[Haga Nomua] Eğitim Şart

#1
Sana verilen çeviri cihazı aracılığıyla haberdar olduğun işi kabul ettikten sonra göz açıp kapayıncaya kadar Max'i yanında buluyorsun. Kendisi yanlış bir hesaplama yapmış olacak ki koltuğun üzerinde beliriyor ve dengesini koruyamayıp yere düşüyor. Ayağa kalkarken bir anda evinde belirdiği için özür diliyor ve ihtiyacın olacak tüm eşyaları yanına almanı, ardından seni kendisiyle birlikte ışınlayacağını söylüyor. Kafana estiği şekilde hazırlanıyorsun ve Max ile ışınlanıyorsun. Henüz daha sadece bir kere yaşamış olsan da ikinci ışınlanma deneyimin nostaljik bir his veriyor. Uçaktan indiğinizde geldiğiniz köyün girişine ışınlandığını fark ediyorsun. Prui halkından ise eser yok. O sırada Max sana geldiğiniz bölge ile ilgili biraz bilgi veriyor. "Burası Kupria. Pruilerin kıyı şehri veya köyü diyebilirsin. Bir şehir büyüklüğünde olmadığı kesin ama üretim ve teknoloji çoğunlukla burada oluyor. Bir de Slistua var, o da dağların arkasında. Ama biz şimdilik dağın sınırında olan bir binaya gideceğiz. Direniş Üssü'nün yakınında bir bina." Kupria'nın girişinde başlayan tren istasyonuna geliyor ve beklemeye başlıyorsunuz. Tren istasyonunun yakınında bulunan asfalt yola baktığında daha önce hiç görmediğin araba modelleri mevcut. Tren geldiği anda biniyor ve hızla ilerlemeye başlıyorsunuz. Kıtanızda da trenlerin olduğunu biliyorsun ve Dusha'da olmadığı için kanlı canlı görememiş olsan da fotoğraflarından tanıyorsun fakat şu an bindiğin tren ile Birinci Kıta trenlerinin alakası yok. Bindiğin tren oval bir başa sahip ve bembeyaz. Üstünde ise kabilenin olduğunu tahmin ettiğin bir bayrak tasarımı örüntülü desen haline getirilmiş. Önce Kupria'nın merkezinde duruyorsunuz, sonra "Tiam Bahçesi" diye bir durakta duruyorsunuz, sonrasında da inmeniz gereken durağa geliyorsunuz. Trenden inerken yanındaki televizyon ekranlarına benzeyen tabeladan durağın adının "Direniş Üssü / Ana Eğitim Merkezi" olduğunu öğreniyorsun.

Binanın kapısına geldiğinizde Max kapıdaki güvenlik ile konuşuyor. Güvenliğe binadan "AEM Binası" diye bahsetmesiyle kısaltma olarak söylendiğini de öğrenmiş oluyorsun. Binaya girmeden önce şöyle bir baştan aşağı süzüyorsun. Sanarsın bir bina değil de devasa bir tuğlayı alıp içini oyup bina diye yerleştirmişler. Dusha'daki binalarla karşılaştırıyorsun ister istemez. Çıkıntılı, şekilli, işlemelerle dolu binaların olduğu bir yerden gelince karşındaki ve etrafındaki binalar gerçekten yavan geliyor. Şekline şemaline yabancı olduğun bu binaya Max ile birlikte giriş yapıyor ve onun yönlendirmesiyle girdiğin gibi sola dönüp soldan ilk odaya giriyorsun. Birinci Kıta'da da çok farklı olmadığı için girdiğin odanın bir sınıf olduğunu direkt anlıyorsun. Bir öğretmen masası, henüz saymadığın için yaklaşık olarak 10-15 öğrenci masası, bir kara tahta ve arkada da öğrencilerin eşyalarını koyması için dolaplar var. Öğrencilerin ise neredeyse hepsi Prui bölgesinde gördüğüne benzer işlemelere sahip kıyafetler giyiyor. İçlerinden sadece biri düz beyaz bir tişört, altın bir kolye ve güneş gözlüğü takıyor. Kapıdan girdiğin gibi öğrencilerin her biri sana bakıyor. İçlerinden biri yanındaki arkadaşına dönüp "Kim bu haydut kılıklı lan?" diye soruyor. Çocuğu çeviri cihazın sayesinde anlayabildiğini fark ediyorsun. Gerçi çocuk demek de doğru olmaz, muhtemelen gördüğün gençlerin yaş aralığı 16-20. Yaşça sana yakın oldukları belli oluyor. Arkandan Max girdiği anda ise her biri hızla ayağa kalkıyor ve hazır ola geçiyor. Dikkatini yine beyaz tişörtlü genç çekiyor, en yavaş kalkan o oluyor. Max ise gülümsüyor ve "Şunu yapmanıza gerek yok arkadaşlar, ben geçen gün Dünya'da öyle oluyor diye anlattım sadece. Benim çok desteklediğim bir disiplin yöntemi değil bu." diyor. Öğrencilerden bir kız ise "Yanınızdaki kim? Dilimizi anlıyor mu?" diye soruyor. Max de hemen eliyle seni gösteriyor ve "Evet, dilimizi anlıyor, çeviri cihazı var. Arkadaşlar, bu Haga Nomua. Kendisi bir Dushalı." diye cevap veriyor. Bir anda herkes şaşırıyor ve içlerinden biri elini kaldırıyor. Max kendisine söz hakkı verince bir soru soruyor. "Haga, Haga, Dusha'da develer var mı?" diye soruyor ve öğrenciler gülmeye başlıyor. Max ise "Aaa, lütfen ama. Haga bey diye seslenirsek sevinirim arkadaşlar. Ne sorunuz varsa şimdiden sorun da derse geçelim." diyor. Böylece sana birkaç tane soru üst üste geliyor. Öncelikle içlerinden biri elini kaldırıp "Sizde oyun konsolu var mı? Ben Playstation oynuyorum, çok güzel." diye soruyor. Bir diğeri elini kaldırmadan heyecanla "Şey, şey diyecektim. Hah, Dusha dilinde konuşabilir misiniz? Çok merak ediyorum da." diye soruyor. En son da beyaz tişörtlü genç adam elini yavaşça kaldırıyor ve "Niye geldin lan buraya?" diye soruyor. Max ise "Hop, o soruyu ben cevaplayayım ve ayrıca Taok, biraz saygılı ol lütfen. Haga bey buraya bize Birinci Kıta ile ilgili bilgiler vermek için geldi. Aynı zamanda sizinle birlikte Dünya ile ilgili yeni şeyler öğrenecek." diyor. Adının Taok olduğunu öğrendiğin genç adam ise herhangi bir cevap vermeden oturuyor. Soruları cevaplama vakti! İstiyorsan tabii.
Off Topic
Esenlikler dilerim, bu konuda GM olarak ben, yani Barisu ile ilerleyeceksiniz. Pasiflik süresi 3 gündür.

Re: [Haga Nomua] Eğitim Şart

#2
Prui halkı ve Dünya hakkında bilgi edinme noktasında gelen haber üzerine, bu teklifi kabul etmek dışında bir seçenek göremiyordum. Her ne kadar konu hakkında bildiklerim sınırlı olsa bile, böylesine bir teklifi kabul etmemek mümkün değildi. Bu sayede hem yaşadığım sahte hayatın ve yaşantın gerçeklerini öğrenebileceğim hem de ufkumun daha ne kadar gelişebileceğini görebilirdim. Max'in bir anda evimdeki koltukta belirmesiyle başlayan süreçte, kendimi bir anda Prui halkının topraklarında buluyordum. Kupria isimli yerdeki ilk açıklamalardan sonra başlayan yolculuğumuz Direniş Üssü / Ana Eğitim Merkezi isimli yerde son buluyordu.

İsminden AEM Binası olarak bahsedilen bu yerin yapısı Dusha'dakilerle kıyasalandığında bir hayli sönük kalıyordu. Ancak burada yaşayanların gerçekleri bizden, en azından benden, daha fazla bildiğini göz önüne aldığımda, bu sönüklük değersizleşiyordu. Binanın içinde Max ile ilerledikten sonra, bir sınıf olduğu belli olan odaya giriş yapıyorduk.

Sınıfa girdiğim anda bana karşı takınılan tavır ile Max'e karşı takınılan tavır arasında haklı bir ayrım söz konusuydu. Bu hususa takılmamın gereksiz olduğunu bildiğimden, herhangi bir çıkıntılık yapma niyetinde de değildim. Çeviri cihazı sayesinde anladığım konuşmalarda Max'in beni tanıtmasının akabinde yapılan "şakalara" hafif bir tebessümle karşılık veriyordum. Onların gözünde, yabancı bir şahıstan öte değildim ve Max'in yanında olmam da bu gerçeği değiştirmiyordu. İsmi Taok olan kişinin saygısız cümlelerinden sonra ise Max son cümlelerini kurarak konuşma sırasını bana devrediyordu.

Max'in yanında durmaya devam ederken, bir adım öne çıkarak sınıftaki kişilere daha yakın olmaya çalışıyordum. Tüm sınıftaki kişilere göz attıktan sonra, bakışlarımı Dusha dilini merak eden kişiye yöneltiyordum. Yüzüme takındığım hafif bir tebessümle "Sḧeha! Haga Nomua, fi. Dusha da gutø fi. Dusha dogo da ri." diyecektim. Hemen ardından ise "Dusha dili hoş bir ahenge sahiptir. Elbette bazen kulağa tırmalayıcı da gelebilir. Fakat bu dili konuşmak isteyeniniz olursa, yardımcı olabilirim." diyecektim. Bu sözlerimden sonra Playstation adlı bir konsoldan bahseden kişiye dönerek "Pileysıtaşın mı demiştin?" dedikten sonra "Üzgünüm ama bahsettiği şeyin ne olduğuyla ilgili en ufak bir fikrim yok. Gerçi baktığınızda, oyunla arası olan biri değilimdir. Kart oyunları konusunda bile pek bilgim yok." diyerek dürüst bir konuşma yapmayı planlıyordum. Son olarak ise, deve meraklısı gence dönerek "Varsa beraber bineriz bir gün, ancak biz de normal taşıtları tercih ediyoruz." şeklinde bir cevap verecektim.

Öğrencilerin akıllarını gelen ilk soruları yanıtlamamın ardından bir kez daha sınıfa göz attıktan sonra başımla hafifçe Max'i işaret etmenin ardından "Max şeref veriyor, lakin benimle konuşurken bey veya buna benzer bir şeyler söylemenize gerek yok. Sonuçta buraya gelme sebebim, sizleri daha iyi tanımak, sizlerden bir şeyler öğrenebilmek ve kendi bildiklerimi de size aktarmak. Sizlerle iyi anlaşmayı ve geçinmeyi temenni ediyorum." diyerek konuşmamı sonlandıracaktım.
► Show Spoiler

Re: [Haga Nomua] Eğitim Şart

#3
Dusha dili konuştuğun kız hayranlık dolu gözleriyle sana bakıyor ve başını sallayıp dil konusunda yardım teklifine karşılık olarak "Çok isterim!" diyor. Oyunlarla ilgili soru soran çocuk başını eğiyor ve "Olsun, dersten sonra bize gel oynayalım!" diyor. Deve sorusunu soran ise cevabına hafifçe kıkırdamakla yetiniyor. Max ise kendisine söylediklerine karşılık olarak gülümsüyor ve "O halde Haga, sen de boş sandalyelerden birine otur bakalım. Öncelikle biraz Dünya gezegeninden bahsedelim." diyor. İsteği üzerine ne ön ne arka, tam ortalarda bir sıraya geçiyorsun. Sol tarafında da Dusha diline merak sarmış kız oturuyor. Çok mutlu görünüyor. Oturacağın sırada gözlerini arka sırada oturan Taok'a çeviriyorsun. Sana oldukça soğuk ve ifadesiz bir bakış atıyor. Max sınıfa ders anlatmaya başlıyor. "Dünya gezegeninin amaçlarından geçen ders bahsetmiştik. Şimdi ise Dünya gezegeninin imkanlarından bahsedeceğiz. Üçüncü Kıta'ya olanlardan da bahsetmiştik, aslında bunun sonucunda Dünya'nın ne kadar güçlü olduğunu görebiliyoruz. Ellerindeki teknoloji bu gezegen ile karşılaştırılamaz bile. Her ne kadar yaşam gün geçtikçe zorlaşıyor olsa da silahlarını korumayı başardılar ve aktif olarak kullanmayı planlıyorlar. Bir yandan da bu silahları ne kadar etkili kullanabilecekleri tartışılır çünkü Üçüncü Kıta'da yaşananların tekrarlanması durumunda kendi gezegenleri yaşanamaz bir hal aldığından oluşturdukları gezegen de yaşanamaz hale gelir. Nükleer silah konseptine giriş yapalım isterseniz. Nükleer silahlar, ya fisyon ya da fisyon ve füzyon olaylarının bir karışımı, yani termonükleer bombalar gibi nükleer süreçlerle nükleer patlamalar üreten patlayıcı cihazlardır. Her iki bomba türü de az miktarda maddeden muazzam miktarda enerji üretir. Her ne kadar Dünya gezegeninde nükleer silahların kullanımı yasaklanmış olsa da Üçüncü Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte bu yasak yok sayıldı ve nükleer silahlar milyonlarca, hatta milyarlarca insanın ölümüne yol açtı. Şimdiye kadar sorusu olan var mı?" Çocuklardan biri elini kaldırıyor ve "Nükleer bomba nelerden oluşuyor?" diye soruyor. Max ise "Bölünebilir bir malzeme kütlesi, yani zenginleştirilmiş uranyum veya plütonyum fisyon silahlarında süper kritikliğe zorlanır ve nükleer zincir reaksiyonlarının katlanarak büyümesine izin verilir. Bu, ya bir kritik altı malzeme parçasını diğerine vurarak ya da bir kritik altı küreyi veya bölünebilir malzeme silindirini kimyasal olarak yakıtlı patlayıcı merceklerle sıkıştırarak olur. Birinci Kıta insanlarındaki element güçleriyle de aslında bu tepkimeyi insanların da fiziksel olarak yapabileceğini görüyoruz. En azından daha küçük bir versiyonunu." diye cevap veriyor. Ardından "Başka sorusu olan var mı?" diye soruyor. Kısa bir sessizliğin ardından "Aslında Haga arkadaşımız bize bu konuda biraz yardımcı olabilir. Bize element güçlerinin yapısını anlatman mümkün mü?" diyerek topu sana atıyor.

Re: [Haga Nomua] Eğitim Şart

#4
Max’in beni de bir sıraya yönlendirmesinin ardından, Dusha diline meraklı kızın yanına geçerek sınıftaki yerimi alıyordum. Kızın yüzündeki mutluluğa karşı hafif bir tebessümle karşılık verirken Taok isimli elemanın soğuk ve ifadesiz bakışlarıyla karşılaşıyordum. Bir yabancıya karşı takınmış olduğu bu tutumdan dolayı Taok’u yargılayacak veya ona kötü davranacak değildim. Esasen Taok’un bana karşı tavırları da, içinde bulunduğum düzen içerisinde bana sorun yaratmadığı sürece pek de umurumda değildi. Ne de olsa elemanı nikahıma falan alacak değildim. Bu yüzden Taok’un bakışlarını es geçerken, dersine başlamak üzere olan Max’e odaklanmıştım.

Max’in daha ilk cümlesiyle birlikte, derse geç kaldığımı anlayabiliyordum. Zira Dünya denilen gezegenin amaçları çoktan işlenmiş bir konuydu ve aslında bu husus en çok merak ettiğim noktalardan biriydi. Tüm bu düzmece sistem içerisine bizi sokmuş kişilerin amaçlarını bilmek, beni onları tanımanın ötesine geçirebilecek bir bilgiydi. Fakat şu aşamada dersin işleyişini bozacak bir konumum yoktu. İlk fırsatta Dünya’nın amacını Max’e sormam gerektiğini kafama not alarak, Max’in diğer anlattıklarına kendimi vermeye başlamıştım.

Max konuşmaya başladıkça, benim nezdimde karışık olan bilgileri aktarmaya başlıyordu. Nükleer silah kavramı, teorik olarak anlamamı zor kılan bir konu gibi görünüyordu. Her ne kadar Max konuyu olabildiğince yalın bir şekilde anlatmaya gayret gösterse de, bazı insanların bir türlü kafasının basmadığı konular olduğu gibi, benim de bu anlatılanlar konusunda yetkin biri olduğumu söylemek güçtü. Ancak bir şekilde, içten içe anlatılanlarla bir şekilde kendim arasında bağ da kurabildiğimi fark edebiliyordum. Görmediğim, bilmediğim ve duymadığım bir enerji türünü anlayabilecek kapasite olmamakla birlikte buna yakınlık duymanın verdiği garip bir his içinde Max’in cümlelerini zihnimden tek tek geçiriyordum. Fakat odağım, bir anda “Üçüncü Dünya Savaşı” kelimeleriyle bambaşka yere savruluyordu. Birincisi ve ikincisi olmuş bir savaşın üçüncüsünün de yaşanmış olması ve genel olarak Dünya Savaşı lafzından neredeyse tüm dünyayı etkileyen üçüncü bir savaşın yaşandığını anlayabiliyordum. Buraya takılmamdaki ilk husus, kendi yalan düzenimde de benzer bir savaşın yaşanmış olması ve Pakt’ın kurulmasıydı. Ancak biz daha ilkini yaşamışken, haliyle dünyada bunun bir üçüncüsünün yaşanmış olması akıl mantık alır gibi değildi. Savaşın tüm yıkıcılığına ve yok ediciliğine rağmen, üçüncü kez benzer senaryoların yaşandığını düşünmek gerçekten içler acısıydı. İşin daha kötü yanı ise, bir şekilde bu acınası kişi veya kişiler tarafından koskoca bir yalanın ortasında hayat adı altında bırakılmamızdı. Milyarlarca insanın yok olmasına göz yuman insanlar, şu anda da bizim bu hayatı yaşamamıza göz yumuyordu… Acınası…

Max’in soruya karşılık verdiği cevaplar karşısında, nükleer enerji kavramına anlayamasam bile ne için yatkın olduğumu fark edebiliyordum. Son dönemlerde yaşadıklarımın ağırlığı altında, kendimi bile unutmuş olmaktan dolayı yüzüme yerleşen hafif bir mahcubiyetle Max’i izlemeyi sürdürüyordum. Ancak tam bu anda aklıma düşen bir soru işareti, tüm hevesimin kırılmasına da neden olmuyor değildi. İçinde yaşadığım gezegenin Dünyalılar tarafından yaratıldığı gerçeği karşısında, nükleer enerji denilen şeyin küçük bir versiyonunu bir insan olarak gerçekleştirebildiğim de dikkate alındığında, doğuştan geldiğini düşündüğüm bu enerjinin esasen sonradan vücutlarımıza bir şekilde enjekte edilmiş olduğunu düşünmeden edemiyorum. Bununla birlikte, nükleer enerji ve yıkım kavramlarının bu denli iç içe olduğu bir durumda, düşündüğüm şekilde gerçekleşen denemelerde kaç kişinin yok olduğunu da aklımdan geçirmeden duramıyordum.

Zihnime dolan bu düşünceler ile boğuşmaya başladığım sırada, Max’in bana yönelik sorusunu duymuş olsam bile, ilk anda vücudumun tepki veremediğini fark ediyordum. Daha ilk günden ve hatta ilk dakikadan böylesine derin düşüncelere dalmak, kuşkusuz yaşayacağım sürecin zorluğunu da gözler önüne seriyordu. Bu nedenle kendimi olabildiğince toparlamam ve güçlü durmam gerektiğini fark ediyordum. Yüzüme yerleşen donukluğu silip hafif bir tebessüm takınırken “Elbette.” diyerek yerimden kalkıp Max’in yanına doğru ilerleyecektim. Max’in yanına gelmemin ardından başımla hafif bir söz alma işareti yaptıktan sonra “Bizim kıtamızda, Max’in bahsettiği şekilde element güçlerini kullanabilen kişiler bulunmaktadır. Genetik bir aktarımla geldiği belirtilen bu enerji, her insanda bulunmaz. Bununla birlikte, bu enerji her insanda aynı şekilde vücut da bulmaz. Kıtamızda şu anda bilinen 7 element türü insanlar tarafından kullanılabilir. Bu 7 elementin yanında, kıtada yer alan ülkelere has olmak üzere 5 element türü daha bulunmaktadır.” diyerek anlatımlarıma başlayacaktım. Genel olarak verdiğim bilgilerin ardından ise hafifçe yürümeye başlayarak ve sınıftakilerle göz temasımı kesmeyerek konuşmaya devam edecektim. Birkaç adımdan sonra “Bahsettiğim bu element türleri, yoğunlaşmayla birlikte farklı şekillerde dış dünyaya yansır. Yani kendimden örnek vermem gerekirse, bir neon elementi kullanıcısı olarak ortaya elementin getirisi olarak farklı yaratımlar veya kazanımlar çıkartabilmem mümkündür. Örneğin; elementim sayesinde plazma ışığını kontrol edebilmemden dolayı bir ışın yaratabilir veya neon elementinin tepkimesi nedeniyle ortaya çıkan yüksek ısıdan faydalanabilirim.” diyecektim. Yürüyüşümü Max’in yanına geldiğim sonlandırdığımda ise “Her elementin kendine özgü tepkimeleri olduğu için bunlar eşsiz niteliktedir. Yani ikinci bir elementim olmadığı durumda, neon elementi kapsamı dışında kalan hiçbir şeyi ortaya koyamam. Elbette bu element kullanımının vücuda verdiği zararlar da mevcuttur. Aşırı veya dikkatsiz kullanımlar, kişilerin ölümüne yol açabilir. Bu yüzden, element kullanıcıları her zaman sahip oldukları enerjiyi kullanırken dikkatli olmak durumundadırlar.” diyecektim.

Olabildiğince genel tuttuğum anlatımlarımın ardından Max’e dönerek bakışlarımla eklemek istediği veya daha detayına inmemi gerektiren bir durum olup olmadığını soracaktım. Eğer olumsuz bir tepki almazsam Max’e “İznin olursa bir soru yöneltmek isterim.” diyecektim. Max’in olurunu almam halinde, sınıftakilere dönerek “Bildiğim kadarıyla kıtanızda benim gibi element kullanabilen insanlar veya Dünya gezegenindeki gibi nükleer enerji kullanımı bulunmuyor. Böylesine bir yeteneğe veya enerjiye sahip olabilme imkanınız bulunsaydı, bunu ne şekilde kullanmayı düşünürdünüz?” diyerek sorumu yöneltecektim. Max’in soru sormama bu aşamada izin vermemesi durumunda ise, sınıftakilere dönerek onlardan gelebilecek bir soru olup olmadığını kontrol edecektim.
► Show Spoiler

Re: [Haga Nomua] Eğitim Şart

#5
Sınıfa elementlerin doğasını anlatırken aynı zamanda yüzlerini teker teker inceliyorsun. Taok dışında herkes heyecanla seni dinlediğini yüz ifadesinden belli ediyor. Özellikle de az önce Dusha diliyle ilgili muhabbet ettiğin kızın gözlerinin parladığını görebiliyorsun. Sana adeta hayranlık içinde bakıyor ve dediğin her şeyi dikkatle dinliyor. Sonrasında bir soru yöneltmek istediğini belirtiyorsun ve Max de hemen isteğini onaylıyor. Max'in onaylamasıyla birlikte sorunu sınıfa yöneltiyorsun. Az önceki kız herkesten önce elini kaldırıyor ve soruyu cevaplıyor. "İnsanlara yardım etmek için kullanırdım. Hangi element olursa olsun işimizi kolaylaştırırdım." Yandan başka bir çocuk elini kaldırıyor ve "Kötü adamlarla savaşırdım ben. Dünyalılara gününü gösterirdim." diyor. Bir başkası ise az önceki çocuğa ithafen "Yalnız Dünyalıların tamamı kötü değil, öğretmenim demişti ki Dünyalıları suçlamamalıyız." diyor. Diğer çocuğun ise yüzünün kızardığını görebiliyorsun. Max de araya giriyor ve "Elbette Dünyalılara karşı önyargılı olmamalıyız, ben de Dünyalıyım ama bir çoğunluğun şirketi desteklediğini de unutmayalım arkadaşlar." diyor. En son Taok elini kaldırıyor ve "Seni öldürmek için kullanırdım, Haga." diyor. İsmini söylerken bilerek abartılı bir aksan yapıyor. Max hemen "Taok! Ne dedim ben? Böyle davranacaksan lütfen sınıftan çıkar mısın?" diyerek tepki gösteriyor. Taok ise elini masaya vuruyor, ayağa kalkıyor ve bağırarak konuşmaya başlıyor. "Bize, gezegenimize ne zarar geldiyse yabancılar yüzünden geldi! Kimseye güvenmemi beklemeyin benden! Hiçbirinizin yaşamadığını yaşadım, biliyorsunuz ve buna rağmen bana laf söylüyorsunuz. Beni almaya çalıştılar." Taok o kadar öfkeleniyor ki konuşurken gözlerinin dolduğunu görebiliyorsun. "Üçüncü Kıta'ya olanlardan sonra kimseye güvenmiyorum." diyor. Sınıfta sessizlik oluşuyor. Max Taok'un yanına gidiyor ve eğilip "Haga senin gibi bu gezegenin yerlisi. Sence gezegenini satar mı? Amacı seninle aynı Taok, bu gezegenin geleceği için çalışmak istiyor. Kimseye güvenmeme konusunda haklısın ama o olay bir daha yaşanmayacak. Hem biz seni koruyacağız hem de sen kendini koruyabileceksin." diyor. Taok'un başını okşuyor ve sana dönüp "Haga'ya söylemek istediğin bir şey var mı?" diyor. Taok ise moralsiz bir yüz ifadesiyle "Çıkıştığım için özür dilerim." diyor kısaca.
Post Reply

Return to “Direniş Üssü”

cron