"Peki ne kaldı geriye?"
Geçirdi içinden sayamadığı pişmanlıklarını. Kederden yorgun düşmüş gözlerini çevirdi tanımadığı kalabalığa. Neyin içinde, neyin yörüngesinde olduğunu ne kadar biliyorsa dahi; anlayamadığı hayatın perişan ettiği bir kalbi vardı. Ne mi kalmıştı geriye? Elindeki yenilenmeyi bekleyen kadehi tabii. Çok içiyordu ve bu geceyi içkiye ayırmasını mantıklı buluyordu. Sonuçta, mutlu görünmeli ve beynini işgal eden diğer tüm düşüncelerden sıyrılmalıydı.
Nereye kadar canlı bir cenaze olmaya devam edebilir ki?
Gülümsedi ve kadehini dolduran garsona flörtöz bakışlar attı. Sakallı erkekleri pek sevmezdi doğrusu, ancak fiziğini beğendiği genç adamın gülümsemesi de pek bir hoştu. Keyfi ilk yudumundan sonra bir miktar yerine gelmişti. Beşinci kadehinde bunu başardıysa, az bir yolu kalmış sayılırdı. Eh, Hera sarhoş olmayı pek sevmezdi nihayetinde. Fakat bugün kontrolün bir tık kaydolduğunu hissediyordu. Ayakları pek de sağlam basıyor sayılmazdı yere. Kimseyi tanıyor sayılmazdı, bu anın bir rüya olduğunu düşünüyordu aslında. Fakat düğün ve insanların yüzündeki mutluluk bir hayli gerçekti. Bu sevinç tufanı da Hera'yı dakikalar geçtikçe uysallaştırıyordu. Derken, kulakları gün içinde mırıldandığı o güzel melodilere alışmaya başladı. "JÆKT ÆP!"
Ayakta durduğu bar masasına uzatarak koyduğu kollarını gerdirdi ve dolgun kalçasını geriye çıkararak kendini sola doğru kaydırdı. Ardından yağlı bir zeminde kayak yapıyormuşcasına seri hareketlerle sağa doğru kaydı. Gözleri ışık saçıyor, ağzından sarhoşluğunun tüm kederini silmek istercesine ona verdiği tüm hediyeler saçılıyordu. Yakınında kimlerin olduğunu pek umursamadı. Bir kaç insan vardı, tanıdık veya değil. Nasıl olsa uyandığı gece pek bir şey hatırlamaya cesaret edemezdi.
"Eğlenmeyi bilen insanları daha bir çekici buluyorum!"
Geçirdi içinden sayamadığı pişmanlıklarını. Kederden yorgun düşmüş gözlerini çevirdi tanımadığı kalabalığa. Neyin içinde, neyin yörüngesinde olduğunu ne kadar biliyorsa dahi; anlayamadığı hayatın perişan ettiği bir kalbi vardı. Ne mi kalmıştı geriye? Elindeki yenilenmeyi bekleyen kadehi tabii. Çok içiyordu ve bu geceyi içkiye ayırmasını mantıklı buluyordu. Sonuçta, mutlu görünmeli ve beynini işgal eden diğer tüm düşüncelerden sıyrılmalıydı.
Nereye kadar canlı bir cenaze olmaya devam edebilir ki?
Gülümsedi ve kadehini dolduran garsona flörtöz bakışlar attı. Sakallı erkekleri pek sevmezdi doğrusu, ancak fiziğini beğendiği genç adamın gülümsemesi de pek bir hoştu. Keyfi ilk yudumundan sonra bir miktar yerine gelmişti. Beşinci kadehinde bunu başardıysa, az bir yolu kalmış sayılırdı. Eh, Hera sarhoş olmayı pek sevmezdi nihayetinde. Fakat bugün kontrolün bir tık kaydolduğunu hissediyordu. Ayakları pek de sağlam basıyor sayılmazdı yere. Kimseyi tanıyor sayılmazdı, bu anın bir rüya olduğunu düşünüyordu aslında. Fakat düğün ve insanların yüzündeki mutluluk bir hayli gerçekti. Bu sevinç tufanı da Hera'yı dakikalar geçtikçe uysallaştırıyordu. Derken, kulakları gün içinde mırıldandığı o güzel melodilere alışmaya başladı. "JÆKT ÆP!"
Ayakta durduğu bar masasına uzatarak koyduğu kollarını gerdirdi ve dolgun kalçasını geriye çıkararak kendini sola doğru kaydırdı. Ardından yağlı bir zeminde kayak yapıyormuşcasına seri hareketlerle sağa doğru kaydı. Gözleri ışık saçıyor, ağzından sarhoşluğunun tüm kederini silmek istercesine ona verdiği tüm hediyeler saçılıyordu. Yakınında kimlerin olduğunu pek umursamadı. Bir kaç insan vardı, tanıdık veya değil. Nasıl olsa uyandığı gece pek bir şey hatırlamaya cesaret edemezdi.
"Eğlenmeyi bilen insanları daha bir çekici buluyorum!"