Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#11
Adam soruna karşı cevap vermek yerine sadece gülmekle yetinince planına başlıyorsun. Kalsiyum - Kas stilini aktive ediyorsun ve adamın boğazını sıkarken sol dizine tekme atarak yere çökertmeyi başarıyorsun. Adamın arkasına geçip kollarını tutuyor ve çekmeye başlıyorsun. Adam şaşkınlık içerisinde ekip arkadaşlarına bakıyor ve "Çabuk içeri girin!" diye bağırıyor. Bir anda kas gücünle adamın omuzlarından birinin yerinden çıkmasına sebep oluyorsun. Adam acı içinde bağırıyor ve o sırada diğer çalışanlar bulunduğunuz duyusal yoksunluk tankının kapısını açmaya çalışıyor. Adamın kollarından birini yerinden tamamen çıkarıyorsun. Dengeni kaybediyorsun ve o sırada adam yere kapaklanıyor. Çalışanlar ise kapıyı sonunda açıyorlar. Bir anda omzuna bir şeyin isabet ettiğini fark ediyor ve inanılmaz bir acı hissediyorsun. Yavaşça gözlerin kararıyor ve yere düşüp bayılıyorsun. Zifiri karanlık bir boşlukta uyanıyorsun. Hiçbir şey göremiyorsun ama paniğin göğsünde yükseldiğini hissedebiliyorsun. Aniden yakınlarda bir varlık hissediyorsun. Hiçbir şey göremiyorsun ama ondan yayılan öfkeyi hissedebiliyorsun. Ne olduğundan ya da nereden geldiğinden emin değilsin ama öfke aşikar. Kendini yönlendirmeye çalışırken, birdenbire karanlık bir figür beliriyor. Doğrudan sana bakıyor ve ondan yayılan öfkeyi hissedebiliyorsun. Yüzünü ayırt edemiyorsun ama öfkeli olduğunu söyleyebilirsin. Ne yapacağını bilmiyorsun. Nerede olduğunu bile bilmiyorsun. Kayboldun, kafan karışık ve korkuyorsun. Figür sana doğru yürümeye başlıyor ve bu sırada etrafındaki her şey bozulmaya başlıyor. Boşluk çatlamaya başlıyor ve çatlakların ardında tanımadığın bir dünyadan farklı sahneler beliriyor. Figür sana doğru yürümeye devam ediyor ve sen bir adım geri çekiliyorsun. Neden olduğundan emin değilsin ama bu kızgın varlığa daha fazla yaklaşmak istemediğini biliyorsun. Boşluktaki çatlaklar açılmaya devam ediyor ve yüksek binaların, kendi kendine giden arabaların ve ellerinde tuttukları küçük cihazlar aracılığıyla birbirleriyle konuşan insanların görüntülerini görüyorsun. Her şeyi anlamlandırmaya çalışıyorsun, ama bu senin kavrayamayacağın kadar çok. Figür yaklaşıyor ve nefesini yüzünde hissedebiliyorsun. Gözlerini kapatıyorsun ve olacaklar için kendini hazırlıyorsun. Ama sonra her şey sessizleşiyor. Şekil gidiyor ve boşluktaki çatlaklar kayboluyor.

Gözlerini açtığında kendini aynı laboratuvarda buluyorsun. Etrafında kimse yok. Tamamen tek başınasın. Odada bir tek sen varsın ve çıkabileceğin tek bir alan bile yok. Umutsuzluk hat safhada. Yapabileceğin bir şey kalmadı. Pes etmeye hazırsın. Umutsuzluğun derin sularında yüzerken bir anda az önce gördüğün gazeteci odaya giriyor. Adamın her tarafı ıslak. Hatta daha yakından baktığında adamın üstünde yapışkan bir sıvı olduğunu görebiliyorsun. Adam "Çabuk gel!" diyor ve bulunduğun tankın kapısını açacak düğmeye basıyor. Başka bir şansın olmadığı için adamın peşinden gidiyorsun. Adam ile birlikte buraya geldiğin koridorlardan ilerliyor ve çıkmaya çalışıyorsun. O sırada etrafa bakınıyorsun ve şu ana kadar gördüğün herkesin ölmüş olduğunu görüyorsun. Yerde etkisiz hale getirilmiş cesetleri görüyor ve buradan acilen çıkman gerektiğini anlıyorsun. Gazeteci adam kendini dışarı atıyor ve sen de hemen arkasından geliyorsun. Gazeteci sana dönüyor ve "Bu adamlar-" diyor fakat Yangk bir anda binanın önüne geliyor ve işaret parmağını size doğrultup "Kurşun kullanıyorum. Ellerinizi kaldırın." diyor. Gazeteci korkuyla ellerini kaldırıyor.

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#12
Adam sözlerime karşı hiçbir şey söylemiyor yalnızca gülmeye başlıyordu. Bu şekilde cevap alamayacağımı anlayınca boğazını sıkıp yere çökertiyordum. Ardından arkasına geçip hiçbir acıma hissi duymadan kolunun birini yerinden çıkarabiliyordum. Diğerini çıkaramamıştım bu yüzden hala dert olabilirdi ama ben daha onun kolunu çıkarmadan önce ekip arkadaşlarını olay yerine çağırmasıyla tehlikeye karşı alarm durumum artıyordu. Bu andan itibaren saniyeler içerisinde hatırlayabildiğim son şey duygusal yoksunluk tankının açıldığı ve omzumda hissettiğim tarifsiz acı oluyordu. Gözlerim kapanıyor ve yüz üstü yere yapışıyordum. Ellerimde ve yüzümde hissettiğim soğukluk gözlerim kapandığı sırada hissedebildiğim son şey oluyordu.

Zifiri karanlığın içinde uyanıyordum. Boşluktaydım. Neden ve nasıl burada olduğumu olduğunu henüz anlamlandıramıyordum. Dahası mutlak karanlığın içinde olmak ve ne yapacağımı bilememek nabzımın hızlanmasına sebep oluyordu. Aniden yakınımda bir varlık seziyordum. Öfke dolu bir varlık olduğunu hissediyordum ama onu göremiyordum. Bu hissin kaynağına doğru dönmeye çalışıyordum ama ne yaptığımdan emin bile değildim. Ardından karanlık figürü görüyordum. Mutlak karanlık kadar karanlık olmadığı için görünebilir oluyor ancak kim olduğunu bilemiyordum. Doğrudan bana baktığının farkındaydım. Dün gece karşıma çıkan, benim yanımda olacağını söyleyen kişi mi değil mi çıkaramıyordum. Neden öfkeli olduğunu da bilmiyordum. Eve dönmek istiyordum…

Figür bana doğru hareketleniyordu. Onun hareketlenmesiyle birlikte çevrem çatırdamaya başlıyordu. Çatlaklar açılmaya devam ederken etrafımda yüksek binalar, kendiliğinden giden arabalar ve insanların ellerinde iletişim araçlı tuttukları cihazlar görüyordum. Gördüğüm her şey bugüne kadar aklımın kıyısından geçmeyen şeyler olduğu için nutkum tutuluyordu. Ancak bunlara daha fazla takılamıyordum çünkü figür dibime kadar geliyordu. Yapabileceğim bir şey yoktu. Yalnızca gözlerimi kapatıp olacaklar için kendimi hazırlıyordum. Ancak işin garibi tam bir sessizlik çökmesi oluyordu. Hem figür kayboluyor hem de çatlaklar ortadan kayboluyordu.

Gözlerimi açtığımda kendimi tankın içinde buluyordum. Etrafta kimse yoktu. Bir süre bu şekilde kalıyordum ve artık umudum tükenmek üzereydi. Ancak ben umudumu tüketmenin eşiğindeyken o gazeteci adam ortaya çıkıyordu. Etrafı yapışkan görünen bir sıvı ile kaplıydı. Çabucak gelmemi istiyordu tankın kapısını açarken. Neler oluyordu? Neden buraya tıkılmış ve neler olmuştu da bu adam kurtulabilmişti? Başka yapacak alternatif bir şey şu an için aklıma gelmediği için onun peşinden hızlıca gidiyordum. Geldiğim koridorları tanıyabildiğime seviniyordum çünkü buradan çıkabileceğime emin gibiydim artık. Ancak etrafıma baktığımda herkesin öldüğünü görmem üzerine duruyordum. Etraf ceset kaynıyor, değişik hayaletler görüyor ve bir tür gizli laboratuvarın labirent koridorlarında ilerlemek zorunda kalıyor olmak zihnimin dayanma sınırlarını zorluyordu. Ben daha yeni on sekizime basmıştım ve bu kadarı çok fazlaydı! Sadece görevimi yapmak ve ardından alışveriş merkezlerini gezip kendime birkaç ayakkabı ve çanta almak istiyordum ama karşılaştığım manzarada bilinmezlikler ve cesetlerden geçilmiyordu!

Ölenler için öylesine üzülüyordum ki önce ağlamamak için dudaklarımı ısırıp ardından durmaktan vazgeçip tehlike ortamından çıkmak için adamın peşinden ağlaya ağlaya ancak hıçkırıklara boğulmamak için hala kendimi olabildiğince tutarak koşmaya devam ediyordum. Gazeteci ile buradan çıktıktan sonra bana dönüyordu. Bense gözyaşlarımı silip toparlanmış oluyordum artık. Henüz üzülme kederlenme vakti değildi ama kendimi tutamamıştım ne yapayım. Gazeteci bu adamlarla ile ilgili bir şey söyleyecekken Yangk binanın önüne geliyor ve işaret parmağını kullanıp bizi tehdit ediyordu. O buranın güvenlik görevlisiydi ve sanırım buna yetkisi vardı ancak element kullanıcısı olmasına ne demeli bilmiyordum. Gazeteci elini kaldırıyordu. Bense mutsuz yüz ifadesiyle “Ben polis memuru Wændz. Element kullanıcısıyım. Burada ne halt dönüyor bilmiyorum ama canımı sıkacak en ufak harekette bulunursan seni kodese sokmadan önce o uzattığın parmakları bir daha kullanamamanı sağlayacağıma garanti ederim” diyordum oldukça açıktan ancak ses tonum yine de yumuşak ve sakince. Gazeteci buranın tek görgü tanığıydı. Bense yalnızca sonuçları görmüştüm. Yangk olur da gazeteciyi kurşun ile vurursa ortada görgü tanığı kalmayacaktı. Ancak bir yandan düşününce herkesi öldüren kişi gazeteci de olabilirdi. Onu korursam bana zarar verebileceği gibi korumazsam da her şey mahvolabilirdi. O yüzden gazeteciye bakıp işaret parmağımla beklemesini işaret ettikten sonra “İçeride bir laboratuvar var ve ne olduğunu bilmiyoruz” dedikten sonra Yangk’a dönüp “Açıkla!” diyecektim üstten tonda. Olur da Yangk gazeteciyi hedef alır ve saldırma teşebbüsüne girerse kalsiyum – sağlamlık kullanıp gazeteciyi itecek ve hedef olmaktan kurtaracaktım.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#13
Yangk sana hiç korkmadan bakıyor. "Bu seni ilgilendirmez. Burası polislere göre bir yer değil. Bunu anlamıyorsan git. Burada polislere ihtiyacımız yok." Gazeteci beklenmedik bir şekilde parmağını Yangk'a nişan alıyor. Parmağını ateşliyor ve kurşun doğrudan adamın göğsüne saplanıyor. Yangk yere yığılıyor ve gazeteci ona şaşkınlıkla bakıyor. Gazeteci sana dönüp "Onun kim olduğunu biliyor musun? Bu Yangk. Haftalardır savaştığımız çetenin lideri. Ben bir komiserim." diyor. Gazeteci, daha doğrusu gizli görevde olan komiser sana bakıyor ve "Wændz Neidthad, değil mi? Doğru bölgeyi araştırıyorsun ancak bunun senin vakanla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Belki de başka bir yere bakmalısın." diyor. Başka bir polis memuru geliyor ve komiserden yardım istiyor. "Efendim! Çetenin iç mekanında desteğe ihtiyacımız var." Komiser ona dönüyor ve "Ne oldu?" diye soruyor. "Birkaç adam kaybettik." diyor. Komiser sinirleniyor ve "Kaç kişi öldü?" diye soruyor. Polis, "Yirmi beş efendim. Güçlerini nasıl kontrol edeceklerini bilmiyorlar." diye yanıt veriyor. Komiser ise "Dalga mı geçiyorsun? Bunlar ne biçim insanlar?" diyor. Komiser sana dönüyor ve olayı açıklıyor. "Onlar 'Alevli Ejderler' çetesinin üyeleri. Bir süredir Gedhilfe'de büyük bir sorun oluşturuyorlar. Çok güçlüler. Bu yüzden onları tutuklamamız bu kadar uzun sürdü. Hepsini yakaladığımızı sanıyorduk ama bir şekilde kaçmış olmalılar." Paltosunu çıkarıyor ve yerdeki kan lekelerini silmeye başlıyor. Bitirdiğinde "Şuna bak. Bu kan farklı. Kaçarken başka birini öldürmüş olmalı." diyor. Komiser sana dönüyor ve "Genç hanım, yedek memur lazım. İstersen vakanı bir kenara bırak ve bizimle gel. Vakana başkasının atanmasını sağlarım. Bir komiserle çalışmak işine yarayabilir." diyor.

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#14
Yangk bir şeyler geveliyordu ki yanımdaki gazeteci bir anda Yangk'a parmağıyla nişan alıp kurşun ile vuruyordu! Gözlerim gördüğüm karşısında fal taşı gibi açılmıştı çünkü gözümün önünde ilk kez biri öldürülüyordu. Göğsünden vurulan Yangk sesini bile çıkaramadan bu dünyadan göçüp giderken kaskatı kesilmiş bedenimi oynatamayıp korku dolu gözlerimi adamın ölüsüne çeviriyordum. Korku ve endişeden uğuldamaya başlayan kulaklarım gazetecinin bana dönüp onun kim olduğunu sormasıyla kesiliyordu. Titreyen bakışlarımı yavru ürkek bir ceylan gibi gazeteciye çevirdiğimde hafif titreyen çenemi durdurmaya çalışsam da pek başaramıyor ve benzer bir titremeyle kafamı iki yana sallayıp kim olduğunu bilmediğimi ima ediyordum.

Gazetecinin Yangk'ın bir çete lideri olduğunu söylüyordu. Ancak bu sözü içime bir su serpmiyordu. Sonuç olarak bir ölüme şahit oluyordum ve daha bir gün öncesine kadar sıradan bir polis memuru olan benim şimdi bunca stres, baskı ve korkuya karşı durmam gerektiğini hiç kimse aldırıyor gibi görünmüyordu. Kuyruğumu kıstırıp kaçmak memurluğumu kötü etkileyeceği gibi o şapkalı adam ile yaşananlar da geri adım atmama mani olsa da buna ne kadar daha dayanabileceğimi bilmiyordum.

Kılık değiştirmiş komiser bana dönüp adım ve soyadımla hitap ediyordu. Beni başından beri tanımış olması şaşırtıcı gelse de tüm olanlar içerisinde daha ne kadar şaşırabileceğimi sorguluyordum. Araştırmam gereken bölgenin başka bir yer olması gerektiğini söylediğinde görevimi yeniden hatırlıyordum! Çocuğu bulmak benim amacımdı. Ancak bir başka memur geliyor ve bir çeteden bahsediyordu. Kayıplar olduğunu duyduğum andan itibaren pür dikkat kesiliyordum. Ölenlerin sayısının yirmi beş olduğunu kulaklarım işitiyor, ancak bunu duymuş olduğumu aklım kabullenmiyordu. "Yirmi beş insan..." diye fısıldıyordum kendi kendime.

Ben kendi dünyamda kayıp olmuşken komiser beni bu dünyaya geri getiriyor ve olanı açıklıyordu. Bana bunu açıklamasının sebebini yedek birilerine ihtiyaç olmasıyla gayet mantık çerçevesinde anlatmasına karşı kayıp çocuk konusunda ne yapılması gerektiğine karşı ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. Şapkalı adam bir tür kahin miydi bilmiyordum ama dediği gibi hiç bulaşmamam gereken bir işe bulaşmıştım ve geçen her sürede daha da bataklığa saplanıyordum...

İnsanlar bir bir öldürülüyordu. Buna göz yumamaz ve ufak da olsa adalet ve barış için katkıda bulunmak zorunda hissediyordum kendimi. Bu nedenle titreyen vücudum saniyeler içerisinde dinginleşmesine karşı kararsız bakışlarım biraz daha olsa kararlı hale geliyor ve yüzümdeki o endişeli ifade silinemese bile bir yolun yolcusu olduğumu da dışarıya yansıtmaktan çekinmiyordum. Olabildiğince kendimden emin tonda sözlerimi söylüyordum.
"Elimden geleni yaparım komiserim"
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#15
Komiser "Öyleyse ana karakola gidip oradaki bir teğmenle konuş. O sana davayı verir. Ona çeteyi de sorabilirsin" diyor. Komiserin tavsiyesine uyuyor ve karakola gidiyorsun. Teğmen bir dedektifle konuşuyor. Konuşmalarına kulak misafiri oluyorsun. Dedektif "Hey, Gedhilfe'nin en çok aranan suçlusunun tutuklandığını duydum. Tebrikler!" diyor. Teğmen, "Bazı bilgilerimiz var. Ama bunu paylaşmadan önce bildiklerinizi öğrenmek istiyorum." diyor. Dedektif "Sanırım Gedhilfe'nin batı kesiminde saklanıyorlardı. Onları kendim görmedim ama çetelerden birinin sınıra yakın ormanda saklandığına dair söylentiler duydum. Ormanı gündüzleri siper olarak kullanıp sonra geceleri hareket ediyorlar." diyor. Teğmen, "Küçük bir grup değiller, öyle değil mi?" diyor. Dedektif "Hayır, değiller." diye cevap veriyor. "Yirmiden fazla var. Gerçi çoğu genç. Ve gerçekten sağlamlar." diyor. Teğmen, "Kulağa umut verici geliyor. Bakalım bende hangi bilgiler var?” diyor ve dosyaları incelemeye başlıyor, “Nasıl kaçtı?” diye soruyor. Dedektif ise "Gizli görevdeki bir polis memuru tarafından vuruldu. Az önce medya haber yapmaya başladığı için duyurduk.” diyor. Teğmen “İyi ki söyledin. Nereye gittiklerini biliyor musunuz?" diyor. Dedektif "Evet, şimdi onu bulmaya çalışıyoruz." diyor. Birkaç saniye sonra senin onlara doğru yürüdüğünü görüyorlar. Teğmen "Yardımcı olabilir miyim genç bayan?" diyor. Neden burada olduğunu açıklıyorsun ve o da "Merak etme. Hemen davanı başka birine devredeceğim, sen de komisere katılabilirsin." diyor. Dedektif, kendisi de onunla buluşacağı için komiserin yanına kadar onunla yürümeni istiyor. Onu takip etmeye karar veriyorsun.

Yoldayken dedektif çete hakkında konuşmaya başlıyor. "Alevli Ejderler, merkezi Gedhilfe'de bulunan bir organize suç örgütü. Şehirde güçlü bir varlıkları var. Vahşetleriyle tanınırlar. Ülkedeki en büyük çetelerden biri ve bölgede faaliyet gösteriyorlar. Yıllardır fuhuş, kumar ve hatta uyuşturucu kaçakçılığıyla uğraşıyorlar. Ayrıca kadınları kaçırıp seks köleliğine zorlamalarıyla da biliniyorlar. Merkezleri şehrin güneyindeydi ama yakın zamanda taşındılar. Söylentilere göre sınıra yakın ormanda saklanıyorlar. Çok büyük bir silah ve patlayıcı stokları olduğu da söyleniyor." diyor. Dedektif senin ona şok içinde baktığını görünce konuşmayı keser. "Üzgünüm, bu ilk görüşme için biraz fazla oldu. Ben sadece işimde çok tutkuluyum." diyor. "Kendimi tanıtmadım, kusura bakma. Ben Jondri. Çeteler hakkında çok şey biliyorum. Yıllarca gizli polislik yaptım. Onların ortaya çıktığını gördüm ve onlara ilgi duymaya başladım. Sonra polis akademisine girdim ve dedektif oldum. En heyecan verici davalar değiller ama önemliler. Şimdi gidip komiseri bulalım." diyor. Komiserin sizi beklediği parka gelene kadar yola devam ediyorsunuz. Komiser dedektifi görünce "Ah, kim gelecek diye merak ediyordum." diyor. diyor. Dedektif kendini tanıtıyor ve son birkaç aydır gizli polis olduğunu söylüyor. Komiser "Alevli Ejderlerden ne haber?" diye soruyor. Dedektif ona bildiği her şeyi anlatıyor. Bitirdiğinde komiser "Ve hala Gedhilfe'de olduklarından emin misin?" diyor. Dedektif başını sallıyor ve "Evet. İnsanların batıda mahsur kaldıklarını söylediklerini duydum. En azından herkes böyle düşünüyor." diyor. Komiser, "Bu harika. O zaman başlayabiliriz. Wændz, senden birkaç isteğim olacak." diyor. Sana dönüyor ve görevini açıklıyor.

"Dışarı çıkıp Alev Ejderlerinden birini yakalamanı istiyorum. Ama önce, kasabanın batısını araştırmanı istiyorum. Çetenin nerede saklandığını bilen birini bulman gerekiyor. Genellikle geceleri orada takılırlar. Onları saklandıkları yere kadar takip et. Peşinden başka birini göndeririz. Birini yakalayabilirsen buraya getir ama sakın öldürme." diyor. Kabul ediyorsun ve şehrin batısına gidiyorsun. Birkaç saatlik hazırlığın ardından sokağa çıkıyorsun. Bir barın önünde bir grup insan görüyorsun. Onlara yaklaşıp Alev Ejderleri hakkında bir şey bilip bilmediklerini soruyorsun. Sana bölgeden olmadıklarını ve bu konuda fazla bir şey bilmediklerini söylüyorlar. Başka bir yer denemeye karar veriyorsun. Başka bir bara ulaşana kadar sokaklarda yürüyorsun. Bara giriyor ve çoğunlukla boş olduğunu görüyorsun. Barmene yaklaşıp ona Alev Ejderleri hakkında bir şey bilip bilmediğini soruyorsun. "Çok şiddetli oldukları için eski karargahlarından atılan bir grup haydut. Sınıra yakın ormana taşındılar ve şimdi orada yaşıyorlar." diyor. Ona teşekkür ediyor, bardan ayrılıyorsun. Başka bir bar bulana kadar caddede yürüyorsun. Bu sefer bulduğun bar diğerlerinden daha büyük. İçeri giriyorsun ve insanlarla dolu olduğunu görüyorsun. Burada gözüne birkaç kişiyi kestiriyorsun. Barmene, sahibine veya orada çalışan başka birine sormayı deneyebilirsin. Ya da ilk gördüğün kişinin yanına gidip sorabilirsin. Bazı insanlar dikkatini çekiyor. Barda oturan kızıl saçlı bir kadın var. Elinde içki var ve kapıya bakıyor. Yanında bir adam duruyor. Kahverengi saçları ve sakalı var. Birini bekliyor gibi görünüyor. Başka bir masada yalnız bir adam görüyorsun. Bir köşede tek başına oturmuş masasına bakıyor.

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#17
Komiserden gerekli bilgileri aldıktan sonra karakola gitmiştim. Teğmenin bir dedektifle konuştuğuna şahit oluyordum. Şimdilik varlığımın farkında değil gibi görünüyorlardı. Aralarındaki konuşmaları dinleyip aklımın bir köşesine yerleştiriyordum bilgileri. Güçsüz olmadıkları, kalabalık sayıldıkları ve konumlarını öğrenmiş olmamın ardından onlara yürüdüğümü fark etmeleriyle bana dönüyordu teğmen. Sanırım beni sivil sanmıştı ki “yardımcı olabilir miyim bayan” demişti. Buna şaşırmamış olmamla beraber keşke gerçekten sivil olsaydım diye bir iç çekiyordum. Derin bir iç çekişimin ardından yaşananları açıklıyordum. Söylediklerimi dinleyen teğmenin dinledikleri karşısında şaşırmamış olmasına şaşırıyordum. Anladığım kadarıyla şimdiye dek öylesine basit görevler veriliyordu ki işlerin iç yüzüyle ilgilenen polislerin neler yaptığına yeni şahit olduğum için şaşıran onlar değil ben oluyordum. Dedektif kendisiyle komiserin yanına kadar yürümemi istiyordu. Mutsuz mutsuz ona bakıp başımla onaylayıp kabul etmiştim.

Yoldayken çete hakkında detaylara giriyordu. Duyduklarım karşısında yüzüme yerleşen tereddüdü sonuna yansıtmaya devam ediyordum. Gedhilfe’de neler oluyordu böyle. Ülkemin böylesine iç karışıklıklar yaşadığını bilmiyordum. Zavallı insanlar böyle kötü varlıklar yüzünden mutsuz oluyorlardı. Hepsini dövmek istiyordum. Dedektif duyduklarım karşısında yaşadığım şoku fark edip duruyordu. Ve sanki bir hobiden bahseder gibi kendi görüşünü açıkladı. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Bakışlarımı ondan çekip yürüyor olduğumuz yola dalgın dalgın bakıyordum sadece. Ardından kendini tanıtmasıyla bakışlarımı yeniden kendine çekiyordu. Adının Jondri olduğunu, bu davaların heyecan verici olmadığını söylüyordu. Adamın derdinin ne olduğunu anlamamıştım. Dün yaşadıklarım muhtemele bu adamın yaşamdan almak istediklerinin zirvesi olurdu ancak onun bu kadar istediği şeyi ben durduk yere yaşamış ve keşke hiç yaşamamış olmayı dilemiştim. “Güvenilir insanlara ihtiyacım olacak” diye üstü kapalı lafı ortaya atıp onunla yürümeye devam etmiştim.

Parka vardığımızda Jondri ile komiser arasında konuşma geçiyordu. Çete üyelerinin batıya sıkışmış olduğunu söyleyen Jondri’inin ardından komiser benden isteği olduğunu söylemişti. İşaret parmağımla kendimi gösterip “Benden mi?” iması yaptıktan sonra elimi indirip sözlerini dinliyordum. Alevli Ejder üyelerinden yakalamamı istediğinde gözlerim büyüyor ve tedirgin oluyordum. İtiraz edecek gibi olsam da başka ne yapacağımı da bilemediğim için belirsizlik içinde boğuluyordum. Yakaladığım kişiyi öldürmemem konusunda tembihlendiğimde istemsizce kaşlarım çatılıyordu “Ben katil miyim!” diye bağırmak istemiştim bir an. Normalde oldukça sıcak tutumum olsa da yaşananların ağırlığını hiç üzerimden atamadan sürekli yenilerinin eklenmesi ister istemez tutumumu da sertleştirmeye başlamış gibi geliyordu. Kafamı iki yana salladıktan sonra hayatımda ilk kez ağzımdan çıkan soğuk tonda “Peki” demekle yetiniyor ve gidiyordum.

Şehrin batısına varmıştım. Buradaki hazırlığım da birkaç saat sürmüştü. Görünüş olarak hala bir sivilden farkım yoktu. Yaşanan ağır olayları da geçen saatler boyunca biraz atlatabilmiş, daha sakin bir ruh hali içerisine girmiştim. Sürekli birileriyle konuşabilmiş olmama rağmen güvenebileceğim hiç kimsenin olması canımı sıkan şeydi muhtemelen. Şapkalı adama mı güvenecektim? Beni karanlıklar içinde korkutmuştu o da. Bilemiyordum. Rastgele barın önündeki insanlara Alev Ejderleri ile ilgili soru sormaya başlamıştım. Bunu yapmak çete üyelerine “Ben buradayım hadi kaçın!” demek gibi kulağa geliyor olsa bile tipim nedeniyle bunun tam tersi olacağını, onları kendime çekeceğimi düşünüyordum. Gençliğinin baharında bir kız olarak girdiğim barda son derece masumane bir tonda Alev Ejderlerini sormuştum barmene. Ormana taşındıklarını ve orada yaşadıklarını söylediğinde gözlerimin içi gülerek ona teşekkür ediyordum. Bu bardan çıkıp daha büyük olanını buluyordum. İçeri girdiğimde sakince ellerim ceplerimde yürüyordum. Kalabalığın içinde bu kadar alakasız bir insan olmak bana garip gelse de buna pek de aldırış etmiyordum. Kızıl saçlı kadın ve yanındaki adamın yanına gidip gayet mutlu mutlu “Merhaba, ben Alevli Ejderler’e katılmak istiyorum. Onların nerede olduklarını biliyor musunuz?” diye soracaktım. Üçkâğıtçılık yapmamın vakti gelmişti. Bu ikisinin söylediklerimle yakından uzaktan alakası olmasa bile beni duyan ve ilgisini çeken birilerinin olacağını düşünüyordum. Bir yandan kendimi ateşe atıyormuş gibi gelse de yine de kendime güveniyordum.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#18
Kadın içkisini hemen tezgaha çarpıyor ve sana doğru dönüyor. "Alevli Ejderler hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Barımdan defol!" diye bağırıyor. Kahverengi saçlı adam oturduğu yerden fırlayıp "Burada neler oluyor?! Burası hırsız ve haydutlarla dolu! Polisi aramalıyız!" diye bağırıyor. Kadın ayağa kalkıyor ve seni geriye itiyor. Düşüyorsun ve kafanı masaya çarpıyorsun. Kızıl saçlı kadın karnına tekme ve yüzüne yumruk atıyor. Kahverengi saçlı adam seni boynundan tutuyor ve yukarı çekiyor. Elini boğazına atıyor ve "Komik bir şeye kalkışmasan iyi edersin yoksa seni burada öldürürüm." diyor. Bu kadar aksiyona rağmen kalabalık barda tek bir insan bile size dönmüyor. Yan gözle bakanlar bile kısa bir süre sonra gözünü çeviriyor. Gözünü kestirdiğin yalnız oturan adamın yavaşça ayağa kalktığını görüyorsun. Size doğru geliyor ve geldiği anda sana bir tekme atıyor ve tekrardan yere düşmene sebep oluyor. Yanındaki adama dönüyor ve "Bu aşufteyle ben ilgilenirim, siz rahatınıza bakın." diyor. Seni anında tutuyor ve dışarıya doğru sürüklüyor. Sen tepki veremeden seni bardan dışarı atıyor ve çıkıp kapıyı kapatıyor. Sana doğru yürüyor ve sessizce "Kaç." diye fısıldıyor. Belli ki amacı seni o durumdan kurtarmaktı. Ama neden? Adam ile bakışıyorsun. Ayağa kalkıp kaçabilirsin ama kaçmaman durumunda ne olacağı da belirsiz. Adam sana iyice yaklaşıyor ve elini uzatıyor. "Veya gerçeğe doğru emin adımlarla ilerle." İşte şimdi bir seçim yapman gerekiyor.

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#19
Evet, kendimi ateşin tam ortasına atmıştım. Bir anda ortalık küçük çaplı olsa da canımı epeyce yakacak şekilde karışmıştı. Kadın bir anda beni bardan kovmaya çalışırken kahverengi saçlı adam ise polisi çağırmak gerektiğini söylüyordu. Kadın bir anda ayağa kalkıp beni itmişti. Düşüp kafamı vurduğumda hissettiğim zonklama karnıma yediğim tekme ve yüzüme yediğim yumruk karşısında hiçbir şey kalıyordu. Sıradan insanlara göre dayanıklı olsam da ilk kez masum siviller tarafından darp ediliyordum. Moralim olabildiğince bozulmuş olmasına karşı boynumdan tutulup kaldırılıyordum. Bana böylesine tehdit savuran adamın kötülere karşı koymak için böyle yaptığını biliyor olmamla kolunu terse katlamamak için kendimi tutuyordum. Ancak böylesine aşağılanıyor olmayı kendime yediremiyordum. Gerçekten bir sorun yaşıyorsa dediği gibi polisi aramalıydı ama kendisi harekete geçmeyi seçmişti ve bu yaptığı suçtu.

Yaşadığım olaylar etrafımdaki kimsenin umurunda değildi. Yalnız bir kişi hariç. Dikkatimi çeken yalnız oturan adam bir anda üzerime gelip bir tekme ile düşürüyordu beni. Elimi tekme yediğim bölgede tutarken öfke ile bana bunu yapana bakıyordum. Beni kötü söz ile anan adama karşılığını vermek istiyordum ancak beni tutup dışarı atıyor, bir nevi bu ortamdan kurtarıyordu. O sırada yapmaya çalıştığının benim yararıma olduğunun farkında olsam da bunu neden yaptığını anlamıyordum. Kapıyı kapattıktan sonra bana doğru yürürken ellerimle yerden destek alıp bir dizim hala yerdeyken kafamı kaldırıp yüzüne bakıyordum. Sol elimle karnımı tutarken sağ yumruğumu ise yeni bir duruma karşı yumruk halinde tutuyordum. Elementimi kullanmamam için başka bir sebep oluşacağını sanmıyordum ancak adam bir anda ters köşe yapıp elini uzatıyordu. Gerçeğe emin adımlarla ilerlemek istiyorsam elinden tutmam gerektiğini söylüyor, bana yeni bir yol gösteriyordu. Alevli Ejderler’den biriyle mi tanışmıştım? Adamın bu hamlesine karşı afallıyordum. Ancak aklım hala yerinde ve deli gibi sınavlarıma çalıştığım zamanki gibi çalışmaya devam ediyordu. Az önceki kargaşa tam da benim kim olduğumu gizlemek için verilmiş bir fırsattı. Eğer bu kişi çete üyesi ise kolundan tutup suratına yumruk patlatmalı, bayılttıktan sonra karakola kadar sürüklemeliydim belki. Ancak adamın ne kadar sağlam biri olduğunu bilemiyordum. Her şeyi mahvetme olasılığım da vardı. Bu yüzden oyuna devam etmemin ve daha fazla bilgi koparabilmemin en iyisi olduğunu düşünüyordum. Ayrıca bu kişi sadece bir tarikat üyesi de olabilirdi. Sözleri öyleymiş gibi de geldi.

Dağılmış saçlarımı önemsemeden yüzümdeki masumiyeti istesem de kaybedemiyordum ancak az önce yaşananlardan öfkelendiğimi açıkça belli ediyordum. Adamın sözünü saniyesinde kabul etmem çok dikkat çekici olurdu. O yüzden buradan kaçmayı da düşünüyormuş gibi kafamı geriye çevirecek ve karanlığa bakacaktım. Birkaç saniye öyle kaldıktan sonra bundan vazgeçmiş gibi adama dönecek, kafamı sağa çevirip sinirle yere tükürdükten sonra sağ elimle elini tutacak ve ondan destek alıp ayağa kalkacaktım onun kaldırmasına ihtiyacım varmış gibi. Sol elimi darbe aldığım bölgeden henüz çekmeyecektim. Biraz güçsüz görünmem iyi olacaktı. Oldukça içten ve gerçek doğallığımla tüm yaşananların ötesinde bir gerçek olup olmadığını sorgularcasına “Gerçek nedir bilmiyorum ancak bilmek istiyorum. Kaybedeceğim de bir şey yok. Bana gerçekten yolu gösterecek misin?” diye soracaktım.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad] Uzak Dur.

#20
Adam gülümsüyor ve "Anlaştık." diyor. Adamla birlikte caddeden çıkıp caddeye yakın küçük bir binaya gidiyorsunuz. Pencere yok ve içeriden gelen bazı sesleri duyabiliyorsunuz. Kapıyı açıp binaya giriyorsunuz. İçerisi karanlık ama duvarlarda mumlar var. Adam kapıyı arkandan kapatıyor ve "Şimdi herkes gidene kadar beklememiz gerekiyor." diyor. Bir sandalyeye oturup etrafa bakınıyorsun. Köşelerde bazı ahşap kutular var. Yanlarında birkaç kitap ve bir kağıt parçası olan bir masa var. Karşı duvarda büyük bir ayna asılı. "Bize katılmak istediğini söylemiştin, değil mi?" diyor. Başını sallıyorsun. "Önce kendini kanıtlaman gerekecek. Biz ailelerimize ne olduğunu bulmaya çalışan bir grup insanız. Bu konuda hiç deneyimin yoksa bize yardım edemezsin." diyor. Tekrar başını sallıyorsun. Polis olduğunu bilmek, ona güvenip güvenemeyeceğini merak etmene neden oluyor. İyi birine benziyor ama yine de bir yabancı. Adam oturuyor ve ellerini masaya koyuyor. "Eminim Alevli Ejderleri duymuşsundur. Biz uzun süredir var olan bir çeteyiz. Ama son zamanlarda işler değişti. Bazı üyelerimiz iz bırakmadan ortadan kayboldu. Hükümet tarafından kaçırıldıklarını düşünüyoruz. Biz de bu yüzden buradayız. Onlara ne olduğunu bulmaya çalışıyoruz." diyor. Başını sallıyor ve bunun neden böyle olabileceğini soruyorsun. Adam gülümsüyor. "Bilmiyoruz. Ama tahmin edebiliriz. Belki hükümet bizim çok güçlü olmayacağımızdan emin olmak istiyor. Belki de bizi kendi amaçları için kullanmak istiyorlar." diyor. "Sana şimdi her şeyi anlatmayacağım. Ama sana bir şey söyleyeceğim: Alevli Ejderler bir şekilde hükümetle bağlantılı. Bundan fazlasını söyleyemem. Önce öncülerle konuşmalısın." diyor. Tekrar başını sallıyor ve adama bakıyorsun. "Grubumuzdaki yerini alman gerekecek. O yüzden ne yapabileceğini görelim. Şimdilik sana bilmen gerekenleri göstereceğim. Burası saklanma yerinin girişi. İstediğin zaman kullanabilirsin. Şimdi sokağa geri dön ve herkes gidene kadar bekle." diyor. Başını sallıyor ve binayı terk ediyorsun. Dışarı çıktığında kahverengi saçlı adamın siyah takım elbiseli bir adamla konuştuğunu görüyorsun.

Sizi görmüş olan herkes gidene kadar saklanıp bekliyorsun. Güneş batıyor ve ayağa kalkıp binaya doğru yürüyorsun. Kapıyı açıp karanlık odaya giriyorsun. Duvarlarda birkaç mum ve karşındaki duvarda asılı büyük bir ayna var. Masanın üzerinde birkaç kitap ve bir parça kağıt var. Masanın yanında tahta bir kutu var. Sandalyeye oturuyorsun ve etrafa göz atıyorsun. Köşelerde bazı kutular var. Karşı duvarda büyük bir ayna asılı. Ayağa kalkıp masaya doğru yürüyorsun. Kutunun üstünü açıyorsun ve içinde tahta bir çubuk görüyorsun. Çıkarıp elinde tutuyorsun. Yaklaşık 60 santim uzunluğunda ve daha önce hiç görmediğin bir ağaçtan yapılmış. Çubuğa bakıyorsun ve sanki sadece normal bir çubukmuş gibi görünüyor. Aynaya bakıyorsun ve yansımanı görüyorsun. Çubuğa bakıyorsun ve ne için olabileceğini merak ediyorsun. Kitaba bakıyor ve kapağında bazı yazılar olduğunu görüyorsun. Kitabı alıyor ve koltuğa oturuyorsun. Kitabı açıp ilk sayfasını okuyorsun. Yazı daha önce görmediğin bir dilde ve hiçbir şey anlayamıyorsun. İkinci sayfayı çeviriyorsun ve aynı şey oluyor. Kitabı kapatıp kutusuna geri koyuyorsun. Tanıştığın kişi, diğer on kişiyle birlikte binaya geri dönüyor. Ayağa kalkıp onlara doğru yürüyorsun. Hepsi kukuletalı cüppeler giymiş gibi görünüyor ve sanki geçmişten gelmiş gibi yanlarında meşaleler taşıyorlar. "Sana bilmen gerekenleri göstereceğim." diyor adam. Onaylıyor ve sopayı gördüğün odaya kadar onu takip ediyorsun. Adam çubuğu kutudan çıkarıp cebine koyuyor. Sonra kitabı eline alıyor ve kapağına bakıyor. Kitabı açıyor ve okumaya başlıyor. Kelimeleri gerçekten okumadığını, bir kağıda yazdığını görüyorsun. Yazmayı bitirdiğinde başını kaldırıp sana bakıyor. "Bu kitap buradan, bizim diyarımızdan değil. Aslında var olmayan bir yerden." Cüppeli insanlar meşaleleriyle oldukları yerde duruyorlar. "Bizi ve ailemizi diyarımızdan göndermek isteyenler var. Sana soruyorum, hiç paranormal diyebileceğimiz bir olay ile karşılaştın mı? Hayalet gibi saçma çocuk hikayelerinden bahsetmiyorum. Gözlerinle gördüğün bir şey oldu mu?"
Locked

Return to “Diğer Bölgeler”

cron