Æf Fæf o Seld Neim

#1
"Kirayı birkaç gün geciktirsem sorun olmaz değil mi?"
Kapının önünde karşısında oturduğu dairenin sahibi ona kırgın ve hafif yorulmuş bir yüzle bakıyordu, Meinsu ise yalvarırcasına bekliyordu.
"Mei, bilirsin severim seni. Kaç kez bana yardım ettin ama her ay böyle ertelersen seni yakında istemeyerekte olsa çıkarmak zorunda kalacağım. Bu son kez olsun."
Meinsu kafasını utanmış bir şekilde evet dercesine sakladıktan sonra hafif göbeği olan, tam kel olmasa bile saçlarının kenarları bulunan adamın gidişini izledi. Ev sahiplerini mahçup durumda bıraktığını düşündükçe kendine kızıyordu ama elinden geleni yapıyordu. Zar zor yetiştirdiği masraflarının üstüne her hafta bir yenisi ekleniyordu.
Takvime baktığında bugünün önemini ve 2 saat içinde çıkması gerektiğini hatırladı.
"Hayır hayır hayır şaka yapıyor olmalısın, bugünü nasıl unuturum?"
Kendi kendine tek başına yaşadığı ufak evin odalarında koşuşturmaya başladı, elleri ve ayakları birbirine dolaşmıştı bile. Bir anda durdu ve derin bir nefes aldı, önce üzerini değiştirecekti. Üzerine sarı bir ince uzun kollu tişört ve altına kısa bir kot "şort" giydi. Bunlara şort demeyi seviyordu çünkü asıl ismini sürekli unutuyordu.Kıyafetlerini değiştirdikten sonra hızlıca mutfağın kenarında daha önceden koymuş olduğu piknik sepetini bulduğunda geçmişteki kendisine teşekkür etti. Saçını at kuyruğu yaptı ve daha önceden konuşulurken Livei'nin ilgisini çektiğini düşündüğü Chopt tatlısının tarifini bire bir şekilde uyguladı. O ola dururken bir ara verdi ve ufak piknik çantasının içine işlerine yarayabilecek şeyleri koymaya başladı. Daha önceden alınmış kurabiyeler, iki şişe su ve iki dilim "turta". Turta demeye bin şahit isterdi ama olsun, Meinsu yemek konusunda becerikli olmadığı halde elinden geleni yapmıştı.
Chopt tatlısı olmuşken onuda paketledi ve sepetin içine koydu, yarım saati kalmıştı. Onda bulunan adresi inceledi, biraz uzaktı ama zamanı daha vardı. Saçında bulunan tokasını çıkardı ve saçlarını banyosunda taradı. Tüm işleri bitince ve kendisi hazır olunca yanına bir hırka aldı, kendi ufak sırt çantasını sırtına ve piknik çantasını koluna taktı. Kapının önünde sportif ve iki ayakkabısından en sevdiğini giyip otobüs beklemek için durağa gitti. Elinde tuttuğu not defterinde Livei'nin adresi ve gün içindeki planları duruyordu, streslenmişti ve elleri titriyordu. Durağa vardığında yanında iki kişi daha bekliyordu, yaşlı bir teyze ve ufak bir çocuk. Yaşlı teyze üzerinde bulunan mavi hırkasını geliştiren çocuğa fısıldayarak bir şey söyledi ve ona güldü. Ardından ise Meinsu'ya döndü ve ona garip bir ifade ile baktı, sanki iğrenmişti. Meinsu rahatsızlık duyar şekilde saçlarını sağ ön taraftan sol ön tarafa çekti, otobüsün gelme sesini duyduğunda ayağa kalktı ve kadından önce girdi. Arkada bulduğu en boş yere oturdu, tüm otobüs her zaman olduğu gibi sakindi. Otobüs yolculuğunda moralini bozmamaya çalışarak içinden bugün ne yapacaklarını saymaya başladı.
"Şey, iyi misin?"
Yanında bulunan mavi saçlı çocuğu gördüğünde şaşırmıştı.
"Kendi kendine sayıklıyordun ve titriyordun."
Dediklerini algılaması tam tamına 3 saniye sürdü.
"İyiyim çok sağol, biraz stresliyim o kadar."
Yüzü kızarmış şekilde diğer tarafa döndü. Çocuk elinde tuttuğu kitabına "peki" der gibi omuz silkip geri döndü, bu çocuk hakkında bir fikri şimdilik yoktu.
Otobüs yolculuğu bitmek üzereyken inmesi gerekenden önceki durakta inmek için ayağa kalktı, yapması gereken bir şey vardı.
...
İşini tamamlaması ile zamanında orada olamayacağını fark ettiğinde hızlanarak yürümeye başladı, koşmak istemiyordu çünkü zaten yeterince ilgi çekiyordu. Adresi verilen binanın önüne geldiğinde derin bir rahatlama ifadesi ile birkaç saniye durdu. Ardından nefes temposunu düzenledi ve kapıya gidip tam detaylı adresi verilmiş binanın içine girdi ve doğru kattakine emin olduğu kapıya elini uzatıp tıktıkladı. Kapı açıldığı an konuştu.
"Merhaba."
Kapıda karşısında bulduğu kişiyi görünce gülümsedi, ardından ise arkadaşını özlediğini belirtmek adına sıkıca sarıldı, geriye çekilince konuşmaya devam etti.
"Geç kaldığım için özür dilerim, çıkmaya hazır mısın? Sıradan bir yere gidip oturmak istemediğimden biraz dolaşalım dedim, yaklaşık 7 dakikaya Yofær otobüsü kalkıyor. Yapacak çok şeyimiz var."
Last edited by Meinsu Selsei on Thu Oct 08, 2020 9:16 pm, edited 1 time in total.
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: Æf Fæf o Seld Neim

#2
Bugün Livei için sürpriz dolu bir gün olacaktı çünkü en sevdiği arkadaşı ile bir yere gidecekti ve nereye gideceğini bilmiyordu. Meinsu ona iki gece önce birlikte piknik yapmak istediğini söylemişti ve Livei de hiç düşünmeden bu teklifi kabul etmişti. Onu şaşırtan şey, Meinsu'nun gidilecek yeri kendisinin ayarlayacağını söylemeseydi. Livei bunu sürpriz olarak sayıyordu ve arkadaşına seçeceği mekan konusunda tamamen güveniyordu. Acaba nereye gideceklerdi? Merkez parka mı, köye mi, Trablo'ya mı? Bütün mekanlar ona piknik için uygun görünüyordu ve Meinsu'nun nereyi seçeceği konusunda kesinlikle hiçbir fikri yoktu.

Günlük kot şortunu ve askılı siyah bluzunu üzerine geçirdikten sonra saçlarını her zamanki gibi at kuyruğu topladı ve hafif bir makyaj yaptı. Her ne kadar Meinsu tatlı yapacağını söylese de ne olur ne olmaz diye tuzlu birkaç atıştırmalık hazırlamıştı. Çok sevdiği Madam'ın kafesinden aldığı birkaç tuzlu kurabiye ve içecek meyve suyunu piknik çantasına yerleştirdikten sonra buzdolabındaki biralara gözü takıldı. İçerler miydi acaba? Livei için içmenin günü ve saati olmazdı. Her an her dakika birkaç yudum biraya hazırdı. Yanına meyve suyu aldığı için biralara gerek yoktu. Evet almayacaktı. Piknik sepetini kararlı bir şekilde kapattıktan sonra buzdolabını yeniden açtı ve iki şişe birayı kapıp sepete fırlattı. Asla kendisine hakim olmayı beceremeyecekti. İşe yaramazın tekiydi.

Kapının çalması ile irkildi ve delikten bile bakmadan koşarak açtı. Meinsu karşısında mavi şortu, sarı bluzu ve belinden dökülen beyaz saçları ile inanılmaz tatlı bir şekilde bekliyordu. Bir kız nasıl bu kadar şirin olmayı başarabilirdi? Meinsu bir kızsa kendisi neydi acaba? Meinsu'ya kocaman sarıldıktan sonra hemen piknik sepetini kapıp başına şapkasını geçirip yola koyuldu. "Demek Yofær'e gidiyoruz! Yoksa plaja mı gideceğiz?" dedikten sonra muzip bir gülümseme ile arkadaşının yüzüne baktı. Bugün modu inanılmaz yüksekti ve kendisini son derece keyifli hissediyordu. Otobüse bindikten sonra arkadaşına yanına getirdiklerini saymaya başladı. "Evime çok yakın bir kafe var. O kafenin sahibi bayanı üniversite yıllarından beri tanıyorum. İkinci annem gibidir artık. İnanılmaz güzel kurabiyeler yapar. Sen tatlı getireceğini söyleyince ben de tuzlulardan aldım biraz. Ve şey... İçecek... Hehe." Sıkıntıyla sepetini kapatıp gülümsedi beyaz saçlı kıza. İçkileri görürse Livei'nin bir deli olduğunu düşünebilirdi. "Ben el yapımı şeyler yapmayı pek beceremem de..." dedikten sonra utancını gizlemek için saçlarının uçları ile oynamaya başladı.

Livei için şen şakrak, şarkılar söyleyerek geçen bir yolculuktan sonra Yofær'e gelmişlerdi. Şehir merkezinden plaja kadar yürüyebilirlerdi veya tekrar otobüse binebilirlerdi. Güneş en tepedeydi ve hava inanılmaz güzeldi. Çok sıcak olsa da nem oranı yüksek değildi ve nazik bir esinti vardı. Sanki onları gökten izleyen Frum ve Ser de bu muhteşem havayı piknikleri bozulmasın diye onlara bahşetmişti. "Hava muazzam... Şimdi ne yapıyoruz?" dedikten sonra kocaman bir gülümseme ile Meinsu'ya döndü.
Image
► Show Spoiler

Re: Æf Fæf o Seld Neim

#3
Livei'nin aksine, Meinsu Livei'nin yanında kendi görüntüsünün çok düşük düzeyde olduğunu düşünüyordu. Moda ikonu olsa yeriydi, Livei poşet bile giyse ona yakışırdı.
"Yapacaklarımızdan birini bildin, bugün sürprizlerle dolu bir gün olacak." Bir gözünü kırptı. Livei'yle beraber otobüse gitmeye başlamışlardı.

Planlarını anlatmayacaktı, olabildiğince Livei'yi şaşırtmak istiyordu. Beraber otobüse son anda yetişmişlerdi, mavi otobüs direkt olarak Yofær'in merkezine gidiyordu. İçeriye girdiklerinde Meinsu iki kişilik oturma yerlerinde cam kenarına geçip Livei ile oturdu. Livei ona neler getirdiğini anlatıyordu.
"Bir gün onu görmeyi çok isterim, sen beğeniyorsan kesinlikle mükemmel şeyler yapıyordur."
Beraber bu neşe ile geçen konuşmalarında sürekli gülümseyen Meinsu, Livei'nin son dediğini duyduktan sonra kaşlarını çattı.
"Cidden buna mı endişelendin, senden bir şey getirmeni bile istememişken neler getirmişsin. Emin ol bir şey yapmayı isteyecek olman bile yeterli benim için."
Arkadaşının omzuna eline koyduktan sonra yeniden dolu şekilde gülümsedi. Olabildiğince hızlı şekilde konuşma öncesi neşelerine dönmüşlerdi, hatta çalan bir şarkıya beraber eşlik etmişler üstüne üstlük bitince yenisini söylemişlerdi. Gülümsemelerle geçen bu yolculuk Meinsu'nun alışkın olduğu bir şey değildi. Otobüs yavaşlayıp son durağında durduğunda Livei'ye kalkmaları için işaret yapmıştı, indiklerinde havanın tatlı sıcaklığı yüzüne vurmaya başlamıştı. Gezmeleri için tam ideal bir gündü.
"Önce uğramamız gereken bir yer var, ardından plaja inebiliriz. Bir şeyler yedikten sonrası ise... şimdilik bende kalsın."
Yine göz kırpmıştı, cidden aptal gibi göründüğüne emindi. Çok uzakta olmayan bir yere 3 dakika içinde gitmişlerdi, sokaklar Meinsu'nun hatırladığı gibiydi. Pek insan görünmüyordu. Büyük açık mavi bir binanın önünde durduklarında Meinsu anahtarlarını çıkardı.
"Amcama daha önceden bıraktığım birkaç şey vardı. Almam iki dakikayı sürmez."
Kapıyı açtığında içeride birisi olduğunu anlamıştı.
"İçeri gel hadi."
Etrafa pozitiflik saçarak içeri girdiklerinde odadan Meinsu'nun bir tanecik amcası çıkmıştı.
"Hohoho, kimleri görüyorum burada. Siz buralara uğrar mıydınız?"
"Hadi ama amca, daha önceki hafta ziyarete geldim."
Amcası, üzerinde hafif metalik çizikler ve sülfür kokusuna bulanmış kiyafetindeyken Meinsu'ya güldü.
"O zamanda bir şey istemeye ge-."
Meinsu endişeli şekilde konuşmasını böldü."Evet tamda o yüzden buradayım. Hazırsa alacaktım canım amcacığım."
Amcası Meinsu'nun yanında getirdiği arkadaşını amcası görünce gözlüklerini azıcık indirip baktı.
"Arkadaş edindiğine ilk dediğinde inanamamıştım. Sen küçükken bile yalnız kalmayı tercih ederdin. Çok tertipli bir hanımkızımıza benziyor, aman haberin olsun Mei çok dağınık bir kızdır. Seni kendine benzetmesin."
Meinsu utanç içinde kafasını eğdi.
"Amca... Alıp gidebilir miyim lütfen, haftaya geleceğim söz."
Amcası güler şekilde odaya gitti, bir dakika sonra bir kutuyu Meinsu'ya verdi. Meinsu ile aralarında birkaç şey fısıldaştılar.
Konuşmalar bitince amcası Meinsu ve Livei'ye arkalarından el sallayarak uğurladı. Sokakta beraber ilerliyorlardı.
"Üzgünüm, amcam pek arkadaş edinmeme alışık değil. Pek iyi olduğum bir konu olduğu söylenemez zaten."
Meinsu geri kalan yolda plaja inerlerken Livei'yi kısa yollardan götürerek hızlıca ulaştırmıştı. Buraları avucunun içi gibi bilmesi işine çok yaramıştı. Plajın girişinde geri kalan her şeyi unutup yeni bir başlangıca adım atıyor gibi hissediyordu, buna denizden gelen tuzlu su kokusunun sinirlerine etki etmesi büyük katkı sağlıyordu tabii.
Kumların üzerinde biraz ilerledikten sonra saatin öğleden sonraya kalan vakitlerde olduğunu fark etti. 4 olmasını tahmin ediyordu. Rahat olarak seçtiği ilk yere oturduğunda Meinsu etrafta kimsenin olmadığına emin oldu. Rahat rahat konuşabilmek ve yakın arkadaşıyla eğlenmek istiyordu. Çantasından çıkardığı örtüyü kumların üzerine serdi. Ardından sepeti önüne, kutuyu yanına koydu. Olabildiğince az görünsün istiyordu. Piknik sepetinin içindekileri çıkarırken konuştu.
"Görüşmeyeli nasılsın? Seni nasıl özlediğimi bir bilsen, konuşmak için can atıyordum resmen. Konuşacak birinin olması çok iyi hissettiriyor.
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: Æf Fæf o Seld Neim

#4
Meinsu muzip bir şekilde gülümseyip göz kırpmıştı yine genç kıza. Livei heyecanlandı. Sürprizleri, özellikle de güzel sürprizleri her şeyden çok severdi. Heyecanla küçük bir çocuk gibi ellerini çırpıp kıkırdadı. Arkadaşı öncesinde bir yere uğraması gerektiğini söylemişti. Meinsu bu yolları avucunun içi gibi biliyordu olmalıydı ki oldukça kendinden emin bir şekilde yönlendiriyordu genç kızı. Livei de daha önce buraya birkaç kere gelmişti ancak yollara pek hakim değildi. Meinsu bir dükkanın önünde durduğu zaman çekinerek kenarda beklemeye karar verdi ancak arkadaşının onu içeri davet etmesi ile birlikte çekinerek içeri girdi.

Dükkanın içinde tonton bir amca onlara doğru gelmişti. Livei bir şey söylemeden ikilinin muhabbetini dinlediğinde anlamıştı ki bu tonton amca Meinsu'nun amcasıydı. "İyi günler." diyerek başıyla selamladıktan sonra kocaman gülümsedi. Yaşlı insanları gerçekten çok seviyordu. Hayatın olgunluğu omuzlarına çökmüş, kalplerini yumuşatmış ve günlük hayatın gereksiz hırslarından arındırmıştı onları. Amcasının Meinsu hakkında ona söylediği şeyleri duyduktan sonra istemsizce kahkaha attı. "Meinsu çok iyi bir arkadaş ve tatlı bir kız. Bana gözü gibi bakıyor." dedi sevecen bir ses tonuyla. Meinsu utanıp telaşlanmıştı. Onun bu halleri o kadar tatlıydı ki Livei onu sabaha kadar sırf bu tepkilerini izlemek için övebilirdi. Amcası Meinsu'ya bir kutu verirken aralarında fısıldaşmışlardı. Livei ne söylediklerini merak etse de saygısızlık etmemek için kulak misafiri olmadı. Dükkandan çıkarken yaşlı adamı son kez selamladı. "Kolay gelsin."

Meinsu'ya karşılık olarak "Senden daha iyi bir arkadaş arzulamazdım." diyerek gülümsedi ve beyaz saçlı kızın koluna girdi. Meinsu ondan biraz daha uzun boyluydu. Bundan dolayı koluna girmek için çok müsaitti. Plaja doğru yürümeye karar vermişerdi. Meinsu yolları oldukça iyi biliyordu ve Livei'yi hiç bilmediği kestirme yollardan hızlıca plaja ulaştırmışsı. Genç kız bu konu hakkında şaşkınlığını gizlemekte zorlandı. Hiç beklemediği anlarda bu güzel kızın bu derece güven verici davranması Meinsu hakkında en sevdiği şeydi. Ne zaman göreve çıksalar canını ona tamamen teslim edebilirdi. Livei iç geçirdi. Bir daha birlikte göreve çıkabilecekler miydi?

Genç kız en son ne zaman denize bu kadar yakın olduğunu hatırlamıyordu. Dalgaların sesini, kumların ayağındaki hissini, tuzlu suyun kokusunu, etrafta uçuşan kelebek ve arıları o kadar özlemişti ki... Güneş tepeden yavaş yavaş inmeye başlamıştı. Hava hala oldukça sıcaktı. Güneşin batıyor oluşu Livei'nin içini rahatlatmıştı. Cildi güneşe anında tepki verip kızarırdı ve bunu yaşamaktan nefret ediyordu. Güneş kremini sürmeyi de unutmuştu. Bazen gerçekten inanılmaz aptal olabiliyordu ve aptallığı kendisini dahi şaşırtıyordu.

Meinsu yanında getirdiği örtüyü kumlara sermiş ve piknik sepetindekileri dışarı çıkartmaya başlamıştı. Livei de hemen örtünün üzerine kuruldu ve sepetindekileri, biralar hariç, örtünün üzerine koydu. "Görüşmeyeli... İyi sayılırım. Hala aklımı karıştıran çok şey var ve bu durum uykularımı kaçırıyor. Biliyorsun. O gece yaşadıklarımız ve o adamın söyledikleri, gördüğümüz her şey... Nasıl bir dünyanın içerisindeyiz anlamıyorum. Kendimi o kadar küçücük ve değersiz hissediyorum ki. Birileri bizi kukla gibi oynatıyor sanki..." Derin bir iç çekti. Çok fazla konuşmuştu ancak içini dökmeye ihtiyacı vardı. Bu hisleri uzun zamandır içinde tutuyordu. "Ben de seni öyle özledim ki. Bir türlü fırsatımız olmadı konuşmaya. Yok artık, onlar Chopt tatlısı mı? Sen mi yaptın yoksa?!" Chopt tatlılarından birisini hiç düşünmeden alıp yemeye başladı. "Çok lezzetli. Ellerine sağlık." dedikten sonra gülümseyerek sordu. "Sen neler yaptın? Nasıl hissediyorsun?"
Image
► Show Spoiler

Re: Æf Fæf o Seld Neim

#5
Elbette aklı karışık olacaktı, son yaşadıkları vakada başlarına gelen şeyi hâlâ kavrayamamış olsa bile Meinsu ona hak veriyordu. Belki şu anlık bir kukla olabilirlerdi ama kukla olarak kalmayacaklarına içten içe inanıyordu. Elini Livei'nin omzuna koydu.
"Sonuçta kuklalar ipleri birinin elinde durdukça kukladır, belki o iplerin kesilme zamanı yaklaşıyordur."
Bu dediğine inanmayı çok istiyordu.
Livei'nin konuyu Chopt tatlısını görünce değiştirmiş olması onun biraz içini rahatlatmıştı ama bu konuyu konuşmaları gerekecekti. Beğendiğini görünce gülümseyip ilk defa yaptığını söyledi ve teşekkür etti. Livei ile buluşacaklarını aklında uzun zamandır planlıyordu ancak sabah yaşadığı aceleyle beraber hepsi karışmıştı. Kendisine yöneltilmiş soruya cevap verdi.
"Son vakamızdan beri düşüncelere dalmış şekilde evde oturuyordum genelde, ama bu hiçbir şey yapmadığım anlamına gelmiyor tabii. Tam burada yakınlarda bulunan araştırma enstitüsüne gezi ile gittim, çok büyük şans ile tam nasıl gireceğimi araştırırken o gün gezi olduğunu öğrendim. Küçüklükten beri oraya girme hayalini kurardım. Yeniden gidebilecek ya da içeri girebilecek miyim bilmiyorum ama zaten artık benim için bir hayalden başka bir şey değil, ben sıradan bir polis memuruyum bir bilim insanı de-"
Biraz morali bozulmuştu ama sonra Livei'yle konuştuğu aklına geldi, kızı buraya moralini bozmak için çağırmamıştı sonuçta.
"Neyse neyse, genel olarak hislerim karışık. Neyin içinde olduğumuzu bilmiyorum, ya da nasıl bu işin içinden çıkabileceğimizi. Zaman her şeyi gösterir sonuçta değil mi?"
Konuşmaya beraber bir süre daha devam ettikten sonra getirdikleri şeyleri yemeye başlamıştı. Zaman geçtikçe daha çok konuşuyor, daha çok şey söylüyordu Meinsu. Sevdiği rengin sarı olması ile başlayan konuşma yavaş yavaş daha kişisel şeylere dönüyordu. Normalde konuşkan biri olmadığından içini birine açmak onu rahatlatmıştı.
"Amcamla beraber yaşıyordum bir süreye kadar, annemle babam olmadığından çok rahat bir çocukluk yaşamadığım için pek bir arkadaşımda olmadı. Sanırım gerçekten arkadaşım olmuş ilk kişisin, çift haneli sayılara geçebilir miyim bilmiyorum ama siz dururken daha fazlasını isteyeceğimi sanmam."
Meinsu'nun anlık yüzü kızardı. Aklına Bok gelmişti ama Livei'ye bunu anlatmaması gerekiyordu, kesin bir gün ağzından kaçırırdı ama şu an değildi. Bok'un Livei ile yeniden buluşmalarından önce onunla rastgele tanıştığını söylemesi çok absürt dururdu.
"Özür dilerim bazen çok konuşabiliyorum."
Hava yavaş yavaş turuncu rengini yüzlerine vurmaya başlamıştı. Meinsu artık "o yere" gitme zamanlarının geldiğini anlamıştı. Sıcak ve rahat bir gülümseme yüzüne yerleştirip konuştu.
"Zaman yaklaşıyor, seni götürmek istediğim bir yer var."
Önce yediklerini toplayacak ve geri kalanları örtü içinde ufak bir bohça haline getirerek yakında bir yere koyacaktı. Birkaç paket ve tabak olacağı için birinin alacağını düşünmüyordu, bu yüzden kenara bıraktı. Bir eline kutusunu almışken diğer eli ile Livei'nin bir elinden tutup onu küçüklükten beri tek başına gittiği yere, ufak gizli yerine götürecekti. Yakın arkadaşına göstereceği yer için sabırsızlanıyordu.
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: Æf Fæf o Seld Neim

#6
Meinsu'nun kuklalarla ilgili söyledikleri genç kızın içini ürpertti. O sarışın adamın, piyonların canlarının ne kadar değersiz olduğunu ve fazla önem verirse onlar gibi harcanacak bir piyon olarak kalacağını söylemesi geldi aklına. Elbette Meinsu bunu kast etmemişti ancak gözünün önüne yerleşen rahatsız edici sahneden kendisini kurtaramıyordu bir türlü. Tüm bunları düşünmek iştahını kaçırıyordu. Düşüncelerinden sıyrılıp Chopt tatlısının tadını çıkartmak için başını iki yana sallayarak kendisini silkeledi. Arkadaşı, sorusuna cevap verirken onu can kulağıyla dinledi. Meinsu yakın zamanda araştırma enstitüsüne gittiğini ve orayı gezdiğini hevesli gözlerle anlatmıştı. Demek bilim insanı olmak istiyordu. Aslında bu meslek ona gerçekten çok yakışırdı. Neden polis olmayı tercih etmişti ki? Hayat şartları mı onu buraya getirmişti? Tüm bunları ona sesli olarak sormak istediyse de yutkunup sessiz kalmakla yetindi. Bugün tüm bu depresif konuları konuşmaları için uygun bir zaman olmadığını düşünüyordu.

Zamanın her şeyi göstereceği gerçeğine katılıyordu. Başıyla onayladı beyaz saçlı kızı. Sonuçta bundan iki yıl sonra, hatta belki de iki ay sonra bambaşka şeylerle uğraşıyor olacaklardı. Şu anda edindikleri dertlerden daha büyük dertleri olacaktı, belki de olmayacaktı. Bilemezlerdi. Zaman her şeyi gösterecekti onlara. Can sıkmaya gerek yoktu. Arkadaşına gülümsedi. Bugün Meinsu epey konuşma havasındaydı. Onunla sohbet etmek Livei'yi dinlendiriyordu. Anlaşıldığını hissediyordu. Ortak dertleri paylaştığı birine sahip olmak ne güzel bir histi. Meinsu onunla saatlerce de sohbet etmek istese seve seve kabul ederdi herhalde. Livei o anlattıkça gülüyor, neşeleniyor, uzun zamandır atmadığı kadar yüksek kahkahalar atıyor ve o da bir şeyler anlatarak katılıyordu arkadaşının sohbetine. Zaman iki kız konuşurken su gibi akıp gidiyordu.

Yakın zamana kadar amcası ile yaşadığını söylemişti Meinsu. Biraz evvel dükkanından çıktıkları tonton amcanın yüzü gözünün önüne geldi. Çok iyi bir insana benziyordu. Meinsu annesi ve babasının olmadığını söylediğinde genç kızın içi burkuldu. Öyle ya da böyle, sevsek de sevmesek de bir aileye sahip olmak ne kadar kıymetliydi. Meinsu acaba özlem çekiyor muydu? Livei'nin gözleri doldu. Arkadaşını bir ara köye, aile evine davet etmek istiyordu. Ailesi ile onu tanıştırıp kendi yuvasını ona ikinci bir aile gibi benimsetmek ne güzel olurdu. Arkadaşını sıkıca kucakladı. "Eminim bir gün çift haneli sayılara da geçersin. Hem seninle kim neden anlaşamaz ki? Seni tanıma fırsatı bulduklarında kişiliğine hayran kalacaklarına eminim."

Hava kararırken Meinsu yavaşça ayağa kalkmış ve toparlanmaya başlamıştı. Livei'yi götürmek istediği bir yer olduğunu söylemişti. "Nereye gideceğiz?" En başından beridir başka bir sürpriz olduğunu biliyordu ancak ona yaklaştıkça daha da meraklanmaya başlamıştı. Etrafı toplayan Meinsu'ya yardım ettikten sonra genç kızın onun elinden tutmasına ve yolu göstermesine izin verdi. İki kız el ele güneşin batmaya başladığı sahilde yürüyorlardı.
Image
► Show Spoiler

Re: Æf Fæf o Seld Neim

#7
"Çocukluğuma."
Bunu sesli demediği için mutluydu, kutusunu daha sıkı tuttu ve Livei'yi yanında götürerek Yofær plajının ilerisinde bulunan kayalıklara ilerledi. Yürürlerken Meinsu içinden heyecandan köpürüyordu ama dışa vurmamaya çalışıyordu, kumlu zeminde yürürken dalga çarpma sesleri ile beraber heyecanını dindirmeye çalıştı. İki dakika sürmüş olan yolda konuşmamıştı, Livei'nin meraklandığını hissedebiliyordu. Hafiften yosun tutmuş olsalar bile genelde kayalık kısmı belli olan dev kayaların önüne geldiklerinde hiç bir şey yok gibi görünüyordu, Meinsu dışında rastgele bir Gedhilfe vatandaşı buraya gelse herhalde geri dönderdi. Ancak Meinsu kayanın sol tarafına doğru ilerleyince aralarından geçebileceği bir boşluk gözüktü.
"Burayı benden başka bilen olduğunu sanmıyorum, 6 yaşında okuldaki çocuklar bana kötü davranınca zorla burayı bulmuştum. O zamanları hatırlayıp üzülsem mi yoksa burayı bulduğum için minnettar mı olsam bilemiyorum."
Büyük girişten geçtiklerinde karşılarında güneşin batışını mükemmel şekilde yansıtan bir manzara ile duruyorlardı, kayalıklarla çevrilmiş büyük girinti tarzında yere oturup kayalardan Meinsu ayağını sarkıttı. Livei'ye yanına oturmasını işaret etmişti.
Güneşin batışını beraber izlerlerken Meinsu konuşmak için anın bitmesini bekledi.
"Her gördüğümde daha fazla büyüleniyorum, buraya küçükken her hafta tek gelirdim. Elimde ufak bir defter, yanımda biri sahiplenmeden önce buralarda kalmış olan Minnak adlı kediyi kucağıma alır resim çizerdim. Daha doğrusu çizmeye çalışırdım, genelde minnak yerinde durmadığından çizimlerim eğik bükük olurdu."
Aklına çizimleri gelince güldü, birinin onun ne çizdiğini anlaması için birine anlatması gerekirdi.
Elinde bulunan kutuyu hafiften öne itti. Livei'ye bunu vermek için daha fazla bekleyemeyecekti. Livei kutuyu açınca kendi önünde bir kolye bulacaktı. Kolyenin üstüne bir beyaz manolya çiçeği vardı.
" 'Kırmızı Gül ve Beyaz Manolya' hikayesini bilir misin?
Dayısının ona küçükken her kötü bir şey yaşadığında anlattığı hikayeydi, Æf Fæf o Seld Neim.
"Bir dağın iki köşesinde bulunan iki çiçek, birbirlerini asla görmüyorlar ancak sadece seslerini duyuyorlar. Kendilerinden başka hiçbir çiçek yetişmiyor o dağ üstünde, birbirlerini daha iyi tanımaya başlıyorlar gittikçe. Sonra bir gün manolya gülün ne olduğunu bilmediği bir olay yaşıyor. Gül ona sesleniyor ama ulaşamıyor, her geçen gün gül umudunu kaybediyor. Ancak bir gün her şeyden vazgeçmişken gülün etrafında birkaç tane manolya bitkisi filizleniyor. Manolya solarken kendi arkadaşı yalnız kalmasın diye kendi tohumlarını son nefesine kadar deneyerek uzaklaştırıyor kendinden. Böylece gül yakın arkadaşının ona bıraktığı hediyelere, kendi ufak tohumlarına sahiplik ediyor."
Hikayeyi anlatmayı bitirince devam ediyor.
"Manolyaların yaşaması için polenlendikleri bitkiden uzaklaşmaları gerekir ancak başka bir bitkiden yardım alamazsa hayatta kalamazlar. Hikayede ise manolya tohumlarını güvendiği tek kişiye, güle bırakıyor. Hayatımda her zaman güvenebileceğim bir arkadaş istediğim tek şeydi ve bunu sembolleştirmek istedim."
Duygusallaşmıştı, hemen ardından boynunda bulunan diğer kolyeyi gösterdi. Kendisinin üstünde kırmızı bir gül vardı.
"Benim arkadaşım olduğun için çok teşekkür ederim."
Livei'ye sıkı sıkı sarıldı, ağlıyordu. Sarılmaları bitene kadar ağlamaya devam etti.
"Hayatta olduğum süre boyunca iyi bir arkadaş olmak için elimden geleni yapacağım."
Yüzünde aşırı doz mutluluktan gelen gülümseme ile Livei'ye baktı. Biraz daha orada oturup manzaranın tadını çıkarıp konuştuktan sonra Meinsu konuştu.
"Yavaştan kalkabiliriz, tabii istersen sabaha kadar oturabilirim. Daha böyle bir günü nerede bulabilirim bilmiyorum."
► Show Spoiler
Last edited by Meinsu Selsei on Thu Oct 08, 2020 9:30 pm, edited 2 times in total.
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: Æf Fæf o Seld Neim

#8
Sorusuna cevap vermeyen Meinsu ağır adımlarla sahilin en ucunda bulunan kayalıklara götürmüştü genç kızı. Yol boyunca çıt çıkmamıştı iki kız arasında. Yaşlı teyzelerin kahkahalarını andıran martı sesleri, okyanus dalgalarının sahile vurma sesi, denizde çığlık atan çocuk ve genç sesleri dolduruyordu Livei'nin kulaklarını. Keşke her gün böyle huzurlu olsaydı.

Kayalıklara geldikleri zaman durakladılar. Livei burada ne yapacaklarını anlamamıştı. Merak duygusu bütün vücudunu iyiyden iyiye sarmalıyordu. Kayaya mı tırmanacaklardı yoksa? Livei, güzel arkadaşının ne yaptığını izlerken kayalığın sol tarafında ufak bir boşluk olduğunu görmüştü. Onların boyunda ve kilosunda iki kızın rahatlıkla geçebileceği bir boşluktu bu. İçi bir nebze rahatlamış olarak Meinsu'nun peşinden ilerledi. Bu esnada da Meinsu, bu mekanı nasıl bulduğunu genç kıza anlatıyordu. Duydukları Livei'yi epey hüzünlendirmiş olsa da herhangi bir yorum yapmadı.

Manzara muhteşemdi. Batmakta olan güneş, kayalıkların arasından onlara göz kırparak tüm güzelliğiyle gösteriş yapıyordu. Gerçekten de muazzamdı genç arkadaşının keşfi. Meinsu oturup bacaklarını kayalardan sarkıttıktan sonra onun yanına geçerek aynı şeyi yaptı. Bir süre sessizce güneşin batışını izlediler. Meinsu, güneş tamamen ortadan kaybolup son ışıklarını yansıtmaya başladıktan sonra konuşmaya başladı. Livei istemsizce kıkırdadı. Kayalıklarda kucağın küçük bir kediyle çizim yapmaya çalışan tatlı bir kızın hayali ona komik gelmişti. Keşke bu anın bir fotoğrafına sahip olabilseydi. "Burası gerçekten büyüleyiciymiş. Benimle paylaştığın için teşekkür ederim."

Beyaz saçlı kız bir süredir elinde tuttuğu kutuyu Livei'ye doğru sürükledi. Merak duygusuna daha fazla dayanamayacak duruma gelen Livei, kutuyu eline geçer geçmez direkt olarak açtı. Üzerinde bembeyaz bir manolya desenli ucu olan çok şık bir kolyeydi. Livei ne diyeceğini bilemeyerek kolyeyi parmaklarının arasına aldı. İyice incelemek için gökyüzüne doğrulttuktan sonra saçlarını yana atarak kolyeyi boynuna taktı. Yanında bir aynası olmadığı için üzgündü. "Çok güzelmiş. Çok teşekkür ederim Meinsu." O kadar duygulanmıştı ki sözcükler boğazında düğümleniyordu. Ne diyeceğini bilemeyerek gözlerini arkadaşının gözlerine çevirdi. Bu esnada Meinsu ona bir hikayeden bahsetmeye başladı. Birbirini çok seven manolya ve gülün hikayesiydi bu. Gülü çok seven manolya, ölürken ona hediye olarak tohumlarını bırakıyordu. Manolyaların bu özelliğini tarım derslerinden dolayı biliyordu ancak bu duygusal hikayeyi hiç duymamıştı. Meinsu'nun boynundaki kırmızı gül kolyesini gördü. Yoksa bu gül ve manolya... onları mı temsil ediyordu? Bir an için korkuya kapıldı Livei. Ona sarılan arkadaşına sımsıkı sarıldı ve duygularına daha fazla hakim olamayarak onunla birlikte ağlamaya başladı. "Lütfen ölme! Sen benim en iyi arkadaşımsın ve hep de öyle kalacaksın!"

Ağlaşmalar yerini mutluluk gülümsemelerine bırakınca yükselmekte olan dolunayı izlemeye başladılar. Artık gitme vakti gelmişti. Livei o kadar harika bir gün geçirmişti ki asla son bulmasını istemiyordu. Keşke şu anda zamanı durdurabilseydi ve sonsuza dek bu manzaraya bakabilseydi. Bunu her şeyden çok arzu ederdi. Arkadaşının saçlarını okşadı. "Ben de burada sabaha kadar durmayı, hatta zamanın sonuna kadar durmayı çok isterim ancak yarın sabah görev bizi bekler." dedikten sonra kıkırdadı. Bu ortamın modunu bozan realist tarafından nefret ediyordu. Eşyaları toplayıp sepetleri kucakladıktan sonra birlikte yola koyuldular ve otobüse binip şehir merkezine geri döndüler. Yol boyunca sohbet edip birbirlerine çocukluk anılarını anlattılar. Livei uzun zamandır bu kadar çok gülümsediğini ve kendisini bu kadar rahat hissettiğini hatırlamıyordu. Evlerine gitmek için ayrılacakları zaman güzel arkadaşına son bir kez daha sımsıkı sarıldı ve kokusunu içine çekti. Sahip olduğu arkadaşlığı onun için öylesine kıymetliydi ki onu kaybetmemek için elinden geleni yapmaya hazırdı. Gelecekte Meinsu onu reddedecek olsa bile, herkesin iyiliği ve huzuru için savaşmalıydı.

Fin.
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Uluslararası Free RP Bölgesi”