Re: [Mabi Chüimimuta] Kızıl Ay Işığı

#21
Thomas'ın şaşkın yüz ifadesini başta imkansız bir şey istiyormuşum da, ona şaşırıyormuş gibi yorumlamıştım. Ancak cebinden çıkardığı saat, aradığım o saati görünce bir anda boğazına yapışmamak için zor tuttum kendimi. Thomas, bunun bozuk olduğunu söylediği anda duruldum, eğer çalıştığını söyleseydi muhtemelen bu Parça grubuna katıldığım gibi Thomas'ı döverek ayrılacaktım. Jükum, bana çalışan bir saat bulacağını söyledikten sonra, ismimi öğrenmek istediğini, müttefiklerim varsa onları da söylememi ve gruba dahil etmemi istedi. Gedhilfe'nin kralının yeğenini henüz ifşa edemezdim. Aynı zamanda kendimi de etme niyetim yoktu, bu yüzden sadece adımı söylemem yeterli olacaktı. Tam adımı söylemek için yelteniyordum ki, görünüşüm bulanıklaşmaya başladı, etrafım karardı, ayağım yerden kesildi sanki...

Siyah maskeli, siyah deri kıyafetli bir adam... Karşımda duruyor... Bana öyle bir şekilde soru soruyor ki, kulaklarım acıyor... Boşluktayım... Bu adamın kim olduğunu bilmiyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Ses çıkarmadan bekliyorum o anda. Bana bahşedilen güç derken, neyi kastediyor? Bana yaklaştıkça yarattığı yankı daha da fazlalaşıyor. Sahte olduğumu söylüyor, böyle devam edersem sahte kalacağımı söylüyor. Adam, elini tutmamı istiyor. Dünya gezegeninin hedeflerinden bihaber olduğumu söylüyor bana. Elini uzatıyor. Ne yapacağımı bilmiyorum.

"Bana her şeyi öğret. Öğret ki seçimimi yapabileyim. Öğret ki, kaderimi şekillendirebileyim. Öğret ki, bu kıta için bir sistem olabileyim, bir kural, bir adalet olabileyim. Ancak bana şunu öğret, kim için kural olacağım? Kim için bir sistem olacağım? Ne için adalet olacağım?" Elini tuttum adamın. Yüzüne ciddiyetle, büyük bir kararlılıkla baktım. "Kim yalan söylüyor, kim doğruyu konuşuyor, bilmemi sağla. Bilmemi sağla ki, doğru olan ben olayım. Bana her şeyi öğret."
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Kızıl Ay Işığı

#22
Adamın elini tuttuğun anda etrafındaki boşluğun kaymaya başladığını hissediyorsun. Vücudun hareket etmiyor ama etrafındaki ortam hareketlenmeye başlıyor ve bir süre sonra tamamen kayıp gidiyor. Vücudunun her noktasında anlık bir basınç hissediyor ve refleks olarak gözlerini kapatıyorsun. Gözlerini açtığında kendini garip bir odada buluyorsun. Sanki yeraltında bulunan bir sığınak gibi, en azından mimari öyle gözüküyor. Odada bulunan tek kapının hemen yanında bir tabela görüyorsun. Tabelanın üstünde yazanları okumaya çalışıyorsun fakat ne alfabeyi anlayabiliyorsun ne de yazılanları. Gri ve kirli duvarlara sahip geniş odada tek başına olduğun için ister istemez kaygılanıyorsun. Az önce içinde bulunduğun durumda fizikselliğe dair tek bir kanıt yok iken şu an dokunduğun her şeyi hissettiğini fark ediyorsun. Peki ya bundan önce bulunduğun yere ne oldu? İki kişiyle konuşuyordun, senin ortadan kaybolduğunu görmediler mi? Cevapsız sorular kafanda dönüp dururken az önce elini sıktığın adam olduğunu tahmin ettiğin kişi ile karşılaşıyorsun. Yanında tabela bulunan kapıdan giren adam bu sefer maske takmıyor. Siyah saçlı, mavi gözlü bir adam olduğunu da görmüş oluyorsun. Adam yanına kadar geliyor ve "Korkma, işimiz bittikten sonra seni bundan önce bulunduğun yere ve o yerde bulunduğun son zaman dilimine geri yollayacağım." diyor. "Merak etme, hala kendi gezegenindesin. Burası sizin gezegeninize araştırma yapmak için geldiğimde kaldığım yer. Hangi ülkede ve hatta hangi kıtada olduğunu söylemem mümkün değil." diye devam ediyor. Eski püskü görünen bir koltuğa oturuyor ve "Rahatına bak. Konuşacak çok şeyimiz var." diyor. Bir sigara yakıyor ve sana da bir sigara uzatıyor. "Marlboro Red. İyidir." Sigarayı ister yakıyor, ister yakmıyorsun ve adamı dinlemeye başlıyorsun.

"Maxwell Fahrner ile tanıştığını biliyorum. Seni o günden beri izliyorum. Size ne yalanlar söylediğini de biliyorum. Dünya gezegeninin aslında Ingenium'u bir deney olarak oluşturduğu ve zamanı gelince burada yaşamaya başlayacağımızı söylemiş. Fakat bunlar doğru değil. Ingenium, dünya nüfusunu artırmak ve insan uygarlığını diğer gezegenlere yaymak için Dünya tarafından yaratıldı. Diğer gezegenleri fethetmek ve onları kendimize almak için daha yüksek bir anlayışa ihtiyacımız vardı, bu nedenle Ingenium'u Dünya'dan farklı bir ortam olacak şekilde yarattık. Böylece daha iyi insanlara sahip olabilir ve bir gün gezegenlerimizi birleştirip bir arada var olabilir ve tüm güneş sistemimizi kendimize alabiliriz. Amacımız sadece insanlığın gelişmesi, evrilmesi ve daha iyi yerlere gelmesiydi. Neden bilmiyorum ama Max ve ekibi bunu istemiyor. Gittiğimiz yerleri yok edeceğimizi düşünüyorlar. Düşün, Mabi. İstemez miydin? Dünya bu sistemdeki tek gezegen değil. Max tabii size ideası yüzünden bunları da söylememiştir. Mars, Satürn, Jüpiter, Uranüs, Merkür, Venüs... Bu gezegenler herhangi bir canlının yaşamadığı boş gezegenler. Bu gezegenlere ulaşmayı başarırsak ve fethedersek insanlık güneş sisteminin de dışına çıkabilir. Milyarlarca, hatta belki trilyonlarca gezegen olan bir evrenin içinde yaşıyoruz. Sınırsız kaynağımız olabilir. Bunu istemez miydin?"

Re: [Mabi Chüimimuta] Kızıl Ay Işığı

#23
Perşembe akşamı turumu atacağım.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Kızıl Ay Işığı

#24
Adamın elini tuttuktan sonra ortamın kaymaya başladığını hissettim hafiften, fiziksel olarak hareket etmediğimi hissetsem de ortamın değiştiğini görebiliyordum. Vücuduma yüklenen basınç yüzünden gözlerimi kapatmış, olacakları bekliyordum. Vücuduma herhangi bir zarar gelmemiş, garip, yer altına benzer mimariye sahip bir odada açmıştım gözlerimi. Odada bulunan tek tabelanın üzerindeki hiçbir harfi, hiçbir kelimeyi okuyamıyordum. Bir boşluğun içinden, garip bir adam tarafından, garip bir odaya getirilmiştim. Peki ya Jükum? Thomas? Benim gittiğimi görmemişler miydi? Bu adam aniden beni nasıl almıştı, yanımıza, içeriye nasıl girmeyi başarmıştı? Yoksa bunlarda saat sayesinde mi gerçekleşiyordu? Eğer onun sayesinde yaşanıyorsa, saati alma konusunda daha da emin olacaktım kendimden.

Beni buraya getiren adam, tabelanın yanındaki kapıdan girmişti, bu sefer maske takmıyordu. Siyah saçlı, mavi gözlü bir adamdı. Adam yanıma geldikten sonra daha önce bulunduğum yere ve o bulunduğum yerdeki "son zaman dilimine" yollayacağını söylüyordu. Yani, zamanı durdurmuş muydu? Zaman dilimi, onun için farklı bir şekilde mi akıyordu? Şuan bulunduğum oda, kendi gezegenimde karşımdaki adamın araştırma yapmak için kullandığı oda imiş. Ancak hangi kıtada, hangi ülkede olduğumuzu söylemesi mümkün değilmiş. Adam koltuğuna oturduktan sonra sigara uzattı bana, Marlboro Red diye bir marka içiyormuş. Sigarayı aldım, ancak içmeyeceğim. Kulağımın arkasına tıkadıktan sonra "Senden hatıra kalsın." dedim sakince.

Max, yani uzun ismi ve soyadıyla Maxwell Fahrner. Bu adamla tanıştığımı biliyor, üstüne o günden beri beni izlediğini söylüyordu. Max'in bize ne anlattığını söyledikten sonra, kendi doğrusunu açıklamaya başladı. Ingenium, dünya nüfusunu arttırmak ve diğer gezegenlere de insan uygarlığını yaymak için Dünya tarafından yaratılmış. Diğer gezegenleri fethetmek ve kendilerine almak için daha yüksek bir anlayışa sahip olmaları gerektiğini bu nedenle Ingenium'u farklı bir ortam olacak şekilde yarattıklarını söylüyordu. Max'in anlattığından çok daha farklı bir anlatımdı. Daha iyi insanlara sahip olabilmek, güneş sistemi denilen şeydeki tüm gezegenlere sahip olabilmek, insanların gelişmesi, evrilmesi ve daha iyi yerlere gelmesi amaçlarıymış. Dünya'nın bu sistemdeki tek gezegen olmadığını, Mars, Satürn, Jüpiter, Uranüs, Merkür bide Venüs denilen başka gezegenler de olduğunu anlatıyordu. Bu gezegenler boşmuş, insanlar bu gezegenlere ulaşmaya başarırsa sınırsız kaynakları olurmuş.

"Benim kafam karıştı iyice..." Dedikten sonra ciddi bir şekilde adamın suratına bakmaya başladım. Gerçekten kafamı karıştıran büyük sorularım vardı. "Bir gezegen yarattınız, element kullanabilen insanlar ürettiniz, anladığım kadarıyla zaman dilimine bile müdahale edebiliyorsun, ancak bir gezegeni mi fethedemiyorsun? Yani, tanrım karşımda duruyor ve bu tanrının bana söylediği şey gezegen yaratabilecek gücü olduğu ancak gezegen fethetmek için gücü olmadığı mı? Sanırım biraz daha açıklamaya ihtiyacım var." Biraz duruldum. Sorularımı biraz daha düşündükten sonra tekrardan söze girdim. "Tam olarak benden istediğin nedir? Ne yapabilirim? Beni takip ettiğine göre amaçlarımı biliyor olman gerek. Max dahil, sanırım saat kullanıcısı olarak buna sen de dahil, hepinizi yok ederek Ingenium'u kendi kaderine terk etmeyi planlıyorum. Peki ya sen ne istiyorsun? Ne yapmalıyım? Gerçek olmak için, sahte olmamak için, ne yapmalıyım? Aydınlat beni." Tekrardan sessizleştim. Sorularımın cevaplarını oldukça merak ediyordum.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Kızıl Ay Işığı

#25
Adam sorduğun sorulara hafif şaşkınlık içeren bir yüz ifadesiyle tepki veriyor ve ilk olarak sigarasını eline alıyor. "Biz günün birinde bihaber olduğumuz bir topluluğun bizim gezegenimize gelip adam gibi bir açıklama yapmadan bizi ele geçirip istila etmesine göz yumar veya kabullenir miydik? Sanmıyorum. Aynı şeyi size yapmamız da doğru olmazdı. Sizinle iletişim kurmalıyız. Birbirimizi dinlemeliyiz. Sizler her ne kadar yaratılmış bir algoritmanın ürünü olsanız bile şu anda gerçeksiniz. Gerçek olduğunuz süre içerisinde aynen bizler gibi haklarınız var. Siz gerçek olduğunuz gibi ürettiğiniz şeyler de gerçek. Ülkeleriniz, yemekleriniz, kültürleriniz gerçek. Amacımız Ingenium gezegenini istila edip kaynaklarından yararlanmak değil. Amacımız sizi de insanlığın bir parçası haline getirip birlik olmak." Sigarasını tekrardan ağzına götürüyor ve sana ciddi bir yüz ifadesiyle bakıyor. Sıra ikinci soruna geliyor. "Seni uzayın uçsuz bucaksız genişliğini keşfetmeye ve insanlığı mevcut sınırlarının ötesine genişletmeye davet ediyorum. Gezegenimiz, zeki ve yaratıcı varlıklardan oluşan çeşitli ve canlı bir topluluğa ev sahipliği yapmaktadır. Tür olarak kısa süremizde çok şey başardık, ancak keşfedilecek ve öğrenilecek daha çok şey var. Ve işte burada devreye giriyorsun. Başka bir gezegenin bir vatandaşı olarak bilinmeyeni keşfetme misyonumuza büyük fayda sağlayabilecek benzersiz bir bakış açısı ve uzmanlık getiriyorsun. Bilgi ve becerilerin, bizimkilerle birleştiğinde, mümkün olduğunu düşündüğümüz sınırları zorlamamıza ve evrenin sırlarını açığa çıkarmamıza izin verecek. Ama mesele sadece uzaydan öğrenebileceklerimiz değil. Güçlerimizi birleştirerek, sadece kendi gezegenimize değil, evrenin tüm sakinlerine fayda sağlayan daha büyük bir iyilik için de çalışabiliriz. Birlikte, tüm varlıkların gelişme ve tam potansiyellerine ulaşma fırsatına sahip olduğu bir geleceğe doğru çaba gösterebiliriz. Evinden ayrılmanın ve yeni bir topluluğa katılmanın ürkütücü bir ihtimal olabileceğini anlıyorum. Ama seni temin ederim ki, kollarını açarak karşılanacak ve toplumumuzun eşit bir üyesi olarak muamele göreceksin. Anlamlı bir etki yaratma ve kendinden daha büyük bir şeye katkıda bulunma fırsatına sahip olacaksın. Bu yüzden bu daveti dikkate almanı rica ediyorum, Mabi. Yıldızları keşfetme ve insanlığın geleceğini şekillendirme arayışımızda bize katıl. Birlikte mükemmelliğe ulaşabilir ve evrende kalıcı bir fark yaratabiliriz."

Adam anlayışlı bir gülümseme ile "Bu daveti düşünmek için biraz zamana ihtiyacın olursa anlarım." diyor. "Seni daha önce bulunduğun yere geri göndereceğim ve daha sonra tekrar temasa geçebiliriz. Bir karar vermeye hazır olduğunda bana haber vermen yeterli, ben de elimden gelen her şekilde yardım etmeye geleceğim." Dünyalı adam anlayışla başını sallayarak öne çıkıyor ve elini uzatıyor. Sıkıca kavrıyor ve seninle onun arasında bir enerji dalgasının geçtiğini hissediyorsun. Adam, ışınlanma sürecini başlatırken "İletişimde olacağım." diyor. Bir anda ikiniz de parlak, titreşen bir ışıkla sarılıyorsunuz. Siz uzay ve zamanda taşınırken etrafınızdaki oda esniyor ve deforme oluyor gibi. Kafa karıştırıcı bir duygu, ama yakında biteceğini hissediyorsun. Göz açıp kapayıncaya kadar ışık sönüyor ve kendini tanıdık bir odada dururken buluyorsun. Tanıdık odaya baktığında bir şeylerin yolunda gitmediği hissinden kurtulamıyorsun. Sanki daha önce burada bulunmuşsun gibi rahatsız edici bir deja vu hissine kapılıyorsun. Ve hemen ardından onu duyuyorsun. Yakından, sana tanıdık gelen bir ses. Kelimeleri duymak için çabalıyorsun ve o anda fark ediyorsun. Bu sözleri daha önce duydun, sadece birkaç dakika önce. "Bunu uluorta çıkarmasan mı Thomas?" Jükum, Thomas'a bakıyor ve çoktan duymuş olduğun cümleyi tekrarlıyor. Thomas ise "Ah, madame, çıkarsam ne olur? Bozuk zaten, çalışmıyor. Eski Observateur dönemlerimden kalma. Kim bilir nasıl çalıştırırım." diyor ve saati tekrar cebine koyuyor. Jükum ise sana dönüp "Çalışan bir saat bulman konusunda yardımcı olacağız elbette." diyor ve omzuna dokunuyor. "Fakat seninle ilgili birkaç şey öğrenmemiz gerek. Öncelikle Yurtsever tatlı bir isim ama gerçek ismini söylemen gerek. Burada sır saklamayız. İkincisi, tek misin yoksa müttefiklerin var mı? Müttefiklerin varsa onları da haberdar etmelisin ve onları da ekibimize almalıyız. Ne kadar büyürsek o kadar rahat ederiz. Üçüncüsü, sana yardım etmek istediğimiz kadar bize yardım etmeni de istiyoruz. Buna hazır mısın? Bize gücünü bahşedecek misin?" Tüm bunlar yaşanırken ne kadar şaşkın olduğunu karşındaki insanlar da fark ediyor. Sana şaşkınlık ve endişe karışımı bir yüz ifadesiyle bakıyorlar. Thomas "Monsieur Yurtsever, iyi misin?" diye soruyor. Jükum da "Bir sorun mu var?" diye ekliyor.

Orada durup az önce olanları sindirmeye çalışırken aklından bir milyon soru akıyor. Zamanda nasıl yolculuk yaptın? Bunu yapmak mümkün müydü de yaptın? Ve en önemlisi, bu geleceğin için ne anlama geliyor? Az önce çok önemli bir şeye tanıklık ettiğin, hayatının bir şekilde geri dönülmez bir şekilde değiştiği hissine kapılıyorsun. Kendini büyük bir uçurumun kenarında duruyor, bilinmeyene bakıyormuş gibi hissediyorsun. Tüm bunlara anlam vermeye çalışırken, korkuyla karışık bir heyecan duygusundan kendini alamıyorsunuz. Hayatının geri kalanını şekillendirecek büyük bir karar vermen gerektiğini biliyorsun. Ama şimdilik, şimdiye ve önündeki ekibe odaklanmalısın. Bir açıklama bekliyor gibi duruyorlar.
Off Topic
Konunuzun pasiflik süresi 7 güne çıkarılmıştır.

Re: [Mabi Chüimimuta] Kızıl Ay Işığı

#27
Yarın sabahtan yazacağım.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Kızıl Ay Işığı

#28
Adamın açıklaması, Max'e göre çok farklıydı. Kendilerinin hiçbir açıklama olmadan istila edilmesine göz yummayacaklarını söylemiş, ardından birbirimizi dinlememiz gerektiğini, iletişim halinde olmamızı söylüyordu. Birer ürün olarak ortaya çıkmışsak bile, artık bir gerçekmişiz. Gerçek olduğumuz sürece haklarımız olduğunu, kültürlerimizin, yemeklerimizin gerçek olduğunu söylüyor, aynı zamanda amaçlarının bu gezegenin kaynaklarını kullanmak değil insanlarla birlik olmak olduğunu da ekliyordu. Beni davet ettiği şey ise, çok farklıydı. Uzayın genişliğini keşfetmeye, mevcut sınırları aşmaya davet ediyordu beni. Etkilenmiş miydim? Evet etkilenmiştim. Adamın konuştuğu her kelime beni etkiliyor da olsa, aklımda bir soru daha vardı. Ingenium ne olacak?

Başka bir gezegenin vatandaşı olarak, bilinmeyeni keşfetmelerine yardımcı olacaktım. Bilgi ve becerilerim onunkilerle birleşecek, böylelikle iki farklı görüş, iki farklı zihinle sınırları zorlamaya çalışacaktık. Tabi, misyonları sadece Ingenium'u kapsayacak kadar küçük değildi. Diğer tüm gezegenlere, bilinmeyen her şeye doğru gidiyorlardı. Anladığım kadarıyla, evimden ayrılıp başka bir topluluğa katılmam gerekecekti. Bu durumda, Ingenium'u nasıl kurtarabilirdim? "Birlikte mükemmelliğe ulaşabilir ve evrende kalıcı bir fark yaratabiliriz." Peki ya Ingenium? Bu evren içerisinde, Ingenium sağlam taşlar üzerinde mi duruyordu?

Ben bu soruyu soramadan, adam beni geriye yollamıştı. Zaten, duyduklarımdan sonra idrak etme süremi ele alırsak, soruyu soracak yeterli vaktim bile yoktu. Cevap vermeye hazır olduğumda onunla iletişime geçebileceğimi söylüyordu ancak nasıl iletişime geçecektim bilmiyorum. Elini sıktığımda adam ışınlanma sürecini başlatmış ve iletişimde kalacağını belirtmişti. Parlak, titreşen bir ışık aniden bizi sarmaya başlarken oda deforme oluyor gibiydi. Göz açıp kapayıncaya kadar ışık gitmişken, tanıdık bir odada gözlerimi açtım. Bu sefer, içimde çok kötü bir his vardı. Sanki bu anı tekrardan yaşıyormuşum gibi hissediyordum. Sonrasında duyduğum ses ise, neredeyse bunu onaylıyor gibiydi. Jükum, tekrardan konuşmaya başlıyordu.

Thomas ve Thomas gibileri, bir ton sır saklıyorlar. Kimin ne olduğu belli bile değil, bir gün karşına çıkan birisi Ingenium'u kurtaracağım derken öbürü birlikte iş yapalım ve uzayı ele geçirelim diyor. Bunlarla, bunlarla gerçekten iş yapılabilir mi? Böylesine sır saklayan insanlarla? Zamanı bükebiliyorlar, bir anda beni geçmişe götürdü sanki, tekrar ve tekrar bir anı yaşatabilir belki de, böylesine güçle donanmış bir adamın şuan karşımda ne işi var? Bu adamın da bir durumu olmalı. Thomas, onca şeyin üstüne iyi olup olmadığımı sorarken, tekrardan gözlerimi onun gözlerine diktim. İşaret parmağımı ona doğru tehditvari bir şekilde uzattım. "Sen. Saatçisin. Bana saat ve saatçiler hakkında her şeyi şuanda anlatmadan seninle bir iş yapmam." Tehdidim açık ve netti, eğer bana her şeyi anlatmayacaksa buradan çıkıp gideceğim. Bu adamı da dinledikten sonra, bir karar vermem gerek. Aslında, kararım bir yandan var ancak dinlemem, öğrenmem gerek. O adamlardan tarafmış gibi davranıp, onların gücüne erişebilirsem, belki her şey daha iyi olur...

Bu kurnazlığı nereden mi öğrendim? Benden sır saklayan Ae'den...
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta] Kızıl Ay Işığı

#29
Jükum az önce gerçekleştirdiğin davranışı şaşkınlıkla izlerken Thomas da bir hayli gergin bir yüz ifadesiyle işaret parmağına gözlerini dikiyor ve "Monsieur, ne yapıyorsunuz?" diye soruyor. Thomas gergin görünüyor ve hafifçe geri çekiliyor. "B-ben ne demek istediğinden emin değilim." diye kekeliyor. "Observateur olduğum günlerden kalma eski bir saat sadece. Artık çalışmıyor bile." Dedikleri sana yeterli gelmiyor. Bu saatlerin göründüğünden daha güçlü olduğunu ve gerçeği öğrenene kadar rahat etmeyeceğini biliyorsun. Aranızdaki konuşmayı sessizce izleyen Jüküm kaşlarını çatarak öne çıkıyor. "Ne yapıyorsun? Thomas bir tehdit değil. O sadece geçmiş hatalarını telafi etmeye çalışan eski bir Observer." Jükum, kararlı bir ses tonuyla "Saat, Thomas'ın kim olduğunu tanımlamıyor." diyor. "Sahip olduğu bir nesneden daha fazlası. Ve çalışan bir saati olsa bile bu, onu kötü amaçlar için kullanacağı anlamına gelmez. Birini yalnızca sahip olduğu bir şeye göre yargılayamazsın." Jükum'un hararetlendiğini gören Thomas "Durun madame." diyor.

Thomas içini çekiyor ve üzgün görünerek kanepeye oturuyor. "Tamam." diyor şakaklarını ovuşturarak. "Sana saatler hakkında bildiğim her şeyi anlatacağım. Ama açık fikirli olacağına ve herhangi bir sonuca varmayacağına dair bana söz vermelisin." Başını sallıyor ve ne söyleyeceğini duymak için sabırsızlanıyorsun. "Yıllarca Observateur olarak çalıştım." diye söze başlıyor Thomas, sesi pişmanlıkla ağırlaşıyor. "Simüle edilmiş bir gerçeklik içinde var olan bir gezegen olan Ingenium'un iç işleyişini inceleyen bir grup bilim adamı ve araştırmacıydık. Kullandığımız saatlerin gözlem yapmamıza ve veri toplamamıza yardımcı olması gerekiyordu, ancak bazılarımız ki buna ben de dahilim, saatin güçlerini kötüye kullanmaya başladık. Onları simülasyonu manipüle etmek ve istediğimiz gibi bükmek için kullandık. Bu yanlıştı ve yaptığım her şeyden pişmanım." Thomas duraksıyor ve devam etmeden önce derin bir nefes alıyor. "Yaptığım şey için hissettiğim suçluluk ve utancı tarif etmeye başlayamıyorum bile. Genç ve aptaldım ve hırsımla merakımın muhakememi gölgelemesine izin verdim. Hiçbir zaman kimseye zarar veya ıstırap vermek istemedim ama bu tam olarak yaptığım şeydi. Ve ne kadar düzeltmeye çalışsam da, geçmiş eylemlerimi asla tam olarak silemeyeceğimi biliyorum. Her zaman peşimden gelecekler monsieur." İtirafını empati ve şok karışımı bir duyguyla dinliyorsun. Thomas'ın gözlerindeki acıyı ve pişmanlığı görebiliyorsun. "Neden yaptın diye sorabilirsin." diye devam ediyor. "Keşke buna iyi bir cevabım olsaydı. Ama doğrusu merak etmiştim. Simülasyondaki bazı değişkenleri değiştirirsek ne olacağını görmek istiyordum. Bunun zararsız bir deney olduğunu düşünmüştüm ama yanılmışım. Eylemlerimizin sonuçları geniş kapsamlı ve yıkıcıydı. Ve saatlerle uzayı ve zamanı fiziksel olarak değiştiremesek de, Ingenium'un simüle edilmiş gerçekliğini değiştirebiliriz. Bu, pür dikkatle kullanılması gereken bir güçtür ve ben bunu başaramadım."

Jükum gülümsüyor ve "Buraya nasıl geldiğini de anlatsana." diyor. Thomas ise başını sallıyor ve anlatmaya başlıyor. "Observateurlardan ayrıldıktan sonra kendimle ne yapacağımı bilemedim. Suçluluk ve utanç beni tüketti ve gidecek hiçbir yerim yokmuş gibi hissettim. Bu yüzden sahip olduğum dünyayı görmek için Ingenium'a gelmeye karar verdim. Ama bunu Observateur ekipmanını kullanarak yasa dışı bir şekilde yapmak zorunda kaldım. Riskli bir hareketti ama çaresizdim ve başka neye başvuracağımı bilmiyordum. Ingenium'a geldiğimde, dünyanın karmaşıklığı ve güzelliği karşısında şaşkına dönmüştüm. Gördüğüm her şeyi anlamlandırmak için araştırmak ve öğrenmek için aylar harcadım. İşte o zaman Jükum ile tanıştım. Tıpkı benim gibi bir bilim insanıydı ama işine farklı bir yaklaşımı vardı. Ben işlerin teknik yönüne odaklanırken, Jükum daha çok eylemlerimizin sosyal ve etik sonuçlarıyla ilgileniyordu. Ingenium'da veri ve sayılardan daha fazlası olduğunu görmeme yardımcı oldu. Arkadaş ve meslektaş olduk ve birlikte Ingenium'un kültürü ve tarihi hakkında daha fazla şey öğrenmeye başladık. Alçakgönüllü ve ufuk açıcı bir deneyimdi ve dünyayı farklı bir açıdan görmeme yardımcı oldu. Ama gerçeği ondan sonsuza kadar saklayamazdım. Sonunda Jükum'a geçmişimi açıklamaya ve ona Observateurlar ve saatleri anlatmaya karar verdim. Nasıl tepki vereceğinden çok korkmuştum ama beni şaşırtacak şekilde anlayışlıydı. İtirafımı değişime olan bağlılığımın bir işareti olarak gördü ve elinden gelen her şekilde bana yardım etmeyi teklif etti." Jükum sana doğru yürüyor ve omzuna dokunuyor. "Parça, bilginin güç olduğu ve herkesin öğrenme ve büyüme fırsatına sahip olması gerektiği inancı üzerine kurulmuş bir organizasyon. Birlikte çalışarak ve bilgimizi paylaşarak herkes için daha iyi bir gelecek yaratabileceğimize inanıyoruz. Amacımız, her gün evrenin gerçeği hakkında öğrenebildiğimiz kadar çok şey öğrenmek. İşlerin nasıl yürüdüğünü ve neden olduğunu anlamak ve bu bilgiyi bize katılan herkese fayda sağlamak için kullanmak istiyoruz. Bunu çeşitli yollarla yapıyoruz. Araştırma yapıyoruz, veri topluyoruz, yeni gerçekler keşfediyoruz ve bulgularımızı başkalarıyla paylaşıyoruz. Birlikte çalışarak ve birbirimizden öğrenerek gerçek bir fark yaratabileceğimize inanıyoruz. İşte bu yüzden seni aramıza katacağımız için çok heyecanlıyız. Birlikte, yüceliğe ulaşabilir ve evrende kalıcı bir fark yaratabiliriz." Thomas ve Jükum'u tekrardan karşında buluyorsun. Senden kesin bir cevap bekliyorlar. Hadi Kudretli Ayı, göster kendini.

Re: [Mabi Chüimimuta] Kızıl Ay Işığı

#30
Jükum'un hararetlenmesi, Thomas'ın ne yaptığımı sorgulaması umurumda bile değildi. Tek istediğim bir açıklamaydı, saatlere dair, saatlerin ne olduğuna ve saatçilerin neler yaptığına dair. Bana sanki artık saatçi olmadığını kanıtlarmış gibi konuşuyordu, üstelik Jükum sinirlenerek söze girdiğinde yine tatmin olmamıştım, çünkü o da Thomas gibi artık saatçi olmadığını, saatle bir alakası olmadığını anlatıyordu. Benim istediğim cevaplar bunlar değildi! Siktiğimin sorusunu böyle sormadım! Tek istediğim, saatin ne işe yaradığı, bu saatle ne bağlantısı oldukları, zamanı durduran, zamanı geri saran, bir anı tekrar yaşamışım gibi bana yaşatan bu saat ve saatçiler kimdi, neydi? Saat Thomas'ın kim olduğunu tanımlamıyor bunu biliyorum, ancak saatler hakkında çok şey bildiğini tanımlıyor. İnsanlardan sır saklamayı bir görev haline getirdiklerini biliyorum ancak ben zaten bir şeyler biliyorum. Beni boktan bir gruba dahil edeceklerini söylediklerinde, hala sır saklayabileceklerini mi sanıyorlardı?

Thomas koltuğa oturduktan sonra bana saatler hakkında her şeyi anlatacağını söylemişti. Açık fikirli olacağıma dair söz istediğinde herhangi bir onay vermedim. Sadece dinlemek istiyordum, birisine bir şeyin hesabını vermeden, bir şeylerin onayını vermeden dinlemek istiyordum. Tek istediğim, bilgi almaktı. Ne yargılamak, ne yadırgamak, hiçbir şey istemiyordum dinlemek haricinde. Yıllarca saatçi olarak çalışan bu adam, bilim adamı ve araştırmacıymış. Diğerleri gibi. Aslında kullandıkları saatler, gözlem yapmalarına ve veri toplamalarına yardımcı olması gerekiyormuş, nitekim Thomas gibi bazıları bu saati kötüye kullanmayı tercih etmişler. Simülasyonu, sanırsam İngenium olmalı, burayı manipüle etmek için kullanmışlar. Pişmanlıkları ve vicdanı takip ediyordu Thomas'ı hayatı boyunca.

Neden yaptığı sorusuna olan cevabı ise, pek tatmin etmeyecek türdendi. Tam olarak uzayı ve zamanı bükemeseler de, buradaki gerçekliği bükebiliyorlardı. Sanırım, az önce karşılaştığım adamın da bana yaptığı şey bu olmalıydı. Thomas gibileri, az önce konuştuğum adam gibiler, bu ülkeye yardımcı olacak gibi durmuyorlardı, üstelik daha fazla sır sakladıkları açıkça belli oluyordu. Jükum konuşmayı devam ettirmesini söylemiş, Thomas ise buraya nasıl geldiğini anlatmaya başlamıştı. Saatçilerden ayrıldıktan sonra gidecek bir yeri yokmuş gibi hissetmiş, bu yüzden Ingenium'a gelmiş. Buradaki düzen içerisinde kaybolan, araştırmalar yapan Thomas bu süreçte Jükum ile tanışmış. Jükum da aynı Thomas gibi bir bilim insanıymış, ancak dikkat ettiği konu eylemlerin sosyal ve etik sonuçlarıymış. Ingenium da iki dost olarak beraber vakit geçirmeye, araştırma yapmaya başlamışlar. Bu süreçte de Thomas dayanamayıp, kendi geçmişini ona anlatmış.

Parça, bilginin güç olduğu bir organizasyon. Amaçları ise evren hakkında her gün başka gerçekler öğrenmek imiş. Topladıkları bilgilerin herkesin işe yaraşamasını, herkese fayda sağlamasını istediklerinden birlikte çalışıyorlar ve birbirlerinden öğrenerek gerçek bir fark yaratmayı amaçlıyorlarmış. Jükum'un sözleri bittiğinde derin bir nefes aldım. "Size ciddi bir konuşma yapacağım. Sizin bir parçanız olmak istiyorum ancak, isteklerimi ve hayallerimi tam olarak anlamanız gerek..." Az önce bana gelen adamı aklıma getirdim. Onlara bundan bahsedeceğimden emin olduktan sonra devam ettim. "Az önce bir saatçi, senin tayfadan birisi beni yanınızdan aldı. Güzel bir konuşma yaptık kendisiyle, hatta bir sigara hatırası bile aldım. Bakın..." Kulağıma tıkıştırdığım garip markalı sigarayı gösterdim. "Thomas, tanıyor musun bilmiyorum ama kısa bir süre öncesinde Maxwell Fahrner denen biriyle tanıştım. Seninkilerden birisi. Bana Ingenium'u Dünya'dan kurtaracaklarını, bunu saatçilerin yapacağını söyledi. Saatçilerden kurtulmak için saatçileri beklemek, ne kadar acınası değil mi? Ingenium'dan olan birisi değil, Dünya'lı bir saatçi. Bizi kurtaracak ve bizde bekleyeceğiz. Sizlerin yanından aniden beni, belki seni, belki Jükum'u alan adamlarla doluyken, Maxwell gibi konuşan ancak icraat göstermeyen adamları bekleyeceğim değil mi? Hayır hayır hayır... Benim hedeflerimi iyi tanıyın..."

Sağ elimin işaret parmağını havaya kaldırdım. "Öncelikle, saatçilerle şuanki halimle baş edemeyeceğimi biliyorum. Ancak Ingenium'u kurtaracak birisi varsa o da Ingenium'lu olmalıdır. Maxwell ile tanıştığımda onu dövüp saati almayı denedim, ancak tam kolunu kıracakken bir şeyler yaptı ve gitti. Yani, benim bir saatim yok. Bu adamlarla baş etmek için bir saat bulmam gerek." Orta parmağımı havaya kaldırdım. "İkincisi, burayı kurtaracağını söyleyen saatçileri, bana az önce diğer gezegenleri fethedelim diyen saatçileri, aktif olarak saat kullanan herkesi ortadan kaldıracağım." İşaret parmağımı havaya kaldırdım. "Üçüncüsü, Thomas, seni yargılamadım. Ancak bu saatin herhangi bir yozlaşma getirebileceği büyük bir ihtimal. Ben de gücüne kapılıp Ingenium'a hükmetmek isteyebilirim. Bu yüzden, aktif olarak beni anında öldürecek birisini istiyorum. Eğer yozlaşırsam ve tüm saatçileri ortadan kaldırdıktan sonra saati yok etmemeyi tercih edersem, beni anında öldürecek birisine ihtiyacım var. Parça grubundan birisi olursa, benim için daha iyi olur." Serçe parmağımı havaya kaldırdım son olarak. "Bilmediğim teknolojilerin döndüğünü fark ettim. Örneğin Mavi Yıldız denen adamın kafama dayadığı ilginç şey. L gibi bir şeydi. Bunlar hakkında bilginiz varsa, benden sır saklamayın lütfen. Çünkü ilk yapacağım şeylerden birisi, o adamı öldürüp teknolojisine el koymak olacak. Hatta bana tekme atma cüreti gösterdiği için, boynunu kıracağım..."

Konuşmam bittikten sonra, ellerimi enseme doğru attım. Maskemi yukarı kaldırmak için hazırlanıyordum. "Bu arada..." Dedikten sonra maskemi yerinden çıkardım. Dağılan saçlarımı kafamı iki yana sallayarak toparladıktan sonra, kocaman ve sıcak bir şekilde gülümsedim. Bana arka çıkan dostlarıma her zaman sıcak bir gülümseme ile yaklaşırım. "Ben kötü birisi değilim. Sadece Ingenium'un kaderini, Ingenium'lulara ve zamana bırakmak isteyen birisiyim. Bu yüzden tüm saatçileri, gerekirse kendimi bile ortadan kaldıracağım." Sonrasında maskemi sol elime aldım, Jükum'a doğru elimi uzattım, "Adım Mabi Mabi. Bir kere söyleyince hoş, iki kere söyleyince daha hoş." Sıcak gülümsemem yüzümden eksilmiyorken, önce Jükum'a selam verecek ardından Thomas'a verecektim, her ihtimale karşı selamlaşma sonuna ekleyecektim uyarımı. "Lütfen adımı ve yüzümü kimseye söylemeyin, sadece üçümüz bilelim." Sonrasında etrafıma bakınmaya başladım sinirle. Son bir şeyi söylemeyi unutmuştum... "Bu arada söylemeyi unuttuğum bir şey var. Az önce beni alan saatçi! Senin peşinden geleceğim ve şunu bil ki, kafandan duvarıma doldurma ganimet yapacağım. Şimdi teklifine cevabımı öğrenmişsindir umarım. Peşinden! Geleceğim! Beni! Bekle!"
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image
Locked

Return to “Æfgrenst”

cron