Her şey planladığı gibi ilerliyordu. Vermek istediği mesajı Vodhis ikilisi anlamışlardı ve hemen istikametlerini değiştirmişlerdi. Genç kız, komisere belli etmemeye çalışarak hafifçe gülümsedi. Yüreği adeta ağzında atıyordu. Kişisel merakı ve zevki için görevine ihanet etmişti. Küçük ve beyaz bir yalan söylemişti. Nedense bunun bilincinde olmak, damarlarından akan adrenalin ona daha önce hiç yaşamadığı türde farklı bir haz veriyordu. Kurallara uymamanın böyle bir haz yaşatması etik miydi gerçekten? Umuyordu ki bu hisleri yüzünden cezalandırılmayacaktı. Kovalamaca oyunu devam ederken Livei, komiserin elindeki telsiziyle tavernanın kapısına kadar geldiğini göz ucuyla fark etmişti. Acaba komiser bir şeylerden şüphelenmiş miydi? Neyse ki ters yöne doğru ilerlemeye başlamıştı. Genç kız derin bir nefes alıp sahte kovalamacaya bir süre daha devam etti. Çok zaman geçmemişti ki Vodhisgillerin bir binaya girdiklerini fark etti. Sağını ve solunu bir anlığına kolaçan ettikten sonra kimsenin onları takip etmediğine kanaat getirip aynı binaya kendisi de girdi. İkiliyi binanın girişinde soluklanırken yakalayan Livei buruk bir gülümseme ile beyleri yeniden selamladı. "Ucuz atlattık galiba."
Dyoch kapıyı açtıktan sonra alelacele içeri girip kendisini en yakın bulduğu koltuğa bırakmıştı genç kız. Dhæcho da kısa bir süre karşıdaki koltukta dinlendikten sonra kalkmış ve başka bir odaya geçmişti. Onu gözleriyle takip eden Livei'nin dikkati Dyoch'un sözleri ile dağılmıştı. Siyah saçlı adamın söylediği gibi yazar elinde iki kitap ile salona dönmüştü. Dyoch'un "Çok güzel şeyler olacak." söylemi genç kızın istemsizce ürpermesine sebep olmuştu. Bu adamın söylediği her kelime, kulağına tabak üzerindeki çatal cızırtısı gibi geliyordu. Dhæcho, genç kızın yanına oturduktan sonra iki kitabı da ona sırayla tanıttı. Birisi kütüphanede okuduğu kitabın temiz bir kopyasıydı. Diğeri ise Deinzei katliamını anlatan bir kitaptı. Genç kız kendisine uzatılan her iki kitabı da ilgiyle inceledi. Kapaklarını eliyle okşadı, yapraklarını kokladı. Bir yandan da yazarın söylemekte olduğu şeyleri ilgiyle dinliyordu. Dyoch da onlara oldukça güzel kokan bir bitki çayı getirmişti. Kokusu Livei'nin gözünün önüne tonton gülümsemesi ile şirin Madam'ı getirmişti. Öğrendiği ve yaşadığı her şeyi ona da anlatabilmeyi ne çok isterdi. Ne yazık ki anlatabilse bile Madam'ın tüm bunları anlayabileceğini düşünmüyordu. Peki ya annesi ve babası? Onlara anlatabilir miydi? Ona inanırlar mıydı? Belki de kitapları onlara okutabilirdi.
Kırılan cam sesi ile irkildi ve elinde tuttuğu kitapları düşürdü genç kız. Refleksle sesin yükseldiği yere döndüğünde Dyoch'un beyninden akan kanları ve boş bakan gözlerle cansız bedeninin yere düşüşünü izledi. Her şey birkaç saniye içinde olmuştu. Livei'nin zihninde son görevinde kafasına yemek üzere olduğu kurşun canlandı. Bir kurşun kullanıcısı! "Dyoch!" Bu haykırış genç kızın dudaklarından istemsizce çıktı. Sol taraftan gelen gürültüyle çığlığı yarıda kesilmişti. Evin kapısı açılmıştı ve üst rütbeli beş polis özel zırhlarıyla içeri dalmışlardı. "Hani her şey güzel olacaktı Dyoch..." Genç kız yüreğinin burkulduğunu hissetti. Dyoch'a karşı beslediği tüm hislerinden utanç duydu. Öldükten sonra pişmanlık hissetmesinin de fazlasıyla ironik olduğunu düşünüyordu. Bu adam her ne kadar itici olursa olsun yanlış bir şey yapmamıştı ve böylesi ani bir ölümü hak etmiyordu. Livei kendine gelemeden üstüne devrilen çay bardakları ve masayla yeniden irkildi. İri yarı bir çift elin onu sıkıca kavradığını hissetti. Dhæcho kendisini bir kurtuluş yolu olarak polislere karşı blöf olarak kullanacaktı. Yazar boğazını sıkıyor gibi yapsa da genç kız hiçbir şey hissetmiyordu. Bu sanırım onun, genç kıza ihanet etmediğini söyleme şekliydi. Acaba şu an nasıl hissediyordu? Ailesinden birisini az evvel gözlerinin önünde kaybetmişti. Dyoch'un cansız bedenine kaydı yeniden kan kırmızısı gözleri. Bu adam en azında bir cenazeyi hak ediyordu.
Dhæcho'nun genç kız ile blöf yapması polisleri bir süreliğine afallatmış olsa da uzun vadede bu plan bir işe yaramayacaktı. Genç kız rütbesiz, acemi bir polis memuruydu. Dyoch'u bu kadar soğuk kanlılıkla öldüren bir ekip karşısında canının kıymete bineceğini sanmıyordu. Hatta kendisini öldürdükten sonra suçu Dhæcho'nun üzerine atabilirlerdi. Hem genç kızın hem Dyoch'un katili olarak kalan ömrünü hapishanede geçirebilirdi. Belki de onu da asarlardı. Livei'nin bu durumdan sağ çıkacağına dair hiçbir umudu yoktu. Keşke ölmeden önce kitapları okuyabilme şansına erişebilseydi. Hafifçe iç geçirdi.
Derken genç kızın hiç beklemediği bir şey yaşandı. Polisler blöfü yuttular ve ellerindeki copları yere attılar. Belki de bir umut vardı! Belki de gerçekten canlı kurtulabilirlerdi! Livei bir şey yapması gerektiğini hissediyordu. Polis olmasının gücünü kullanarak bu adamı kurtarabilirdi. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz!" diye kükredi kendinden beklemeyeceği bir şekilde. "Bütün planımı mahvettiniz. Ben zaten komiserimden bu adamları yakalamak için emir almıştım. Ne diye böyle gereksiz bir şey yaptınız!" Sesini fazla yükseltmeden oldukça kendinden emin bir şekilde konuşmaya çalıştı. Yalan söylüyor sayılmazdı sonuçta. "Ben burada bir soruşturmadaydım. Bu adamların öldürülmesine ya da tutuklanmasına ilişkin bir emir bana gelmedi. Lütfen bu emri kimden hangi sebeple aldığınızı bana açıklar mısınız? Bu beyefendiyi de daha fazla ürkütmeyin lütfen." dedikten sonra sanki kendisini saran bu iki elden kurtulmaya çalışıyormuş gibi yapacaktı ama çaktırmadan yazarın ellerini boğazına daha sıkı bastıracaktı. Şu anda tek umutları bu blöfü yemeye devam etmeleriydi. Livei bir şeyden emindi ki Dhæcho kendisini serbest bırakacak olursa öldürülecekti.
Dyoch kapıyı açtıktan sonra alelacele içeri girip kendisini en yakın bulduğu koltuğa bırakmıştı genç kız. Dhæcho da kısa bir süre karşıdaki koltukta dinlendikten sonra kalkmış ve başka bir odaya geçmişti. Onu gözleriyle takip eden Livei'nin dikkati Dyoch'un sözleri ile dağılmıştı. Siyah saçlı adamın söylediği gibi yazar elinde iki kitap ile salona dönmüştü. Dyoch'un "Çok güzel şeyler olacak." söylemi genç kızın istemsizce ürpermesine sebep olmuştu. Bu adamın söylediği her kelime, kulağına tabak üzerindeki çatal cızırtısı gibi geliyordu. Dhæcho, genç kızın yanına oturduktan sonra iki kitabı da ona sırayla tanıttı. Birisi kütüphanede okuduğu kitabın temiz bir kopyasıydı. Diğeri ise Deinzei katliamını anlatan bir kitaptı. Genç kız kendisine uzatılan her iki kitabı da ilgiyle inceledi. Kapaklarını eliyle okşadı, yapraklarını kokladı. Bir yandan da yazarın söylemekte olduğu şeyleri ilgiyle dinliyordu. Dyoch da onlara oldukça güzel kokan bir bitki çayı getirmişti. Kokusu Livei'nin gözünün önüne tonton gülümsemesi ile şirin Madam'ı getirmişti. Öğrendiği ve yaşadığı her şeyi ona da anlatabilmeyi ne çok isterdi. Ne yazık ki anlatabilse bile Madam'ın tüm bunları anlayabileceğini düşünmüyordu. Peki ya annesi ve babası? Onlara anlatabilir miydi? Ona inanırlar mıydı? Belki de kitapları onlara okutabilirdi.
Kırılan cam sesi ile irkildi ve elinde tuttuğu kitapları düşürdü genç kız. Refleksle sesin yükseldiği yere döndüğünde Dyoch'un beyninden akan kanları ve boş bakan gözlerle cansız bedeninin yere düşüşünü izledi. Her şey birkaç saniye içinde olmuştu. Livei'nin zihninde son görevinde kafasına yemek üzere olduğu kurşun canlandı. Bir kurşun kullanıcısı! "Dyoch!" Bu haykırış genç kızın dudaklarından istemsizce çıktı. Sol taraftan gelen gürültüyle çığlığı yarıda kesilmişti. Evin kapısı açılmıştı ve üst rütbeli beş polis özel zırhlarıyla içeri dalmışlardı. "Hani her şey güzel olacaktı Dyoch..." Genç kız yüreğinin burkulduğunu hissetti. Dyoch'a karşı beslediği tüm hislerinden utanç duydu. Öldükten sonra pişmanlık hissetmesinin de fazlasıyla ironik olduğunu düşünüyordu. Bu adam her ne kadar itici olursa olsun yanlış bir şey yapmamıştı ve böylesi ani bir ölümü hak etmiyordu. Livei kendine gelemeden üstüne devrilen çay bardakları ve masayla yeniden irkildi. İri yarı bir çift elin onu sıkıca kavradığını hissetti. Dhæcho kendisini bir kurtuluş yolu olarak polislere karşı blöf olarak kullanacaktı. Yazar boğazını sıkıyor gibi yapsa da genç kız hiçbir şey hissetmiyordu. Bu sanırım onun, genç kıza ihanet etmediğini söyleme şekliydi. Acaba şu an nasıl hissediyordu? Ailesinden birisini az evvel gözlerinin önünde kaybetmişti. Dyoch'un cansız bedenine kaydı yeniden kan kırmızısı gözleri. Bu adam en azında bir cenazeyi hak ediyordu.
Dhæcho'nun genç kız ile blöf yapması polisleri bir süreliğine afallatmış olsa da uzun vadede bu plan bir işe yaramayacaktı. Genç kız rütbesiz, acemi bir polis memuruydu. Dyoch'u bu kadar soğuk kanlılıkla öldüren bir ekip karşısında canının kıymete bineceğini sanmıyordu. Hatta kendisini öldürdükten sonra suçu Dhæcho'nun üzerine atabilirlerdi. Hem genç kızın hem Dyoch'un katili olarak kalan ömrünü hapishanede geçirebilirdi. Belki de onu da asarlardı. Livei'nin bu durumdan sağ çıkacağına dair hiçbir umudu yoktu. Keşke ölmeden önce kitapları okuyabilme şansına erişebilseydi. Hafifçe iç geçirdi.
Derken genç kızın hiç beklemediği bir şey yaşandı. Polisler blöfü yuttular ve ellerindeki copları yere attılar. Belki de bir umut vardı! Belki de gerçekten canlı kurtulabilirlerdi! Livei bir şey yapması gerektiğini hissediyordu. Polis olmasının gücünü kullanarak bu adamı kurtarabilirdi. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz!" diye kükredi kendinden beklemeyeceği bir şekilde. "Bütün planımı mahvettiniz. Ben zaten komiserimden bu adamları yakalamak için emir almıştım. Ne diye böyle gereksiz bir şey yaptınız!" Sesini fazla yükseltmeden oldukça kendinden emin bir şekilde konuşmaya çalıştı. Yalan söylüyor sayılmazdı sonuçta. "Ben burada bir soruşturmadaydım. Bu adamların öldürülmesine ya da tutuklanmasına ilişkin bir emir bana gelmedi. Lütfen bu emri kimden hangi sebeple aldığınızı bana açıklar mısınız? Bu beyefendiyi de daha fazla ürkütmeyin lütfen." dedikten sonra sanki kendisini saran bu iki elden kurtulmaya çalışıyormuş gibi yapacaktı ama çaktırmadan yazarın ellerini boğazına daha sıkı bastıracaktı. Şu anda tek umutları bu blöfü yemeye devam etmeleriydi. Livei bir şeyden emindi ki Dhæcho kendisini serbest bırakacak olursa öldürülecekti.