[Wændz Neidthad] İlk Temas

#1
Karanlık, seni sarmalayan yoğun bir sis gibi etrafını kuşatıyor. Her yönüne baktığında, sadece koyu bir siyahla karşılaşıyorsun. Bu karanlık, sadece gözlerini değil, ruhunu da esir alıyor. Etrafındaki sessizlik, kulaklarında çınlamaya başlıyor; bu çınlama, yalnızlığının sesi oluyor. Adımlarını attıkça, ayaklarının altında hissettiğin zemin bile belirsizleşiyor. Bu boşlukta, zamanın ve mekanın anlamını yitirdiğini hissediyorsun. Ancak, bu derin yalnızlık ve karanlık içerisinde, uzaktan gelen hafif bir rüzgarın sesini duyuyorsun. Bu ses, seni takip etmeye başlıyor ve adeta bir çağrı gibi kulaklarına doluyor. Rüzgarın sesi, seni ormanın derinliklerine doğru çekiyor. Adımlarını bu sesin peşinden sürüklerken, karanlığın yavaşça dağıldığını ve etrafında ağaçların siluetlerinin belirmeye başladığını fark ediyorsun. Bu orman, karanlığın içerisindeki tek sığınak gibi duruyor. Ormana adımını attığın ilk an, hafif bir titreme hissediyorsun. Ağaçların arasından süzülen ay ışığı, yüzünü aydınlatıyor ve gölgeler, etrafında dans ediyor. Her adımınla birlikte, yaprakların hışırtısı ve dalların çıtırtısı seni selamlıyor. Ancak bu doğal melodinin içerisinde, bir yandan da içsel bir huzursuzluk beliriyor. Zihninde, bir anda ortadan kaybolan arkadaşlarının yüzleri canlanıyor. Onların gülüşleri, konuşmaları, birlikte geçirdiğiniz anlar... Her biri, bu karanlık ormanın içerisinde seninle birlikte yürüyor gibi hissettiriyor. Gözlerini kapattığında, onların seslerini duyuyor, ellerini hissediyor gibi oluyorsun. Ancak gözlerini açtığında, yine yalnızlıkla yüzleşiyorsun.

Ormanın derinliklerine doğru ilerledikçe, bu hatıralar daha da canlanıyor. Arkadaşlarının kayboluşu, içinde bir boşluk, bir eksiklik yaratmış. Onları bulma umuduyla atıldığın bu yolculuk, seni bilinmezlikle dolu bir maceraya sürüklüyor. Her ne kadar içinde bir umutsuzluk barındırsa da, bir yandan da onları bulma ihtimali, seni ayakta tutuyor. Ormanın içerisinde, bu duygularla dolup taşarken, bir yandan da doğanın gizemli ve vahşi güzellikleriyle karşılaşıyorsun. Ağaçlar, sanki seninle birlikte hüzünleniyor, rüzgar, sanki seninle birlikte fısıldaşıyor gibi... Ve sen, bu bilinmeyen yolda, hem kendi içsel yolculuğunu yaşıyor, hem de fiziksel olarak ormanın gizemli yollarında kayboluyorsun. Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, birdenbire önünde beliren bir silüet seni durduruyor. Bu belirsiz figür, ağaçların arasından süzülen ay ışığında daha da gizemli bir hale bürünüyor. Silüet, hareketsiz bir şekilde seni izliyor ve ardından, derin bir sesle konuşmaya başlıyor. "Neden buradasın?" diye soruyor. Sen, şaşkınlıkla cevap vermeden önce bir an duraksıyorsun. Silüet, sabırla cevabını bekliyor.
Off Topic
Pasiflik süresi 3 gündür.

Re: [Wændz Neidthad] İlk Temas

#3
O olayın üzerinden altı ay geçmişti. Elimde hiçbir kanıtlayıcı kanıt olmadığı için sanki hiçbir şey yaşanmamışçasına ortada kalmadan hemen önce duyduğum o söz ise aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Birilerinin benimle ilgili planları vardı ve ben yalnızca onların bu amaç için kullandığı bir kukladan ibarettim... Kimseye olan biteni anlatmamıştım. O çok beğendiğim ayakkabıları bile almamış, gündüz ve gecelerimi figürlere karşı yanımda olan kaçırılmış kimseleri bulmak için harcamıştım. O şapkalı figür varlığını göstermesi ile başlayan bu bunalım zincirinden kurtulmak imkansızdı. Kim böyle şeylerin ardından hiçbir şey yaşanmamış gibi davranabilirdi ki?

Çeşitli olayların yaşandığı haberlerini alıyordum ancak bunlara karşı özel bir araştırma yapmamıştım. Böylece sessizce vaktimi geçirip sorunlarımı içime atmamın bana ne faydası vardı bilemiyordum ancak korumak istediğim herkesin canı yanmış ve hiçbir şey yapamadan ortada kalmıştım. Niyetim kimsenin oyuncağı olmak değildi ama, geçirdiğim boş günlerle o varlığın söylediği gibi vakti geldiğinde benimle ilgili planlarını gerçekleştirmek istediklerinde bunu yapabilme ihtimallerini arttırdığımın da farkındaydım. Kafamda yalnızca bir tek soru vardı, ne yapabilirdim?

Her köşe ve sokağı aramıştım ancak en ufak bir ipucuna dair ulaşamamıştım kaybettiklerimle ilgili. Bu nedenle artık sokakları değil, şehrin dışında ormanlık alanları da aramaya başlamış ancak bir iz bulamamıştım. Olayı araştırmaya başladığımda bana ormanla ilgili sözler söylendiği için buraları aramak bana mantıklı geliyordu. Bu yüzden yeniden bir ormanın içerisine dalmıştım. Etrafta bir şey bulmaya umudum tükenmeye başlamıştı çoktan beridir ancak pes etmiyordum. Her taş ve kayanın arkasına bakıyordum adeta ancak bunun sonunda karşıma çıkan bir ipucu değil, bir figür oluyordu!

Karanlık etrafımı sarmalamaya başladığımda karşımdaki varlığa öfkelendiğimi net bir şekilde göstermek istesem de karanlığın beni esir almasıyla bir hedef seçemediğim için öfkeyle yumruğumu sıkmaktan başka bir şey yapamıyordum. Adımlarımı kulaklarıma dolan seslerin yol göstermesine yönlendiriyor ve ormanın derinliklerine doğru ilerliyordum. Ağaçların arasında ilerlerken aklıma kaybolanlardan tanıdıklarımın yüzleri canlanıyordu. Sanki gülüşmeleri şu an yaşanıyormuş gibi anılar zihnimde dolanırken yüzümde çaresiz bir gülümseme beliriyordu. Ancak hayat acımasızdı. Gözlerimi her yeniden açışımda burada yalnız olduğum gerçeği yüzüme çarpmaya devam ediyordu.

Masumları koruma içgüdüm, onları bulup kurtarma inancımı körükleyen şey oluyordu ve onları bulacaktım da! Tüm bu bilinmez kişiler türlü oyunlar oynamış olsa bile şapkalı figürün varlığını görmüş olmam bana umudumu tüketmemem gerektiğini söylüyordu. Bu figürlerin hepsi aynı fikirde olamazdı!

Düşünceler döngüsü içerisindeyken birdenbire önümde bir silüet olduğunu fark etmemle yerime sabitleniyordum. Sabırla ne tepkisini bekledikten sonra o derinden gelen ses ile birlikte bir an duraksıyordum. Bana neden burada olduğumu sormuştu? Acaba bir ipucu mu yakalamıştım yoksa başka bir şey mi oluyordu? Her ne olursa olsun bu silüetlerin beni yönetip durmasından bıkmıştım artık! Artık ben soracaktım!

"Senin gibi hayaletlerden bıktım artık! Niyetinizi söylemeniz için daha tanenizle daha yüzleşmem gerekecek?" dedikten sonra bakışlarım iyice masumane sertleşirken "Asıl sen söyle, sen neden buradasın? Neden bir türlü insanları rahat bırakmıyorsunuz?!"
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] İlk Temas

#4
Karanlık ormanın içinde, gizemli silüetle yüz yüze gelmişsin. Gözlerindeki kararlılık ve yüzündeki ifade, içinde biriken tüm soruları ve öfkeyi yansıtıyor. Silüet, karşında belirsiz bir şekilde duruyor, sanki bir cevap bekler gibi. Gözlerin, karanlıkta parlıyor ve her bir kelime, dudaklarından dökülürken etrafa enerji saçıyor. Sözlerinle ormanda yankılanan sesin, ağaçların arasında kaybolmasını izliyorsun. Soruların, karanlıkta asılı kalıyor, bekleyen bir cevap arıyor gibi. Silüet, sessizce seni izliyor, sanki sözlerini ölçüp tartıyor gibi. Silüetin tepkisini beklerken, içinde bir umut beliriyor; belki de bu kez gerçek bir cevap alabileceksin. Silüet, bir an için hareketleniyor ve etrafındaki karanlık, onun etrafında dönüyor gibi görünüyor. Sözlerin, ona ulaşmış gibi, bir tepki vermesini bekliyorsun. Gözlerin, karanlıkta beliren her hareketi yakalamaya çalışıyor. Kalbin, bekleyişin ağırlığıyla daha hızlı atıyor ve nefesin, soğuk orman havasında buğu oluşturuyor. Orman, senin ve silüetin arasında gerçekleşen bu karşılaşmanın ağırlığını hissediyor gibi. Ağaçlar, rüzgarın etkisiyle hafifçe sallanıyor ve yapraklar, hışırtılar eşliğinde yere düşüyor. Bu sessiz ve gizemli atmosferde, zaman kavramını yitiriyorsun. Her şey, bu an ve bu karşılaşmanın etrafında dönüyor gibi.

"Ben varım ve buradayım, sen var ol ve burada ol diye." Silüet, sonunda hareket ediyor ve senin sorularına bir cevap veriyor gibi. Ancak cevap, beklentinin çok uzağında, belirsiz ve muğlak. Bu, seni daha da öfkelendiriyor ve içinde biriken tüm duygular, dışa vurmak için bir yol arıyor gibi. Silüet, karanlıkta bir anlık hareketsiz kaldıktan sonra, derin ve yankılanan bir sesle konuşmaya başlıyor. "Ben buradayım çünkü var olmam gereken yer burası. Sen ise buradasın çünkü kaderin böyle yazıldı." diyor. Sözleri, ormanın sessizliğinde kaybolurken, kelimeler arasında gizli bir anlam arıyorsun. "Birçok sorun var kafanda, biliyorum. Ve cevaplar, seni daha da karanlığa sürükleyebilir." Silüet bir adım daha atıyor ve gözleri, ay ışığında parlıyor. "Sana her şeyi anlatamam, çünkü her şeyi bilmem. Ama sana bir şey söyleyebilirim; bu orman, sadece ağaçlar ve yapraklarla dolu bir yer değil. Burası, gerçekten ne yapman gerektiğini keşfedeceğin dönüm noktan." Silüet sana elini uzatıyor. "Eğer benimle gelirsen sana hayatının en büyük macerasını yaşatacağım. Eğer reddedersen seni sonsuza dek yalnız bırakacağım. Seçim sana ait." Silüetin karanlığın içinden çıkan eline bakıyorsun. Sıkman için seni bekliyor. Anlaşılan bir daha bu şansı elde edemeyeceksin. Bu kararın her şeyi, ama her şeyi değiştirecek.

Re: [Wændz Neidthad] İlk Temas

#5
Öfkeli çıkan sözlerim titreştirdiğim havanın uzaklaşarak hiçliğe karışmasıyla askıda kalmış gibiydi. Sözümün siluete ulaştığını düşünüyordum çünkü hala hareketsizce bekliyordu olduğu yerde. Kalbim bunca bilinmezlik içerisinde bir şeyleri öğrenebilme ihtimali ile daha hızlı çarpmaya başlamıştı. Tepki vermesini bekliyordum umutla. Saniyeler yıllar sürüyormuşçasına geçen bu zaman diliminde tüm ormanın varlığının bilincine varıyordum adeta. Sanki orman da benim gibi bazı soruların cevaplarını almak istiyormuş gibi varlığını hissettiriyordu bana.

Kelimeler siluetin ağzından dökülmeye başladığı an soluksuzca dinliyordum onu. Ancak verdiği cevap tatmin etmekten uzak, muğlak ve kapalıydı. Bir anda tepeme atan öfke ile dişlerimi sıkarken konuşmasına devam etmesi ani bir yatıştırıcı oluyordu. Bilge bir adamın ağzından dökülen sözleri dinler gibi hareketsiz dinliyordum bana söylediklerini. Bilinmezlikleri bir ölçüde açığa çıkaracağını söylemiş olması nabzımı hızlandırmaya yetmişti ancak elini uzatmasıyla bir ürperti geliyordu vücuduma. Greia’nın elini uzattığı o an gözümün önüne gelmişti. Yine bir el uzatılıyordu… Bu beni korkutuyordu. Ben karanlığı peşinde sürükleyen biri olabilir miydim? Bu kişi için de aynı karanlığı yaşatabilir miyim? Hayır. Kafamı sakince iki yana sallamıştım. Ben birilerinin hayatını karartmıyordum. Ben var olanın, gerçekliğin ortasında dolaşıyordum ve şimdi bu eli tutmazsam gerçekliğe sırtımı dönüp hayaller içerisinde yaşamayı sürdürecektim. Buna izin veremezdim!

“Maceraları severim” dedikten sonra bakışlarım yere düşüyordu. Hafifçe gülümsememe rağmen içimdeki yastan dolayı gülümsemem eksik kalmıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerimi kapatıyor ve kafamı kaldırıp duruşumu dikleştiriyor ve gözlerimi açarken “Bu macera bana yeni bir yaşam amacı verir umarım” diyor ve uzattığı elini sıkıyordum.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] İlk Temas

#6
Ormanın derinliklerinde, ayakların altında çıtırdayan yaprakların sesi ve rüzgarın hışırtısı eşliğinde, sen ve gizemli silüet birbirinize bakıyorsunuz. Elini sıktığın an, bir enerji dalgası bedeninden geçiyor, sanki bu dokunuşla kaderini mühürlemişsin gibi. Silüetin eli soğuk ve sert, ama aynı zamanda bir güven veriyor. Gözlerin, silüetin gözlerine kilitlenmiş durumda, ve bir an için, tüm ormanın nefesini tuttuğunu hissediyorsun. Silüet, seni yavaşça ormanın daha derinlerine doğru çekiyor. Ayakların, bilinmeyen bir yola adım atarken tereddüt etmiyor. Her adımda, ormanın gizemleri biraz daha açığa çıkıyor. Ağaçlar arasından süzülen ay ışığı, yolunu aydınlatıyor ve gölgeler, etrafında dans ediyor gibi. Bir an için, ormanın seninle konuştuğunu, seni bu yolculuğa çağırdığını hissediyorsun.

Yolculuğunuz, eski bir tapınağın yıkık kapısına varıyor. Kapı, uzun yılların yorgunluğunu ve hikayelerini taşıyor. Silüet, kapıyı iterek açıyor ve seni içeriye davet ediyor. İçeri adım attığında, eski duvarlardan yansıyan sesler ve fısıltılar kulaklarını dolduruyor. Tapınak, bir zamanlar unutulmuş büyülerin ve ritüellerin merkeziymiş gibi duruyor. Silüet, seni tapınağın merkezine doğru yönlendiriyor, burada eski bir sunak ve üzerinde gizemli sembollerle dolu bir kitap duruyor. Kitabın sayfaları, zamanın tozunu taşıyor ve her bir sayfa, binlerce yıl öncesinden kalan bilgilerle dolu. Silüet, kitabı açıyor ve seni okumaya davet ediyor. Gözlerin, antik yazıları takip ederken, kelimelerin anlamı zihninde canlanıyor. Bu, sadece bir macera değil, aynı zamanda bir bilgelik yolculuğu. Birden, tapınağın derinliklerinden gelen bir ses dikkatini çekiyor. Bu ses, seni ve silüeti çağırıyor gibi. Silüet, seninle birlikte sesin geldiği yöne doğru ilerliyor. Yavaşça, tapınağın altındaki gizli bir geçide ulaşıyorsunuz. Geçidin sonunda, bir ışık huzmesi görünüyor ve bu ışık, seni daha da ileriye, bilinmeyenin kalbine doğru çekiyor. Silüet, seni ışığa doğru yönlendiriyor ve sen, adımlarını hızlandırıyorsun. Işık, giderek büyüyor ve sen, ona yaklaştıkça, içinde bir heyecan, bir keşif arzusu büyüyor. Işık huzmesinin kaynağına ulaştığında, gözlerin kamaşıyor ve bir an için hiçbir şey göremiyorsun. Gözlerin alıştığında, karşında, zamanın ötesinden gelen bir varlık duruyor. Bu varlık, seninle konuşmaya başlıyor ve her kelimesi, kaderinin bir parçası oluyor. "Hoş geldin Wændz Neidthad. Bugün gerçeği öğreneceksin. Bugüne kadar sana gördüğün herkes yalan söyledi. Sahte bir dünyada yaşıyorsun. Gerçek dünya senin kıtandan çok daha uzakta. Bizim de savaşmakta olduğumuz bir takım güç sizi zorla buraya getirdi ve sizi incelemeye başladı. Birlikte çalışacağız ve bu gücü yeneceğiz. Bize, Dünya Gezegenine katıl."

Re: [Wændz Neidthad] İlk Temas

#7
Soğuk ve sert el ile tanışmıştım elini tuttuğumda. Ne korkutucu ne de güven verici hissettiriyordu bana bu soğukluk. Ancak tercihimi yapmış ve kaderimin getireceklerini kabullenip bu elin sahibinin götürdüğü yolda yürümüştüm. Attığım adımlar nereye gittiğini bilmiyor olsa da sorun değildi. Zaten ne biliyordum ki bu hayatta. İlerledikçe ay ışığı yolumuzu aydınlatıyor gibiydi. Belki de ormanın belirlenmiş bir patikasından yürüyorduk kim bilir?

Yürüyüşün sonunda eski bir tapınağa vardığımızda bu bilinmedik silüetin daha az gizemli bir yerde barınamayacağını anlamış olmuştum. Kapı daha önce kimlere açılmıştı fikir yürütmesi bile zor olsa da şu an benim için açılacağı kesindi. İtilerek açılan kapının ardında neler olduğu ise son derece merak uyandırıcıydı. Buraya kadar arkadaşlarımı bulabilmek için ilerlemiş olsam da bundan sonra gerçek gizemi çözmek için atıyor gibi hissediyordum artık kendimi. Silüetin yönlendirmesiyle tapınağın merkezine doğru ilerliyorduk. Burada gördüğüm şey ise ne işe yaradığını tahmin etmek istemediğim bir sunak ve üzerinde gizemli sembollerle dolu olan kitaba ulaştırıyordum. Silüetin ise bu kitaptan haberdar olduğu açıktı. Kitabı açıyor ve bilinmedik karakterleri benim de okumam için davet ediyordu. Bu talebe şaşırsam da silüetin benimle dalga geçeceğini hiç sanmıyordum. Bu yüzden usul adımlarla ilerledim ve kitabın sayfalarına baktım. Gözlerim bu antik yazıları takip ederken kelimelerin anlamları zihnime doluşmaya başlamıştı. Bu sıradan bir metin okumaktan öteydi.

Tapınağın derinliklerinden gelen ses ile dikkatim o yöne çevriliyordu. Sesin davetkarlığını hissetmemle silüete bakıyor, ondan olumsuz bir karşılık almadığım için ise kaynağına doğru ilerliyordum. İlerleyişimizin sonunda tapınağın altında gizemli bir geçide ulaşmıştık. Sonunda bir ışık hüzmesi görünüyordu. Kalp atışım tüm bu olanlara karşı belki de makine gibi atması gerekiyor olsa da ne çok hızlı ne de hiçbir şey olmamışçasına normaldi. Ancak silüetin beni ışığa doğru yönlendirmesiyle bu durum bir anda değişiyordu. Attığım adımların sonrasında ne olabileceği ile ilgili en ufak bir fikrimin bulunmaması beni iyice heyecanlandırıyordu. Sonunda ışığın kaynağına ulaştığımda başta gözlerim kamaşıyor ardından ise gözüm alıştığında zamanın ötesinde bir varlık karşımda duruyordu. Nutkum tutulmuştu varlığı gördüğümde. Böylesine antik bir tapınağın içerisinde zamanın ötesinde bir varlıkla karşılaşmış olmak tahminlerimin ötesindeydi. Adımı söylediğinde ürpermiştim. Açıkçası ismimi herkes bir şekilde biliyor olmasına karşı bu seferki varlığın da sebebiyle bu durum içerisinde kalmıştım. Gördüğüm herkesin yalan söylediğini duyduğumda zihnim bir an duraksıyordu. Yaşadığım dünyanın sahte olduğunu öğrendiğimde ise gözlerim büyüyordu istemsizce. Savaştıkları bir takım gücün beni buraya zorla getirdiğini ve incelemeye başladığını söylemişti. Birlikte çalışıp bu gücü yenmemizi teklif etti. Zihnim neler duyduğumu anlamak için içine kapanmıştı. Neler oluyordu? Ben tüm bu olayların neresindeydim? Tüm bu karmaşa içerisinde dikkatimin aşırı dağıldığını hissederek gözlerimi kapatıp hızla kafamı iki yana salladım kendime gelmek için.

Başından beri birileri beni takip ediyordu bu doğruydu. Bunun için başta beni şapkalı figür uyarmıştı. Ancak onu bir daha görememiştim. Ondan sonra gördüklerim ise bambaşka karakterlerdi ve bana hiçbir bilgi iletmeden ortalıktan kaybolmuşlardı. Kaçırılan çocukları araştırıyordum yalnızca. Neden bu durumun içerisindeydim? Neden yaşadığım yerin sahte olduğu söyleniyordu. Tüm bunların ne bağlantısı vardı?!

"Dünya gezegenine katılırsam... yani... size katılırsam... kayıp çocukları ve kayıp çocukları arayan masum insanları bulabilecek miyim?" diye soruyordum. Dünya gezegeni, bulunduğum gezegen her neyse, bunlar beni istediklerime kavuşturacak elementler gibi görünmüyordu. Ancak merak ediyordum. "Dünya gezegeni şu... bilinmedik uçan nesnelerin ve karmaşık iletişim aletlerinin olduğu yer mi?" diye soruyordum.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] İlk Temas

#8
Gözlerin, zamanın ötesinden gelen varlığın üzerinde sabitlenmiş durumda. Onun sözleri, senin kafandaki soru işaretlerini daha da artırıyor. Varlık, senin sorularını ciddiyetle dinliyor ve cevap vermek için bir an duraksıyor. Sonra, derin ve yankılanan bir sesle konuşmaya başlıyor. "Evet, Wændz Neidthad." diyor varlık, sesinde bir bilgelik ve anlayış tonuyla. "Dünya'ya katılırsan, kayıp çocukları ve onları arayan masum insanları bulma şansın olacak. Ancak bu, kolay bir yolculuk olmayacak. Dünya gezegeni, senin anladığın anlamda bir yer değil. Evet, bilinmedik uçan nesneler ve karmaşık iletişim aletleri var. Ancak bu aletler ve teknolojiler, senin dünyanda olduğundan çok daha farklı işliyor." Sen, bu bilgileri sindirmeye çalışırken, varlık devam ediyor. "Dünya, sadece teknoloji ve ilerlemenin olduğu bir yer değil, aynı zamanda büyük bir çeşitlilik ve karmaşıklık içeriyor. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve daha birçok canlı ile dolu bir gezegen. Ve evet, orada da kendi sorunları ve mücadeleleri var."

"Bu gücü yenmek için, senin ve senin gibi diğerlerinin yardımına ihtiyacımız var. Seni seçmemizin nedeni ise basit. Senin dünyanda yaşananlar, bizim dünyamızda da etkiler yaratıyor. İki dünya arasındaki bağ, senin şu anda anlayabileceğinden çok daha derin ve karmaşık. Senin dünyanda yaşanan her olay, bizim dünyamızı da etkiliyor ve bizim dünyamızda yaşanan her olay, senin dünyanı etkiliyor. Bu yüzden, senin gibi özel bireylerin yardımına ihtiyacımız var." Sen, bu sözlerle daha da şaşkına dönüyorsun. İki dünyanın birbiriyle bu kadar iç içe geçmiş olması, aklını başından alıyor. Varlık, senin şaşkınlığını anlıyor gibi ve elini uzatıyor. "Gel, Wændz. Seninle paylaşacak çok şeyimiz var. Ve senin de bizimle paylaşacak çok şeyin var. Birlikte, bu gizemli gücü yenebiliriz." Sen, varlığın elini tutuyor ve bir karar veriyorsun. Bu yolculuğa çıkmaya, bu gizemi çözmeye ve iki dünyanın kaderini değiştirmeye hazırsın. Varlık, seni tapınağın daha da derinliklerine, bilinmeyenin kalbine doğru yönlendiriyor. Her adımında, yeni bir bilgi, yeni bir gerçekle yüzleşiyorsun. Bu yolculuk, senin için sadece bir keşif değil, aynı zamanda bir dönüşüm olacak.

Varlığın elini sıkıca tutuyorsun ve bir anda etrafındaki her şey bulanıklaşıyor. Gözlerini kapıyorsun ve bir enerji dalgası bedenini sarıyor. Gözlerini açtığında, kendini tamamen farklı bir yerde buluyorsun. Burası, eski tapınağın gizemli atmosferinden çok uzakta, steril ve beyaz duvarlarla çevrili, laboratuvara benzeyen bir ortam. Etrafına bakıyorsun, ama varlık ortada yok. Onun yerine, beyaz önlük giymiş bir doktor, seni dikkatle inceliyor. Doktorun yüzünde ne bir tebessüm ne de bir tehdit ifadesi var, sadece profesyonel bir merak var. "Hoş geldin, Wændz." diye sesleniyor doktor, elinde ne olduğunu anlayamadığın garip bir cihazla. "Uzun bir yolculuğun sonunda buraya ulaştın. Endişelenme, burası güvenli bir yer ve seni iyileştirmek için buradayız." Sen, bu yeni ortama ve duruma alışmaya çalışırken, doktor devam ediyor. "Burası Dünya, ama senin bildiğin anlamda bir Dünya değil. Burası, senin ve senin dünyanın sırlarını çözmek için kurulmuş bir araştırma tesisi. Seninle ilgili bazı özel şeyler keşfettik ve senin yardımınla, iki dünyanın da geleceğini değiştirebiliriz." Doktor, tabletinden birkaç not kontrol ediyor ve sonra senin yanına yaklaşıyor. "Biraz dinlenmene izin vereceğiz. Uzun bir yolculuktan sonra dinlenmek önemli. Ama endişelenme, burada kalışın boyunca sana iyi bakacağız. Ve eğer hazırsan, seni ve senin dünyanı etkileyen bu gizemli güç hakkında konuşmaya başlayabiliriz." Sen, bu bilgileri sindirmeye çalışıyorsun. Etrafındaki cihazlar ve aletler, senin dünyandakilerden çok daha ileri teknolojiye sahip gibi görünüyor. Doktor, senin rahat etmen için her şeyin yapıldığını söylüyor, ama aklında hala birçok soru var. Varlık nerede? Bu laboratuvarın amacı ne? Ve en önemlisi, senin bu büyük planın içindeki rolün ne? Doktor, senin şaşkınlığını ve merakını anlıyor gibi ve sana güven veren bir ses tonuyla, "Merak etme, zamanı geldiğinde her şeyi açıklayacağız. Şimdi, lütfen dinlen ve güç topla. Senin gücüne ihtiyacımız olacak." diyor.

Re: [Wændz Neidthad] İlk Temas

#10
Geçen her saniye bilinmezlikler çukurunda daha derine batmama sebep oluyordu. Amansız bir çığlık koparmak istiyordu ruhum ancak cesaretim hiç olmadığı kadar fazlaydı. İki dünya arasındaki iç içe girmişlik ve o Dünya denilen yer hakkındaki uçuk sözler tamamen aklımı başımdan almasındaki engel, hala cesur davranıyor olmamdan kaynaklanıyordu sanırım. Beni davet ediyordu bu varlık ancak neye davet edildiğimi bilmiyordum. Kavramlar üzerinde bir işe yarayacağım konusunda ikna edilmeye çalışıyor olsam da ne yapmam istendiği veya ne yapabileceğimle ilgili fikrim bile yoktu. Çocukları aramakla çıktığım bu yolda farklı diyarlar ve bilinmeyen güçler ortaya çıkmıştı bu noktada ve ben karşıma çıkan varlıklar büyümeye başladıkça her seferinde işlerin çok daha küçük bir noktasında olduğumu, bir piyonmuşum gibi hareket ettirildiğimi hissetmeye başlamıştım. Ancak kolay lokma olmayacaktım. Evet, gizemli güçler ve gizemli amaçlar söz konusuydu ve ben bu iki dünyanın kaderini değiştirecektim!

Varlığın elini sıkıca tuttuğumda etrafımdaki her şey bulanıklaşmaya başlamıştı. Gözlerimi kapattığımda etrafımı saran enerji dalgasını hissedebiliyordum. Bir şeyler olacağını anlayabilmiştim ancak gözümü açar açmaz kendimi tamamen farklı bir yerde bulmam bir an afallamama sebep oluyordu. Ansızın ortaya çıkan kişiliklerin hızı bu kadar imkansızdı demek. Kendimi steril bir laboratuvarda bulmuştum. Sanırım böyle bir yerdi ancak ne olduğunu kestirebilmem imkansız sayılabilirdi. Bir doktor beni karşılamış ve hoş geldiğimi söylemişti. Hoş geldiğim söylenemezdi. Tepki vermeden karşıladım onu. Beni iyileştirmek için burada olduğunu söyledi. Benim iyileşecek neyim vardı ki? Neyden bahsediyordu doktor? Sözlerinden bir araştırma konusu olacağım hissiyatını alıyordum. Tüm bu zahmetin denek olmam için harcanacağını sanmıyordum çünkü tüm figürler ve varlıklar zaten beni alt etmek için çeşitli güçlere sahipti. Gücüme ihtiyacı olduğunu söylemişti doktor. Element gücümden bahsediyordu sanırım. Burası ve o az önceki varlıkla ilgili sorular zihnimde dolanıyor olsa da ne yapacağım konusunda kendimden emin olamıyordum. Doktorun sesine güvenmeli miydim? Sanırım zorla tutulmayacaktım. O yüzden bu atmosfere alışmak ve olayları sindirebilmek için biraz dinlenip sakinleşsem iyi olacaktı.
► Show Spoiler
Locked

Return to “Æfgrenst”

cron