2. Yoklama

#1
O müthiş gün geldi çattı. Görünüşe göre o yakışıklı, o erdemli, o çılgın, o deli, o büyük, o yüce, tüm iyi sıfatların sahibi olan o adam, Satımevi'nde çalışan amca evleniyor! Bu destansı olay için dükkanına uğramış veya uğramamış olan herkesi davet etti. Davet ettiği herkes bu daveti kabul etti. Bugün şenlik günü! Herkese yardım eden ve herkesin iyiliğini isteyen bu adamın düğününden haberdar olan Pakt Birliği yetkilileri sadece bir haftalığına seyahat yasalarını genişlettiler ve Dusha'da gerçekleşecek olan düğüne herkesin gelebilmesini sağladılar! Kıtanın dört bir yanından bu düğüne katılan insanlar iki gece boyunca düğünün yapıldığı tesislerde kaldılar. Peki bu mükemmel düğünde neler oldu?

Davetlilerin bir bir geldiğini kapıda izleyen damat bey gözyaşlarını tutamıyordu. Kendisine gelen hediyeleri, tebrikleri, iyi dilekleri ve nicelerini gördükçe ve duydukça daha fazla mutluluk gözyaşı döküyordu. Bir süre sonra sahneye çıkıyor ve bir konuşma yapmaya başlıyor. "Gelen herkese çok teşekkür ederim. Siz yok musunuz siz? Çılgınlar sizi! Hepinizi yerim yerim, anlamazsınız bile. Doya doya eğlenelim be canlar, efsane bir ismi getirdim. Karşınızdaaaaa, MOLCHUT SERTHAD!" Ve bir anda tüm kalabalık çığlık atmaya başlıyor. Sahne arkasından Molchut Serthad koşarak geliyor ve "Hepinizi selamlıyorum, JÆKT ÆP!" diye bağırıyor. Onun bağırmasıyla birlikte tüm kalabalık da "JÆKT ÆP!" diye bağırıyor ve coşmaya başlıyorlar. İlk söylemeye başladığı şarkı ise en ünlü şarkısı Bold Plæft Jæft Nyako, yani 'Aya Benzer' oluyor.

Her biriniz düğüne konser sırasında otobüslerle varıyorsunuz. Sosyalleşmeniz ve kaynaşmanız için bir alan var! Ne olursa olsun önceliğiniz eğlenmek ve her şeyin tadını çıkarmak olmalı. Müzik eşliğinde üstadın evlenmesini kutluyorsunuz!


Image

Off Topic
2. yoklamamıza hoş geldiniz! Bundan sonra yoklamalar RP ile olacaktır. Aşağıdan kuralları okuyabilirsiniz.

• 7 günlük bir süreniz vardır. 2 Ekim 2020, 01:30'a kadar yazmayanlar kontenjandan çıkarılacaktır.

• RP'lerin uzunluğunun bir önemi yoktur, önemli olan konuyla ilgili bir RP yollanmasıdır.

• Başkalarıyla etkileşime girebilir ve RP'yi sürdürebilirsiniz.

• İsterseniz birden fazla mesaj atabilirsiniz.

Re: 2. Yoklama

#2
Ailem aradı geçen. Dediler ki nasılsın. İyiyim dedim olmamama rağmen. İşe gidiyorum falan diye yalan attım. Oysa ki zorunlu tatile çıkarılmıştım ve sabahtan beri evde oturmuş saçıma bakım yapıyordum. Tabi ailemin beni aramasının sebebi beni düşündüklerinden değildi. Düğün davetiyesi gelmişti onlara. Dükkandaki kel ve yakışıklı amca evleniyordu. Telefonu kafamla omzumun arasına sıkıştırıp örgülerimi sıkıca sararken "Hııı... Evleniyor muymuş?" dedim pek önemsemeden. Annem "Evet, evet!" dedi. Onun da sesinde gerçekten önemsemediğini belli eden bir ton vardı. "Şimdi bizim işimiz var. Gitmezsek de ayıp olur. Sen üç gün izin alıp Dusha'ya gidemez misin?" Duyduğum gibi "Hayır. İşim var anne." dedim. O ise "Ülke dışı yasalarını genişlettiler Bok. Konuşmuyorlar mı polisler aralarında? Bilmen gerekiyor. Sadece bu düğün için yaptılar." dedi. Bir haftadır işe gitmediğim için bilmiyordum tabi ki. Her ne kadar mırın kırın ettiysem de annem üstün geldi. Gitmeden önce evli çifte bir ev hediyesi aldım ve Dusha'ya kalkan polis otobüslerine bindim. Tüm otobüs birlikte eğlenip Djurat milli marşını söylerken kendi başıma arka koltuklarda boş boş oturdum. Yanımdaki çocuk biraz sohbet etti benimle. Eskiden olsa kibarca reddeder yalnız kalmak istediğimi söylerdim. Fakat biraz sosyalleşmem gerektiğini düşündüğüm için konuşmasına izin verdim. Ben takip etmiyorum dediğimde aşırı şaşırıp Djurat Milli Takımının Tihami'ye attığı golü anlattı yol boyunca. İlk başta sarmayacağını düşünmüştüm ama konuşmaya istekli olduğum için hoşuma gitti muhabbet. Belki de bu ayak topu denen şeyi izlemeliydim. Yolculuk bitince çocuk ismimi ve görev aldığım yeri sordu. Söyledim ben de. Bir aylığına izinde olduğumu da söyledim. Yüzümdeki yaralardan belliydi zaten. Nedenini sorduğunda da vakada baya terörist dövdüm diye yalan attım. Baya hoşlandı bu konudan.

Düğün zamanı da onunla takılırım diye düşünüyordum ama görmedim bir daha. Neyse yalnızlık koymuyordu zaten. Girişte elimdeki hediyeyi gelin hanıma verirken dükkancı ağlıyordu. Gülümseyerek elimi uzattım ona. "Bok Jemipech..." diye kendimi tanıttım. "Çok tebrik-" Kolumu tutan adam bir anda kendine çekti beni ve ağlayarak sarıldı. Ben de şaşkın şaşkın durdum öyle. "ederim." diye tamamladım cümlemi. Adam beni salınca tekrar gülümseyip ilerledim düğünün yapıldığı alana. Adam öyle bir sarılmıştı ki dikkatlice giydiğim takımımı yamultmuş, topladığım saçlarımı da dağıtmıştı. Uzun süredir depresyondaydım dış görünüşümü siklemiyordum ama hafiften geçmeye başlamıştı. Meinsu dışında kimse yardım etmemişti buna... Herkes daha da üstüme gelmişti. Artık gerçekten kimseden bir şey beklemiyordum zaten. Daha düğün yeni başladığı için üstümü başımı düzeltmek için banyoya gittiğimde buranın pis olmadığını gördüm. Dusha'lılar sıçmamışlardı yere.

Dusha'lılar demişken... Üstümü düzelttikten sonra hemen içki bölümlerini aradı gözüm. Dusha'daki festivale gittiğimde Totedasha denen içkiye hayran kalmıştım. Hatta Djurat'a giderken bir kaç şişe almadığım için kendime sövmüştüm. Dağıtılan yeri bulmak için fıldır fıldır dolaştım etrafı ilk. Her ülkeden adam vardı düğünde. Himota'lılar bir kenara çekilmiş, kılıç kalkanlarını çıkarmışlardı bile. Elimden geldikçe uzakta durarak geçtim yanlarından. Himota'yı sikeyim çünkü. Sonunda alkol dağıtılan standlara ulaştığımda gülümsedim. Totedasha ismini okumak için dikkatli bir şekilde inceledim yazıları. Sonunda da buldum istediğimi! Şöyle büyük bir bardağa boşalttılar. Çok da ucuzlamıştı lan. En son festivalde burada ödediğimden çok daha fazlasını ödemiştim. Kesin geçenki Pakt toplantısındaki olaylardan dolayı Dusha'nın parası değer kaybetmişti ha. Shisha geldi aklıma. Ne kadar sinir oluyordu Dusha'nın yönetimine. Haklıydı da. Tabi fiyatlar uygunken Totedasha depolayıp gitmem gerek Djurat'a. Totedasha'yı dökmemek için büyükçe bir yudum aldım bardağımın üstünden. Tüm baharatlar ağzımda mükemmel bir tat bıraktı. Boşalsam boşalırım yani. Tam bir ağız orgazmı. Dusha leş gibi ülke ama içkileri, yemekleri mükemmel. Biraz uzaklaştım standdan. Yürüyordum ki birden gözüme biri takıldı!

Şu düğün alanında bir sürü kızıl insan vardı. Fakat kimse bu kadar beyaz parlamıyordu. Kimse bu kadar güzel değildi. Kimse... Kalbimin böyle hızlı atmasını sağlamıyordu. Şok geçirmiş bir şekilde durdum yerimde ve gözlerimi diktim bu kişiye. Bir kızdı. Kısa boylu, zayıf, cıvıl cıvıl bir Gedhilde'liydi. Biraz daha baktım. Emin olmalıydım. Gerçekten o muydu? Standlardan içki alıyordu ve tam o sırada dükkancı sahneye çıkıp Molchut Serthad'ın geldiğini söyledi. Tüm alanda "JÆKT ÆP!" nidaları yükseliyordu. Livei karşımdaydı... İçki alıyordu... Molchut Serthat şarkı söylüyordu... Kalabalık bir ortamdaydık...

Dejavu.

Sahneyi görmek için koşan bir Tihami'li sol omzuma çarptı ve Totedasha'yı düşürdüm yere. "Özür dilerim kanka!" dedi adam. Ben ise siklemeden Livei'ye doğru hızla yürümeye başladım. Eskiden olsa bekler ve sapık gibi izlerdim kızı. Ancak ölüm tehlikeleri geçirmiş, bir kişinin de hayatını almıştım geçen hafta. Artık hayatın etrafımdan akmasına izin vermeyecektim. "Livei?" diye seslendim ona. Rüyada olmamayı diliyordum. "Livei, sen misin?" Yanına gittikten sonra bakacaktım yüzüne bir süre. "Beni hatırlıyor musun?" diye soracaktım. Çünkü çoktan unuttuğuna kanaat getirmiştim. Livei benim gibi takıntılı bir insan değildi. 6-7 saat tanıdığı bir adamı unutabilecek olgunluktaydı.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: 2. Yoklama

#3
Demek satımevindeki dayı bile evleniyordu... Genç kız evden çıkmadan evvel son kez saçını ve ve makyajını kontrol ediyordu. Üzerine geçirdiği ve aslen annesine ait olan straplez siyah elbisesi gözüne inanılmaz şaşalı gelmişti. "Başka bir şey mi giysem acaba?" diye düşündü ancak dolabında tek bir tane bile abiye elbisesi yoktu. Belki biraz daha normal bir kız olsaydı ve hayatta başka seçimler yapsaydı şu anda kendisi de annesi gibi olgun bir kadın olabilirdi. Göğüslerini sıkan ve aşağı çeken elbiseyi elleri ile yukarı kaydırdıktan sonra bigudilere sarıp dalgalandırdığı saçlarını geriye doğru attı. Beyaz kirpiklerini saklamak için gözlerine bolca maskara çekti ve kırmızı rujunu sürdü. Kendini yeterince abartılı hissediyordu, makyajı da abartmaya gerek yoktu.

Otobüse bindiğinde henüz kalkmasına on beş dakika vardı. Gözleri ile koltukları tararken peri kızı gibi beyaz saçlarıyla aradığı kişiyi hemen buldu. Meinsu ondan erken gelmiş ve çoktan boş bir koltuğa yerleşmişti. Hemen onun yanına geçti ve arkadaşına sıkıca sarıldı. "Çok heyecanlıyım. Daha önce hiç Dusha'ya gitmiş miydin?" Livei için bu ikinci Dusha macerasıydı. İlki... İlki pek istediği gibi gitmemişti. Arkadaşları tarafından oyuna getirilmiş ve otelsiz kalmıştı. Neyse ki Shisha isimli nazik polis memuru ona yardım etmişti. Sahi, o da olacak mıydı bu düğünde? Bunu düşünürken aniden kalbinin hızlı hızlı çarpmasına engel olamadı. Her ülkeden insanlar bu düğüne geliyorlardı. Yani Bok da orada olacaktı... değil mi? Umutlarını fazla yükseltmek istemese de yüzünü ateş basmasına engel olamadı ve zihnini dağıtmak için en yakın arkadaşı Meinsu ile sohbete devam etti.

Uzun süren yolculuktan sonra mekana varmışlardı. Tek tek otobüsten indiklerinde uyuşan bacaklarına kan gitmesi için bir süre titreye titreye adımladı. Giydiği yüksek topuklu ayakkabılar da ona hiç yardımcı olmuyordu. Bütün gece bunlarla kalacağını düşündükçe çıldıracak gibi oluyordu. Kesin ertesi gün ayakları su toplayacaktı ve hayatında çekmediği acıyı çekecekti. Satıcı dayının hatırına buna katlanabilirdi herhalde. Işıl ışıl parıldayan gözlerinden mutluluğu okunan satıcı dayı tüm ziyaretçileri kapıda tek tek karşılıyordu. Kızıl saçlı Gedhilfeliler, esmer tenli Dushalılar, siyah saçlı ve ciddi duruşlu Himotalılar, çoğunlukla sarışın Djuratlılar ve... Tihamililer. Hakkında en az bilgi sahibi olduğu ülke Tihami'ydi ve elindeki kıstaslara uymayan tüm insanların Tihamili olduklarına kanaat getirmişti. Gözleri bütün odayı tarıyor ve tek bir kişiyi arıyordu ancak ne yazık ki bulamamıştı. Heyecanla çarpan kalbinin ritmi yavaşladı ve normale döndü. Burada değildi. Belki de gelmemişti. Evet, elbette gelmemişti. Tekrar Livei ile karşılaşmayı istemiyor olabilirdi sonuçta. Belki de düğün ilgisini çekmemişti. Bu tarz ortamlardan hoşlanan bir insan değildi çünkü o.

Kendini ihtimallerle yüksek moralde tutmaya çalışsa da yüzüne hüznün gölgesi yerleşmişti. Satıcı dayının bu mutlu gününde bu şekilde davranması çok ayıp olurdu. Hızla barı aradı gözleri. İçecek, çakırkeyf olacak ve mutlu hissedecekti. Hatta belki de sarhoş olacaktı. Aşırıya kaçıp pislik çıkartmasa iyi olurdu bu sefer. Tıpkı şeyde yaptığı gibi... konserde. Aklına gelen her düşüncenin kendisine o kişiyi hatırlatmasından nefret ediyordu. Böyle olmasını hiç istemediği halde tutulmuştu. Belki de kendisini çoktan unutmuş birisine hem de. Onunla görüşmeyi istemeyen birisine belki de... Ona ne istediğini soran barmene dönüp "En yüksek alkollü içkiden istiyorum." dedi. Tüm ülkelerin içkilerine hakim değildi ve belki de alışkın olduklarının dışında çok daha yüksek alkollü hazineler keşfedebilirdi. Şu an tek ihtiyacı olan şey buydu. İçki bardağını eline aldıktan sonra da yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirip toplanan kalabalıktaki insanlarla tanışmaya ve onları selamlamaya başladı. Satıcı dayının mutluluğuna kadeh kaldırdı ve Frum ve Ser'in onları bir yastıkta kocatmalarını diledikten sonra kahkahalar eşliğinde ikinci bir bardağı daha aldı.

Satıcı dayının kürsüye çıkıp konuşmaya başlaması ile onu uzun uzun alkışladı. Tam konuşmayı dinlemeye hazırlanıyordu ki arkasındaki ses ile irkildi. "Livei, sen misin?" Bu sesi tanıyordu. Duymayalı ne kadar zaman geçmişti? Kaç ay olmuştu? Emin değildi ancak bu sesin kime ait olduğunu çok ama çok iyi biliyordu. Dehşetle arkasına döndü. Uzun boyu, kemikli yüzü, gözlerindeki o şaşkın ifade, omuzlarına dökülen örgülü siyah saçları, yaralı yüzü... Yaralı yüzü mü? "Frum ve Ser aşkına ne oldu yüzüne?!" Sesinin çok yüksek çıktığını fark edip utanarak etrafa baktı ve sonra yeniden ona döndü. Molchud Serthad'ın Bold Plæft Jæft Nyako şarkısı çalmaya başladığı için herkesin dikkati bu mini konsere yönelmiş gibiydi. Arkada bu şarkı çalarken Bok'un gözlerine bakıyordu. Sanki evren onları yeniden, o ilk tanıştıkları ana götürmek istemişti. Tüm bunlar gerçekten birer tesadüf müydü? Eli ayağı birbirine dolanmıştı ve heyecandan titremeye başlamıştı. Bunu saklamaya çalıştıkça daha beter hale geliyordu her şey. "E-E-Evet... Tabi ki de hatırlıyorum!" İçkisinin dibini kafaya diktikten sonra bardağını barın masasına bıraktı. Bok'un kendisi hakkında ne hissettiğini ve düşündüğünü bilmiyordu. Garip davranmamalı ve yanlış anlaşılacak şeyler söylememeliydi. Şu anda bir sevgilisi bile olabilirdi sonuçta, değil mi? Gülümseyerek ona döndü. "Seni özlemiştim! Görüşmeyeli nasılsın? Neler yaptın? Hayat nasıl gidiyor? Yüzüne ne oldu? Görev esnasında mı yaralandın yoksa? Çok acıyor mu?" Heyecandan fazla hızlı konuşuyordu ve taramalı tüfek gibi sorularını art arda sıralamıştı. "Kafana tüküreyim Livei." diye düşünmekten kendini alamadı.
Image
► Show Spoiler

Re: 2. Yoklama

#4
Livei yüzümü görünce bir anda bağırdı. Yüzümü gördüğü için endişelenmişti ama bu iyileşmiş haliydi. Hastanelik olduğumu kıza söylemeyecektim tabi ki. Frum ve Ser aşkına dediğinde küçük bir anı fırladı geçmişimden. Vücudumda yarattığım kurşunumda ölen maskeli Tuplo adamın son sözlerinde geçiyordu bu tanrıların ismi. Özür dilemişti benden. Unutmaya çalışıp Livei'nin yüzüne odaklandım. Gözlerimi kısıp hatırladığımdan farklı olduğunu fark ettim. Yani... Ben kirpiklerinin siyah olduğunu hatırlamıyordum. Dudaklarının da bu kadar kırmızı olmadığına emindim. Bir kaç saniye sonra beynim bana makyaj diye bir şeyin varlığını hatırlattı. Kaşlarım havaya kalktı anlayınca. Yine çok güzeldi tabi ki. Doğal halini de çok sevmiştim. Livei beni hatırladığını söyleyince sırıttım ona. Biraz kopmuş gitmiştim sanki. Tüm yaşadığım kötü günler sanki yoktu. Ben ve Livei vardı sadece. Yandan gelen Bold Plæft Jæft Nyako'nun melodisi, insanların bağırışları hepsi çok uzaktaydı. Livei'nin heyecanlı sesi kaldı sadece. Tüm odağım ondaydı.

Beni özlediğini söyledi. İnsanlar arkadaşlarını da özleyebilirdi. Umutlanmamam gerekiyordu ama elimde değildi ki. Ben onu özlememiştim. Daha çok ölüp ölüp dirilmiştim. O neler yapmıştı kim bilir? Belki sevgili bile edinmiştir. Artık kendimi eziklemeyi bırakmaya söz vermiştim. Sessizce düşünüp üzülmeyecektim. Yürekli olacaktım.

Görüşmeyeli nasıl olduğumu sordu. Çok kötüydüm. O kadar kötüydüm ki böyle ilerlemeyemeyeceğime karar vermiştim. Ya değişecektim, ya değişecektim. Eski Bok olarak kalamayacağıma karar vermiştim ve canına kıydığım o insan için yaşamaya da devam etmeliydim.

Neler yapmıştım? Hastanelik olana kadar dayak yemiş, bir kişiyi öldürmüş, Himota'da gurur kırıcı bir gün yaşamıştım...

Yüzümü sordu. Görev esnasında mı yaralanmıştım? Çok acıyor muydu?

O kadar hızlı sormuştu ki hiç birini yanıtlamayamamıştım. Peki sorun bana, yanıtlar mıydım zamanım olsa? Eğer beni iyi tanıdıysanız bilirsiniz bunun cevabını. Livei farklıydı ama. "Acımıyor." dedim sadece son sorduğu soruya cevap vererek. Acıyordu hafif ama bilmesine gerek yoktu. Ne yaptığını sormak istiyordum. Neler yaşadığını. Aşırı merak ediyordum hakkındaki her şeyi.

Sevgilisi olup olmadığını sormak istiyordum ama öyle de sorulmazdı ki. Kız beni yanlış anlayabilirdi. Yanlış anlaşılmak en son isteyeceğim şeydi şu an. Üstelik gelip hemen "Keşke bırakmasaydım seni." demek kadar yıkık bir şey de olamazdı. Çok fazla düşünüyordum konuşmadan önce ama pot kıramamak istiyordum. İçten içe onu unutamadığımı söylemek istiyordum. Dışarı çıkan kelimelerim ise "Seni gördüğüme sevindim. Molchut Serthad bizi buluşturuyor galiba." oldu. Kıkırdadım kendi kendime. Sonra da yalandan "Yalnız mı geldin?"diye sordum. Sevgilisi varsa onunla gelmiştir herhalde. Gelmemişse de laf arasında anlatır diye umuyordum. "Ben otobüste bir arkadaş edinmiştim ama kaçtı sanırım. Bulamıyorum artık. Futbol konuşacaktık." diye de gereksiz bir bilgi verdim.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: 2. Yoklama

#5
Yarasının acımadığını söylemişti ancak sesi oldukça hüzünlü geliyordu. Livei ilk kez kendi heyecanından ve düşüncelerinden sıyrılıp Bok'u baştan aşağı inceledi. Bakışları derinleşmiş, omuzlarına mahzunluk çökmüştü. Onu son görüşünden beri bir şeyler değişmiş olmalıydı. Başını hafifçe sağa doğru eğip yüzündeki yaraları inceledi. Yeni oluşmuş yaralar değillerdi hiçbiri ancak oldukça derin oldukları belli oluyordu. Livei ellerini göğsünde kavuşturdu. Fiziksel olarak nasıl bir yakınlıkta durması gerektiğinden emin değildi. El sıkışmak fazla garip olurdu herhalde. Sarılmak? Bilemiyordu. Ona Meinsu'ya sarıldığı gibi dostça sarılması mümkün değildi. Ah, içmek istiyordu ancak bir yudum daha içerse sarhoş olacağına yüzde yüz emindi.

Molchut Serthad'ın onları buluşturduğunu söylediğinde gülümsedi. "Keşke bu şarkı her çaldığında seni görebilsem." demek istedi ancak sözcükler dudaklarından dökülmedi. İç çekerek bakışlarını eğdi. "Ah, evet yalnız sayılırım. Bir memur arkadaşım vardı ancak şu an nerede bilmiyorum." dedikten sonra gözleriyle odada Meinsu'yu aramaya başladı. Onun beyaz saçlarını direkt seçebileceğini düşünmüştü ancak salon o kadar kalabalıktı ki minik kızı hiçbir yerde görememişti. "Çok tatlı bir kızdır. Rastlarsak sizi tanıştırayım." Bunu söyledikten sonra pişman oldu. Meinsu gerçekten çok alımlı bir kızdı ve Bok, eğer şu an bir sevgilisi yoksa, ona aşık olabilirdi. Neden böyle bir şey söylemişti ki? Gerçekten ahmağın tekiydi. Pişmanlıkla dudağını ısırdı ancak artık her şey için çok geçti.

Ona yalnız gelip gelmediğini sormayı çok istemişti ancak Bok'un son cümlesine bakılırsa yalnızdı. Futbol konuşacak olduğu bu arkadaşı da muhtemelen o kadar yakın olduğu birisi değildi. Umutlanmalı mıydı? Hala sevgilisi olması ihtimali vardı gerçi. Belki de kız düğüne gelmek istememişti. Her şey mümkündü. Bok'u bir süre hipnotize olmuş gibi izlemeye devam etti.

"JÆKT ÆP, fru jækt bold lim bæb sengz bæb
Jækt, sengz cho grinog teiv
Cho hei plævd, jond fru ri fri stub
Bowo bænch sengz cho ahwuromd"


Tıpkı konser günündeki gibi çalıyordu şarkının nakaratı. Bok hala Livei'nin yanındaydı. İkisi arasında oldukça tuhaf bir sessizlik vardı. Müzik bangır bangır mekanı dolduruyor, konuklar dans ediyor ve herkes çılgınlar gibi eğleniyordu. Livei'nin zihni ise karşısındaki adam ile o kadar doluydu ki hiçbir şeyi duyamıyordu. Hala yanındaydı... Eğer bir sevgilisi olsaydı yanına gelmezdi, değil mi? Onunla konuşmazdı. Onunla neden konuşmuştu? Neden yalnız gelip gelmediğini sormuştu? Onu hala seviyor muydu? Bu ihtimal... Bu küçücük umudun gerçeğe dönüşmesi ihtimali var mıydı?

Livei tamamen bilincini bir başkası kontrol ediyormuş gibi şuursuzca Bok'un kolunu tuttu. "...ni ...yorum..." Genç kızın cılız sesini arka plandaki müzik ve bağrışma bastırıyordu. Bok'un yüzündeki ifadeden ne söylediğini duyamadığını anlamıştı. Parmak ucunda yükselerek genç adama kulağını uzatmasını işaret etti. Ona doğru eğilen Bok'un kulağına bir elini siper ederek cümlesini tekrarladı. "Seni seviyorum. Sana aşığım." Ardından ne tepki vereceğini izlemek için genç adamın yüzüne odaklandı. Her şey bir anda gelişmişti ve Livei de ne yaptığının farkında değildi. Aylardır içine attığı duyguları dışarı taşıyordu sanki. Umuyordu ki bundan pişmanlık duymayacaktı. O gün Bok'u elleriyle ittirmesinin hayatındaki en büyük pişmanlık olarak kalmasını istiyordu. Daha beterini kaldıramazdı. O da artık eski Livei değildi. Onu da yaşadıkları olgunlaştırmıştı. Öyle bir işin içine girmişti ki yarın başına ne geleceğini dahi bilmiyordu. Artık hayatı akışına bırakamazdı. Bir adım atmak hiç atmamaktan daha iyiydi.
Image
► Show Spoiler

Re: 2. Yoklama

#6
Livei yalnız sayıldığını söyleyince içimde bir umut ışığı çaktı. Sevgilisi ile gelmemişti. Yani olup olmadığını kanıtlayan bir şey değildi bu. Yine de kafamdaki hesaplamalara göre yüzdeleri değiştiriyordu. Bir memur arkadaşı ile geldiğini belirtti Livei. Kafamda oluşan isim "Meinsu" oldu. Dile getirmedim ama. Livei'ye nasıl tanıştığımızı anlatma yoluna girmeyecektim. Hatta ikinci cümlesinde çok tatlı kız olduğunu söyleyince biraz gülümsedim. Kesin Meinsu'yla gelmişti. Onu da görmek isterdim gerçekten. O en leş zamanlarımda bana iyi davranmış olan tek kişiydi. "Çok isterim." dedim beni tanıştıracağını söylediğinde. Çoktan tanıştığımızı fark edince nasıl tepki verecekti acaba.

Livei sustu. O susunca garip bir ortam oluştu. Çevremiz çok sesliydi tabi ki ama Livei'nin yanında susmanın ne kadar rahat olduğunu hatırlamıştım. Rahatsız hissetmiyordum kendimi. O bana bakıyordu. Ben de onun güzelliğine hayran hayran bakıyordum. Biraz takılırdık bu gece. Sevgilisi olmadığına kesin inanırsam gecenin sonunda onu unutamadığımı söylerdim. Tüm bu zaman onu düşündüğümü ve başıma gelenleri anlatıp bu 1 aylık tatilde Gedhilfe'ye geleceğimi söylerdim. Tabi eğer o da isterse. O istemeden asla bir şey yapmazdım. Eğer sevgilisi varsa ve ya beni istemediğini hissedersem geçen yaşadıklarımız için ondan özür dileyecektim. Beni üzse de bu olay, Livei'yi rahatsız etmek istemezdim. Ben yapacaklarımı düşünüp Livei'ye bakarken ne kadar süre geçti bilmiyorum ama bir anda kafama aslında Livei'nin gitmemi beklediği gibi bir düşünce geldi. Ulan! Cidden hiçbir söz etmeden birbirimize bakıyorduk. "Ben arkadaşımı arayım" diyerek yanından uzaklaşmam mı gerekiyordu? Memur arkadaşıyla tanıştıracağını söylemişti değil mi? Gitmemeli miydim yoksa? Bir anda salak salak stres oldum. Şöyle bir etrafıma baktım. Müziğin sesi arttıkça insanlar da bağırmaya başlamışlardı.

Sonra Livei beni kolumdan yakaladı. Sonra da ağzını açıp iki kelime söyledi.

Anneni sikiyorum?

Ne? Anneme mi sövmüştü? Kaşlarımı çatıp anlamadığımı belli eden bir kafa hareketi yaptım. Kolumdan çekti beni ve eğilmemi sağladı. Sonra da kendisi parmaklarının ucuna çıkıp kulağıma yaklaştı. Umarım tekrar aileme sövmez diye düşünürken Livei'nin kokusu doldu ciğerlerime. Anneme sövmüş bile olsa kızamazdım ki. Kokusunu aldığım gibi elim ayağım uyuşmuştu bile. Kulağıma Livei'nin sesi iki tane cümle söyledi. Tekrar duymak için hayatımı verebileceğim iki cümle.

Kalp atışlarım hızlandı.

Beni sevdiğini mi söylemişti? Gözlerimi kocaman açarak dönüp baktım Livei'ye. Bana bakıyordu. Bana aşık olduğunu mu söylemişti? Doğruldum ve bu cümleleri hazmetmek için kendime zaman tanıdım. Gözlerimi kırpıştırıp bir şey demek için açtım ağzımı. Sonra vazgeçip kapattım. Ne diyebilirdim ki? Benliğim o kadar uzun süredir tatmamıştı ki bu duyguyu, mutlu olunca ne tepki vereceğimi şaşırmışım. Aylardır düşündüğüm kadının da beni sevdiğini öğrenmiştim. Üstelik benim yaptığım gibi uzatmamıştı konuyu. Livei'yi daha ne kadar sevebilirdim diyordum bi de kendime. Benden yürekli olduğu kesindi. Gülümseyememiştim bile. Bu ortam o kadar gürültülüydü ki başka yere geçmeliydik. Kolumu tutan elini yakaladım ve kalabalıktan, yani sahneden uzak bir yere götürdüm onu. Molchut Serthad şarkısını söyleyip dans ediyordu.

Livei'yi kalabalıktan uzaklaşırdıktan sonra döndüm tekrardan ve bu sefer hiç beklemeden sarıldım ona sıkıca. Kafamı saçlarının arasına gömüp kokusunu tekrar içime çektim. Gözlerimi sıkıca kapatıp odaklandım. Bir süre sarıldıktan sonra kollarımı açtım ve yüzünü yüzümün önüne getirdim. Sol elimle yanağını okşadım o ilk günkü gibi. Ellerim yanaklarından boynuna indi. Buraları öptüğüm geldi aklıma ve içimde tarif edilemez bir his uyandı. Gülümsedim sonunda. Birazcık gözlerim dolmuştu bunu hissedebiliyordum. "O gün seninle ipleri koparmak hayatımda verdiğim en kötü karardı." dedim. "Ve bil ki..." dedikten sonra bileklerimden birini gösterdim ona. Yıllar önce intihar etmek için kesmiştim onları. İyileşmişlerdi ama dikiş izleri kalmıştı. "Hayatımda çok kötü kararlar verdim ama hiç biri bu kadar acıtmamıştı." Çok güzeldi. Yüzüne bu kadar yakından bakmak... Onu tekrar görmek... "O kadar kısa bir sürede beni nasıl bu kadar aşık ettin kendine?" dedim fısıltıyla. Sonra da öptüm onu. Yine bu kadar kaptırıp, yine aylarca onsuz eziyet edecektim kendime. Yine de değerdi be! Livei için değerdi!
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: 2. Yoklama

#7
"FRUM VE SER AŞKINA YİNE GEÇ KALDIM."
Daveti aldığından beri çok kişi bulunacağını düşündüğü bir alana gideceğinden üzerinde ufak bir yük varmış gibi hissetsede ona sürekli yardım etmiş biricik satımevi sahibini kıramazdı.
Elbise seçimi yapması zor olmuştu çünkü gündelik kıyafetler dışında pek kıyafeti yoktu, zaten alacak durumuda yoktu ama gardrobun arkasında özel durumlar için sakladığı ve o yuzden getirdiği bir elbise vardı, unutsa bile amcası ona doğum gününde almıştı. Beyaz elbisesinin üstüne saçlarını hafiften dağınık, önlerinde lüleler bulunan bir topuz yapmış ve bağlamak için ise üzerinde büyük bir beyaz manolya bulunan tokasını kullanmıştı. Çok belli olmayacak şekilde makyaj yapmış ve olabildiği kadar doğal görünmeye çalışmıştı.
Dışarıya çıkarken ayakkabılarını giymiş ve yanında ufak beyaz üzerinde sahte altın işlemeli çantasını almıştı.
Dışarıya çıkıp ilerlerken üzerindekilerin düzgün durup durmadığını kontrol etti. İki eli ile silah tutar bir pozisyona geçip aynanın karşısında durdu.
"Ateş ediyorsun kızım."
Arkadan geçen tanımadığı iki kişinin ona güldüğünü görünce aynaya kafasını sokmak istese bile hafif yüzü kızarık şekilde düğün alanına gitti.

Şaşırtıcı şekilde zamanında yetişebilmişti, haşmetli satımevi sahibinin yanına giden Meinsu ona en içten dileklerini sunmuştu.
"Bir ömrünüz rahat geçer umarım."
Adam bir anda duygulanmış gibi görününce kafasını hafiften çevirip teşekkür etti. Bu duruma Meinsu'da duygulanmıştı.
Ardından ise gözleri bir kişiyi arıyordu.
"Normalden daha kırmızı saçlı, ateşli ve iş arkadaşım Livei nerede acaba. Kesin birisi ile konuşuyordur."
Tek kalacağını düşündüğü için üzülüyor olsa bile karşısında gördüğü iki kişi onu çok mutlu etmişti. Bok ile Livei beraber konuşuyordu, hızlıca yanlarına gidiyordu ama birbirlerini öptüğünü gördüğünde rahatsız etmek istemeyip kenarda bekledi.
"AAAAAA ÇOK YAKIŞIYORLAAAAAAAAAR.
Bir süre ardından yanlarına gidecekti.
"Beraber geldik ama benden daha önce Bok'la buluşmuşsun."
Bunu dedikten sonra güldü, biraz baktıktan ve Livei'ye sarıldıktan sonra çantasından bir şey çıkardı.
"Bir şey eksik gibi, yaklaş bana lütfen.."
Elinde tuttuğu kırmızı gül kulunan tokayı Livei'nin kulağı üstüne takacaktı.
"İşte şimdi tamamlandın, zaten mükemmel olan bir şeye ekleme yapmanın ne kadar etkili olacağını bilmiyorum ama."
Ardından Bok'a döndü. Hızlıca üzerine atlar şekilde sarıldı.
"Seni çok özlemişim, Livei ile yeniden buluşmuş olmanız beni çok mutlu etti."

Geri çekilince yüzünde olan yarayı fark etti.
"Yüzüne ne oldu, iyi misin, acil yardım etmek gerekir mi? Kim yaptı, nasıl oldu, ağrıyor mu, buz getirmeli miyim, ne zaman oldu?"
Nefessiz kalacak şekilde hızlı sorular sorarken yüzüne bakıyordu. Normalden endişeli bir düzeye çıkma hızı maksimum seviyedeydi.
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: 2. Yoklama

#8
Kutlama tüm hızıyla devam eder iken mekânın girişine bir araba yanaşır. Turuncuya çalan koyu bir sarı renginde olan limuzinden önce üniformalı iki tane eleman ellerinde mızrakla çıkarlar ve birbirlerine bakmak suretiyle aralarına mesafe koyar. Ardından jilet gibi takımı ve şapkası ile şöför arabadan iner ve elemanların arasından geçip kapıyı açar. Arabadan siyah saçlı, kehribar gözlü ve buğday tenli bir delikanlı çıkar. Herkes meraklı gözlerle aralarında konuşmaya başlar. ”Limuzine benziyor. Acaba soylu biri mi geldi?” ”Kesin soyludur. Baksana, şöförü ve korumaları var.” ”Bir dakika, arabadaki Himota bayrağı değil mi?” Aniden Himotalı bir grubun sesi yükselir. ”Varis Ten!?” Bu sesle beraber bütün Himotalılar silahları ile delikanlının yanına gelirler. Yumruklarını yüreklerine götürüp başlarını eğerek selam verirler. ”Varis Ten, varlığınız bizi onurlandırıyor! İmparatorumuz mu gönderdi sizleri?” Ten soğuk bakışları ile başını sallar ve yanlarından geçerken selâma karşılık verir. Elinde sandığa benzer küçük bir kutu taşımaktadır. Hızlı adımlarla ne bakışlarını ne de yolunu değiştirmeden damat ve gelinin yanına varır. Herkesin gözleri damat, gelin ve varis üçlemesinin üstündedir. Ten boğazını temizledikten sonra giriş yapar. ”Ben Himota İmparatorluğu’nun varisi Ten Higenadon, babam Himota İmparatoru Pisan Higenadon’un arzusu üzerine burada bulunmaktayım. Frum ve Ser mutluluğunuzu daim etsin! Bu kutlu günde sizlere iyi dileklerimizi iletiyor ve armağanlarımızı sunuyorum.” Ten elindeki kutuyu açıp iki tane kolye çıkarır. Demirden zincirlerin sonunda garip bir sembol bulunmakta ve sembollerden biri mavi iken diğeri kırmızı renktedir. Ten tekrar söze girer. ”Kolyelerin zinciri paslanmaz demirdendir. Sonundaki sembol ise Himota rün sembolüdür. Birçok anlamı vardır fakat bu bağlamda koruma anlamına gelmektedir. Frum ve Ser’in koruması hep üzerinizde olsun diye. Yakut kırmızısı kan ve ateş demektir. Aileniz adına kan dökmeye ve düşmanlarınızı aleve vermeye hazır olduğunuzu göstermeniz için. Safir mavisi ise durgunluk ve kalıcılık demektir. Zihniniz olumsuzluktan uzak ve kuracağınız aile uzun ömürlü olsun diye. Sizleri cân-ı gönülden kutluyoruz!” Ten konuşmasını bitirdikten sonra damat ona sımsıkı sarılmaya başlar. Beklenmedik şekilde Ten de bu eyleme karşılık verir. Birkaç dakikalık sarılmanın ardından kolyeler takılır ve Ten arabaya döner. İmparatorluk Muhafızlarına ve şoförüne keyiflerine bakmalarını, burada biraz kalmak istediğini söyler. Ardından hep beraber arabanın arkasından tahta kutular çıkarıp içki standına getirirler. Kutular buza yatırılmış Saf Zevk doludur. Hemen üç tane çıkarıp tekrar damat ve gelinin yanına gider. Onlara ikramda bulunduktan sonra ikisi ile de şişe tokuşturup ilk yudumunu onlarla alır ardından tekrar mutluluklar dileyip kutlamanın keyfini çıkarmaya başlar. Her milletten birçok kişi yemekte ve içmektedir. Bazıları etkileşim hâlinde, bazıları ise kendi hâlinde. Saf Zevk yudumlar iken dostu aklında şakır. Sahi, sırf bu kutlama için bütün kurallar genişletildi. Belki de ilk defa her milletten kişi bir arada bulunmakta. Acaba dostu Thrao da burada mı? Olsa ne güzel olurdu! Şu gencecik yaşamındaki tek dostunu görmek ne mutlu ederdi onu!

Re: 2. Yoklama

#9
Kalbi yerinden çıkacakmışcasına atıyordu. Kocaman olmuş gözbebekleri tamamıyla Bok'un yüzündeki mimiklere kilitlenmişti. Olumsuz bir cevap alabilirdi, buna hazırlıklıydı. Nefesini tuttu. Bok şaşırmış görünüyordu. Ne tepki vereceğinden emin olamayarak afallamış gibi bir hali vardı. Livei tekrar etmek istedi söylediği cümleleri ancak o kadar heyecanlıydı ki dudaklarından tek bir hece dahi çıkmıyordu. Bok ona dönüp bir şey diyecek gibi oldu. Ağzını aralaması ile Livei'nin kalbi çılgınlar gibi çarpmaya başladı. Hiçbir şey söylemeden geri kapanan o dudakları seyretti kalp atışları ritmini korurken. "Lütfen bir şey söyle." dememek için kendisini çok zor tutuyordu. Başı hafiften dönmeye başlamıştı. Sıcaktan mıydı, alkolden miydi yoksa heyecandan mıydı bilemiyordu.

Bok bir anda onun elini yakalayıp hiçbir şey söylemeden yürümeye başlayınca telaşlı adımlarla takip etti onu. Emin adımlarla ilerleyen sırtını izlemek genç kıza bir an için tüm dünyayı ve düğünü unutturmuştu. Bok kabul ederse onunla bu şekilde sonsuza dek yürüyebilirdi. Kalabalıktan uzak bir yere doğru ilerliyorlardı. Müzik ve bağırış sesleri azalmaya başlamıştı. Etrafta onları görecek pek fazla kişi de yoktu. Yeterince uzaklaştıklarına karar veren Bok, durması ile Livei'yi sımsıkı sarmıştı. Genç adamın, başını gömdüğü göğsünden gelen kalp atışını hissedebiliyordu. Bu kalbin hiç durmadan sadece ve sadece kendisi için atmasını istiyordu. Yine bencilce şeyler söylemeye başlamıştı. Bu sefer vicdan azabı çekmiyordu. Bencilleşmeyi hak ediyordu. Hissettiği bu duygular bencilleşmeyi gerektiriyordu. Genç adamın kokusunu çekti ciğerlerine derin derin. Evde geceleri uyumadan önce Bok'u yanında ona sarılırken hayal ettiği geceleri düşündü. Bu anı tekrar yaşamak için canını bile verebileceğini düşünmüştü. Tüm bu olanlar gerçek miydi? Az sonra uyanacak ve kendisini yatağında tek başına mı bulacaktı?

Kemikli sıcacık elleriyle genç kızın yanağını okşadı uzun uzun. Livei artık kedilerin okşanmaktan neden bu kadar hoşlandıklarını biliyordu. Sevdiğin ve seni seven kişi yaptığı zaman insanın içini gıcıklandıran ne muazzam bir duyguydu. Seviliyordu Livei. Sevildiğini hissediyordu. Başka bir şeye ihtiyacı yoktu. Bu ona yeterdi. Unutulmamıştı. Kalbinde bir yerlerde soğumuş olan önemli bir tarafı bu genç adam tüm sıcaklığı ile ısıtıyordu şimdi. Bok'un dolu dolu bakışlarla kendisine bakan gözlerine baktı. Onunkilerle birleşince Livei'nin gözleri de dolmuştu. Bok da o gün aldığı karardan pişman olduğunu söylemiş ve genç kıza bileğini göstermişti. Bileği boydan boya kesik izleri ile doluydu. Livei, Bok'un çıplak vücuduna sarıldığı zaman bu yara izlerini hiç fark etmemişti. Genç adamın ağzından çıkan her sözcük Livei'yi bulutların üzerine çıkarıyordu. Düğün, satıcı dayı ve Molchud Serthad... Her şey tamamen aklından çıkmıştı. Zaman durmuştu ve sadece ikisi için dakikalar geçiyordu.

Bok'un yüzüne doğru yaklaştığını görünce gözlerini kapattı. Dudaklarını yeniden dudaklarında hissetmişti. Bu sıcacık, yumuşacık dudakları o kadar uzun zamandır arzuluyordu ki büyük bir açlıkla karşılık verdi Bok'un öpücüğüne. Ellerini boynuna doladı ve ensesindeki saçlarını okşadı genç adamın. Onu tatmak, tatmak ve daha çok tatmak istiyordu. Bok hafifçe geri çekildiğinde kendisini geri çekmekte fazlasıyla zorlandı. Arzuları tüm bedenini ele geçiriyordu. "Benim de en büyük pişmanlığım o gün seni bırakmaktı. Daha önce hiç bu kadar acı çektiğimi hatırlamıyorum." dedikten sonra kollarını tekrar sıkıca sardı onun bedenine. "Seni o kadar seviyorum ki... Duygularımı tarif edecek doğru sözcükleri bulamıyorum."

Tanıdık bir ses ile irkildi aniden. Meinsu gülümseyerek ikisine bakıyordu. Bok ile buluşması konusunda şakayla karışık sitem etmişti genç kıza. Livei duraksadı. Şaşkınlık dolu gözlerle ikisine baktı. "Siz tanışıyor muydunuz?" Ne zaman tanışmışlardı? Bok Gedhilfe'ye mi gelmişti? Yoksa Meinsu mu Djurat'a gitmişti? Livei neler olduğunu anlayamadan Meinsu çantasından çıkardığı kırmızı gül desenli bir tokayı saçlarına yerleştirdi. Livei arkadaşının övgü dolu sözleri üzerine gül ile aynı renk olana dek kızardı. Tam teşekkür edecekti ki Meinsu'nun Bok'a sarıldığını gördü. Bu kadar yakın olduklarından haberi yoktu. Meinsu neden daha önce bir şey söylememişti ki? Beyaz saçlı peri kızı da tıpkı Livei gibi Bok'un yüzündeki yaraları görünce endişelenmiş ve birbiri ardına sorular sıralamaya başlamıştı. Livei istemsizce kıkırdadı. "İyi anlaşıyor olmanıza sevindim." dedikten sonra her ikisine de kocaman gülümsedi.
Image
► Show Spoiler

Re: 2. Yoklama

#10
Düğün? Kesinlikle katılmıyorum... En azından birkaç gün öncesine kadar bu kafa yapısındaydım. Üstlerimden birisinin ısrarı üzerine oldukça güzel bir şekilde giyinmek ve düğüne teşrif etmek zorunda kaldım. Yine de burada pek fazla durma planım yok, tanımadığım insanlarla tanışmak gibi şeylerle uğraşmak pek benlik değil.

Düğüne vardıktan sonra doğruca damat ve gelinin yanına giderek onları tebrik ettim. Kısa, hiç istemediğim, bir sohbetten sonra ise yanlarından ayrılarak salonda dolanmaya başladım. Jækt Æp'in gelişiyle birlikte biraz daha salonda durmaya karar verdim. Yaptığı müziği her ne kadar sevmesem de gerçek bir sanatçı olduğunu kabul ediyorum.

Jækt Æp'in şarkılarını bir süre daha dinledikten sonra salondan çıkarak evime doğru gitmeye başladım. Hayatımda katıldığım ilk düğün olmasına rağmen pekte sıkıcı değildi açıkçası.
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Arşiv”

cron