Yolculuk

#1
“Hastahaneden ayrıldım, ancak bir şeyler bulmalıyım. Kendimi.. Kendimi keşfetmeme yardımcı olacak bir şeyler. Nereden başlamalıyım bilmiyorum. İnsanlar yürüyor, hangisini tanıdığımı bilmiyorum. Belki aralarından bir kişiyi tanıyorum ancak, kimi tanıdığımı bilmiyorum. Anahtar. Cebimde bir anahtar var. Nereye ait bilmiyorum.”

Derken, ellerini daha sıkı bir şekilde soktu kapüşonlu ceketinin ceplerine. Yüzünü iyice saklamaya çalışıyordu kapüşonun arkasına. İnsanlar etrafından onu umursamadan geçip giderken, Dits olduğu yerde dikiliyor, sadece insanları izliyordu. Nereye gidiyorlardı? Daha önemlisi ise, Dits nereye gitmeliydi? “Gitmem gerekiyor. Belki de sadece akışına bırakmalıyım. Ama olmaz, dövüldüğümü söylediler. Temkinli olmalıyım. İnsanlardan uzak durmalıyım. Sadece kendime odaklanmalıyım. Beni tanıyan birisi olursa, belki onunla konuşabilirim. Ancak, ya bana tekrardan saldırmak isteyen birisiyse? Güvenemem. Gerekirse önüme çıkanları öldürmeliyim. Beni kim bu hale getirdi bilmeliyim!” diye haykırıyordu içinden zihnine. Bir boşluk içerisindeydi, hiçbir şey bilmediği bu boşlukta tekrardan öğrenmeye çalışıyordu her şeyi. Adımlarını saymaya başladı ilerlerken, “Bir.. İki.. Üç..” yavaş ve temkinli adımlar. Gözü, etrafta kendisine tehlikeli olabilecek her şeyi seçmeye çalışırken, bir kaplumbağa gibi yavaş yavaş ilerliyordu. İnsanlar kendisine baktığı zaman kabuğunun içine giriyor, biraz daha hızlı ilerlemeye başlıyordu. İnsanlardan kaçıyordu, elinden geldiğince hızlı şekilde.

Adımlarını saymayı bir süre sonra durdurmuş, kendini kaptırarak ilerlemişti saatlerce. Nereye ilerleyeceğini bilmeyen bu adam, sanki dünyanın sonuna gitmeye çalışıyor gibi gidiyordu. Ancak onu durduran, mezarlık olmuştu. Karşısında duran büyük mezarlık, tekrardan bir canlı olduğunu hatırlatıyordu ona. “Burada, belki bir akrabam vardır. Buradan gördüğüm kadarıyla, çiçeklerle süslenmiş bir anıt var. Orada yatanlardan bir akrabam olabilir mi? Akrabamı öğrenirsem, onu insanlara sorabilir miyim?” Kendi kendine sorduğu soruların cevabını vermeden, yavaş adımlarla mezarlığın içerisine adımlarını atmıştı. Adımları yavaş yavaş ilerlerken, sağ eli mezar taşlarının üstünde geziniyordu. “Ölüm, mutlak bir gerçek. Burada yatmıyor olmak mı daha iyi, hayatıma dair hiçbir şey bilmemek mi, bilmiyorum.” Mezar taşlarının üzerindeki isimleri yavaşça okurken, polislerin yattığı, çiçekli anıtın oraya doğru geçiyordu. “Bunlar polisler. Bir akrabam polis olabilir mi? Belki bir fotoğrafını görebilirsem, kendime benzetebilirim.” Diye geçirdi içinden. Çaresizliği, hiç tanımadığı birini kendine benzeterek bulmaya çalışmasına sebep oluyordu. Araması, saatler sürdü. Kendi soyadını taşıyan ne birini bulabildi, ne de kendisine benzeyen herhangi birisi. Kendi kafasını elleri arasında ezip, bir şeyler hatırlamaya çalışırken ani bir sesle kendine geldi.
► Show Spoiler
“Demek buradaydın. Seni arıyordum.” Bu ses kendisine hiç tanıdık gelmiyordu. Hastahaneden çıkan birisi olamazdı. Hızlıca arkasına döndü. Kızıl saçları yüzünün yarısını kapatan, yarım ağızla gülümseyip Dits’in tam gözlerinin içine bakan bu adam, elleri cebinde sakince bekliyordu. “Sen kimsin?” diye sordu genç adam yabancıya, yabancı ise cebinde bir şeyler ararken, Dits hızlıca gard aldı. “Beni dövenlerden misin lan yoksa, babası ibne?” Ağzından geçmişini unutmanın, gözlerini açtığından beri yaşadığı çaresizliğin öfkesiyle çıkan kelimeler karşısında, yabancı çebinden çakmak ve sigara çıkartmış, sakince onları Dits’e gösteriyordu. “Sakin ol Dits, sadece beni takip et.” Diyerek sigarasını yakmış, derin bir nefesle dumanını çektikten sonra arkasını dönüp bir eli cebinde ilerlemeye başlıyordu. “Güvenmeli miyim? Bu adamı tanımıyorum. Ancak onunla gitmemi istiyor. Kendimi savunacak bir şeyler yanıma almalıyım. Bana bir şey yapmaya kalkarsa..” Düşünceleri doğrultusunda, mezar taşının yanında duran bir taşı hızlıca cebine atıyordu. Yabancıyı takip ederken bile mesafesini iyi bir şekilde korumaya devam ediyordu. Aklında bir sürü soru vardı. Bu adam kimdi, ne için onu takip ediyordu, ona güvenmeli miydi, ondan bir şekilde kurtulmalı mıydı? “Sorduğun soruların çoğunu cevaplayabilirim. Sadece takip et.” Dedi soğukkanlılıkla yabancı. “Bana kim olduğunu söyle! Sana güvenmiyorum lan!” diye bağırdı Dits cebinde tuttuğu taşı sıkıca kavrarken. Yabancı, sigarasından bir duman daha alıp kenara fırlattı ve arkasını döndü. “Ben Jodhuld. Seni yakından tanıyorum. Tek yapman gereken, benimle gelmek. Cebinde bir anahtar vardı değil mi? Nereyi açtığını biliyorum. Beni takip edersen öğreneceksin.” Cümlelerini sonlandırıp arkasını dönerken, son bir kez daha kafasını çevirdi hafifçe, “Ayrıca o taşı bırak. Ben senin düşmanın değilim. Merak etme.” Adımlamaya devam etti tüm cümleleri bittiğinde. Dits, cebindeki taşı bile görmüş olan bu yabancının karşısında kuşku dolu adımlarını atmaya devam ediyordu. Ancak, taşı bırakmamaya karar vermişti bir kere. Karşısındaki kendisine güvenmesini istiyor olsa bile, henüz beş dakika olmuş birine hiçbir şekilde güvenemezdi. Kendini korumak zorundaydı, her ihtimale karşı…
Image


İmza ve avatar için yüce Nil'e teşekkürler.

Re: Yolculuk

#2
...



Bir saatlik yürüyüş. Dits için her adım ayrı bir kuşku, ayrı bir çaresizlikti. Ancak, bu çaresizlik içerisinde yapabileceği başka bir şey olmaması bunu denemek zorunda bırakıyordu. Yolun sonunda ne olduğunu görmek zorundaydı, bu adamın ne için kendisini takip ettirdiğini anlamalıydı. Bir saatlik, çaresiz bir yürüyüşün ardından müstakil bir evin önünde durdu yabancı. Hemen arkasında duran Dits'e doğru kafasını çevirdi. "Anahtarın burayı açıyor. Gelip dene." dedi tekrardan o soğuk ses tonuyla. Genç adam, sıkıca kavradığı taşı cebinin içinde yavaşça salıverdi avucunun arasından. Elini cebine attı, anahtarını çıkardı. Kapıya doğru ilerlerken, bir şeyler bulabilmiş olmanın umuduyla ayakları titremeye başlamıştı. Sağ eli hafifçe titrerken, anahtarı kapının deliğine soktu yavaşça. Sola doğru çevirdi, kilidin sesiyle birlikte hızla bir kere daha çevirdi. Kapının hafifçe açıldığını hissetti. Sol elini kapıya dayadı, yavaşça ittiriyordu kapıyı. Sonuna kadar açtığında, önüne çıkan küçük bir koridordu. Giriş için, sağına yerleştirilmiş bir ayakkabılık, ileride ne büyük denilebilecek ne de küçük denilebilecek büyüklükte bir salon. Salona gitmeden, sağda ve solda karşılıklı duran iki kapı. İçeriye bir adım attı, sonrasında diğer adımı. Kapının ardından kapanmasıyla beraber, başına keskin bir ağrı saplandı. Elleri, çektiği o ani ve keskin ağrıdan dolayı otomatik olarak kafasına ilerlerken, görünüşü yavaşça bulanıklaşmaya başladı. Kendini, önce dizlerinin üstüne bıraktı, sonra ise tüm vücudunu yere bıraktı...

...

Bulanık anlar...

Bulunduğu evin ortamı...

İki erkek tartışıyor...


"Salak mısın lan sen? Başka işe yaramıyor musun sen? Aklın nerede lan aklın?"


"Kimle konuştuğunu sanıyorsun lan sen, benim evimde bana mı posta koyuyorsun? Siktir git lan evimden."

"Bak Dits, seni bir daha böyle bir şeyle uğraşırken görürsem, yemin ederim çok kötü şeyler yaparım."

"Ne yapıyorsun, görelim lan. Hadi -----. Yapsana, -------."


İsmini hatırlayamadığı kişiye, bir anda elini kılıç benzeri bir şekilde kaplayarak saplıyor...

Karşısındaki kişinin ufak direnişi karşısında, çıkartıp bir kez daha saplıyor...

Karşısındaki kişi yığılıyor...

Görüntüler tekrardan bulanıklaşıyor...

...


Dits, ağır ağır gözlerini açarken, karşısında siyah botlar durmaya devam ediyordu. Başka birinin gelmiş olmasının verdiği düşünce ve gördüğü rüyanın etkisiyle hızla ayağa kalkmaya çalışmış, ancak toparlanamayıp bir anda yere düşmüştü. Kendisini salona atan Dits, hızla toparlanarak bir koltuğa oturuyordu nefes nefese. Ellerini korkuyla açıyor, ellerini içine bakarken karşısında duran siyah botların sahibi olan yabancının da duyabileceği bir şekilde, "Birisini... Birisini... Öldürdüm, hatırlıyorum... Sadece o anı hatırlıyorum... Bunu yaşadığımı, hatırlıyorum! Niye yaptığımı.... Hatırlamıyorum.... Belki de rüyaydı sadece... Rüya olduğu için hatırladığımı sanıyorum..." diye kekeliyordu. Yabancı, genç adamın oturduğu geniş koltuğun karşısındaki tekli koltuğa oturup bacak bacak üstüne atıyordu. "Senin eski bir dostunum Dits. Böyle bir şeyi yapıp yapmadığını senin dışında kimse bilemez. Ancak rüya olabilir dediğin gibi. Hafızanı kaybettiğini hatırlıyorum. Sadece biraz daha rahatlaman gerekiyor. Seni o yüzden buraya getirdim. Hafızanı geri getirebilecek, sana bir şeyler anımsatabilecek birkaç yer biliyorum. Bugün dinlendikten sonra, gideceğiz." diyerek Dits'i rahatlıyordu. Kendisine evinin yolunu öğreten bu yabancıya karşı, küçük bir güven beslemeye başlıyordu Dits. Ancak, hala tam olarak rahatlamamıştı. Rüyanın gerçekliği, sanki bir anıyı geri kazanmış gibi beynine kazınmış olması onun şüphelerini arttırıyordu.

"O kişiyi öldürdüm mü bilmiyorum... A-ancak kim olduğunu, nasıl göründüğünü, adının ne olduğunu hatırlayamıyorum. Bağırıyordum adını, ancak bir boşluk gibi şuan zihnimde." Bir iki kez şakaklarını ovaladı hatırlamasına yardımcı olacakmış gibi. Yabancı, oturduğu yerde biraz daha rahat bir konuma geçip ayaklarını uzatırken "Hafızanı geri almaya başlıyorsan, bunu da araştırmalısın. Belki gerçekten yapmış olma ihtimalin var. O adamın kim olduğunu, adının ne olduğunu bulmalısın. Belki sadece rüyaydı. Bunu eminim öğreneceksin. Bende sana yardımcı olacağım." dediğinde, genç adam hafif bir rahatlama daha yaşıyordu. "Biz senle nereden tanışıyoruz, nasıl dost olduk?" diye bir soru yöneltiyordu yabancıya. Yabancı, bir elini gözlerinin üstüne koyup tekli koltukta ayaklarını sarkıtarak yatarken, "Biz senle en başından beri dosttuk. Öyle olmamız gerekti. Kaderin bir bağı. Doğduğumuz günden beri, bir bağ ile birbirimizin en iyi arkadaşları olduk." diyordu. Dits, bu gizli saklı cevaptan sonra yabancının yaptığı gibi koltuğa uzanıyor ve yavaşça gözlerini kapatmaya başlıyordu. Bu bütün günden sonra, gözlerini kapattığı anda yorgun göz kapakları sanki bir ağırlık bağlanmış gibi yapışıyordu. Gözünü açmaya mecali bile kalmayan genç adam, yavaş yavaş derin bir uykuya doğru dalıyordu...
Image


İmza ve avatar için yüce Nil'e teşekkürler.

Re: Yolculuk

#3
...


Sabahın ilk ışıklarında, güneşin selamlamasıyla birlikte uyanıyordu Dits. Gerçi, gece pek iyi bir uyku çektiği de söylenemezdi zaten. Aklına kazınan o sahne yüzünden, gece sürekli uykusundan uyanmış, ardından tekrar uykuya dalmıştı. Yabancı, uykusuna devam ederken, genç adam hızla mutfağa doğru geçiyordu. Açlığı, karnında oldukça muazzam bir sancıya sebep oluyordu. Hızlı bir şekilde yemeğini yemiş, ardından kendi odası gibi duran, kıyafetlerle dolu bir odaya geçiyordu. Kapüşonlu ceketler, deri ceketler, birkaç çift bot ve ayakkabı, bir sürü siyah pantolon, gömlekler ve tişörtler. Siyah haricinde hiçbir rengi bulunmayan pantolonları, gömleklerinin hepsinin çiçekli olması gözüne takılan ayrıntılar oluyordu. "Demek ben bunları giyiyordum. Biraz takıntılı olduğumu dahi düşünmeye başladım." diyordu elini kıyafetlerin üzerinde gezdirirken. "Evet takıntılıydın. Gömleğin olacaksa her zaman çiçekli olmak zorundaydı, pantolonların ise her zaman aynı tonda siyah olmalıydı." Yabancının ani sesiyle ürkülen Dits, kendini hızla dönerken yabancıyı görüp rahatlıyordu. "Hep böyle arkamdan aniden konuşmak zorunda mısın lan?" Yabancı, hafifçe gülümseyerek dayandığı kapıdan omzuyla hafifçe ittirerek doğruluyor ve "Giyin. Gitmemiz gereken bir yer olduğunu söylemiştim." diyerek uzaklaşıyordu odadan. Dits, derin bir nefes alıp verdikten sonra, kıyafetini giyiyordu.

Dits hazırlandığında, evin kapısının önünde bekliyordu yabancı. "Çıkalım." diyordu ağzında yeni yaktığı sigarasından bir duman alıp. "Bu adamda ne çok emir veriyor. Daha tanışalı bir gün olmadı hoşuma gitmemeye başladı, acaba eskiden nasıl en yakın arkadaş belledim bunu?" diye içinden geçirirken, yabancının ardından çıkıyordu. Yabancının yanında, ellerini cebine sokmuş yürüyordu. "Nereye gidiyoruz?" diye sordu. Yabancı, sigara paketinden hızlıca bir dal çıkardı, Dits'e uzattı. "İçer misin?" Genç adam, "Kullanıyor muyum?" diye bir soru yöneltti hızlıca. Yabancı, elini biraz daha uzattı gülümseyerek, "Uzattığıma göre..." diye cevap verdi. Dits önce sigarayı kaptı, sonrasında yabancının uzattığı çakmağı. Çakmağa bir eliyle siperlik yaptıktan sonra, sigarasını yakıp derin bir nefes çekti. Dumanı gökyüzüne yavaşça verirken, yüzünü gökyüzüne doğru kaldırdı. Dumanı verip, ciğerlerini yavaşça boşaltırken rahatladığını hissediyordu. Gözlerini kapadı. Tekrardan derin bir nefes çekti sigarasından, yavaşça gökyüzüne doğru bıraktı ciğerlerine çektiği dumanı. Sigarayı dudağının kenarına iliştirdi, gözlerini açtı yavaşça. Mavi gökyüzünden gözlerini alamadı birkaç saniye. Dün yaşadıklarından beri, ilk kez kendini bu kadar rahat hissediyordu. Mavi gökyüzü, sanki ilham veriyordu onun cesaretine.

"Mavi gökyüzüne bakınca, dünden beri kendimi ilk kez özgür hissettim." Dedi yumuşak bir ses tonuyla gökyüzüne bakarken. Sigarasının dumanını ciğerlerine çekmek için dudaklarına yaklaştırırken, dinlemekle yetiniyordu yabancı. "Dünden beri ayaklarıma pranga vurulmuş gibi hissediyorum. Çaresizlik, öfke, sinir, geçmişimi bulmaya çalışmak, ortada kaldığım durum, hepsi beni bağlıyordu. Ancak bu gökyüzü, bu mavi gökyüzü beni ilk kez özgür hissettiriyor. Hiçbir duygum yokmuş gibi, hiçbir derdim kalmamış gibi. Kimseye güvenemiyorum. Sana bile, hala tam olarak güvenemiyorum. Doktor, hafızamı kaybetmeme sebep olan olayın dövülmem olduğunu söylüyor. Kim tarafından dövüldüm, neden dövüldüm hiçbir şey bilmiyorum. Ancak her an birinin beni tekrardan dövebilecek olması ihtimali beni çaresizlik içerisine, güvensizlik içerisine sokuyor. Keşke, bu mavi gökyüzünde kuşlar gibi özgür olabilsem." diye tamamlarken cümlelerini, yabancı gözlerini hafifçe gökyüzüne doğru kaldırdı. "Olacaksın, sadece zamana ihtiyacın var. Eminim düzeleceksin, seni tanıyorum." Dits sigarasından son bir nefes daha aldı, hızlıca fırlattı sokağın bir kenarına. Kapüşonunu hızla kafasına attı, ellerini cebine soktu tekrardan. "Gitsek iyi olur Jodhuld." Yabancı, gülümsedi tekrardan ilerlemeye başlarken. "Sonunda rahat bir şekilde konuşabildin. Dünden beri ilk." Dits, ileriye doğru bakarken ciddiyetini bozmuyordu. "Gökyüzü bana ilham verdi. Birde sana çok hafif güvendiğim için böyle oluyor." Gülümsediğinde, yabancıyla göz göze geldiler bir anlığına. Yabancı, Dits'in gözlerinde geçmişini geri almaya çalışan birinin kararlığını okuyabiliyordu. Dits ise, yabancının gözlerinde güvenli biri olduğunu gerçeğini görebiliyordu.

Uzun ve yavaş bir yürüyüşün ardından, Seldshuts Sokağı'nda bir merdivenin önünde durdular. Dört basamaklı bu merdiven, çokta büyük olmayan ahşap bir kapıya çıkıyordu. İkili, merdivenin önünde elleri cebinde bekliyordu. Hiçbir yazı yazmayan, bu kapının ardında ne olduğunu bilen tek kişi yabancıydı. Yabancı, sağ eliyle yüzünü kapatan saçlarını hafifçe düzeltirken "Buraya gireceğiz. Seni çoğu şey burada bekliyor. Şimdilik, keşfine buradan başlaman gayet iyi olacak." diye ekliyordu. Dits, kapıya kararlılıkla bakarken, "Güvenebileceğim insanlarla mı karşılaşacağım? Yoksa tetikte mi kalmalıyım?" Dits'in haklı sorusu karşısında yabancı, "Güvenebileceğin insanlar olduklarını hep söylemişlerdi. Ancak ben bile bilmiyorum. Bence güveniyormuş gibi yapmalısın, ancak tetikte kalmalısın Dits. Dikkatli olman gerekiyor." diye cevap veriyordu. Dits, merdivenin ilk basamağına adım attığında, içindeki hisler oldukça garip bir hal almaya başlıyordu. Heyecanlıydı, hafızasının önemli bir kısmını geri getireceğini düşünüyordu burada. Aynı zamanda korkuyordu, kendisini döven adamlar burada olabilir miydi? Onu tekrardan yakalayıp dövebilirler miydi? Hafızasını bir daha kaybedemezdi. Yabancının dediği gibi, hem tetikte olmalı hemde onlara güveniyor gibi davranmalıydı. Hafızasını geri almak için, ne gerekiyorsa onu yapmak zorundaydı...
Image


İmza ve avatar için yüce Nil'e teşekkürler.

Re: Yolculuk

#4
Merdiveni yavaş yavaş aşarken, önünde duran ahşap kapıya daha dikkatli baktı. Büyük, geniş ahşap kapının üstünde yazan "ABOMBİ" yazısına takıldı gözleri. Mavi tonlarında yazılmış, yazının üstünde bazı renkler sökülmüş durumdaydı. Oldukça eski bir tabela olduğu belli oluyordu. Rüzgarla birlikte hafif hafif sallanan bu tabeladan gözlerini çekti, ahşap kapıya bakarken derin bir nefes aldı. Ayakları titriyordu. Heyecan mı, korkudan mı, güvensizlikten mi bilmiyordu. Yumruğunu havaya kaldırdığında, ellerinin de titremeye başladığını fark etti. Ne ile karşılaşacağını bilmemenin verdiği duygu karışımları, fiziksel olarak bu yolla dışarı vuruluyordu. Arkasını döndü Jodhuld'a bakmak için, ancak Jodhuld çoktan orayı terk etmiş, Dits'i yalnız başına bırakmıştı. Tekrardan derin bir nefes aldı Dits ahşap kapıya doğru dönerken. Bir anlığına unuttuğu, havada kalan asılı yumruğunun tekrardan titrediğini fark etti. Tüm cesaretini topladıktan sonra, bütün gücüyle kocaman duran o ahşap kapıya iki kez vurdu. Bir saniye sonrasında tekrardan vurdu ve beklemeye başladı.

Tak... Tak...

Bir çift göz, yavaşça kapıyı araladı. Dits'in suratına bir ya da iki saniye baktıktan sonra gözleri fal taşı gibi açıldı bir anda. Kapıyı, o minnacık aralığa rağmen öyle sert kapatıyordu ki, tok sesi Dits'in kulaklarında yankılanıyordu. Kapının geriye tekrardan açılması on saniye sürüyordu. Tekrardan kapıyı çalmak için kapıyı açmışken, yüzünde yara izi olan siyah saçlı bir adam birden "DİTS! SONUNDA!" diye bağırarak sarılıyordu. Adamın bağırışı bir kükreyiş gibiydi ve iri yapılı, uzun boylu bu adamın kendine neden sarıldığını anlayamıyordu. Adamın sıkıca sarılışı, Dits'in kemiklerini kırmaya çalışıyormuş gibi bir hissiyat yaratsa da, bu içten sarılmaya karşı karşılık vermeye çalışıyordu. Ancak, karşısındaki adamı tanımıyordu. Hangi duyguyla, nasıl bir tepki vermeliydi bilmiyordu. Adam geriye çekilip, dolmuş gözlerle Dits'in gözlerine bakıyor, ardından kocaman elleriyle Dits'in yüzünü elleri arasına alıyordu. "Yıldız çocuk! Sonunda geri geldin! Sana bir şey olacağından öylesine korkmuştum ki!" diyordu gözyaşları akarken.
► Show Spoiler
"Yıldız çocuk mu? Beni ne için bekliyorlardı? Ne için korktular?" diye kendi kendine soru sorarken, Dits'in şaşkın bakışları adamın bakışlarını biraz daha değiştiriyordu. "Dits? Adamım benim, Botu. Hani senin antrenörün olan!" diyordu kükreyerek. Dits, biraz geri çekiliyordu. "Bundan birkaç gün önce beni çok fena dövmüşler. Geçmişe olan tüm hatıralarımı yitirdim. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Jodhuld beni buraya getirdi, burada geçmişime dair bir şeyler bulabileceğimi söyledi." diyordu. Jodhuld ismini duyduğu anda gözlerini bir korku kaplıyordu adamın. Anlık bir durumla gerçekleşen bu korku, silinmiş ve Dits'in omzuna sertçe, şakadan vurmuştu iki kere. "Boşver sen şimdi Jodhuld'u, gel gel bizimkiler seni bekler. Gerçi hepsi burada yok şuan, az kişiyiz ama olsun." Dits'i hızla içeri sokan Botu, hemen kolunu omzuna atmıştı genç adamın. Dits ise, merakla ilerlemeye devam ederken, karşısına gelen genç kızın önce şaşırmış gözleriyle denk geliyor, sonrasında hafifçe mutluluktan kıvrılan dudaklarıyla. Genç kız, adımlarını hafifçe hızlandırıyor ve kollarını boynuna atıyordu Dits'in. Botu, sevinçli gözlerle bu anı izlerken, Dits kollarını genç kızın beline sarıyordu.
► Show Spoiler
"Botu, bu kız sevgilim mi? Bana neden sarılıyor?" diye aniden ağzından çıkan sorusu sonrasında, genç kızın utançla çekilmesi ve Botu'nun kükreyerek kahkaha atması bir oluyordu. "Hafızasını kaybetmiş. Kimin kim olduğunu ve ne olduğunu hatırlamıyor." diye anında dökülen Botu'dan sonra, genç kız şaşkınlıkla Dits'e bakıyordu. "Şaka mı yapıyorsunuz?" diye sorduğu soruyu, genç adam "Hayır yapmıyorum. Beni çok fena benzetmişler. O günden beri hiçbir şey hatırlamıyorum. Geçmişimi bulmaya çalışıyorum." diye cevaplıyordu. Kız, şaşkınlık ve üzgünlük içerisinde bakmaya devam ederken, kafasını iki yana sallayarak hızlıca toparlıyordu kendini. Bir iki kere boğazını temizledikten sonra, "Hayır biz yakın arkadaş gibiydik. Ayrıca sana rakip ayarlıyordum." diyor, "Neyse bunları sonra konuşalım. İyisin değil mi? Neler yaşadın böyle Dits? Gerçi, hatırlamıyorsun..." diyerek tamamlıyordu son kelimelerinde sesi yavaş yavaş düşerken. Karşında üzgün duran genç kızı gören Dits, kızın yanına gidip sarılıyor, kızın başını göğsüne yaslıyordu. Saçlarını yavaş yavaş okşarken, "Hafızamı geri kazanacağım, umarım." diyordu sakin bir tonla. Üzgün kızı rahatlatmak için uğraşıyor gibiydi, kendi güvensizliğini bir anlığına unutmuş bir şekilde...
Image


İmza ve avatar için yüce Nil'e teşekkürler.
Post Reply

Return to “Æfgrenst”

cron