Re: [Nopaodan & Hentanodan & Gidinodan] Kurtlar ve Çakallar

#51
Planı kafamda oturttuktan sonra sadece harekete geçmek kalmıştı. Santin birini etkisiz bırakmıştı zaten gerisi çok zor olmasa gerekti. Tek dikkat etmem gereken yaramı çok zorlamadan hareket etmeliydim. Şu anda işe yaramaz bir hale gelmek istemiyordum gerçekten. Bu yüzden önümdeki adama ikinci bir şans vermemek için direkt olarak öldürmek zorundaydım. Onun işini bitirdikten sonra diğer korumaya döndüğümde Santin’e doğru hamle yapmaya kalmıştı. Santin’i güvenliğe çekerek adamı durdurmuş olsam da son anda elindeki kılıcı kızın bacağına isabet ettirmeyi başarmıştı. Bu bizi yavaşlatacak olsa da Santin’in yarasıyla ilgilenmeliydik öncelikle.

Santin’in bacağının düz bir şekilde durduğuna emin olduktan sonra kılıcın açtığı yaraya bakacaktım. Bir doktor değildim tabi ama en azından kemiğe zarar vermeyeceğinden emin olmak istiyordum. Yara derin değilse kılıcı çıkartıp yarayı sarabilirdim hatta dağlayabilirdim de. Tabi Santin’in bu acıya dayanıp dayanamayacağını da bilemiyordum. Yaraya baktıktan sonra onu sakinleştirmek için “Kılıcı çıkartıp yarayı sarmamız gerekebilir. Endişelenme daha önce göğsünden neon bir kılıç çıkarmıştım. Biraz acıyacaktır dişini sıkmanı istiyorum sadece.” diyerek gülümseyecektim. Gülümseyerek onu rahatlatmak istiyordum. Hazır olduğunda ise başlayacaktım. Sonrasında ise yolumuza devam etmemiz gerekiyordu. Kapının ardında ne olduğunu kestiremezdik. Yarayla ilgilendikten sonra etrafa hızlıca bir göz atsam iyi olabilirdi başka bir giriş aramak için. Direkt ön kapıdan girmek ikimiz de yaralıyken çok güvenli görünmüyordu. Tabi tek seçeneğimiz bu değilse.
Image
► Show Spoiler

Re: [Nopaodan & Hentanodan & Gidinodan] Kurtlar ve Çakallar

#52
Kendimi rastgele bir odaya attıktan sonra yanımdan geçen ikilinin konuşmalarını dinledim. Anlaşılan ülkemizde yasadışı bahis sandığımda çok daha fazla yaygın. Eğer buradaki görevimi başarılı bir şekilde tamamlayabilirsem bu konunun üzerine gitmem lazım. Şanlı ülkemizin gençlerinin kumar batağına saplanmasına göz yumamam.

İkilinin sesi yavaş yavaş uzaklaşırken ister istemez biraz rahatladım. Hala daha ortalık karışmadığı için geride bıraktığım cesetleri bulunduğunu sanmıyorum. Şimdi beni engelleyen kişilerde gittiğine göre etrafı rahat rahat inceleyebilirim. Binayı araştırmaya ilk olarak girdiğim odadan başlamak için etrafa baktığım zaman tüm bu zaman boyunca istifini hiç bozmadan oyun oynamaya devam eden üç kişilik bir grubun bana baktığını gördüm. Hepsinin ağzında birer sigara gayet rahat tavırlar ile bana bakarak beni kimin yolladığını sordular. Anladığım kadarıyla daha öncede bu oyun kaçamakları sırasında yakalandıkları için benim varlığımı hiç garipsemedeler. Şimdilik bu durumu lehime kullanabileceğimi düşünüyorum. Adamların bahsettiği Ak At hakkında daha fazla bilgi alarak bu organizasyon hakkında daha fazla bilgi elde edebilirim. Aynı zamanda kazayla yapacağım bir yanlış hareket yüzünden her şeyi berbat da edebilirim.

Dışarıya çıktığım zaman yine birileri ile denk gelebileceğim için riskli olmasına rağmen yeni tanıştığım arkadaşlar ile kalmaya karar verdim. Kısaca bıkkın bir ses tonuyla "Evet haklısınız. Ancak biraz zamanım var." diyerek yanlarına gidip kenardan bir sandalye alıp masaya bende dahil olmaya çalışacağım. Amacım sadece masaya temas edebilecek bir konum yakalayabilmek. Eğer masaya temas edebilirsem çaktırmadan masaya radyasyon vermeyi deneyeceğim. Başarılı olursam masaya uranyum verdikten sonra biraz geri çekilerek arkadaşların etkilemesini bekleyeceğim. İlk kusma vakasından sonrada hançerlerimi çıkararak arkadaşların tepki vermesine fırsat vermeden masayı kan gölüne çevirmek istiyorum. Sessiz ve hızlı bir şekilde yeni arkadaşlarım ile vedalaşmak istiyorum.
Image
► Show Spoiler

Re: [Nopaodan & Hentanodan & Gidinodan] Kurtlar ve Çakallar

#53
Siz aksiyon ve gerilimin ortasında iken yapının önüne bir araba gelip park ediyor. Son model taşıtlardan. Özel yapım bir Merkür 45. İçinden iki kişi kahkaha atarak iniyor. Biri kesinlikle komiser, diğeri ise iş adamı gibi duruyor.

"Ulan, ne günlerdi be!
"Geçmişi yâd etmek iyi geldi, sağol.
"Eskiden ne güzel eğleniyorduk; kıta bizimdi anasını satayım. Şimdi, işten güçten birbirimizi zor görüyoruz.
"Ak At yollarımızı kesiştirdi. Frum ve Ser'den dileğimdir, Kara Yılan ayırmasın."
"Onun kafasını ezerim ben, kafasını!"

İkili şen şakrak ilerlerken yanınıza geliyor ve suratları beyazlıyor. "Yüce Frum ve Ser aşkına, siz ne halt yediğinizi sanıyorsunuz? diye haykırıyor komiser. "Galiba kusacağım." diye uzaklaşıyor iş adamı. Komiser bir hışımla yakanıza yapışıyor ama Santin'in yarasını fark ediyor. Bir süre yaraya baktıktan sonra "Gerçekten çok büyük bir yanlış yaptınız fakat bunu arkadaş iyileştikten sonra konuşacağız." diyor. Komiser, telsizden ambulans çağrısı yapıyor. Siz ise gelişen olayları o kadar garipsiyorsunuz ki algılamak da bile zorlanıyorsunuz. O sırada komiser açıklama yapıyor. "Durun tahmin edeyim, burayı yasadışı bir örgüt falan sandınız, değil mi?" Aptala dönmüş bakışlarla kafa sallıyorsunuz ve polis siniri bozuk bir şekilde gülüyor. "Ben sizin ciğerinizi sikeyim! Yine mi aynı sikik sokuk mesele? Adınız ne sizin?" Adınızı veriyorsunuz. Komiser bir kez daha telsizi eline alıyor ve hakkınızda bilgi istiyor. Birinizin yeni terfi ettiğini ve diğerinin acemi olduğunu öğrenince sinirden duvarı yumrukluyor. Derin bir nefes alıyor ve "Kızıl Güneş vakası desem, ne dersiniz?" diyor ve telsizi kapatıyor. Santin'in yarasına yapabildiğinizi yapıyorsunuz. Sonrasında ise ambulans geliyor ve Santin'i götürüyor. Sai, sen de onunla gitmek istiyorsun fakat komiser izin vermiyor. "Senle işimiz bitmedi, gerizekâlı. İçeride sizden biri var mı?" diye soruyor. Sen de Tegin'den bahsediyorsun. Komiser "Çabuk olalım!" diyerek seni de peşine takıp ön kapıdan içeri giriyor. Yolda karşınıza çıkan herkese Himota dilinde selam verip hâl hatır soruyor. Herkes de karşılık veriyor ona. Tegin'in geride bıraktığı iki leşin yanına geldiğinizde komiser öfkeden bağırıyor. Hatta o kadar şiddetle bağırıyor ki yüzü kıpkırmızı oluyor. İçten içe fena bir boka battığınızı hissetmeden edemiyorsun. Komiser ile beraber koridora giriyorsunuz. Komiser sinirden gözü dönmüş bir şekilde bütün odalara giriyor. Taa ki, Tegin'i bulana kadar. Tegin'in olduğu odaya girince Tegin sorunsuz bir şekilde masaya oturmuş etraftakiler de masadakiler kaldırıyor oluyor. Sana Tegin olduğunu doğrulattıktan sonra Tegin'e okkalı bir tokat atıyor. Tegin, aniden gerçekleşen olaya tepki veremiyorsun ve darbenin ağırlığı seni yere düşürüyor. Şoktan ötürü biraz titreyerek doğruluyor ve adam bakıyorsun. Hemen arkasında Sai var ve sana "Yarrağı yedik..." bakışı atıyor. Komiser ikinizi de önüne katıp dışarı çıkartıyor. Odadaki iri yarı adamlar ise öyle bakakalıyorlar. Dışarı çıktığınızda iş adamının arabasının yanında üç tane polis arabası, iş adamının yanında ise başka bir figür bulunuyor. Bu figür'ün üzerinde trench kot ve içinde kalın bir yelek var. Altında kemerli bir pantolon ve kundura. İş adamı yanında ufalmış da ufalmış. Sizi görünce karşınıza çıkıyor ve komiseri azarlıyor. "Kurucu aşkına, bu ne rezillik böyle? Komiser durumu açıklamaya başlasa da figür lafını kesiyor. "Bana masal anlatma ciğeri beş para etmez herif seni! Teşkilat olarak bana söz verdiniz ve sözünüzü her seferde bozuyorsunuz. Daha kaç tane adamımın bok yoluna gitmesi gerekiyor, ha?" O sırada komiserin arkasında duran sizi fark ediyor. Çok korkunç bir suratla karşı karşıya kalıyorsunuz. Adamın yaydığın hava çok ağır. Öfkeli suratı içinizi titretiyor. Suratındaki yarayı fark ediyorsunuz. Gerçekten kötü bir yara ki zaten adamın bir gözünün rengi yok. Yara yüzünden görüsünü yitirmiş belli. Sağlam tek gözüyle sizi süzüyor ve yaşınızı soruyor. Komiser araya giriyor. Daha çok genç ve yeni olduğunuzu söylüyor. Yaptıklarınızın cezasını misli ile çekeceğinizi de basa basa söylüyor. Adam sizi tekrar süzdükten sonra gözlerini kapatıyor ve derin bir iç çekiyor. "Siktirin gidin buradan!" Komiser şaşıp kalıyor. Tam konuşacak gibi olurken figür bu sefer daha sert çıkışıyor. "Siktirin gidin dedim! Bu yaştan sonra küçücük çocukların yaşamını karartmanın vicdan azabıyla yaşayamam ben. Bir ıslık çalıyor ve içeriden iki eleman geliyor. "Ölen adamlarımızı Himota usulüne göre gömeceğiz. Cesetleri toplayın. Defin işlemleri bugün bitmiş olacak." İki eleman emirleri alıp koşarak içeri giriyorlar. Figür de içeri girdikten sonra komiserin kendini toplaması zaman alıyor. Sizi arabasına bindiriyor ve her şeyi anlatıyor.

"Onlar yasadışı örgüt falan değil. Kızıl Güneş Tarikatı olarak geçiyorlar ve resmî bir örgütler, onaylılar yani. Amaçları Himota kültürünü ve eski inancını yaşatmak. Himota'daki herkes shugrudist değil. Onlar da olmayan kesimi temsil ediyorlar bir nevi. Yılın belli dönemlerinde kendilerine özel ekipman yaptırıyorlar ve eski inancı yaşatıyorlar. Sonra da bütün ekipmanları geri veriyorlar. Tutmuyorlar bile. Zamanında onlarla çok olay yaşadık. Sizin gibi kaç tane grup onları yasadışı örgüt falan sandı. Başta devlet yetkilileri onları hor görüyordu. Ulusu bölmekle ve isyanla falan suçluyorlardı çünkü korkuyorlardı. Bir toplumda birden fazla inanç olursa toplum birbirine girecek diye endişe ediyorlardı. İşin içinde inanç bütünlüğü de vardı tabii. "Tek Ulus, Tek Vatan, Tek İnanç" ilkesi var kültürümüzde. Gel zaman git zaman, bunlar Ulu İmparatorumuz Pisan Higenadon ile masaya oturdular. Birkaç görüşmeden sonra belli koşullar altında devlet tarafından tanınma lüksüne sahip oldular. Komiser sizi evlerinize bırakıyor ve son olarak şunları söylüyor. "Bir daha kafanıza göre kararlar verip kendi başınıza bir işe kalkışmayın. Bugün şanslıydınız ama yarın kesinlikle olmayacaksınız." Komiser sizden sonra Santin'e uğruyor. Aynı konuşmayı ona yapıyor ve onu da bilgilendirip uyarıyor. Santin'in durumu iyi. Birkaç haftaya bir şeyi kalmaz.
Off Topic
Ödüller:

Sai Nopaodan
  • 50 Ip
Tegin Hentanodan
  • 50 IP
Santin Gidinodan
  • 50 IP
Off Topic
Konumuz burada bitiyor. Geçmiş cumhuriyet bayramınız kutlu olsun. Bundan sonra pasiflik süresi yedi gün olacaktır.
Locked

Return to “Tinkadoko”

cron