Re: [Dufo Slitshut] Gedhilfe Eğitim Kampı'na Hoşgeldin, Aydınlık Yarınların Gölgesi!

#31
Genç delikanlı zamanın rüzgarında savrulan zamanlarının içerisinde yaşadığı tüm o kötü ve korkunç anılarını artık sindirebilirdi. İçindeki birikmişliği ve ona yük olan her şeyi, yolunun amacını ve bu yoldan dönüşü olanın da yolun ahengine kapılmışlar kadar lanetleneceğini bildiği için yıkılmamak ve düşmemek adına en büyük laneti içindeki tüm karanlığı sömürene kadar haykırdı. O karanlık avuçlarının içinde isyanını tüm doğaya duyururken artık eskisi gibi olmak istemediğini ve kendi ile birlikte hiçbir şeyin de eskisi gibi kalmaması için öfkesinin güce dönüşmesi için haykırdı. Hiçbir zaman onu duymayan ama onu izleyen birileri olduğunu düşünüyordu hep ve bu yüzden yine dara sıkışınca o hatayı yaptı.

Dufo'nun içerisinden taşan karanlık öyle bir noktaya varmıştır ki artık aydınlığın zerresi herkes için lütuf haline gelmektedir. İçerisinde ne tuttuğunu bilmeden bunca zamandır yaşayan delikanlı da bu duruma olan şaşkınlığını sadece izlemek ile gerçekleştirirken vücudunun her bir kesiminden akışkan maddelerin çıktığını hisseder. Bu hissettiği son şey olarak onun kaderinin sonuna getirir ki; devamında sadece acıdan ibaret anılar vardır. Yaşadığı her anda acıyla aynı yolda yürüyen genç adam yaşamın sonunda da acıyla karşılaşır.

Hiçbir şey düşünemediği ve hiçbir şey hissedemediğini fark ettiği noktada bir ses duymaya başlar. Bu, sonunda bir anlamı olduğuna inandığı yolun sesi olarak onu umutlandırır.Sesin ona söylediği şeylere kulak keser ve ne söylediğini anlamaya çalışır bir süre için. Ancak duyduğu şeyler umduğu veya hayal ettiği şeylerin aksine onun iç dünyası gibi karanlıktır.

Hiçbir şey yapamadan, her şeyin farkında olup aslında hiçliğin içerisinde tıkalı kaldığını fark eder. Gördüğü o simsiyah figürün ona söylediği şeyler az önce duygularının tercüme olmaya çalıştığı gerçeklerdir. Artık hiçbir şeyin gerçekliğini sorgulayamayacak noktaya geldiğinde ise o kara silüetin ufak bir detayını fark eder. Bunca kederin ve acının içerisinde bunu fark etmesi onun için ne anlam ifade edecek bilinmez. Tek bildiği istemsizce ayağa kalkıp o şeyin karşısında duruyor ve onun değişen tavırlarıyla şekilden şekle giriyordu. Ona gerçek bir insan olduğunu söylüyordu ve bir projeden bahsediyordu. Bu da yaşadığı deneyin bir parçası mıydı? Yoksa hayalinde yaşanan şeyler miydi?

Gerçeği ve gerçekliğin içerisinde sıkışıp kaldığı noktada beyaz bir ışığın ona sahip çıktığını görüyordu genç delikanlı. Ancak konuştuğu karanlık silüet ona bir teklifte bulunmuştu ki cevabını almadan onu öldürmeye çalışmıştı. Yine aynı ışık onu korumuş ve bir şekilde genç delikanlı hayatta kalmış gibiydi. Yaşadıkları içerisinde sessiz çığlıklar atarken uyanmıştı. Uyandığı vakit hiçbir şey normal değildi ve bunun farkındaydı. Az önce kendi hayal dünyası ve duygularıyla yüzleştiğini düşünürken başka bir şeye sebep olduğunun farkındaydı genç delikanlı ama bunu sonra, kendi başına çözmeliydi.

Şimdi kaldığı yerde Yaşlı Kurt lakaplı kişinin çığlıklarını duyuyordu. Burada yaşanan anormal şeyler olduğunu gözlemledikten sonra kendi yaşadıkları ile bağdaştırmıştı. Sanırsam yaşadıkları hayal gücünün ötesindeydi ve gerçekliğin başka bir noktasında Dufo, açılmaması gereken bir kapının kilidini kırmıştı. Ortalıkta ne olduğunu anlamıştı ve bu savaş - büyük resim konuları arasında bir bağlantı kurabilmişti ama iç sesinin kulaklarına olan çığlığını duyuyordu. Kendi sesinin onunla konuştuğunu ve ona çılgınca şeyler söylediğine şahit oluyordu. Geri geldiğinden beri hiçbir şey doğru gitmiyordu.

İlk önce derin bir nefes alıp içindeki sesi yatıştırmaya çalıştı ve ona sakin kalması gerektiğini, öğrenebileceği her şeyi öğrenip buna göre aksiyon alması gerektiğini tembihlemişti. Böylece öldürülmesi gerekenler işine yaradıktan sonra yine de öldürülebilirdi ancak sebepsiz yere öldürmek ona hiçbir şey kazandırmayacaktı. Bu durumu ona açıklamış ve hamlesini sadece "yapabildiği" için yapmaktan yana kullanmamıştı. Daha sonrasında ise yaşlı kurta ve çevresindekilerin dikkatini bir şekilde çekmeyi başararak şunları söyleyecekti:

"Sanırım bize bazı şeyleri açıklamanız gerekiyor. Eğer bizi bir savaşa hazırlıyorsanız ve bu kıtanı geleceği ile ilgiliyse bizi neden bilgilendirmiyorsunuz? Burada herkes fare olmaktan ziyade savaşçı olup evini korumak için mücadele verebilir. Ayrıca siz kimsiniz, üzerinizdeki sembolleri daha önce gördüğümü hiç hatırlamıyorum. Bize, sizin için bir şeyler yapmamız için fırsat verin ki işimiz kolay olsun. Bizi çöpe atabileceğiniz birer torba olarak görmekten vazgeçin!" diyordu ve bunu söylerken kalabalığı arkasına almak için gerekli tonlamaları yapıyordu. Adamın vereceği tavıra göre devam etmek istiyordu ama onun durumunda olanlara şunları tavsiye etti:

"Bizler evimizi korumak için her daim mücadele edebiliriz. Ancak köle olarak değil! Bizlerden savaşçı olmamızı istiyorsanız bize köle değil, savaşçı olarak davranmalısınız! Bize ne yaptınız! Siz kimsiniz! Bizden ne tarz bir şey için beklentiniz var ve eğitimlere sokuyorsunuz! Bunları bilelim ki bu işe can ve baş ile sarılalım!" dedikten sonra öfkesini daha da belli etmek için yaşlı adama ve çalışanlara ölüm dolu gözlerle bakmaya başlayacaktı. İç sesini bu noktada ne kadar dinlemek istese de asıl amacı gerçeği öğrenmekti. Her zaman amacı gerçeğe yakın olan genç delikanlı, gerçeği öğrenebileceği noktada gücünü "yine" saklayacak ve gerekirse "O'nu" kullanmaktan çekinmeyecekti!
Image
► Show Spoiler

Re: [Dufo Slitshut] Gedhilfe Eğitim Kampı'na Hoşgeldin, Aydınlık Yarınların Gölgesi!

#32
Ağzını açtığın andan itibaren Yaşlı Kurt sana dönüyor ve anladığını kadarıyla dikkatle seni dinliyor. Konuşman boyunca bir iki kere attığın kaçamak bakışlardan etraftakilerin de ilgilendiğini anlıyorsun. Sana hak veriyor veya senin arkanda duruyor değiller fakat konuşmanın bir dönüm noktası olacağından eminler. Bu yüzden aralarında uzaklık bırakarak toparlanır gibi oluyorlar. Sözlerinin sonu komutanın sana doğru yürümesinin başlangıcı ile örtüşüyor. Komutan karşına geçiyor ve bir hamleyle kulağının tamamını tutup seni kaldırıyor. İrkilerek parmak uçlarının üzerinde durmak zorunda kalıyor. Parmak uçlarının üzerinde olsan bile komutanla aynı boyda olmadığını yeni fark ediyorsun. Komutan suratına dolu öfke ile bağırmaya başlıyor. "Ben size başta ne dedim? Yetkililer size başından beri ne anlatıyor? Kulağında bir sorun mu var? Beyninde bir özür mü var? Yeni Tanrı aşkına, sabrımı mı sınıyorsun?" Seni iyice havaya kaldırıp itiyor. Hızla yalpalayıp kalçanın üzerine düşüyorsun. Komutanın çakmak çakmak gözleri diğerlerini hedef alıyor. "Gelişmemiş beyinlerinize şunu sokun! Siz, aileleriniz, arkadaşlarınız, ulusunuz, kıtanız ve bütün gezegeninizin tehlike altında. Yetmiyormuş gibi, en korkunç tehlike ile karşı karşıyasınız. Sorun içinizde! Kıtanızdaki devletler devlet olmayı beceremiyor. Uluslarınız ulus olmayı beceremiyor. Liderleriniz hem birbirlerinden hem de halklarından bol bol sır saklıyor. Pakt dediğiniz boş beleş antlaşma başarısız oldu ama hâlâ cesetten am istiyorsunuz. Hiç yaşamınız boyunca tarihinizi veya devlet işlerinizi araştırdınız mı? Hiç haberleri takip ettiniz mi? Suç oranlarına baktınız mı? Hepiniz polis memurusunuz ama hizmet ettiğiniz güçlerin ne olduğunu veya ne amaçladığını bilemeyecek kadar zavallı ve acizsiniz!" Sana dönüyor. Bakışları, sesi ve duruşu öyle bir manevi güç yayıyor ki, özel güçleri olduğuna ant içebilirsin. "Daha fazlasını istiyorsun, değil mi? Tıka basa boğazına dizeyim hemen. Gedhilfe hükümeti yıllardır Dünya ile iletişim ve etkileşim hâlinde ve bunca yıldır yaptığı tek şey bizim savunma sanayi teknolojimizi depolamak. Tabii, bir de işler kötü giderse diye kaçış yolu hazırlamak. Niye peki? Bize ihanet ediyor da ondan. Dünya olarak onlarla etkileşime geçtik çünkü bizim gibi başka bir canlı türü daha olduğunu keşfetmek bizi sevindirdi ve umutlandırdı. Bunca zamandır yalnız olduğumuzu sanıyorduk ama sizi bulduk; burayı bulduk. İlk işimizi diplomatik görüşme sağlamak oldu. Birbirimizi tanımak ve müttefik olmak. Bu keşif bizim için dönüm noktasıydı. Sırf bu yüzden, dost olmak için, birçok destek de bulunduk. Sonuç? Gedhilfe savaşa hazırlanıyor. İkinci Kıtasal Savaş'a! Bizim silahlarımızı burayı fethetmek istiyor. Kıtayı ele geçirmeyi planlıyor. Bu gerçeği kıtaya yayacak kadar gerizekâlı olduğumuzu mu sanıyorsunuz? Niye saklı iş yapıyoruz sanıyorsunuz? Niye sizi gizli saklı buraya getirdik, ha? Gedhilfe kılını kıpırdatmadan kargaşadan beslenmesin ve istediğini alamasın diye tabii!" Komutan soluksuz yaptığı öfkeli konuşması yüzünden nefessiz kalıyor ve kalbini tutmaya başlıyor. Önce yanındakiler, sonra da bazı getirilenler yanına gidiyor. Derin derin nefes alıp vererek kendisini toparlıyor komutan. "Biz de sizin element güçleriniz yok. Bu bir eksi. Yaklaşan savaşta her güce ve kaynağa gerek duyacağız. Eğer dönecek bir ev istiyorsanız, size ne söyleniyorsa onu yapın." Komutan etrafından aldığı destek ile içeriye götürülüyor. Duyduklarını sindirmek kesinlikle zaman alacak. Diğerleri de aynı durumda. O sırada komutanın gittiği yerden başka bir komutan daha geliyor. Onun kadar olmasa da, yine de yaşlı ve aynı kıyafeti giyiyor. Aynı sembolü taşıyor. "Odalarınıza dönüp yatın gençler. Saat geç oldu. Sonra devam edeceğiz." Bunun üzerine herkes duvarda asılı saate bakıyor. Akşam olmuş bile. Biraz daha oldukları yerde durup sindirmeye çalışıyorlar ve sonunda odalarına çekiliyor. Sen de dahil olmak üzere.

Bir sonraki gün, biraz daha geç kaldırılıyorsunuz. Biraz daha geç toparlıyorlar sizi. Hepinize birer sandalye veriliyor. Oturmanızın ardında biraz süre geçiyor. Herkesin aklı dünde hâlâ. Gerçekten de o kadar çürümüş ve karanlık bir kıtada mısınız? Gerçekten de bir ihanet mi söz konusu? Geniş ekran bir televizyon getiriliyor. "Yeni" komutan televizyonun yanında durup size gülümsüyor. "Bugün size geçmişten deneyimler getireceğiz. Strateji, plan, taktik! Bunlar anahtar sözcüklerimiz. Başlayalım!" Televizyon bir savaşı anlatıyor. İki tarafın savaşı. İki tarafta da atlılar, kalkanlılar, okçular ve diğer birim türleri var. İlk göze çarpan ve şaşırtan nokta iki tarafın ordusunun da absürt sayıda olması. Siz bu kadar büyük orduları sadece tarih kitaplarından veya yaşlılarından biliyorsunuz. Kıtanın eski çağlarında ancak bu tür ordular var diye biliyorsunuz. İki ordudan birisi atlıları önde, kalkanlıları arkada, en arkada da okçuları ile saldırıya geçiyor fakat karşı tarafın ordusu olduğu yerde duruyor. Komutan burada durduruyor ve soruyor. "Karşı taraf neden harekete geçmiyor?" Bazılarında boş bakışlar var, bazıları düşünüyormuş gibi yapıyor, bazıları ise harbi kafa yoruyor. Bir kişi elini kaldırıyor. "Düşmanın dizilimini ve saldırı biçimini görmek için mi?" "Güzel bir yanıt! Başka yorumu olan?" Başka biri çekinerek yanıtlıyor. "Belki de nasıl karşılık vereceklerini bilmiyorlardır. O yüzden acele etmek istemiyor olabilirler. Hani, düşman üzerlerine geliyor ama..." "İnan bana, tarihte nice ordular savaşın ortasında durup sonraki hamlelerini düşündüler. Yani, olabilir! Başka?" Herkes yanıt denemesinde iken sen durdurulan sahneye dikkatini veriyorsun. Zemin eğri. Saldıran taraf ilerledikçe azar azar yokuş çıkacak. Bekleyen ordunun ise arka tarafı gözükmüyor çünkü orman. Belki bu bir ipucu olabilir sana.

Re: [Dufo Slitshut] Gedhilfe Eğitim Kampı'na Hoşgeldin, Aydınlık Yarınların Gölgesi!

#33
Genç delikanlı içerisinde bulunduğu durumu avantaja çevirmeyi her ne kadar içten içe istese de onun gibi olan, bu kaderi paylaşan bir çok insanın da desteğine ihtiyacı vardı. Bu desteği herhangi bir güç kullanmadan yumuşak bir tavır ile elde etmeyi hedeflemişti. Ancak bu yumuşak tavır mağdurlara uyguladığı ve onların yüreklerine raks eden bir melodi gibi olmalıydı. Bütün yaşadıklarının yanı sıra bu olan şey yaşadıklarını düşünmeye fırsat verecekti. Eğer bundan istediği sonucu alırsa ve istediği her şeyi öğrenebilirse ona göre aksiyon alabilirdi ve zafer içeren adımlarla ilerleyebilirdi.

Beklediği ilgiyi göremediğini fark ettiği sırada komutana olan hiddetini arttırmıştı. Ancak gördüğü şey kendi hiddetinden daha büyüğü olmuştu. Üstelik yakından karşılaştığı vakit bu adamın devasa biri olduğu da gözünden kaçmamıştı. Onun saçmalıklarını dinlerken içinden bazı şeyler hissetmeye başlamıştı. Haklı olduğu çok fazla şey vardı ve bu yüzden reaksiyon verememişti. Ancak bu haklılıklar arasında kendilerinin de söylemekten çekinmediği bir saçmalık vardı ki Dufo'nun beynine kan sıçramasına sebebiyet vermişti. Kendilerinin dünyadan Ingenium'a olan etkilerinden bahsetmişlerdi. Yani bu noktada kim savaş çıkartmıştı?

Dufo gece vakti kendi başına dinlenmeye geçtiği vakit adamın söylediklerini tekrar tekrar hafızasında oynattı. Kafasında oynattığı senaryoda hep aynı yerde dönüp duruyordu genç adam. Ingenium'da savaşın bu denli korkutucu olması ve tarafların birbirine güçlü üstünlükler sağlamasının sebebi aslında dünyanın onlara yardım etmesi miydi? Üstelik tek çıkarım bu da değildi! Kendi hataları yüzünden çıkarılan savaşın bir de üstüne kontrol edemedikleri müttefikleri yüzünden kendileri savaşmak yerine burada, kıtada bulunan bir sürü masumu tekrar savaştırmak için onları eğitmeye mi karar verdiler? Neden silah vermediler, ordularını getirmediler ve bununla mücadele etmediler?

Dufo'nun öfkesi adeta onu kontrol etmeye başlamıştı. Zırvalığın ve beceriksizliğin bedelini yine masumlar, yine bu olayla alakası olmayan insanlar çekecekti. Üstelik bir başkasının sahip olduğu güç sebebiyle bu zamana kadar yaşanan tüm ölümlerin ve katledilişlerin bu hesabın üstüne eklenince burada ne yapması gerektiğine karar vermişti. Burada bulunan her şeyi, dünya adı altında var olan her canlıyı yok etmeyi istedi. Ve bu sefer, isteğinden öte olarak yaşadığı o karanlığı hatırladı ve onu anımsadı. Dufo, insanlardan üstün olmayı istemiyordu. Sadece üstün olduğu halde başkalarını ezmekten çekinmeyen ve bundan hiç utanmayanlara karşı savaşmak ve onların hepsini yok etmek istiyordu.

Toplanma saati normalin dışında geç vakitte gerçekleşmişti. Bu gerçekleştiği sırada insanların suratında hala dün ki yaşananların etkisi vardı. Genç delikanlı o an kimseyi hissedememiş olsa da artık yalnız olmadığının farkındaydı. Dünya ve onunla etkileşime geçmiş her şey yozlaşmış ve çürümüştü. Bencillikleri ve ahmaklıkları ile kendi başlarının çaresine bakamayan yüksek rütbeli düşük sıfatlar, gencecik ve savunmasız çocuklara bağıracak kadar düşmüştü. Her ne kadar bunu kabul etmek istemiyor olsa da gerçekler bunlardan ibaretti. Dünya, beceriksizliğinin bedelini hiçbir kayıp vermeden Dufo ve onun gibi evinin güvenliği için hayatını tehlikeye atan insanlara ödetecekti. Bu gerçekleşsin diye onlara savaşmayı, taktik yapmayı ve saldırmayı öğretiyorlardı. En başından beri niyetleri aslında kendilerine av köpeği yetiştirmekti.

Evet, Gedhilfe'nin yaptığı kötülüktü bu doğru. Ancak kötülüğün kaynağının nereden geldiğini biliyordu genç delikanlı. Öncelikle kafasında bir hedef belirledi ve kötülük ile kaynağı arasında var olan bağlantıyı kesmeliydi. Bunu yapmak için ne gerekiyorsa onu yapmak zorundaydı. Bir kurtarıcı olmak istediği için değil, yapılabildiği zaman neler yapabileceklerini insanların göstermek için savaşmalıydı! Üstelik bu sadece kazanmayı hedefleyen bir savaş olmamalı, yok etmeyi hedefleyen bir savaş olmalıydı!
Kişioğlunun sonsuz evrim potansiyelinin onu getirdiği noktaya baktığı zaman kaderin önüne geçebilmek için daha da güçlenmesi gerektiğinin farkındaydı.

Geniş ekranda gösterilen şeylere baktığı vakit durum analizi yapıyordu. Herkesin söylediğine kulak veriyordu ve kendisi için bir çıkış noktası hazırlıyordu. Kafasında kurduğu planı harekete geçirmek için vakit gerekiyordu ona. Burada öğrenmesi gereken şeyler vardı ve onların ardından buraya son verebilirdi. Her şeyin bir sonu gelmeliydi. İçerisindeki öfkeye hakim olmak ve kendine vakit tanımak için ufak bir an olsaydı, onunla konuşan o "şeye" tekrar ulaşmayı denerdi. İçerisindeki karanlığın dışına taştığında öldüğünü düşünmüştü bu yüzden kendine hakim olmaya çalışıyordu ama ne kadar bunu başarabilirdi bilmiyordu. Belki de buradaki herkesin ölümü ile kendi ölümü bir işe yarar diye düşünmüştü kısa bir süreliğine.

Bu düşüncenin ardından arkasına yaslanıp iki defa ard arda kısa nefes alıp verdi. Sanki içinden bir anlığına o öfkeyi kusmayı hedefledi. Daha sonrasında herkes cevaplamaya çalışırken müsaade istemeden bir anda lafa atladı ve konuşmaya başladı:

"Ormanda bir şey sakladıkları bariz. Üstelik konum gereği karşıdaki ordunun yokuş çıkması gerekiyor ki bu onları açık hedef yapar. Ormanın içerisinden kütük yollayabilirler alevler ile sarmalayıp. Veya bir taş yuvarlayabilirler. Asit dolu kazanlar ile saldırabilirler aklınıza gelebilecek türlü agresif opsiyonu düşünebilirsiniz. Hiçbir askerinin burnu kanamadan bu coğrafi avantajı kullanıp lehine çevirebilirdi." diyor ve kısa süreliğine sessizliğinin ardından ayağa kalkıp ekrana yaklaşıyordu. Ekrana kısa bir süre baktıktan sonra gözlerini komutana çevirip konuşmaya başlıyordu:

"Söylediklerimin hiçbiri de gerçekleşmeyebilir. Daha korkunç bir güce de sahip olabilirler ama tek söyleyebileceğim kendilerinden emin olmalarının nedeni ellerindeki koz. Yaşadığım yer yok olduğundan beri bu konular üzerinde kafa yoruyorum ve bu yüzden biraz hassasım. Sahi komutanım, bizim kozumuz ne olacak? Gedhilfe ile olan savaşa sadece bizim yeteneklerimiz ile gitmeyeceğiz değil mi?" dedikten sonra hassas bir şekilde komutana baktı. Ancak baktığı sırada komutanın boğazının avucunun içerisinde olduğunu hayal etti ve o avucunu sıktıkça, komutanın nefes almasının zorlaşmasını ve onun boğulmasını diledi. Aynı o gün ki gibi bunu yapmayı istedi. Burada var olan hiçbir dünyalı için artık beklemeyi düşünmüyordu. Onlar savaşmayı öğretmek istiyorlarsa genç delikanlı onlara savaşın ne olduğunu genç yaşında öğrendiği o duygularla onları boğmaya hazırdı!
Image
► Show Spoiler

Re: [Dufo Slitshut] Gedhilfe Eğitim Kampı'na Hoşgeldin, Aydınlık Yarınların Gölgesi!

#34
Komutan gülümseyerek seni izliyor. Hani, dinliyor ama sanki gözleri ile dinliyor gibi. Garip bir durum. Savaş ile ilgili soruna da gülerek karşılık veriyor. "Sizin gezegende de aynı durumun geçerli olduğunu düşünmüştüm. Söz konusu savaş olunca veya büyük çaplı bir çatışma olunca coğrafi avantaj her şeydir. Kimin kazanacağına ve kimin kaybedeceğine çevreniz karar verir. Dediğin gibi, kesinlikle sırtlarını verdikleri ormanda saklı kozları var ve düşmanın menzile girmelerini bekliyorlar." Komutan seninle göz temasını bozmadan elindeki kumandanın tuşuna tıklıyor ve görüntü devam ediyor. Saldırıya geçen taraf gerçekten de belli bir yol katedince başlarına devasa kayalar yağmaya başlıyor. Düşman ordusu anlık saldırı karşısında ezilip öldükten sonra bekleyen taraf saldırıya geçiyor ve çatışmayı hızla sonlandırıyorlar. Komutan görüntüyü durduruyor. "Savaş alanında başarılı olmanın birçok yollarından biri düşmanın cephanenizi bilmemesidir. Burada düşman mancınıklardan habersizdi. Buradaki gibi ağır ve büyük bir koz olmak zorunda değil. En büyükten en küçüğe her şey olabilir. Düşman sizi tanımamalı, bilmemeli, kozlarınız saklı olmalı." Bu sözlerini herkese ilettikten sonra özellikle sana konuşmaya başlıyor. "Bizim gezegende savaştan çok hiçbir şey gerçekleşmedi. O yüzden, söz konusu savaş teknolojisi ve savaş bilimi olduğunda kendimize güveniyoruz." Komutan biraz düşünceli duruyor. Şüpheli bakışlarının ardından kendi kendine kafa sallıyor ve hepinizin gözlerinin içine bakarak devam ediyor. "Sizi endişelendirmek istemem ama eğer arzu edersek, kıtanızı da gezegeninizi de yerle yeksan edecek ateş gücümüz mevcut. Böyle bir şey yapmaya zerre kadar niyetimiz yok tabii. Biz önce bize ihanet etmiş, sonra da size ihanet edecek olan Gedhilfe hükümetini durdurmak istiyoruz, o kadar. Bu bizim sorumluluğumuz. Bizi aldattılar ve sırtımızdan beslendiler. Eğer karışmasaydık, bizim masumiyetimiz yüzünden asla karşı koyamayacağınız bir cehennem ile karşılaşırdınız. Sizde bizde olmayan ve ne yaparsak yapalım, asla elde edemediğimiz bir yetenek var. Sizler elementlere söz geçirebiliyorsunuz. Onları üretebiliyor, şekle sokabiliyor ve yönlendirebiliyorsunuz. Biz bunu öğrendiğimizde, aynısını elde etmeye çalıştık ama beceremedik. Aynı süreçleri uygulasak da olmadı. Bu yüzden, hem bizim hem kıtanın, hem gezegenin hem de geleceğin size ihtiyacı var. Biz Gedhilfe'yi tek başımıza yenebilir miyiz? Evet ama bunu yapmak için kullanacağımız silahlar geri dönüşü olmayacak bir zarar verecek. Bu da toprakların Kaçınılmaz'ı yaşaması demektir. İşin içine siz girerseniz, bu toprakların öz çocukları olarak bu kötülüğe karşı yer alırsanız, işte o zaman Son verebiliriz."

Komutan öne doğru eğdiği bedenini geri atarak sandalyesine dik oturuyor. İlgisini çekmeyi başardığın komutan sana dönerek elini çenesine götürüyor ve soruyor. "Memleketinin yok olduğunu söyledin, değil mi? Detaylara girebilir misin? Uluslarınız hakkında birçok bilgi topladık zaten ama ilk elden dinlemek her zaman iyidir."

Re: [Dufo Slitshut] Gedhilfe Eğitim Kampı'na Hoşgeldin, Aydınlık Yarınların Gölgesi!

#35
Genç adam içerisinde bulunduğu karmaşıklıkların içerisinden mücadele ederek kurtulamayacağının farkına varmıştı. Bu sebepten ötürü kendisini akışına bırakmıştı ki zamanın ona gösterdiği gibi böyle olduğunda güç onu gelip buluyordu. Burada ona gösterilen her şeyi öğrenmeye ve onlara göre plan yapıp hazırlanmaya tekrardan koşullamıştı kendini. Buradaki kişilerin niyetinin ne olduğu belli bile değildi. Kimi, ne için korumak istiyorlardı ki bu kadar üstüne düşüyorlardı. Dufo'nun kafasındaki sorulara verdikleri cevaplar elbette yeterliydi ve açıklayıcıydı ama bu onların Dufo'yu kontrol altına alabilmesi için yeterli değildi.

Dufo'nun olay örgüsü ile ilgili tahmini bittikten sonra komutan ona elindeki şey yardımı ile olayın devamını göstermişti. Komutanın söylediklerini içten bir şekilde dinledikten sonra kendisinin de çok haksız olduğunu düşünmeden, dinledikleri karşısında böbürlenmeden ondan öğrenebileceği her şeyi öğrenmeye çalışmaya devam edecekti. Her ne kadar kendisi özel bir şeylere sahip olduğunu düşünüyor olsa da bir savaş tecrübesine sahip değildi. Hoş, karşısındaki kişi belki tecrübeye sahip değildi ama onun kadar tehlikeli olan bilgiye çok rahat ulaşabiliyordu. BU da genç adamın bütün yolculuğunu olduğu noktaya getiren yegane amaçtı en nihayetinde.

Komutanı iyice dinledikten sonra sözlerini hiç kesmeden sonuna kadar konuşmasını dinledi. İçten içe onu öldürmeyi diliyor olsa da sabırlı olup hareketini bekletmeliydi. Belki de önce onların yapmak istediğini kendisi kontrol edip, iki tarafı birbirine düşürüp hayatta kalır ve diğerlerini kendisi yok etmeyi başarırsa kıtadaki tüm tehditleri ortadan kaldırabilirdi. Bu yüzden dikkat çekmemeli ve sessizce sorulara, sorulanlara ve içinden gerçekte olmayan duygulara odaklanmalıydı. Başka türlü buradan bir çıkışın olacağına pek inanmıyordu.

Duyduğu kelimeler karşısında bir süre kafası karışmıştı çünkü komutanın üstüne basarak dile getirdiği ifadeleri daha önce bir çok anlamda duymuştu. Ancak bu sefer karşısındaki kişi gerçekten ne olacağını biliyor gibiydi. Bu yüzden komutanın üstüne durduğu kelimelere odaklanmayı tercih etti başına gelenleri anlatmaktan ziyade. Kibar bir şekilde sorusunu sordu:

"Bahsettiğiniz Kaçınılmaz ve Son, ne oluyor? Nasıl oluyor da kıtanın geleceği hakkında böyle şeyleri biliyorsunuz? Benim yaşadıklarımdan önce bilmek istediklerim var ki seçimlerimi buna göre gerçekleştirmeliyim. " diyordu. Bu konuda merakını oldukça ciddi şekilde dile getiriyordu ki karşısındaki kişi ona daha da yardımcı olabilsin. Belki kendini açık edecekti ama böyle bir şeye karşı kim direnebilirdi ki? Bilginin açlığı üzerinden bahsederken böyle bir şey için geri durulamazdı.

Sonrasında ise yaşadıklarını o gün gördüğü, tanık olduğu şeyleri yaşayarak anlatmaya başlayacaktı:
"O gün sadece evimizde güvenli olana kadar saklanmamız için talimat verilmişti. Şehrin içine pek yakın olmasam bile ne olacağını pek bilemiyordum. Zaten ben o zamanlar küçük bir çocuktum. Yaşadıklarımın ne anlama geldiğine dair pek fikrim olduğunu söyleyemem. Sadece duyduğum ses sonrası her şeyin yıkılışına, her şeyin yok oluşuna şahit oldum. Gözlerimle sonradan gördüğüm ise koca bir hiçlikti. Hiçliğin içinde kaybolmuş binlerce hayat, beni şu an olduğum yola; memleketlmi ve kıtamı korumaya itti." demişti sakince. Aslında çok fazla şey söylemek istiyordu ama söyledikleri ne fayda verirdi, bilmiyordu...
Image
► Show Spoiler

Re: [Dufo Slitshut] Gedhilfe Eğitim Kampı'na Hoşgeldin, Aydınlık Yarınların Gölgesi!

#36
"Soru sormayı biliyorsun. Yanıt almayı bildiğinde emin değilim. Yanıtı kavrayabileceğini ise hiç düşünmüyorum. Yine de teker teker hepinizin bilmesi gerekenler olduğunu inkar etmiyoruz. Daha iyi anlamanızı nasıl sağlayabilirim? Canlılar doğar, yaşar ve ölüler. Onların ürettikleri de doğar, yaşar ve ölürler. Kalıcı hiçbir şey yoktur. Bu yüzden her daim bir sonraki nesle bel bağlanır. Devam ettirebilsinler diye. Sizler ile bizler o kadar da farklı değiliz. Sizin gösterdiğiniz bütün toplumsal gelişmelerin aynısını biz de gösterdik. Üzerinden fazlasıyla uzun zaman geçti elbette. Kaçınılmaz ve Son kavramları biraz edebiyata giriyor. Son kavramından kasıt doğal yollarla meydana gelen bitiştir. Her şey bitmeli ki, yerlerine yenileri gelsin. Yeni olanları erteler veya onlara zarar verirseniz, türünüzü Kaçınılmaz'a sürüklersiniz. Burada Kaçınılmaz kavramı yapay ve olmaması gereken bitiştir. Türünüze karşı işlenen suçlardan ötürü, kişisel çıkarın gözetilmesinden ve cehaletten ötürü meydana gelen bir ceza belki de. Cezayı kimin verdiği ise tartışma konusu. Oraya girmeyelim ki konumuz dağılmasın. Eğer kendi başımıza iş yapsaydık, size Kaçınılmaz'ı getirmiş olurduk. Asla suçunuz olmadan çekeceğiniz haksız bir ceza olurdu bu. Tehdit ortadan kalkardı ama geleceğiniz de beraberinde giderdi. Bu yüzden, iş birliği yapma kararı aldık. Dediğim gibi, düşman sizi bilmemeli. Gedhilfe hükümeti nerede olduğumuzu, ne yapıyor olduğumuzu ve amacımızı bilmiyor. Layık olduğu haklı öfkenin üzerine adaletin çekici olarak ineceğinden bir haberler. Bu işi sizin bitirmenizi istediğimiz için sizi buraya getirdik. Ancak siz hem tehdidi yok edebilir hem de geleceği koruyabilirsiniz. Sizin potansiyel geleceğinizi biliyoruz çünkü çok bariz. Gedhilfe hükümeti zaten güçlü. Diğer hükümetlerden çok daha güçlü. Ona karşı koyabilecek ve belki de onu devirebilecek tek hükümet Himota ama onlarla da dostluk ilişkileri var. Hem tarih hem de din üzerinden. Özellikle İmparator ile Kral yakın arkadaş gibiler. Gedhilfe hükümeti istediği zaman bütün kıtanızı ele geçirebilir ve sizin ruhunuz dahi duymaz. Ta ki, çok geç olana kadar. Sakın unutmayın, herkes kendi çıkarları doğrultusunda hareket eder. Her hükümet, devlet, ulus, ne olursa olsun, kendi üstünlüğü için çalışır. Olması gereken de budur zaten. Eninde sonunda kıtadaki her ulus nüfus patlaması yaşayacak. Eninde sonunda kaynaklarınız size yetmeyecek. Eninde sonunda insanlarınız topraklarınıza sığmayacak. Kıtanız çok küçük, ülkeleriniz daha da küçük. Gedhilfe önceden bunun planın yapmış, belli. Şu anda da uygulamakta. Siz karanlıkta yetişeceksiniz ki, düşmanı tanıyabilin. Yapmak zorunda olunanı yapacak iradeyi gösterin. Bunun için aydınlıktan feragat edeceksiniz belki fakat bu sayede sizden sonrakiler; yeni nesiller türünüzü çok daha ileriye ve yukarıya götürecek. Kim bilir? Belki de en iyi sonucu alacağız ve siz de aydınlıkta yürüyebileceksiniz. Ancak O!"

Komutanın bu konuşması yüreklere ulaşmış gibi duruyor. Mantıkları gerçeği kabul etse bile, duyguları zorlanıyordu bunca zamandır. Şimdi ise duygu olarak da kavramaya başlıyorlar. Başka bir gezegenin varlığını, başka bir kişioğlunun varlığını, başka teknolojileri, başka ideaları ve onların haberi olmadan büyüyen karanlığı. Gel gör ki, senin için aynısı geçerli mi bilmiyorum? Anlamıyorum demek daha doğru olabilir belki de. Ruhun farklı, aklın farklı, bedenin farklı; iç dünyanda yaşadıkların farklı, dış dünyaya aktardığın farklı. Herhangi bir insanın bu durumu idare etmesi için sıradışı bir zekaya ve iradeye ihtiyacı var ya da çoktan akli dengesini yitirmiştir. Bana soracak olursan, aydınlığı kollamak için karanlıkta olman gerekmiyor. Düşmanı yenmek için onun gibi olman asla gerekmiyor. Büyük ateş küçük ateşi yutar ama kimyevi toz ve köpük olmadan yangını yenemezsin. Neyse, daha fazla konuşursam beni fark edecek. Ederse, sihrim bozulur. Geldiğimde yüzündeki ifadeyi çok merak ediyorum doğrusu.

Diğer herkes birbirlerine bakıp tartmaya ve kararlaştırmaya çalışırken içeri biri paldır küldür giriyor. Yüzüstü çakılmaktan sonda kurtulan genç görünümlü dünyalı asker diz çöker duruşta yüksek ses ile konuşuyor. "Mergen Birliği'nden elimize bir ileti ulaştı, komutanım!" "Ayağı kalk asker! Ötüken'in hiçbir çocuğu diz çökmez!" "Özür dilerim efendim!" Genç asker iç cebinden bir şey çıkarıyor. Metalden gibi; sert ve parlak. Garip bir görünüşü var. Mavinin tonlarında aleve benzer uzantılar var. Dört yönde dört tane ucu sivri uzantı var. Tam ortası kalın ak bir çember. İçi boş. Ne olduğunu anlayamadan içi boş kısımda bir şey var oluyor. Nasıl bir şey olduğunu adlandıramıyorsun. Parlıyor ama ışık değil. Çembere doğru uzanan ince çizgileri elektrik akımına benzetiyorsun ama olamayacak kadar farklı. Bir yoğunluk kesinlikle var ama ne? Tıkanıp kalıyor beynin. Zorladığında ise benzetebildiğin tek şey neon elementinin ürettiği ışın oluyor ama ondan çok daha yukarıda ve ileride olduğu hissiyatı ağır basıyor. O kadar akışkan ki, elinle tutabileceğini veya çiğneyip yutabileceğin vahşi düşünceleri oluşuyor zihninde. Sarmal şeklinde mi ilerliyor o? Yoksa sana mı öyle geliyor? Genç asker, komutanın gözüne ışık verecek ama suratını bembeyaz kesecek cümleyi kuruyor. "O buraya geliyor."
Off Topic
Konu sonlamıştır. Kutu çok yakında açılacak. Perde çok yakında kalkacak. Böyük dönüm noktası yaklaşıyor. O'nun gelişini bekleyeceğiz.

Ödül:
200 IP
Post Reply

Return to “Diğer Bölgeler”

cron