Hera hareket ettiği süre boyunca pek fazla düşünmedi. Düşünmeye fırsatı olmadı. Kadını saçlarından çekip geriye atarken çok hızlı biçimde önündeki adama yumruk çıkarmıştı. Üçüncü adama hamle girişiminde bulunmamıştı. Önceden düşünmüştü aslında, adamın onun üzerine geleceğini ve ona karşı bir hamle yapacağını düşünmüştü. Adamın gözlerinde sinmiş korkuyu gördü Hera. Utançla harmanlanmış, bir o kadar iğrenç; bir o kadar da olgunlaşmamış bir korku sezdi ondan. Arka cebinden çıkarıp fırlattığı o şişe kapının hemen önünde kırılmıştı. Titreyen vücudu ile elindeki mumu adeta her an düşürecekmiş gibi bakmaktaydı.
Bu esnada ise tekrar ön görümlemediği bir şeyle karşılaştı. Kadınlığın doğasında vardı aslında. Vahşet, arzu, her biri farklı yere çekilebilirdi. Nereye çeksen oraya gelecek bir kadın vardı Hera'nın karşısında. O kandırılmıştı. Daha kötüsü, kandırılmayı istemişti. Kandırılmış bir şekilde mutluydu. Arındırılmak? Hayır. O kandırılmak istiyor, acısını uyuşturarak unutmayı seçiyordu. Bunun yanlışlığını ona öğretebilirdi. Onu kurtarabilirdi. Ona akşama kadar, saatlerce doğru yolu gösterebilirdi. Lakin onu dinleyebilecek olsaydı. Üzerine çullanmış kadın onu dinlemeyecekti. Çünkü içeri hızlı adımlarla giren yaşlı Fogi, ona bir emir vermişti. "Kızın üzerindekileri çıkar ve onu bayılana kadar boğ." Hera'nın kurtarmak istediği, mağdur olarak gördüğü kadın bunu hiç sorgulamadan yapmaya başlamıştı. Bu esnada Hera duruyordu. Durmak istemese bile bir şey onu engelliyordu. Ona zarar vermek istemiyordu fakat, kendisini feda ederek de bir yere varamayacaktı. Ne anlatmak isterse istesin o kadın bunları anlamaktan çok uzaktaydı. Hera'nın hedefi Fogi olmalıydı. Kadın gözlerindeki nefreti mutluluğa bırakmış ve kıyafetlerini çıkarmaya başlamıştı. Hera içinden tüm şaşkınlığını silip attı. Artık makine gibi davranabilmeliydi. Hiç istemese bile.
"Sen... Arındırılmak değil..." demiş ve sözlerini bölmek zorunda kalmıştı. Gözlerini hafifçe kısıp derin bir nefes aldı. Tüm çevikliğini kullanarak kadına doğru elini yumruk yaptığı kolunu yerden yukarı doğru savuracaktı. Kadını afallattıktan sonra onu üzerinden atmak istiyordu. Önce vücudunu çevirecek, kadınla yüz yüze geldiği zaman ise hiç beklemeden kadının suratına kafa atacaktı. Ardından geri kalanını söyleyebilirdi.
"...kandırılmak istiyorsun."
Tüm bunlar gerçekleştikten sonra stilini devre dışı bırakmayı düşünüyordu. Fogi'nin ve kapıdaki adamın çaresine bakmak amacıyla doğrulmayı ve savunma pozisyonuna geçmeyi düşünüyordu. Normal şartlarda ona teslim olması için çağrı yapmalı ve kelepçeyi takmalıydı. Fakat orayı çoktan geçmişti artık. O nedenle mızrağını çıkaracak ve aralarındaki mesafenin avantajını kullanıp gard alacaktı. Adamdan yahut Fogi'den bir hamle gelmezse ve herhangi bir sürpriz yaşanmazsa hızlıca öne doğru adımlanıp mızrağını yaşlı elçinin omzuna saplamayı ve onu etkisiz hale getirmeyi düşünüyordu.
Finaller bastırdığı için bir tık geç yazıyorum şu sıra, 3-5 güne eski formuma kavuşurum.
Bu esnada ise tekrar ön görümlemediği bir şeyle karşılaştı. Kadınlığın doğasında vardı aslında. Vahşet, arzu, her biri farklı yere çekilebilirdi. Nereye çeksen oraya gelecek bir kadın vardı Hera'nın karşısında. O kandırılmıştı. Daha kötüsü, kandırılmayı istemişti. Kandırılmış bir şekilde mutluydu. Arındırılmak? Hayır. O kandırılmak istiyor, acısını uyuşturarak unutmayı seçiyordu. Bunun yanlışlığını ona öğretebilirdi. Onu kurtarabilirdi. Ona akşama kadar, saatlerce doğru yolu gösterebilirdi. Lakin onu dinleyebilecek olsaydı. Üzerine çullanmış kadın onu dinlemeyecekti. Çünkü içeri hızlı adımlarla giren yaşlı Fogi, ona bir emir vermişti. "Kızın üzerindekileri çıkar ve onu bayılana kadar boğ." Hera'nın kurtarmak istediği, mağdur olarak gördüğü kadın bunu hiç sorgulamadan yapmaya başlamıştı. Bu esnada Hera duruyordu. Durmak istemese bile bir şey onu engelliyordu. Ona zarar vermek istemiyordu fakat, kendisini feda ederek de bir yere varamayacaktı. Ne anlatmak isterse istesin o kadın bunları anlamaktan çok uzaktaydı. Hera'nın hedefi Fogi olmalıydı. Kadın gözlerindeki nefreti mutluluğa bırakmış ve kıyafetlerini çıkarmaya başlamıştı. Hera içinden tüm şaşkınlığını silip attı. Artık makine gibi davranabilmeliydi. Hiç istemese bile.
"Sen... Arındırılmak değil..." demiş ve sözlerini bölmek zorunda kalmıştı. Gözlerini hafifçe kısıp derin bir nefes aldı. Tüm çevikliğini kullanarak kadına doğru elini yumruk yaptığı kolunu yerden yukarı doğru savuracaktı. Kadını afallattıktan sonra onu üzerinden atmak istiyordu. Önce vücudunu çevirecek, kadınla yüz yüze geldiği zaman ise hiç beklemeden kadının suratına kafa atacaktı. Ardından geri kalanını söyleyebilirdi.
"...kandırılmak istiyorsun."
Tüm bunlar gerçekleştikten sonra stilini devre dışı bırakmayı düşünüyordu. Fogi'nin ve kapıdaki adamın çaresine bakmak amacıyla doğrulmayı ve savunma pozisyonuna geçmeyi düşünüyordu. Normal şartlarda ona teslim olması için çağrı yapmalı ve kelepçeyi takmalıydı. Fakat orayı çoktan geçmişti artık. O nedenle mızrağını çıkaracak ve aralarındaki mesafenin avantajını kullanıp gard alacaktı. Adamdan yahut Fogi'den bir hamle gelmezse ve herhangi bir sürpriz yaşanmazsa hızlıca öne doğru adımlanıp mızrağını yaşlı elçinin omzuna saplamayı ve onu etkisiz hale getirmeyi düşünüyordu.
Finaller bastırdığı için bir tık geç yazıyorum şu sıra, 3-5 güne eski formuma kavuşurum.