her cümle ona çok bencilce, şımarıkça ve adice geliyordu. Her şey nasıl da zorlaşmıştı aniden. Halbuki bu saate kadar ona içinden ne geliyorsa onu söylemiş ve gerçekte olduğu kişi gibi davranmıştı. Şimdi ise sözlerini ölçüp tartması ve karşısındaki erkeğin onurunu kırmamaya özen göstermesi gerekiyor gibi hissediyordu.

Birkaç dakika daha zihnindeki düşüncelerle debelendikten sonra hışımla ayağa kalktı ve odadan çıktı. Düşünerek olmayacaktı. Onun yanına gidecek ve aklına ne geliyorsa onu söyleyecekti. O an gelene kadar da olumsuz hiçbir şey düşünmeyecekti. Hızla salona ilerledi. Gözleriyle onu arıyordu. Yoksa evden gitmiş miydi? Bu düşünce genç kızın kalbinin dehşetle çarpmasına sebep oldu. Son görüşmeleri böyle bitmemeliydi. Koştururcasına balkona yöneldi. İşte oradaydı. Tırabzanlara yaslanmış hüzünle dışarıyı izliyordu. Onu böyle görmek Livei'nin kalbinin adeta ikiye ayrılmasına sebep oldu. Derin bir sızının yüreğini kapladığını hissediyordu. Yavaşça ona doğru yaklaştı ve yanına geçti. Bir süre hiçbir şey söylemeden balkondan dışarıya baktıktan sonra "Bir sonraki yurtdışı iznimde tekrar Djurat'a geleceğim." dedi. Gözlerini caddeden kaldırıp Bok'un yüzüne çevirdi. Genç adam ona bakmıyordu. Onun gözlerini görmeye ihtiyacı vardı. Elini, onun tırabzanı sıkıca tutmuş elinin üzerine koydu. "Eğer sen de istersen-" Devam edemedi. Ne söyleyecekti? "Lütfen beni bekle" mi diyecekti? Böyle bir şeyi talep edemezdi. Tekrar buluşmaları uzun zaman sonra olacaktı. O zamana kadar Livei'yi unutabilirdi veya araya zaman girince duyguları sönebilirdi. Anlık hislerle kapıldığına ve aslında Livei'yi o kadar sevmediğine karar verebilirdi. Başını öne eğerek tırabzanları seyretmeye başladı. Hislerini ona direkt olarak söylemeye karar verdi. Net olacaktı ve ne istediğini konusunda da dürüst olacaktı. "Senden hoşlandım." Elinin titrediğini fark etti. "Senden gerçekten hoşlandım. Gerçekten çok hoşlandım." Kalp atışları inanılmaz hızlanmıştı. "Eğer sen de benim gibi hissediyorsan... Şey..." Yutkundu. "Birbirimizi daha yakından tanımakla başlayabiliriz." Rüzgarın savurup yüzüne getirdiği saçlarını geriye attı. "Sana sık sık mektup yazarım..." dedi sessizce. Sonra da sustu. Daha önce hiç ne kendi ülkesinden ne de başka ülkeden sevgilisi olmamıştı. Ne yapılması gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu. Birbirlerini görmeden birbirlerini tanımaları mümkün müydü bunu bile bilmiyordu. Yine de bir şansı varsa ve Bok buna niyetliyse tüm şartlarını zorlayabilirdi.
Image
► Show Spoiler

Re: Molchut Serthad - Aya Benzer

#19
Biraz rüzgarı hissettim yüzümde. Önüme düşen saçlarımı arkaya attım. Haplar etkisini yavaş yavaş gösterdi. Vücudumdaki mutluluk hormonları biraz daha arttı ve beni "hayattan kopan" seviyesinden "mutsuz" seviyesine taşıdı. Aşağıda klasik bir Djurat kavgası yaşanıyordu. Sessiz sessiz onu izledim. Bir adam, diğer bir adama omuz atmıştı. Şimdi de onları ayırıyorlardı. Livei'nin beni göğsümden ittirmesini düşünmek istedim ama vücuduma dokunduğu an aklıma geldi ve hafifletti beni. Ellerini vücudumda gezdirmişti değil mi? O kadar da nefret etmemişti olanlardan. İçeride ürkek adımlarla Livei'nin gezdiğini hissettim. Şu an çıkıp gitse ne olurdu? Yıkılırdım ama iyi de olurdu.

Sakince yanıma geldi. Balkona, yanıma. Neden gitmemişti? Eğer onu taciz eden bir ruh hastası olduğumu düşünseydi kaçardı. Belki de o kadar iyi biriydi ki, onu taciz eden ruh hastasından bile iyi ayrılmak istiyordu. Böyle yapmamalıydı. Eğer böyle yaparsa başkaları onu üzebilirdi ve buna... Buna dayanamazdım. Uzun bir sessizlik oldu yine. Gerçekten onunla olan sessizlik rahatsız etmiyordu beni. Birlikte aşağıdaki insanların kavgasını izledik. Sesler dinince bir dahaki izninde Djurata geleceğini söyledi. Gözlerimi kıstım. Ne düşünmeliydim bu cümle üzerine? Livei'ye kızgın gibi davranıyordum sanki ama değildim. Ona kızgın olamazdım. Elimi tuttu. Eğer ben de istersem gelecekmiş. İstemez olur muyum? Aşırı isterdim ama böyle olmazdı ki. Titrek bir sesle benden hoşlandığını söyledi. Kafamı çevirdim ona. Gerçek miydi bu söyledikleri görmek istiyordum. Heyecanlı bir görüntüsü vardı. Hoşlandığını iki kere daha söyledi. Gözlerimin acıdığını fark ettim. Bunu engellemek için nefes aldım ve kafamı tekrar önüme çevirdim. Birbirimizi daha iyi tanımakla başlayabilirdik değil mi?

Sen Gedhilfe'de, ben Djurat'tayken...

Bu iki ülkenin sınırı bile yoktu ki! Söylediklerinin mantığı yoktu! Çocuk kandırmak gibiydi. Neden Gedhilfeli olmak zorundaydın Livei? Neden bu kadar imkansızdın? Bana sık sık mektup yazabileceğini söylediğinde tekrar nefes aldım. Gerek yoktu. Beni mutlu etmesine gerek yoktu. Kızın kendisine saygısı vardı ama olmasa resmen ben mutsuz olmayayım diye benimle birlikte olurdu. Bana bu kadar acıması hakkım diye düşündüm. Zaten öyle biri olduğumu biliyordum. "Gerek yok." dedim sakince. İçim yanarken sesimin bu kadar düzgün çıkması beni bile şaşırtmıştı. "Haklısın, bu kadar çabuk olmaz ama uzaktan da olmaz. Hayal gibi olur." Hayal kadar güzeldi zaten. Hala dönüp bakamıyordum bile ona. "Ben... Bu hisleri yıllardır hissetmemiştim. Özür dilerim tekrardan." dedikten sonra döndüm ona. "Bir düşün, Gedhilfe'de belki tam hayallerindeki gibi birini bulacaksın. Peki ona ne diyeceksin? Benim Djurat'ta sadece yarım günlük tanıdığım bir polis var ona söz verdim mi? Biraz... Haksızlık değil mi bu sana?" Bıraktım tırabzanları ve Livei'ye sarıldım. "Merak etme," dedikten sonra biraz daha sıkı sarılıp saçlarını kokladım. "Beni kafana takma, zaten alışığım. Sen de bu kadar iyi olmamalısın. İnsanları kırman gerekiyor bazen. En azından bana söz ver. Herkese iyi davranmayacağına ve başına kötü bir şey gelmeyeceğine yönelik." İçim rahat ederdi en azından.

En iyisi bu diyordum içimden. Onun için de kendim için de. Mektuplaşma işi yalandı. 2 kereden sonra daha mektup gelmeyecekti. Buna bel bağlamamdan daha iyi olurdu onun beni düşünmediğimi bilip bir süre sonra unutmam. Zaten eminim ki Livei beni çok daha çabuk unuturdu. Eğer Livei beni düşünüyor diyip umutlanırsam kendime daha da acırdım. Bundan da emindim. Hem belki bu hisler oluştuğu gibi hızlı bir şekilde biterdi? Zaman her şeyin çaresi derlerdi. Peki benim gibi takıntılı bir adam için de çare miydi zaman? Bunu görecektim. Eğilip kızın yanağı ile dudağının buluştuğu yeri öptüm. "Söz verdiğim gibi, çorba içmeye gidelim mi?" dedim kıza sarılmayı bırakırken. Gülümsedim yalandan. Günlük hayatımda çoğunlukla yalandan gülümsediğim için pek zor olmadı bu. "Sonra da kalacağın yere bırakırım seni."
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Molchut Serthad - Aya Benzer

#20
Gerek yok demişti Bok. Haklıydı da. Livei'nin teklif ettiği şey imkansızdı. Olmayacağını bile bile bir umuda tutunmak ve bunu sürdürmek kötü bir şeydi. Her ikisini de yıpratacaktı. Bok'un söylediği şeylere tam olarak katılmıyordu. Gedhilfe'de ona uygun birisini bulup bulamayacağını bilemezdi. Ancak bu endişeyi o da Bok'a karşı hissetmişti. Aynı şeyler onun için de geçerliydi. Livei onun söyledikleri karşısında onaylar gibi başını sallamakla yetindi. Genç adam sıkıca Livei'ye sarıldı. Bedenlerini yeniden bu kadar yakın hissetmek genç kızı bir an için sarstı. Anlık bir duraksamanın ardından o da kollarını Bok'un bedenine sardı ve karşılık verdi. Genç kıza bu kadar iyi niyetli olmamasını ve bazen insanları kırması gerektiğini söylemişti Bok. Livei bunu onu kırmamak için yapmıyordu. İçinden gelenleri söylüyordu. Saçma bile olsa söylüyordu işte. Yine de karşı çıkmadı. Başını genç adamın göğsüne gömdü.

Bedenleri birbirinden ayrıldıktan sonra gülümseyerek Livei'nin yanağına minik bir öpücük kondurdu. Onu hala çorbacıya götürmek istiyordu. Bu gerçekten iyi bir fikir miydi? Yüzündeki bu gülümseme sahte miydi yoksa gerçek miydi? Emin olamıyordu. Genç kız da zoraki bir gülümseme ile karşılık verdi ona. En azından birbirlerinden güzel anılarla ayrılmış olacaklardı.

Gecenin geri kalanı olaysız geçmişti. Pek fazla konuşmamış olsalar da hiçbir şey yaşanmamış gibi davrandılar. Bok'un evine yakın yöresel bir çorbacıda havuç çorbası içerken birbirlerine ülkeleri, polis teşkilatlarındaki iş arkadaşları hakkında sorular sordular. Havadan ve sudan sohbet ettiler. İkisi de gülümsüyordu ancak birbirlerinin gözlerine sinen hüznü görmezden gelmeleri mümkün değildi. Aralarında ilk tanıştıkları ana göre çok farklı bir hava hissediliyordu. Livei söz verdiği halde viski de içti. Sarhoş olmasa bile çakırkeyf hissetmesi yeterdi onun için. Djurat'ın ünlü viskisinin damağında bıraktığı tat eşsizdi. Bütün sinirlerinin gevşediğini, kendisini daha mutlu hissettiğini ve sorunların gözünde gittikçe küçüldüğünü hissediyordu.

Yemekten sonra Bok, ona söz verdiği gibi otelinin önüne kadar eşlik etmişti. Genç adamla vedalaşırken bir beklenti içerisinde gözlerinin içine baktı. Hala ondan bir şeyler beklediği için kendisini kötü hissediyordu. Bok'un bir hamle yapmadığını görünce biraz hayal kırıklığına uğradı. Böylesi daha iyiydi. Birbirlerini bir daha görmeyeceklerdi. Her şeyi unutmak ve yastık altına itelemek gerekiyordu belki de. Bok ondan daha mantıklı davranıyordu. Bu ilişkinin oluru yoktu. Sürmeyecekti. İmkansızdı işte. Bunu kabul etmesi gerekiyordu. Bok'a sarılmak ve onu öpmek istese de bunu yapmadı. Vedalaşmaları gerekiyordu. Sadece bedenen değil, zihnen de vedalaşmaları gerekiyordu. Ona elini uzattı ve nazikçe elini sıktı. "Seni tanıdığıma çok memnun oldum." dedikten sonra tekrar ardına bakmadan oteline girdi ve odasına çıktı. Olmuştu işte. Bitmişti. Biraz kalbi kırıktı ve ağlamak istiyordu ancak kendisini tutmayı başardı.

Karar vermişti. Ertesi gün Gedhilfe'ye dönecekti. Burada kaldığı müddetçe onu hatırlayıp duracaktı. Onu tekrar görmek isteyecekti. Kendini tutamayıp evine bile gidebilirdi. Bu duyguların bir an önce silinip gitmesini istiyorsa ülkesine ve normal yaşantısına geri dönmeliydi. Köye gitmeli ve ailesini görmeliydi. Karakola gitmeli ve yeni vakalar üzerine çalışmalıydı. Böylece unutabilirdi. Atmış dört senelik ömründe spesifik bir yirmi dört saati unutamayan o kadın gibi olmamalıydı. Bu düşüncelerle gözünü kırpmadan geçen gecenin ardından sabah erkenden bavulunu toparlayıp otobüs terminaline gitti. Gedhilfe'ye giden ilk araçta kendine bir yer buldu. Onun şu anda ne yapıyor, ne hissediyor, ne düşünüyor olduğunu düşünmemeye çalışarak camdan etrafı seyretti. Otobüsü Djurat sınırlarından çıktıktan sonra ise kendisini derin bir uykunun kollarına attı.

Fin.
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Uluslararası Free RP Bölgesi”

cron