3. Yoklama

#1
Nice canları, nice toprakları, nice kanı ve teri geride bıraktınız. Gencecik yaşınızda bir savaş gördünüz. Savaştan da sağ çıktınız. Başarınız önce halkınız, sonra liderleriniz tarafından kutlandı. O çok özlediğiniz sıcacık yataklarınıza uzanıp yattınız. Güvende ve hayatta olduğunuzun bilincinde uykuya daldınız. Ardından hayâl gücünüzün gerçeklik algınızı nasıl bozduğunu size yanınızdaki silah arkadaşınız hatırlattı. "Ne halt yediğini zannediyorsun? Uyan! Düşman dibimizde iken bayılmanın sırası değil!" Gördüklerinize inanamıyorsunuz. Aklınız almıyor. "Nasıl? Neden?" diye sayıklamaya başlıyorsunuz. Bedeniniz yara, kan ve ter ile kaplı. Etrafta kulak yırtan bir gürültü var. Element ve silah sesleri havayı boğar iken hâlâ savaş alanında olduğunuzu fark ediyorsunuz. Silah arkadaşınız sert ve telaşlı bir şekilde durumu açıklıyor. "Patlama yüzünden kafanı sert vurmuşsun. Seni baygın hâlde buldum. Silahını kuşan ve elementini hazırla. Düşman bize doğru geliyor." Önünüze baktığınızda gözleri dönmüş bir düşman grubunun size doğru koştuğunu görüyorsunuz. Bedenleri paramparça, kan kusarak geliyorlar. Savaş çığlıkları yüreğinize korku salarak geliyorlar. Panik içinde titremeye başlıyorsunuz. "Her şey bitmemiş miydi?" diye umutsuzca sorguluyorsunuz ama nafile. Düşmanın size ulaşması an meselesi. Ya karşı koyacaksınız ya da kaçacaksınız. Seçim sizin.


Image

Off Topic
3. yoklamamıza hoş geldiniz! Aşağıdan kuralları okuyabilirsiniz.

• 7 günlük bir süreniz vardır. 6 Mart 2020, 21:30'a kadar yazmayanlar kontenjandan çıkarılacaktır.

• RP'lerin uzunluğunun bir önemi yoktur, önemli olan konuyla ilgili bir RP yollanmasıdır.

• Başkalarıyla etkileşime girebilir ve RP'yi sürdürebilirsiniz.

• İsterseniz birden fazla mesaj atabilirsiniz.

• Savaşa katılmamış olan oyuncular evde bir günlerini geçirdikleri, Tihami olayları ile ilgili haberleri okudukları bir anı yazabilirler.
Off Topic
Yoklama 19 Mart 2021'e kadar uzatılmıştır.

Re: 3. Yoklama

#2
Himota’nın şerefine yakışır bir zafer kazanarak geri döndükten sonra tüm sıkıcı formaliteleri halledip huzurlu bir uyku çekmek için evin yolunu tuttum. Uzun zamandır evimden uzak olduğum için eve girer girmek bitkilerime su verip ardından kendimi yatak odama attım. Bir çırpıda üstümü değiştirdikten sonra hızlıca yatağıma girerek uyumaya başladım. Uykuya daldıktan kısa süre sonra da o garip rüyayı daha doğrusu kâbusu görmeye başladım.

Birinin beni sertçe dürtmesi ile uyandıktan sonra etrafımda neler olduğunu anlamak için sağa sola doğru bakmaya başladım. Neler olduğunu tam olarak anlamasam da etraftaki silah ve element seslerine bakacak olursak büyük bir çatışmanın ortasında olduğumu düşünüyorum. Neden ve niçin buradayım hatırlamıyorum. Sanki büyük bir yapbozun başındayım ve elimdeki hiçbir parçayı birleştiremiyorum gibi hissediyorum. Bu büyük gizemi çözmek için bir yerden başlamam lazım. Tam hangi köşeden başlamam gerektiğini seçmeye çalışırken yanımdakiler telaşlı bir şekilde bana neler olduğunu anlatmaya başladılar. Bana yapılan açıklamaya göre patlama yüzünden kafamı bir yere çarptığım için bayılmışım. Hala bilmek istediğim 1-2 detay daha var ama düşman birlikleri üzerimize doğru geldiği için bunları soracak fırsatı bulamadım.

Kendimi biraz toparlayıp ayağa kalktıktan sonra üzerimize doğru gelen gözü dönmüş düşmanları fark ettim. Bedenleri paramparça ve her attıkları adımda kan kusmalarına rağmen istikrarlı bir şekilde üzerimize doğru gelmeye devam ediyorlardı. Ayrıca ilerlerken garip garip seslerde çıkartmayı da ihmal etmiyorlardı. Attıkları garip çığlıklar yüzünden istemsizce korkudan titremeye başladım. Bu hareketim bir anlık olmuş olsa bile ne yaptığımı fark ettikten sonra çok utandım. Ben koskoca Himota İmparatorluğunun polis memuruyum. Başıma ne gelirse gelsin korkmamam ve sakinliğimi korumam gerekiyor. Durum ne kadar kötü olursa olsun böyle davranmama gerekiyordu. Galiba hala başımı çarpmam yüzünden tam olarak kendime gelemedim. Neyse artık yavaş yavaş daha mantıklı düşünebiliyorum. Ayrıca karşımızdaki düşmanları gördükten sonra kafamda tamamlamaya çalıştığım yapbozu da sonunda bitirebildim. İlk önce patlayan atom bombası ardından da kullandığım aşırı Uranyum yüzünden ölmüş düşman askerleri zombiye dönüştü. Olay bu kadar basit. Bu yaptıkları değişik hareketleri ve çığlıkları açıklar. Yani kısacası şu anda karşımızda ölümsüz bir ordu var. Ancak panik yapmaya hiç gerek yok. Ölümsüz olmalarına rağmen düşünemedikleri için bir grup aptaldan başka bir şey değiller. Sai ile birlikte hızlıca bir plan yaptıktan sonra düşmanlarımızı kolayca alt edebileceğimizi inanıyorum ama ortada şöyle bir sorun var. Sai nerede ?
Image
► Show Spoiler

Re: 3. Yoklama

#3
Sonunda bitti mi? O cehennemden çıkıp sıcak bir yatağa kavuşabildim mi? Buna hala imkan veremiyordum. Kısacık zaman içinde o kadar şey yaşamıştık ki kim olduğumu bile sorgulayacak durumdaydım belki de. İnsanların haykırışları hala kulaklarımda yankılanıyordu. Buna alışmam mı gerekiyordu? Savaşın böyle bir şey olduğunun bilincindeydim ama bunu yaşamak tamamen farklı bir duyguydu. Her şey bittiğinde hissettiklerim bambaşkaydı. Kaybettiklerimizin ardından üzülmeye fırsat bile bulamamıştık. Belki hiçbirini bizzat tanımıyordum ama gözlerimin önünde ölen insanları yok sayamıyordum. Sadece kısa bir süre görmüş olsam da Dushalı polisleri, bizleri korumak için canlarını ortaya koyan kalkanlı Himota birliğini, hatta yanımızda saf tutan Gedhilfeli kızları bile… Gedhilfeli demişken belki de daha önceden tanışmış olduğum polis memurları bile orada olabilirdi. O duygu yoğunluğu içinde sadece hayatta kalmayı düşündüğümden hiç aklıma gelmemişlerdi bile. Bok ve Mei de orada mıydı? Hala hayattalar mı? Sanki bütün düşünceler beynime birden hücum ediyordu ve bu sırada gözlerim yavaş yavaş yorgunluktan kapanıyordu.

Neler oluyor? Neredeyim ben? Bağırışlar eşliğinde gözlerimi açtığımda etrafımda olanları idrak etmeye çalışıyordum. EN son hatırladığım dört kişi arasında kaldığım ve onlara saldırdığımdı. Sanırım vücudum yorgun düşmüş olacak ki bilincimi kaybetmişim. Peki buraya nasıl geldim ki ben? Beni orada çoktan öldürmüş olmalıydılar. Hala hayatta olduğuma göre bunun bir önemi yoktu gerçi fakat düşmanın çoktan düzeni bozulmuş olmalıydı. Yanımızdakiler üzerimize koşturan düşmanlardan bahsediyorlardı. Onlara doğru baktığımda ise gördüklerimin kulaklarımın duyduğundan daha vahim olduğunu fark ettim. Bu bir kabus olmalıydı. Bu adamları indirdikçe daha korkunç bir topluluk çıkartıyorlardı karşımıza. Artık takatim kalmamıştı. Kendimde savaşacak gücü bulamıyordum. Kafamın içinde hızlıca planlar yapmaya çalışıyordum.

Savunma hattını geri çekmeliydik belki de. Bunu yaparken ben de etrafımda yanıcı sıvı ve katı maddeler arayacaktım. Böylece arkamızda bıraktığımız yoldaki malzemeleri ateşe vererek bir onlara bir engel oluşturabilirdik. Bu sayede Tegin ve diğerleri için zaman oluşturmuş olurduk. Bu arada karmaşa içinde fark etmesem de Tegin de buralarda olmalıydı. Yani umarım buralardadır.
Image
► Show Spoiler

Re: 3. Yoklama

#4
Bizi güneye götüren arabadan indikten sonra Bok ile yollarımız kısa bir süreliğine ayrılmıştı. Savaşı kazanmıştık ama bu başarı tamamen benim sayemde olmamıştı. Doğal olarak pakt başarısızlığını örtmek adına bir şekilde savaşı kazandıklarına inanmaya çalışıyor ve dünyayı da buna inandırmaya çalışıyordu. Bu kadar zavallı bir kuruluş, haliyle değil 4, 44 ülkeyle gelse yine Tihami'ye zincir vuramazdı. Ancak pakt, her ne kadar korkak ve tek başarısı insanları kaybettikleri bir savaş hakkında "kazandık yavv nasıl kaybettik?!" şeklinde ikna etmek olan bir kuruluş da olsa, eninde sonunda uyanacaklardı. o gün geldiğinde daha büyük bir savaş kopacaktı.

Yine de bu kadar ilerisini düşünmek istemiyordum. Mutlu olmak istiyordum. Evet, her şeyi geride bırakmıştım ve buruk hissediyordum. Ancak artık paktın bir parçası değildim. Özgürdüm. Bağımsız bir ülkede yaşıyordum ve açıkçası, esaret altındaki pakt vatandaşına zerre sempati duymuyordum. Onların da zamanı gelecekti ama şimdi galibiyetimin tadını çıkarmak istiyordum...biliyoz tam olarak benim galibiyetim değil- yani pakt resmen gelip ülkenin yarısını verdi ve marşlar eşliğinde kutlama moduna geçti ama olsun! Ben de bazen kendimi kandırabilirim bence. Her ne kadar pakt savaşı eliyle bize teslim etse de ben, bu savaşın Shisha Shøge'nin taktikleriyle kazanıldığına inanıyorum!

Bok'un yanına gitmeden önce giyecek bir iki şey almam gerekiyordu. Hala Bok'un bizim için aldığı kıytırık tişört ve şortu giyiyordum. Deniz manzarası ve martı sesleri eşliğinde sokaklarda yürüdüm. havayı içime çektim. Özgürlüğün tadı farklıydı. Bundan sonrası Asgama'ya bağlıydı. "Biz kendimiz kurtardık."kafasıyla bırakacak mıydı her şeyi? Yoksa Esir Tihami halkı için de bir şeyler yapacak mıydı? İkisine de hazırdım. Asgama puştun tekiydi. Yine de böyle bir dünyada öbürlerine kıyasla daha iyi gibiydi.
"I know your anger, I know your dreams
I've been everything you want to be"
Image
► Show Spoiler

Re: 3. Yoklama

#5
"Uyan, ne halt yediğini sanıyorsun?"
Kendini kaldırmış olan Mei etrafında olanları kavramaya çalışıyordu. Savaş bitmişti, evde olması gerekiyordu, artık huzur içinde olmayı istiyordu.
İstekleri ise gerçekleşecek gibi durmuyordu.
Üzerindeki kıyafetlerine baktı, kan içindeydi, düşman üzerlerine geliyordu, yakınında olan kimseyi tanımıyordu. Arkadaşları nerede olabilirdi? Belki çoktan ölmüşlerdi, belki kendisini bırakıp gitmişlerdi... Cevabı asla öğrenmeyecek olma ihtimalinden korktu bir anlığına. Düşüncelere dalmışken vaktinin olmadığını anlaması çok uzun sürmedi, hızlıca ayağa kalktı.

Daha önce tarafsız kalmayı seçmişti, peki eline ne geçmişti? Birisini savunmak için tüm bir halkı ve kendi gururunu ortaya atmıştı. Peki değmiş miydi? İkisi hayattaydı tabii, ama onca kişinin ölümünü görmezden gelemezdi.
Aynı hatayı ikinci kez yapmayacaktı.
Etrafında telaşlı olan savaşın içindeki kişilere baktı. Bir komutan değildi belki, ama sessiz kalmaması gereken durumlarda sessiz kalmaktan artık gına gelmişti.
"Ayağa kalkın ve kendinize gelin! Pes etmenin vakti değil, siz onlardan korktukça onlar daha fazla üzerinize gelecek. Fikirlerinizi ve düşüncelerinizi gururunuz ve sevdikleriniz ortaya konulmuş gibi savunun!"
Bu destekleyici konuşmasından sonra elini yayına atacaktı ve savaş içinde uygun pozisyonuna geçecekti. Daha fazla arkaplanda kalmayacaktı.
► Show Spoiler
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: 3. Yoklama

#6
Güvendeydi.
Her şey bitmişti.
Çok uzun zamandır hayalini kurduğu sıcacık yatağa uzanmak ve sızlaması yeni yeni geçmeye başlamış yaralarını düşünmeden ağırlaşan göz kapaklarını serbest bırakıp rüya alemine dalmak istiyordu. Genç kız en azından orada huzura kavuşabilmenin arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Kalbinin daha önce hiç bu kadar sızladığını, bedeninin bu derece ağırlaştığını hatırlamıyordu. İç huzurun sağlıklı bir bedenden çok daha önemli olduğunu keşfettiği parlama anlarından birisini yaşıyordu. Keşke yaraları daha çok acıyor olsaydı ve hiçbir şey düşünemeyecek hale getirseydi onu. Temiz çarşaf kokusunu ciğerlerine çekti. Hava o kadar soğuk olmamasına rağmen üstüne oldukça kalın ve ağır bir battaniye almıştı. Onun ağırlığı altında ezilmek, kokusunda boğulmak ve sıcaklığında erimek istiyordu. İki damla gözyaşının göz kenarlarından süzülerek kulaklarına doğru ilerlediğini hissetti. Sağına dönerek yüzünü yatağa bastırdı. İç huzur... İç huzur... İç huzur...

"Uyan!"

Bomba seslerinin gürültüsü ile yerinden sıçradı. Pakt askerlerinden birisi ona bağırıyordu. Bayılmış olmalıydı. Taze çarşaf kokusu burnunda, battaniyenin sıcaklığı hala tenindeydi. Her şey gibi o da bir hayale karışıp gitmişti. Gerçekliğin ortasında çırılçıplak kalmak, kaçacak bir yerinin olmaması, barut kokusu ve bağrışma sesleri ona kendisinden ne kadar nefret ettiğini hatırlatmıştı. Onurlu Gedhilfe polisi! Hadi kalk savaş. Ülkeni temsil eden, sivillerin canını koruyan, görevini layıkıyla yerine getirmeye ant içmiş, ailesine yemin etmiş, bir ülkenin kaderini değiştirebilecek güce sahip olan şanlı polis. Bu o değildi artık. İdeallerinde kurduğu, ailesinin sevgisini ve desteğini arzulayan benliği ne kadar da sahteydi. Kaçmak istemişti. Savaş alanında silah arkadaşlarını terk etmek istemişti. Sevgilisini kurtarmak istemişti. Herkesi riske atan bu insan şanlı ya da onurlu filan değildi. Aşağılık bir teröristten, burada onlara karşı savaşan Asgama askerlerinden hiçbir farkı yoktu. Evet o buydu işte. Belki de bunu çok uzun zaman önce kabul etmeliydi. Azınlık haklarını savunmak, insanları kurtarmak istemek, kendi doğru bildiği yolda ilerlemek... Ne güzel kılıflar bulmuştu aşağılık emellerine. Korkağın tekiydi. Asla yanı başında savaşanlar kadar da yüce ve onurlu olamayacaktı. Belki de bu yüzden kaybetmişti değer verdiği her şeyi. Ona sunulan her türlü arkadaşlığı, sevgiyi, sıcaklığı bu yüzden kaybetmiş olmalıydı. Kaybetmeyi de hak ediyordu.

Şu anda bu savaşın kazanılıp kazanılmaması umurunda değildi. Ölüp ölmemek de umurunda değildi. Çünkü o çoktan mağlup edilmiş hissediyordu. Ölmeyi arzulamasına ramak kalmıştı. Belki de arzuluyordu ancak farkında değildi. Çünkü bencildi, egoistti, korkaktı. Sadece kendisini düşünüyordu. O terk edilmişti ya, dünya yanabilirdi artık. O her şeyini kaybetmişti ya, arkada kalanlar yıkılsa da olurdu.

"Silahını kuşan ve elementini hazırla. Düşman bize doğru geliyor."

Onlara doğru gelmekte olan içindeki kendi düşmanından başkası değildi. Askeri susturmak için öldürmek istedi. Onu sonsuza dek sessizliğe gömmek için büyük bir arzu duydu. Kısa bir süre sonra algıları yerine oturmaya başladı. Ne halt ediyordu gerçekten? Neler düşünüyordu? Yara bere içerisinde kalmış avuç içlerine baktı. Gerçekten de ait olduğu yer burası değildi. Deinzei örgütünü seçerek kendisi için doğru bir adım atmıştı. İki yüzlü değersiz bir pislik olarak yaşamını sürdürecekti, tam da hak ettiği gibi. Ölümün dibinde, ihanetin dibinde, savaşın dibinde gezinen bir asalak olacaktı. Kendisini adaması gereken ilkeler bunlardı. Adalet, dürüstlük, irfan, onur, gurur değil. Görev bilinci hiç değil. Örgütün emirlerini sorgulamadan yerine getiren bir köpek olarak ölene dek yaşamalıydı.

Tam da hak ettiği gibi.
Image
► Show Spoiler

Re: 3. Yoklama

#7
"Shisha!" Savaş alanında bağırıyor, kaybolmuş gibi etrafıma bakınıyordum. Kırmızı-gri bir sis yüzünden görüşüm kapanmıştı. Elim bir silah şeklindeydi, parmağımdaki uyuşma içinde kurşun olduğunun göstergesiydi. O kadar alışmıştım ki artık bu uyuşmaya... Kaşlarım çatılmış, dişlerim sıkılmış, gözlerim yaşlanmıştı. Tanıdık bir yüze ihtiyacım vardı. Artık yalnız kalmak istemiyordum. "Shisha!" diye tekrar bağırdım yalvarır gibi. Ona ihtiyacım vardı. Yürümeye başladım, sağıma ve soluma bakınarak. Yerde kopuk vücut parçaları vardı ve takılıp duruyordum onlara. Havadaki koku ise, sezyum patlamasına benziyordu. O korkunç sisin içindeydim. Patlayan sisin... Tihami'lileri yok eden sisin. Daha 10 dakika önce buradaki bedenlerle sohbet ediyor, şarkı söylüyordum.

Sesler duyunca kulak kabarttım. Bu sefer fısıltı gibi bir sesle "Shisha?" dedim. "Neredesin?" Beni bırakma diyememiştim, boğazım acıyordu artık. Fazla bağırmış olmalıydım daha önceden de. Shisha'yı kaybedemezdim! Ailemi, ülkemi, Livei'yi geride bırakmıştım. Shisha'yı kaybetmemeliydim! Bu günden önce burada Livei diye bağırırdım eminim. Şimdi ise her şey değişmişti. Seslere doğru ilerledim. Aşırı güvensiz hissediyordum. 3 metreden uzağı göremiyordum ve her an bir düşman gelebilirdi. Ancak gelmedi. Bunun yerine yürürken ayağıma çarpan vücuda çevirdim gözlerimi. Acele ile parmağımı doğrulttum vücuda. Boğazı kesilmiş bir adam yatıyordu ayaklarımın dibinde. Gözlerim sonuna kadar açıldı ve göz bebeklerim küçüldü. Kafamı yavaşça iki yana sallamaya başladım. Bu adam... Kızı için savaşan, ancak başka bir Tihami'linin boğazını kesmesi ile can veren o adamdı. Boğazındaki kesik sanki bana bir şey söylemek istermiş gibi hareket ediyordu. Korku ile "Shisha?" dedim tekrardan. Kaçar yol aramak, Shisha'yı görüp sakinleşmek için çevreme bakındım. Yoktu ama. Yalnızdım. Tekrar adamın boğazındaki yaraya baktım. Bir ağız gibi kıvrılıyordu ancak ses çıkmıyordu. Yutkunup elimi kafasına tuttum ve elimdeki kurşunu ateşledim. Sadece bir tane attığım anda patladı kafası. Aynen arabadaki çocuk gibi. Her yere dağıldı parçaları. Elimdeki ikinci kurşun da benim istemim dışında ellerimden çıktı. Sonra bir tane daha... Beş tane daha... On tane daha... Vücudumdaki tüm güç parmaklarımdan yere doğru akıyordu.

"Uah!" Derin bir nefesle uyandım otobüste. Kafamı pencereye koyduğum için boynum tutulmuştu. Terlemiştim. Bir anda irkilerek kalktığım için etrafıma bakındım. Shisha yanımda oturuyordu. Orada olduğuna emin olmak için kolunu tuttum acele ile. Kemikli kolunu hissettiğimde içimde bir güven duygusu belirdi ve sakinleştim. Sol elimle gözlerimi ovuştururken Shisha'yı bıraktım. Birlikte Güney Tihami'ye gidiyorduk bir sürü askerle beraber. Derin derin nefes alıp verdim. Kabus gördüğümü ve tüm yaşananlardan bu kadar etkilendiğimi Shisha'ya dile getirmekten çekindiğim için hiçbir şey söylemedim ona. Tekrar kafamı cama koydum ve ellerime baktım üzüntü ile. Kabusta kollarımdan aşağı süzülen, acele ile beni terk eden kurşun çok garip hissettirmişti. Kimsenin elementi ile ilgili böyle sorunları var mıydı acaba? Shisha'ya neon ile olan ilişkisini sormaya da çekiniyordum. Saçma bulabilirdi sorumu. Yanımıza gelen Tihami'li adam beni gösterene kadar öylece durdum camdan bakarak. Burada inecek olduğumu söylediğinde Shisha'ya çevirdim gözlerimi. O gelmeyecek miydi benimle?
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: 3. Yoklama

#8
Tegin Hentanodan: Düşmanın zombi ordusu olduğuna kanaat getirip kendini hazırladın ve silah arkadaşını bulma umuduyla etrafa bakındın. Önce sağ baktın sisler arasında savaşan kişileri gördün. Sola baktın sadece ceset ve kan gördün. Ürkünç bir ses ile önüne döndün ve bedenleri eriyip birbirine kaynamış devasa bir yığın sana doğru hızla geldi. yüzlerce el bedenini kavrayıp suratına girdiği an panikle uyandın. Nefes nefese idin. Soğuk terler döküyordun. Yorganı sımsıkı kavradığı fark ettin. Kasların kasılmış belli. Elini gevşetip çektiğinde bir şey fark ettin. Bir anlığına elinde ve yatağında uraninit görür gibi oldu. Hızla tekrar baktın. Elin temizdi fakat yatağında ufalanmış uraninit kalıntıları gördün. Bir avuç bile değillerdi ve avcuna aldığın gibi yok olup gittiler. İlk defa bilinç dışı element kullandığını fark ettin. Anlaşılan senin nesil potansiyel sahibi, eh?

Sai Nopaodan: Bir yandan savunma hattına geri çekilirken, bir yandan da geçtiğin yolları aleve verdin. Kazıklı Voyvodo görse gurur duyardı. Tegin'in nerede olduğunu düşünürken ardından bir gürültü geldi. Ayağın takıldı ve yere düşerken arkanı döndün. Sadece karanlık ve o karanlığın içinde çıkan kollar vardı. Hepsi bacaklarına ve gövdene yapıştı. Suratına kadar vardıklarında doğrularak uyandın. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordun. Terli olduğunu düşünüyordun ama terli hissetmiyordun. Sanki bedenin soğuk gibiydi. Kasların kasılmıştı ve gevşetemiyordun. Kramp veya kabız olmamak için lavaboya gittin. Yüzüne su vurdun ama metal sesi duydun. Daha da garip olanı sadece bir elinin ve yüzünün yarısının ıslak olduğunu hissediyordun. Panikle önce ellerine baktın. Sol elin sıradandı ama sağ elin canlı bir gri rengindeydi ve vuran ışıkla parlıyordu. Hızla kafanı kaldırıp aynaya baktın. Yüzünün yarısı da canlı bir gri rengindeydi ve parlıyordu. Üstünü çıkarıp kenara attın. Bedeninin rastgele yerleri demir ile kaplıydı. Ayrıca daha kaslı gözüküyordun. Aklın aniden berraklaşmaya başladı. Sanki kör bir adam ilk defa görüyormuş gibi hissettin. Hemen ardından kasların eski hâllerine döndü. Aklındaki berraklık söndü ve bedenindeki demir yok oldu. Yeni elementini ilk defa bilinçsizce kullanmış oldun. Potansiyeline tanık olduğun bu garip deneyim ile yeni bir gün seni bekliyor olacak.

Shisha Shoge: Gencecik yaşta büyük bir başarı yakaladın. Bir orduya önderlik ettin ve eylemlerin seni evinden uzaklara yeni bir eve getirdi. Gelecekte neler olacağını düşünmeye koyuldun. İleride vereceğin kararlar kim bilir belki kıtanın tamamını etkileyecek. Çetin bir yolda ilerliyorsun ve başında bir puşt var. Söz konusu bu puştun sağı solu belli değil. Aklından neler geçtiğini kimse bilmiyor aslında. Her an herkes harcayabileceği gibi beklenmedik şekilde insanlarını çok daha ileriye de taşıyabilir. Asgama konusunda ne yapacağın merak konusu. Hatta bundan sonra herhangi bir konuda ne yapacağın merak konusu. Gözler üstünde. Her ne kadar olumlu anlamda olmasa da.

Meinsu Selsei: Sonunda kabuğunu kırıp dünyaya karşı kanatlarnı açmışcasına haykırdın yanındakilere. Askerler birbilerine talimatlar vererek yerlerini aldılar ve gelen düşmana karşı harekete geçtiler. Oklar ve elementler havada uçuşurken yan profilden kendini gördün. Saçların rüzgârda dalgalanırken okunu attın. Ok havada süzülürken sanki okmuşsun gibi bir görüşe girdin. Düşmanın alnına saplandığında ise uyandın. İlk başta gözünü açıyorsun sandın fakat sonradan gözlerinin zaten açık olduğunu, sadece görüşünün yeni yeni geldiğini fark ettin. Kendini oturur vaziyete getirdin ve derin bir nefes alırken kollarını havaya kaldırıp gerinmeye başladın. Gerinirken kafanı da kaldırdığın ellerinin elmas ile kaplı olduğunu gördün. Sonra dirseklerinin, dizlerinin ve ayaklarının da elmas ile kaplı olduğunu gördün. Tam olarak neden döndüğünü anlamaya çalışırken elmas kaplamalar hızla yok oldular. Bilinçsizce element stili kullanabilmen sana yapılan bir gönderme miydi? Gördüğün rüyayı yorumlaya çalıştın. Belki de derinlerde bir yerde birisi senin öyle olmanı olmanı istiyordu. Kim bilir? Ancak Frum ve Ser!

Livei Nyawodz: İç huzur arayışın rüya aracalığıyla ağır depresyona çıkarken düşman ordusunun üzerinden geçmesiyle uyandın. Ne terliyordun, ne de panik yapmıştın. Sakindin. Bir boşlukta asılı kalmışcasına hissediyordun. Girmemen gereken bir yere girip görmemen gerekeni görmüş gibiydin. Bir filmi yarıda bırakıp dışarıya çıkmış gibi. Elini hareket ettirdiğinde pütürlü bir hissiyata kapıldın. Gözlerini çevirdiğinde ise bir avuç toz gördün. Sanki rüzgar esiyormuşcasına uçuşup yok oldular. Kendi içinde çekişme yaşarken dışarıda elementini kullanmışsın. Ne kadar ilgi çekici, değil mi? Aslen büyük oranda atom enerjisi harcayarak oluşturabileceğin bir maddeyi iradesizce oluşturmak. Belki de ileride geleceğin noktaya bir göndermedir.

Bok Jemipech: Kişioğlunun aklı ne kadar acınası, değil mi? Bilinç altından bilinç üstüne seken radtgele duygu ve düşünceler nasıl da korkutuyor kişiyi. Nasıl da şüphe tohumları ekiyor. Nasıl da ele geçiriyor ve karanlığın tek bir noktasına kitliyor aklı. Hâlâ bağımlılığın zincirleri üstünde mi? Yoksa masumiyet son gücüyle hayatta kalmaya mı çalışıyor? Kaderin rüzgârlarına mı mahkumsun? Yoksa bir anlık ateşle aldığın kararlar ateşin sönmesiyle yitip gitti mi? Biraz içerlemiş gibisin, Eruhlu.

Re: 3. Yoklama

#9
“Polis teşkilatının başlattığı darbe ha? İşin gerçekten bu noktaya geleceğini tahmin etmesi zordu. Artık paktı istemeyen ve isteyen diye mi ikiye ayırsak Tihami’yi? Hım… Bu pek umurumda değil açıkçası. Gelişmeleri takip etmek dışında, olanların Djurat’a ne gibi etki edeceğini düşünmekten fazlası pek ilgimi çekmiyor”

Gazetedeki yazılanlardan gözümü ayırıp yavaşça geriye yaslanırken gözlerimi odanın sonundaki köşeye dikmiştim sanki orada bir şey var da onu izliyormuş gibi. Uzağa bakarak gözlerimi dinlendiriyordum oysaki sadece. Ülkenin ikiye bölünüşünü oturduğum odada gazetelere ve televizyonda çıkan haberleri takip ederek izlemiştim sadece. O kaosun içinde olmalı mıydım, orada kendime bir rol çıkarabilir miydim bilmiyordum ama masum insanların bu darbenin arasında ortalıkta can verdiğini izlemek benim için dehşet verici bir şey olacağına emindim. İdeolojik farklılık sebebiyle ortadan ikiye bölünen bu toplumu bir de Qardakh’lıları düşünerek hayal etmeye başladım. Etnik köken farklılığı nedeniyle pek çok kez Djurat tarafından ezilip darmadağın edilmişti. Qardakhlıların da hataları olmuştu. Bense etnik kökeni umursamıyordum. Zamanında çok sıkıntı çıkarmış olsa da bu hala zaman zaman kendini tekrar etse de ülkem Djurat’ta eşitlikçi düşüncenin daha da artacağına inanıyordum. İnsanların bu konuda daha bilinçli olması yeterliydi.

Gazeteyi düzenle katlayıp masanın bir ucuna koyup diğer ucundaki porselen tabaktaki limonlu çayımdan gözlerimi usulca kapatıp bir yudum almıştım. Çayın kokusu burnumda tütüyor ve tadıyla birlikte bana dinçlik ve rahatlığı birlikte sağlıyordu. Sol elimin parmaklarını tek tek kütürdetirken kendi kendime mırıldandım odamda. “Bakalım hayat bize başka ne tür ilginç olaylar gösterecek…”
► Show Spoiler
Image
Locked

Return to “Arşiv”