Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#11
Alphonse'un bana verdiği cevap kafamda dönüp duruyordu ama bunu düşünmenin ne yer i ne de zamanıydı. Şimdi karşımda insana benzeyen bir makine vardı ve bana sadırıyordu. HEmen bir karşı hamle planlayıp harekete geçmiştim. BAşarılı da olmuştum. Bir yer kadar... Taktığım çelme onu sarsmıştı am düşürememişti. Robot dengesini toparladıktan kısa bir süre sonra havalanmıştı. "Hasiktir lan!" diyiverdim yaşadığım şaşkınlıka.Çelme taktığım pozisyondan doğrulacakken çok fazla bir hareket imkanım da olmayacaktı. Ayrıca robot da ivmesini kazanmış bir şekilde bana geliyordu. Bu uçan tekmeyi karşılamamın bir imkanı yoktu. Tek yapabileceğim yattığım yerde yana yuvarlanarak saldırıyı savuşturmaktı. Devamına ise daha sonra bakacaktım.
Image
► Show Spoiler

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#12
Önce yana doğru yuvarlanıyorsun, sonra birkaç santim yerden yukarı kalkıp tekrar düşüyorsun. Neden durduk yere hopladığını sorgularken hızla robota dönüyorsun. Neredeyse dizine kadar yerin içine girmiş bacağına bakıyorsun. Yeri delip parçalamış! Robot tek seferde bacağını çıkartıyor ve tekrar sana dönüyor. O sırada Alphonse'yu duyuyorsun. "O bir savaş robotu! Var olmasının amacı yıkım ve ölüm! Onu ciddiye alsan iyi olur yoksa cesedinin sorumluluğunu üstlenmem gerekecek!" Robot bir süre hareket etmiyor. Ardından sana doğru uçmak yerine yürümeye başlıyor. Hızlı hızlı yürüyerek sana ulaşıyor ve seri yumruklar savuruyor. Kafana doğru bir sağ yumruk, böbreğine doğru bir sol yumruk, çenene doğru sağ yumruk ve atılarak gövdeye doğru bir sol yumruk. Saldırılarının rastgele olmadığını çok iyi biliyorsun. Kesinlikle bir planı var. İnsan değil ama insan gibi düşünüyor, bunu anlayabiliyorsun. Sana alev çıkararak atılmayı kesmesinin nedeni bu davranışın işe yaramamasından kaynaklı. Bildiğin makinelerden çok ama çok daha ileri bir şey bu. Senin bildiğin makineler komut bekleyen ve çalışması için birçok etmen gereken aygıtlar. Hatta ne kadar çabuk bozulabilecekleri de çabası. Bu karşındaki ise hızlı, dayanıklı, güçlü ve kendi yapay zekası var. Plan yapabiliyor. Bir davranıştan vazgeçip başka bir tanesine başvurabiliyor. Başka gezegendeki insanlar gereksinimlerini karşılamayı çoktan bırakmış ve kendilerini aşmaya yönelmişler. Hiçbir şey bilmeyen senin karşına deneme olsun diye koydukları bu makine böyle ise, sence "düşman" olarak nitelendirilenlerin makineleri nasıl? Onların makineleri neler yapabiliyor? Seni niye bu makine ile dövüştürüyorlar?
Off Topic
Konunuzun pasiflik süresi 7 güne çıkarılmıştır.

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#14
Kaçmak için yana yuvarlandığımda birden yerden havalandığımı hissetmiştim. Tıpkı ani bir deprem gibi yada ona benzer bir sarsıntıydı. Bunun sebebini anlamaya çalışırken robotun bacağının yeri yarıp içine girdiğini görmem bir olmuştu. Alphonse'un söylediklerinden sonra bu işi daha ciddiye almam gerektiğini anlamıştım. Gözlerimi robottan bir saniyer bile ayırmak pahalıya mal olabilirdi.yine üzerime hızla hareket edecekti diye düşünürken durdu ve üzerime yürümeye başladı. Taktik değiştirmiş gibi görünüyordu. Bir insan gibi analiz yapabiliyor mu yoksaşu adamlardan biri onu kontrol mu ediyor? Hayır... Bu daha farklı bir şey. Adamlar onu uyandırdı fakat bu şey kendi kendine hareket ediyor. Gerçek bir dövüş makinesi gibi. Bu teknoloji... Korkunç bir şey.

Tamamen bilinçi bir şekilde saldırıyordu artık.Ne yaptığını bildiği çok belliydi. Saldırıları savuşturmaya çalışıyordum fakat bunu sonsuza dek yapamazdım. Bu makineye artık bir karşılık vermeliydim. Öncelikli olarak kendimi ondan uzaklaştırarak sezyum-örümcek ağı ile onu tutacaktım. Tabi bu onu ne kadar tutardı bilmiyorum. Çok hızlı bir şekilde zayıflığı zayıflığını bulup sezyum-ateş yeteneğimle saldırmam gerekiyordu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#15
Düşman ile arandaki uzaklığı tutmak ve onun hareket kabiliyetini engellemek her zaman mantıklıdır. Böylelikle aranıza uzaklık koyuyorsun. Robot uzaklaşmanla sana doğru hızlanıyor ama örümcek ağına yakalanıyor. Yürümeye zorla devam etmek istiyor ama olmayınca duraksıyor. Kafası ve bacakları dururken gövdesi ve kolları hızla dönmeye başlıyor. Kendi etrafındaki parçalı dönüş ağı parçalıyor. Bu esnada, bel noktasında bir boşluk görüyorsun. Çok hızlı döndüğünden orada ne olduğunu algılayamıyorsun ama zayıf nokta denilebilecek tek yer orası olsa gerek. Robot ağı parçalamaya devam ederken açıktan bir yarım daire çiziyorsun. Robota direkt dalmak aklının ucundan dahi geçmeyecek kadar aptalca. Bu şekilde arkasına geçip o boşluğa mor alevini daldırıyorsun. Ateşi salmanla eş zamanlı olarak suratına bir ters yumruk yiyip yerde sürükleniyorsun. Elin çenene gidiyor hemen. İçini aniden kaplayan çenenin kırılmış veya çıkmış olma korkusundan ötürü. Acı ve ağrı çivi gibi saplanıyor sana ama şükürler olsun ki, sakatlık yok. Robota bakıyorsun. Kıvılcım fışkırtan bir büyük patlamaya son anda yetişiyorsun. Sonrasında küçük patlamalar ve kıvılcımlar. Robot her seferinde öne doğru eğiliyor ve diz çöküyor. Beli enine ve boyuna doğru sırtına kadar açılmış. İçeride kablolar görüyorsun. Baya bi' kablo var. Birçok kablo sarmal şekilde bir araya gelip kablolar bütünü oluşturmuş. Tıpkı şey gibi...

Kas. Kas sistemi. Kabloları insanlardaki kas sistemine benzetmişler. Gövdesi ve kolları kendi etrafında döndüğü an beynin robot ile insan arasındaki bütün bağları koparmıştı. Böyle ucubemsi bir özellik onu kendi varlığı yapıyor. Şimdi ise beynin kopardığı bağı koptuğu yerden düğümlüyor. Kopan ipi düğümlediğinde çirkin gözükür ama çok daha sağlam olur. Belki bu sana yardım edebilir.

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#16
Örümcek ağım az da olsa işe yaramış gibi görünüyordu. En azından bana zaman kazandırabilmişti. Bu sırada ben de sıradaki hamlemi düşünebilecektim. Robotun ağdan kurtulmak için yaptığı hamle kafamda bir ışık belirmesine neden olmuştu. Bir boşluk yakalamıştım ve hızlıca oraya doğru saldırmalıydım ki öyle de yapmıştım. Tam doğru hamleyi yapmış olmamla gelen özgüveni iliklerime kadar hissetmiştim ki çenemdeki ağrıyla kendimi yerde bulmuştum. Bu makine gerçekten sertti. Bir hareket yapmadan önce iki defa düşünsem iyi olacaktı. Sıfır hatayla hareket etmem gerekirken, bu robot beni tek bir hamlede dümdüz edebilecek güçteydi. Kesinlikle bunun bilincinde olmalıydım.

Acımı düşünecek vaktim olmadığından tekrar robotun vücudunu analiz etmeye başlamıştım. Hamlem amacına tam ulaşamamış olsa da bana bir kapı açmıştı aslında. Bu kablo sistemi insan vücudunu andırıyordu. Tabi ki öyle olmalıydı. İnsanımsı bir robot yaratmak için başka hangi kaynaktan ilham alabilirlerdi ki. Ellerinde böyle kusursuz bir tasarım varken bunu kullanmak ve bir üst seviyeye taşımak oldukça mantıklıydı. Yani demek oluyor ki robotun hareketlerini kontrol eden komutlar bu kablolar aracılığıyla iletiliyordu. Yok etmem gereken şey sert kabuğu değildi. Bu işimi kolaylaştıracak gibiydi fakat bir daha çok fazla yaklaşırsam bir önceki gibi ucuz kurtulamayabilirdim. Bu yüzden bıçağıma başvurmam aptalca bir hamle olabilirdi. Biraz daha uzaktan robotun aklıyla oynayarak onun boşluğunu aramam gerekiyordu. Ardından bedeninin açık kısmına doğru açıyı bulduğumda ise kablolara ağzında ateş püskürtecektim. Tabi bunun için 3 metrelik bir mesafe gerekiyordu. Umarım bu mesafe yeterli olurdu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#17
Hızlı düşüncelerin rüzgâr gibi savrulurken Alphonse'un sesi dikkatini çekiyor. "Das ist genug, ciddileşme vakti." Bunu deyip ardındaki bilim insanlarına kafasıyla onay veriyor. Bilim insanları da havada asılı duran ekrandan gözlerini ayırmayarak yine havada asılı duran klavyeye basıyorlar. Ekranda karşındaki robotun görüntüsünü görebiliyorsun. Birçok yerinden ok çıkıyor ve okların ucunda o bölgedeki parçalar gözüküyor. Sonrasında ekranın sağında bir sütun çıkıyor. Sütun yüzde elliye geliyor. Robotun bunca zamandır durduğunu fark ediyorsun. Sanki cansız bir heykel gibi. Ardından robot dile geliyor. "Güç düzeyi arttırıldı. Ağır ateşe geçiliyor." Robotun bacaklarının arkasından ikişer tane daha bacak gibi uzuvlar çıkıyor ve yeri delerek kendisini sabitliyor. Kollarını önünde birleştiriyor ve iki kolu bütün olup silindir şeklini alıyor. Kafası ise dürbüne benzer bir hâl alıyor. Kırmızı bir ışığın bedenine değdiğini görüyorsun. Robot sana ateş açıyor. Silindirden çıkanın ne olduğunu bilmiyorsun. Göremiyorsun da zaten. Sadece hayatta kalma içgüdün bedenini yana fırlatıyor. Bir patlama. O kadar gürültülü ki sadece ilk anını duyabiliyorsun. Sonra kim bilir kaç metre boyunca uçuyor, savruluyor, yuvarlanıyor ve yere sürtünüyorsun. Bilincin kapanmadan önce kulaklarının dolduğunu ve çok sıcak olduğunu hissediyorsun. Gözlerini bir daha ki sefere açtığında ise panikle doğruluyorsun. Sıklıkla nefes alıp veriyorsun. Yüreğin kemiklerini kırıp çıkmak istiyor gibi. Omzuna bir el dokunuyor hemen. "Sakin olun beyefendi, geçti, geçti, derin derin nefes alın. Düşüncelerinizi sabitleyin. Şu an yataktasınız. Güvendesiniz." Hemşire konuşmaya devam ederken gözlerini kapatıyorsun. Düşüncelerin sabit ve durgun ama duyguların vahşice etrafa saldırıyor ve yüreğin söz dinlemiyor. Kulağını hemşireye veriyorsun. Onun ilgili sözlerini beynine doldurarak dikkatini dağıtmış oluyorsun. Ancak bu şekilde yavaş yavaş düzelmeye başlıyorsun. Gözlerini tekrar açıp sağına baktığında odanın hemen dışındaki Alphonse ve Max'ı seçebiliyorsun. İkisi de sinir krizi geçirirmişçesine el kol hareketleri ile birbirlerine bağırıyorlar ama anlamıyorsun. En son Max bir eliyle suratını sıvazlıyor ve iki elinin boynunda birleştirip kafasını yukarı kaldırarak derin nefese geçiyor. Alphonse'un daha sakin olduğunu ama hâlâ konuştuğunu görüyorsun. Max gitmeye başlıyor. Alphonse ise kolunda tutuyor. Max kolundan tutulduğu gibi dönüp yumruğu basıyor suratına. Alphonse yere kapaklanıyor. Max'ın burnundan duman çıktığına ant içebilirsin. En son Alphonse'u yanındakiler kaldırırken Max'ın hışımla olay yerini terk ettiğini görüyorsun. Hemşire seni yavaşça yatırıyor. Acaba buraya gelmekle doğruyu mu yaptın? Karıştığın işi seni aşıyor mu? Yoksa, sadece fazla mı yabancısın bu "dünyaya"? Kafanı iki yana sallayıp yataktan kalkıyorsun. Etraf karanlık. Işıkları kapattılar herhalde. Düğmeyi buluyor ve ışığı yakıyorsun. Pencereden dışarısı gözüküyor. Mavi ve siyah hakim. Yatağın baş ucundaki saati görüyorsun. 20:37

Telefon sesi ile irkiliyorsun. Duvara asılı bir telefon. Senin kıtadaki gibi ama ankesörü yok. Elini alıp kulağına dayıyorsun. Konuşan Max. "Selam Sai, şükürler olsun ki yaşıyorsun. Seni dışarıda bekliyorum. Gel lütfen." Kendini yokluyorsun. İyisin, en azından fiziksel olarak. Odayı terk ediyorsun, koridoru aşıp birkaç kat aşağı inince giriş kata varıyorsun. Ana kapıyı görmemek mümkün değil zaten. Dışarı çıktığında alacakaranlık olduğunu anlıyorsun. Max buraya geldiğin arabanın yanında dikilmiş, sigara içmekte. Yanına geldiğinde sana sarılıyor ve söze giriyor. "Ben sadece bize yardım edebileceğine inandığımdan seni buraya getirmek istedim. Hem ufkun genişler hem de bize göremediğimizi gösterir veya atladığımızı ikaz edersin diye. Alphonse'un bu kadar yanlışa düşeceğini beklemiyordum. Çok abarttı, hem de çok. Seni gözünde mi büyüttü yoksa deney faresi yerine mi koydu? Bilmiyorum..." Son kez içine çekiyor sigara dumanını ve yere atıp üzerine basıyor. Yer de bir sürü sigara dalı olduğunun o an farkına varıyorsun. "Buraya geldiğin kıyafetlerin hasar görmüştü. Düzeltebildiğimiz kadar düzelttik. Yine de bir sorun olduğunu anlarlar. Bir bahane uydurursun artık. Arabada, çantadalar. Senin buradan gitmeni istiyorum. Evine dön." Max arabaya giriyor ve sürücü koltuğundaki elemanla konuşuyor. Arabadan çıktığında ise zaten asık suratına bir de sinir ekleniyor. "Çantanı unutmuşum. Gidip alayım. Sen burada bekle. Ne kadar salağım, Tanrım..." Max içeri girdikten sonra onun arkasından binaya bakıyorsun. Aklında birçok düşünce, yüreğinde birçok duygu var ama hiçbirine bir ad veremiyorsun. "Esenlikler ve geçmiş olsun. Neler olduğunu öğrendim. Daha iyisin ya?" Sesin kaynağına baktığında yanında birisi duruyor. Takım elbise üzerine kaban giymiş. Ayağında cilalı kundura, ellerinde eldiven. Saçı kısa, bıyığı ve sakalı kirli. Yetişkin olduğu belli ama genç bir hava veriyor. Sana doğru gülümseyerek devam ediyor. "Alphonse adına özür dilerim. O bu tür konularda inatçıdır. Özür dilemez. Her zaman öyleydi. Özellikle son günlerde çok gergin. Herkesin ve her şeyin yavaş olduğuna kafayı takmış. Bu yüzden böyle bir olay yaşandı. Sürelerinin ne kadar az olduğunu bilsen, belki hak verirsin. Kim bilir? Ancak Frum ve Ser!" Biraz gülüyor ve seni süzüyor. "Max'ın neden sinirden küplere bindiğini anlıyorum. Yağız bir delikanlısın. Ayağının dibinde bomba patladı ama sapasağlamsın! Ya Frum ve Ser seni korudu ya da Kurucu. Max'ın Tanrım dediği varlık da olabilir. Max burayı çok seviyor, biliyor musun? Bu gezegeni, sizleri, özgürlüğü ve isyanı. Bu yüzden Zengin Co.'ya alındı ve rütbe üstüne rütbe atlayabildi. Sonra da amaca ihanet etti. İstediği her şey oldu ama bu onu yanlış yola girmekten alıkoymadı. Üzücü bence. Birisi sana yakarıyor, yanıt veriyorsun, dileklerini gerçekleştiriyorsun. Karşılığında sadece bağlılık istiyorsun. Sonuç? Al işte." Hüzüntü dolu bir iç çekişin ardından konuşmasını sonlandırıyor. "Sende büyük rol oynayacak bir kişilik seziyorum. Gencecik yaşta savaş gördün, siyaset gördün, başka bir kıta gördün. Her yiğidin harcı değil ya? Max birazdan gelir. Ben gideyim artık. Başını ağrıttıysam, kusuruma bakma. Her kusurdan arındım da bir tek bu kaldı geriye." Başıyla selam veriyor sana ve karanlığa içine karışıp gözlerden kayboluyor. Senin aklında ise tek bir soru kalıyor. "Niye bu yabancı konuşurken hiçbir karşılık veremedim?" Max geri geliyor ve çantayı göstererek gülümsüyor. Arabaya yüklüyor ve sana eliyle işaret ediyor.

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#18
Ben robotun fişini çekmeyi planlarken işlerin daha da ciddileşeceğini anlamam uzun sürmedi. Alphonse’un sesiyle birlikte kenarda bir hareketlilik başlamıştı bile. Evet… Robot dövüş esnasında kendi öğrenerek karşılık veriyordu ama tamamen kendi iradesi yoktu. Sonuç itibariyle onu bu adamlar yönetiyordu. Ne yazık ki yapacakları şovu en ön koltuktan izleyecekmişim gibi hissediyordum. Tamamen doğrulup beni neyin beklediğini karşılamaya koyulduğumda robot da hareketlenmeye başlamıştı bile. “Hassiktir lan oradan!” Bu ilgilenebileceğimden biraz fazla olabilirdi. Antrenman amacını aşmaya başladığına göre benim de hayatta kalma moduna geçme vaktim geldi anlaşılan. Çünkü bu herifler beni öldürmekten geri duracakmış gibi görünmüyordu. Karşımdaki yapay canavarın her hamlesinden kaçınmam gerekiyordu.

Kafamdaki patlama sesleriyle birlikte gözlerimi açtığımda bir elin omzuma dokunduğunu hissettim. Bilincimi kaybetmiş olmalıydım bir an önce buradan çıkmam gerekiyordu. Kapana kısılmıştım ve bir kaçış yolu bulmam gerekiyordu. Bir an önce… Bunun için önüme gelen her şeyden kurtulmaya çalışırken birinin sözleri beni sakinleştirmeye başlamıştı. Böyle bir yerde sakin kalabilen birinin olması onu dinlemem gerektiğinin göstergesiydi benim için. Bana doğru yolu gösterebilirdi. Başım çatlayacak gibi olmasına rağmen onu dinlemeye çalışırken bir hemşire olduğunu fark etmiştim. Kafamı sakinleştirip etrafıma bakmayı akıl edebilmiştim böylece. Ne zaman olduğunu bilemsem de bir hastane odasına gelmiştim belli ki. Bunu fark edip sakinleştiğimde Alphonse ve Max’in köşede konuştuklarını görmüştüm. Beni neredeyse öldürmeye alışan şerefsiz tam da önümde duruyordu. Ona sağlam bir ağız sağlığı problemi oluşturmak için ileri atılacaktım ki vücudum hala olayın etkisinde olacak ki istediğimi yapmıyordu. Neyse ki Max benim yapmak istediğimi, yüzde biri kadarı olsa da yapmıştı.

Bir süre gerektiği gibi dinlensem de tam olarak kendime gelememiştim. Ne kadar süredir uyuduğumu da bilmiyordum. Beni bırakıp gitmişlerdi belli ki. Işığı yakıp biraz dışarıyı seyretmek iyi gelebilirdi belki diye düşünürken telefon sesi bütün huzurumu alıp götürmüştü. Telefondaki ses Max’in sesiydi. Gidelim bakalım. Bir açıklamayı hak ettiğimi düşünüyordum. Yanına gittiğimde sarıldıktan sonra hemen söze girdi. "Sanırım ikincisi…” diye karşılık verdim. Belli ki Max çantamı çoktan hazırlamıştı ve beni geri göndermeye kararlıydı. Çantamı almak için içeri girdiğinde başka bir adam yanımda belirmişti. Adamı biraz süzsem de çok umursamadım. Adam konuşurken ben önüme bakarak bir karar vermeye çalışıyordum. Sözlerinin arasında “Frum ve Ser” dediğinde bakışlarımı ona çevirmiştim. Kim olduğunu soracaktım fakat o anlatmaya devam ederken araya giremedim. Neden olduğunu anlayamadığım bir şekilde Adama soru yöneltememiştim.

Max geri döndüğünde hiç konuşmadan gülümseyerek beni arabaya davet etmişti. “Beni buraya getirmenin bir sebebi var değil mi Max. Burada işimin bittiğini düşünmüyorum. Henüz…” bir iç çektikten sonra yüzümü ekşiterek “Belki senin de bana anlatmak istediğin şeyler vardır.”
Image
► Show Spoiler

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#19
Max yanıtına karşılık olarak gözlerini kapatıp derin bir iç çekiyor. "Peki..." diyor ve bir sigara yakıyor. Tanrı bilir, kaçıncı sigara... Dumanı öyle bir içine çekiyor ki, bir an dışarıya bir şey çıkmayacak sanıyorsun. Çok uzun bir konuşmaya giriş yapıyor böylelikle.

"Şimdiden başın ağrıyacak, özür diliyorum bunun için. Senden gizlim saklım yok. Sadece her şeyi tek seferde anlatmak istemedim. Ben bile her şeyi filtrelemekte zorlanıyorum. En baştan başlamak en iyisi bence. Size sizi korumak ve gelecek düşmana karşı hazırlamak için burada olduğumu söylemiştim. Hâlâ da o amacı taşıyorum. Peki, düşman kim? Başka bir gezegen olduğunu biliyorsun. Peki, o gezegen ne? Orada kimler var? Onların amacı ne? Benim geldiğim gezegenin adı Dünya. Tıpkı burada olduğunu gibi, orada da insanlar var ve yine orada da insan en gelişmiş canlı türü. Sizin gibi biz de çağlar boyunca savaştık, barıştık ve teknolojide ilerledik. Bizim gezegenimizde de farklı uluslar var. Hem de yüzlerce. Hepsinin kendine özgü kültürleri var. Sizden farkımız ise biz, belki de, fazla ileri gittik. Sizde Kıtasal Savaş oldu. Biz de ise Dünya savaşı. Bütün gezegen birbiri ile savaştı. Üçüncü Dünya Savaşı'ndan sonra her şey değişti. Biz teknolojide sizden çok ama çok yukarıya çıktık. Sana ne kadar detaylı anlatsam bile asla kafanın basmayacağı kadar. Siz bizden yüzyıllarca, hatta bin yıllarca geridesiniz desem yalan olmaz. Bu üçüncü savaşta gezegendeki en tehlikeli madde kullanıldı. Bilmen gereken tek şey bu maddenin yaşamı kalıcı olarak sildiği. Bu madde silah olarak kullanıldığında ve/veya kontrolden çıktığında bulunduğu bölgedeki yaşamı silmek ile birlikte kilometrelerce uzaktaki yaşamı da zehirliyor. Bu maddeyi silah olarak kullandılar. Bizden öncekiler; eski nesiller yani. O kadar çok ve şiddetli kullanıldı ki, önce doğa, sonra onla beraber yaşam yok oldu. Bütün gezegenin nüfusu çeyreğe indi. Onlar da ölümcül derecede zehirlenerek teker teker ölmeye başladılar. Bunlar olmadan evvel, biri vardı. Zengin bir iş adamıydı ve insanlığın gelişimi konusunun üzerine titriyordu. Diğerlerinden çok daha fazla hem de. Nedenini sonradan öğrendik tabii. Bu kişi kazandığı bütün parayı bilime yatırım yaparak harcıyordu. Onun desteği sayesinde hiç takdir edilmeyen, hatta varlığından kimsenin haberi olmadığı bilimciler gün yüzü görmeye başladı. Çok geçmeden bu bilimcilerin başarıları sonucu o büyük bir ün kazandı. Bir anda başarıdan başarıya atladı ve ülke liderleri onla görüşmek için sıraya girdiler. Hepsi değil elbette. Bazıları onu kendi adamı yapmak ve sadece kendileri için çalışmasını istedi. O ise bu teklifleri reddetti. Kendisini insanlığa adanmış olarak görüyordu. Bu yüzden, onun hakkında büyük suçlamalarda bulundular. Biz bu taktiğe karalama deriz. Çoğu bütün iddiaları reddetmek ile yetinirdi. O ise tam teşekküllü bir karşı saldırı gerçekleştirdi ve bir nevi savaş ilan etti. Soğuk savaş denir buna. Aksiyon olmadan, savaş alanına inmeden yapılan bir savaş. Sözlerin ve destekçilerin en büyük silahlar olduğu bir savaş. Konuşmasını hiçbir zaman unutmadım. Zaten o konuşma yüzünden onunla çalışmaya başladım. Ben insanlığı her gün, her saat, her dakika, her saniye, her salise, her an yükselmesini ve ileriye gitmesini istiyorum. Ben insanlığın taşıdığı sınırsız potansiyeline kavuşmasını ve bunu engelleyen her şeyin ortadan kaldırılmasını istiyorum. Bizler en üstün canlılarız çünkü biler evrim geçirmeyi asla bırakmıyoruz. Maalesef ki, bunu engellemeye çalışanlar var. Sadece bir gün daha güçte olmak için bütün insanlığı aşağılık kılmak için canla başla çalışanlar var. Ant içiyorum, yaşam ateşim sönene kadar asla dur durak bilemden insanlığı ulu kılmak için çalışacağım! Bu sadece bir kısmıydı. Onun sözlerini tekrar ederken bile neden ona isyan ettiğimi unutuyor gibi oluyorum. Suikastte kurban gitti konuşmasından sonra. En azından biz öyle sandık. Sonra savaş ve kıyamet. Bütün gezegen ölmek ile kalmadı, doğal afetler aldı başını gitti. Depremler, seller, fırtınalar. Geriye kalan bir avuç insan dünyanın sonunu kaçınılmazlık içinde beklerken o döndü. Yeni bir ülke inşa etti. Yeni bir ulus oluşturdu. Mucizeler meydana getirdi. Ölümcül zehri bedenlerimizden attı. Kaybettiğimiz uzuvlarımızı geri kazandırdı, bizleri iyileştirdi ve bazılarımızı yeni bedenlerde diriltti. Gözlerimizin önünde doğayı tekrar yetiştirdi. Bir Tanrı'nın doğuşuna tanıklık ettik. Kişioğlu'nun Yeni Tanrısı her şeyin sonun gelirken bize her şeyin başlangıcını ayarladı. O'nun topraklarında sıfırdan başladık fakat gezegen hâlâ parçalanıyordu. O'nun bile gücü durdurmaya yetmedi. Bu yüzden, bir Tanrı'ya en yakışan şeyi yaptı. Yarattı. Yeni bir gezegen yarattı. Evrim geçirmiş ve hep evrim geçirecek bir dünya. Hepimiz hemen oraya gitmek istedik ama o sabır istedi. İnsanlığın karanlık tarafını herkesten daha iyi biliyordu. Bu yüzden bize bir açıklama yaptı. Sabredin, güvenin ve inanın! Sadece görmek istiyorum. Yine aynı yanlışları yapacak mıyız? Yapsak bile, bu sefer çözüm üretebilecek miyiz? Yeni Dünya burası. Test sürümü ise sizlersiniz. Gezegeninizi ve sizi yaratan bizim Tanrımızdı. Sizi yeterince izledi ve değerlendirdi. Dünyanın dayanacak gücü kalmadı. Yakında orası yokluğa karışacak ve O bütün gücüyle buraya gelecek. Kendi insanlarını buraya yerleştirecek ve bu süreçte size ne olacak bilmiyoruz. Köle mi olursunuz? Direkt öldürülür müsünüz? Yoksa ikinci sınıf vatandaş olarak sürünür müsünüz? Ben ve parçası olduğum isyan kuvveti buranın sadece size ait olduğunu savunuyoruz. Burası sizin eviniz ve biz ancak misafir olabiliriz. Belki sığınmacı. Hehe, beni Tanrı'ya isyan eden bir ölümlü olarak görebilirsin. Havalı, değil mi? Birçok edebiyat eserinde öyle kurgular vardı. Geçmişte yani. Eğer bizimle kalıp devam etmek istiyorsan, kesinlikle minnet duyarım. Bana sorarsan, çekip gitmen daha iyi. Gözümüzün ne kadar kararabileceği ortada. O'nun gibi olmak istemiyorum. Kimseyi feda etmek istemiyorum. Biz sizin özgürlüğünüz için çalışıyoruz. Bizim türümüzün günahlarının bedelini siz ödememelisiniz. Bizim türümüz için basamak olup çiğnenmemelisiniz. O buraya geldiğinde Kıtasal Savaş'tan fazlası olacak ve biz sizin için canımızı ortaya koyacağız. Hepinize bu bilgileri yaymak yapılabilecek en yanlış ve salakça hareket. Bu yüzden, gizli saklı hareket ediyoruz ve sadece seçtiğimiz kişilere ulaşıyoruz. Sizin kaderinize biz karar vermemeliyiz. Siz kendi kaderinize kendiniz karar verebilmelisiniz. Dış etmenlerin tecavüzüne uğramadan. Bu yüzden yardımınızı istedim. Ne kadar çok olursak, o kadar şansımız olur. Tek bir soru var. Kendini ateşe atmaya razı mısın?"

Beyninin bilgi yoğunluğundan aşırı yüklenmesini kenara koysak, onlardan biri olsaydın bile işlemesi zor bir yığın karşısında kitlenir kalırdın. Çok büyük bir gerçek önünde düğümünü çözdü ve önüne serildi. Bütün çıplaklığıyla.

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#20
Max çabuk ikna olmuştu. Bir sigara daha yaktıktan sonra anlatmaya başladı. Ne kadar sürecekti bilmesem de sözünü kesmeden sessizce dinlemeye karar verdim. Neyin ortasındayım? Nasıl bir yol izleyeceğim? Her şeyi oturtup kafamda bir çözüme ulaştırmam gerekiyordu. Gerçi anlattığı şeylerin çoğu beni aşan şeylerdi. Liderler, bilim, savaş… Belki çok yabancı şeyler değildi ama konunun ayrıntısı beyin yakan cinstendi. Sonuç itibariyle nasıl bir aksiyon alabileceğim konusunda pek bir fikrim olmasa da önümde iki seçenek var gibi görünüyordu. Ya özgürlüğümüz ve hayatımız için savaşacaktık ya da kaderimize razı olacaktık. Böyle deniyordu değil mi? Sorumluluğumu yerine getirmeyip bir köşede görmezden gelerek ben de başarısızlığımdan bu şekilde kurtulabilir miyim? “Kaderimizde varmış.”

“Aslında bir yerde duysam ya da okusam güzel ve ilgi çekici bir hikaye olabilirmiş. Fakat bunun gerçek olduğunu düşününce insanın biraz tüyleri ürperiyor. Yine de düşününce zaten ateşin içinden çıkarak gelmedim mi buraya? Ayrıca herhalde kısa çöpü çekerek seçilmedim değil mi? Tekrar söylüyorum buraya getirilmemin bir sebebi var. Bu yüzden hiçbir şey olmamış gibi insanlara sırtımı dönemem.” derin bir nefes aldım ve devam ettim. “Sadece anlattıklarını tamamen kavramam biraz zaman alabilir. Beynim o kadar güçlü değil sanırım.”
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Direniş Üssü”