"Elbette" Yapacağı cıvık espri için gülümsedi. "Benim de öyle bir planım var komiserim. İyi günler."
Ekip otosu yanından ayrılırken gülümsemesini bırakarak tamamen ruhsuz bir ifadeye kavuştu. Cebinden bir sigara çıkarıp usulca yaktı. Yapacak bir şeyi yoktu. Şu an eve çıksa muhtemelen tekli koltuğuna oturacak ve sızana kadar da öylece oturacaktı. Ceketinin sol kolunu sıyırarak saate baktı. 15.53. Sonraki mesaisine daha 16 saat vardı. Hafif adımlarla cadde boyunca yürümeye başladı. İş başa düşmüştü. Bir insanın zaman geçirmesinin en kolay yolu sevdiği işlerle, hobilerle uğraşmasıydı. Rodi de öyle yapacaktı.
Gördüğü ilk dükkana girdi.
"Selam ya okçu" dedi Rodi naralı bir sesle. "Dobe Ser ben ba babo kagan."
Adam bıyık altından bir şeyler diyerek karşılık vermişti fakat Rodi onu pek umursamamış ve dinlememişti. Raflara doğru ilerledi. Uzun zamandır bu tarz şeyler yemiyordu. Sağlıksız olduğundan değil, yalnızca canı istemiyordu. Asıl gayesi de zaten bir şeyler almak değildi. Yalnızca ileride gördüğü anne ve oğlunun diyaloğuna müşahit olmak istemişti. Çocuk mızmızlanıyordu. Muhtemelen annesi onun istediği şeyi almıyordu. Ya da başka bir şey. Kim bilebilirdi ki?
*hıçkırık* "Lütfen anne, bunların içinden oyuncak çıkıyor. Bantan'ın annesi dört tane almış sen bir tane bile almıyorsun."
Arzuyu yaratan özümüz mü, diğerleri mi? Cevap yok.
"Sana daha dün bir oyuncak at arabası aldım Bani. Neden böyle yapıyorsun? Daha maaşımı almama iki hafta var. Lütfen onu yerine bırak."
Ağlamayla karışık bir çığlık daha. Kadın bıkkınlık, öfke ve üzgünlük arasına gidip gelmekteydi. Yeterince parası olsa muhtemelen çocuğuna kendisi bile bu teklifi yapar mıydı acaba? Peki sonra? Cevap yok.
Bu ikisi, bir paket de sigara. Başka bir isteğim yok.
Tezgahın üzerine bir paket gofret, gazlı içecek koymuştu. Satıcı tamamen ruhsuz bir ifadeyle sigaralardan rastgele birisini gösterdi. "Bu işini görür mü?" Rodi bakmadı bile. "Evet, muhtemelen. Ne kadardı?" Parasını ödedi, alacağını aldı ve usulca kapıdan çıktı. Dükkanın üç küçük merdiveninden indikten sonra yeni aldığı sigaraya göz gezdirdi. Æfgrenst Tütünü idi. Yüzünü buruşturarak hafifçe sırıttı. Uzun zaman sonra ilk kez içinden gelerek sırıtmıştı. Ne ekersen onu biçersin Rodi. Paketin jelatinini yırtıp cebine koydu. Sağ elinin tersiyle alttan hafifçe pakete vurdu ve iki sigarayı yerinden oynattı. Birisini alarak yaktı. Göğe baktı, dumanı bıraktı. Gerçekten kötü.
Rintoa Bagon'a uzanan caddeyi ilerledi. Tinkadoko'nun en işlek yerlerinden birisi de buralardı. Birçok esnaf bu caddede bulunur, bu esnaflara uğramak isteyen halk da şu anda Rodi'nin oturduğu bankın etrafından yürür, giderlerdi. Yıllar önce Yetimhane'nin düzenlediği gezi ile Rintoa Bagon'a giderken yine bu banka oturmuş ve düşünmüştü. Bir monark neden vardı? Mademki vardı neden mirastı? Bir monarka neden saygı duymak zorundaydık. Birisi, birisinin çocuğu oldu diye neden saygı duyulmak zorundaydı? Ah, o zamanlar ne kadar çok yanıtı vardı bu sorulara. Bilinme isteği, gücün sürekliliği, çocukların bir birey olarak değil özün devamı olarak görülmesi. Niceleri. Şimdi hiç cevabı yoktu. Æfgrenst Sigarası'ndan bir tane daha aldı ve sustu. Sessizliğini de susturdu. Dinlemeye başladı.
+Yazıklar olsun size . Şimdi şu yiğitler yerine siz olsaydınız bu yolda da göğsüme gere gere bunlar bizim şehrin çocukları, işte şu sıpa da benim oğlum Depokan desem fena mıydı? *ses kırılması*
-Helal olsun be.
*Enstrüman sesleri*
"Mebikaman'ın gençlerine selam durun ve yiğitliklerine tanıklık edin! Onlar ki demirin eriticisi, kılıcın dövücüsü ~~."
+Eee n'aptın, halledebildin mi işi?
-Sessiz ol be. Tihamili piç mallara zam yaptı. Polis de göz açtırmıyor zaten. Daha da gecikeceğe benziyor.
+Ödemeler--
-Kes sesini be bilmiyor muyum sanki.
+Anne, biliyor musun dün biz okulda yıldızlara baktık. Gece olunca birlikte bakalım hem ben de sana onların adlarını söylerim olur mu?
-Oy senin Frum'una Ser'ine kurban olayım ben. *öpüşmeler*
Evimdeyim. dedi. Gözlerini kapattı. Hiçbir şey yapmadı. Hiçbir şey düşünmedi. Ebeveynlerinin ninnisini dinledi.
Hoş geldin.
► Show Spoiler
Kardeşler Tekel'in salon kapılarından birini yavaşça itti ve çok ses çıkarmasın diye yerine de yavaşça bıraktı. İçerisi ana baba günü olmuştu bile. Her masa çoktan dolmuş ve çişten hallice biralar elden ele dolaşmaya başlamıştı. Burası Rodi'nin en sevdiği meyhaneydi. Çünkü burada istediğini tam olarak elde edebiliyordu. Bulduğu insanın acizliğiyle dalga geçebiliyor, istediği soruyu sorup yanıt alabiliyor, kişilerin yaralarını deşebiliyor günün sonunda da birini eşek sudan gelinceye kadar dövüp evine dönebiliyordu. Ertesi gün de Meyhaneci Gisoa ve küçük kardeşi Rodoron dışında kimse tarafından hatırlanmıyor; önüne kahverengi ceketli, kravatlı, yavşak gibi sıfatlar konan "birisi" olmaktan öteye de gitmiyordu. Çok büyük bir yer değildi burası ama kendini idare edebildiği kesindi. Başlangıç olarak birisinin yanına sokulmak istemedi. Önce kendisinin de moda girmesi lazımdı.
"Heeey. Ters şeritten giden aynasızım benim hoşgeldin." dedi Gisoa gülümseyerek. Rodi de ona ayak uydurmak için cilve yaptı. "Haydi sor bakalım Gisoa." dedi gülümseyerek. Gisoa kaşlarını kaldırdı, gülümsedi. Başını sağ omzuna doğru yasladı. "Ne istersiniz muhterem beyefendi." Rodi iki işaret parmağıyla Gisoa'yı gösterek "Her zamankinden" dedi. Rodi bunları söylerken Gisoa zaten buzlu bir Hera Hanten hazırlamaya o kapıdan girer girmez başlamıştı. Hera Hanten'den başka bir şey içmezdi Rodi, Rodi'yi içerken gören herkes bunu bilirdi. İçkisinin yarısını bir dikişte içtikten sonra "Eee" dedi. "Bugün nelerin var." Gisoa şaka ile ciddiyetin arasında ince bir iplikte bulunan bir ses ve tavır ile "Ben, ben varım..." Rodi iki kaşını kaldırarak ikisi arasında klasikleşen "Yorma be" bakışını yaptı. Gisoa gülümseyerek pes ediyorum anlamında iki elini yukarı kaldırdı. "Hala ters şerittesin kaptan..." İki kolunu tezgahın üstüne koydu ve gözleriyle insanları işaret etmeye başladı. Uzakta bir masada tek başına oturan bir derbederi gösterdi "Daha dükkan açılmadan geldi. Çok fazla ısrar ettiği için adisyon açtım. Kaçıncı turda olduğunu bile unuttum, sekiz?" Bu sırada arkadan Gisoa'nın kardeşi Rodoron çıkageldi. "Bununla birlikte dokuz" elinde tepsiye konmuş 7-8 adet Nakoi Gonta birası bulunuyordu. Yavaşça tezgahtan ayrılarak masalara gitti. Onu bıraktıktan sonra üç kişilik bir grubu gösterdi. "Normalde hepsi ayrı kimselerdi. Geldiklerinde yer olmadığı için biraz bekleme gayesiyle müsade alarak oturdular. Şimdi can ciğer kuzu sarması olup laf başı geldikçe kadınlara sövüp duruyorlar. Demlenmeye yeni başlıyorlar. " Gisoa sözlerini bitirdikten sonra işlerine devam etmek üzere tezgahtan çekiliyordu ki salonun girişine gözlerini kısarak baktı. Salon kapıları hızlıca açılmış ve içeriye birisinin girmesi ile kapılar bir ileri bir geri gitmeye başlamıştı. Ağır ağır adımlarla içeriye girmiş ve tezgahın diğer köşesine doğru gelmeye başladı. Gisoa, Rodi'nin yanına başını getirip sessizce "Belki de ayağına gelmiştir." diyerek fısıldadı. Ardından Rodi'nin yanından ayrılarak yeni gelen müşterinin yanına gitmişti. Rodi şöyle bir etrafına baktı. Gülümsedi
~~
"Dobe ba babo ban nomopo arkadaşım!"