Birisi

#1
"İyice dinlen, Rodi. Yarın mesaide görüşmek üzere."

"Elbette" Yapacağı cıvık espri için gülümsedi. "Benim de öyle bir planım var komiserim. İyi günler."

Ekip otosu yanından ayrılırken gülümsemesini bırakarak tamamen ruhsuz bir ifadeye kavuştu. Cebinden bir sigara çıkarıp usulca yaktı. Yapacak bir şeyi yoktu. Şu an eve çıksa muhtemelen tekli koltuğuna oturacak ve sızana kadar da öylece oturacaktı. Ceketinin sol kolunu sıyırarak saate baktı. 15.53. Sonraki mesaisine daha 16 saat vardı. Hafif adımlarla cadde boyunca yürümeye başladı. İş başa düşmüştü. Bir insanın zaman geçirmesinin en kolay yolu sevdiği işlerle, hobilerle uğraşmasıydı. Rodi de öyle yapacaktı.

Gördüğü ilk dükkana girdi.

"Selam ya okçu" dedi Rodi naralı bir sesle. "Dobe Ser ben ba babo kagan."
Adam bıyık altından bir şeyler diyerek karşılık vermişti fakat Rodi onu pek umursamamış ve dinlememişti. Raflara doğru ilerledi. Uzun zamandır bu tarz şeyler yemiyordu. Sağlıksız olduğundan değil, yalnızca canı istemiyordu. Asıl gayesi de zaten bir şeyler almak değildi. Yalnızca ileride gördüğü anne ve oğlunun diyaloğuna müşahit olmak istemişti. Çocuk mızmızlanıyordu. Muhtemelen annesi onun istediği şeyi almıyordu. Ya da başka bir şey. Kim bilebilirdi ki?

*hıçkırık* "Lütfen anne, bunların içinden oyuncak çıkıyor. Bantan'ın annesi dört tane almış sen bir tane bile almıyorsun."
Arzuyu yaratan özümüz mü, diğerleri mi? Cevap yok.
"Sana daha dün bir oyuncak at arabası aldım Bani. Neden böyle yapıyorsun? Daha maaşımı almama iki hafta var. Lütfen onu yerine bırak."
Ağlamayla karışık bir çığlık daha. Kadın bıkkınlık, öfke ve üzgünlük arasına gidip gelmekteydi. Yeterince parası olsa muhtemelen çocuğuna kendisi bile bu teklifi yapar mıydı acaba? Peki sonra? Cevap yok.

Bu ikisi, bir paket de sigara. Başka bir isteğim yok.

Tezgahın üzerine bir paket gofret, gazlı içecek koymuştu. Satıcı tamamen ruhsuz bir ifadeyle sigaralardan rastgele birisini gösterdi. "Bu işini görür mü?" Rodi bakmadı bile. "Evet, muhtemelen. Ne kadardı?" Parasını ödedi, alacağını aldı ve usulca kapıdan çıktı. Dükkanın üç küçük merdiveninden indikten sonra yeni aldığı sigaraya göz gezdirdi. Æfgrenst Tütünü idi. Yüzünü buruşturarak hafifçe sırıttı. Uzun zaman sonra ilk kez içinden gelerek sırıtmıştı. Ne ekersen onu biçersin Rodi. Paketin jelatinini yırtıp cebine koydu. Sağ elinin tersiyle alttan hafifçe pakete vurdu ve iki sigarayı yerinden oynattı. Birisini alarak yaktı. Göğe baktı, dumanı bıraktı. Gerçekten kötü.

Rintoa Bagon'a uzanan caddeyi ilerledi. Tinkadoko'nun en işlek yerlerinden birisi de buralardı. Birçok esnaf bu caddede bulunur, bu esnaflara uğramak isteyen halk da şu anda Rodi'nin oturduğu bankın etrafından yürür, giderlerdi. Yıllar önce Yetimhane'nin düzenlediği gezi ile Rintoa Bagon'a giderken yine bu banka oturmuş ve düşünmüştü. Bir monark neden vardı? Mademki vardı neden mirastı? Bir monarka neden saygı duymak zorundaydık. Birisi, birisinin çocuğu oldu diye neden saygı duyulmak zorundaydı? Ah, o zamanlar ne kadar çok yanıtı vardı bu sorulara. Bilinme isteği, gücün sürekliliği, çocukların bir birey olarak değil özün devamı olarak görülmesi. Niceleri. Şimdi hiç cevabı yoktu. Æfgrenst Sigarası'ndan bir tane daha aldı ve sustu. Sessizliğini de susturdu. Dinlemeye başladı.

+Yazıklar olsun size . Şimdi şu yiğitler yerine siz olsaydınız bu yolda da göğsüme gere gere bunlar bizim şehrin çocukları, işte şu sıpa da benim oğlum Depokan desem fena mıydı? *ses kırılması*
-Helal olsun be.

*Enstrüman sesleri*
"Mebikaman'ın gençlerine selam durun ve yiğitliklerine tanıklık edin! Onlar ki demirin eriticisi, kılıcın dövücüsü ~~."

+Eee n'aptın, halledebildin mi işi?
-Sessiz ol be. Tihamili piç mallara zam yaptı. Polis de göz açtırmıyor zaten. Daha da gecikeceğe benziyor.
+Ödemeler--
-Kes sesini be bilmiyor muyum sanki.


+Anne, biliyor musun dün biz okulda yıldızlara baktık. Gece olunca birlikte bakalım hem ben de sana onların adlarını söylerim olur mu?
-Oy senin Frum'una Ser'ine kurban olayım ben. *öpüşmeler*


Evimdeyim. dedi. Gözlerini kapattı. Hiçbir şey yapmadı. Hiçbir şey düşünmedi. Ebeveynlerinin ninnisini dinledi.
Hoş geldin.
► Show Spoiler
Gözlerini açtı. Ortalık çoktan kararmıştı. Biraz soğuk almış gibiydi. Yavaşça sol kolunu kaldırarak esnedi; bu sırada da saatine baktı. 21.21. Saatine bakarken biraz ilerideki bankta yatan evsizi ya da kendi gibi bir meczubu fark etti. Biraz gerindikten sonra kalkarak yanından geçti "Dilek tut dostum saat 21.21" Adam kendisini uyandırdığı için Rodi'ye ağzını açıp gözünü yummuştu. Rodi sırıtarak oradan uzaklaştı. Uykusunu almıştı, eve giderse bir sağa bir sola tepinecek ve hiç uyumadan da mesaiye gidecekti. Eve gitme gibi bir niyeti de yoktu zaten. Asıl en sevdiği ebeveynleri muhtemelen yerlerini almaya başlamışlardı bile.

Kardeşler Tekel'in salon kapılarından birini yavaşça itti ve çok ses çıkarmasın diye yerine de yavaşça bıraktı. İçerisi ana baba günü olmuştu bile. Her masa çoktan dolmuş ve çişten hallice biralar elden ele dolaşmaya başlamıştı. Burası Rodi'nin en sevdiği meyhaneydi. Çünkü burada istediğini tam olarak elde edebiliyordu. Bulduğu insanın acizliğiyle dalga geçebiliyor, istediği soruyu sorup yanıt alabiliyor, kişilerin yaralarını deşebiliyor günün sonunda da birini eşek sudan gelinceye kadar dövüp evine dönebiliyordu. Ertesi gün de Meyhaneci Gisoa ve küçük kardeşi Rodoron dışında kimse tarafından hatırlanmıyor; önüne kahverengi ceketli, kravatlı, yavşak gibi sıfatlar konan "birisi" olmaktan öteye de gitmiyordu. Çok büyük bir yer değildi burası ama kendini idare edebildiği kesindi. Başlangıç olarak birisinin yanına sokulmak istemedi. Önce kendisinin de moda girmesi lazımdı.

"Heeey. Ters şeritten giden aynasızım benim hoşgeldin." dedi Gisoa gülümseyerek. Rodi de ona ayak uydurmak için cilve yaptı. "Haydi sor bakalım Gisoa." dedi gülümseyerek. Gisoa kaşlarını kaldırdı, gülümsedi. Başını sağ omzuna doğru yasladı. "Ne istersiniz muhterem beyefendi." Rodi iki işaret parmağıyla Gisoa'yı gösterek "Her zamankinden" dedi. Rodi bunları söylerken Gisoa zaten buzlu bir Hera Hanten hazırlamaya o kapıdan girer girmez başlamıştı. Hera Hanten'den başka bir şey içmezdi Rodi, Rodi'yi içerken gören herkes bunu bilirdi. İçkisinin yarısını bir dikişte içtikten sonra "Eee" dedi. "Bugün nelerin var." Gisoa şaka ile ciddiyetin arasında ince bir iplikte bulunan bir ses ve tavır ile "Ben, ben varım..." Rodi iki kaşını kaldırarak ikisi arasında klasikleşen "Yorma be" bakışını yaptı. Gisoa gülümseyerek pes ediyorum anlamında iki elini yukarı kaldırdı. "Hala ters şerittesin kaptan..." İki kolunu tezgahın üstüne koydu ve gözleriyle insanları işaret etmeye başladı. Uzakta bir masada tek başına oturan bir derbederi gösterdi "Daha dükkan açılmadan geldi. Çok fazla ısrar ettiği için adisyon açtım. Kaçıncı turda olduğunu bile unuttum, sekiz?" Bu sırada arkadan Gisoa'nın kardeşi Rodoron çıkageldi. "Bununla birlikte dokuz" elinde tepsiye konmuş 7-8 adet Nakoi Gonta birası bulunuyordu. Yavaşça tezgahtan ayrılarak masalara gitti. Onu bıraktıktan sonra üç kişilik bir grubu gösterdi. "Normalde hepsi ayrı kimselerdi. Geldiklerinde yer olmadığı için biraz bekleme gayesiyle müsade alarak oturdular. Şimdi can ciğer kuzu sarması olup laf başı geldikçe kadınlara sövüp duruyorlar. Demlenmeye yeni başlıyorlar. " Gisoa sözlerini bitirdikten sonra işlerine devam etmek üzere tezgahtan çekiliyordu ki salonun girişine gözlerini kısarak baktı. Salon kapıları hızlıca açılmış ve içeriye birisinin girmesi ile kapılar bir ileri bir geri gitmeye başlamıştı. Ağır ağır adımlarla içeriye girmiş ve tezgahın diğer köşesine doğru gelmeye başladı. Gisoa, Rodi'nin yanına başını getirip sessizce "Belki de ayağına gelmiştir." diyerek fısıldadı. Ardından Rodi'nin yanından ayrılarak yeni gelen müşterinin yanına gitmişti. Rodi şöyle bir etrafına baktı. Gülümsedi

~~

"Dobe ba babo ban nomopo arkadaşım!"
► Show Spoiler

Re: Birisi

#2
Kafayı yiyeceğim. Bu gün Livei ile tanışmamızın üzerinden 1,5 ay geçti ve hiçbir şey o zaman planladığım gibi olmadı! Livei bana mektup atacağını söylediğinde keşke kabul etseydim diye düşünüyorum sürekli. Ne kadar tanımıyormuşum kendimi. Demiştim ki, zaman her şeyin ilacıdır. Livei'yi 2 haftaya unuturum. Belki daha erken. Zaten kızla taş çatlasa 10 saat konuşmuşumdur. Yine de dayanamayıp kaldığı otele koşmuştum sonraki gün ve gitmişti! Livei'nin çıkış yaptığını söylediler. Hatta güvenlik için soyadını da söylemediler ve ben... Kızın ne soyadını, ne adresini... Hiç bir şeyini öğrenmeden kaldım böyle. Mektup atmak istesem atamam, Gedhilfe'ye gitsem 3 günde bulup bulamayacağım garanti değil. Sadece 1,5 ay boyunca evde viski içip durdum, sabahları da korkunç bir baş ağrısı ile işe gittim. Antidepresan tedavim de yalan oldu alkol kullandığım için. Psikoloğa gitmeyi de bıraktım. Başladığım yere hatta daha kötüsüne döndüm anlayacağınız. Kendimi en dipte hissediyorum. Artık dibin de dibinde...

Bu leş halimi fark etmemeleri imkansız sanırım. Çünkü eskiden dış görünüşüme aşırı dikkat eder, traş olur, elbiselerimi ütülerdim. Şimdi bunu da saldım. Depresyonun tüm göstergelerini sağlıyordum. İnsanlara yalandan da olsa gülümserdim, bir yaşama isteği gösterirdim. Şimdi ise teşkilatta ruh gibi geziyorum. Komiserlerden biri çekti beni kenara. Djurat'taki herkes aşırı kanka modunda neden bilmiyorum. Önceden hep karı kız muhabbetine girmeye çalışıyorlar diye kaçardım ama şimdi gerçekten karşılarındakini düşünüyorlar diyorum.

Neyse komiser çekti beni kenara dedi ki "Ne bu halin oğlum? Sen bir şey de anlatmıyorsun bize ama baya kötüsün." Yüzünden baya belliydi endişeli olduğu.

Tabi ben gerizekalıyım. Orada oturup başıma gelenleri anlatmam. İçten içe patlarım daha çok. "Yok bir şeyim komiserim." dedim.

"Nasıl yok amına koyayım? Ölü gibisin kaç aydır herkes merak ediyor." dedi. "Kimse de rahatsız etmek istemiyor seni ama ben dayanamam daha fazla. Söyle yardımcı olalım."

Ne kadar düşünceli bir hareketti bu ama beynimde sürekli bana insanları kendi mutsuzluğumla rahatsız etmemem gerektiğini tembihleyen bir ses vardı. Bu yüzden "Teşekkürler komiserim, dikkat etmeye çalışacağım." dedim donuk donuk.

Adam gözlerini devirdi ve dedi ki "Gel, Himota'ya götürülecek bir kaç dosya var. Hem dolaşırsın yardımcı olur." Kolumdan tuttuğu gibi bana Himota'ya gitmekle ilgili bir görev yazdı. Ki ben evimde oturup kendime eziyet seanslarına devam etmek istediğim için gitmemek adına çok ısrar ettim ama dinlemedi.

Sonunda da kendimi Himota'da buldum. Himota da sanki çok güzel ülkeydi ya anasını satayım. Tihami'ye yollasa belki denize falan girerdim. Burada sadece zırh giymiş adamları görüp "Hıı çok kıyakmış." falan oluyorum. Daha da kötüsü vücudumdaki mutluluk hormonları o kadar düşük ki, bunlar hiçbir şekilde kafamın dağılmasına yardım etmiyor. Bir de görevdeyim diye alkol almadım yanıma. Himota'da da satmıyorlarmış! Ayık halimden nefret ediyorum. Komiser dedi ki, dosyaları bıraktıktan sonra hemen dönme. 1-2 gün kal. Ben de kabul ettim işte. Dosyaları sınırdaki bir şehirin teşkilat binasına bıraktım sonra da etrafta alkol aradım. Dediğim gibi alkol bulmak baya zor. Beni başkente yönlendirdiler ve 1 günüm yolda geçti. Akşama doğru ulaştım Tinkadoko'ya. Burası diğer şehirlerden çok daha değişikti gerçekten. Bir sürü buğday tenli insanın yanında yine süt gibi parlıyordum. Yüzümdeki dövmeye ise garip akıyorlardı. Saçlarımı önüme doğru düşürdüm daha az görünmesi için. Böyle olmasından nefret ediyorum. Şu anda Tihami'de olsam anonim olarak gezebilirdim. Hatta Dusha'da olsam Fødara içip tek bardakta sarhoş olabilirdim. Onun yerine Himota'da bar arıyordum.

Biraz gezdim etrafı. Bar kültürüm hiç yoktur benim. İnip caddeden viski falan alıp eve gider içerim. Dışarıda sadece bir etkinliğe katıldıysam ve alkol dağıtılıyorsa içiyorum. Yolda yürüdükçe aklıma daha üzücü düşünceler doluyor. Neden diyorum ya? Neden daha iyi kişilik ve psikolojili insanlar varken ben buna sıkışmışım? Neden bu kadar zayıfım? Neden unutamıyorum? Neden bir şeyin yardımı olmadan mutlu olamıyorum? Eskiden beri maddi olarak hiç sıkıntı yaşamadım. Ailem her istediğimi aldılar. Şu an bile polis memuru maaşından çok daha üst düzeyde olan bir evde oturuyorum. Bir kere bile finansal bir sıkıntı yaşamadım. Bu yüzden maddi olarak hiçbir şey mutlu etmiyor beni.

Bir süre bar aradıktan sonra düşüncelere daldığım için çevreme dikkat etmemeye başladım. Livei'nin kokusunu hatırlayamadığım için daha da kötü hissettim kendimi. O an yaşadığım hislerin güzelliğini hatırlıyordum. Tekrar o kadar mutlu olmak istiyordum. Livei'ye ihtiyacım vardı ama bu aşırı bencilceydi. Bir insana sahip olamazdım. Ayıkken bu düşünceler çok kötü oluyordu çünkü gururum ve kişiliğim üzüntümü dışarı vurmamı engelliyordu. Sarhoş olsam daha rahatlardım eminim. Himota'da beni tanıyan kimse de yoktu. Bir köşede ağlasam ne olurdu ki? Sadece yıkığa bak derlerdi sanırım. Himota'lılar gariplerdi. Zırhlı adamlardan birinin beni zayıf olduğum için tutuklamasını falan da istemezdim.

Bir dükkana girdim. Burası silah falan satıyordu sanırım ama umrumda değildi. "Merhaba." dedim girişte duran adama. Yüzüm ifadesizdi ilk olarak ama adam bana "Donte!" diye cevap verince biraz afalladım. "Efendim?" dedim kibar olmaya çalışarak. Adam şöyle bir baktı bana. Yüzümdeki dövmeyi, tipimi falan görünce oralı olmadığımı anladı ve "Himotacaydı." dedi. Ben baya baya rahatsız olmuştum buna. Djurat'ta Pakt Dili dışında bir dil konuşmak fazla kötü bir şeydi. İnsanlar Djuratça ya da Qardakhça konuşulduğunda birbirleri ile kavga ediyorlardı. Tabu gibi bir şeydi ve şu anda karşımdaki kişi bana eski dillerden birini kullanınca biraz alarma geçmiştim. "B-ben... Pakt dili kullanır mısınız lütfen?" dedim baya irrite olmuş bir şekilde. Şu an benim yerime başka bir Djurat'lı olsa kavga çıkmıştı bile. Adam hafifçe gülümsedi sonra da "Djuratlı mısınız?" dedi. Rahatsızlığımı çok belli etmiştim belli ki. Konuşmak istemiyordum bu adamla. Bu yüzden "Bar gibi bir yer arıyorum. Nerede bulabilirim." diye istediğimi söyledim hemen. Bana caddedeki bir yeri tarif etti adam sonra da ben teşekkür edince sanki uyuzluğuna yapıyormuş gibi "Gotora odokoke!" dedi. Artık küfür mü etti ne yaptı bilmiyorum ama rahatsızlık verdiği kesindi.

Her neyse en azından mutsuzluk dışında başka bir his hissetmiştim adam sayesinde. Tabi bu da çok iyi değildi. Yine de çabuk geçti. Ana caddeye çıktım. Bu cadde baya büyüktü. Benim evimin oraları andırıyordu. Tabi çevredeki evlerin dizaynları farklıydı ve caddenin sonunda kocaman bir saray vardı. İmparator orada mı yaşıyordu acaba? Sevdiğin kadın kollarında değilse imparator olup o sarayda oturmanın ne anlamı vardı ki? Tarif edilen barı bulunca rahatladım. Kapısını hızla ittirip içeri girdim. Daha önce böyle bir kapıdan geçmemiştim. Bu kadar hızlı girilince aşırı ses çıkaracaklarını bilmiyordum. Ne yazık ki o kadar ses çıkardılar ki barın içindeki sesler azaldı. Sosyal fobim biraz alarma geçse de elimden geldikçe sakin gözükmeye çalıştım. Zaten bir süre sonra gözler benden uzaklaştı. Şöyle bir baktım içeriye, kenarda köşede bir masa arıyordum ama hepsi dolmuştu. Bara oturmam gerekecekti. Kaderime razı gelip yavaş yavaş ilerledim. Barda oturan sadece bir adam vardı. Gidip onun en uzağına oturdum. Kendimi aşırı karanlık hissediyordum. Tüm gün yorulmuş, ayık kaldığım için de zihnim bunalmıştı. Ne kadar aciz olduğum, Livei'yi bu kadar kolay bıraktığım için zayıf olduğum, kendimle yaşamak zorunda olduğum için aslında bir cehennemde olduğum ve Himotaca konuşup aklımı başımdan almış olan dükkan sahibi geziniyordu aklımda. Meyhaneci yanıma gelip bir şey isteyip istemediğimi sorunca kafamı boş boş baktığım tezgahtan kaldırdım. "Yüksek alkollü herhangi bir şey." dedim. Himota'da yüksek alkollü bir şey olacağını düşünmüyordum aslında ama belki şansıma burası o Dusha'nın ölümcül alkolünü satıyordur diye düşünmüştüm. Adam gülümseyip önüme bir bardak bira sürünce yüzümü buruşturdum. Biranın tadından o kadar nefret ediyordum ki... Sadece düşüncelerimden arınmak için içecektim. "Teşekkür ederim." dedim kibarca. Çevredeki insanların sesleri kulağıma geliyordu. Yüksek sesle konuşan 3 kişi bir masadaydı ve biri bir orospunun memelerinin gözünü alması ile ilgili bir hikaye anlatıyordu. Memleketim geldi aklıma. Külot koklayıp göt bulan Elag ve Tihami'de amcanın karısı ile birlikte olup bunu bize anlatan Komiser Jüme... Livei'min Gedhilfe'de birlikte olacağı adamın da onu nasıl siktiğini sağda solda anlatması canlandı gözümün önünde ve midem bulandı. İçime bir acı oturdu. Bunu engelleme amaçlı birayı aldım ve diktim. Biranın hızlı bir şekilde içilmesi gerektiğini biliyordum. 3 yudumdan sonra ağzıma tadı geldi ve bardağı indirip sessizce öğürdüm. Tadı midemi bulandırıyordu. Ancak buna ihtiyacım vardı.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Birisi

#3
"Ne yıkık ama" diye düşündü Rodi. Hal ve hareketlerinden bunu çıkartığı yegâne sonuç buydu. Salon kapılarını inlettiği için gizlenemeyen utangaç tavırlarla ilerleyerek Rodi'nin en uzağına geçip oturmuş ve bomboş, anlamsız gözlerle tezgahı gözler olmuştu. Bir süre öylece içinde durduğu boşluk ahvalini Gisoa bozmuştu. "Ne istersin beyim?" Normalde her geleni Himota lisanında karşılardı Gisoa lakin bu yabancının Himota vatandaşı olmadığı teninden, giyiminden ve de tavırlarından belliydi. Gisoa, Rodi'den daha insan sarrafı birisiydi. Rodi'nin onu sevmesinin altında da bu yatıyordu. Zira Gisoa bu küçük tozlu, kasvetli ve havası kuru barda Rodi'nin meydanlarda, ormanlarda, açık parklarda duyduğundan, gördüğünden daha çok şey duyuyor, görüyordu. Rodi ise bu yeni gelen kişinin yad ellerden olmasını düşünmüştü lakin emin değildi. Bu bilinmezlik yabancının sarf ettiği sözcükler ile pekala yok oldu. Zira Himota'da yüksek alkol aramak genel evde bakire aramak gibi bir şeydi. Rodi her ne kadar gülmemek için kendini zor tuttuysa da yeterince muvaffak olamadı, bıyık altından yabancının tersine bakarak gevrek gevrek güldü. Gisoa'nın da gülmesi gelmişti ama o bunu gizlemekte daha başarılıydı. Arkasına dönerek "Rodoron! Buraya bir tane Nakoi Ganta." diye seslendi. Kardeşi Rodoron da basitçe "Tamamdır abla!" diyerek onayladı ve tezgah arkasında bulunan yeni çıkardığı bir fıçıya musluk takarak fıçının siftahını yabancıya buyur etti. Her yabancının vereceği ve daha önce verdikleri tepkiler gibi o da Himota'nın bu ünlü "çiş sularını" görünce yüz buruşturmuştu. Rodi onun yavaş gideceğini ummuştu ve biraz demlenmesi için zaman tanımayı düşünmüştü ancak yan masadaki üç avarenin seks hikayelerini ulu orta anlatmasıyla yabancı hiddetlenmiş ve biranın yarısını çoktan kafaya dikmişti bile. Rodi, o birasını kafaya dikerken yabancının yanına doğru yaklaşmaya başladı. Zira bu meczubun erkenden pert olmasını istemiyordu. Çünkü onu seçmişti bile.

"Yavaşla arkadaşım, derdin kusarak içinden çıkmayacak." Göz kontağı kurduktan sonra da devam etti. " Oturabilir miyim? "
► Show Spoiler

Re: Birisi

#4
Neden bu içeceği tüketiyordu insanlar? Elimin tersiyle kapattm ağzımı ve yutkundum. Çok iğrençti tadı. Hepsi de benim gibi sadece sarhoş olmaya bakıyorlardı biliyordum ama yine de eziyetti be! Dudağımın üstünde kalan köpük bıyığını da koluma sildim. Biranın bana tek hitap eden kısmı soğuk olmasıydı. Viskimi de ben buzla içerim mesela. Djurat dışında düzgün bir viski bulmak da imkansız. Bira ise... Bizim pek bira kültürümüz yok. Evet, viski de içerken bir şeye benzemiyor ama bira gibi öğürtmüyor beni. Normalde viskinin yanına çikolata da yeriz boğazımızı sakinleştirsin diye. Biranın yanına da fındık fıstık verirler diye düşünüyorum. Yanlış düşünüyorum galiba. Buradaki amacın keyif ve zevk olmadığını unutmuşum. Çok da eminim ki 2. bardakta beni yamultan viski gibi bir etki alamayacağım bundan. Himota bana baya yabancı bir memleket.

Derin bir nefes daha aldım. Eziyetin 2. turuna hazırladım kendimi. Burası iğrenç de kokuyordu sanki. Yoksa biradan mı geliyordu? Yok yahu, biranın tadı cidden iğrençti ama kokusu güzeldi. Kim bilir kimler gelip gitmişti. Ben ki takıntılı, titiz adamım. Ne arıyorum burada? Demin içerken üstüme bira dökmüşüm. Hiç bir şekilde umrumda değil. Korkuyorum aslında. Tekrar lise yıllarım gibi olmasından çok korkuyorum. Sosyal konularda leş olup, bir de üstüne varlığımla ilgili çok düşününce daha fazla kaldıramamıştım. Yine depresyona girmiştim aynı şekilde ve daha kötüsünü de yapmıştım. Sağ kolumun bileklerini kestiğimi ve boş boş odamda oturduğumu hatırlıyorum. Çok garip bir zamandı. Normalde ailem işten eve dönerken yemek yer, evde rahatlamak isterlerdi. Bu yüzden onları rahatsız etmemek adına odamda dururdum ve bu yüzden konuşmazdık bile. O gün ise nedense yemek için beni almayı düşünmüşlerdi ve cidden onları istemediğim tek günümde yanımda olmuşlardı. Annemin çığlıklarını hatırlıyorum sonra gözümü hastanede açmıştım. Düşünmesi çok da kötü hissettirmiyordu ama o zamanlarda yaşadığım kafaya dönmek de istemiyordum.

Kafama diktim tekrardan birayı. Tadını almamak adına yine hızlı hızlı yudumlar aldım ve bitirdim. Ciddi ciddi 2 attım biraya. Bardağı tekrar koydum tezgaha ve yine öğürdüm. Boğazımı yakan asitten ve bir süre nefes alamamaktan gözüm yaşarmıştı. Elimle kapattım tekrardan ağzımı. Midem kalkmıştı. Önümdeki kadına bakamadan "Bir tane daha alabilir miyim?" dedim. Normal bir şekilde unutamıyordum işte. Bu yüzden dışarıdan etkilere ihtiyacım vardı. Yanımdan biri konuşmaya başlayınca gözlerimi tezgahtan ayırıp o tarafa baktım. Bana yavaşlamamı söyleyen bu adam gayet normal bir görüntüye sahipti. Barın diğer tarafına baktım. Boş olduğunu görünce en uzağına oturduğum kişinin bu olduğunu anladım. Tam bir Himota görüntüsüne sahip olsa da, takım elbisesi ile dışarıda gördüğüm geleneksel zırhlı Himotalılara benzemiyordu. Bana derdimin kusarak çıkmayacağını söyledi. Kusmak konusunu bilmiyordum ama aklımın başımdan gitmesi gerektiğine emindim. Düşüncelerim sürekli bir sürü sorun çıkarıyordu. Beni daha da mutsuzluğa çekiyordu. Livei'yi unutacağımı düşünmüyordum ama en azından burada kendi kendime kapanıp ağlamak iyi gelecekti. Ayıkken asla yapamayacağım bir şeydi bu.

Oturabilir miyim diye sordu adam. Yalnız içmek istiyor muydum? Hem evet hem hayır. Kafamla onayladım. "Tabi ki." diyerek de destekledim hareketlerimi. Birinin varlığı düşüncelerimi geri plana atacaktır ve sarhoş olmaya giden bu uzun yolu daha çekilebilir kılacaktır. 2. bardağımı getirdi bardaki kadının kardeşi olduğunu tahmin ettiğim adam. Ben de bardağın kulbunu tutup oynamaya başladım. Yanımdaki adama "Nasıl çıkacak peki?" diye sordum. Yüzümü ona dönmüş dediklerini dinleyecek bir duruştaydım. Himotaca konuşmasa iyi olurdu.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Birisi

#5
Rodi yerinden kalkıp yabancının yanına gelene kadar bardakta tek damla bira bırakmamıştı. Yaptığı hareketler dolayısı ile yabancının yüzüne sağlamca bir yumruk atmak istemişti zira içtiği her yudum Rodi için günün erken bitmesi anlamına gelebilirdi. Kontrolünü yitirmek istemiyordu. Rodi, onun yanına vardığında ise ikinci birasını sipariş çoktan sipariş etmişti bile. Yabancıyı yeniden dünyaya bağlayacak sözleri sarf ettikten sonra istediği gibi ilgisini de çekmişti. Onayı aldıktan sonra yerine oturdu ve Gisoa'ya göz kırparak bir Hera Hanten daha istedi. Rodoron ikisinin de içkisini getirerek önlerine bıraktı. "Nasıl çıkacak peki?" Rodi tebessüm etti. Ah şu uzun yolu kısaltanlar, kapılarına kilit takmayanlar; ne güzel varlıklardı! "Güzel." dedi. Başıyla ilerideki sarhoşları işaret ederek " En azından şuradaki "kalkan" kafalılar gibi değilsin. " Cebinden sigara paketini çıkardı ve sağ elinin tersiyle hafifçe vurarak iki dal sigarayı çıkardı. "İster misin, Gedhifle-Æfgrenst tütünü. İnan bana tadı bok gibi. " ikramı karşılandıktan sonra sigarasını yaktı ve bir duman aldı. Yukarıya bakarak "Belki de Himotalı gururum onun tadını bok gibi yapıyordur." dedi. Yeniden adamın yüzüne dönerek ciddi bir biçimde baktı. Biranın kulpu ile oynayan elini tutarak masaya koydu " İlk olarak uhrevi sıkıntıyı çözen dünyevi bir mucize hiçbir zaman var olmadı. " Gözüyle birayı gösterdi. Ses tonunu oldukça tok bir hale getirdi. "Bu sadece düşünmemeni sağlar ve günün sonunda it yavrusu gibi bir köşede sızar kalırsın. Ertesi gün uyandığında kaldığın yerden de devam edersin." Kendisi için getirilen Hera Hanten'i yavaşça ittirerek yabancının önüne bıraktı. "İlla bir şey içmen gerekiyorsa bunu iç." Biraz durakladı ve sigarasından bir duman daha aldı. "İkinci olarak; adın nedir?" Gisoa'nın kardeşi Rodoron'un yakınlardan geçmesini fırsat bilerek seslendi. "Hey evlat, bize meyve ve çerez verebilir misin rica etsem?" Yabancıya geri döndü: "...ve en önemlisi; ne aradığını biliyor musun?" Gece halen gençti, Rodi ise uykusunu almıştı.
► Show Spoiler

Re: Birisi

#6
Yanıma oturan adam, benimle yaşıt falan olmalıydı. Sadece hayat biraz zorlamıştı sanki onu. Konuşurken gözlerimle inceliyordum yüzünü. Memnun gibiydi yanıma oturmaktan. Neden sohbet etmek istiyordu acaba? Yine kendi kişiliğimin tam tersi bir insanla karşı karşıyaydım sanırım. Girişken insanlara, konuşunca söyleyecek şeyleri olan insanlara hayrandım. Hiç bir zaman öyle olamamıştım. Yani bazen kırıyordum bu tarz şeyleri ama çoğunlukla diğer insanlar konuşmayı başlatırlardı. Ben konuşmayı başlatınca salak salak şeyler çıkardı ağzımdan.

Gerçekten yanımda birinin olması iyi bir fikirdi. Adam hakkında düşünmekten diğer şeyleri geri plana atmıştım bile.

Sarhoş adamları gösterip onlara kalkan kafalar dediğinde ben de dönüp bir baktım onlara. Kalkan kafalı ne demekti bilmiyordum ama belki de onun söylediklerini dinlemek istediğim içindi bu söylediği şey. Dinlerdim ama pek anlatan bir insan değildim ben. Bu beni "kova kafa" yapıyor olabilirdi. Gülümsemek istedim kibarlıktan ama içimden gelmedi kibar olmak. Yıkıklığım şu ortama geldiğimden beri belliydi. Bu adamın da o yüzden yanıma geldiğine emindim. Güçlü görünmeye gerek yoktu. Bana sigara uzattığında kafamı sallayıp "Kullanmıyorum." dedim. Tadının bok gibi olduğunu söyledi. Şu an elimde tadı bok gibi olan bir bira tutuyordum. Sigara ile de ikiye katlamayacaktım. Üstelik sigara sanırım kendine zarar vererek cezalandırma olayı. Ben bunu kendime psikolojik olarak yapıyorum zaten.

Adam Himotalı gururunun Gedhilfe tütününü kötü yaptığını söylerken biramdan bir yudum aldım. Yine kötüydü ama midem tepki vermedi bu sefer. Bokunu çıkarmadığım içindi sanırım. Birayı tekrar tezgaha koydum ve kulbuyla oynamaya devam ettim. Yanımdaki Himotalı ise baya garip bir hareket yaptı. Kulpla oynayan sol elimi tutup masaya koydu. Yeni tanıştığım insanlarla temas edemeyen biriydim ben. Bu temas bir anda irkilmeme ve tüylerimin diken diken olmasına neden oldu. Yutkundum. Elimi masadan çekip diğer elimle adamın dokunduğu yerin üstünü kapattım. Sanki kendi elimle dokununca hissini nötrleyecek gibi...

Adamın ilk dediği mantıklıydı. Alkol sorunumu çözmeyecekti. İkinci dediği de doğruydu. Düşünmememi sağlayacaktı. Düşünmemeyi istiyordum. Amacım oydu zaten. Çözülecek bir durum değildi ki bu. Takıntılı bir adamdım ve bazı şeyleri kafamdan atmam çok zordu. Bu yüzden bunu engellemem gerekiyordu. Ne kadar mutsuz olursam olayım yeterince alkol almadan da ağlayamıyordum. Saçma sapan bir "dertlerimle insanları rahatsız etmemeliyim" düşüncesine sahiptim. Himotalı bana önündeki beyaz içeceği ittirdiğinde kafamı olumsuz anlamda salladım. Gerçekten kendimi kaybetmem gerektiğine inanıyordum. Adımı sordu. O bize bir şeyler ısmarlarken "Adım Bok." dedim.

Ne aradığımı biliyor muydum?

Daha önemlisi, Himotada rastgele tanıştığım bu yabancıya derdimi anlatmak istiyor muydum? Yani evet o gelmişti ve muhabbet kurmak istiyordu. Yalan söylesem ve bir şeyim yok desem baya baya inanmazdı. Üstelik biraz da derin bir insana benziyordu. "Mutluluk." dedim sorusuna karşı. Kim mutlu olmak istemezdi ki? "Kabullenilmek belki." Biraz düşündüm. "Değişmek de isterdim." Şu an olduğum kişiden başka biri olmayı o kadar çok isterdim ki. Önümdeki birayı alıp kendime çektim. "Bayadır kötüydü durumum, ancak son bir aydır daha kötü oldu. Dertlerimle kendimi yeterince yoruyorum. Başkalarının zamanını çalmak istemem." Oldukça dürüst bir şekilde söylediğimi düşünüyorum. "Sen peki, bay Himotalı." Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Konu ben olmak istemiyordum. Bu yüzden okları ona çevirme vaktiydi.

"Adın ne ve.... Ne arıyorsun?"

Önümüze getirilen çerezlerden bir kaç tanesini ağzıma attım. Birayla iyi gidiyordu.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Birisi

#7
Yabancı sigarayı reddettikten sonra "Keşke ben de reddedebilseydim" diye düşündü. Bu sigarayı sevdiği için içmiyordu elbette. Bu yabancı nasıl düşünmemek için bu iğrenç birayı içiyorsa, Rodi de düşüncelerini zapt edebilmek için sigara içiyordu. Zira zapt edilmezse düşünceleri zincirinden boşanmış bir köpekten farkı yoktu. Akıntısını tutamamış bir baraj; bir titremeyle ormanları kaplayan karlar. Rodi kendini böyle tasavvur ediyordu. O sigarasından bir duman alırken yabancı yine birasına yönelmişti. Sağ elinde sigara olduğu için ani tepki verip birayı tutma çabasına girmemiş ve içmesine izin vermişti. Sigarasını kül tabağına koyduktan sonra da birayı tutan elini tutup çekti. Yabancı utangaç olmalıydı. Rodi'nin kasıtlı bir niyeti de yoktu lakin o sanki eline bok bulaşmış gibi çekmişti. Bu hareket Rodi'nin beklemediği bir hareketti. Karşısındaki Himotalı olsa oldukça sinirlenirdi fakat Rodi bu hareketi farklı kültürlere bağlayarak geçiştirdi ve üzerinde durmadı. Ancak daha sonra Hera Hanten'i reddetmesinden hiç hoşlanmamıştı. Zira yabancının iradesinin yalnızca Rodoron'un varlığıyla bile kırılacağını düşünmüştü. Yanılmıştı, öfkesi de bu yüzdendi. Adını aldıktan sonra malumu ilam etmede bir sıkıntı olmayacağını düşündü. Agresifleşmeye karar verdi. Böylelikle yabancının iradesini kıracak ve aklının içine tamamen girecekti. Himota lisanında "Biliyor musun, istediğin gibi olsun." diye sessizce söylendi. Sigarasından bir duman daha aldı ve çeyreğini bile bitirmeden kül tabağında söndürdü. Çerez ve meyveleri istedikten sonra hızlıca ona döndü. "Yanılmıyorsam Djuratlısın o halde." sesi birazcık tehditkar idi. Meyve ve çerezler geldikten sonra bıçak ile elmalardan birini kesmek istedi ancak bir iki deneme sonrası bıçağın keskin tarafını parmağına bastırdı. Keskin olmadığını görerek Rodoron'a seslendi: "Ufak bir bileği taş da verebilir misin acaba?" Ne arıyorsun diye sormasını takiben yabancı, Mutluluk aradığını söylüyordu. Rodi için çok yanlış bir dilekti. Mutluluk mevcut durumdan duyulan hazdı. Uysallaştırılmış bir domuz da çamurunun içinde pekala mutlu olabilirdi lakin varlığının değeri bir mutsuz insanla karşılaştırılmaya tenezzül bile edilmezdi. Mutlu bir domuz olacağına mutsuz bir insan olmayı yüz kere daha tercih ederdi Rodi. Aksi takdirde zaten yaşamasına sebep bulamazdı. Yabancı devam etti. Kabullenilmek. İşte bu daha doğru bir istekti. Neden gerçekleştiremediğini de Bok'un sonraki cümlesi ele veriyordu. Değişmek de istiyordu. Rodi'nin gördüğü kadarıyla Bok'un en temel çıkmazı buydu: Daha kendisini kabul etmezken başkaları tarafından kabul edilmek. Bu mümkün değildi. Zira insan kendini sevmezse başkalarını sevemezdi. Zira ufak da olsa bir empati duygusu olan insan, değer verdiği insanların daha kendi içinde kabul etmediği benliğine olumlu karşılık vermesini zikren olmasa bile fikren istemez, isteyemezdi. Bu yüzden de ikili arasında görülmez bir duvar zaten ezelden var olmuş olurdu. Bir insan ya da genişletmek gerekirse canlı kendisini sevmeyen, değer vermeyen canlıları da kabul etmezdi. Rodi'nin insanlar arasındaki ilişkiyi diagrama dökülmesi basitçe böyleydi. Rodi göz kontağı kurarak hafifçe tebessüm etti. "Anlıyorum." dedi. Bok daha sonra durumunun kötülüğünden ve son bir ayda daha da kötüleşmesinden bahsetmişti. Bir ay önce ne olmuştu? "Kendisini dahi sevemeyen bir yıkığı bu duruma düşürecek milyon ahval var" diye düşündü Rodi. Maaşına zam gelmemesi? Rodi bu vaka ile çok karşılaşmıştı ancak bu durum genelde evliler arasında bir sıkıntı yaratıyordu. Bu Djuratlı daha evlenmiş olamazdı. Emin olmak için hafifçe baştan aşağı süzdü. Eline kız eli değdiğinden bile emin olamadı. "Ya da" diye düşündü. İçten içe sırıttı. Kendisiyle dalga geçtiğini sanmasın diye de hızlıca konuya girdi. Bok'a pes ettirmeye karar vermişti. Bok diyeceklerini bitirdikten sonra Hera Hanten'i tek seferde içti ve masaya yeniden koydu. Bu sırada Rodoron bileği taşını getirdi ve Rodi'nin bardağını alarak arkaya yeniden döndü. Bok Rodi'nin adını sormasından sonra göz temasını yeniden kurdu bu kez tehditkar olduğunu açık olarak Bok'a hissettirmek istedi. "Niyetimi yanlış anlamışsın Bok. Ben bir arkadaş aramıyorum." Bileği taşını alarak meyve bıçağını ufak ufak bilemeye başladı. "Adını da bu yüzden sormadım. Yalnızca sana "Yabancı", "Djuratlı" gibi sıfatlar kullanmak istemedim. Bunlar iletişimi kolaylaştırır." Sesinin tonunu düşürdü. "Buraya zaman geçirmek için değil zamanımı birinin derdini dinleyerek geçirmek için geldim." Bıçağı bileğiledikten sonra parmağına değdirdi ve hafifçe kanattı. Bunun üzerine taşı ve bıçağı Bok'un olmadığı kenara bıraktı. " Aradığım bir şey yok. İstediğim iç huzura sahibim. Yani bana verebileceğin bir şey yok bu yüzden sana adımı vermem için bir sebep de yok. Yalnızca dertlerini öğrenip deneyimlemek istiyorum. " Bu sırada taşı almak üzere gelen Rodoron'a bakarak sessizce Bok'a seslendi. " Eğer illa bir isim öğrenmek istiyorsan..." Rodoron'a döndü. "Adın ne evlat?" Gisoa'nın kardeşi Rodoron şaşırmıştı zira kendisinin adını unuttuğunu düşünmüyordu hakeza Rodi kendi adını unutacak birisi de değildi. Fakat Rodi garip birisiydi, yoluna pek taş koyulası uğraşılası değildi. Her nedense yine de ona saygı duyuyor hatta ablasının ondan hoşlandığını ve bir gün gerçekten ablasını seçmesi ihtimalini bile kabulleniyordu. " Rodoron beyim. " Bok'a yeniden döndü. "Olası bir karmaşıklığı engellemek için de bana Rodi diyebilirsin. " Daha fazla ileri gitmemeliydi. Zira boyun eğmiş bir irade ile tuz buz olmuş irade arasında çok fark vardı. Æfgrenst sigarasından bir tane çıkardı. Eli hafiften titremeye başlamıştı bile. Bok'un fark etmemesi için hızlıca yaktı ve ilk demi içti. "Karar senin. Gitmemi istersen hemen şimdi seni yalnız bırakacağım." Sigarasından bir duman daha aldı. "Fakat, alınma ama, düştüğün ahvalden tek başına çıkabileceğini sanmıyorum." Göz temasını bıraktı ve tezgaha doğru döndü. Dumanı göğe doğru usulca bıraktı. "Zira, o kadar güçlü görünmüyorsun."

Oysa ne büyük yalandı. Aslan'ın avını bıraktığı nerede görülmüştü?
► Show Spoiler

Re: Birisi

#8
Himota'lı tam anlamadığım bir şeyler söylendi. Sessizce söylediği için anlamamıştım. Ancak hiddetlenmişti. Bana dönüp nereli olduğumu söyledi. Kafamı olumlu anlamda hafifçe salladım. "Evet. Djurat..." dedim. Biraz da kendi kendime söylenmiş gibi olmuştum. Djurat'lıyım diyordum herkese ama aslında Djurat azınlıklardan nefret eden bir ülkeydi ve ben minicik, ufacık bir azınlığın üyesiydim. Bu sırada dalgın bir şekilde ülkemi düşündüm. Livei'yi Djurat'a getirsem mutlu olur muydu acaba? Gedhilfeli olduğu için kötü davranırlar mı? Mutluydu Djurat'ta sanki. Özgür ülke demişti. Özgürdü özgür olmasına ama- Himota'lı bir anda bana dönüp gözlerimin içine bakınca düşüncelerim tekrar Livei'den uzaklaştı. Adam gerçekten bana istediğimi veriyordu. Beni ona odaklanmaya zorluyordu.

Niyetini yanlış anladığımı söyledi. Arkadaş aramıyormuş. Sohbet etmek istiyordu belli ki ama arkadaş gibi bir sohbet istemiyordu. Tek kaşımı kaldırıp anlamaya çalıştım onu. Buraya birinin derdini dinlemek için geldiğini söylediğinde de gözlerimi kıstım. Yani... Aslında sadece başkasının yaşadıklarını öğrenmek istiyordu. Bunu anlayabilirim ve saygı duyardım. Yazar falan mıydı acaba? Ondan gözlerimi ayırmadan önümdeki bardağı alıp bir yudum içtim. Himotalı konuşmasını biliyordu. Bu yüzden onu dinliyorken biranın tadı çok iğrenç gelmedi. Umursamamış da olabilirdim.

Aradığı bir şeyin olmadığını söyledi. Hafiften gülümseyip "Tch" sesi çıkardım. Önüme dönüp bira bardağından 2. yudumu aldım. Bu sefer dikkatli bir şekilde içince midem kalktı. Hayatım boyunca istediğim her şeyim vardı önümde. Maddi olarak yani. Bir süre sonra maddi hiç bir şey mutlu edemiyor sizi. Manevi şeylere aç kalıyorsunuz. Ben bu Himotalının yalan söylediğini düşünüyorum. Daha ikimiz de çok genciz ve onun da sorunları olduğuna eminim. Tek istediği derdimi öğrenmek ve bunu deneyimlemekmiş. Bunu anlayışla karşılarım. Benim derdimden pek bir deneyim çıkarabileceğini düşünmüyorum. Çünkü konuşmasından ve davranışlarından benden daha deneyimli olduğunu anlayabiliyorum bu Himotalının. Üstelik... Şu an söylediği şeyden, burada derdi olan birini seçmesi gerekiyormuş ve beni seçmiş gibi bir sonuç çıkıyor. Özel olmadığımı zaten biliyordum ama bunu fark etmek acıttı.

Himotalı yanımızdan yürüyen çalışanın adını sordu. Rodoron dedi çocuk. Sonra da bana çocuğun adının kısaltılmış haliyle ona hitap etmemi söyledi. Rodi. Şaşırarak tekrar döndüm ona. Gerçekten yapacak mıydı bunu? Haksızlık ediyordu. Gerçekten.

Yani burada oturup ona derdimi anlatacaktım. İçimi dökecek; tüm sakladığım şeyleri, kimseye söylemediklerimi ona söyleyecektim ve o hiçbir şey vermeyecekti. Adını bile? Hem bencillik yapıyor, hem de bana haksızlık ediyordu. Bu gece onun eğlencesi mi olacaktım gerçekten? Kendime saygım bu kadar azalmış mıydı?

Kararı benim vereceğimi ve eğer istersem gideceğini söyledi. Evet, düşündüğüm gibi sadece eğlence istiyordu. Belki de beni dinleyip yıkığa bak diye dalga geçecekti. Sadece bunu söyleyip bırakmadı ama. Beni zaten düştüğüm yere daha da iten cümleler söyledi arkasından. Tek başıma derdimi aşamayacağımı ve güçsüz olduğumu... Kararı ben vermeyecektim. Beni buna zorlayacaktı. Biraz düşündüm. Kendime saygım tabi ki azalmıştı.

Kafamı olumsuz anlamda salladım ve iç çektim. "Ne kadar kötü bir adamsın sen böyle." dedim sinirli bir şekilde. "Bu sözleri hak etmiyordum." Bu konuda onunla kavga edip inatlaşacak, hırs ya da onur yapacak bir adam değildim. Bu yüzden duygularımı dinleyecektim. "Rodi" ile konuşmayı istiyordum çünkü.

Önümdeki birayı alıp büyük bir yudum aldım. Bu yapacağım için kendime ceza verir gibi, boğazımın yanmasını hissetmek istemiştim. Bardağı tekrar tezgaha koyduktan sonra konuşmaya başladım. "Tamam, sana anlatacağım ama daha derin şeyler için sarhoş olmamı beklemelisin. Çünkü o kadar kolay koyveremem." dedim. Kendimi biliyordum. Anlatan biri değildim. Dönüp deminden beri kurduğu göz temasını bu sefer ben sağladım. "Bilgin olsun, bu benim seçimim. Söylediğin sözlerin etkisi yok. Sen geldiğinden beri kendimi suçladığım düşünceler azaldı." Sonra tabi ki bardaki kadın ve etrafta gezen çocuğa baktım göz ucuyla. Onların özelimi duymasını istemiyordum. Burada otururken kenarda köşede bir yer boşalmıştı. "Şuraya geçelim." dedikten sonra Himotalıya kafamla masayı gösterdim.

Bira bardağımı alıp masaya önce ben oturdum. O da gelince biraz öne eğilip konuşmaya başladım. "Bilgin olsun daha önce sohbetlerde pek anlatıcı rolünde olmadım. Olmamak için de çaba gösterdim. İlk kez sana anlattığım şeyler olacak. Nedeni de çok büyük ihtimalle birbirimizi bir daha görmeyiz." Demin düşündüğüm şeyle başlamaya karar verdim. En özüm... Ortalama bir ses tonuyla "İlk olarak..." dedim. "Djuratlı değilim. Evet, orada doğdum ve büyüdüm ama Tuplo adındaki bir azınlığın mensubuyum. Baya eski zamanlardan gelen bir azınlık ama artık çok az kaldık. Aslında kendim dışında tanıdığım Tuplo sayısı ailemle sınırlı sadece. Djuratta, Qardakh'lara yapılan ırkçılığı bilirsin. Adamlar kültürlerine bağlı kaldıkları için şiddet görüyorlar. Biz ise... Yokuz resmen. Çok eminim ki aynı sorunla karşılaşmamak için kendilerini belli etmemeye çalışıyorlardır. Benim gibi. Yani anlayacağın, kabullenilmek olayı buradan başlıyor. Asimile olmadan Djurat'ta rahat yaşayamam." Durup bira arası verdim cümlelerime. Belki söylediklerime yorum getirmek isterdi Rodi. Tabi gerçek ismi buysa...
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Birisi

#9
"Ne kadar kötü bir adamsın sen böyle?" Rodi, histerikli bir gülüş atmak istedi ancak bunun karşılığı hafif bir tebessüm oldu. Sigarasından bir duman daha aldı. Bok bu sözleri hak ediyor muydu? Rodi'nin hiç mi hiç umrunda değildi. Bok sinirlenmişti. Rodi bu durumdan büyük zevk alıyordu. Zira az önce kendisine ufak bile olsa mukavemet gösteren bu yabancı şimdi kendisine teslim olmuştu. Bok gönlünün kapısını tamamen açması için sarhoş olması gerektiğini söylüyordu fakat Rodi bu inanmıyordu. Bir çorap ufacık yırtılırsa dikişleri zaten kendiliğinden atar bir tığa da gerek kalmazdı. Yine de Bok'un az önceki o acınası tavırdan az da olsa kurtulmasına binaen olabilme olasılığına da şans verdi. Saatine bakarak " İyi bir içici değilsen yeterince zamanım var." dedi. Saate yalnızca Bok karşısında zamanını iyi değerlendiren biri olarak görünmek istemişti. Oysa daha bir kaç saat önce yapacak bir şeyi olmadığından sokakta uyuyakalmıştı. Bok az önce kendisinin yaptığı gibi gözlerin içine bakarak öz iradesinin varlığından bahsediyordu. Bir çiçek su vereninin olduğunu bilemezdi. Bir kuş bank yakınında ekmek kırıntısı bulduğunda şanslı olduğunu düşünürdü. "O niye düşünmesin ki?" diye düşündü Rodi. Bok'un kurduğu göz temasını hiç bozmadan devam ettirdi. Gözlerini çattı gülümsedi. "Tabii ki." duraksadı. Burnundan hafifçe nefes verip tek seferlik kıkırdadı. "Bu senin öz seçimin." Hayat da zaten seçimlerimizle gelişen bir süreç değil miydi?

Yabancının direktifi ile gösterilen masaya doğru gitmek üzere ayaklandı. İçkisini almadı ancak meyve tabağını, çerezleri ve bıçağı aldı. Rodoron'a seslenerek "Bugünkü canlı müzikli idi değil mi?" Yanıt beklemedi Rodi. Yalnızca konuşmak için konuşmuştu. Bok, çoktan gösterdiği masaya yerleşmişti. Rodi de onu takip ederek bir garson edasıyla tabakları koydu ve Bok'un sol yanına oturdu.

Kendisine daha önce hiç anlatıcı olmadığını böyle bir deneyiminin olmadığından bahsetmişti. Rodi'nin bu duruma pek de şaşırdığı söylenemezdi. Zira değişmek isteyen insan zaten özüne ait değişmesini istediği şeyleri başkalarına neden anlatacaktı? Geçmişini birileri ona hatırlatsın diye mi? Bok'u, sorunlarını en azından geri dönülemez yollara sokmadığı için içten içe takdir etti. Haklıydı belki de birbirlerini hiç görmeyeceklerdi. Rodi'nin adını "söylememesi" de bu yüzdendi. Zira Bok'un bir duvara konuştuğu hissiyatına kapılmasını istiyordu. Bok mide bulantısını bu duvara kusarak rahatlayacak ve hayatına en azından kısa bir dem bile olsa rahat devam edecekti. Bok öz iradesiyle konuşmaya devam ediyordu. Serüvenini en baştan anlatıyordu. Djurat'ın azınlığından bahsediyordu. Tuplolular? Rodi bu toplum hakkında bir şey duyduysa bile umursamamış olması muhtemeldi. Zira milliyet kavramına pek de önem vermeyen bu adam ölmüş bir toplumun adını ve kültürünü ne diye hafızasında tutacaktı? Djurat'taki ırkçılıktan çok çektiğini düşünüyordu Bok. Rodi duruma pek anlam verememişti. Daha önce hiç başka bir ülkenin azınlığı ile konuşmamıştı. Doğru bir seçim yaptığının bir kez daha farkına vardı ve mutlu oldu.

"Hmm" dedi. Sağ dirseğini masaya dayayarak elinin tersini çenesine dayadı. " Tuplo'lu olmanın sana ne gibi bir yararı var ki? Ya da Qardakhlı birinin Qardakhlı olmasından gördüğü fayda nedir? Sizi asimile olmaktan çekindiren şey nedir? " Sigarasından bir tane daha çıkarıp yaktı ve Bok'un gözlerine bakarak vereceği cevabı bekledi.
► Show Spoiler

Re: Birisi

#10
Rp Out: Bok'un en uzun konuştuğu rp bu. Vay be.

Rodi elini çenesine koyarak beni ilgiyle dinlediğini gösterir bir duruşa geçti. Ben de bardaktaki sarı sıvıdan içip biraz çerez attım ağzıma. Yeni doğranmış meyvelerden de iki tane alıp ağzıma attım. Bu sırada Rodi de Tuplolu olmamın bana bir yararı olup olmadığını sordu. Asimile olmaktan çekinmek... Ağzımdakini bitirirmek için bekledim bir kaç saniye. Ağzımda yemek varken konuşmazdım.

Ağzımdakini yuttuktan sonra cevap verdim. "Kendi adıma konuşursam, asimile olmaktan çekinmiyorum çünkü zaten olmuşum. Djuratlıyım diyorum insanlara. Sana da dedim hatta ilk başta. Ama değilim. Bir Djuratlı kendi ırkını savunursa ben onun gibi içten savunamam. Djurat'ta her sohbet mutlaka iki şeye gelir. İlki seks, ikincisi siyaset. Siyasette desteklediğim bir parti yok çünkü hiçbiri beni yansıtmıyor, yansıtamıyor. Bu yüzden siyaset sohbetlerinden nefret ediyorum. Seks sohbetlerini de sevmiyorum çünkü..." Durdum. Oha bunu söyleyecek miydim gerçekten? Konuşurken arada bir Rodi'ye bakıyor, çoğunlukla fazla bir yere odaklanmıyordum. Şimdi durunca baktım karşımdaki çocuğa. Elinde sigarası, gözlerimin içine bakıyordu beni dinlerken. İçimdeki bir ses hala bazı şeylerimi anlatmamam için tutuyordu. Bu yüzden tam söyleyecek gibi olsam da tuttum kendimi. "Bunu söylemem için cidden sarhoş olmam gerek." dedim ve konuyu buradan uzaklaştırdım.

"Azınlıklara baya kötü davranılan bir okulda okudum. Qardakhlılara olanlara şahit oldum. Sürekli kavga çıkıyordu. Onlar da kendi kültürlerini hiç durmadan savundular. Benim şansım, görünüş olarak Djuratlılara benziyor olmam. Bu yüzden görünmez olabildim. Yolda yürürken bir Qardakhlıyı direkt tanırsın çünkü. Hem zaten çocukluğumda yeterince dışlandım." Eski zamanlarımı hatırlayınca gülümsedim. Bazı şeyler gerçekten çocukça geliyordu şimdi. Gülümseyip bira bardağıma baktım. "Kendimi bildim bileli bir şeylerin içini, nasıl çalıştıklarını falan merak ederim. Eskiden böcekleri yakalayıp içlerini incelerdim. Bazen de iki tane ayrı böceği alıp bir kapta dövüştürürdüm. Karıncalar takım çalışması yaptığı için onları çok koyardım falan. Çocukken bunu arkadaşlarımla paylaşmıştım. Bunu aşırı kötü bulup beni "Garip Çocuk" ilan etmişlerdi. Daha da arkadaş edinememiştim." Eskiden hakkımdaki şeyleri paylaşıyormuşum insanlarla. Şimdi hiç öyle bir istek duymuyorum. "Neden söylemişim ki gerçekten?" diyip döndüm Rodi'ye. Aynı şekilde beni dışlamasını istemediğim için "Merak etme." dedim içi rahatlasın diye. "Şu an sadece mekanik aletleri araştırmayı seviyorum. Canlılara ilgim pek kalmadı."

Şu an tek bir canlıya karşı ilgim vardı. Bu yüzden "Livei'yi anlatayım." dedim. Neden mutsuz olduğumu anlatınca benimle dalga geçeceğine eminim. "Gedhilfeli bir kız. Bir aydan fazla zaman oldu. Tanıştık ki dandik bir şekildeydi. Sonra ben..." İç çektim. "Kendimi çok kaptırdım. Sadece bir günün yarısını geçirdik yan yana ama o kadar kaptırdım ki... Yani... 5-6 senedir hiç bir kıza..." Sınırlamamam gerektiğini hatırladım. Bu yönümle barışıktım. "ya da erkeğe bu tarz bir duygu hissetmemiştim tamam mı? Hatta kimseye bu kadar fazla hissetmedim." Hatırlayınca yüzümü buruşturdum. Kafamı ellerimin arasına aldım ve masaya yaslandım. "Livei biraz birbirimizi tanımamız gerektiğini söyledi ama ben Djuratta polis memuruyum. 3 günden fazla Gedhilfe'de duramam. O da aynı şekilde. Mektup atarım falan dedi ama aşırı saçmaydı. Hayır dedim. Unuturum dedim. Bu yüzden hakkında hiçbir şey de öğrenmedim. Sonra da takıldım kaldım! Bak bir buçuk ay geçti ve ben yıkık ve tutuk olduğum için alkolsüz ağlayamıyorum bile! Ne kadar gerizekalıyım. Çıkıp gitmek istiyorum Gedhilfe'ye ama bulamam ki onu. Yüzü ve sesi gözlerimin önünde. Hem gitsem ne diyeceğim? Kimseyle olma kendini bana sakla mı? Bencillikten başka bir şey değil bu! Ne aptalım!" O kadar sinirlendim ki kendime kaşlarımı çatmaktan başım ağrımaya başladı. Elimi yüzümde gezdirerek kaldırdım yüzümü ve Rodi'ye baktım.

"Tütünden denemek istiyorum."
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Uluslararası Free RP Bölgesi”

cron