#39
by GM - Ingenium
Direkt silaha saldırı yapmak mı? İlginç; beklenmedik ve gelenek dışı. Savaşçı en kısa sürede düşmanı etkisiz duruma getirmeyi veya direkt öldürmeyi amaçlar fakat bu senin için şu an zor olsa gerek. Belki de silaha saldırarak rakibini silahsız bırakmak istiyorsun. Birbirinize attığınız bakışmanın ardından hızla fırlatıyorsun kendini. Rakibinin kaslarının kasıldığını ve hazırlandığını görebiliyorsun. Rakibin ona gelecek bir saldırıya karşı savunmayı beklerken, şiddetli bir ses ile onun önüne getirdiği kılıcını hedef alıyorsun. Süratin ve ilginç kararın rakibinin gözlerini idrak edememek ile dolduruyor. Çarpışma anında elinin nasıl zangır zangır titrediğine tanıklık ediyorsun. Kılıcını düşürmemek ve geriye savrulmamak için ne kadar fazla kas gücü kullandığına da. Amansız saldırına başlıyorsun sonrasında. Sana karşı zaten zayıf başlayan savunma hızla daha da zayıflıyor. Rakibinin suratında acıdan ve ağrıdan kaynaklı büzüşme gayet belirgin. En son dayanamıyor ve acısını sese vurarak kılıcını bırakıyor. Sen ise, önceden aldığın derse uygun olarak, rakibine iyice yaklaşıp kılıcını boğazına dayıyor ve kesik atıyorsun. İnce yara akan kan ile belli oluyor. Rakibinin gözleri kısılıyor ve eğiliyor. "Kramp, kramp, pes ediyorum!" Üstadın kafa işaretiyle iki kişi kaybedenin yanına geliyor ve onu kenara alıyorlar. Üstat dövüşün bitişini resmileştiriyor.
"Kesinlikle kılıç kullanmayı bilmiyorsun ama çözüm üretmekte üstüne yok gibi. Kılıç sanatı ile ilgili bilgisizliğini başka bilgilerle dolduruyorsun. Savaştan sağ çıkan birisinden daha azını beklemezdim zaten. Bu ana kadar bu şekilde hayatta kalıp başarılı oldun ama bilmeni istiyorum ki, bu böyle devam edemez. Eğer öğrenemezsen, eninde sonunda öleceksin. Kimliğimizin bir parçası olduğu için ok, kılıç ve dövüş sanatına değer veriyoruz, evet fakat hayatta kalmak için öğreniyoruz. Öğrenmek zorunda olduğumuz için öğreniyoruz. Sen bir element kullanıcısısın. Senin ana gücün elementin. Peki, ya diğerleri? Element kullanıcıları bir azınlık. Asıl nüfusa göre ne kadar az olduklarına şaşırırsın. Ne kadar tehlikeli bir güç olduğunun da tarihte örnekleri olduğu gibi o savaşta da deneyimledik. Elementine her zaman güvenemezsin. Bu yüzden kendini onla sınırlama ve ona bağımlı olma. Bağımlılık ve kısıtlama zayıflıktır, acizliktir. Bir savaşçının her daim birden fazla seçeneği olmalı. Kendini var olan her alanda geliştir. Sakın durma, olur mu?"
Önümüzdeki bir dönem boyunca kılıç sanatı dersleri alıyorsun. Kılıcı tutma şekilleri, savurma biçimleri, kaçınma ve düzenli hareket rotaları öğreniyorsun. Birkaç kere daha kılıç tokuşturuyorsun öğrencilerle. Uygulama üstüne uygulama senin düşünce biçimini etkiliyor ve üstadın sözlerinin etkisini arttırıyor. Gün geldiğinde ise üstat sana mühürlü kağıdı veriyor. "Sıradaki durağın Yükseliş İni. Kendini burada kanıtladın. Seninle gurur duyuyorum. Orada bol bol dayak yiyeceğinden eminim ama sen üstesinden gelirsin. Uğurlar olsun!" Böylelikle buradaki maceran da bitiyor ve son durağına bir sonraki gün varmış oluyorsun. Oraya vardığında ise dövüş sanatının öğretildiği yerin belki de en çok zorlanacağın sınavın olacağını anlıyorsun.
Kendini tanıttıktan ve amacını dillendirdikten sonra üstada mühürlü kağıdı uzatıyorsun. Sakalı ve bıyığı uzun yaşlı üstat kağıdı alıyor ve okumaya başlıyor. Ardından kenara narince koyup sana dönüyor. Sözleri kısa ve öz. "Önce şu an ne yapabildiğine bir bakalım." Sana hemen bir rakip ayarlanıyor. Üzerine değiştirmen söyleniyor. Sana giydirilen ise yarı çıplak olduğun geleneksel bir kıyafet. Üzerinde giysi olmasına karşın kendini tamamen çıplak hissediyorsun ve bedenin her bir noktası rüzgarı, soğuğu ve sıcağı alıyor. Kendini olduğundan daha zayıf, rahatsız ve savunmasız hissediyorsun. Karşılıklı selam verdikten sonra ilk hamle karşı taraftan geliyor. Rakibinin bulunduğu noktadan önüne gelme sürecini algılayamıyorsun. Sadece önce orada olduğunu, sonra burada olduğunu algılıyorsun. Burada olduğunu da bütün görüşünü kaplayan KOCAMAN BİR YUMRUKTAN ANLIYORSUN!