[Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#1
Son zamanlarda gerçekten çok ilginç şeyler oluyor, değil mi? Rütben elinden alınıyor, arkadaşın hapis düşüyor, tarikat liderini tutuklattırıyorsun, arkadaşın af çıkıyor ve mesleğini geri alma fırsatı veriliyor, kıtanın ötesinde yaşam olmasını bırak, gezegen denilen ölçülemeyecek büyüklükte bir su ve toprak küresinde yaşıyorsun, hatta başka gezegenler olduğunu öğreniyorsun, o başka gezegenlerden birinden birisi sizi ziyarete geliyor, sana güvenip bel bağlıyor ve evrenin sırlarını açığa çıkarıyor. Kişinin aklını kaybetmesi elde değil! Kafayı yer insan! Gel gör ki, sen ve diğerleri bunu iyi karşıladınız. Max da mal gibi bilgi bocalayıp aşırı yükleme yaptı beyninize. Hazır Max demişken, bugün onunla yeni bir serüvene çıkacaksın. Birkaç gün evvel evine ilginç bir mektup geldi. "Sevgili dostum Sai, eğer senin için de uygunsa, bana yardım elini uzatmanı istiyorum. Dünyaya karşı çalışmalarımızı daha hızlı yürütmek ve güvenliğimizi sağlamak adına yeni bir projeye başlayacağız. Senin de içinde bulunmanı istediğim bir proje. Bu gezegenin yerlisi olarak görüşlerin ve katkı payın çok değerli. Eğer kabul edersen, sizi ilk defa uçağa bindirdiğim yerde buluşalım. Sana uzak ama en iyi kalkış noktası orası. Not: Evrensel çeviri aygıtını almayı unutma. Kulağına taktığın şey." Böyle bir mektubu almayı beklememene karşın, merak ve keşif dolu doğan gereği hazırlığını yapıp yola çıkıyorsun.

Uzun sürüyor tabii ama buluşma noktasına varıyorsun. Orada ise ağzında sigarası, elleri cebinde okyanusu izleyen Max'ı ve hâlâ tasarımını garipsediğin bilinmeyen çağa ait uçağı görüyorsun. Senin geldiğini görünce el sallıyor. Sigarasını ağzından alıyor, son dumanı üflüyor ve rüzgârın dumanı götürüşünü izliyor. Ardından gri renkte paket gibi bir şey çıkarıp sigarayı söndürmeden oraya koyuyor. Gri paketi cebine koyduktan sonra, başka bir cebinden mavi küçük bir paket çıkarıyor. İçinden yine mavi ama kare şeklinde saydam bir kağıt çıkarıp damağına yapıştırıyor. Sen vardığında da gülümsüyor. "Sevgili dostum, seni görmek ne güzel!" Hemen elini uzatıyor ve tokalaşıyorsunuz. "Sarılmak da isterdim ama sigara kokuyorum. Hoş olmaz şimdi." Beraber uçağa biniyorsunuz ve yola koyuluyorsunuz. Yol sırasında ise sana ilginç bir önbilgi veriyor. "Aslında ikimizi de ışınlayıp bizi zahmetten kurtarabilirdim ama dürüst olacağım, saatlerimizi kullanmayı en aza ve en basite indirgememiz gerek. Dünya her yerde bizi arıyor ve saatleri kullanmak, hele hele büyük ölçüde, onlara yerimizi haykırmakla aynı şey. Hem, senden önce başka bir arkadaş için kullandım. O yüzden yani. Uçağı kullanırken bile neredeyse yakalanıyorduk, biliyor musun? Bundan dolayı, sana mektupta söz ettiğim gibi, yeni bir projeye başladık. Başarılı olursa, bir tık daha özgür olabileceğiz." Aydınlık hava hızla kararıyor ve yeniden aydınlanıyor. Böylelikle ikinci kıtaya varıyorsunuz. Uçaktan indiğinizde sizi Max'in arkadaşlarından biri karşılıyor. Bir arabaya dayanmış, sizi beklemekte. Araba sizin kıtanızdaki arabalardan belli bir yönde farklı. Daha geniş, kalın ve ağır. Tekerlekler daha büyük ve girintili çıkıntılı. Teknoloji olarak kesinlikle daha ileride. İleriye baktığın zaman patikanın taşlı ve topraktan olduğunu görüyorsun. Belki bu yüzdendir? Arabaya biniyorsunuz ve yola koyuluyorsunuz. Kıyıdan merkeze yol sürüyor ama etrafı seyretmek sana çarpık bir haz veriyor. Yeni bir kıta, yeni bir doğa, yeni insanlar, köy var bir tane, tren istasyonu var ama tren bambaşka bir tren. Oval mi o? Vay be! Eğitim Merkezi? Burada işler tam da istedikleri gibi gidiyor desene. Bunları görmek senin beynini besliyor ama bir yandan da çekingenlik ve korku beyninin köşesinde bekliyor. Başka hangi kıtalar var? Başka hangi gezegenler var? Başka hangi teknolojiler var? Neye karşıyız biz? Zamanı gelince ne yapacağız? Büyük bir kale görmenle bu kaygıların son buluyor. Kale gerçekten kocaman ve dümdüz duvarları var. Hapishaneymiş gibi bir his yaratıyor. Sanki bilerek fazla düz ve soğuk yapılmış. Olumsuz bir tasarım hedefi var adeta. Kaleye vardığınızda ise arabadan inip içeri geçiyorsunuz ve içerisinin dışarıdan ne kadar farklı olduğunu görüyorsun.

İçerisi beyaz ve tonları ile renklendirilmiş. Belli bir yerden sonra krem rengine dönüyor. Koridorlar, geniş odalar, ofisler, onlarca insan oradan oraya koşturuyor, bazıları masa başı iş yapıyor, kara tahta gibi bir tahtada harflerle ve sayılarla dolu bir dizi yazılar var, ya tartışıyorlar ya da beraber çalışıyorlar. Buranın tam olarak neresi olduğunu, işlevinin ne olduğunu, bunca insanın gerçekten Max'e mi bağlı olduğunu düşünürken yanınıza gözlüklü, uzun boylu ve kirli sakallı biri geliyor. "Max, ikinci kattan bekleniyorsun. Radara takılan bir dünya gemisi varmış." Max'ın suratı anında değişiyor ve önce sana bakıyor sonra bakışları hızla etrafı tarıyor. Gözüne birisini kestirip ıslık çalıyor. "Alphonse!" Dilinin dönmeyeceği bir dilde adını söylediği kişi bir koşu Max'ın yanına geliyor. "Bana acil durum olduğunu söyleme lütfen!" "Hayır, yok. Bu yeni eleman yapay zekanın ne olduğunu anlat da işe hazır olsun. Ben kaçtım!" Çok hızlı bir şekilde konuşup olay yerini terk eden Max, arkasında ne yapacağını bilmeyen ve şok içinde kalakalmış Alphonse'yu bırakıyor. "Hep aynı şeyi yapıyor..." diye söylendikten sonra sana dönüyor. "Bak şimdi, yapay zeka telefonlardan bilgisayara, akıllı tahtalardan hologramlara kadar aklına gelebilecek her teknolojik gelişmede mevcut olan bir yazılımdır. Bu program iç ve ara yüzü idare eder. Ayrıca uygulamalara açmanı, onları çalıştırmanı, sesli komut vermeni de sağlar. Şey gibi düşün ya, dışarıdan bakınca bütün işi kral yapıyor ama aslen kral doğru ve gerekli komutları veren kişi. İşi onun astları yapıyor. Yapay zeka da kralın, yani bizim, tek astımız ve her işi yapabiliyor. Belli bir sayıya kadar eşzamanlı olarak birden fazla işi bile yapabiliyor. Şimdi ise, sorunumuz şu. Dünyadan olan hemen hemen hiçbir teknolojiyi kullanamıyoruz. Dünya da yapay zekada o kadar ilerledi ki, bir program gezegenin tamamını düzenli olarak tarayıp gezegenle ilgili her incik cincik bilgiyi verebiliyor. Hava durumu, yer şekilleri, yerleşkeler, insanlar, kullandıkları eşyalar, taşıtlar ve aygıtlar, herkesin her gün yürüdüğü yolların haritası, fizyolojik bilgilerinin izdüşümü, aklına uçuk kaçık ne gelirse elde edip onlara gümüş tepside sunuyor. Bu zamana kadar bizi bulamamalarının tek bir nedeni var. Ya bizi tehdit olarak görmüyorlar ya da işleri başlarından aşkın. İkisi de korkutucu gerçekler. Birkaç kere yakalanmak üzereydik. Elimizdeki teknoloji yetersiz, eleman sayımız az, kesinlikle yeni bir yapay zeka teknolojisi üretmeliyiz. Burada doğmuş ve buraya özgü bir koruma alanı; bariyer. Bu sayede programları bizi göremeyecek, tanımlayamayacak veya yer şekli sanacak. Bu bile uzun sürmeyecek ama ihtiyacımız olan tek şey zaman. Anlamadığın bir yer var mı? Yoksa, laboratuvara geçelim de çalışmaları incele."
Off Topic
"Esenlikler diliyorum. Bu konuda bendeniz Hiperyus ile ilerleyeceksiniz. Pasiflik süresi üç gündür." (72 saat)

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#2
Son zamanlarda yaşadıklarımı sindirmem biraz zaman alacaktı. Hala aklımı kurcalayan ufak tefek şeyler olsa da neyse ki biraz dinlenecek fırsatı bulabilmiştim bu koşuşturmaların ardından. Tegin için de uğraşmama gerek kalmamıştı. Bundan sonrasında biraz kafa dinlesem iyi olacaktı. Tegin ile tekrar bir ekip olduğumuzda ikimizin de tamamen hazır olması gerekiyordu. Bir daha böyle bir durum ile karşı karşıya kalmamak için bundan sonra daha dikkatli olacaktık. Zor zamanlar geçirdiğimizin farkındaydım ama bu bize yeni şeyler katmıştı. En azından zihinsel olarak daha da güçlendiğimiz bir gerçekti.

Son birkaç günü unutup bir süre kıçımın üzerinde oturma planım, doğal olarak çok uzun sürmemişti. Max, bana gönderdiği mektupta yeni bir projeden bahsediyordu. Umarım yine bana ihtiyacı olduğunu söyleyip de bir otobüs dolusu adamla uğraştırmayı düşünmüyordur beni. Bu kadar çabuk geri dönüş yapacağını da düşünmüyordum açıkçası. Gördüklerim bir süre yokmuş gibi davranmayı planlıyordum. Neyse… Madem ki bir projesi var gidip görmek isterim açıkçası. Sonuç itibariyle “Başıma daha garip ne gelebilir?” diye düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi.

Buluşma yerine gittiğimde Max beni bekliyordu. Tokalaştıktan sonra yine cihazlarıyla ilgili bir şeyler anlatmaya başlamıştı. “Mümkün olduğunca az garip eşya kullanman iyi olur. Ayrıca yine çalışmadığını söylediğin cihazların daha sonradan çalıştığını öğrenmek de istemiyorum. Bu sefer her şeyi baştan anlat ki ne ile karşılaşacağımı bileyim. Ona göre hazırlıklı olayım. Sohbet edecek zamanımız var nasılsa.” diyecektim. Uçağa kurulduktan sonra yolculuk için hazırdım. İlki kadar olmasa da bu sefer de hafif bir heyecan vardı. Kendimi yatıştırdıktan sonra yolculuk sırasında Max’in anlatacaklarına odaklanacaktım.

Uçaktan indiğimizde bizi bir adam karşılamıştı bu sefer. Aracı biraz süzdükten sonra aydınlanmış bir şekilde kafa salladım sadece. Belli ki arazi şartları için tasarlanmış bir araçtı. Bizim teknolojimizin de ilerisindeydi açıkça. Tek kelime etmeden araca binip oturmuştum. Bilmediğim bir kıtada henüz anlamlandıramadığım bir projenin içindeydim. İlerledikçe garip hissettiren teknolojilerle karşılaşıyordum. Yeni şeyler gördükçe heyecanlanıyordum ama bunu dışarı vurmak istemiyordum. Merakla arabanın camından dışarıyı izliyordum. Bu gördüklerimle ilgili bir şeyler öğrenmeyi istiyordum. Yolculuğumuz ise bir kaleye varmamızla son buluyordu.

İçerisi tahmin ettiğimden daha hareketliydi. Neydi bu? Buranın kraliyet sarayı gibi bir şey mi? Herkes çok telaşlı görünüyordu. Etrafa bakınarak ilerlerken yanımıza gelen uzun adam Max ile konuşmaya başlamıştı. Söyledikleri Max’in pek hoşuna gitmemiş gibi görünüyordu. Birini çağırıp kaçar gibi uzaklaşmıştı yanımızdan. Ne olmuş olabilirdi ki? Dünya gemisi derken neyi kast ediyordu acaba? Ayrıca işe hazır olmak bu kadar kolay mı ya? Daha tam olarak neden burada olduğumu bile bilmiyordum. Kafamın içinde istişare yaparken Max’in az önce çağırdığı adam anlamadığım bir yer olup olmadığını sordu. Derin bir nefes alıp adama dönerek “Dostum seni hiç dinlemediğimi söylersem ayıp etmiş olur muyum? Söylediklerini anlamam için bir aptala anlatır gibi anlatman lazım. İstersen biraz yavaştan alalım”
Image
► Show Spoiler

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#3
Sana yapay zekayı olabilecek en karmaşık şekilde anlatmayı becermiş olan adam cevabına karşı gülüyor ve "Çok özür dilerim ya, nasıl anlatsam ki..." diyor. Bir süre düşündükten sonra "Dürüst olayım, bugüne kadar Birinci Kıta'dan kimseyle birebir konuşmadım. Nasıl anlatacağımdan da çok emin değilim. Olabildiğince basitleştirmeye çalışırsak şöyle olur sanırım. Sizin gezegeninizin var olma sebebi yapay zeka. İnsanlar kendilerine benzeyecek algoritmalar oluşturmaya çalıştılar. Yapay zeka bu şekilde bulundu. Yapay zeka terimi daha önce öğrenme ve problem çözme gibi insan zihniyle ilişkili bilişsel becerileri taklit eden ve sergileyen makineleri tanımlamak için kullanılıyordu. Terimin böyle olduğu zamanlarda yapay zeka sadece dijital ortamda bulunuyordu. Dijital ortam ne diyecek olursan bilgisayar ve interneti de öğrenmen gerekir. Bilgisayar insanlar tarafından uzun süre önce icat edildi. Başta sadece matematik hesaplamaları yapmak için kullanılan bilgisayarlar ileride çok yönlü oldu, insanların günlük hayatını kolaylaştıracak şekilde geliştirildi. Televizyon ekranı gibi bir ekran üzerinde kullanılıyor, birazdan sana örneklerini de göstereceğim. İnternet ise bilgisayarlar arasında bağlantı kurarak insanların birbirleriyle hem iletişim kurabilmesini hem de paylaşım yapabilmesini sağlayan bir ağ. İnternet telefon, radyo, televizyon, kağıt posta ve gazeteler de dahil olmak üzere geleneksel iletişim araçlarının çoğunu yeniden şekillendirdi, yeniden tanımladı ve hatta geliştirip e-posta, İnternet telefonu, İnternet televizyonu, çevrimiçi müzik, dijital gazeteler ve video siteleri gibi yeni hizmetleri doğurdu. Neyse gel, göstereyim sana bunları." diyerek açıklıyor. Adam ilerlemeye başlayınca sen de arkasından ilerliyorsun. Bilgisayar ve internet olduğunu düşündüğün cihazların olduğu bir odaya giriyorsunuz. Cihazları yakından inceliyorsun. Adam sana ekranın yanında bulunan iki farklı eşyayı gösteriyor ve "Bu fare, bu da klavye. Fare ile ekrandaki şu noktayı kontrol ederek bir şeylere tıklayabiliyorsun. Klavye ile de yazı yazabiliyorsun. Tabii latin alfabesi kullanılıyor, Dünya'da olan bir alfabe." diyor. Hemen ardından bir bilgisayarı seçiyor ve orada bir sayfa açıyor. "Burada mesela bir şeyi tanımlayarak onun bir resmini oluşturabiliyorsun. Denemek ister misin?" diyor ve sana klavyeyi gösteriyor. Yaptığı hatanın farkına varınca "Doğru, okuyamıyorsun. Sen bana söyle, ben yazayım. Normalde internet bağlantımız yok ama bunun bir yerel kopyası elimizde." diyor. Eee, söyle bakalım Himota aygırı, ne oluşturacaksın?

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#5
Adamın anlattıklarından kesinlikle bir şey anlamıyordum. Yine de daha fazla aptal gibi görünmemek için söylediği her şeye kafamı sallıyordum onaylar şekilde. Bazı söylediklerini Max daha önce anlatmıştı fakat ayrıntıya indikçe benim kavrama kapasitem de düşüyordu. Tabi bunda daha önce hiç duymadığım kelimelerin peş peşe sıralanması da etkiliydi. Yapay zeka denen şeyin anlattığı teknolojik gelişmeler sonucunda ortaya çıktığını söyleyebiliyordum kendi kafamda. Ne kadar doğru bir analiz yaptığımı bilemiyordum tabi ama bir çıkarım yapmadan ilerleme kaydedemezdim. Her şeyi biliyormuşum gibi anlatmaya devam ediyordu karşımdaki adam.

Daha önce hiç görmediğim cihazların bulunduğu odaya girdiğimize ben sormadan bana açıklamaya başlamıştı. Açıklamasından sonra ise benden denememi istiyordu. Belki de söyledikleri arasında anlam verebildiğim tek şey buydu. Bir şey yazacaktım ve onun görsel bir şekilde resmini çizecekti. “Mesela beni ağzında alev püskürten dev bir canavar olarak çizebilir misin?” dedikten sonra birkaç saniye düşündüm. Buraya ne için geldiğimi bile tam olarak bilmezken eğlenmeye vaktim var mıydı? Ait olmadığım bir yerde ne kadar kalabilirdim bilmiyordum. Bu yüzden buraya neden geldiğime odaklanıp bir an önce geri dönmek için çalışmalıydım. Tam da bu yüzden adama dönüp “Tabi bu ne işimize yarayacak. Ben bu şeyleri en kısa sürede nasıl öğrenebilirim ona odaklanalım bence.” diyecektim.
Image
► Show Spoiler

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#6
Alphonse neşeli bir şekilde "Bir adet alev püsküren canavar geliyor!" diyor ve klavyedeki tuşları ardı ardına hızla tıklamaya başlıyor. Sen de izlemeye koyuluyorsun. Alphonse her bir tuşa bastığında ekranda tuşun üstündeki harfler ekranda beliriyor. Dili anlamasan da kesinlikle yazı yazdığını anlıyorsun. Daktilo gibi ama ekranlı. Her yerde yazı yazmak için boşluklar, ayar yapmak için çizgi üstünde kaydırılan noktalar, üzerine tıklayıp seçilebilecek şekiller. Anlamlandırmakta zorlanıyorsun yine de ucundan kapıyorsun. Bunların hepsinin istediğini gerçekleştirmek için gereken aşamalar olduğunu, ayar çekmek olduğunu. Alphonse daha yaklaşmanı ve ekranın üzerindeki merceğe doğru bakmanı istiyor. Bir anda ekranda senin güncel görüntün çıkıyor. "Sizin fotoğraf makinenizin daha gelişmişi diyelim." Çektiği fotoğrafını küçültüp koyulması gereken yer olduğu işaretlenmiş yere sürüklüyor. ekranda dört tane dikdörtgen yan yana beliriyor ve hepsinin ortasında dönen bir daire var. Dönen daireler birer birer yok olup yerlerini görsellere bırakıyor. Alphonse düşünceli sesler çıkarmaya başlıyor. "Seni anladı ama işin içine canavar girince kafası karıştı galiba, baksana." diyor. Ekrana yaklaştığında kendinin dört farklı halini görüyorsun. Duruşların farklı, surat ifadelerin benzer biçimde elinde veya etrafında alev var ve karşında çocukların hayâl gücünden fırlama bir canavar. "Biraz daha kurcalayacağım." dedikten sonra tekrar işe koyuluyor Alphonse. Bir sonraki denemede de senin istediğin sonuca ulaşamayınca sesli düşünmeye başlıyor. "Seni anlıyor, alevi anlıyor, canavarı anlıyor ama birleştirip özgün bir görsel oluşturamıyor. Kavramları birbirleri ile ilişkilendiremiyor. O zaman ona yardımcı olmamız gerek." Biraz daha düşündükten sonra bir anda klavyeye yapışıyor ve ekran değişiyor. İçinde bol bol görsel olan bir yer açılıyor ve buraya bir şey yazıyor. Yazdığı her ne ise karşısına alev püsküren insanlar ve daha çok canavar çıkıyor. Görsellerden birini seçip önceki yere atıyor. Bu sefer ortaya daha oturaklı bir görsel çıkıyor. "Canavar kısmı olmadı ama kusura bakma artık." diyerek sana yapay zekanın ürettiği eseri gösteriyor.


► Show Spoiler


"Bence çok havalı oldun. Tabii, buradaki alev doğal. Seninki sezyumdan ötürü mor. Yine de anladı işte. Gördüğün gibi insan zekası ile yapay zeka arasında ciddi bir fark var ama üretilme amacını yerine getiriyor. Olay da o zaten. İnternet veya yapay zeka ile ilgili daha soracağın varsa sor, yanıtlayayım. Yoksa, başka bir yere gideceğiz. Orada da görmen ve öğrenmen gerekenler var."

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#7
İsteğimi yerine getireceğinden oldukça emin bir şekilde dönmüştü bana Alphonse. "Ciddi misin?” diye karşılık verdim söylediklerine. Şaşırmıştım açıkçası. Böyle bir isteği, bu cihazda saniyeler içinde yapacak olmasına ihtimal veremiyordum. Alphonse, tam tersini düşünüyor, hatta emin olacak ki tuşlara basarak bir şeyler yazmaya başlamıştı bile. Karşımda gelişmiş bir teknoloji vardı. Bunu anlamam zaman alacaktı fakat karşılaşabileceğim şeylere hazırlıklı olmalıydım. Bu aletler istediğim fotoğrafı anında çekmek dışında daha önemli şeyler de yapabiliyor olabilirdi. Bunu Max ile görmüştüm ki o sadece bir aleti yanında getirmişti. Şimdi bunun merkezindeyim. Kesinlikle aklımın almayacağı yeni şeyler ile karşılaşacaktım. Şaşkınlığımı ve heyecanımı içimde tutarak normal bir şekilde karşılamaya çalışmalıyım.

“Hadi ama sanat bu kadar ele düşmüş olamaz.” diyerek bir yandan konuşmaya çalışacaktım cihazı kurcalamaya devam eden Alphonse ile. Alet bir şeyleri idrak edememişti ki uğraşmaya devam ediyordu. “Hayal gücüm biraz fazla geldi sanırım bu makineye.” derken ortaya bir fotoğraf çıkartıp bana göstermişti sonunda. Fotoğrafa birkaç saniye baktıktan sonra bir kahkaha patlatıverdim. “Biraz kafası karışmış olabilir ama tam bir canavar olduğumu alet de biliyor. Bunda yanlış bir şey yok.” Gülmemi bastırıp biraz toparlandıktan sonra “Soracağım çok şey var ama görerek öğrenmek istiyorum. Anlattığında da anlamıyorum zaten. En iyisi nereye götüreceksen gidelim.” diyecektim.
Image
► Show Spoiler

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#8
Alphonse verdiğin tepkiye gülerek karşılık veriyor. "Senin gibi yeni bir yüz işimize yarayacak. Diğer herkes çalışa çalışa ruhunu yitirdi. Takip et beni." Alphonse önden sen peşinden bulunduğunuz odadan çıkıp koridor boyunca yürümeye başlıyorsunuz. Yürüyüş sırasında Alphonse yanlarından geçtiğiniz odaları tanıtıyor. "Burası Kafeterya, burası Tartışma Odası, burası Depo..." Alphonse böyle böyle tanımlarken sonunda varış noktanıza geliyorsunuz ve kapı açılıyor. Onlarca bilgisayar denen makine iki tarafında minik duvarlar olan masalara koyulmuş, bütün masalar bitişik ve sıra sıra ilerliyorlar. Her bilgisayar başında bir yetişkin var. Hemen hemen hepsinde gözlük ve kirli sakal ile bıyık var. İlerledikçe gözaltı torbalarının mosmor olduğunu ve gözlerine kan yürüdüğünü görüyorsun. On parmağın onuyla klavye ve fare denilen aparatları kullanıyorlar. Yanlarından geçtikçe burnuna hafiften hafiften kötü kokular geliyor. Girdiğiniz taraftaki duvara bakıyorsun. Kahverengi çerçeveler asılı ve hepsine raptiye kağıtlar asılmış. Hatta kağıtlardan çerçeveleri bile göremeyebilir birisi. Karşı duvar büyük pencerelerle dolu fakat yine büyük perdeler çekilmiş üzerlerine. Ancak aralıklardan gün ışığı sızıyor ve odayı azar azar aydınlatıyor. Bu geniş odanın ana aydınlatması her bir bilgisayarın ekranından çıkan ışık oluyor. Klavyelerden çıkan sesler oda boyunca yankılanıyor. Solunda ve ileride kalan duvar ile sağında ve daha yakınında kalan duvarda enine upuzun olan televizyonlar var. Alphonse odanın köşesinde bulunan masaya oturuyor ve orada da bulunan bilgisayara bakıyor. Sandalyeye oturmadan fare ile iki kere tıklama yapıyor. Birkaç saniye içerisinde herkes suratını ekrandan çekip size dönüyor. "İyi çalışmalar, arkadaşlar! Bu ne karanlık? Azcık ışık girsin içeri, değil mi?" Perdeleri açmaya başladığı gibi herkesin rahatsızlık dolu inlemelerle gözlerini siper ettiğini görüyorsun. Gün ışığına yabancı gibi davranıyorlar. Alphonse yine bilgisayarından bir iki tıklama yapıp havalandırmayı çalıştırıyor. "İçerisinin ne kadar kötü koktuğunun farkında mısınız?" Herkesin suratında uykusunu almadan uyanmışlık hali var. Her an düşüp bayılacaklar gibi hissediyorsun. Alphonse aniden sesini yükseltince herkes irkilip az da olsa kendine geliyor. "Azcık canlanın be!" Ardından elini omzuna senin omzuna koyuyor ve seni tanıtmaya başlıyor. "Sai Nopaodan, İlk Kıta'dan aramıza katılan bu arkadaşımız bundan sonra bizimle çalışacak. Daha öğrenmesi gereken çok şey var. O yüzden, hepimiz onun bir şeyler kapmasına yardımcı olacağız. Yeni bir ruhun bize iyi geleceğinden eminim. Şimdi, durum raporu lütfen!" Herkes önce sana ilgiyle, sonra acır bakışlarla bakıyor. Sonrasında bilgisayarlarına dönüyorlar. Bir an için Alphonse'un dediklerini umursamadıklarından şüphe ediyorsun. Taa ki, Alphonse'un masasından garip sesler gelene kadar. Gözünün bir yerden ısırdığı bir makine var orada. Makineden garip sesler çıkmaya devam ediyor ve ağzı diyebileceğin yerden kağıtlar çıkıyor. Bir yazıcı bu! Sadece devletlerin belli başlı kollarında bulunan bir aygıt. Tabii, bu çok daha farklı ve gelişmiş. Bariz yani. Alphonse çıkan kağıtlara uzanıyor ve masada düzeltip incelemeye başlıyor. "Yolculuk sırasında gerçekleşen hasar kayıtları, tamam! Yolculuk sırasında gerçekleşen hasarların tamirat kayıtları, tamam! Yerel kablosuz ağ inşaası, az kalmış, güzel! Peki, kim bana yarım yıldır yerel ana yapay zekanın hala hazır olmadığının hesabını verecek?" Hiç kimseden ses çıkmıyor. "Siz ki, dünyanın en cesur hareketine katılmış ve nice başarı göstermiş bilim insanlarısınız! Aranızda Zengin Co.'ya sızıp bizim için veri araklayabilmiş olan var. Aranızda O'ndan teknoloji sızdırabilmiş olan var. Buna karşın, bir tane ana yapay zeka üretemediniz. ALTI KOCA AY BOYUNCA HEM DE! ZAMAN LÜKSÜMÜZ OLDUĞUNU MU SANIYORSUNUZ?" Bir anda sinir krizi geçirmeye başlayan Alphonse ne tepki vereceğini şaşırıyorsun. "UM HIMMELS WILLEN, ALTYAPI ZATEN HAZIR! NE BU KADAR ZOR OLABİLİR Kİ?" Alphonse eliyle alnını okşamaya başlıyor. Derin bir nefes alışverişinin ardından tekrar söze giriyor. "Bu hafta haftasonu izni yapmıyorsunuz. Sabah dokuz akşam dokuzsunuz. O da sırf kayda değer ilerlemeniz var diye. Aksi takdirde size ne yapacağımı bilirdim." Ceza kararından sonra sana dönüyor. "Yapay zeka konusunda zorluk yaşayacağını düşünüyordum ama sözde kahraman bilim insanları bile hala bir işi beceremiyorlarsa, belki sen daha iyisini yaparsın. İleride boş bir bilgisayar var. Orada çalışacaksın ama şimdi değil. Son bir yere daha uğrayacağız. Gel benle." Bu odayı da terk ediyorsunuz ve aynı koridoru geri gidip girişe varıyorsunuz. Bu sefer farklı bir koridora giriyorsunuz. Az yürüdükten sonra keskin bir sağ yapıyorsunuz ve belki de en geniş ve büyük alana giriyorsunuz. "Burası dünyaya karşı kullanmak için ürettiğimiz savunma gücümüzün test edildiği yer. Senden birkaçını test etmeni istiyorum." Bu soğuk bölgede biraz daha ilerliyorsunuz ve çalışanlarla karşılaşıyorsunuz. Alphonse onlarla kısaca konuşuyor ve bu konuşma üzerine de onlar havada asılı duran bir ekrana elleriyle dokunup anlamadığın bir şeyler yapıyorlar. Bir anda on metre uzağında kare şeklinde bir yarılma görüyorsun. Yerin altından bir şey çıkıyor. Kesinlikle insan değil ve insana benzediğini söylemek bile yanlış geliyor sana ama tanımlamak için kurabileceğin tek cümle bu çünkü iki ayağı(?), bacağı, kolu, eli var. Bir gövdesi ve bir başı var. Sana ancak anatomik yapı olarak benziyor. "Bu gördüğün bir robot. Yani, insandan ilham alınarak inşa edilmiş yapay zeka sahibi bir makine. Özellikle bu gördüğün tür savaş için üretildi. Sana karşı en fazla ne yapabilir görmek istiyoruz." On metre uzaklıkla karşı karşı geliyorsun bu şeyle. Kendini baya garip hissediyorsun. Alphonse "Başla!" diye komut verdikten sonra çalışanlar yine havada asılı duran ekranda elleriyle bir takım hareketler yapıyorlar. Bir anda robotun gözleri diyebileceğin yerden sarı ışıklar çıkmaya başlıyor. "111-0 SR, Aksiyon modu devrede. Hedef belirlendi. Saldırı!" Robotun küçük elleri kollarından içeri giriyor ve aynı yerden bu sefer daha büyük ve ağır yumruklar çıkıyor. Belinden ateş çıkarıp aniden sana atılıyor geç de olsa kendini savunabiliyorsun ama robotun attığı düz yumruk senin parmak uçlarının üzerinde geriye doğru gitmene neden oluyor. Şok içinde kalıyorsun. Az önce bir metre boyunca ayakların yerden ayrılmadan uçtun. Basbaya uçuyormuş gibi, biri seni ensenden tutup çekmiş gibi oldun. Alphonse'un sesini duyuyorsun. "Passt auf, yine geliyor!" Robot bir kez daha belinden ateş çıkararak sana doğru ani bir atılım gerçekleştiriyor. Sağ kolunu arkasına götürüp yarım daire şeklinde böbreğine doğru savuruyor.

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#9
Odaları tanıma eşliğinde koridorda yürümeye devam ediyorduk. Bu oryantasyon biraz daha sürecek gibiydi. Ben de ayak oydurmaya çalışıyordum. Alphonse anlatmaya devam ederken ben de etrafıma bakınarak ilerliyordum peşinden. Tam bu sırada bir odaya girmiştik. Kasvet dolu bu ofiste girer girmez beni rahatsız eden bir durum vardı. Sanki içerideki insanların ruhları çekilmiş gibiydi. Ağzımı bile açmadan Alphonse'a baktım. Önce içeridekilerle konuşmaya ve sonra da anlatmaya devam ediyordu. konuşmasının ardından ise çalışanlardan raporlarını istemişti. Bir anlık duraksamadan sonra raporları bir yazıcıdan aldığını fark ettim. Tabi ki bu kadar teknolojik bir yerde bizim kıtamızda yalnızca belli yerlerde görebileceğimiz bir cihazı daha yaygın olarak görmek kaçınılmazdı. Gerçi burası da önemli bir yer olmalıydı.

Raporları aldıktan sonra herkesten hesap sormaya başlamıştı Alphonse. Bu insanların gecesini gündüzüne kattığı her hallerinden belli oluyordu. Buna rağmen ceza almaları... Onlar için üzülmeli miydim? Şu gördükleri muamele canımı biraz sıkmıştı açıkçası. "Ne kadar zamandır çalışıyor bu insanlar?" diye soracaktım dışarıya çıkarken. Çünkü bana göre böyle bir cezayı hak etmiyorlardı. Dinlenmedikleri takdirde verimli çalışamazlardı zira.

Beni son olarak getirdiği yerde bir makine ile karşılaşmıştım. Alphonse bunun bir robot olduğunu söylemişti. Bayağı gelişmiş bir şey olmalıydı. En azından öyle görünüyordu. Çalışanlar ekranları kurcalarken ben ise yaklaştığımızda robotu incelemeye çalışıyordum. Gözlerinin parlamasıyla refleks olarak kendimi geri atmamla birlikte robotta değişiklikler olmaya başlamıştı. Çok geçmeden ise ben ne olduğunu anlamadan sağlam bir darbe yemiştim. Kendimi korumasam kayda değer bir hasar alabilirdim hatta. Kendime gelmeye çalışırken ikinci atağın geldiğini fark etmem uzun sürmemişti. Bu sefer direkt bir darbe almak istemiyordum. Saldırının geldiği yönün tersine doğru yuvarlanarak robotun ayaklarına yaklaşacaktım. Saldırı anı en dengesiz anı olduğunu düşünerek dengesini bozmak için bacağına bir çelme takacaktım. Sonuçta metalden yapılmıştı çok sert girersem kendimi incitebilirdim. Bakalım bu şey ne kadar dengede durabiliyordu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Sai Nopaodan] Yapay Zeka

#10
Robot denilen makine ile olan karşılaşman sırasında bir yandan da Alphonse'un sana verdiği yanıtı düşünüyorsun.

"Onların işi o. Uzmanlık alanları tamamen bunun üzerine. Demirci gibi düşün. Bir demirciyi işe alıyorsun ki bu demirci üstün bir başarı göstermiş geçmişte. Ondan aynı başarıyı göstermesini istiyorsun ve bir kalkan talep ediyorsun ve keyfinden değil. Aşırı güçlü bir düşmana karşı o dahil herkesi korumak adına bunu istiyorsun ve kaybedecek zaman yok. Öyle bir lüks yok. Demirciye gereken olanakları sağlıyorsun ama bir türlü kalkanı bitiremiyor. Bunun, düşman ile iş birliğinde değil ise, tek anlamı var. O da durumun ne kadar vahim olduğunu kavrayamaması. Bunu kavraması için de ona ciddiyeti hissettirmen gerekiyor."

Zıt yöne doğru kıvrak manevra, eh? Yapılabilecek en iyi hamlelerden. Başarı ile yapıyorsun da. Robotun arkasına geçmiş oluyorsun ve ona çelme takıyorsun. Metalden bedenine direkt vurmak ondan çok sana zarar vereceğinden hasar vermekten ziyade yere düşürmeyi amaçlıyorsun. Robot yere düşecekmiş gibi oluyor. Bir bacağı havada ve geride, diğer ayağının üzerinde bir kere sekiyor. Öne doğru eğilmiş bedeni ve iki yana açılmış kolları sadece bir saniye öyle durduktan sonra robot doğruluyor ve sana dönüyor. Ardından yine aleve benzer bir şey çıkıyor ve sana doğru zıplıyor. Hızla ve yukarı doğru. Kafana doğru tek bacağını uzatarak inmeye başlıyor. Uçan tekmeyi televizyonda bir Himota dizisinde görmüştün ama ilk defa savaş için üretilmiş insanımsı bir makineden görüyorsun. Kaçınamazsan kafanın paramparça olacağı gerçeği diziye gitmiş aklını toparlamanı sağlıyor. Hareket zamanı!
Post Reply

Return to “Direniş Üssü”

cron