Anılar

#1
Henüz, hiçbir şeyin farkında olmadığı, küçük bedeniyle oradan oraya koşturduğu yıllardaydı. Beş yaşında, annesinin mutfakta gösterdiği o muazzam yetenekleri bir sandalyenin üstüne çıkmış şekilde hayranlıkla izliyordu. Bir ressamın tuvale vurduğu her boya darbesindeki inceliği, annesinin yemek yapışında görebiliyordu sanki. “Anne” diye seslendi üstünde durduğu sandalyeden yavaşça inerken. “Anne ben geyikleri görmek istiyorum.” Annesinin bacağına sarılırken tamamladı cümlesini. Annesiyle gezmek onun için büyük bir eğlenceydi. Üstelik, bundan bir ay önce annesinin götürdüğü Redø Nehri’nde gördüğü geyikler çok dikkatini çekmişti. Annesi elini yıkayıp Hae’nin saçlarına koyduktan sonra, nazikçe okşarken gözlerini kapatmıştı. “Gider miyiz anne? Lütfen. Lütfen.” Diyerek darlamaya başlamıştı tatlı tatlı. “Yemeğini yedikten sonra gideriz.” Cümlesini duyduğu anda masadaki sandalyesine oturmuştu. Her zaman, annesinin yanındaki sandalyeye otururdu. Anılar, yavaş yavaş silinmeye başlarken, anahtarı kapının deliğine yerleştirmişti Hae…

---------------------------------------------------------
Kapının önünde beklerken, zihnimde tekrardan anılarım canlandı. Her seferinde olduğu gibi, elimde anahtarla kapının önünde birkaç dakika bekliyordum. Kapıyı açtığımda, yine o soğukluğu hissettim. Benim üzerimde emeği çok olan, ama artık beni tanıyamayan kadının soğukluğundaki o ince sıcaklık. Tüylerim diken diken oluyordu. Kapının önünde beklerken aklıma gelen anıları anneme anlatırken, bir masal dinliyormuş gibiydi. Her ne kadar hafızasını kaybetse dahi, beni heyecanla ve merakla her gün dinlemekten vazgeçmiyordu. Belki de yaşama bu şekilde tutunuyordu. Her gün bir oğlunun olduğunu öğrenmek, ondan yaşadığı anları dinlemek onu canlı tutan tek şeydi belki. Bilemiyorum.

Düşüncelerimden kurtulmamı sağlayan Adudi olmuştu. Adudi, ben çalıştığımdan beri anneme bakan orta yaşlarda bir kadındı. Ona yaptığı her şey için minnettarım aslında. Anneme karşı oldukça saygılı ve sevgiliydi. Her zaman iyi davranıyordu. Adudi kapıya doğru yaklaştığında gülümsedim kocaman. “Teşekkür ederim bugün için. Aslında her gün için. Hehehe.” Cümlelerimden sonra Adudi’nin güldüğünü görebiliyordum. “Ne demek. Ben gidiyorum o zaman.” Dediğinde tekrardan gülümsedim. Sağ elimle kafamın arkasını kaşırken, kapıyı açtım ve bir kraliyet mensubunu selamlar gibi selamlayarak gitmesini bekledim. Adudi kahkahalar atıp çıkarken, kapıyı kapattığımda bir anlık sessizlik çökmüştü evin içine. Birkaç saniye sonra hızlıca salona doğru adımlamaya başladım. Kafamı kapının kenarısından çıkardım anneme doğru. Bana bakıyordu meraklı bir şekilde. “Selam.” Dedim gülerek.

Eşyalarımı salonun bir kenarısına bıraktıktan sonra ceketimi çıkarttım. Annemin yanına ilerleyip elinden tuttum. Her zaman, kendi tek kişilik koltuğuna otururdu. Bende onun yanına küçük bir sandalye koymuştum. Sıkıca kavradım iki elini ellerimle. “Ben Hae anne. Oğlun.” Dedim. Sorduğu ilk soru, her zaman alıştığım gibi “Oğlum mu?” oldu. Bu soruyu çok fazla cevapladığımdan, şaşırmıyordum artık. “Evet oğlun annecim.” Dedim gülümseyerek. Elini ellerimin arasından çekip yanağıma koydu, okşamaya başladığında gözlerindeki o mutluluğu görebiliyordum. Bu mutluluk, benim huzur kaynağımdı. “Bak sana ne anlatacağım.” Dedim heyecanla. O da heyecanlandı bir anda, “Ne anlatacaksın?” diye sordu bir çocuk gibi. Küçük bir kahkaha attıktan sonra, gülümseyerek devam ettim konuşmama.

“Ben küçükken, sen beni Redø Nehri’ne götürmüştün. Orada geyikler vardı, çok güzellerdi. Beraber o gün geyiklere bakmıştık. Hiç sıkılmadan beni gezdirmiştin orada. Akşamına eve geldiğimizde geyiklerin yanında kalacağım ben diye ağlamıştım. Sende bana niye onlarla kalamayacağımı anlatmakla uğraşmıştın saatlerce.”

Kahkaha atarak bitirdim cümlelerimi. O anı, oldukça komik geliyordu şimdilerde. Ben kahkaha attıktan sonra annemde kahkalarıma eşlik etmişti. “Demek geyiklerle yaşamak istemiştin. İyiki izin vermemişim.” Dedi gülerek. Bende gülümsedim. “İyiki vermemişsin. Belki şuanda bir geyik gibi davranıyor olabilirdim. Beni sen kurtardın. Eheh.” Cümlelerimden sonra kahkahası artıyordu annemin. “Sonrasında ne oldu? Ağlamayı bıraktın mı?” diye sordu. Düşünüyormuş gibi yaptım birkaç saniye, aslında çok iyi hatırlıyordum ama, yüzümü buruşturup annemin gülmesi için komik yüz ifadeleri yaparken düşünüyormuş gibi davranmak eğlenceliydi.

“Evet ağlamayı bıraktım. Ama diğer gün sen bana yemek yaparken, tekrardan Redø Nehri’ne gitmek istediğimi söyledim. O geyikleri bir daha görmek istiyordum. Sonraki gün beni tekrardan götürdün, ancak bu sefer döndüğümde ağlamadım. Bence gayet büyük bir başarı elde etmişim. Bir günde beni geyiklerle yaşamaktan vazgeçirdin. Aslında benim başarımdan ziyade, senin başarın oldu. Sonrasında tabi sürekli geyikleri görmeye gitmek istedim. Ara sıra beni götürmeye devam ettin. Belki bir gün seni ben götürürüm o geyikleri görmeye, ne dersin?”

Dedim gülümseyerek. Gözlerinin içine bakıyordum, gözlerindeki ışıltıyı kör bir insan bile görebilirdi. Heyecanı ve mutluluğu on metre uzaktan bile hissedilebilirdi. “Olur, çok iyi olur. Çok isterim, oğlum.” Dediğinde biraz hüzünlenmiştim. Kendimi hızlıca toparladıktan sonra kocaman gülümsedim anneme. “O zaman planımızı oluşturduk. Şimdi sana kitap okuyacağım, tamam mı?” dedim. Kafasıyla onayladıktan sonra, odama doğru ilerledim. Ona bugün, dün yarım bıraktığım kitabı okumaya devam edecektim. Büyük ihtimal, her zaman olduğu gibi kitabı okurken uyuyakalacaktı. Aynı ben küçükken, bana yatağımda kitap okurken olduğu gibi…
Image

"Sende babanı görüyorum, Hae."
► Show Spoiler

Return to “Poteguhe”

cron