[Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#1
Yanık kokusu.


Image


Uykuya dalmadan önce hatırladığın son şey bu. Bilincin kapalıyken, vücudunun kontrolsüz bir enerji patlamasına sebep olduğunu hissediyorsun. Bu patlama, etrafındaki her şeyi etkiliyor; yakınında bulunan doktorlar ve araştırmacılar, patlamanın şiddetiyle hayatını kaybediyor. Odayı saran enerjinin yarattığı yüksek ısı, teknolojik aletleri bozuyor ve yangına sebep oluyor. Bu kaotik anlarda, bilincin yavaş yavaş geri dönüyor. Gözlerini açtığında, etrafındaki yıkımı ve yangını görebiliyorsun. Etrafta hareketsiz yatan insanlar ve bozulan cihazlar, yaşanan felaketin boyutunu gözler önüne seriyor. Şaşkınlık ve korku içinde, bu olayın nasıl meydana geldiğini ve bundan sonraki adımlarının ne olacağını düşünüyorsun. Kendi gücünün bu yıkıcı etkisini anlamaya çalışırken, Hiperya'da yaşayacakların ve kendi geleceğinin ne olacağı konusunda derin bir belirsizlik içine giriyorsun. Sokağa çıktığında, binanın dışında Hiperya'nın acil müdahale ekiplerini görüyorsun. Etraftaki kaos ve kargaşa içinde, ekiplerin senin varlığını fark ettiğini anlıyorsun. Aniden, ekiplerden biri silahını çıkarıyor ve sana doğrultuyor. Silahın ateşlenmesiyle birlikte, mermi sana doğru hızla ilerliyor ve vücuduna değdiği anda gözlerin tekrar kararıyor. Bilincini yitiriyorsun.

Gözlerini tekrar açtığında, kendini kocaman, depoya benzeyen bir hücrede buluyorsun. Hücre, binlerce küçük kare bölmeden oluşuyor ve her biri farklı bir denek barındırıyor gibi görünüyor. Soğuk, metal duvarlar ve steril bir hava, bu yerin bir tür denek hapishanesi olduğunu hissettiriyor. Her hücrede farklı insanlar var ve her biri kendi başına bir deney gibi duruyor. Etrafına bakarken, bu hapishanede bulunan herkesin, senin gibi, Hiperya'nın deneyleri için kullanıldığını anlıyorsun. Bu korkunç ve soğuk yer, senin yeni gerçekliğin haline gelmiş gibi duruyor. Peki ne yanlış gitti? Ne oldu, ne yaşandı? Sende üstün bir güç olduğunu söylemişlerdi, neden böyle sonuçlandı?


Image


Düşüncelerinle boğuşurken, hücrene beklenmedik bir şekilde bir adam ışınlanıyor. Adam uzun boylu, kumral saçlı ve mavi gözlü; görünüşü sıradışı ve gizemli. Giyimi oldukça sade ama etkileyici, üzerinde siyah bir ceket ve derli toplu kıyafetler var. Adam, seninle tuhaf bir şekilde tanışıyor, sanki seni uzun zamandır tanıyormuş gibi bir hava var. "Merhaba Wændz, buradan çıkmak ister misin?" diye soruyor. Ses tonu sakin ve kendinden emin, sanki bu tür durumlarla daha önce defalarca karşılaşmış gibi. Bu an, beklenmedik ve gizemli; seni şaşırtıyor ve aynı zamanda meraklandırıyor. Adamın kim olduğu ve buraya nasıl geldiği konusunda bir sürü soru aklına geliyor. Adam sana elini uzatıyor, gülümsüyor. Ne yapacaksın?
Off Topic
Pasiflik süresi 3 gündür.

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#2
Bu koku... Ne-Neler oluyor?

Bilincim yavaşça kendine gelirkenki olanlardan habersizce sorduğum soruydu kendime. Gözlerimi açtığımda karşılaştığım manzarayla irkilmiş hızla yerimden doğrulurken içinde bulunduğum cehennemde kendimi aldırış etmeden olayın kurbanlara bakıyor korkuyla. Korku beynimde gitgide büyürken nefes almak zorlaşıyor, kendimi daha derin nefes almaya zorlarken aldığım nefes hızlanıyor, korku dolu gözlerim ardına kadar açılırken bir an zaman duruyordu benim için. Ardından iki elimle başımın arasına aldığım an bir feryat kopuyordu! Ruhumun acı ile parçalanışının dışa vurumuydu bu belki de ancak durdurulamaz bir çığlık tüm bu cehennemin sesli anlatımı gibi geliyordu. Neden ve nasıl böyle olmuştu bilmiyordum ancak bunun sebebinin ben olduğumu, bir şeylerin ters gittiğini sonuçtan anlayabiliyordum. İnsanlığa umut veren bir güçten bahsedilirken nasıl böyle bir yıkıma sebep olduğumu anlayamıyordum. Bilmediğim bir dünyanın içerisinde bir kaosa sebebiyet vermiştim ve bundan sonra ne olacağını kestirmem mümkün görünmüyordu.

Yatırıldığım yerden doğrulup ölü bedenlerin yanlarından geçerken yangın ve ufak patlamalar umurumda bile değildi. İnsanların ölümüne sebep olmuş olmak... Belki de ben de burada yok olup gitmeliydim... Ancak bacaklarımın hala hareket ediyor olması hala yapacaklarımın olduğunu bana işaret ediyordu belki de. Derin bir keder ile kendimi dışarı attığımda acil müdahale birimlerini görmüştüm. İçlerinden birinin varlığımı fark etmesi ve çıkardığı silah ile beni vurması arasında çok kısa bir süre geçiyor, merminin teması ile gözlerimin kararması ard arda oluyordu.

Gözlerimi yavaşça açtığımda bir tür depo gibi bir hücrede buluyordum kendimi. Olanlardan sonra buraya hapsedilmiştim belli ki. Bundan sonraki süreç nasıl işleyecekti bilmiyordum ancak diğer tutulanlara baktığımda hepsinin birer denek olduğunu anlayabiliyordum. Beni de bir denek olarak kullanıp, başarısız olunca buraya tıkmışlar gibi görünüyordu. Belki de başka bir amaç için kullanılacaktım. Kandırılmıştım. Bana umut dolu vaadler verip güzel şeyler göstererek asıl amaçlarının yalnızca deneme yapmaları olduğunu benden gizlemişlerdi.

İyiye dair hiçbir şey düşünemiyordum. Pes etmiş gibiydim. Başka bir gezegende bir kafesin içinde kalmıştım. O sırada bir adamın yanıma ışınlandığına şahit oluyordum. Sıradışı ancak etkileyici bir görünümü vardı. Sanki uzun zamandır tanışıyor gibiydik. Bu da çok daha tarifsiz bir hissiyata neden oluyordu. Neden diye soruyordum kendi kendime. Adımı biliyordu, diğer herkes gibi. Ardından elini uzatmıştı, diğer herkes gibi... Kaçıncı kez bir el uzatılıyordu hatırlayamıyordum artık. Ancak kim el uzatırsa uzatsın herbiri kendi amaçları için sürüklemişti beni. Artık istemiyordum. Artık vazgeçmiştim. Adamın yüzündeki gülümsemeye içimdeki karanlıktan dolayı tepki verememiştim. Gülümseme ve umut... bende ne kadarı kalmıştı bilemiyordum. Acaba gülümsemesini alabilir miydim?

Geçen birkaç saniyelik sessizliğin ardından yavaş adımlarla uzattığı eli aşacak ve uzanıp dudaklarından öpecektim! İlk öpücüğümü farklı bir dünyada bir hücre içerisinde yanıma ışınlanan bir adama vereceğimi okul zamanlarında hayal bile edemezdim ancak bunu istiyordum. Çünkü ondan ayrıldıktan sonra şunu söyleyecektim. "Uzatılan elleri hiç geri çevirmemiştim ancak sırf bunu yaptığım için çok fazla insan öldü. Artık... Artık istemiyorum. Beni nereye götürebileceğini bile bilemiyorum. Artık beni kullanamayacaksınız. Artık ben seni kullandım ve seni öptüm! Şimdi, eğer beni kullanamayacağını düşünüyorsan beni öldür!"
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#3
Adamın elini sıktıktan sonra cesurca hareket ediyor ve onun dudaklarına hızla bir öpücük konduruyorsun. Bu beklenmedik hareketle, adamın yüzünde şaşkınlık ve hayret ifadesi beliriyor. Adam, öpücüğün şaşkınlığından kurtulduktan sonra, sakin bir ifadeyle cevap veriyor. "Öncelikle bu hiç hoş değildi, sana bunun için izin vermemiştim. İkincisi-" Kendi lafını yarıdan kesiyor ve bir anda seni boğazlayıp hücrenin duvarına yapıştırıyor. Sert davrandığı için canın acıyor ama ister istemez hoşuna da gidiyor. Çeneni yavaşça okşuyor, sonra da dudaklarını. "Seni bunun için bir ara cezalandırmam gerekecek." diyor ve gülümsüyor. "Öpücüğün için teşekkür ederim, ama buraya seni kullanmak için gelmedim. Senin yeteneklerin ve gücün, daha büyük bir amaca hizmet edebilir. Sadece doğru yolu bulman gerekiyor." Adamın sözleri, senin kafandaki düşünceleri daha da karıştırıyor. Ne yapacağını, kime güveneceğini bilemiyorsun. Ancak, bu adamın sana yardım etmeye çalıştığı açık. Adam, seni hücreden çıkarmak için elini uzatıyor ve sana bir seçenek sunuyor. "Burada kalmak ve kaderini bu soğuk hücreye teslim etmek yerine, benimle gelip kendi yolunu bulmana yardım edebilirim. Karar senin." Bir süre düşünüyorsun. Hücreden çıkmanın başka hiçbir yolu olmadığı çok açık. Adam ile işin sonuna kadar devam etme zorunluluğun da yok, en azından hücreden çıkmak için kendisini kullanabilirsin. Bu sefer elini tutuyorsun ve seni hücreden çıkarmasına izin veriyorsun.

Adamın elini tuttuktan sonra, ikiliniz hücreden çıkmak için hızla hareket ediyorsunuz. Hapishaneden kaçışınız sırasında, adam her adımda son derece sakin ve kontrollü bir şekilde ilerliyor. Seni koruyor ve etraftaki tehlikelerden uzak tutuyor. Hapishanenin koridorları karmaşık ve dolambaçlı; her köşede bir tehlike potansiyeli var. Ancak adam, sanki burayı avucunun içi gibi biliyormuş gibi, engelleri ustaca aşıyor. Seni gizli geçitlerden, karanlık koridorlardan geçirerek, hapishanenin dışına çıkmanıza yardımcı oluyor. Hapishaneden çıktığınızda, kendinizi geniş ve açık bir alanda buluyorsunuz. Gökyüzü karanlık, ancak yıldızlar parıldıyor. Adam sana dönüyor ve "Bundan sonrası için bir planım var. Seninle birlikte daha büyük bir amaca hizmet edebiliriz. Şimdi özgürsün, istediğin yolu seçebilirsin." diyor. Bu özgürlük anı, senin için yeni bir başlangıç olabilir. Önünde açılan bu yeni yolda, ne yapacağını ve nereye gideceğini düşünmeye başlıyorsun. Bir yandan da nerede olduğunu anlamaya çalışıyorsun. Etrafta bunu belli eden hiçbir gösterge yok, malum hapishanenin ışıklandırması dışında etrafı aydınlatan tek şey ay ve yıldızlar. O sırada adam sana dönüyor ve "Ah, kusuruma bakma. Kendimi tanıtmayı unutmuşum." diyor. Tekrardan tokalaşmak için elini uzatıyor.

"Ben Elion. Vezir Elion."

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#4
Adamı öptüm! Gerçekten öptüm! Mucuk dedim öptüm! Adrenalin bende tavan yapmış ve sözlerimi söylemiştim korkusuzca. O da bu harekete şaşırmıştı. Adından sakince bunun hoş olmadığını, buna izin vermediğini söylemişti. Sonrasında bir anda boğazımdan tutup hücrenin duvarına yapıştırmıştı beni! Bu sert hareketi canımı biraz yakmıştı ancak ben fiziksel olarak da güçlüydüm görünüşüme rağmen. O nedenle bunu dert etmemiş ve ister istemez hoşuma gitmişti. Hoşuma gitmiş olması şaşırtmıştı beni. Ne zamandan beri bu kadar kaşar olduğumu sorgulamıştım bir anlığına. Ancak belki de zevki ana bırakmaktan geliyordu. Parmağını dudaklarımda hissediyordum. Bunun cezasız kalmayacağını söylüyordu. Sapıııııık! Yüzümün kızarmasından domatese dönmüş olabilirdim. İyi ki kendimi göremiyordum.

Adamın sözlerine devam ettikçe konunun öpücükle kalmayacağı belli oluyordu. Gücümü bir amaç için kullanmaktan bahsediyordu. Yahu! YAHU! Ne gücü var bende?! Neymiş bu güç?! Gelen giden kullanmak istiyor ama ben ne olduğunu bile bilmiyordum. Kalsiyum elementim değildi orasını anlamıştım. Patlamaya sebep olan şey neydi? Neden patlamaya sebep olmuştu? Dahası patlamaya sebep olsa da bana bir zarar vermemiş olması asıl dikkatimi çeken şeydi. Aşırı element kullanımının belli yan etkilerine hiç benzemiyordu. Çözülmesi gereken bir olaydı bu. Ne olduğumu bilmek zorundaydım. Başka türlü peşimdekilerin neyi hedeflediklerini de öğrenip onlardan kurtulma yolunu da bulamazdım.

Her türlü kararı bana bırakmıştı. Ben de alternatif bir çözümüm olmadığı için kabul etmiştim. Ancak kabul edişimin altında tam olarak bu yer almıyordu. Bu bıktırıcı kargaşanın kontrolüm altına alınmasını istiyordum. Belki bu sefer bir yolunu bulurdum...

Elimi tutup hapisaneden tüm karmaşık yapısına rağmen kolayca yönünü bularak çıkarıyordu beni. Çeşitli gizli geçitlerde, hızlı karar anlarında tüm zamanlarda koruyucum oluyordu. Havanın karardığı vakitte dışarıdaydık artık. Derin derin temiz hava alıp hala yaşıyor olduğumu hissetmek istiyordum. Adam bana döndüğünde bakışlarımı gökyüzünden çekip ona odaklıyordum. Sözlerini dinledikten sonra adını söylüyordu. Adını duymuştum sanırım ancak bir önemi var gibi gelmiyordu. Vaktimi kayıp çocuklar ve gizli ışınlanan figürlerle geçirdiğim için onlar dışındai konulara odaklanamamıştım. Artık polis miydim yoksa başka bir şey mi bunu bile bilemiyordum. Sanırım artık daha çok kendi geleceğim için gezegenim için çabalamalıydım. Ancak daha çok kendim için...

"Elini bırakırsam düşer miyim? Düşersem dipsizliğin içerisinde kayıp mı olurum yoksa yalnızca sıradan bir insana mı dönüşürüm? İçimden bir ses bana geri adım atarsam öldürüleceğimi söylüyordu. O yüzden tam her şeyden vazgeçmişken en azından sonumun istediğim şekilde olmasını istemiştim" dedikten sonra hafif bir tebessümle "Madem elimden tutup beni o geçmişten çıkardığına göre bana en azından ne için seninle olmamı istediğini söyler misin? Büyük amaç, hayır, bu sana göre büyük, o halde nedir büyük amacın? Benimle bunu paylaşmazsan nasıl seninle adım atabileyim ki?" diyecek ardından bakışlarımı yıldızlara çevirecektim. Eli havada kalıyordu belki bu şekilde ancak artık kuralları ben koyuyordum.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#5
Sözlerini söylerken bir yandan da adrenalin azaldıkça havanın ne kadar soğuk olduğunu fark ediyorsun. Elion sözlerine karşılık olarak önce tebessüm ediyor, sonra da kendi saçlarını geriye atarken konuşmaya başlıyor. "Amacımın büyük olduğuna can-ı gönülden inanıyorum, fakat sen, senin inanman daha önemli. Anlatmama izin ver." Elion, elinden sıkıca tutuyor ve kolunda bulunan bir saate bakıyor. Bir anda göz açıp kapayıncaya kadar kendini sığınak gibi bir yerde buluyorsun. Duvarlar paslanmış, yere ise Djurat halısı olduğunu tahmin ettiğin kocaman bir halı serilmiş. Loş odanın en büyük ışık kaynağı yanan mumlar ve duvarlarda asılı olan küçük, mavi neon ile doldurulmuş ışıklar. Elion, sana dönüyor ve her şeyden önce "Merak etme, eğer teklifimi kabul etmezsen seni evine göndereceğim." diyor. Hemen ardından da gördüklerini açıklamaya başlıyor. "Burası Mavi Yıldız'ın yeni karargahı. Şu an Ingenium gezegenindeyiz. Karargahın nerede olduğunu söylemem pek mümkün değil. Dünya adındaki gezegenin insanları bizi bin yılı aşkın süredir manipüle ediyorlar, yaşama özgürlüğümüzü elimizden alıyorlar ve gezegenimizi ele geçirip bizi köleleri yapmak istiyorlar. Biz buna izin vermeyeceğiz, aksine karşılık vereceğiz. Bize katılırsan sonsuza kadar özgür olacaksın." Elion'un ve senin etrafında mavi kar maskelerine sahip insanlar beliriyor.

Elion, odada yavaşça ilerlerken, tüm üyelerin gözleri onda ve sende. Her bir adımıyla, odaya hakim bir liderin aurasını sergiliyor. Etraftaki mavi kar maskeleri takmış üyeler, Elion'un hareketlerini dikkatle izliyor. Elion, odanın ortasında duruyor ve her bir üyeye tek tek bakıyor. Bakışları, hem sorgulayıcı hem de anlayış dolu. Ardından, Elion yavaşça ilerleyerek, üyelerin omuzlarına dokunmaya başlıyor. Bu dokunuş, bir nevi kabul ve takdir işareti gibi. Her dokunuşta, maskeli üyelerin gerginlikleri biraz daha azalıyor ve bir rahatlama hissi ortaya çıkıyor. Elion'un bu hareketleri, onun liderliğinin sadece güçle değil, aynı zamanda derin bir anlayış ve empatiyle de ilişkili olduğunu gösteriyor. Sonra Elion, sesini yükselterek, yardımcı liderlerin öne çıkmasını istiyor. Bu çağrı üzerine, maskeli liderler teker teker ileri adım atıyor. Her biri, maskelerini çıkartarak yüzlerini açığa çıkarıyor. Maskelerin altından çıkan yüzler, çeşitli yaşlardan ve kökenlerden insanları temsil ediyor. Her bir liderin yüz ifadesinde, kararlılık ve direnişin izleri belirgin. İçlerinden biri sarışın bir kız, mavi gözlerini sana doğrultuyor ve başını hafifçe eğerek gülümsüyor. Elion, ona bakıyor ve ismini duyuruyor. "Meinsu Selsei." Bir diğeri, gri saçlı, olgun, yetişkin bir adam. Yeşil gözlerinden yüz hatlarına kadar her şey Djuratlı olduğunu haykırıyor ve Elion ismini duyurunca doğrulanmış oluyor. "Jüme Ulchig." Bir diğeri ise siyah saçlı, buğday tenli diyebileceğin genç yetişkin bir adam. İsmi söylenince Dushalı bir adam olduğu anlaşılıyor. "Refa Egudamuhi." Elion, sana dönüyor ve gülümseyerek "Wændz, eğer kabul edersen sen de liderlerden biri olacaksın." diyor.

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#6
Giderek daha soğuk gelmeye başlayan havayı derinden hissederken sözlerimi söylüyordum ona. O ise karşılık olarak önce tebessüm ediyor, ardından saçlarını geriye atıp konuşmaya başlıyordu. Benim amacına inanmamın daha önemli olduğunu söylediğinde ne düşünsem bilememiştim. Benim düşüncem neden bu kadar önemliydi ki onun amacında?

Elimi sıkıca tutttuğunda bir an irkilmiştim. Bu erkek bana fazla yakın davranıyordu ve tehlikeden kısmen kurtulmuş olduğum için bu hareketi beni utandırmıştı. Elimi tuttuktan sonra bu utanç halinde de olsam kolundaki saate baktığını fark ettiğimde daha ne olup bittiğini fark edemeden kendimi onunla farklı bir yerde bulmuştum. Burası bir odaydı. Loş sayılabilecek mum ve neon ışıkları altındaki odayı incelediğimde yerdeki halının Djurat halısı olabileceğini düşünüyordum. Ellion bana dönüp eğer kabul etmezsem beni evime göndereceğini söylüyordu. Başımal onu onaylayıp ne diyeceğine dikkat kesilirken güç bir yutkunuş gerçekleştiriyordum. Burasının Mavi Yıldız'lara ait olduğunu ve Ingenium gezegeninde olduğumuzu söylüyordu. Ingenium kelimesi yabancı gelse de Djurat halısı bana nereden bahsettiği hakkında ipucu vermişti. Dünya gezegenindeki insanların bin yıldır manipulasyonu altında olduğumuzu ve yaşama özgürlüğümüzü elimizden aldıklarını söylemişti. Gezegeni ele geçirip bizi köleleri yapmak istiyorlardı. Buna karşı güçlerini birleştirmiş bir grup olduklarını söylüyordu.

Sözlerini burada tamamladıktan sonra etrafımızdaki mavi kar maskeli insanları görmüştüm. Mavi Yıldız üyeleri olan bu kişiler liderleri olarak Elin'u kabul etmişler gibi görünüyordu. Burada olmam onlara huzursuzluk vermiş gibi görünüyordu. Bu da demekti ki varlığımı daha öncesinden biliyorlardı. Elion yardımcı liderlerin öne çıkmasını istediğinde bazı kişiler bir adım öne çıkmıştı. Her biri gizledikleri yüzünü açığa çıkardığında her ülkeden birilerinin burada bulunduğunu anlayabiliyordum. Her bir tanıtılan kişinin adı söylendiğinde ona baş selamı veriyordum nedenini bilmeden. Şu an gerçekten de bir örgütün içerisindeydim ancak daha önceden de bir ekibin içerisinde olduğum için o kadar acemi değildim. Elion kabul edersem liderlerden biri olacağımı söylediğinde üzerimde tonla baskı hissediyordum. Dünya gezegenindekiler neden gezegenimizi köleleri yapmak istediğini bilmiyordum. Ancak Dünya gezegeninde her şey çok güzel görünürken bir anda denek hayvanı gibi kullanıldığımı da bir kenara atamazdım. Oradaki dünya çok güzeldi. Acaba... acaba orasının güzel olmasının sebebi bizim gezegenimizden faydalanıyor olmalarından mıydı? Kaybolan çocuklar da benim gibi götürülüp denek malzemesi olarak kullanılmış, ardından benim gibi hücreye mi tıkılmıştı. Hatta! O çocuklar şu an hala hayattalar mıydı?!

Ürpermiştim. Neler olabileceğini hayal bile etmek istemiyordum. Bir yanda her şeyi bırakıp babamın yanına dönebileceğimi düşünüyor olsam da, artık çok şey biliyordum. Artık geri dönüş yoktu ve babamı da bu meseleye alet edemezdim... O yüzden Elion'a döndüm ve sıkılı yumruklarımı kaldırmadan "Kabul ediyorum" dedim lafı hiç dolandırmadan. Ardından "Benim DNA'yı etkileme yeteneğimin olduğu söylenmişti. Bu konuyu araştırmak için bilerek beni tehlikelerden uzak tuttular ve sonunda amaçlarına ulaşamadan yok oldular. Kaçırılan çocuklarla ilgili olayları araştırırken ortaya çıkan figürler dostlarımı ortadan kaldırmadan hemen önce duyduğum ses, benimle başka planlarının olduğu yönündeydi. Vezir Elion'un beni bulduğu son noktada da sonuç istedikleri gibi olmamıştı belli ki ancak bu söylenen gücü test etmek için çalışmalar yapmamız ve bunu gerekirse Dünya gezegenindekilere yaptıklarının bedelini ödetmek için kullanmalıyız!" diyordum.

Dünya gezegenindekilere karşı açık bir nefret duygusu hissetsem de orada görmüş olduğum sosyal hayatta insanlar hiçbir şeyin farkında değil gibi görünüyordu. Bu yüzden gücümü kendi gezegenimi korumaya yönelik kullanmam gerektiğinin bilincinde olmakla beraber, tüm bu karmaşaların, her şeyin başında gördüğüm o fötr şapkalı figürün amacı diğer herkesten farklı gibi geliyordu. Dünya gezegeninden olduğundan şüphem olmadığı bu figür neyin nesiydi tam bir bilinmezdi pek çok konu gibi.

Mavi Yıldız'ın nasıl bir planı olduğunu bilmiyordum. Dahası amaçlarını gerçekleştirmek için ne yapmaya çalıştıklarını da bilmiyordum. Bildiklerim haberlerde geçenlerden ibaret olsa da onları da detaylı bilmiyordum. Henüz bunları sormak için erkendi. Her şey dilediğim gibi giderse sonraki planlarında ben de planlamaya dahil olmak istiyordum.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#7
Elion, verdiğin cevabı göz önünde bulundurarak gülümsüyor ve elini Meinsu'ya doğrultuyor. Meinsu, sana doğru yürümeye başlıyor ve yanına geldiğinde elinden tutup "Sana her şeyi açıklayacağım. Benimle gel." diyor. Bir anda Meinsu'nun titremeye başladığını görüyorsun. Kolunda ise bir saat var. Gözünü açıp kapayıncaya kadar kendini Gedhilfe sokaklarında buluyorsun. Meinsu da yanında. Meinsu, elinden tutuyor ve seninle birlikte yürümeye başlıyor. "Yakınlarda güzel bir restoran biliyorum, istersen gidip bir şeyler yiyebiliriz." diyor. Hemen ardından konuya giriyor. "Bir yıl önceki ben şu anda olanları tahmin bile edemezdi. Nereye gideceğimi bilmiyordum, sanki herkesin önemli şeylerle uğraştığı bir dünyada ben amacı olmayan biri gibi hissediyordum. Bu canımı çok ama çok yakıyordu. Her şey Gedhilfe'nin Bilimsel Araştırma Enstitüsü'ne geziyle gittiğim gün değişti. Orada Gedhilfe ile ilgili öğrenmemem gereken şeyler öğrendim ve sonucunda polislikten kovuldum. Çalışmak istemeyeceğim yerlerde çalıştım, çeşitli davranışlarım yüzünden ailemle aram bozuldu ve evimden kovuldum. Hayatımın en düşük noktasındayken Vezir Elion ile tanıştım. Bana yol gösterdi, bana bir amaç verdi. Bu amaca kendimi adadım ve biliyorum ki bu sokakta gördüğün insanları kurtaran kişi ben olacağım." Elini sıkıyor. "Biz olacağız."

Meinsu'nun önerdiği restoranın kapısına geliyorsunuz. Aslında bu restoranı biliyorsun, malum şu an başkenttesiniz. Tam klasik bir aile restoranı. Dışı oval, rengarenk, plastik bir kepenkle kaplanmış, içi ise küçük ama içten, insanın içini ısıtan masalarla dolu. Bir masaya geçiyor ve istediğiniz yemekleri sipariş veriyorsunuz. İçecekleriniz hemen geliyor, siz de konuşmaya devam ediyorsunuz. "İkinci bir gezegen olduğunu öğrendiğimde benim için her şey değişti. Tüm bakış açım, algım değişti. Bunun için doğduğumu fark ettim. Sen, Wændz, sen de bunun için doğdun. Bunlar kaderinin bir parçasıydı. Hep böyle olması gerekiyordu. İnan bana, biz Dünya'daki insanlar gibi değiliz. Biz çok daha üstünüz, insanlık bizimle ilerlemeli, onlarla değil. Gördüğün gibi, onlar kendi başlarına hiçbir şeyi başaramadıkları için bizleri meydana getirdiler. Bizler ise bu ihanetin intikamını alacağız. İnsan türünün taşıyıcıları biz olacağız. Bu amaç uğruna kendimi feda etmeye bile hazırım." Çok geçmeden yemekleriniz geliyor, yemeye başlıyorsunuz. Meinsu gözlerini senden hiç ayırmıyor, hatta sürekli gözlerine bakıyor ve hafifçe gülümsüyor. Seni gerçekten sevmiş gibi görünüyor. Tekrar elini sana doğru uzatıyor ve elini yavaşça okşuyor. "Evinin yakınlarda olduğunu biliyorum. İstersen buradan çıkınca sana amaçlarımızı daha rahat anlatmak için evine gidebiliriz, senin için de uygunsa." diyor ve gülümsüyor.

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#9
Elion sözlerime gülümseme ile karşılık vermişti. Ardından elini Meinsu'ya doğrultmuştu. Onun bu hareketiyle Meinsu'nun harekete geçmesi bir an tereddüte düşürse de elimden tuttuğu anda içime bir sıcaklık yayılıyordu. Onunla gitmemi istemişti ve titrelemeye başlayan görüntüsüyle beraber kolundaki saati fark ediyordum. Elion'da da bir saat vardı. Bu saat neyin nesi bilmiyordum şimdilik ama bir şeyin parçası olduğu belliydi.

Göz açıp kapayana kadar kendimi Gedhilde sokaklarında buluyordum Meinsu ile. Elimden tuttuğu sırada yaydığı sıcaklıkla beraber anılarım gözümün önünden geçmeye başlamıştı. Yakınlarda bir restorana gitmeyi teklif ettiğinde sukunet içinde başımla onaylayarak kabul etmiştim. Bir yıl öncesine kadar hayatın sıradan akışı içerisinde vakit öldürmek için buralarda dolaştığımı hatırlıyordum. Okul arkadaşlarımla yürüdüğüm sokaklarda ilerliyor oluşumuz içimde geçmişe yönelik bir özlem doğuruyordu. Ancak her şeye rağmen kendimi karamsarlığa kaptırmamış olduğuma seviniyordum. Yaşadıklarım ne kadar büyük olsa da güçlü olduğum için kendimle gurur duyuyordum.

Meinsu'nun sözlerini dinlerken içim ürperiyordu çünkü ben de her şeye bir araştırma tesisine girdikten sonra yaşamaya başlamıştım. Yaşadığı tüm olumsuz olayların ardından Vezir Elion tarafından kurtarılmıştı. Tıpkı benim gibi. Meinsu'nun o zaman yaşadığı zorluklara üzülmüş olsam bile şu anki haline sevinmiyor değildim.

Restoranda yemek yerken kendimi iyice rahat, evimde hissetmeye başlamıştım. Sanki hiçbir şey yaşanmamış, kendi aramızda öylesine vakit geçiriyormuşuz gibi geliyordu. Ancak burada konuşmasını sürdürdükçe düşüncelerimizin farklılaştığını görebiliyordum. Dünyadaki insanlardan üstün olduğumuzu söylüyordu. Ancak gezegenimizdeki herkes element kullanıcısı değildi. Dünya gezegenindeki barışçıl hayatı bir kesit olarak görebilmiş olsam bile herkesin kötü insanlar olduğunu hiç sanmıyordum. Her iki gezegende de iyi ve kötü insanlar vardı, burası bir gerçek. Ancak bunun çözümü olarak ya biz ya onlar olarak göreceksek, bu yalnızca bir gezegen için kıyameti doğurmaz mıydı? Burada Dünya gezegenindekileri topyekün düşman görmenin ve bütüncül bir intikam alma fikrine katılmadığımı söylememin doğru olacağını düşünmüyordum. Kendisini bu amaç için feda etmeye hazır olduğunu söylediğinde ise buruk bir bakış atıyordum yalnızca. Ancak gözleri gözlerime değerken elini elime koyduğunda istemsiz utangaç bir gülümseme yerleşiyordu yüzüme. Bundan sonraki konuşmalarımız için evime gidersek daha rahat edeceğimizi söylüyordu. Başımla onayladıktan sonra elinin üstüne diğer elimi koyacak ve "Aklıma bir fikir geldi ve düşüncelerini merak ediyorum ama bunu söylemeden önce sana evimi göstersem ve bir kahve yapsam çok iyi olur. Evimi öyle özledim ki... En son bu kargaşadan önce depresyonda yorganın altında yuvarlanıyordum. Şimdi ise gelecekten umutluyum" diyecektim.
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#10
Restorandan çıkıp, eve doğru yürümeye başlıyorsun. Gedhilfe'nin sakin sokakları boyunca Meinsu'nun yanında yürürken, etrafındaki hayatın sessizliği ve dinginliği seni sarıyor. Gece vakti sokaklar neredeyse bomboş, sadece ara sıra geçen birkaç kişiyle karşılaşıyorsunuz. Evinin yolunu biliyorsun ve Meinsu'nun elinden tutarak onu yol boyunca yönlendiriyorsun. Yolculuğunuz sırasında Meinsu, gözleri parlayarak ve heyecanla geleceğe dair düşüncelerini paylaşıyor. Evinin yakınlarına geldiğinizde, tanıdık binaları ve sokak lambalarının hafif ışığını görüyorsun. Bu, senin için bir rahatlama kaynağı oluyor; uzun bir yolculuktan sonra eve döndüğünü gerçekten hissediyorsun. Evinin önüne geldiğinizde, Meinsu'ya evinin kapısını açıyorsun ve onu içeri davet ediyorsun. Evinin sıcak ve samimi havası, yorgunluk ve stresin bir nebze olsun hafiflemesine yardımcı oluyor. İçeri girdiğinizde, Meinsu etrafına merakla bakıyor, sen ise ona evinin her köşesini göstermek için sabırsızlanıyorsun. Evinin rahat ve kendine özgü düzeni, sana güven ve huzur veriyor. Salonun ortasında, yavaşça kahve yapmak için mutfak tarafına yöneliyorsun. Meinsu'nun seninle olduğu için mutlu olduğunu hissediyorsun, ve ona sıcak bir kahve ikram etmeyi sabırsızlıkla bekliyorsun. Bu sakin ve özel an, yakında konuşacağınız konulara bir hazırlık gibi görünüyor. Meinsu sessiz adımlarıyla arkandan yaklaşıyor. Yavaşça arkandan yaklaşıp beline sarılıyor. Meinsu'nun vücut ısısı ve yakın varlığı, sana bir anlık huzur ve sıcaklık veriyor. Kahve hazırlarken, bu samimi anın keyfini çıkarıyorsun. Meinsu, omzuna yaslanıp nazikçe "Bu kahvenin kokusu muhteşem, Wændz. Seninle bu kadar rahat ve huzurlu hissettiğim için çok şanslıyım." diyor. Hemen ardından ellerini belinde yavaşça gezdiriyor ve elleri gittikçe yukarı doğru ilerliyor. Sonrasında seni rahat bırakıyor ve salona dönüyor.

Sen de, hazırladığın sıcak kahveleri alıp salonun yolunu tutuyorsun. Kahveleri yanına bırakıp, Meinsu'ya uzatıyorsun. Meinsu kahvenin tadına baktığında, yüzünde memnuniyet ifadesi beliriyor. "Vay, bu kahve gerçekten harika. Ellerine sağlık Wændz." diyor. Kahvenin ardından Meinsu rahat bir tavırla yanına doğru eğiliyor ve sana daha yakın oluyor. Elini nazikçe senin eline dokunduruyor ve sıcak bir gülümsemeyle "Mavi Yıldız'a dahil olduğun için çok mutluyum, aslında seni uzun süredir izliyordum, biliyor musun?" diye fısıldıyor. Kulağına gittikçe daha çok yaklaşıyor ve bir yandan da bacağını okşuyor. "Hayatımda gördüğüm en güzel kız olabilirsin." Uzaklaşıyor ve düzgünce oturup gülümsüyor. "Bana bir şey söyleyecektin. Nedir? Benim de sana söyleyeceğim bir şey var." diyor ve bacak bacak üstüne atıp seni beklemeye başlıyor.
Post Reply

Return to “Diğer Bölgeler”

cron