[Ana Kurgu] Bir, İki, Üç

#1
Maxwell'in sesini duyduğunuz an, her şeyin değişeceğini anlıyorsunuz. Tegin, Himota'nın kalabalık sokaklarında, Dufo ise Tihami'nin sakin köylerinde bu çağrıya kulak veriyor. İki farklı yerde, iki farklı hayatın içinde olsalar da, bu sesin getirdiği mesajın önemini kavrayarak harekete geçiyorlar. Tegin, Himota'nın tarihi yapıları arasında hızla ilerliyor. Sokaklarda, hükümetle mafya arasındaki ilişkileri protesto eden insanların sesleri yankılanıyor. Bu sesler, Tegin'in kulağında, Maxwell'in sesiyle birleşerek daha da yankılanıyor. Himota'nın dışına doğru ilerlerken, şehirdeki gerginliği arkasında bırakıyor ve Kuzey Tihami'nin güney sınırına doğru yol alıyor. Dufo ise, Tihami'nin sakin köylerinde, Maxwell'in sesini duyduğunda, bir an için ne yapacağını bilemiyor. Ancak kısa süre içinde kararını veriyor ve köyünün sakin sokaklarını hızla terk ediyor. Yolculuğu boyunca, Tihami'nin doğal güzellikleriyle karşılaşıyor. Ancak bu güzellikler, aklındaki soruları ve endişeleri bir kenara bırakmasına yetmiyor.

Kuzey Tihami'nin güney sınırına vardığınızda, adının Altan olduğunu öğrendiğiniz adamın sizi beklediğini görüyorsunuz. Altan, sizi karşısında görünce hafif bir tebessümle yaklaşıyor. "Selamlar! Ben Altan. Maxwell'in bana sizin geleceğinizi söylediğinde inanamamıştım. Ama şimdi buradasınız. Hoş geldiniz." Altan, sizi karşıladığında, Maxwell'in neden bu buluşmayı düzenlediğine dair bir bilgi vermiyor. Ancak sizi, İkinci Kıta'ya götürecek olan bir araca yönlendiriyor. Uçak, modern ve yüksek teknolojiyle donatılmış bir model. Parlak metalik gri renkte, aerodinamik yapısıyla dikkat çekiyor. Uçağın yanlarına, mavi ve beyaz renklerde desenler işlenmiş. Uçağın ön kısmında, radar ve iletişim sistemleri için çeşitli antenler ve sensörler bulunuyor. İçerisi ise geniş ve konforlu. Yüksek kaliteli deri koltuklar, geniş ekranlar ve özel bir kabin atmosferi ile donatılmış. Altan gülümseyerek "Nerelisiniz? Ben Türkiye'denim. Orta Doğu'da, Asya ve Avrupa'nın kucaklaştığı bir ülke. Maxwell ile orada tanıştık." diyor. Siz de uçağa binerken Altan'ın sorusuna cevap vermeye yelteniyorsunuz.

Altan

Image

Re: [Ana Kurgu] Bir, İki, Üç

#2
Göreve başladıktan sonra ilk aylarım beklediğimden çok daha sakin geçti. Göreve iade edilmeme rağmen bana daha tam anlamıyla güvenmedikleri yüzünden böyle bir şey olmasını beklediğim için çok şaşırmadım. Asıl beni şaşırtan şey Sai'nin ortalıklarda gözükmemesiydi. Nerede olduğunu hakkında hiçbir fikrim yok. En son hapishaneye geldikleri zaman görüşmüştük onun dışında neler yapıyor, neden hala yanıma gelmedi bilmiyorum. Biraz daha haber alamazsam neler olduğunu araştırmam gerekecek.

Şanlı imparatorluğumuzda bazı hoşuma gitmeyen şeyler olmaya başladı. Mafya... Nasıl bir anda ortaya çıkıp bu kadar cüretkar bir şekilde büyüyebildiklerini anlamıyorum. Diğer anlamadığım konuysa neden onlara sert bir şekilde karşılık vermediğimiz. Bu konular hakkında yorum yapmamız bile yasaklandı. Neler oluyor anlayamıyorum. Hapishanede çok fazla kalmama rağmen sanki bir şeyler değişmiş gibi hissediyorum. Tek başıma olduğumum için sorunu kökünden çözebilmek için doğru zamanın gelmesini bekliyorum. Mafyanın kökünü kazıyabilmem için hepsinden aynı anda kurtulmam lazım. Bir tanesinin bile geride kalmasına izin veremem. Planım basit olsa da nasıl gerçekleştirebileceğim hakkında şimdilik bazı sorunlarım var. Tüm bu kanser hücrelerini nasıl bir araya toplayabilirim bilmiyorum.

Kalabalık bir sokakta devriye gezerken kulağımda bir ses duydum. Maxwell'in çağrısını dinleyerek protestoları arkamda bırakarak Kuzey Tihami'ye doğru yola çıktım. Kullandığı değişik teknolojiler ile belki aradığım cevabı onda bulabileceğimi düşünüyorum. Bu yüzden vakit kaybetmeden onunla buluşarak benden ne istediğini ve karşılığında ne vereceğini görmem lazım.

Maxwell'in dediği yere gittiğim zaman Altan isimli biriyle karşılaştım. Kısa bir selamla faslından sonra beni ve çağrıya cevap veren diğer arkadaşı uçağa davet etti. Uçağa bindikten sonra nereli olduğunu ve ülkesinin nerede olduğunu söyledi. Anladığım kadarıyla kendisi konuşkan biri. İkinci kıtayı tam olarak bilmediğim verdiği bilgileri çok fazla işime yaramıyor. Ancak ileride bir harita ele geçirebilirsem işler değişebilir. Sai olmadığı için Altan'dan sonra kısa ve öz bir şekilde "Himota İmparatorluğu" diyeceğim.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Bir, İki, Üç

#3
Genç delikanlı yaşadığı olaylar silsilesinin ardından uzun bir süre kendine gelebilmek için vakit ayırmak zorundaydı. Ayırdığı vakit süresince bir sürü şeyi düşünebilecek imkanı olmuştu ama bunları sadece kendine anlatabilmişti. Kendi iç hesaplaşmasının ardından en sonunda sakinliğini kısa bir süre de olsa yaşayabildiği köyünde vakitlice dinleniyordu. Dinlenirken hiçbir günü boş geçmiyor ve her gün daha ileriye gidebilmek için hareket ediyordu. Yaşadıklarını tartıp durdukça kendine daha derin manalar çıkarıyordu. Kendisinin yaşadıklarını kabul edebilmesi için bir süreye ihtiyacı olduğunu her zaman söyleyip dururken, sürpriz bir şekilde kendini de meraka düşüren bir durum ile buna kavuşabilmişti. İnsanlardan uzak, sakin ve doğa ile iç içe...

Günlerden bir gün duyduğu bir ses üzerine genç adamın refahı sona ermişti. Aslında her zaman bu sesi duymak için hazırlanan Dufo, sesi duyduğu zaman oyunun sonuna geldiğinin farkındaydı. Hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı bir zamana denk gelmişti ve zaten onun da eskisi gibi olmak adına herhangi bir niyet zerresi bulunmuyordu içinde. O sabah uyandığında günlük rutin dinlenme ve rutinini yapmak yerine sadece kıyının dibinde, balıklara bakarak ve sıcak bir çay içerek çıplak ayaklarını suya sokup manzarayı izlemişti. Manzarayı izlerken içinden bir sürü şey geçirmişti ve izlediği balıklara bakarak aklına kendini telkin ederken bir sürü fikir gelmişti. Fakat bunları kendine söylemek için fırsatı olmadığını Max'in sesini duyunca anlamıştı...

Sesi duyar duymaz hissiyatlar onu hareket etmeye yönlendirmişti. Her zaman duymadığı ve duyduğunda da başına asla normal şeyler gelmediğini bildiği için Dufo her şeyden vazgeçip hızlıca hazırlanıp hareketlenmeye hazırdı. Köyünü hızlıca terk ederken çevresindeki güzelliklerin farkına vardıkça bir şeylere olan inancı artıyordu ama bir süre sonra bunun boşa olduğunun farkına varıyordu. En azından son kez olma ihtimaline karşı iyi şeylerin de olabileceğine inandığı bu yaşamın içerisinde onları hafızasına kazımaktan mutluydu.

Belirtilen konuma ilerlediği vakit her şeyi bir kenara bırakmaya hazırdı. Artık onun önünde kendi içerisinde barındırdığı buhranı yönlendirmesi gereken bir yolculuk vardı bu belliydi.Bir süre sonra vardığında karşısında birisi ile karşılaşıyordu ve onun açıklamalarını dinliyordu. Daha sonrasında Max'in o zaman onu bindirdiği şeye benzeyen, uçak adlı araca binmişlerdi. Bindikleri vakit Altan denen kişi konuşmaya başlıyor ve nereli olduğunu soruyordu ikiliye. Dufo'nun yanındaki kişi cevap veriyordu ama sadece basit bir cevap veriyordu. Dufo ise lafa girip konuyu açmak istiyordu.

:"Ben Tihamili'yim. Denizin kıtanın topraklarını bereketi ile okşadığı son kara parçası. Altan değil mi? Bizi Max'in neden çağırdığını biliyor musun? Veya bize söyleyebileceğin bir şeyler var mı? Kendi hayatında neler yaşadın da Max'a katılmaya karar verdin? Eğer sorularım seni bunaltıyorsa kusura bakma ama uzun zaman sonra Max beni yardıma çağırınca ne olacağını bilemedim. Ingenium kötü bir durumda ve acilen müdahale edilmesi gerekiyor." diyordu ve Altan'ın cevap vermesini bekliyordu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Bir, İki, Üç

#4
"Himota mı? Duyduğuma göre doğal güzellikleri unutulmazmış. Gezmeyi çok istedim ama işten güçten kafamı kaldıramadım bir türlü. Bana kesinlikle anlatmanız gerekiyor. Tabii, daha sonra. Şu an önemli işlerimiz var." Altan duygu dolu ama kısık bir sesle gülüyor Dufo'ya. "En azından Tihami'yi gezebildim. İkiye ayrılmadan önce yani. Gördüğüm en potansiyel sahibi ülke. İç savaş için üzgünüm. Kutlu Tanrı sizi bir araya getirsin yine. Kesinlikle rahatsız etmiyorsunuz, içinizi ferah tutun. Ben konuşmayı severim. Maxwell bunu bir zayıflık olarak görüyor ve endişeleniyor ama insan vatanından bu kadar uzun süre uzak kalınca böyle avutuyor kendini." Bir süre sessiz kalıyor ve devam ediyor. "Max ile sanırsam Uluslararası bir diplomasi toplantısında karşılaşmıştım. Maxwell size anlattı mı bilmem ama bizim gezegenimiz Üçüncü Dünya Savaşı'ndan sonra..." Altan'ın direksiyonu sıktığını fark ediyorsunuz. Sesini hüzün ve sinir kaplıyor. "Her şeyi kaybettik. Sevdiklerimizi, topraklarımızı, güzelliklerimizi, insaniyetimizi, ne varsa kaybettik. Hepsi bir avuç ciğeri beş para etmez açgözlü oro..." Bir kez daha sessizliğe gömülüyor. "Özür dilerim, anlatabileceğimi sandım ama hala aşamadım geçmişi. Maxwell yüksek olasılık ile kıtanızın geleceği ile ilgili konuşacak. Büyük bir tehditten ve artık aksiyona geçmekten söz ediyordu. Daha fazlasını söyleyemem." Yolculuk boyunca sessiz kalıyor Altan. Arada bir direksiyonu yamultacakmış gibi sıktığı dikkatinizi çekiyor. İster istemez kendi vatanlarınız aklınıza geliyor. Düşünmeden edemiyorsunuz, ya sizin ülkelerinizde de böyle bir olay olursa? Ya siz de asla engel olamayacağınız şekilde Kaçınılmaz'a seyirci kalırsanız? Hemen bu kara bulutları dağıtıyorsunuz. Hayır! Bu olmayacak! Bunu engellemenin bir yolunu bulacaksınız! Aynı kaderi paylaşmayacaksınız onlarla! Hem böyle bir şeyin tekrarlanmasını kim ister ki? Bu korkunç bir şey. Sizin atalarınız bile Kıtasal Savaş sırasında Kaçınılmaz'ı fark edip Pakt'ı kurdu. Bu kadar güzel, bereket ve çeşitlilik dolu bir kıtaya kim niye zarar vermek istesin? Aksine orayı gören orayı korumak, beslemek, daha ileri ve yukarı taşımak ister. Bu yüzden, rica ediyorum, önyargılı olmayın. kafadan düşman ilan etmeyin. Diplomasi en iyi çözüm yoludur.

"Bizler sizinle anlaşabiliriz. Beraber bir gelecek inşaa edebiliriz. Potansiyelinize ulaşmanızı sağlayabiliriz."

Yolculuğunuz bittiğinde Altan önde siz arkada araçtan çıkıyorsunuz ve yepyeni bir kıtaya ayak basıyorsunuz. "Şu an kıtanın en dış noktasındayız. Araba ile devam edeceğiz. Gideceğimiz yerin adı Kupria. Prui halkının merkezi yerleşkesi. Kasaba gibi bir yer. Gidince daha iyi anlarsınız." Bu sefer başka bir araca biniyorsunuz. Bu bir araba, evet ama çok daha farklı; gelişmiş, işlenmiş ve nereden bakarsanız bakın belli bir amaç uğruna icat edilmiş. O amacı da araçla ilerlerken anlıyorsunuz. İnsan eli değmemiş acımasız yollardan geçiyorsunuz. Vahşi doğanın tam içerisinden. Araç bana mısın demiyor. Ne yavaşlama var, ne zorlanma. Yağ gibi kayıp gidiyor. Kupria denilen yere vardığınız zaman karşınıza müthiş bir manzara çıkıyor. Bir yer aynı anda hem eski hem de yeni havası verebilir mi? Bir yer hem teknolojik hem de geri olabilir mi? Sizin kıtanızda bile bulunmayan bir teknoloji ile donatılmış ama kimliğini koruyabilmiş bu yer sizde çocuksu bir merak uyandırıyor. Sizde olan teknolojinin ne kadar ileriye gidebileceğini görüyorsunuz. Sizin ne kadar yeni ve farklı olabileceğinizi de. Sanki başka bir kıtaya değil de potansiyel bir geleceğe gelmişsiniz.

"Benim sizlere verebileceğim bir gelecek. Sizlere yolu gösterebilirim. Sayısız farklı olasılıktan ellerimle size bir buket yapıp armağan edebilirim. Size kavuşmama az kaldı. Benim umut dolu çocuklarım."

Beraber bu muazzam kasabada etrafı inceleyerek yürüyorsunuz. Altan size bakıp gülümsüyor bir an. Ardından bir mekana giriyorsunuz. Şık bir restaurant burası. Temiz, nezih, jilet gibi masa örtüleri ve geleneksel işlemeler ile sanat eserleri asılı duvarlarda. Garson mis gibi giyinmiş sizi karşılıyorlar. Etrafa baka baka gitmekten kendinizi alamıyorsunuz. Masaya oturtulduğunuz zaman soldan vuran ışığa tepki olarak sola dönüyorsunuz. Güneş ışığı yavaştan vurmaya başlamış. Kasaba manzarası huzur dolu. Sonra önünüze dönüyorsunuz. Karşınızda Altan ve BUM! yanında Max oturuyor! Günün büyük adamı!

"İsteğim üzerine kıta ve deniz aşıp buraya geldiğiniz için ne kadar teşekkür etsem az. Size ne kadar ihtiyacım olduğunu anlatamam. Planımızı oturaklı bir şekilde uygun adım ilerletmek istiyordum ancak zamanımız kalmadı. Bizden en değerli kaynak olan zamanı çaldılar. Sizin kıtanızda Mavi Yıldız adında bir örgüt var ve bugüne kadar çalıştığım her şeyi ateşe atmak için bir taraflarını yırtıyorlar! Onlar kimler ve neden şu an yaptıklarını yapıyorlar bilmiyorum fakat acilen öğrenmek zorundayız. Onları gözlemlemeleri için adamlarımı kıtanızın çeşitli noktalarına görevlendirmiştim. Onlar da fazla bilgi bulamadı maalesef. Yine de ilgi çekici bir durum mevzu bahis. Bu örgüt önceye nazaran çok daha farklı hareket ediyor. Kuruluş amaçlarından uzak kararlar alıyorlar ve kendileriyle çelişmeye başlıyorlar. Şüphelerim var ancak bunları dillendirip aklınızı bulandırmayacağım. Kesin olan şunlar. Mavi Yıldız bütün kıta yaşamını kargaşaya sürükleyecek bir olaylar zinciri başlattı. Gerçek dünyayı tam da hükümetler ile halklarını karşı karşıya getirecek ve onları meşgul edecek bir yöntemle ifşaladı. Bu da demek oluyor ki, bütün kıtayı kapsayan büyük bir planları var ve kesinlikle bu kargaşayı o yüzden oluştururdular. Kimse onları engelleyecek zamanı bulamasın diye. Aklıma sadece aralarına sızmak geliyor. Bir şekilde iç halkalarına girebilirsek ve elle tutulabilecek bir şey bulabilirsek, geleceği yaklaşan tehlikeden kurtarabilir ve koruyabiliriz. Sizden bütün bildiklerinizi anlatmanızı istiyorum. Ülkelerinizde güncel olarak hangi olaylar vuku buluyor? Hükümetleriniz ne yapıyor? Halk ne yapıyor? Mavi Yıldızla ilgili ne biliyorsunuz? Kanıtlara dayanan herhangi bir varsayımınızın var mı? En değersiz gözükebilecek ipucu bile bizim için hazine değerinde."

"Ona verdiğim nimeti sonunda kullanmaya başladı. Geç bile kaldı. Kaderin çarkları çoktan birbirlerine kenetlendi ve dönüyorlar. Eğer bana olan mantık dışı olumsuz tavrının beynini zincire vurmasına izin vermeseydi, bütün olacakları başlamadan bitirebilirdi. Yazık oldu. Yine de, bu ona ve özellikle size ders olacak. Çok öğretici bir ders. Merak ediyorum, bu kadar karmaşık bir sarmaşık içerisinde zamana karşı olan yarışta nasıl birinci olacaksınız?"

Re: [Ana Kurgu] Bir, İki, Üç

#5
Dufo benim aksime uzun sayılabilecek bir açıklama ile hem kendi memleketini hem de neden buraya çağırıldığımız hakkında cevabını benimde merak ettiğim sorular sordu. Sadık dostum Sai'nin yokluğunda konuşma işini ona bırakabilirim gibi gözüküyor. Bir an önce neden çağırıldığımızı öğrenip alabildiğim kadar yardım alarak memleketime dönmek istiyorum. Mafya sorunu devam ederken burada boş yere vakit kaybetmek istemiyorum.

Altan, gerçekten dediği gibi çok konuşkan birisi. Bu enerjisi beni yormaya başladı. Bazen işe yarar bilgiler verse de genel olarak sürekli dur durak bilmeden bir şeyler anlattı. Üçüncü dünya savaşı konusunu açana kadar bu böyle devam etti. Dediğine göre bu büyük savaştan sonra geride hiçbir şey kalmamış. Zaman zaman çatışmalar yaşasak da hiç anlattığı kadar bir yıkıma şahit olmadım. Himota'nın bir anda ortadan kaybolması düşüncesi bile beni tedirgin ediyor. Bu yüzden neler hissettiğini tam olarak anlamam mümkün olmasa bile onunla biraz daha olsa empati kurabiliyorum. Gerçekten çok kötü şeyler yaşamış olmalı.

Belli bir noktadan sonra yolculuğumuza araç değiştirerek devam ettik. Altan nereye gideceğimizi söylemiş olsa da isimler hiç tanıdık gelmedi. Vaat edilen yere geldiğimiz zaman teknolojik olarak bizden ne kadar ileride olduklarını görüp bir hayli şaşırdım. Daha öncede Max'ın değişik aletlerini görmüştüm ama bunlarla donanmış bir kasaba görmemiştim.

Kasabayı inceledikten sonra şık bir mekana girdik. Mekanın içinde bize buralara kadar çağıran kişinin ta kendisi vardı. Bizi karşıladıktan sonra kabaca neden bizi buraya çağırdığını söyledi. Hapishaneden çıkalı çok olmadığı için dediği örgütü duymuş olsam bile haklarında çok fazla bir bilgim yok. Bu yüzden kısaca ülkemdeki sorundan bahsetmek için "Örgütü duydum ama haklarında işe yarar bir bilgim yok. Ülkemde ise son zamanlarda küçük bir mafya sorunumuz var." diyeceğim.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Bir, İki, Üç

#6
Max, Dufo'dan ses çıkmayınca biraz işkilleniyor. Siz daha buraya gelirken Altan'dan aranızda geçenleri öğrenmişti. Dufo'nun bu kadar istekliyken bir an sessizliğe gömülmesi onu şu an en istemeyeceği şey olan belirsizliğe itiyor. Bundan kurtulmak için bakışlarını Tegin'e çeviriyor. "Himota kadar kudreti ile bilinen bir devletin böyle bir sorun yaşaması hiç iç açıcı değil. Ne kadar doğru veya ne kadar gerçek olduğunu bilemiyorum fakat bunun Mavi Yıldız ile ilgisi olduğundan şüphem yok." Derin bir iç çekiyor ve plana dönüyor. "Sizde de bilgi yoksa, bu demektir ki tek yolumuz aralarına sızmak. Nereden başlayacağımızı biliyoruz en azından. Güney Tihami sınırları içerisinde Mavi Yıldız'a üye olduklarını iyi bildiğim bir ayak takımı var. Tanrı biliyor ya, piramidin o kadar altındalar ki, kimlere ne amaçla hizmet ettiklerini bile bilmiyorlardır. Güney Tihami'de her anlamda bir kıtlık ve yokluk söz konusu. En azından, olacak çünkü ellerindekiler bitiyor. Üretim için fazla olanakları yok. Herkese yetecek kadar yiyecek ve su da yok. Belki bu ayak takımı da hizmetlerinin karşılığını böyle alıyorlardır. Vatansever olduklarını sanmasam dahi, Güney Tihamili bir sempatizan kılığına bürünmeniz de yarar var. Ne kadar doğal davranırsanız, başarı oranımız o kadar yüksek olur. Sizinle yine bu iletişim cihazları aracılığıyla konuşacağım. Siz Güney Tihami'de bu görev ile meşgul iken, ben de perde arkasından operasyonel işleri yerine getireceğim. Her ne kadar sayı çokluğunu önermesem de, Altan da sizinle gelecek. Vatansever rolünü üstlenmekte üstüne yok."

Altan gözlerini Dufo'ya çevirip kendi kendine güldükten sonra "Öyle olsun ahbap. Yazdım bunu bir kenera." diyerek ayağı kalkıyor. Size dönüp "Dönüyoruz, görev beklemez!" dedikten sonra da o önde siz arkasında yine yola koyuluyorsunuz. Siz dışarı çıkıp uzaklaşırken Max cama mekandan sizi seyrediyor. Yemek ise masaya daha yeni geliyor. Garsonun garip bakışlarına eliyle onaylayarak karşılık veriyor. "Siparişleri alayım lütfen. Bir misafirim daha var sonuçta." Garson bütün siparişleri masaya altın oranla diziyor ve "Afiyet olsun." diyerek uzaklaşıyor.

"Teşekkür ederiz! Sana da teşekkür ederim. Bu ne ince bir karşılama!"
"Sanıyorum ki, şaşırmamı bekliyorsun."
"Niye şaşırasın? Beni daha önceden gördün. Sai ile konuşurken camdan bizi izliyordun. Sürprizi bozmak konusunda üzerine yok."
"Buraya gelmekle neyi amaçlıyorsun?"
"Eski kişioğlunu kurtarmayı ve yeni kişioğlunu yüceltmeyi. Bunu sana altmış yedinci kereye söylüyorum. Edebiyat yapmak zorunda mıyım?"
"Senin kadar edebiyat seven birisini tanımıyorum. Şimdi, eğer musallat olmaya devam edeceksen, en azından çeneni kapa da ağzımın tadı kaçmasın. Buranın yemekleri lezzetli. Keyfimi bozma."
"Benim babam ışık yıllarca uzaklıktan beni görmeye gelse bu kadar kaba olmazdım ve babamı asla sevmedim, biliyorsun."
"Bir daha aramızda en ufak bir akraba ilişkisi olduğunu vurgularsan, seni öldürürüm."
"Denemekte özgürsün. Bu suretimi bile kesemezsin. Seni yüz elli altı milyar kere parçalayıp bir araya getiririm ve bunu kaçıncı seferde fark edersin çok merak ediyorum."

Altan, Tegin ve Dufo üçlüsü olarak Güney Tihami'nin ücra köşelerinden birine iniş yapıyorsunuz. Siz indikten sonra Altan araba anahtarı gibi bir aygıtın tuşuna basarak uçağı görünmez kılıyor. Beraber Güney Tihami'nin iç kısımlarına ilerledikçe durumun vahim olduğunu gözlerinizle görebiliyorsunuz. Her ev, sokak ve açık alan dolu fakat her bir bina, dükkan ve yapı hayalet kasabaları anımsatıyor. Ruhsuz, cansız ve kötü niyetli. İlerlerken iki çete kılıklı grubun birbirine girmekte olduğuna tanıklık ediyorsunuz. Bu iki grup arasında masumlar kalmış ve ezilmekteler. O sırada uzakta başka bir grup görüyorsunuz. Kaşlarını çatmış, kızgınlıkla olanları seyrediyorlar. Diğer insanlar ise bu olanlardan çok bu olanlar yüzünden gerçekleşecek bambaşka bir korkunç olayı dört gözle bekler gibi etrafı kolaçan ediyorlar.

Off Topic
"Dufo Slitshut bir haberli pasiflik kullanmıştır."

Re: [Ana Kurgu] Bir, İki, Üç

#8
Max'ın önerisi ile bilgi eksikliğimizi gidermek için örgüte sızmaya karar verdik. Daha öncede tek başıma bir organizasyona sızmak zorunda kaldığım için aslında bu tür işlerde belli bir tecrübem var. Bu yüzden pek fazla zorlanacağımı sanmıyorum. Sızma kolay iş. Asıl sorun sızdıktan sonra başlıyor. Geçen sefer küçük bir yanlış anlaşılma yüzünden hapishanede yatmak zorunda kaldım. Eğer imparator affetmeseydi ömrümün sonuna kadar bir daha dışarıya çıkamayabilirdim. Giydiğim üniformaya bu kadar uzak kalmak bile beni derinden etkilemişken ondan tamamen ayrılmayı düşünmek bile istemiyorum.

Altan'ın acele ettirmesi yüzünden yemeklere elimizi bile süremeden mekandan ayrılmak zorunda kaldık. Hız kaybetmeden atladığımız bir araç ile Güney Tihami'ye gittik. Uçaktan indikten sonra Altan bir düğmeye basarak kocaman uçağı bir anda görünmez yaptı. Bu olaydan sonra artık etrafıma baktığım zaman sadece gözlerime güvenemem. Benim göremediğim şeylerinde olabileceğini hesaba katmam lazım. Olayı abartırsam paranoyak olma ihtimalim de var. Bu yüzden istemesem bile miink bir konuşma başlatarak bu görünmez olan şeyleri algılayabileceğim bir taktik olup olmadığını öğrenmem lazım.

Önümüzdeki garip gruba yaklaşırken kafamdaki tek soruyu sormak için Altan'a yaklaşarak "Az önce yaptığım numarayı anlayabilmek için ne yapmam lazım. Kısacası etrafımda ki görünmez araçları veya yapıları fark etmemi sağlayabilecek bir taktik var mı?" diye soracağım. Olaylar büyük ihtimalle az sonra karışacağı için merak ettiğim sorunun cevabını bir an önce almak istiyorum. Bu sorunun cevabını hem kendi merakım hem de Himota İmparatorluğunun güvenliği için öğrenmem lazım.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Bir, İki, Üç

#9
Altan merağını gülümseyerek yanıtlıyor. "Görünmezlik dediğimiz bu özellik ışık ve renk oyunundan başka bir şey değil. Bir yanılsama sadece. Sen ışık ve onun yansımaları sayesinde görüyorsun. Kullandığımız teknoloji gemiyi ortadan kaldırmıyor. Sadece etrafındaki ışığı ve rengi büküyor, o kadar. Görevden sonra detaylıca anlatırım sana." Altan'ın yanıtından sonra olaylar artık patlak vermeye başlıyor. İki grubun birbirini fena pataklarken ve arada kalmış rastgele insanlar zarar görürken polis kuvvetleri olay yerine müdaheleye geliyor. Fazlasıyla sert bir şeklide hem de. Ellerine geçenleri çevirip yere atanlar, copla işkence eder gibi dövenler, Uzuvlarını ters çevirip burkanlar, dalavere içerisinde birisinin element kullanmaya çalıştığını görüyorsunuz. Önce siz fark ediyorsunuz. Sonra halk fark edip bağırarak içeri giriyorlar. Polis bağrışmalar sayesinde fark ediyor ve söz konusu elemanın karşısına çıkıyor.

"O elementi kullanırsan, kırık kemiklerden fazlasına sahip olacaksın!"
"Emin misin? Şayet kullanırsam, yanıma bile yaklaşamazsınız. Hiçbiriniz!"

Tegin etrafa yayılan atom enerjisini hissediyor ve bu yolla elemanın elementini öğreniyor. Uranyum elementi. En tehlikeli olanı belki de. Başka bir polis bunu fark ettiği kurşun elementini hazırlıyor ve uyarı atışı yapıyor havaya.

"O uranyumu iptal et yoksa senin canını alırım!"

Gerilim hat safhaya çıkarken uzaklardan seyreden grubun ortadan kaybolduğunu fark ediyorsunuz. Uranyum elementini kullanan eleman kollarını iki yana açıyor.

"Siz bana hiçbir şey yapamazsınız! Kimse yapamaz! Ben en tehlikeli, en güçlü, en özel elemente sahibim! Yata Kazası'nı tekrar mı yaşamak istiyorsunuz? Geri çekilin!"

Polisler yavaş yavaş geri çekilmeye başlıyor. Gözleri hala elemanın üzerinde. Eleman yavaşça arkasındaki binaya doğru geri geri adım atıyor.

"Para istiyorum! Hem de çok! Bankaları, evleri boşaltıp buraya yığın! Bana itaat etmezseniz Güney Tihami'yi yok ederim!"

İşler gittikçe kötüleşmeye başlıyor. En yeteneksiz ve güçsüz element kullanıcısı bile uranyum elementi sayesinde gerçek bir yıkım silahı olabilir. Bu topraklar bir kere o felaketi yaşadı. Bir daha mı yaşayacak yoksa? Elinde güç tutan herkes her istediğini zorla alabileceği bir dünya mı kuracak bu gidişle?
Post Reply

Return to “Direniş Üssü”

cron