P.S 44 Yılı.
Göz kapaklarımı araladığımda gökyüzündeki parlak yıldızlarla karşılaştım ilk. Sahilden her zaman güzel görünürlerdi zaten. Hafif hafif esen rüzgar zamanla bedenimi soğutmuş, üzerine yattığım kum sıcaklığını serine bırakmıştı. Üşümesem gün doğumuna kadar uyurdum muhtemelen, diye düşündüm. Beş dakikalığına dinlenmek için uzanmıştım aslında. Malum annemin yanında eğitim görmek kolay olmuyor. Baktığın zaman kadın mükemmeliyetçi değil, aksine fazlasıyla kendi halinde. Lakin, yaptığı her iş bir şekilde nihayetinde kusursuz oluyor. Halihazırda dikkatli biriyken daha da temkinli oluyorum onun yanında, bir şeyleri planlarken daha önce hiç yorulduğumuz olmazdı. Ayrıca kitap kurdu olduğum söylenemez, Tıp okurken bütün bilgileri teoride değil pratikte öğrenmeye çalışıyorum Doğal olarak da canım çıkıyor. Neyse ki bugün boş günlerimden biri. Babamın üzüm bağına uğradım gündüzden. Biraz işkolik. Boş duranı da sevmez hiç. Posho Kumsalı’nın en elit mekanlarından birinin adresini verip şarap tadımını bir müşteri gibi yapmamı ardından da yolunu bulup müşteri bağlamamı istedi. Küçük yaştan beri yetiştiriyor o da beni. Onunla vakit geçirmeyi sevdiğim için bir şey demiyorum yoksa ticaret ile uğraşmak istemiyorum genç yaşımda. Saatin kaç olduğunu bilmediğimden hızlıca doğruldum yattığım kumların üzerinden. Üzerime geçirdiğim bej ince tül elbisenin üzerinden kumları silkip üstümü başımı toparladım. Yüzümde kumaşın yalnızca sol tarafına buz çiçeği ve çöl zambağı işlenmiş tül bir peçe vardı. Açık saçlarımın arasına uçlarına küçük tellerle iliştirmiştim evden çıkmadan önce. Hanlara ve buradaki bütün eğlence barlarına geçtiğimiz yıllarda çok sık gidip geldiğim için çoğu kişi beni tanır, mekan sahipleri hariç. Ciddiye alınmam gerekiyordu. İnsanlardan izole bir şekilde babamın istediği anlaşmayı sağlayabilirdim. Uzun iplerle neredeyse dizlerime kadar dolanmış olan sandaletimin gevşeyen bağını da sıktıktan sonra ilerlemeye koyuldum.
Adımlarımın arasında göz teması kurmamaya çalışırken bir taraftan da etrafı inceliyordum. Birahaneler tıka basa doluydu. Dışarıya taşan kalabalık Dusha’nın geleneksel müziğinin uyarlanmış haliyle çılgınlar gibi dans ediyordu. Açık havadayken bile burnuma tütünün kokusu geliyordu. Hatta tütünün yoğunluğundan saatin hala geç olmadığını anlayabiliyordum. Kulak misafiri olduğum kadarıyla anlamlı cümleler kuranlar da vardı zira. Pasif bir şekilde gelişigüzel üflenen dumandan etkilenmemek için hızlandım. Küçük bir yer zaten burası. Kapıda duran güvenliğe başımla selam verirken dikkatimi çekmeyen ama önemsemem gereken bir detay olduğunu fark etmiştim. Böyle daha mı çok ilgi çekiyordum? Kimin umurunda. Kafası hala yerinde olan üç beş kişi vardır en fazla.
Aheste aheste doğrudan özel bölüme geçtim. İlerleyen vakitlerde şarabın ardından barmenin tezgahına ilerleyebilirdim belki birkaç tek atmaya. Yemek yeme alanından ise itinayla uzak duruyordum. Bir gün için baharatlı yemek kotamı çoktan doldurmuştum çünkü. Yumuşak koltuğa kendimi bırakır bırakmaz gelen garsona “En iyi şarabınızdan bir şişe. Beyaz veya kırmızı. Hangisinde daha iddialıysanız.” dedim doğrudan. Bacak bacak üstüne atıp beklemeye başladım. Mekan sahibinin civarda dolanmasını beklemiyordum. O yüzden yalnızca Dushalıların ve turistlerin keyif çatmasını her zaman yaptığım gibi uzaktan izleyerek sosyal incelemelerde bulunacaktım. Hemen çaprazımda bir para babası vardı. Yaşı elli civarı. Yanında genç bir kadın var. Fazla samimi. Adam çok terliyor. Sağlığını merak ettim. Deforme olmuşum. Düşünme… odaklanmam gereken yer anlaşma, dedim kendi kendime. O sırada çok hızlı bir şekilde garson şişeyi getirdi önüme. Bardağa şarabı boşaltırken ekseriyetle süzüyordum şişenin tasarımını. El hareketiyle beklemesini belirttim garsona. Bardağı elime alınca ilk kokladım. Ekşiliği güzel gibiydi. Dudaklarımı ıslatacak kadar küçük bir yudum aldım. Bu kadarı yeterliydi. “Mekan sahibini görmek istiyorum.” dedim direkt. “Bir sorun mu var efendim?” Aldığım yanıttan hoşnut değildim. Kaşlarımı çattım cevap vermek yerine. “Ferori kardeşlerden hangisini görmek istersiniz?” Eliyle bar tezgahını işaret etti. “Bayan Ferori hemen şurada. Sizin için uygunsa…” Sözünü elimle kestim. Turistlerin arasında teniyle kendini açık eden tek bir kadın vardı zaten. Orta yaşlı gibi. Emin değilim. Suratım ekşidi. Yanında da sarı saçlarıyla buraya ait olmadığı bariz olan bir adam var. Bardağımı ince parmaklar arasında kavrayarak ayaklandım ve yanlarına ilerledim.
Adamın omzunun üstünden eğilerek bardağı tezgaha bırakıp aynı hızla mekan sahibesi ile adamın taburelerinin arasındaki boşluktan faydalanarak kendime alan açtım. Kadına “Sḧeha!” diyerek Djuratlı’ya döndüm. “Tadına bak. Çekinme. Şarap hakkında yorumunu almayı çok isterim.” Arkamı dönerek kollarımı yasladım tezgaha. Ters tepebilirdi de gayet bu denemeye çalıştığım şey.
Gün Batmadan
#1
Last edited by Fera Pongushe on Tue May 10, 2022 3:49 am, edited 1 time in total.
► Show Spoiler