[Smildreiz Dyogodz] Yeni Balo

#1
Asil bayrağının güzel renkleri ile dalgalandığı bugün senin için büyük bir gün. Bir balo, eskisini aratmamak ve unutturmak için. Gedhilfe'de balolar meşhurdur. Asilzadelerin ve Kraliyet ailesinin arasının iyi olduğundan emin olma amacı güdülür. Bazen halk da işin içine katılır elbette. Son balonun üzerinden epey zaman geçti ama insanlar hâlâ malum olayları unutamadılar. Yarası kapanmayanlar olduğu gibi, endişe ve korku içinde olanlar var. Krallığın itibarı söz konusu! Burada da sen ve senin gibi nice genç Gedhilfeli devreye giriyor. Varlığını Kraliyet'i, asilzadeleri ve halkı korumaya adamış memurlar. Aksiyon desen var, dedektiflik desen var, üst kesimden insanlarla bağ kurma olanağı desen var, var da var yani. Bu çok önemli görev için bir adım öne çıkmış özgüvenli bir gençsin. Takdir ediyorum seni! Çoğu bu taraflarda bezi olsun istemez. Daha güvenli görevleri seçerler. Acemi olabilirsin fakat bu sorun değil. Seninle beraber birçok polis memuru orada olacak. Durmadan iletişim hâlinde olacaksınız. Arada bir devir daim yaparken iki lak lak edersiniz. Olmadı, iki atıştırırsınız. Göze batmaz anlayacağın. Her neyse, fazla uzatmadan karakola vardığını belirtiyorum. Görev almak istediğin hususu bildirdikten sonra seni sorgu odasına yönlendiriyorlar. İlk ve gergin adımı attın. Bakalım, ne olacak?

İçerideki sandalyeye oturduğunda odanın polisiye eserleri aratmadığını görüyorsun. Hiç izledin mi? Hiç okudun mu? Bilmiyorum ama denemediysen, en yakın zamanda dene. Kesinlikle harcayacağın zamana değer. Odanın tam ortasından sarkan bir ışık sadece masayı ve çevresini aydınlatıyor. Odanın çoğunluğu karanlıkta. Oturduğun sandalye dışında bir de karşında sandalye bulunuyor. Masa geniş gibi ama bakış açısına göre değişir. Kimine göre elini koyamayacak kadar küçük, kimine göre koca kafası defalarca kez masaya yapıştırılacak kadar büyük. "Nasıl gidiyor?" Gelen adam hızla karşına geçiyor ve yanıt vermeni beklemeden konuşmaya başlıyor. "Smildreiz Dyogodz; yaş yirmi üç, uyruk Gedhilfe, element sezyum, acemi polis memuru. Annen bütün kıtayı gezmiş, gezerken de boş durmamış. Baban aldatılmayı kaldıramayıp anneni ve seni terk etmiş. Çocukları da almış. Yürüyen bir travmasın ve polis memuru olmak zorunda kaldın çünkü element kullanıcısın. Frum ve Ser bize merhamet göstersin." Çıkartmış olduğunu daha yeni fark ettiğin dosyaları sandalyesinin yanındaki çantasına geri koyuyor. Ardından yeni bir dosya çıkarıyor ve güzel bir el yazısıyla hızla bir şeyler yazıyor. Kafasına kaldırıyor ve sana açıklama yapıyor. "İstediğin balo görevini alabilmen için prosedür gereği bir sorgulamaya tabi tutulman gerekiyor. Gözlerinin içine ruhsuz bir ciddiyet ile bakarak monoton ses tonuyla şu soruyu sor. "Azınlık kavramı sana ne çağrıştırıyor?"
Off Topic
Esenlikler dilerim. Bu konuda GM olarak ben, yani Hiperyus ile ilerleyceksiniz. Pasilik süresi 96 saattir. (4 gün)

Re: [Smildreiz Dyogodz] Yeni Balo

#2
“Yemeyecek misin o yumurtayı?” Babamın sesi. Tabağımda duran yumurtayla niye ilgileniyorsun ki? Duruyor orda işte; istersem yerim, istersem yüzüne bakmam. Oğlum saçımda doğum lekesi olduğunu unutup boyadın mı diyen adam bir anda kahvaltımla ilgilenmeye başlıyor. Ben sinirlenmeyeyim de kim sinirlensin? Cevap vermedim, kafamı da kaldırmadım. Annem ortam gerilmesin diye konuyu değiştirerek başka bir şeylerden bahsetmeye çalışıyordu. “Yakında bir balo düzenlenecekmiş. Duydunuz mu? Kimler katılıyor merak ediyorum. Eminim senin de tanıdıklarından bir kesim vardır Meinsu. Çağırmadılar mı? Babam ve babamın tanıdıkları… Gerçekten tanıyor mu ki acaba? Yalancının teki ya, saf annem de soruyor niye baloya çağırılmıyor diye. Ya şu tipe bak tipe! Var mı asilzade tipi?

“O gün işim olmasa kabul edecektim tabii ki, haberi geldi birkaç gün önce.” Öğ, kusucam galiba. Devam etti babam: “Yemek ayıracak yaşta değilsin artık.” şeklinde yaptığı yorumla gözümü kapatarak güldüm sessizce. Ulan tek derdin benim yediğim yemek mi bu hayatta? “N’apıyorsun? Dalga mı geçiyorsun benimle bir de? Ver tabağını yemeyeceksen!” Sesini yükseltmişti, kafamı kaldırdım. İlk anneme sonra da babama baktım. “Her şey önüne geliyor, bir de beğendiremiyoruz paşaya. Ben senin yumurta yemediğini arkadaşlarıma utançtan söyleyemem be!” YA OĞLUNUN YUMURTA YEMEMESİ KİMİN UMURUNDA SANIYORSUN? “ Sanki arka bahçesinde her gün tavuğu yumurtluyor! Kıymet bilmez bunlar Atga…”Haklı da düşününce, paranın hayatında ne kadar önemli bir yer ettiğini düşünürsek bir gramını dahi harcamak istememesini çok iyi anlıyorum. Çok iyi tanıyorum onu. Yarım ağız sırıttım. “Kara para çabuk kaybolur diye korkuyorsun herhalde, normal.” Milleti yalan dolanla kandırmak zor iş tabi. Aptal herif. Dediklerini duymazlıktan gelerek kalktım ve tabağı önüne doğru fırlatıp arkamı döndüm sakinlikle. O sırada bir telaş kopmuş, annem ayaklanıp peşimden kapıya kadar gelmişti. Babam da kendi kendine bağırmaya başlamıştı. “Saygısız! Babasına şükredeceğine yaptığı harekete bak! Sanki başka babası var!” Kimsenin dönüp de suratına bakmaması daha çok sinirlerine dokunuyordu.  Tam palyaço ya.

“Oğlum, sen ters yapmasan aslında… Seni de düşünüyor….”

“Ya bi bırak. Hala kör gibi onu koruyorsun. Büyü mü yaptı sana ne yaptı da açmıyorsun gözlerini anlamıyorum ki!” Ayakkabımı giydim hızlıca. O sırada hüzünlü bir sessizlikle beni izliyordu annem. Kapıya yöneldiğimde “Nereye?” demişti. “Görev almaya. Kendi paramı kazanayım da bir daha ne yiyip yemeyeceğime kendim karar vereyim diyorum. Hem baloda gerçekten var olabilecek biri olur aramızda. Mantıklı ha?” Ve çıktım evden.

Çıktığım gibi evin yanındaki ormanlığa daldım ve şehre doğru yürümeye başladım. Arada bir karşıma çıkan taşları tekmeliyor, elime aldığım uzun ve kalın bir dalı bastonum gibi kullanarak yürüyüş parkurumu düzeltiyor ve öfkelendikçe durup bir kütüğe oturup etrafı izliyor, sinirim geçince devam ediyordum yürümeye. Kuş seslerini dinlemek iyi geliyordu gelmesine ama artık o kadar daralmıştım ki evden… Birilerine yumruk atasım var. Şiddet istiyorum. Atmam lazım öfkemi. Dayıma mı gitsem? Kesin vardır dövmek istediği birileri, veya onu dövmekten zevk alacak birileri. Evde olduğunu sanmıyorum ama. Sanki Dado Abi’nin bir arkadaşı vardı, onu ziyarete gideceğini söylediğini hatırlıyorum. Bu akşam eve dönmem aga ben. Ormanda uyusam ne olur acaba? Oğlum, benim şansıma bir ayı falan gelir oturur üstüme. Çok sinek vardır bi de lan. Kaşınmayı sevmiyorum. Amaaa yeterli seviyede alkolle farkına bile varmam kaşındığımı. Güzel güzel, yapılmayacak şey değil. Önce bi işimizi halledelim, sonra bakarız günün nasıl ilerlediğine.

Teşkilat merkezine varınca ellerim ceplerimde, bakışlarımı da pek yerden kaldırmadan ilerleyerek girdim içeri. Buraya daha 3, bilemediniz 4 kere anca gelmişimdir. Aldığım görevler de çok basit, durağandı. İlk defa bugün, daha büyük bir organizasyona katılmak için başvuruyordum. Sadece sabahki muhabbetten dolayı da değil, zaten aklımdaydı. Herhangi bir siyasi sebepten değil de, aktivite olsun diye. Ne bileyim, elementimi kullanırdım, eğlenirdim, kafa dağıtırdım. Görevde birileriyle pek sohbet etmek zorunda da kalmam bence, kendi kendime takılır milleti gözlerim. Üstüne para bile veririm bunun için. 

Baloda çalışmak istediğimi söyleyince beni boş bir sorgu odasına geçirdiler. Bir masa, iki sandalye ve tavandan sarkan bir ışık. Önceki görevlendirmelerde böyle bir şeye gerek duyulmamıştı. Adımı neye yazdırdığımı tekrar düşünmem gerekiyordu sanırım. Sandalyeye otururken ellerimi de hırkamın ceplerinde daha derine gidebileceklermiş gibi bastırmaya başlamıştım. Gözüme düşen perçemleri kafamı hızlı bir hareketle sallayarak sağa sola attıktan sonra göz ucuyla duvarlara bakış atmış ama hiçbir şey görememiştim. Birkaç polisiye kitabı okumuşluğum var, küçükken Dusha'da arkadaşlarımla birbirimize "polisçilik" yaptığımızı hatırlıyorum hatta. Büyük bir suçlu olup yakalanmış gibi yaptığım zamanlar -ki genelde suçları işleyen hep ben oluyordum- veya "müdür polis" rolüyle azılı suçluları yakalayıp sorguladığımız oyunlar oynuyorduk. Ama hepsinde, dışarıdan bir gözün daha bu odayı izlediğini hayal ediyordum. Yok muydu ekstra bir pencere, ayrı bir kapı… Adam beni düşüncelerimle uzun süre yalnız bırakmadan geldi ve karşıma kuruldu. Bir şey demeden suratına bakıyordum, onun da pek selamlaşası yoktu ki öylesine hatırımı sorarak başlattığı cümlesine direkt olarak elindeki bilgileri saymakla devam etti. “Annen bütün kıtayı gezmiş, gezerken de boş durmamış.” 

?

“Baban aldatılmayı kaldıramayıp anneni ve seni terk etmiş. Çocukları da almış.“

Babam değil ki o? Dado Abi'den bahsediyor: annemin eski eşi. Karışık bir durum. Yeri mi bu şimdi? Oturup annemin eski fırtınalı aşk hayatını mı anlatayım? Bak zaten kavgadan geldim, bir kahvaltı zevkimiz var onu da boğazımızda bıraktılar. ÜZERİNE GELMİŞ ANNEN BABANI ALDATMIŞ ZAA yapıyorsun, sana ne lan yaprak? 
Anam babam başvurdu sanki göreve.  Aptal Meinsu’nun çevirdiği işler niye beni 23 yıl sonra bile vuruyor anasını satayım ya. 

İş için geldim buraya, bir şey demeyeceğim. Derin bir nefes aldım ve yerimde dikleştim. Sandalyemde rahatsızca kıpırdanırken parmaklarımı da sesli bir şekilde çıtlatmaya başlamıştım. Sor baba ne soracaksan sor da sal beni. Bana yürüyen bir travma olduğumu iddia edince yüzümde istemsiz bir gülümseme belirmedi değil ama. Yemin ederim haklı. Haksız olduğu tek bir kelime yok. Şapkamı arkaya indirdim yavaşça, çok depresif takılıyorum harbi. 

Dosyayı kapatıp yere eğilince bir elimi oturduğum sandalyenin kenarına yaslayarak alt tarafına ritim tutmaya başladım. “Zorundalıktan değil. Fiziksel bir şeyler yapmak… güzel.” dedim nasıl tanımlayacağımı bilemeyerek. Başka bir şey demedim, notlar almasını bekliyordum. Birkaç soru soracak mıydı yoksa sadece elindeki yanlış bilgileri okuması için mi gelmiştik? Öyleyse çok komik olur. 

Prosedür için sorgulanmam gerektiğini söylediğinde ben de bariz bir şekilde bunu farkında olduğum için kafamı salladım anladığımı belli ederek. Adamın sabit ruh haline ve mimiksizliğine karşı ben sırıtmamak için zor tutuyordum kendimi. Sonunda sorusunu yönelttiğinde cevap vermeden önce sessizlik içinde düşündüm. “Azınlıklar… Aslına bakarsanız annem de, derin araştırmalarınıza konu olduğuna göre biliyorsunuzdur ki Djuratlı. Ve yıllarca Dusha’da azınlık olarak yaşadıktan sonra 20 yıldır da benimle ve babamla Gedhilfe’de yaşıyor. Kendi kültüründen uzak olmanın ve aynı zamanda, bir süre sonra bulunduğun yerdeki kültürle de birleşmenin ve onu da yaşatmaya başlamanın nasıl bir şey olduğunun örneğini çok iyi gördüm ve dinledim. Özellikle buraya ilk taşındığında yaşadığı zorlukları biliyorum, ama krallığımız ona sahip çıkarak bence azınlıklara da kucak açtığını gösteriyor." Biraz da pohpohlamak lazım. Başka soru gelene kadar bir şey demeden oturacaktım. Bu sırada da el yazısıyla aldığı notları tersten okumaya ve algılamaya çalışıyordum. 
► Show Spoiler

Re: [Smildreiz Dyogodz] Yeni Balo

#3
Yetenek yarışmasında suratsızlığını asla bozmayacağını kanıtlamayan çalışan yarışmacıdan farksız olan yetkili seni dinlerken bir yanda da ağzından çıkan her sözcüğü el yazısıyla kağıda döküyor. "Tam da elemanına sorulacak soruymuş. Eh, senin de benim de işime gelir." dedikten sonra sıradaki soruyu soruyor. "Kraliyet ailesi ile soylu aileler hakkında neler düşünüyorsun?" Sorduktan sonra kapı çalıyor. Yetkili tepki vermiyor. Gözlerinin içine bakmakta. Bir kez daha çalıyor ve yine tepki yok. Üçüncü kereye çalındığında ise beklenmedik bir tepki geliyor. "Eğer o kapıyı bir kez daha çalarsan iç organlarını kuruturum senin." Bu tepkiden sonra bir daha kapı çalmıyor. Ruhuna bakarken bu cümleyi kurması senin için garip bir deneyim oluyor. Düşünce olarak hedefin sen olmadığını biliyorsun ama duyguların aynı fikirde değil. İlk defa Gedhilfe Polis Teşkilatı'nda bulunuyorsun. Her türlü kaynak sana polislerin ve rütbelilerin ne kadar iç içe olduğundan söz eder. Saygı ve sevgi ilkelerine bağlılık vurgulanır. Başarı ve sadakat en ön planda yer alır. Ciddiyet her zaman havadadır ama elemanlar kendi aralarında hep espiri yapar ve laga luga ederler. Üstler astların her geçen gün daha iyi olduklarından ve olacaklarından emin olurlar. Bunlar hep okunan duyulan özellikler. Tabii, onlardan biri olmadan bilemezsin. Bu hep böyledir. Yerinde olsam "derin araştırmalar" tarzında iğnelemeler yapmam. İnanıyorum ki, iç organları kurutmak espiri değil.
Off Topic
Ana kurgu etkinliğimiz başlayacağı için bireysel konunuz belirsiz bir süreliğine dondurulacaktır. Ana kurgu etkinliğinin bitmesiyle veya planların değişmesiyle konuya devam edilecektir.

Re: [Smildreiz Dyogodz] Yeni Balo

#5
Adam ben konuştukça önündeki kağıda notlar alıyor, beni daha da sinirlendiriyordu. Bu işe girmeden önce beni mutlaka araştırmaları gerekiyordu, bunu gayet farkındayım. Ama piç gibi konuşmak zorunda değildi. Yüzüme vurup beni sinirlendirmeye çalışıyordu özellikle. Beni kimsenin ailemden vurmasına izin vermeyeceğim. Evet, tam da burada şu an veriyorum bu kararı. Beni tanımlayan şeyler annemin hataları veya babamın yalanları değil. Sadece kendi eylemlerimle yargılanabilirim, o yüzden sakin kalacağım. Hatta eğleniyorum bile denebilir lan. Ciddiyete gelemiyorum hiç.

Suratı, soğukta kalmış kaba etim gibi buz kesmiş ve donuk bir ifadeyle bana bakarken bir soru daha yöneltti adam. Kraliyet ailesi hakkındaki düşüncelerimi anlatmam gerekiyordu. Düşünmek için zaman istememe gerek kalmadan kapı çalma sesini duymuştuk. Gerçi adamın yüzünde tek bir ifade yoktu, ilgilenmeyecek gibiydi. "Benim için Ged-" Tekrar kapı çalınca sözüm yarıda kesildi ancak adam tepksizliğini koruyordu. Tek kaşımı kaldırdım sorgular biçimde. Tık yok. Omuz silkerek tekrar başladım konuşmaya. "Madem öyle, açıkçası-" Daha sert bir kapı tıklaması ve ardından gelen karşımdaki adamın tehdidi.

İç organlarını kurutmak... Gözlerini benden ayırmadan kurduğu bu cümleye mantığım, bir yandan benim de korkmamı istediği için rol kestiğini söylüyor bir yandan da bunu gerçekten yapabilir mi diye sorguluyordu. Ama çekmedim bakışlarımı ondan, dikleniyor gibiydim. Oturduğum yerde düşük omuzlarımı düzelttim ve ellerimi masaya yerleştirdim ciddi bir şekilde. "Eğer bir şeylerden korkuyor olsaydım, en başından bu masaya oturmazdım." dedim kendimden emin bir şekilde. Buraya birilerini korumak için çalışmaya geldim ama sanki bir suçluymuşum gibi üzerime geliyorlar. Hiç umurumda değil. İstiyorlarsa vermesinler görevi, ben de çeker giderim. Zaten dayımla takılmak istiyordum da, keyfim yerine gelir. Bununla mı uğraşacağım boş yere? "Soyluların ne kadar önemli olduğunun farkındayım, tamam mı? Herhangi bir art niyetim yok. Çalışmak istiyorum sadece. Bir şeyler yapmak istediğim için buradayım."
► Show Spoiler

Re: [Smildreiz Dyogodz] Yeni Balo

#6
"Dünya senin etrafında dönmüyor, çocuk. Hemen üzerine alınma." Küçük çaplı can sıkıntısı dolu isyanını dillendirdikten sonra adam sana biraz korkutucu bakıyor. Her an saldıracakmış gibi. Galiba ellerini masaya koyup çıkışmanı saygısızlık olarak algılıyor. Sinirli bir şekilde nefes alıp veriyor ve kağıdı doldurmaya devam ediyor. Ayağı kalkıyor ve odadaki ankesörlü telefonu kullanıyor. "İyi günler, efendim. Evet, efendim. O nedenden aradım. Kendisi burada efendim. İninizle raporu okumak istiyorum. Okuyorum efendim." Adam senin dediğin her şeyi harfi harfine kağıttan okumaya başlıyor. Kapı çalması yüzünden kesilen sözcüklerini bile. Disiplin dedikleri bu olsa gerek. Vay canına! Kağıdı okumayı bitirdikten sonra kendi yorumunu katıyor. "Gençliğinden ötürü başına buyruk davranıyor ama işinizi görür. Hem Bombinab'ta bir söz vardır, bilirsiniz. Demir dövüle dövüle şekil alır. Anlıyorum efendim. Hemen efendim." Adam telefonu yerine koyduktan sonra masaya dönüyor ve sandalyesine oturuyor. "Tebrikler, Frum ve Ser görevinde sana eşlik etsin. Dışarıda seni bekleyen bir polis arabası olacak. Ona bin ve yola çık hemen." Adam bunları yüksek sesle söylediğinden olsa gerek, kapı tıklanıyor ve içeri bir polis memuru girip sana kendisini takip etmesini söylüyor. Onla beraber dışarı çıkıp arabaya biniyorsunuz. Bir süre sonrada o meşhur, şaşalı ve sınıf farkını aşırı belli eden yere geliyorsun.

Kraliyet Şatosu. Vay anasını arkadaş! Burası hep böyle miydi? Beraber geldiğin adam yine seni peşine takıyor. Basamaklardan yukarı çıkıp giriş kapısına vardığınızda kapıda duran iki Kraliyet Muhafızı mızrakları ile girişi çarpı şeklinde kapatıyorlar. Ağızlarını bıçak açmıyor. Bakışları ile konuşuyorlar. O kadar sert suratlı var ki, heykel sanarsın. Polis memuru durumu anlatıp iç cebimden izin kağıdını çıkarıyor. Muhafızlar kağıdı inceleyip birbirlerini başlarıyla onay veriyor ve yolu açıyorlar. İçerisi o kadar ihtişamlı ki, hiçkimse bir ömür boyunca çalışıp böyle bir zenginlik elde edemez. Mümkün değil! Bembeyaz çarşaflar serili hem yuvarlak hem de uzun dikdörtgen masalar. Mumlar, tatlılar, tuzlular, içkiler, Frum ve Ser ne verdiyse artık. Bütün halk doyar çatlar bunlarla. İleride önüne polis memurlarını dizdiğinden rütbeli olduğunu anladığın biri var. Sen gelince bakışlarını sana çeviriyor. Sıraya geçmeni söylüyor. Sıraya geçmenin ardından "Adın ne? Kimlerdensin?" diye soruyor. Herkesin sana baktığını görüyorsun. İçeride dolaşan Kraliyet Muhafızları'nın bile bir gözü üzerinde gibi hissediyorsun.
Post Reply

Return to “Æfgrenst”

cron