Re: [Livei Nyawodz] Uzak

#11
Dwuth senden aldığı tepkiye karşılık olarak başını eğiyor ve patronun olduğu yere doğru koşmaya başlıyor. Odadan çıktığı gibi Shira gözlerini sana çeviriyor ve kendisine sorduğun soruya "Şu durumda ben bile plan üretebileceğimi sanmıyorum Livei." diye cevap veriyor. Kendisini düşünmeye itiyor ve "Huld, Dyoch, bu adamı eski binanın olduğu yerdeki yedek sığınağa götürün." diyor. Huld hemen başıyla Shira'yı onaylayıp adamı omzuna alıyor ve Dyoch'a dönüyor. Dyoch ise olanların paniği gereği ellerini başına koyuyor ve "Her şey mahvoluyor." diyor. "Tüm emeklerimiz, tüm çabalarımız, her şey yok oluyor." diye devam ediyor. Huld ve Dyoch'un evden çıkmasına ramak kala Dwuth geri dönüyor ve "Lujein da Tekomi de yok ortada!" diye bağırıyor. Shira bunu duyduğu anda sinir harbiyle elinden silahı alıyor ve adama doğrultup "Nereye götürdünüz lan onları?!" diye bağırıyor. Adam acı içinde bağırmaya devam ederken bir anlığına gülümsüyor ve Shira'nın yüzüne tükürüyor. Tam olarak o anda tüm evde yankılanacak kadar gür bir ses ile çığlık atıyor ve adama doğru koşmaya başlıyor. Son anda Dyoch adamın önüne geçiyor ve sakince "Hemen patronu bulun." diyor. Shira yumruğunu kaldırıyor ve "Yalvarıyorum çekil Dyoch abi." diyor. Dyoch ise "Shira..." demekle yetiniyor. Shira derin nefes almak için uğraşıyor ve kendini sakinleştirmenin yollarını arıyor. Huld ve Dyoch evden çıktıktan sonra Neist ve Eidhæn yavaşça aşağı iniyor. Olanları görünce Neist'in gözleri doluyor ve sana bakıp "Ne oldu burada?" diye soruyor. Shira donuk bir yüz ifadesiyle Neist'e kağıt kalem getirmesini söylüyor. Neist tekrar yukarı çıkıyor ve istenen malzemeleri alıp geliyor. Eidhæn ise merdivende oturmakla yetiniyor. Arada bir gözleriyle yaptıklarınızı takip ediyor ama çoğunlukla yere bakmaya çalışıyor.

Shira oturuyor ve plan yapmaya koyuluyor. Kağıda birkaç fikrini yazıyor ve birkaç küçük çizim karalıyor. Henüz ne anlama geldiğini anlamadığın çizimleri inceliyorsun ancak fark ediyorsun ki Dwuth dışında herkes bu sürece hakim ve kimse Shira'nın düşünme aşamasında onun dikkatini dağıtacak bir şey yapmıyor. Birkaç dakika sonra Shira ayağa kalkıyor ve konuşmaya başlıyor. "Ben Neist ve Eidhæn'i alıp evlerine bırakacağım, onların evleri gizli tutuluyor, bulmalarına imkan yok. Takip edilmediğimize emin olmak için garajdan çıkıp yedek arabayı kullanacağım. Livei ve Dwuth, sizlerle Huld ve Dyoch'un gittiği karargahın orada buluşacağım. Livei, karargahın yıkıldığını biliyorsun. Karargahın yakınlarında yedek bir sığınağımız var. Bu sığınağı henüz hiç görmedin, o yüzden sadece yıkıldığı alana gitmen yeterli. O alana gittiğin zaman etrafta kimsenin olup olmadığını kontrol edin. Eğer yakınlarda bu elemanlara benzeyen birini görürseniz yakalayın ve sorgulamaya başlayın. Şu an elimizdeki adamı konuşturmak ana fikrimiz olmalı. Bu adamlar Mavi Yıldız da olabilir, Kızıl Kan Cemiyeti de olabilir. Mavi Yıldız ise Friks'in tutulduğu yere götürüyor olabilirler. Kızıl Kan ise Mavi her nereye gittiyse onların da oraya götürülme ihtimali var. Belki de Mavi'nin yaptığı bir şey yüzünden buraya geldiler. Belki de Friks ellerinden kaçtı, bir koza ihtiyaçları var. Tüm ihtimalleri düşünmeliyiz ama elimizdeki tutsak adamdan resmi bir bilgi almadıkça kurduğumuz teorilerin hiçbir anlamı yok. Elimizde bir sürü adam var, istesek gidip iki tarafı da basabiliriz ama eğer tamamen içgüdülerimizle gider ve yanılırsak başımıza büyük bela almış oluruz. Size güveniyorum, lütfen dikkatli olun." Shira'nın lafı üzerine Dwuth ile birlikte yola çıkmaya yelteniyorsunuz. Evin arka bahçesinden dolaşıp etrafı iyice gözleyerek evden çıkıyorsunuz. Takip edilip edilmediğinizi anlamak için sürekli etrafınızı gözlüyor ve gözlerinizle eve giren adamlara benzer tipler arıyorsunuz. Dwuth yürüyerek gitmenizi öneriyor ve gitmeniz gereken yer yakın olduğu için kabul ediyorsun. Yol sırasında Dwuth sana birkaç soru yöneltiyor. "Son birkaç günde neler yaşandı? Gerçekten iyi görünmüyorsun. Tüm bu olanlardan sonra iyi görünmeni beklemiyorum elbette ama sanki daha fazlası var gibi. Anlatmak istediğin bir şey var mı?"
Off Topic
Konunuz tekrardan açılmıştır. Pasiflik süresi 3 gündür. İsteğe bağlı olarak pasiflik süresini 5 veya 7 güne yükseltebilirsiniz.
Off Topic
Konunuz Ana Kurgu etkinliğinden sonra gerçekleşmiş sayılacaktır. Konunuzda şu andan itibaren Ana Kurgu etkinliğinden bahsedebilirsiniz.

Re: [Livei Nyawodz] Uzak

#12
Livei, Dyoch'un haklı olduğunu düşünmeden edemedi. Her şey yok oluyordu. Şu kısa yaşamında pek çok kere, bütün hayatının avuçlarının içinden kaydığını ve bütün olanları oturup izlemekten başka elinden hiçbir şey gelmediğini düşündü. Ne kadar gücünü kullanırsa kullansın, ne kadar plan yaparsa yapsın, bir kedi gibi bütün tırnaklarını çıkararak tutunmaya çalışsa da tüm hayatı kayıyor ve parçalara ayrılıyordu. Tüm emekleri, tüm çabaları... Bir bir yok oluyordu. Peki tüm bu emeklerinin en başından beridir bir anlamı var mıydı? Uğruna mücadele ettikleri her şey, onları başlarına gelecek bir sonraki felakete mi hazırlıyordu?

Patronun ve Tekomi'nin yok olduğunu duyduğu anda hissettiği şey tam olarak buydu. Kocaman bir boşluk, kaybolmuşluk. Bu koca gezegende kaybolmuştu. Tek başına ve yalnızdı. Korkuyordu. Neist ve Eidhæn'in yüzlerindeki ifadeyi görmemek için elinden geleni yapmıştı. Onları korumak istemişti. Çabalarının hepsi boşa gitmişti. Sevdiği herkes parçalara bölünmüştü. Livei içinde kaçmak için çok büyük bir güdü hissetti. Her şeyi bırakıp gitmek, başka diyarlara, onu kimsenin bilmediği yerlere. Nereye gidebilirdi? Onu kimsenin tanımadığı bir yere giderse her şey düzelecek miydi? Varlığını bildiği ve her an yaklaşmakta olan tehdidi durdurabilecek miydi? Kalbini huzura kavuşturabilecek miydi? Avuç içlerine baktı. Ateşi vardı. Sıcacık ve tehlikeli sezyum ateşi... Varlığının başından beri ona ait olan tek şeydi bu. Hiçbir zaman onu terk etmemişti. Herkes ondan bir şeyler saklamıştı, ateşi asla. O herkesten bir şeyler saklamıştı, ateşinden asla. Hayatını anlamlı kılan, ona bir amaç veren, onu güvende hissettiren gücüydü... Bir deney sonucu birileri tarafından ona aşılanmış olan gücü... Hayatı boyunca en çok güvendiği şey onu yıkıma götürecek olan düşmanının ona bahşettiği şeydi. Ne kadar ironikti.

Livei sevdiklerini düşündü. Herkes neredeydi, ne yapıyordu? Bok neredeydi? Güvende miydi? Olanlardan haberi var mıydı? Gelmekte olanı biliyor muydu? Hala onu düşünüyor muydu? Onu rüyalarında görüyor muydu? Onu özlüyor muydu? Livei onu nasıl da özlemişti. Hissettiği şey artık aşk bile değildi, adının ne olduğunu bilmiyordu. Ona ihtiyacı vardı. Onu görmeye, konuşmaya, sesini duymaya, ona gerçekleri söylemeye ihtiyacı vardı. Çok özlüyordu. Endişeliydi. Herkes için endişeliydi.

Shira'nın plan kurması tamamlandığında onu pür dikkat dinlemeye başladı. Eski karargahın yakınlarında bir sığınakları olduğunu söylemiş ve oraya gitmelerini söylemişti. Bunun üzerine yayan bir şekilde mekana doğru ilerlemeye ve bir yandan da onları takip eden birileri olup olmadığını izlemeye başladılar. Dwuth ise ilginç bir soru sormuştu. İyi bir gözlemciydi, belki de bir yalancı. Livei ona hemen burada dünya adındaki bir gezegenin yakında onlara saldıracağını, ellerindeki her şeyi alacağını ve yapacakları çok bir şey olmadığını itiraf etmek isterdi. Deli zannedilmek istiyorsa tabi. Cahillik mutluluktu, Dwuth'u bu karanlık bilgilerle kutsamaması daha iyi olurdu. "Haklısın iyi değilim. Mavi ve Friks için çok endişeleniyorum. Her şey üst üste geldi ve onlarla hiç doğru düzgün konuşma fırsatı bulamadım. Eğer onlara bir şey olursa pişmanlıktan ölebilirim." dedi ağlamaya ramak kalmış bir ses tonuyla. Boğazını temizleyerek kendini zorlukla durdurabildi. "Fazlası var elbette, hakkını vermeliyim bunu fark eden tek kişi sensin. Ama şimdilik önümüzdeki hedefe odaklanalım, sonra konuşuruz."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Uzak

#13
Dwuth sözlerine karşılık başını onaylarcasına sallıyor ve sessiz kalmayı tercih ediyor. Etrafınızı kolaçan ederek yürümeye devam ediyorsunuz. Dwuth arada bir duruyor ve duyduğu sesleri insan sesine benzettiğini söylüyor. Bu sesler ya sokaktan geçen normal insanlara ya da etrafınızda bulunan hayvanlara ait oluyor. Sorunsuzca eski karargahınızın olduğu yere varıyorsunuz. Etrafa göz atıyorsun fakat Shira'nın dediği gibi bir sığınak göremiyorsun. Dwuth sığınağın gizli saklı bir girişi olabileceği fikrini ortaya atıyor ve gezmeye başlıyor. Sen de eski karargahınızın yakınlarına bakınıyorsun fakat gizli bir giriş göremiyorsun. Sadece karargahınızın arkasından arada bir tıkırtılar duyuyorsun. Dwuth olduğun yerden sokağa doğru uzaklaşırken sen de karargaha yaklaşıyorsun ve iyice yaklaştığında bir fısıldama duyuyorsun. "Kızıl saçlı kız, buraya gel." Önce irkiliyorsun fakat sesin ardında ne olduğunu anlamak istediğin için binanın arkasından gelen sese doğru yürümeye başlıyorsun. Arkaya iyice yaklaştığında birinin senin kolunu tuttuğunu hissediyorsun ve daha tepki veremeden biri seni arkaya çekiyor ve seni duvara dayayıp eliyle ağzını kapatıyor. Patronun evine gelen adamlarla aynı maskeye sahip olan adamın yanında bir arkadaşı daha var. Adam "Sakın konuşmayı deneme." diyor ve cebinden evde gördüğün kurşun fırlatmaya yarayan cihazın aynısından çıkarıyor. Adam cihazı yanındaki arkadaşına veriyor ve arkadaşı cihazı sana doğru tutuyor. "Mermi kafanı delip geçer, öldüğünle kalırsın."

Adam yavaşça elini ağzından çekiyor ama seni iki omzundan da sıkıca tutuyor. İki eli de dolu olduğu için arkadaşından maskesini çıkarmasını rica ediyor. Arkadaşı hem onun hem de kendi maskesini çıkarıyor. İkisi de sarışın ve yeşil gözlü genç adamlar. Seni tutan adam dalga geçermiş gibi bir tavırla "Şimdi biraz daha güven duygusu hissedersin umarım. Tabii seni öldürmekle tehdit ettik, orası öyle de." diyor. "Bizler Mavi Yıldız üyesiyiz. Daha önce bizden olan iki kişinin ölümüne sebep olduğunu biliyoruz, dolaylı yoldan olsa da. Hatta onları öldüren sevgilin Friks'ti, sen de ona yardım ettin, değil mi? Neyse, bunun bir önemi yok. Mavi Yıldız'ın lideri seninle özel olarak görüşmek istiyor. Şu ana kadar kaçırdığımız tüm yol arkadaşlarının güvenliği buna bağlı. Tek gelmek zorundasın, yanında bir başkasının olduğunu duyarsak, görürsek ve orada karşılaşmasak bile bunu birine anlattığını öğrenirsek şu ana kadar kaçırmış olduğumuz herkesi öldürürüz. Daha fazla arkadaşına zarar gelmesini istemiyorsan bu akşam saat 12'de meydanın arka sokaklarında olan Kwældrof Bar'a gidip barmene B ile konuşacağını söyle. Barın nerede olduğunu kime sorsan gösterir." Adam seni yavaşça bırakıyor ve "Şimdi hiçbir şey olmamış gibi binanın diğer tarafından çıkıp gideceğiz. Yanındaki adama bizi ispiyonlarsan ne olacağını biliyorsun. Arka cebimde bir telsiz var, anında öldürmeleri için emir veririm. Sizinkilerin yanından nasıl ayrılacaksan ayrıl ve zamanı gelince yola koyul." diyor. Adamlar senden yavaşça uzaklaşmaya başlıyorlar. O anda Dwuth'un sana seslendiğini duymaya başlıyorsun.

Re: [Livei Nyawodz] Uzak

#14
Karargahın yakınlarına kadar şüpheli kimse olmadan gelmeyi başarmışlardı ancak Shira'nın sözünü ettiği sığınaktan eser yoktu. Girişinin gizli olabileceği ihtimaline karşı Dwuth ile ayrılmışlar ve etrafı taramaya başlamışlardı. Livei bir süre etrafı yoklasa ve gizli bir kapı vardır diye elleriyle etrafı incelese de herhangi bir giriş bulamamıştı. Tam bu esnada bir ses duydu. Hiç tanıdık olmayan bir ses. Kızıl saçlı kızı çağıran bir ses. Gedhilfe'de birisine "Şşşt sen kırmızı saçli" diye seslenilmesi komikti ancak etraftaki tek kadın kendisi olduğu için lafı üzerine alındı Livei. Temkin adımlarla sese doğru ilerlemeye başladı. Tam binanın arkasına doğru iyice yaklaşmıştı ki kolundan tutulduğunu hissetmesi ile birlikte hiçbir tepki veremeden duvara yapıştırılması bir olmuştu. Ağzını kapatmamış olsalardı çığlık atacaktı. Hatta niye çığlık atıyordu ki, ateş püskürtebilirdi? Tam bu işe girişecekken tehdit edilmesi üzerine vazgeçti. Dünya denen gezegenden gelme olduğunu tahmin ettiği ya da oranın teknolojisi kullanılarak üretilmiş olan silahı kafasına dayamışlardı ve hareket edecek olursa beynini bir kurşun kullanıcısı tarafından vurulmuş gibi deleceklerdi. Livei soluk almaktan dahi çekinerek sabit bir şekilde bekledi. Uslu olacağına dair mesajı almış olmalıydılar ki adamlar gardlarını biraz indirmişlerdi.

Kalbi adeta boğazında atıyordu. Ne istiyorlardı? Kimdi bu adamlar? Adamın elini ağzından çekmesi ile birlikte derin bir soluk aldı. Ciddi baskı altındaydı. Adamların maskelerini çıkartmaları karşısında gözlerinin fal taşı gibi açılmasına engel olamadı. Sarışın... mavi gözlü... Bu ona birisini hatırlatıyordu. Uçağı ilk gördüğü anda tanıştığı adamı... Bu adamlar Djuratlı olmalıydılar. Muhtemelen Mavi Yıldız üyeleriydi. Çok geçmeden ilk tahmininin doğru olduğu adam tarafından onaylandı. Hatta merhumlardan da bahsedildi. Friks'in adını biliyorlar hatta sevgilisi olduğunu dahi biliyorlardı. Tehdit edilmişti. Eğer gece saat 12'de söylenen yerde olmazsa kaçırılan dostları bir bir öldürülecekti. Kaç kişiyi kaçırmışlardı ki? Ne istiyorlardı? Aynı taraftalardı, amaçları aynıydı, neden anlamıyorlardı? Neden zor yola başvuruyorlardı. Mavi Yıldız'in lideri ile tanışacaksın demişti adam. Livei yutkundu. Başını onaylar şekilde salladı. Kwældrof Bar'ı aklının bir köşesine yazdı. Gece 12'de orada olacaktı. Başka çaresi yoktu. Mavi Yıldız'ı zararsız olduklarına ikna etmeli ve sevdiklerini korumalıydı. Onlar ne derse yapacaktı, çaresi yoktu. Dezavantajlı olan kendileriydi. Mavi Yıldız'ın gücünün sınırlarını bilmiyordu, özellikle de Kızıl Kan da onlarla çalışıyorken.

Adamlar gittikten sonra Dwuth'un ona seslendiğini duydu. Yüzündeki şaşkın ifadeyi yok etmeye çalışarak saçlarını düzeltti. Bu işi yapabilirdi. Daha önce defalarca kez yalan söylemiş ve bir şekilde sıvışmıştı. Yine yapabilirdi. Bunu onların iyiliği için yapacaktı. "Bulabildin mi?" dedi Dwuth'a doğru ilerlerken.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Uzak

#15
Dwuth şaşkın bir ifade ile "Yok, Shira'lar geldi. Seni bekliyoruz." diyor ve seni Shira'nın yanına gelmeye davet ediyor. Dwuth ile birlikte sokağa doğru ilerliyorsunuz ve Shira'yı görüyorsun. Shira'nın yanında Neist'in de olduğunu fark ediyorsun. Shira hemen açıklama yapmaya yelteniyor. "Ne yaparsam yapayım evde kalmaya ikna edemedim. Gelmek istedi ve en son üstüne kapıyı kilitleyecektim ama vazgeçtim." Neist ise "Ailemi yalnız bırakamam." demekle yetiniyor. Böylece hep birlikte gizli sığınağa doğru ilerlemeye başlıyorsunuz. Shira gizli sığınağın bir arka sokakta bulunan bir tünelin girişinde olduğunu söylüyor ve çok geçmeden bu girişe varıyorsunuz. Tünelin girişinde "Ölüm Tehlikesi" yazan bir kapı var. Kapıdan giriyorsunuz ve uzun bir koridordan ilerledikten sonra ikinci bir kapıya ulaşıyorsunuz. Bu kapıdan da girdiğinizde karşınızda Huld, Dyoch ve yakaladıkları adam oluyor. Shira sorgulama başlamadan önce seni kenara çekiyor ve "Livei, takip edilmediğimize emin olduğun için teşekkür ederim. Sorgulama kısmını görmek zorunda değilsin. Ayrıca Dwuth denen arkadaşın da şu an burada olmasının hiçbir anlamı yok. İstersen çıkabilirsiniz. Ben sana iş bittikten sonra ulaşırım." diyor. Hemen ardından Neist'e bakıyor ve "Şu yürek yemiş salağı da yanına al diyeceğim ama ne olursa olsun kabul etmeyecek. Kız travma yaşasın istemiyorum yahu. Umarım iyi olur." diyor ve tekrar sana dönüp başıyla onaylama işareti yapıyor. Gideceğin başka bir yer olduğu için Shira'nın teklifini kabul ediyor ve Dwuth'a gidebileceğinizi açıklıyorsun. Dwuth Shira'nın yanına gidiyor ve omzuna elini koyup "Dostum, bugün bir anlaşmazlık yaşadık. Sesimi yükselterek bir hata yaptım. Senden içtenlikle özür diliyorum. Umarım ki ileride seninle de sıkı dost olabilirim, kaliteli bir insan olduğunu her yönünle belli ediyorsun zaten." diyor. Shira ise gülümsüyor ve "Ben de özür dilerim. Şu an anormal bir durum yaşamasak gerçekten böyle önyargılı olmazdım. Bir dahakine davranışlarıma dikkat edeceğim ve daha anlayışlı olmaya çalışacağım." diyor. Dwuth ile birlikte kapıdan çıkıyor ve diğer kapıya doğru ilerliyorsunuz. Dwuth'un gülümsediğini görebiliyorsun. Dışarı çıktığınızda Dwuth sana doğru elini uzatıyor ve "Bugünlük benden bu kadar. Yol arkadaşlarımı toplayacağım ve bir plan yapacağım. Sonra seninle tekrar iletişime geçeceğim. Livei Nyawodz, iyi ki sen ve arkadaşların gibi insanları tanımışım. Görüşmek üzere." diyor. Dwuth ile vedalaştıktan sonra evine doğru yola çıkıyorsun. Malum, gece uzun. Hazırlık yapmak lazım.

Almak istediğin eşyaları alıyor, giymek istediğin kıyafeti giyiyor ve evden çıkıyorsun. Saat 11 civarı. Belirtilen bölgeye geldiğin zaman birkaç kişiye yol sora sora Kwældrof Bar'ın olduğu sokağı buluyorsun. Bu barın şu ana kadar gördüğün barlardan en büyük farkı içine çekecek hiçbir reklama sahip olmaması. Sadece neon bir tabela ile "Kwældrof Bar" yazılmış ve saydam camlar var. Tabii içerisi öyle bir duman altı olmuş ki saydam camlar olsa bile içeride ne olup bittiğini göremiyorsun. Cesaretini topluyor ve içeri adım atıyorsun. Girdiğin anda sağ tarafında deli gibi yiyişen iki kız ilgini çekiyor. Hemen yanlarında ise pezevenk kılıklı bir adam var. Soluna baktığında bir grubun sigara ve içki içerken bilardo oynadığını görüyorsun. Biraz ilerlediğinde yine sağına bakıyor ve bir grup kaslı ve dövmeli adamın içki masasını görüyorsun. Masa öyle bir donatılmış ki yok yok resmen. Tekrar sola bakıyorsun ve bu sefer genç erkekli kızlı bir grubun daha da ağır şeyler içtiğini görüyorsun. Oradan gelen duman başının dönmesine sebep oluyor. Aldığın koku ise tamamen yabancı olduğun keskin bir koku. Biraz daha ilerlediğinde barmenin masasına ulaşıyorsun. Sana verilen talimatı hatırlıyor ve barmene B ile konuşmak istediğini söylüyorsun. Barmen alaycı bir gülümsemeyle "Sen miydin ya? Gel bari şöyle." diyor ve masanın kapısını açıyor. Masanın diğer tarafına geçiyorsun ve ardında bir kapı olduğunu fark ediyorsun. Barmen sana kapıyı açıyor ve "Buradan aşağı in, bulamazsan sorarsın birine." diyor. Kapıdan girdiğin gibi kapıyı arkandan kapatıyor. Sola döndüğünde önüne çıkan merdivenden aşağı iniyor ve bambaşka bir mekan ile karşılaşıyorsun. Üstteki ortama göre çok daha sakin olan bu ortamda çoğunlukla sarışın elemanlar var. Herkes içkisini almış kendi masasında sakince içiyor. Bazısı önüne kağıt kalem almış bir şeyler yazıyor, bazısı ise gülüyor eğleniyor ama kimse bir yan masasını rahatsız edecek kadar ses çıkarmıyor. Duvarda kocaman bir mavi yıldız amblemi gördüğünde buradaki insanların kim olduğunu anlıyorsun. Masaları teker teker geziyor ve B denilen elemanın kim olduğunu anlamaya çalışıyorsun. Sahi, sana ne nasıl göründüğü söylendi ne de nasıl biri olduğu. Sen ilerledikçe gözlerini sana diken insan sayısı artıyor. Sana seslenen kimse olmadığını fark ediyorsun. Bu katta da bir barmen masası olduğunu görüyor ve oraya doğru ilerliyorsun. Sormaktan başka çaren kalmamış gibi görünüyor. Masaya gidiyor, sandalyelerden birine oturuyor ve barmene B denen kişinin nerede olduğunu sormaya hazırlanıyorsun. O sırada sağ tarafında oturan bir adam "Uzun zaman oldu." diyor. Kel kafalı, cılız, vücudunda bir sürü çizik ve yara olan adama dönüyorsun. Senin tam tersine baktığı için kim olduğunu anlayamadığın adam "Özledim seni." diyor ve kafasını sana çeviriyor.


► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Uzak

#16
Hayat sürprizlerle doluydu.

Shira'nın yanındaki adamı sorgulamak için kalmak istemesine rağmen, Shira her zamanki centilmenliği ile bu sahneyi görmekten rahatsız olacağını bilerek ona gitmesi için izin vermişti. Genç kızın beklemediği fırsat ayağına gelmişti. Bugünkü işinin bitmesi ile birlikte zihnindeki planı gerçekleştirmesi de daha kolay olacaktı.

Hayat sürprizlerle doluydu.

Dwuth, beklenilenin aksine hiçbir şeyden şüphelenmemişti. Genç kızın gerginliğini yaşadığı olayların bir neticesi olarak görüyor olmalıydı. İşinin bittiğini söyleyip son bir el sıkışması ile ayrılmıştı. Gitmeden önce de Shira'dan özür dilemişti. Livei hafifçe gülümsedi. Yalancı veya değildi, bunu özlemişti. İnsanlık... İnsan olmak... Dwuth'un elini kocaman bir gülümseme ile sıkarken söylediklerinde son derece samimiydi. "Ben de tanıştığıma çok memnun oldum. Hayatını bizim için riske attığın için teşekkür ederim. Tüm yaptıkların için de. Borcumuzu asla ödeyemeyiz."

Hayat sürprizlerle doluydu.

Evine kadar sakince gelmişti, hiçbir belaya bulaşmamıştı. Kendini eve attığı gibi sıcacık bir duş almış ve aynada kendine bakmıştı. Gerginlikten elleri titriyordu. Mavi Yıldız'ın lideri ile tanışacaktı. Başına ne geleceğini bilmiyordu. Belki de bugün, dostlarını son görüşüydü. Belki de bir daha asla geri dönemeyecekti. Belki de adamlarını öldürdüğü için öfkeli olan Mavi Yıldız, onu ve diğer herkesi öldürecekti. Belki de bu bir tuzaktı. Bu kaygıların hiçbir önemi yoktu. Yapması gereken buydu. Bir adım daha ilerlemeli ve durmadan ileri yürümeliydi. Çıkış yolu göremediğin zamanlarda ayağa kalk ve sonraki doğru adımı at derdi annesi ona çocukken. Elini kalbine götürdü. Çok hızlı atıyordu.

Evden çıktığında gece 11 olmuştu. Buluşma saatine bir saat daha vardı. Başkent gecenin bu saatlerinde gerçekten çirkin bir yere dönüşüyordu. İyi kızların evde uyku saatleri gelmişti. Kwældrof Bar'ı bulması fazla uzun sürmemişti. Kocaman bir neon tabelası vardı. İçerisi o kadar dumanlıydı ki camlardan neler döndüğünü anlamasına imkan yoktu. Cesaretini toplayıp içeri girdi. Buraya ait olmadığı her yerinden belli oluyordu. Sağ tarafında kız kıza öpüşenler vardı. Aklına istemsizce Kot gelmişti. Sigara tüttürenler, içkinin dibini vuranlar, bilardo oynayanlar ile dolu normal bir bar gibi görünüyordu. Herkes şimdiden sarhoş olmuştu. Livei eskiden bu mekanlarda çok fazla takıldığını hatırlıyordu. Her gece sarhoş olup eve dönerdi. Özellikle Bok'un onu terk ettiği dönem... Ciddi bir alkol problemi başlamıştı. Neyse ki son dönemde içkiyi ciddi anlamda azaltmıştı ve artık barlarda sürtmüyordu.

Barın ağır havası ve oksijen azlığından ötürü başı biraz dönmeye başlamıştı. Daha da kendinden geçmeden önce hızla barmene yöneldi ve B ile konuşmaya geldiğini söyledi. Barmenin tepkisi ilgi çekiciydi. Sanki onu tanıyormuş gibi... ya da onu küçümsemiş miydi? Ne yani, bir kadın beklemiyor muydu? Tanışmadıklarına emindi çünkü. Adam onu bir kapıdan içeri sokmuş ve merdivenlere yönlendirmişti. Ardından da kapıyı kapatmıştı. Livei için yolunu bulmak çok zor değildi. Fare deliği gibi bir yere giriyordu resmen. Rutubet kokusu ciğerlerini çürütmüştü. İnsanlar görmeye başladığında nihayet mekana vardığını anladı. Üstteki kaosa göre çok daha seviyeli bir ortam vardı burada. Belki de tetikteydiler. Kocaman Mavi Yıldız sembolünün altında toplanmışlardı. Sarışın olmalarından büyük çoğunun Djuratlı olduğunu tahmin ediyordu. Herkes kendi halinde ve sessizce takılıyor gibiydi. Lider görünüşlü birini aramaya koyuldu. B'yi aradığını söyleyecek kadar cesaretini toplayamamıştı henüz. Yine de tüm gözlerin ona çevrilmesinden ötürü tedirginliği gittikçe artmaya başlamıştı. Her bir adımını daha tedirgin atıyor, gözleriyle insanları daha korkak bir şekilde tarıyordu. Nitekim adamı bulamıyordu. Barmen masası olduğunu fark etmesi üzerine oraya yöneldi. En doğrusu sormasıydı. "B diye birisini arıyorum." demek için hazırladı kendini tavşan gibi ürkek bir edayla.

Hayat sürprizlerle doluydu.

Adı soyadı gibi ezbere bildiği o tanıdık ses tonuyla irkildi. Sağına döndüğünde buluştuğu gözler karşısında donakaldı. Çığlığını bastırmak için ellerini ağzına koydu ve kendini zorlukla durdurabildi. Bütün dünyası dönüyor ve yer değiştiriyordu. Bu o değildi, olamazdı. Bir hayalet görüyordu. Her zaman gördüğü yanılsamalardan başkası değildi. Ama farklı görünüyordu. Saçları gitmiş, o hevesli ve parlak bakışlarının yerini vahşi gözleri almış, tüm vücudu korkunç yara izleri ve sembollerle dolu bir adam olmuştu. Ama oydu. Kesinlikle oydu. Onun adamıydı. Livei boğazının düğümlendiğini hissetti. Bir şey söylemek istedi ama dudaklarının titremesini durduramadı. Sonra göz pınarlarına dolan yaşların görüşünü bulanıklaştırdığını fark etti. Hayır, bunu istemiyordu. Daha çok görmesi lazımdı. Gözlerini sildi. Tekrar yaşlar doldu. Sildi. Yine.

Ne kadar zaman geçmişti? Savaş alanında onu zalimce terk eden bu adamın hayatını karartmasının üzerinden ne kadar geçmişti? Hep onu düşünmüş, ne yaptığını merak etmiş, hayatta olduğunu ummuş, onun için en iyisini dilemişti. Ona olan öfkesi, kızgınlığı, hırsı sonbaharda düşen bir yaprak misali kırılıp rüzgara karışmıştı. Her gece rüyalarına giren, en zor anlarında sözleriyle ona destek olan adam, sevdiği, aşık olduğu, biricik sevgilisi... Çok fazla şey sormak istiyordu. Neden gitmişti? Neden Livei'yi terk etmişti? Neden Güney Tihami'ye kaçmıştı? Ülkesini neden bırakmıştı? Ne biliyordu? Ondan ne saklamıştı? Ne yaşamıştı? Sağlığı yerinde miydi? Dostları yanında mıydı? Mavi Yıldız'ın lideri olmasına kadar geçen sürede neler yaşanmıştı? En büyük sorusu ise... Hala onun Bok'u muydu? Değişmiş miydi? Livei çok değişmişti. Çok şey yaşamıştı. Çok şey öğrenmişti. O da biliyor olmalıydı. Mavi Yıldız'ın niyetini biliyordu. İlk kez onunla aynı amaç için bir araya gelmiş olmalıydılar.

Livei tüm anılarının ve anılarındaki duyguların kalbini doldurduğunu hissetti. Her şey bir film şeridi gibi gözlerinde yeniden canlanıyordu. Onunla tanıştığı o konserden beridir Molchut Serthadı dinlemek bir daha asla aynı tadı vermemişti. Onu kaybettiğini sandığında kalbinde açılan yara, satıcının düğününde yeniden buluşmaları ile kapatılmıştı. İnişli çıkışlı, tutkulu bir aşktı. Belki de bu yüzden zihninde bu kadar yer kaplamıştı. Belki de onu bu kadar takıntı haline getirmesi onu hiçbir zaman ellerinde tutamamasındandı. Onu düğünde gördüğü anı hatırlıyordu. Çok yakışıklıydı. Büyülenmişti. Ona onu sevdiğini fısıldamıştı. Parkta seviştikleri o geceyi asla unutamamıştı. Rüyalarında tekrar tekrar canlandırdığı o sahne, hayatta en mutlu ve huzurlu olduğu andı. Otel odasında birbirlerine yaptıkları itiraflar, bir direniş örgütünde olmasına rağmen onu desteklemesi, arkasında olması. Bedeninin sıcaklığı, ıslak saçlarının göğüslerine düşmesi ve gıdıklaması. Her şeyi hatırlıyordu. Sonra onu tekrar kaybetmişti. Tamamen. Terk edilmişti. Savaşın ortasında taraf değiştirmişti. Livei aptaldı. Pakt'a inanıyordu o zamanlar. Şimdi olsa gözünü kırpmaz onu takip ederdi. Mavileri arkada bırakamamıştı. Her şeyin bu kadar beyhude olduğunu bilse onunla giderdi, onun yanında kalırdı. O onu istemese bile asla terk etmezdi.

Şimdi yine bulmuştu onu. Tam karşısında. Hiç beklemediği bir şekilde. Ve tekrar kaybedecekti. Çok emindi buna. Yine hayatına girecek, nihayet düzene koymaya başladığı duygularını alt üst edecek, her şeyi mahvedecek yine arkasını dönüp gidecekti. O kemikli, üzerine tırnaklarıyla kendi adını kazımak istediği geniş sırtını dönüp gidecekti. Biliyordu. Başına geleceği biliyordu. Bilse bile kapılacaktı, engel olamayacaktı. Zihninde onunla tekrar karşılaştığı anı defalarca canlandırmıştı. Ona kızmış, bağırmış, tokat atmıştı. Ona onu terk edip gittiği için bir sürü hakaretler etmişti. Şimdi karşısındaydı işte. Hepsini yapabilirdi. Ona bağırabilirdi. Neden beni terk ettin diyebilirdi. Niye beni yalnız bıraktın diyebilirdi. Ama yapamıyordu. Bir önemi yoktu. Hiç önemi yoktu. Küçük bir adım attı. Sonra bir adım daha. Sonra büyük bir hızla kendini onun kollarına atarak sarıldı. Belki de Bok onu artık sevmiyordu, belki onu ittirecekti, belki onu buraya öldürmek için getirmişti. Hiçbir önemi yoktu. Livei ona tekrar sarıldığı anın hayalini o kadar çok kurmuştu ki bir dakika daha erteleyemeyecekti. Duygularının aşk olup olmamasının da bir önemi yoktu. Bok olması yeterliydi. Bok varsa her şey yoluna girerdi. Bok varsa huzur vardı. Hayatının tek güzel anıları, onunla olduğu anılardı. Kaç saniye veya dakika sürerse sürsün sarılacaktı ona. Ağlayacaktı da bir yandan. Evet ağlayacaktı, öldüğünü düşünmüştü çünkü. Onu tamamen kaybettiğini düşünmüştü. Kalbi kaç kere bu ihtimal ile sıkışmıştı. Defalarca kendini avutacak yöntemler bulmuştu. Hiçbir şey kalbine eski huzurunu vermiyordu. Mavi Yıldız, dünya, istila, Friks, Mavi ve patron... Her şey birkaç saniyeliğine kaybolmuştu. Şu anda bir tek onu düşünmek istiyor, onunla buluştuğu anı kutlamak istiyordu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Uzak

#17
Bok kendisine sarılmanla birlikte gülümsüyor ve o da sana kısa bir süreliğine sarılıyor. Sarılırken elindeki sigarayı masadaki küllüğe bırakıyor ve seni hafifçe itiyor. "Livei, öncelikle buraya seni tehdit etmeye çağırmadığımı söylemek istiyorum. Sana zarar gelmesine izin vermeyeceğim. Birlikte çok şey yaşadık, ayrıyken de büyük zorluklar yaşadık. Benim ne yaşadığımı konuşmamıza gerek yok, her hatırladığımda vücuduma bir çizik daha atıyorum ve artık monotonlaşmaya başladı. Senin yaşadıklarını ise biliyorum çünkü seni bizzat yolculuğunun sonuna kadar takip ettim. Hem örgütünle hem de uçağı olan arkadaşınla neler yaşadığını gözlerimle gördüm. Sen benim için önemli bir insansın, o yüzden iş konuşmasını kısa tutacağım ki hasret giderebilelim." Bok ayağa kalkıyor ve "Barın arkasında bir oda var, oraya geçelim." diyor. Barmenin kapısından giriyor ve barmene göz kırpıp odaya giriyor. Sen de arkasından odaya giriyorsun.

Sadece geniş bir koltuk olan odaya girdiğiniz gibi koltuğa geçiyorsunuz. Bok ellerini kızıl saçlarında gezdiriyor ve hemen ardından sen otururken ayağa kalkıp konuşmaya başlıyor. "Ben artık Mavi Yıldız denilen örgütü yönetiyorum. Bundan birkaç ay önce eski lideri öldürüp yerine geçtim. Güney Tihami tarafından ihanete uğradım ve Mavi Yıldız beni onların elinden kurtardı. Mavi Yıldız'ı içten bölmeye çalıştım ve başarılı oldum. Hatta belki duymamışsındır ama örgüt yıkılmanın eşiğine gelmişti. Örgütün sağladığı güce ihtiyacım olduğunu biliyordum, ben de gerekeni yaptım ve ipleri elime aldım. Şimdi ise kıtanın kötü emelli devletlerden kurtulması için uğraşıyorum. İşte burada sen devreye giriyorsun Livei." Sana iyice yaklaşıyor ve fısıldamaya başlıyor. "Arkadaşlarınla birlikte ne amaçladığınızı biliyorum. İçinde olmadığın bir millete yaşadıkları haksızlık uğruna yardım etmen çok takdir edilesi, insanın gözleri doluyor. Ama Livei, artık bu tarz hareketlerin hiçbir anlamı kalmadı. Aşmamız gereken çok daha büyük engeller var. Gedhilfe hükümeti büyük bir düşman, ama bu hükümetten çok daha büyük bir düşmanımız var. Dünya gezegeninden haberdar olduğunu biliyorum Livei. Max ile ilk tanışan sen değilsin sonuçta." Ellerini arkadan bağlıyor ve yürüye yürüye konuşmaya devam ediyor. "Yönettiğim örgüt zamanında bende potansiyel gördükleri için beni aralarına aldılar. Livei, ben de sende potansiyel görüyorum. Birlikte çok daha büyük şeyler yapabiliriz. Gedhilfe hükümetini yıkmak ve azınlıklara daha adil davranan yeni bir hükümet mi kurmak istiyorsun? Ben de istiyorum bunu Livei, bunu birlikte çok daha hızlı bir şekilde başarabiliriz. Hareketinizin hızıyla sen ölene kadar bitmez bu iş. Düşünsene, toplamda kaç kişisiniz? Koskoca bir hükümetle nasıl karşı karşıya gelebilirsiniz?"

Tekrar sana yaklaşıyor ve yanağını yavaşça okşuyor. "Biliyorsun ki şu an hareketinizden birkaç kişi elimizde. Merak etme, hiçbirine zarar vermedik. Aksine şu an kendilerini olabildiğince rahat bir yerde tutuyoruz. Senin dikkatini çekmenin başka bir yolu yoktu, sana direkt ulaşmamız durumunda arkadaşların bunu önlerdi ve seninle bu kadar rahat konuşamazdım. Arkadaşlarını kısa süreliğine etkisiz hale getirmek seninle güvenli bir iletişim kurmanın tek yoluydu. Livei, Mavi Yıldız'a katılmanı istiyorum. Eğer katılmayı kabul edersen seni koruyacağım ve amacına ulaşmana yardımcı olacağım. Sen de benim amacıma ulaşmama yardımcı olacaksın. Ama tek bir şartım var." Diğer eliyle de diğer yanağını okşamaya başlıyor. Sana iyice yaklaşıyor. Gözlerini onun gözlerinden ayıramıyorsun. "Deinzei Özgürlük Harekatı'ndan ayrılman gerekiyor. Onları Mavi Yıldız'a alamam. Onlar senin gibi değiller, amaçlarına uğruna ölecek kadar bağlılar. Gerçeği öğrenseler bile siyasi emelleri onlar için önde kalır. Sen farklısın Livei, sen büyük resmi görebilecek kadar yeterlilik sahibi bir insansın." Tekrar yanına oturuyor ve kolunu omzuna atıyor. "Eğer teklifimi kabul edersen hemen arkadaşlarını salmaları için emir vereceğim. Sana ulaşmamaları gerektiğini kendilerine tembihleyeceğim. Arkadaşlarını korumak istediğini biliyorum, onlara zarar gelmediğine emin olmak için bizzat kendim gidecek ve hepsiyle teker teker konuşacağım. Ama onlarla bir daha karşılaşmayacaksın. Gedhilfe'den gideceğiz, Mavi Yıldız ile birlikte hareket edeceksin. Onlar ise huzur içinde yaşamaya devam edecekler." Açıklamalarının bittiğini belli edercesine arkasına yaslanıyor ve gözlerini sana çeviriyor. Cebinden bir sigara paketi ve çakmak çıkarıyor, sigarasını yaktıktan sonra ağzına alacağı anda duruyor ve "Aslında..." diyerek tekrar söze giriyor. "Sevgilini de Mavi Yıldız'da görmeyi çok isterim. Ama dürüst olayım, onu ikna edebileceğimi düşünmüyorum. Ama belki sen bunu başarabilirsin."

Re: [Livei Nyawodz] Uzak

#18
"Sen beni tehdit mi ediyorsun?!" Livei oturduğu yerden dehşetle kalkarak odanın diğer ucuna gitti. Bir süre Bok'a sırtını döndükten sonra her iki avucunu da yüzüne doğru kapattı. "Sen beni tehdit mi ediyorsun?.." diye tekrarladı, sesi bu sefer şaşkın değil hüzünlü çıkmıştı. Ellerini yüzünden çekip Bok'a baktı. Ne olmuştu bu adama böyle? "'Sadece benim için koskoca bir halkın acı çekmesine göz yumsan aptalca olduğunu düşünürdüm. Seninle gurur duyuyorum Livei. Sen ve ben sadece bireyleriz. Kendini, mutluluğunu ve rahatlığını düşünmek yerine bu yolu seçmen bir erdem. Sana neden aşık olduğumu daha iyi anlıyorum.'" Yavaşça Bok'a doğru ilerleyerek ellerini tuttu ve oturduğu koltuğun önünde dizlerinin üzerine çöktü. "Hatırladın mı? Sen söylemiştin bunları bana. Bana söylediğin her şey ezberimde. Buraya kadar ilerleyebilmemi sen sağladın, senden kalan anılar sağladı." Gözlerine dolan yaşları yavaşça tek elinin tersiyle sildi ve burnunu çekti. "Bu konuşan sen değilsin. Sana ne oldu? Benim tanıdığım Bok beni asla tehdit etmez. Hayallerini her türlü destekleyeceğimi bilir ve benden yanında olmamı ister. Öyle değil mi?" Ağlama isteğini bastırmaya çalışarak iç çekti. "Artık benden nefret mi ediyorsun? Evet toydum, aptaldım. Pakt'a inanmıştım, bizi koruduklarına inanmıştım. Barışı ve huzuru sağladıklarına inanmıştım. Savaş anında seni bizim tarafımıza çekmek için gerçekten çok mücadele verdim. Gerçekleri bildikten sonra keşke seninle gitseydim diyorum. Özür dilerim. Hep hayatta olmanı, mutlu olmanı, çok arzuladığın o huzurlu hayata kavuşmanı istedim. Hep iyilikle karşılaşman için dua ettim. Yüzüne karşı senden özür dilemek, sen haklıydın demek istedim. İşte karşındayım. Özür dilerim, sen haklıydın." Kendini daha fazla tutamayacağına karar vererek pıt pıt damlayan göz yaşlarıyla ağlamaya başladı. "Ama bu sen değilsin. Bok, sen beni asla ailemden ayırmaya çalışmazsın. Onları ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun, onları canımdan çok önemsediğimi biliyorsun. Benim sevdiklerime zarar verecek bir insan değilsin sen. Ben böyle bir adama aşık olmadım. Yaşadığın her şey için özür dilerim ama bu sen değilsin, lütfen kendine gel."

Hafifçe doğrulup Bok'un yüzünü okşamaya başladı ama onun kendisine yaptığı gibi sahte bir şekilde değil, içten bir sevgiyle okşadı. "Ben bu kıta için canımı veririm. Masum insanları korumak için canımı veririm. Senin için canımı veririm, bunu biliyorsun. Sen beni bu hayatta en iyi tanıyan insansın. Sen beni tüm kirli çamaşırlarıma rağmen sevip tek koruyan insansın. Benim kim olduğumu biliyorsun. Kıtayı kurtarmamız lazım Livei diyorsan işte buradayım. Her şeyimle size yardım ederim. Tek yolu bize katılman Livei diyorsan, buradayım. Tek yolu ülkeni terk etmek diyorsan tamam. Onu da kabul ediyorum. Canımı koydum bu yola ben artık. Olayların Deinzei hak savaşının üzerine çıktığının bir süredir farkındayım zaten. Bu hayattaki en büyük isteğim, ailem saydığım Deinzei fertlerinin huzur içinde yaşaması. Vatandaş olarak, haklarına sahip olarak, kimse onları öldürmeye çalışmadan sakin bir hayat sürmeleri. Onları korumak için ben kendimden vazgeçerim bu hiç önemli değil." Yutkunduktan sonra devam etti. "Ben mantıklı bir insanım, bir işin olur yolu nedir biliyorum. Bana her şeyin mantığını açıklayabilirsin. Teklifini kabul etmem için neden beni ailemle tehdit ediyorsun? Anlamıyorum. Gerçekten anlamıyorum. Bana bunu yapma Bok. Beni sevdiklerimden ayırmaya çalışma. Senin için çalışacağım tamam, ne diyorsan yapacağım. Lütfen onları görmeme izin ver. Neden gidiyor olduğumu bilmelerini istiyorum, gerçeği bilmelerini istiyorum. Hiç anlatma fırsatım olmadı. Belki içlerinden mantıklı bulup gelmek isteyenler olur. Ama kimseyi ikna etmeye çalışmayacağım, kararı onlara bırakıyorum. Deinzei Özgürlük Hareketi dediğin sadece bir örgüt değil, onlar benim ailem. Özellikle Friks... O benim için önemli. Beni takip ettiysen onun başına gelenleri biliyor olmalısın. Adamlarınızı öldürdüğümüz için özür dilerim ama bize hiçbir açıklama yapmadan saldırdılar. Üstelik bana onunla ilgili yalan da söylediler. O konuda esas özür dilemesi gereken sizsiniz yani. Her neyse... Friks'in mutlu olmasını istiyorum, senin mutlu olmanı istediğim gibi. Ne yapacaklarına onlar karar verirler. Sadece vedalaşmak istiyorum ve onları terk etmediğimi bilmelerini istiyorum. Seninle geleyim, beni tutuldukları yere götür. Onlarla son konuşan kişi ben olayım. Gerçeği bilmek onların da hakkı. Senin için uygun mu?" Gözlerini karşısındaki adamın gözlerine dikti. "Bu taş kalpli adam sen değilsin, bunu da hiçbir zaman kabul etmeyeceğim. Beni zamanında bir tuz tanesi kadar sevdiysen lütfen bu isteğimi kabul et."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Uzak

#19
"Öncelikle özrünü kabul ediyorum Livei ama zamanı geri alamazsın. En azından Dünyalı değilsen bunu yapamazsın. Yaşadığım şeyleri, beni nasıl bir insana dönüştürdüğü gerçeğini yok edemezsin. Bu bir yana..." Elini ittiriyor ve hızla ayağa kalkıp "Adamlarımın size açıklama yapmadan saldırdığını söylüyorsun. Onlara bunu yapmamalarını tembihlememe rağmen bunun olduğunu söylüyorsun. Örgütümde beni umursamayan insanların olduğunu bu şekilde öğrenmek istemiyorum. İkisi de öldüğü için kanıtlamanın bir yolu da yok. İşin kötü tarafı ise sana inanıyor olmam." diyor. Eliyle duvara sertçe vurduktan sonra hızla koltuğa dönüyor ve oturup ellerini yüzüne koyuyor. "Amacım seni tehdit etmek değildi, aldığım bilgiye göre sizin adamlarınız benim adamlarıma saldırdı ve öldürdü. Teklifimi kabul etme durumunda buna göz yumacaktım, etmemen durumunda ise elbette adamlarıma saldırdığı için onları öldürecektim Livei. Seninle bir alakası yok, seni tehdit etmiyorum. Onlar adamlarıma saldırdı. Ama şimdi diyorsun ki önce benim adamlarım saldırdı. Yani o kadar uğraş boşuna mıydı? Şu an iki orospu çocuğu yüzünden örgütüm haksız mı çıkacak?" Dişlerini sıktığını görebiliyorsun. "Tamam, kabul ediyorum. Ailenle istediğin gibi konuş ve fikirlerini al. Ama Friks dışında kimseye Mavi Yıldız'a katılmayı teklif etmeyeceğine söz ver. Unutma ki bunu sana güvendiğim için yapıyorum. Eğer adamlarım gerçekten size önce saldırdıysa bunu hak ediyorsun. Eğer dediklerin yalan ise Livei..." Ayağa kalkıyor ve sana doğru eğilip "Emin ol ki bir gün ortaya çıkacak." diye fısıldıyor. "Gidiyoruz." diyor ve kapıya yöneliyor. Kapıyı açıp geçmeni bekliyor. Kapıdan çıktıktan sonra o da arkandan çıkıyor ve üst kata dönüyorsunuz. Üst kattayken yine etrafındaki insanlara göz gezdiriyorsun. Bok ise yüksek sesli bir ortam olduğu için sana doğru eğilip "En azından bu insanlar kadar salmış değilim." diyor ve gülümsüyor.

Binadan çıkıyor ve binanın önüne park edilmiş beyaz bir arabaya yöneliyorsunuz. Bok arabanın kilidini açıyor ve sana dönüp "Öne geçebilirsin." diyor. Arabaya biniyorsunuz ve Bok arabayı sürmeye başlıyor. "Tutuldukları yer buradan çok uzak değil. En fazla yirmi dakikaya varırız." diyor ve arada bir gözlerini sana çeviriyor. İyice yola odaklanmaya başladıktan sonra seninle sohbet etmeye başlıyor. "Tihami'de istediğimize ulaşamadık. Güney Tihami'de şu an neler dönüyor hiçbir fikrim yok, içeriye ajan sokma gibi bir isteğim de kalmadı. Kuzey Tihami ise Pakt'ın köpeği olmaya devam ediyor. Geçmişe baktığımda Güney Tihami'yi ne kadar hafife aldığımı düşünüyorum. Aldığımızı daha doğrusu. Orada bana yaşatılan şeyleri anlatmak istemiyorum ama Shisha'nın ölümü beni işkencelerden daha kötü etkiledi. Güvenebileceğim, hayatımı adayabileceğim tek bir insan var gibi hissediyordum o dönem. Önce onu öldürdüler. Beni iyice acı çektikten sonra öldürmek istediler. Öldüremediler." Bir süre sessizlik oluyor. "Ama sanırım öldürdüler de diyebiliriz. Malum o Pakt karşıtı, direnişçi Bok artık ölü. Artık büyük resmi gören ama sadece bir kabuktan ibaret bir Bok var. Ve bu Bok herkesten daha tehlikeli. Fazla yaklaşırsan ısırır, uzaklaşırsan da yaklaştırır." Bir anda tonunu daha kalınlaştırarak değiştiriyor. "Ama sen, Livei, sen hayatımın en kötü döneminin bir parçasısın. İçerdiği romantizm sayesinde bu dönemi iyi hatırlıyor olabilirsin ama ikimizin de hiçbir şeyden haberdar olmadığı, masum masum polislik yaptığımız ve köleleştirildiğimiz, yok edileceğimizi bilmeden mutlu mesut yaşadığımız iğrenç bir dönemdi. Şimdi benim tam bir serseri olduğumu düşünüyor olabilirsin. Ama ben Dünyalı orospu çocuklarını yok etme yolunda ilerliyorum ve artık bilmem gereken her şeyi biliyorum. Eğer bu bilginin benliğimden aldıkları ileride Dünyalıları yok etmeme sebep olacaksa bu kıtanın, hatta bu gezegenin en büyük serserisi olmaya hazırım." Senden bir cevap bekliyor gibi görünüyor.

Re: [Livei Nyawodz] Uzak

#20
Livei, açıkladıkları karşısında Bok'un verdiği tepkiyi biraz abartılı bulmuştu. Dürüst müydü yoksa kızın zayıflığından mı yararlanmaya çalışıyordu emin olamamıştı. Duvara attığı yumruğun sesiyle irkilerek yerinden sıçradı. O kadar dalıp gitmişti ki bunu beklemiyordu. Yalan söylüyor olduğunun ima edilmesi üzerine gardını almış bir şekilde kollarını göğsünde kavuşturdu ve somurttu. "Neden yalan söyleyeyim ki? İstersen Friks'e sor. Ayrıca ben Friks'e kimseyi öldürmesini söylemedim. Adamların beni kandırıp penceresiz bir odaya kilitlediler ve Friks'i yakalamak için yukarı doğru fırladılar. Ona zarar vereceklerini anladığımdan hızlıca kapıyı erittim ve Friks'e seslendim. Sonra işte... Friks'in olayını öğrenmiş oldum. Ama savunmasızdık ve bize gerçeği anlatmış olsalar onları dinlerdik, yaptıkları yanlıştı." Sinir olmuş bir şekilde iç çekti. Burada yalan söyleyen birisi varsa kesinlikle oydu, kendisi değildi. Üstelik adamların ayağına yardım dilenmek için kendisi gitmişti. "Sonrasında da Kot öldürülünce çaresiz kaldık ve Kızıl Kan ile anlaşma yapmaya karar verdik. Öğrendik ki onlar da sizinle çalışıyormuş. Friks'i, Patronu, Mavi'yi kaçırmanız da örgütünüz hakkında pek hoş bir ilk izlenim bırakmadı açıkçası. Ama Djurat başkan yardımcısı sizden olunca ve Max de amacınızın iyi, yönteminizin yanlış olduğunu vurgulayınca hedefimizin aynı olduğunu fark ettim. Tabi liderin sen çıkmasını da beklemiyordum. Neyse, öyle işte." dedi çenesini kapatarak.

Bok'un gidiyor olduklarını söylemesi üzerine bir şey demeden kendisi için açılmış kapıdan dışarı çıktı. Yüksek sesle çalan müzik ve ona eğilip kulağına bir şeyler fısıldayan Bok sahnesi onu bir saniyeliğine düğüne götürmüş olsa da, Bok'un gözlerindeki bakışlar tamamen başka birisine ait olduğundan büyünün etkisi hızla bozulmuştu. Livei yüzünün düşmesine engel olamadı. Zamanında onun ruhunu okuyan bu adamın, artık zihninden geçenleri tahmin etmesine imkan yoktu. Livei onu geri getirmek için her şeyini verirdi ancak Bok'un da dediği gibi, zamanı geri alamazdı. Olan olmuştu. Sevdiği adam ölmüştü. Bu gerçek, kalbinin acıyla derinden sızlamasına sebep oldu. Acısı yüzünden de ona dönüp gülümseyen adamın gülümsemesine bakışlarını kaçırarak cevap verdi. Son bir kez daha görebilmek için birilerini kurban edebileceği o gülümsemeyi, başını çevirerek reddetmişti.

Dalgın bir şekilde Bok'un açtığı arabanın ön koltuğuna oturdu. Canı fena halde sıkılmıştı. Her ne kadar çok uzak bir yol olmadığını söylemiş olsa da, onunla yirmi dakika daha yalnız başına kalacak olması fikri korkunç geliyordu. Artık onu tanımak istemediğine karar vermişti. Zihninde özene bezene sakladığı ve herkesten gizlediği, ona dayanma gücü veren sevgi dolu Bok'unun imajını yerle bir ediyordu bu adam. Ağzını açıp söylediği her kelime Livei'ye yaşadığı kaybı hatırlatıyordu. Yol boyunca susmasını ve başka bir şey söylememesini dilerdi ancak tabi ki de konuşacaktı. Shisha'nın öldüğünü duyunca gözleri fal taşı gibi açıldı. "Shisha öldü mü?!" Sesinin çok yüksek çıktığını fark ederek sakinleşti ve başını öne eğdi. "Frum ve Ser ile... Ya da hangi tanrı varsa onunla olsun. Çok üzüldüm ve şaşırdım. Genç ve yetenekli bir polisti." dedikten sonra ona yorum yapmasına fırsat vermeden ekledi "İnançlı bir insan olmadığını biliyorum, lütfen inançla ilgili bir yorum yapma olur mu? Ben her şeyi yeni öğrendim ve yeni hazmetmeye çalışıyorum." Elini yavaşça boynundaki kolyeye götürdü. Sonra başını kaldırıp ondan yanıt bekleyen Bok'a döndü. Kısa bir süre yüzündeki ifadeyi inceledikten sonra bakışlarını yeniden yola çevirdi. "Gerçekten üzgünüm, keşke yaşadıklarını geri alabilsem. Sana Gedhilfe'ye gel, her şeyi bırakıp evlenelim dediğimde ciddiydim. Sen karanlık bir dönem olarak hatırlıyor olsan da her şeyden habersiz bir şekilde kollarında huzur bulduğum o günleri özlemeden edemiyorum." Derin bir iç çekti. "Sonuç olarak... İşte buradayız. Senin kadar radikal olmasa da ben de değiştim. Doğal olarak. Ve sana katılıyorum. Kıtamı ve içindekileri kurtaracaksam rahatımı bozup bir şeyler yapıyor olmayı tercih ederim, özellikle gerçekleri öğrendikten sonra. Sen de benim gibisin, o yüzden neden değişmek istediğini çok iyi anlıyorum. Eğer bu şekilde mutluysan, istediğin kadar serseri ol. Sana daha önce demiştim, ne olursa olsun kararlarını destekleyeceğim ve yanında olacağım. Eğer hala birilerine güvenebiliyorsan, bana bu konuda güvenebilirsin. Değişmen beni ne kadar incitse de sana olan hislerimi halı altına süpürmeme imkan yok. Ayrıca tavırlarına bakarak bizi yok etmeye hazırlanan koca bir gezegen insanı nasıl alt edeceğimize dair bir planın olduğunu varsayıyorum." dedi buruk bir gülümsemeyle. Bir an için sessiz kaldıktan sonra başını çevirmeden gözlerini direksiyondaki adama kaydırdı. "Bence saçını tekrar uzatmalısın, sana daha çok yakışıyordu. Uzun saçlı serseri olunmuyor mu yoksa?" Ellerimi yeniden saçlarında gezdirmek istiyorum dememek için kendini zor tuttuğunu fark etti. Ne yapıyordu böyle? Aklını kaçırmış olmalıydı. O, artık onun Bok'u değildi. Geri gelmeyecekti. Zihnini ve arzularını derhal kontrol altına almazsa kalbi daha çok kırılacaktı. "Bunu diyerek fazla mı yaklaştım? Isıracak mısın?" dedi yarı içten - yarı sarkastik bir kahkahayla. Biraz önceki yorumunun ciddiyetini hafifletmeye çalışmıştı ve başarılı olduğunu ummuştu.
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Æfgrenst”

cron