Re: [Livei Nyawodz] Nihai Karar

#21
Sessiz sakin bir ara sokağa geçiyor ve bir süredir yanında olan not defterini açıyorsun. Fark ediyorsun ki not defterinin tüm kağıtları yırtılmış ve tekrardan deftere bantlanmış. Teker teker kağıtları incelemeye başlıyorsun fakat çizimlerin bazılarını az çok anlayabilsen bile yazan hiçbir şeyi anlayamıyorsun. Tüm metinler bilmediğin bir dilde yazılmış. Sadece bazı çizimlerde Pakt Dili alfabesinden B ve U harflerini andıran bir imza bulunuyor.
► Show Spoiler
Altı farklı sayfayı inceledikten sonra not defterinin yedinci sayfasına geliyorsun fakat01000100 01000101 01001100 01000101 01010100 01000101 00100000 01000101 01011000 01010100 01010010 01000001 01000011 01010100 01001001 01001111 01001110 00100000 01000110 01010010 01001111 01001101 00100000 01010011 01000101 01010010 01010110 01000101 01010010
  Hidden text. You must register
Altı farklı sayfayı inceledikten sonra not defterinin bittiğini fark ediyor ve Friks'i bulmak için kaldığınız eve geri dönüyorsun. Friks'le kaldığınız eve yaklaşırken, tanıdık alana girdiğinde karmakarışık duygular hissediyorsun. Kapıyı iterek açarken gıcırdayan ön kapı, kanepeleri ve koltukları hala yerlerinde olan oturma odasını ortaya çıkarıyor. Ev o kadar sessiz ki yankılanan nefesinin sesini duyabiliyorsun. Evin içine doğru birkaç adım daha atıyorsun, gözlerin Friks'in nerede olduğuna dair herhangi bir ipucu bulmak için çevreyi tarıyor. Yemek paylaştığınız yemek masası boş, mutfak boş, yatak odası da bomboş. Ön kapıya doğru geri dönerken, girişe yakın ahşap zeminde koyu bir leke fark ediyorsun. Leke kırmızı değil ama yine de kan gibi kokuyor. Kalbin hızla çarpmaya başlıyor. Friks zarar görmüş olabilir mi? Kaçırıldı mı? Lekeye yaklaştıkça korku hissini üzerinden atmaya çalışıyor, diğer detayları görmeye çalışıyorsun. Lekenin etrafında ayak izi veya mücadele izi yok ve sıra dışı başka bir şey göremiyorsun. Olanları bir araya getirmeye çalışsan da evde başka bir şey yok gibi görünüyor. Yine de derin bir nefes alıyor, bir tür ipucu bulmayı umarak evi daha ayrıntılı aramaya karar veriyorsun. Her odayı, her dolabı ve her çekmeceyi kontrol ediyorsun ama hiçbir şey bulamıyorsun. Oturma odasının ortasında durup yerdeki lekeye bakıyorsun. Zaman durmuş ve olduğun yerde donmuş gibisin. Bundan sonra otele gitmen gerektiğini biliyorsun ama bir cevap alamadan ayrılmak da oldukça rahatsız ediyor.

Evden dışarı adımını attığın anda yüzüne vuran soğuk akşam havası ürpermene neden oluyor. Ceketinin fermuarını çekiyor ve karargaha doğru yürümeye başlıyorsun. Otel de yolun üstünde olduğu için oraya da göz atmanın iyi bir fikir olacağını düşünüyorsun, elbette isyancılara yakalanmadan. Sokak loş bir şekilde aydınlatılmış durumda ve tek ışık kaynağı loş sokak lambaları ile mağaza ve restoranların parlayan tabelaları. Uzaktan korna çalan arabaların sesini ve arada sırada yürüyen insanların ayak seslerini duyuyorsun. Mavi Yıldız karargahına yaklaştığında kalbin hızla atmaya başlıyor. Bok'u binanın dışında bir Mavi Yıldız üyesiyle konuşurken görebiliyorsun. Çabucak park halindeki bir arabanın arkasına saklanarak konuşmalarına kulak misafiri olmaya çalışıyorsun. Bok'un gergin olduğunu, ellerinin kıpırdadığını ve gözlerinin etrafta gezindiğini görebiliyorsun. Mavi Yıldız üyesi yüzünde sinsi bir gülümsemeyle sakin ve kendine hakim görünüyor. Konuşmalarını dinlemek için kulaklarını zorluyorsun ancak yalnızca bazı kısımlarını yakalayabiliyorsun. Bok, Mavi Yıldız üyesine "O halde bu anlaşmazlık çözülene dek otelden uzak kalacaksınız. Karşılığında da size karşı herhangi bir hamle yapmayacağız." diyor. Mavi Yıldız üyesi ise "Kızıl oğlanınızı üstümüzden almayı başarırsanız neden olmasın?" diyor. Aniden Mavi Yıldız üyesi arkasını dönüyor ve sana doğru yürümeye başlıyor. Donup kalıyorsun, olabildiğince eğiliyorsun. Üye seni fark etmeden yanından geçiyor. Rahat bir nefes alıyor ve onun gözden kaybolmasını bekliyorsun. Arabanın arkasından dışarı bakıyor ve Bok'un hala orada olduğunu, bir ileri bir geri yürüdüğünü görüyorsun. Ona temkinli yaklaşmaya karar veriyorsun. Yaklaştıkça Bok'un yüzünün solgun olduğunu ve gözlerinin kan çanağına döndüğünü fark ediyorsun. Bok seni görünce sana doğru koşuyor ve "Neredeydin?!" diyor yüksek bir sesle. Hemen ardından "Daha da önemlisi, Friks nerede?" diye soruyor. Anlaşılan senden önce davrandı.

Senin için geliyorum. Ve geldiğimde kaçmak ya da saklanmak için çok geç olduğunu anlayacaksın.

Kendin için hazırladığın bir dünyada, buna hakkın olduğunu düşünerek yaşıyorsun. Ama sana bir şey söyleyeyim: yanılıyorsun. O dünya sahte ve ben onun gerçekte ne olduğunu ifşa etmek için buradayım.

Güvende olduğunu düşünerek kendine yalan söylüyorsun. Ama değilsin. Savunmasızsın ve bundan faydalanacağım.

Geldiğimde, bunu bileceksin. Karanlığın etrafını sardığını, kötü niyetiyle seni boğduğunu hissedeceksin. Adımlarımın gittikçe yaklaştığını duyacaksın ve beni durdurmak için yapabileceğin hiçbir şey olmadığını bileceksin.

Pazarlık yapmak için burada değilim. Anlaşma yapmak için burada değilim. Hakkım olanı almak için buradayım ve beni durdurmak için yapabileceğin hiçbir şey yok.

Öyleyse hazırlıklı ol. Yaklaşan karanlığa hazır ol. Çünkü senin için geliyorum ve geldiğimde kaçış olmadığını anlayacaksın.

Re: [Livei Nyawodz] Nihai Karar

#22
Defterin üzerinde B ve U harfleri yazılıydı. Bo'ek Ujmitga. Yani gerçekten ona aitti. Sayfaları tek tek koparılmış ve tekrar yapıştırılmış gibi duruyordu. Altı sayfalık defterde çeşitli çizimler vardı ve üzerlerinde hiç anlamadığı dilde bir şeyler yazıyordu. Bu dili daha önce de görmüştü. Mavi Yıldız karargahındayken kullandıkları kocaman ekranda da bu dilde yazılar vardı. Yani Dünya'nın kullandığı dil olmalıydı. O halde bu çizimler de... Dünya'dan mıydı? Bütün bunlar ne anlama geliyordu? Bo'ek Dünya'ya mı gitmişti? Ancak bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Dünya yok olmanın eşiğinde değil miydi? Yoksa Bo'ek Dünyalı filan mıydı? Zihnindeki bu sorulara yanıt alamayacak olması boğazına kocaman bir düğüm gibi oturdu. Neden öldürmüşlerdi ki onu? Çok değerli bir tanıktı.

Sayfaları tek tek detaylıca incelemeye başladı. Hepsi karakalem çalışmalarıydı. Oldukça da güzeldiler. Epey yetenekli bir adamdı rahmetli. İlk çizdiği resim biraz onu andırıyordu. Tabi çok daha genç ve yakışıklı görünen bir versiyonuydu. Hatta bu versiyon ona fazlasıyla tanıdık gelmişti. Bu adamla kesinlikle önceden bir tanışıklığı olmalıydı. İkinci sayfada bir barda içki içip sohbet eden iki adamın çizimi vardı. Üçüncü resimde bir kadın portresi çizilmişti. Eşi filan mıydı? Dördüncüsü oldukça ürkütücü bir resimdi. Yerde yatmakta olan iri yarı bir adam vardı. Ancak vücudu oldukça tuhaf görünüyordu. Parmaklarından birisi kırılmıştı. İşkence görmüş gibiydi. Bu kişi bir denek olabilir miydi? Beşinci resime geldiğinde durakladı. İlginç bir maske... Sanki zehirli bir gazdan korunuyormuş gibi... Ayrıca kanatlı arabalardan... Bindikleri uçağın bir başka versiyonu olmalıydı bunlar. Arkada başka detaylar daha vardı ancak ne olduklarından emin değildi. Literatüründe bunları tanımlayacak kelimeler bulamamıştı. Son resim ise ilginç görünümlü bir insana aitti. Ten rengi tanıdığı herkesten daha koyu gibiydi. Kocaman dudakları ve burnu vardı. Saçları ise kuş yuvası gibi kıvırcıktı. Dushalılar arasında bile böyle bir tip görmemişti. Kesinlikle onlardan olmayan bir insandı bu.

Altıncı sayfadan sonra defterin yapraklarının bittiğini fark etti. Elleri titreyerek kapağını kapattı ve üzerine kazınmış olan B ve U harflerini incelemeye devam etti. Sonsuza dek yok olmuştu, bildiği her şey ile birlikte. Değmiş miydi? Bunca acıya, ölüme, kana, ıstıraba değmiş miydi gerçekten? Friks'i bulmalıydı. Onun güvende olduğundan emin olmalıydı. Defteri cebine koydu ve hızla kaldıkları eve doğru adımlamaya başladı. Ev ölüm gibi sessizdi. Kendi nefes sesi ve ayak sesleri dışında ses yoktu. Eşyaların yeri değişmemişti. Her şey en son bıraktığı gibi duruyordu. Friks'ten ise eser yoktu. Buraya gelmemişti herhalde. Gözüne çarpan tek fark ön kapının girişindeki zemindeki koyu lekeydi. Kan lekesi gibiydi. Ancak tek bir damlaydı ve çoktan kurumuştu. Başka kan izi var mı diye etrafı taradı ancak göremedi. Bu kan Friks'e ait olabilir miydi? Ancak başına bir şey gelmiş olsa daha çok boğuşma ve kan olmaz mıydı? Friks'in gücünün kandan geldiğini düşününce... Başka bir ihtimal kendisi gibi bayıltılmış olmasıydı. Ya da olay yerini temizlemişlerdi. Çok mu geç kalmıştı? Onu da Mavi gibi kayıp mı edecekti? Hayır! Buna izin veremezdi! Kendi canını onunkiyle takas ederdi, yeter ki o yaşasındı. Onu derhal bulmalıydı.

Bok'un yanına gitmeye karar verdi. Friks'in nerede olduğunu bilebilecek birisi varsa bu konuda tek güvencesi Bok'tu. Her ne kadar ona yakın olmayı istemese de elinden gelen başka bir şey yoktu. Evden dışarı çıktı. Hava soğumuştu. Yüzüne çarpan sert rüzgar yüzüne düşen perçemleri geriye doğru savuşturuyordu. Mavi Yıldız karargahına doğru ilerlemeye başladı. Yolları artık iyice öğrenmişti. İsyancılara yakalanmamaya önem göstererek kapüşonuyla saçlarını sakladı. Bok'u bulması çok zor olmamıştı. Karargahın önünde bir adamla konuşuyordu. Ne konuştuklarını dinlemek için sessizce onlara doğru yanaştı. Çok bir şey duyamamıştı ne yazık ki. Bok'un anlaşmazlık bitene kadar otelden uzak kalacaklarını ve bunun karşılığında hamle yapmayacaklarını ifade ettiğini cümlesini duydu. Buna karşılık olarak adam kızıl oğlanı üstlerinden almaktan bahsetmişti. Kızıl oğlan mı? Friks'ten mi bahsediyordu? Livei kalbinin yerinden çıkacakmış gibi attığını hissediyordu. Kalbini atışını tüm bedeninde duyabiliyordu. Adam dönüp giderken ona çok yakın bir mesafeden geçtiğinde yakalanacağını sanarak nefesini tuttu. Neyse ki görmeden gitmişti. Bok hala karargahın önündeydi. Ona doğru yaklaşmaya başladı. Yüzü solgundu ve gözlerine kan toplanmıştı. Uykusuz olmalıydı. Kendisini fark edince ona nerede olduğunu ve Friks'in nerede olduğunu sormuştu. Livei öfkeyle dişlerini sıktı. Bok'a iyice yaklaşarak kimsenin duyamayacağı bir fısıltıyla konuştu. "Ne demek Friks nerede? Bunu sana benim sormam gerekiyor. Az önceki eleman kimdi? Kızıl oğlan derken kimden bahsediyordu?" Bo'ek'e dair not defterini cebinden çıkarıp Bok'un göğsüne doğru bastırdı. "Bo'ek denen elemanla aran iyiydi sanırım, ondan hatıra getirdim." Karşısındaki adamdan korkuyordu ancak artık hiçbir kozu kalmamıştı. Bu ikili oyuna güvenmek zorundaydı. "Benden istediğin şeyi yaptım. Az kalsın tecavüze kurban gidiyordum. Ve sen Friks'i bile koruyamadın. Sana güvenmiştim Bok." Koyu yeşil gözlerinin içine baktı. "Bana yalan mı söylüyorsun? Tüm bunlar ne anlama geliyor? Bu çizimler... Dünya ile mi çalışıyorsun? Seni yenilmez bir canavara dönüştürdükleri o muntazam planında birer piyonuz, değil mi? Ölüm tarihimiz de belli mi? Bizi ne zaman yok edeceksin? Ne zaman senin için işe yarar olmaktan çıkacağız?" Boştaki elini karşısındaki canavarın yanağına koydu ve geçmişi özleyen bakışları derin bir hüzne gömüldü. "Sen benim bu hayatta tanıdığım en iyi adamdın halbuki." Elini yavaşça indirdi. "Friks'in de mi canavara dönüşmesini izleyeceğim? Bu kadar mı çaresizim? En azından onu kurtaracak kadar gücüm yok mu?"

Livei'nin duygusal açıdan pek de dengeli olmadığını söylemek yanlış olmazdı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Nihai Karar

#23
Bok kendisine uzattığın deftere bakarken bir anda gözlerinin sadece deftere odaklandığını ve konuşmanın devamında gözlerini defterden hiç ayırmadığını fark ediyorsun. Sanki o sözünden sonra ağzından çıkan hiçbir şeyi dinlemiyor gibi. Defteri eline alıyor, tüm sayfalarını sen konuşmaya devam ederken inceliyor ve bir anda gözlerinden yaşlar akmaya başlıyor. Bu yaşlar bir süre sonra sele dönüyor ve şu ana kadar tanıştığın en güçlü adam olan Bok karşında hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. Bir anda defteri yere düşürüyor, dizlerinin üstüne çöküyor ve haykırıyor. "BİR TEK SEN VARDIN! OROSPU ÇOCUĞU! BİR TEK SEN-" Ağlamasının şiddeti o kadar artıyor ki konuşmaya devam edemiyor. Etrafınızdaki herkes gözlerini size dikiyor. Bok bunu fark edince defteri eline alıp ayağa kalkıyor, elinden tutuyor ve hızla koşmaya başlıyor. Birlikte otele giriyorsunuz ve otelin giriş katındaki boş odalardan birine hızla dalıyorsunuz. Bok tekrar kendini yere atıyor ve "Bo'ek benim tek dostumdu. Şu düzenin içinde başından sonuna kadar yanımda olan tek adam Bo'ek'ti. Onu bir canavara dönüştürdüm ve durduramadım. Kendim ettim, kendim buldum ama acısı Bo'ek'ten çıktı." diyor. Hemen ardından sana dönüyor ve "Haklısın Livei. Ben bir çöp değilim. Ben çöplüğün ta kendisiyim. Benim gibi bir adamı zamanında nasıl sevdin inan anlamıyorum." diyor. Sonrasında da "Friks. Friks nerede bilmiyorum. Onu koruyamadım, haklısın." diyor ve ayaklarına kapanıyor. "Özür dilerim. Her şey için özür dilerim." diyor. Bir anda hiç beklemeyeceğin bir şekilde sinirli bir ses tonuyla "Hayır, o beni terk etti. Bizi terk etti!" diye bağırıyor. Bir anda gözleri fal taşı gibi açılıyor ve sana bakıyor. Hemen bulunduğunuz odanın kapısını açıyor, çıkıyor ve yaklaşık beş dakika boyunca seni odada yalnız bırakıyor. Çıktıktan sonra kapıyı da kilitlediğini duyabiliyorsun. Odaya geri girdiğinde daha sakinleşmiş olduğunu fark ediyorsun. "Görmeni istemediğim bir tarafımı gördün, bunun için kusuruma bakma." Odada bulunan bir sandalyeye oturuyor ve konuşmaya başlıyor.

"Friks'i bulacağız, bundan şüphen olmasın. Sana her şeyi oturup baştan anlatsam daha iyi olur diye düşünüyorum. Umarım senden bunları sakladığım için benden nefret etmezsin Livei." Bir sigara yakıyor ve konuşmaya devam ediyor. "Ben ve Bo'ek daha önce Dünya gezegenine gittik. Bunu nasıl becerdiğimiz ise hala aklımın almadığı bir olay. İşkence görürken ölümün eşiğindeydim, neredeyse öleceğimi hissettim. Bo'ek ise Djurat hükümeti tarafından Güney Tihami'yi araştırması için görevlendirilmişti. İkimiz de yakalanmış ve neredeyse öldürülüyorduk. Tam öleceğime emin olmuşken gözlerimi Dünya'da açtım. Önce Dünya sokaklarını gezdim, sonra da bir laboratuvarda uyandım. Orada büyük devlet yetkilileri ile tanıştım ve bana bir plandan bahsettiler. Ingenium gezegeninin nasıl meydana geldiğini anlattılar ve burada hüküm sürmek istediklerini söylediler. Bo'ek ile karşılaştım, onun da orada olmasına şaşırdım. Bo'ek ile birlikte Dünya'yı biraz da olsa gezmemize izin verdiler. Biz de başka bir seçeneğimiz olmadığı için söylenileni yaptık. Var olan ülkelerden birine gittik ve orada bir bara gittik. Bak." Eliyle ikinci sayfayı gösteriyor. "Burada. İrlanda diye hatırlıyorum. Şu iki eleman otururken Bo'ek onları çizmeye başladı. Çizim bittikten sonra elemanlarla konuştu ve elemanlar İngilizce olduğunu söyledikleri bir dilde gördüğün yazıları yazdılar. Dublin'de bir bar demekmiş. Dublin de İrlanda'nın başkentiymiş. Sana dürüst olacağım. Dünya'yı uzun bir süre gezdikten sonra ben de Bo'ek de Dünya için elimizden geleni yapmaya ikna olmuştuk. Dünya ile işbirliği yapma fikri ikimiz için de hem Dünya hem Ingenium için sağlıklı olacak gibi gelmişti. Planlarımıza başlamadan hemen önce göz açıp kapayıncaya kadar neredeyse öldüğüm yerde buldum kendimi. Bo'ek de yanımdaydı. Tekrar Ingenium gezegenindeydik. O sırada Mavi Yıldız üyeleri geldi ve bizi kurtardılar. Ondan sonrasını biliyorsun zaten." Bok bir süre duraksıyor ve sigarasını söndürüp ciddi bir yüz ifadesiyle sana bakmaya başlıyor. "Livei, Mavi Yıldız'daki isyancılar Dünya gezegeninden geliyorlar." Yere bakıyor ve "Djuratlı oldukları da doğru." diyor. Tekrar gözlerini sana çeviriyor ve "Ama üçüncü kıta Djuratlıları olduklarını söyleyebiliriz. Yani Dünya'dan ilk göçen Djuratlılar." diyor. Şaşkınlık içinde Bok'a bakıyorsun. Bok birkaç saniye boyunca sessizce defteri inceliyor. "Bir sayfa daha vardı, o nerede?" diye soruyor. "Şeyi çizmişti..." diyor ve bir süre sessiz kalıyor.

Re: [Livei Nyawodz] Nihai Karar

#24
Livei yaşadığı duygusal katarsisten kısa bir süre sonra pişman olmuştu. Nefesini tuttu ve öldürülmeyi bekledi. Ancak kendi duygularının tesirinden kurtulup Bok'a dikkatli bir şekilde baktığında gözlerini Bo'ek'in defterinden alamadığını fark etti. Defteri eline almış ve sayfalarını çevirmeye başlarken dudaklarının titrediğini fark etmişti. Kısa bir süre sonra da göz yaşları içerisinde hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Livei o an o gözlerde bir şey gördü. Konserde tanıştığı adamı gördü. Düğünde yeniden karşılaştığı adamı gördü. Otel odasındaki küvette sarılıp içini döktüğü adamı gördü. Kalbi birkaç saniyeliğine de olsa yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı. Oradaydı. Sevdiği adam hala orada bir yerdeydi. Görmüştü onu. Sadece ortaya çıkmak için fırsat kolluyordu. O duygusal, sadık, şefkatli bakışları biliyordu. Bu parıltıyı tanıyordu. Bok küçük bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlarken ona hayranlık ve umut dolu gözlerle bakmaktan başka hiçbir şey yapmak gelmemişti içinden. Gezegenin son gününe kadar böyle ağlayabilirdi ve Livei de onu zevkle bu şekilde izleyebilirdi. Zamanın durmasını istediği nadir anlardandı.

Etraflarındaki kendilerine yönelen bakışları fark etmemişti. Bok ayağa kalkmış ve defteri de alarak onu elinden tutmuş ve otele sürüklemişti. Girişteki boş odalardan birisine girdiler. Burada bir süre daha içindeki duyguları dökmüştü. Bo'ek'i ne kadar sevdiğinden, onun başına gelenlerden sorumlu olduğundan ve vicdan azabı çektiğinden bahsetmişti. Livei yanına gidip ona sarıldı ve başını okşadı. Eskiden olsa uzun saçlarının arasında gezdirirdi parmaklarını. Onları kesmesi ne kadar da yazıktı. Neyse onun kırılgan yönünü tekrar görmüştü ya, bir önemi yoktu artık. Bok'a sarılırken hissettiği karmaşık duygulardan ötürü kalbi kısa bir süre suçluluk ve pişmanlık duygularıyla dolup taştı. Friks ile Fengoe'yi gördüğünde neler hissettiğini hatırladı. Dile dökmese bile, bir daha aralarında asla romantik bir şey yaşanmayacak olsa bile Bok'u hala sevdiği için kendisinden nefret ediyordu. Bok'un ayaklarına kapanıp özür dilemesi ile birlikte bu vicdan azabı da buhar olup uçtu. "Şşşş, geçti, geçti." Ancak Bok çok ani bir tavır değişikliği ile birlikte nefretle terk edildiğinden, terk "edildiklerinden" yakınarak susturmuştu kendisini. Onunla yeniden göz göze geldiğinde bakışlarının parlaklığını kaybettiğini fark etti. Gitmişti. Onunla yeniden vakit geçirme şansı olmadan çoktan kaybolmuştu. "Bok..." Onu içindeki bu şeytandan kurtaracaktı. Kurtarması gerekiyordu. Bok hızla odadan çıkmış ve giderken de kapıyı kilitlemişti. Livei'ye beş yıl gibi gelen ancak muhtemelen beş dakika kadar süren bir yalnızlıktan sonra da gelmişti. Bu süreçte vicdanı ile baş başa kalan Livei ne yapacağını bilmiyordu. Aklını yitirmek üzereydi. Çığlıklar atarak tepinmek istiyordu. Tıpkı küçük bir çocuk gibi.

Bok odaya geldiğinde ondan özür dilemişti. "Keşke o yönünü hep görsem, hiç gitmese..." dedi özrüne cevap olarak hüzünlü bir ses tonuyla. Bunu dediği için de kendisinden nefret ediyordu. Ne istiyordu? Amacı neydi? Neden buradaydı? "Neden kapıyı kilitledin ki giderken? Bir yere kaçacak değilim. Ayrıca istersem kaçarım. Kapı kilidini ilk eritişim olmazdı. Hatta komiktir ki ikinci de olmazdı." Kendine bir sandalye çekip oturmuştu. Livei de onun karşısına oturdu. Friks'i bulacaklarını söylemişti. Ah, evet... Friks... Onu bulması gerekiyordu. Bir an önce bulmalıydı onu hem de. Bok'a ne kadar az maruz kalırsa onun için o kadar iyi olacaktı. Sonrasında Bok bir sigara yakıp ona uzun bir hikaye anlatmaya başlamıştı. Livei dinlerken bir kez daha nefesini tuttu. Bok ve Bo'ek Dünya'ya gelmişler, oradakilerle tanışmışlar, orada zaman geçirmişler ve tekrar kıtaya dönmüşlerdi. Hem de göz açıp kapayana kadar geçen bir sürede. Bok ona isyancıların Dünya'dan geldiklerini söyledi. Üçüncü kıtadan gelen, Dünya'dan ilk göçen Djuratlılar... "Bir dakika. Bir dakika bekle." Defteri soran Bok'a karşı cevapladı Livei derin bir soluk alarak. "Bana Djuratlıların kökeninin Dünyalılara dayandığını mı söylüyorsun? Biz... Biz kıta halkının kökleri Dünya'dan göçen insanlardan mı geliyor? Hepimizin? Yoksa sadece Djuratlıların mı?" Bok'a doğru yaklaştı. "Üçüncü kıta neresi? Ma- Malum kişi bize sadece ikinci kıta olduğunu söylemişti." Sonra gözleri deftere kaydı. "Yedinci sayfa mı? Bilmiyorum belki kaybolmuştur. Neyi çizmişti? Bok lütfen bana bildiğin her şeyi anlat. Başka ne biliyorsun? Hala Dünya için mi çalışıyorsun? Hüküm sürmelerine izin mi vereceğiz?" Uzanıp adamın elini tuttu. "Bo'ek isyancılara hiçbir şey söylemedi ve onu bu yüzden öldürdüler. Son anında dahi sana sadıktı. Korkmasına rağmen konuşmadı. O esnada ben de oradaydım ve... Elimden bir şey gelmedi üzgünüm. Çok ürkütücü insanlar. Kael ve Idriy diye adamları var. Kael inanılmaz korkunç birisi. Idriy de tuhaf. Onları ne kadar yakından tanıyorsun? Haklarında bilmem gereken önemli bir şey var mı?" Soru sormasına rağmen Bok'un cevabını beklemeden konuşmaya hızını alamadan devam etti.

"Seni Güney Tihami'den koruyup kollamasına rağmen kontrolden çıktığını ve tüm ailesini öldürdüğünü söyledi bana. Oradaki insanların hepsi senden nefret ediyorlardı. Ve seni öldürmek istiyorlar. Beni de sana yaklaşmak için kullanacaklar sanırım, bilmiyorum ne planladıklarını. Yarın tekrar yanlarına gitmemi istiyorlar. Bok... Ben bu oyunu sürdürebilirim ama bana gerçekleri anlatmanı istiyorum. Bizi ne bekliyor? Bo'ek ölmeden önce aynen şunları söyledi: Bok'un ne planladığını bilseydiniz ne kadar az vaktiniz olduğunu bilirdiniz. Bu ne anlama geliyor? Bana anlatman lazım. Dünya ile anlaşmaya varmaya şahsen hazırım. Oranın yok olmak üzere olduğu söylendi, yani buraya taşınmak istiyorlar. Biz zaten çok nüfuslu değiliz, onlar da değil anladığım kadarıyla. Birlikte geçinebiliriz. Neden olmasın? Ama bu kadar gizemli davranmaları anlaşmaya varmamız konusunda yardımcı olmuyor. Zaten... Amına koyayım zaten şu an söylediğim her şey kelimesi kelimesine kaydedilmiyor mu?!" Başını yukarı kaldırdı. "Orospu evlatları geçin karşımıza konuşalım o zaman! Ne istiyorsunuz bizden? Amacınız ne? Gizli gizli davranıyorsunuz. Arkadaşlarımı kaçırıyorsunuz. Mavi nerede? Neden onu benden ve sevdiklerinden aldınız? Mavi'yi bana geri verin!" Tekrar Bok'a döndü. "Friks'in nerede olduğunu biliyorsun, değil mi? Otelin girişinde konuştuğun adam ondan mı bahsediyordu? Benden artık bir şey saklama Bok ne olursun. Artık bu oyunları oynamaktan çok sıkıldım. Baksana, sevdiğimiz insanlar bir hiç uğruna ölüyorlar. Bana duymak istediklerimi değil gerçekleri söyle. Ne yapmamı istiyorsun, dürüstçe söyle. Dünya'dakiler için üzülmüyor değilim, kalpsiz değilim ben. Evim, yuvam diyebileceğin tek mekanın yok olma tehlikesinde olması nasıl bir şey biliyorum. Ama sence bize yaptıkları şey adil mi? Tüm bunlar adil mi? Kobay faresinden farksız bir muameleyi hak ediyor muyuz? Biz onlara ne yaptık ki? Varlıklarından bile yeni haberdar oluyoruz." Aklına bir şey gelmiş gibi ekledi. "Peki ya sana yapılanlar? İsyancıların orada dosyaların vardı, okumuş bulundum. Güney Tihami sana korkunç şeyler yapmış. Hangi amaçla? Seni ne amaçla kullanmak için bir silaha dönüştürdüler?" Aniden öfkelenmiş bir şekilde yanındaki duvara yumruk attı. "Beni terk edip gittiğin için o kadar kızgınım ki sana! Gitmeseydin hala birlikte olabilirdik! Gitmeseydin bu halde olmazdın! Neden gittin ki?! Beni bu bilinmezliğin içinde kaderime terk ederken hiç mi vicdanın sızlamadı? Sonra yeniden karşıma çıktın ve seninle gelmemi istedin. Şimdi de ağzından gerçekliğe dair iki kelam bir şey duymak için burada sana yalvarıyorum! Bana senin çok tehlikeli olduğun söylendi orada. Sana dürüst olayım. Belki de senden korkmalıyım, belki de seni öldürmelerine izin vermeliyim, belki de yapılması gereken şey budur. Ama ölmeni istemiyorum. Seni düzelteceğim. Seni koruyacağım. Bu aptalca bile olsa orada arkadaşı öldüğü için hüngür hüngür ağlayan adam benim bir zamanlar kalbimi verdiğim adamdı. Bu saçma oyunların bir piyonu olmaktan bıktım artık." Bok'un gözlerine kilitlendi. "Beni ikinci kere kandırıp terk etmene izin vermeyeceğim. Şimdi bana gerçekleri anlat. Tek tek. Dinliyorum."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Nihai Karar

#25
Seni sürekli gözetlediğini düşündüğün mecraya olan isyanını belirtiyor ve karşılığında bir cevap alıyorsun: sessizlik. Bok da sen de sözlerin bittikten sonra bir süre sessiz kalıyorsunuz. Ardından Bok ağzını açıyor ve kısa bir cümleyle konuşmaya başlıyor. "Bir tek Djuratlılar." Tekrardan duraksıyor. Söyleyeceklerini toparlıyor gibi görünüyor. Bok'un hazır olmasını beklerken etrafına bakıyorsun. Bir anlığına kendi benliğinden düşmanının benliğine kadar her şeyi sorguluyorsun. Her şeyin var oluş ve yaşama amacını teker teker sorguluyor ve anlamlandırmaya çalışıyorsun. Neden varız? Neden buradayız? Bunlar yüzyıllardır insanlığı şaşırtan sorular. Ve yine de tatmin edici bir cevabımız yok. Bazı insanlar ilahi bir varlık sayesinde var olduğumuza inanır. Bizi ve evreni yaratan bir Tanrı ya da tanrılar olması gerektiğini savunurlar. Çevremizdeki dünyanın karmaşıklığına ve güzelliğine işaret ediyorlar ve bunun tesadüfen oluşamayacağını savunuyorlar. Ama evrenin bir yaratıcı olmadan var olabileceğini düşünmek gerçekten bu kadar zor mu? Ne de olsa, fizik ve kimya kanunlarının karmaşık yapılar ve örüntüler üretmeye muktedir olduğunu biliyoruz. Belki de evren, doğa yasalarından doğan bu kalıplardan sadece biridir. Ama o zaman neden varız? Bilinçli varlıklar olarak neden bu evrende varız? Varlığımız sadece mutlu bir tesadüf mü, doğanın bir tesadüfü mü? Yoksa daha derin bir amaç mı var? Belki de evren yaşamı destekleyebildiği için varız. Belki de yaşam, fizik ve kimya yasalarının doğal bir sonucudur. Bu durumda, belirli bir nedenden dolayı burada değiliz, sadece koşulların ortaya çıkmamız için uygun olması nedeniyle buradayız. Ama bu tatmin edici görünmüyor. Elbette varlığımızın daha derin bir nedeni olmalı, değil mi? Belki de öğrenmek ve büyümek, kendimizin daha iyi versiyonları olmak için varız. Belki de sevmek ve sevilmek, güzellik yaratmak ve takdir etmek, başkalarına yardım etmek ve dünyayı, en azından kendi dünyamızı daha iyi bir yer yapmak için varız. Ya da belki de varlığımızın hiçbir nedeni yoktur. Belki de sadece buradayız ve hepsi bu kadar. Belki de bir sebep aramayı bırakıp hayatta olma deneyiminin tadını çıkarmalıyız. Ancak varlığımız için bir sebep olmasa bile bu, kendi amacımızı yaratamayacağımız anlamına gelmez. Hayatımızda ne yapmak istediğimize, neyi başarmak istediğimize, kim olmak istediğimize kendimiz karar verebiliriz. İlişkilerimizde, işimizde, hobilerimizde, tutkularımızda anlam bulabiliriz. Neticede varoluş sebebi hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağımız bir sır olabilir. Ancak bu, soruyu sormayı bırakmamız gerektiği anlamına gelmez. Anlam ve amaç arayışı bizi insan yapan şeydir. Bizi keşfetmeye, yaratmaya ve başkalarıyla bağlantı kurmaya iten şey budur. Ve belki, sadece belki, bu yeterli bir sebeptir. Ve sonucunda bu soruya bulduğumuz cevapların hiçbiri bizi tatmin etmezse, o amacı biz yaratmalıyız.

Kendi kafandan gelip gelmediğine emin olamadığın düşüncelerle karmaşık bir hissiyat yaşarken Bok konuşmaya başlıyor. "Bir tek Djuratlılar Dünya kökenli. Diğer halklar buralı. Sana her şeyi anlatayım, öyle mi? Tamam. O halde-" Bok bir anda oturduğu sandalyeden kalkıyor, sandalyeyi eline alıyor ve hızla duvara fırlatıyor. Hemen ardından ağlamaya başlıyor ve öfkeli bir yüz ifadesiyle yere çöküp konuşmaya başlıyor. "Kendimden nefret ediyorum. Dönüştüğüm şeyden nefret ediyorum. İki kişiliğe sahip olmaktan nefret ediyorum. Onları kontrol edememekten nefret ediyorum. Şu an panik atak geçiriyor olmaktan nefret ediyorum. Hep aynı hikaye. Bir süreliğine iyiyim ve sonra birdenbire kişiliğimden biri kontrolü ele alıyor. Sanki kafamın içinde bir düğme dönüyor ve aniden artık kontrol bende değil. Kendime çok kızgınım. Neden bu noktaya gelmesine izin verdim? Neden daha önce yardım istemedim? Neden sevdiğim insanlara zarar verdim? Kabul etmesi zor ama hayatımın bu hale gelmesinin sebebinin ben olduğumu biliyorum. Çok fazla kötü seçim yaptım ve şimdi bedelini ödüyorum. Böyle yaşamaktan çok yoruldum. Ben sadece normal olmak istiyorum. Hangi kişiliğin yüzeye çıkacağı konusunda sürekli endişelenmeden hayatımı yaşayabilmek istiyorum. Ama hiçbir şeyi değiştiremem. Böyle sıkışıp kaldım. Kendi zihnimde kapana kısılmış durumdayım. Ve hepsi benim hatam. Bencilliğim yüzünden birçok insanı incittim. Ben sadece kendimi önemsiyorum. Başka kimse umurumda değil. Ama bunu kendime bile itiraf edemiyorum. Gerçekle yüzleşmek zor ama değişmek istiyorsam buna ihtiyacım olduğunu biliyorum. Eylemlerimin sorumluluğunu almam ve daha iyi seçimler yapmaya başlamam gerekiyor. Artık kim olduğumu bilmiyorum. Ne istediğimi bilmiyorum. Değiştirmek istiyorum. Daha iyi bir insan olmak istiyorum. Ama nasıl bilmiyorum. Bunu yapacak gücüm yok. Sanki hiç bitmeyen bir döngünün içinde sıkışıp kalmış gibiyim. Değişmek istiyorum ama yapamıyorum. Ve bunun hakkında ne kadar çok düşünürsem, o kadar stresli oluyorum. İçimdeki bu savaştan çok yoruldum. Sadece bitmesini istiyorum. Sadece huzurlu olmak istiyorum. Ama bunun asla olmayacağını biliyorum." Kısa süreliğine susuyor ve başladığı cümleleri tekrar ediyor. "Kendimden nefret ediyorum. Dönüştüğüm şeyden nefret ediyorum. Ve nasıl değiştireceğimi bilmiyorum. Bazen ikinci kişiliğim olmasaydı hayatım nasıl olurdu diye merak ediyorum. Farklı seçimler yapar mıydım? Daha mutlu olur muydum? Ama sonra geçmişe takılıp kalmanın anlamsız olduğunu anlıyorum. Zaten olanları değiştiremem. Tek yapabileceğim şimdiki zamana odaklanmak ve ondan en iyi şekilde yararlanmaya çalışmak. Kolay değil ama deniyorum. Her gün bir mücadele ama yavaş yavaş ilerleme kaydediyorum. Belki bir gün normal bir hayat yaşayabileceğim. Belki bir gün kendimi affedebilirim." Bir sigara daha yakmak için cebinden paketi çıkarıyor ama yakmadan paketi yere fırlatıyor. "Bunun hakkında ne kadar çok düşünürsem, Güney Tihami'de olanların bir şekilde şu anki durumumla bağlantılı olduğuna o kadar çok ikna oluyorum. Bana yaptıklarının akıl sağlığım üzerinde kalıcı bir etkisi olduğu ve bölünmüş kişilik bozukluğumun temel nedeni olduğu hissinden kurtulamıyorum. Ama yine de emin olamıyorum. Belki de sadece bir tesadüftür. Belki de acı çekmem için bir sebep bulmaya çalışıyorum. Nedeni ne olursa olsun, gerçek şu ki çok zor bir durumla uğraşıyorum. Savaşı kaybediyormuşum gibi hissettiğim zamanlar oluyor. Diğer kişiliğim kontrolü ele alıyor ve karşı koyacak gücüm yok. Bu bir film izlemek gibi ama uzaktan kumandayı tutan ben değilim. Ben sadece bir izleyiciyim, diğer kişiliğim olumsuz sonuçları olacağını bildiğim kararlar alırken izlemek zorundayım. Bir bedende iki kişiyiz. Livei, tüm bu söylediklerim garip geliyor olabilir ama ben bu durumun uzun zamandır farkındayım."

Bok yavaşça ayağa kalkıyor ve sana doğru uzanıp eliyle yanağını okşuyor. Geri çekiliyor ve konuşmaya devam ediyor. "Artık bildiğin gibi ben bir denek oldum. Güney Tihami'nin bu deneyleri neden yaptığını bilmiyorum. Tek bildiğim, bunun başıma geldiği ve hayatım üzerinde derin bir etkisi olduğu. Hala bu konuyu araştırıyorum. Deli veya hayalperest olarak etiketlenmekten korktuğum için bunu paylaşmaktan çekiniyordum. Ama artık saklayamam. Gerçeklerle yüzleşmenin ve sonuçlarıyla yüzleşmenin zamanı geldi. Deney sonrasında kendimde garip güçler olduğunu fark ettim. Ani bir sarsıntı hissediyorum ve etrafımdaki her şey bozulmaya başlıyor. Sanki bir simülasyonun içindeyim ve birisi kodu karıştırıyor. Hatta hayır, kodu karıştıran kişi benim. Bir an için ne olduğundan emin olamıyorum. Nöbet mi geçiriyorum? Deliriyor muyum? Ama sonra, başladığı gibi aniden duruyor. Ve öyle olduğunda, bir şeylerin değiştiğini fark ediyorum. Etrafımdaki dünyada temel bir fark var. Etrafıma bakıyorum ve zaman ve mekanın artık olması gerektiği gibi davranmadığını görüyorum. Nesneler imkansız şekillerde hareket ediyor ve fizik yasaları artık geçerli değil gibi görünüyor. İlk başta korkuyorum. Ya gerçekliği bozarsam? Ya onarılamaz bir hasara neden olduysam? Ama sonra, bu yeni gerçekliği keşfetmeye başladığımda, daha önce hiç sahip olmadığım bir güce sahip olduğumu fark ediyorum. Zamanı ve mekanı kontrol etme gücü. Nesneleri kaydırarak ve zamanın akışını manipüle ederek yeni yeteneklerimi deniyorum." Bok elini havaya kaldırıyor ama hemen ardından gözlerine bakıp yere indiriyor ve devam ediyor. "Hayatımda ilk kez kontrolün bende olduğunu hissediyorum. Bu gücü nasıl, ne için kullanmalıyım bilmiyorum. Güney Tihami'de bu güç ne arıyor bilmiyorum. Tek bildiğim şey Dünya ile bağlantılı olduğu. Bencillik yaptığımı düşünebilirsin ama ben başıma gelenlerin hesabını sormadan durmayacağım. Karşıma Dünya da çıksa, Ingenium da çıksa, bir başka güç de çıksa eğer ardında gerçek varsa gerçeğin peşinden koşacağım. Bu durumda yanımda olur musun bilmiyorum ama işin en kötü tarafı ne biliyor musun? Şu an özgür iradeye sahip olmanın tek sebebi gücümü kullanma kararı almamış olmam. Bu seni korkutabilir, bunu da anlarım. Ve bunu seni tehdit etmek için söylemiyorum ama sana gerçeği söylemem gerekiyor Livei. Burada sen kontrol sahibi değilsin." Bok bir anda gözünde hiç beklemediğin kadar korkunç bir figüre dönüşüyor. Fiziksel olarak hiçbir fark yok ama söylediklerinden sonra adeta önceden sahip olduğun adama bir daha asla sahip olamayacağını anlıyorsun. Ya da en azından o hissiyatı veriyor.

Re: [Livei Nyawodz] Nihai Karar

#26
► Show Spoiler
Bir tek Djuratlılar demişti Bok uzun bir sessizliğin ardından. Gözlerinde ne anlama geldiğini çözemediği bir bakış vardı. Anlatacaklarını mı toparlamaya çalışıyordu yoksa anlatıp anlatmama konusunda kararsız mıydı? Livei ona düşünmesi için vakit vermesi gerektiğine karar vermişti. Bu süreçte kendi zihnindeki sorularla baş başa kalmıştı yeniden. Hayattaki yerini düşünmeye başlamıştı. Doğduğu aile, annesi ve babası, arkadaşları, üniversitedeki hocaları, mezuniyeti, polislik akademisine kaydoluşu, akademiden mezuniyeti, bir polis olarak ilk çıktığı görevler, ailesini gururlandırması... Tüm hayatı gözlerinin önünden akıp geçti kısa bir sürede. Frum ve Ser'e çok şükrederdi böyle güzel bir hayat ona bahşedildiği için. Sonra tüm bunların insan elinden çıkma olduğunu öğrenmişti. Yaşadığı gezegen, tanıdığı herkes kendi gezegeninin yaşanamaz koşullarından kaçmaya çalışan bir avuç bilim adamının deney ortamıydı. Kendisi de bu deneydeki bir grup deney faresinden birisiydi. Anlatılan her şey, uğruna dökülen kanlar, başlatılan ve sonlandırılan savaşların hepsi anlamsızdı. Hepsi yalnızca insanoğlu yaşadıklarını tekrar edecek mi bunu görmek içindi. Yaptığı her şey gözleniyor, kaydediliyor ve izleniyordu. Tapındığı tanrılar bile sahteydi. İnandığı her şey sahteydi. Neden yaşıyordu ki? Neden hayattaydı? Eğer bedeni tesadüfen anne ve babasının sevişmesi sonucu var olmadıysa yaşamasının bir anlamı olmalıydı. Ona hayat ve ruh verilmesinin bir anlamı olmalıydı. Neydi bu anlam?

Nereden aklına geldiğini anlamadığı bu derin felsefi sorgulama Bok'un konuşmaya başlaması ile yarıda kesilmişti. Bok öfkeyle kalkıp sandalyeyi duvara fırlatmıştı. Livei bu beklenmedik hareket karşısında yerinden sıçradı. Dehşetle büyümüş gözlerle Bok'u pür dikkat izledi. Sonrası oldukça dramatikti. Bok ona hayatının zorlukları hakkında bir yorum yapmıştı. İkinci bir kişiliği olduğundan, bu durumun onu zorladığından, kontrolü elinden kaybediyormuş gibi hissettiğinden bahsetmişti. Bunları ise ağlarken anlatmıştı. Livei Bok ile birlikte olduğu dönemde onun hiç böyle bir durumdan bahsettiğini hatırlamıyordu. Her ne olduysa Güney Tihami'deki olaylardan sonra gerçekleşmiş olmalıydı. Onun her zaman kaygılı, hatta anksiyeteli ve depresif bir tip olduğunu biliyordu. Evine ilk kez gittiğinde masasının üzerindeki ilaçları görmüştü. Hatta ilaçları görüp olayı yanlış anladığı için Bok ona aşık olmamış mıydı? Onunla ilgilenmesi, onun için endişelenmesi hoşuna gitmişti. Kendi Bok'u, sevdiği adam hala oralarda bir yerdeydi. Onu görebiliyordu. Gözünden dökülen yaşlarla ona içini döken bu Bok, satıcının düğünündeki otelde ona sarılıp intihar düşüncelerini açan Bok ile aynı kişiydi.

Bok ona doğru uzanıp yanağını okşadığında başını mest olmuş bir şekilde o yöne doğru eğdi ve yanağını okşayan elini tuttu. Bok'a ne kadar kızgın olsa da onun acı çekmesini izlemekten nefret ediyordu. Üstelik bunca zaman kendi hayal kırıklıkları ve öfkesi üzerine odaklanırken hiç onun ne yaşadığını hesaba katmamıştı. Deneyin onun üzerindeki etkilerinden habersiz olması genç kızı şaşırttı. Gücünün ne olduğunu ve tam olarak ne ifade ettiğini o da anlamamıştı ve kafası karışmıştı. Bok'un böyle şeyler hissedeceğini düşünmemişti. O halde Bo'ek'in ölmeden önce Bok ile ilgili söylediği plan diğer kişiliğinin eseri olmalıydı. Karşısındaki Bok bu durumdan pişman gözüküyordu. Bok deneyin etkilerinden bahsederken onu dikkatle dinledi. Manipülasyonun nasıl bir şey olduğunu anlamak istiyordu. Bu gücün boyutları neydi? Ne kadar ileri gidebilirdi? Zaman, mekan ve fizik yasalarını kırabiliyor olması ona observerların yaptığı şeyi anımsatmıştı.

Livei Bok'un son sözlerini dinlerken gerginlikle yutkundu. Kontrolün kendisinde olmadığını çok öncesinden anlamıştı. Adamın keskin yeşil bakışlarından gözlerini ayıramıyordu. Çok korkunçtu, çok yabancıydı ancak itiraf etmeliydi ki nefes kesiciydi. "Fengoe'nin bize saldırdığı zaman da kullandın değil mi gücünü? Çünkü yaralandığımı hatırlamıyorum. Ve başım çok ağrıyordu. Zaten Fengoe de garip davranıyordu. O kıza ne kadar güveniyorsun bilmiyorum ama bana Friks'ten hoşlandığını ve aradan çekilip Gedhilfe'ye dönmezsem başıma kötü şeyler geleceğini söyledi. Friks'e ise erkek arkadaşı olduğundan ve onu görmek için sabırsızlandığından bahsetmiş. Neyin peşinde anlamıyorum." Yavaşça ayağa kalkıp ona doğru yürüdü. "Dosyalarda gücünle ilgili kısmi yenilmezlik ve çevreyi manipüle etme yeteneği yazıyordu. Başka da pek bilgi yoktu. Sadece zaman zaman kontrolü kaybedip etrafındakileri öldürebildiğin yazıyordu." Yutkundu ve birkaç adım daha atarak adama iyice yaklaştı. "Gücünün sınırları ne? Ne kadar ileri gidebilirsin? Çılgınca şeyler yapmayı denedin mi hiç? Merak ediyorum. Çünkü anlattığın şeyler başıma gelen şeylere benziyor." Tedirgindi ancak anlatmaya karar verdi. "Bu tarz bir manipülasyon birkaç kere başıma geldi. Observerların yaptığını düşünüyorum çünkü benimle konuştular. Onlarınkine benzer bir güce sahipsin. Ancak onlar bunu ellerindeki teknolojik teçhizatla yapıyorlar. Senin ise buna ihtiyacın yok. Atom enerjisiyle bir bağlantısı olmalı. Fengoe ve Friks'in de birbirine çok benzeyen ancak açıklanamaz güçleri var. Potansiyelimizi aşabilmemizin bir sebebi olmalı." İki eliyle uzanıp adamın yüzünü tuttu. "Bok... Sana yaptıkları bu şey affedilemez, berbat bir şey. Ancak... Belki de bunu muhteşem bir şeye dönüştürebilirsin. Sınırları zorlayabilirsin, istediğini yapabilirsin. Bu gerçekten... inanılmaz. Ne yapmayı planlıyorsun bilmiyorum ancak bunu iyiliğimize kullanacağına inanıyorum. Çünkü sen, kendinden nefret etsen de özünde iyi bir insansın. Kötü birisi olsaydın beni çoktan manipüle ederdin ancak bana özgür irademi verdin. Ve şu anda özgür irademle konuştuğuma inanıyorum." Ellerini yüzünden çekip adamın bedenine sımsıkı sarıldı. "Özür dilerim. Bencillik ettim. Seni affediyorum. Umarım sen de kendini affedersin."

Bir süre durduktan sonra devam etti. "Bir kitapta okumuştum. İnsanların çok şiddetli travmalara maruz kaldıklarında seninki gibi kişilik bölünmeleri yaşayabildikleri ile ilgili bir şeydi. Bir çeşit savunma mekanizması aslında, sana daha az acı çektirmek için. Ama istersen onu kontrol edebilirsin. Eminim bazen kontrolü diğerine bırakmak kolayına geliyordur. Ama sen güçlü birisin. İyi bir kalbin var, bunu biliyorum. Karşılaştığın problemlerle kendi başına yüzleşebilirsin. Acı çekmek, pişmanlık duymak, öfkelenmek, nefret etmek bunların hepsi olumsuz olsalar da çok insancıl duygular. Ve sen... Üstesinden gelebilirsin. Kontrol edebilirsin. Bu gücü kontrol ettiğin gibi onu da kontrol edebilirsin. Sana inanıyorum." Sesinin hüzünle titrekleştiğini fark etti. "Bana rahat bir hayatın peşinde koşmayıp zor olanı tercih ettiğim, ezilen azınlık bir grubun hakkını savunmaya çalıştığım için benimle gurur duyduğunu söylemiştin, hatırlıyor musun? Ben de seninle gurur duyuyorum. Bunca yaşadığın zorluğa rağmen ayakta kalabildiğin için seninle gurur duyuyorum Bok Jemipech. Beni terk ettiğin için hala kızgınım sana, orası ayrı mesele ama senden asla nefret edemem. Asla." Başını adamın göğsüne gömerken iradesinin kontrolü hala kendisinde miydi bilmiyordu. Bok için ne kadar ileri giderdi onu da bilmiyordu. Hayatını ortaya koyar mıydı? Emin değildi. Tek bildiği şey uslanmaz sadakatinin başına ciddi bir bela açacağıydı. Ah Bok... O kadar iyi biliyordu ki Livei'nin en büyük zaafı olduğunu... Ve bunu öyle güzel kullanıyordu ki. Onu manipüle etmesi için gücünü kullanmasına gerek bile yoktu. Bir an önce Friks'i bulması gerektiği gerçeğini çoktan unutup gitmiş olan Livei resmen Bok yoluna gidiyordu. Literally. Pun intented.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Nihai Karar

#27
"Evet, kullandım. Sanırım seni manipüle etmeye çalışıyordum. Hayır, o çalışıyordu."

Bok geriye kalan gözyaşlarını siliyor ve "Evet, iyiliğimize kullanacağım." diyor. "Bu yeni gerçekliğe baktığımda, asla mümkün olduğunu düşünmediğim bir şeyi yapma gücüne sahip olduğumu fark ettim. Geri dönemeyeceğimiz bir yola girmeden önce aileni ve arkadaşlarını son bir kez ziyaret etmen için yeteneklerimi kullanabilirim. Birlikte gizlice Gedhilfe'ye gidebilir ve herkesi ziyaret edebiliriz. Ama bir şey yapmadan önce sana bir soru sormam gerekiyor. Onları görmek ister misin?" Omuzlarını tutuyor ve gözlerinin içine bakıyor. "Zor bir soru, biliyorum. Bir yandan sevdiklerinizi yeniden görmek harika olurdu. Onları ne kadar önemsediğini söylemek ve veda etmek için. Ama öte yandan, bir risk söz konusu. Bu gücü kullanırken izlenip izlenmediğim hakkında bilgim yok. Daha doğrusu hepimiz izleniyoruz da bu gücü kullandığım fark ediliyor mu emin değilim. Her kullandığımda bir risk faktörü var diye düşünüyorum. O yüzden bunun nihai bir karar olacağını unutma." Bok tekrar sana sarılıyor ve "Teşekkür ederim Livei. Arkadaşlığına layık olabilmek için elimden geleni yapacağım." diyor ve arkasını dönüyor. "Friks'i bulmak için gücümü kullanacağım." diyor.

Bok konsantre oldukça, damarlarında dolaşan ve vücudunun her santimini elektriklendiren gücü hissedebiliyorsun. Gözlerini kapatıyor ve etrafındaki evrenle derin bir bağ hissederek odaklanıyor. Aniden, dünya Bok'un iradesine göre eğilerek değişmeye ve bükülmeye başlıyor. Renkler ve şekiller birbirine karışıp kaynaşarak gözlerinin önünde yeni bir gerçeklik oluşturuyor. Yapabileceklerinin sınırlarını test ederek yeni keşfedilen yeteneklerini deniyor. Nesneleri bir düşünceyle hareket ettiriyor ve zamanı kolaylıkla manipüle ediyor. Kendini etrafındaki dünya üzerinde muazzam bir güç ve kontrole sahip bir tanrı gibi hissediyor. Bu yeni gerçekliği keşfetmeye devam ettikçe, geleceğe dair küçük ipuçları görmeye başlıyor ve eylemlerinin sonuçları olduğunun farkına varıyor. Seçimlerinin dalgalanma etkilerini görüyor ve güçlerinden sorumlu olması gerektiğini anlıyor. Onları sadece kişisel kazanç için kullanamaz, onları daha büyük iyilik için kullanması gerekir. Ve böylece, yeni keşfedilen yeteneğinden mest olsa bile, tetikte ve temkinli olmaya devam ediyor. Büyük gücün büyük sorumluluk getirdiğini biliyor ve Ingenium'u daha iyi bir yer haline getirmek için güçlerini kullanmaya kararlı. Ancak söz konusu risklere rağmen, önünde uzanan olasılıklar konusunda heyecanlanmaktan kendilerini alamıyor. Yeni yetenekleriyle her şeyi yapabileceğini hissediyor. Tek bir düşünceyle tarihin akışını değiştirebilir, yeni dünyalar keşfedebilir, belki de yaratıp yok edebilir.

Gözlerini açıp kapatıyorsun ve bir anda her şeyin normale döndüğünü fark ediyorsun. Friks ise yanıbaşında. Friks'in terler içinde olduğunu görüyorsun ve Bok'u gördüğü anda "Ne oldu lan bana?!" diye bağırıyor. Bok ise "Seni güvenli bölgeye getirdim." diyor. Friks ise "Nerede olduğumu gördün mü?" diye soruyor. Bok "Hayır, sadece seni hissettim ve maddesel olarak buraya gelmeni sağladım." diyor. Friks önce duraksıyor, sonra da "Anladım. Teşekkürler Bok." diyor. Friks hemen sana dönüyor ve önce şaşkın bir yüz ifadesiyle gözlerinin içine bakıp hemen ardından sana doğru koşup sımsıkı sarılıyor. "Nerelerdeydin? Yakalandım. Her şey yolunda mı?" diye soruyor.

Re: [Livei Nyawodz] Nihai Karar

#28
Kritik bir teklif sunmuştu Bok kendisine. Geri dönülemez bir yola girmeden önce son bir kez Gedhilfe'ye gidebilir ve sevdiklerinin ne durumda olduğunu görüp onlarla vedalaşabilirdi. Bu ne kadar cazip bir teklif olsa da bunun riskleri olabileceğini söylemişti. Livei ne diyeceğinden emin olamaz bir şekilde ağlamaktan kızarmış gözlerine baktı ve yanağını okşadı. Bu adamı seviyordu, cazibesine karşı koyabilmesinin bir yolu yoktu. Artık pes edecekti. Bok ona son bir kez sarılıp arkadaşlığı için teşekkür etmişti. Arkadaşlık... Ah evet, arkadaştılar değil mi? Bu kelime ona aynı anda hem çok yabancı hem de çok tanıdık gelmişti. Onun "arkadaşı" olmaktan bir yandan fazlasıyla memnun olmuştu bir yandan da içini tuhaf bir tatminsizlik kaplamıştı. Böyle hissetmesi doğru değildi. Friks vardı sonuçta. Friks'e sahipti. İkisine birden sahip olamazdı. Arkadaşlıkla yetinmeliydi. Tehlikeli sularda yüzüyordu. Bok onu terk ettiğinde canı o kadar yanmıştı ki öleceğini sanmıştı. Aynı acıyı Friks'e yaşatamazdı, buna hakkı yoktu.

Bok gücünü Friks'i bulmak için kullanacağını söylemişti ve arkasını dönmüştü. Livei neler olacağını beklemeye başladı. İlk başta etrafını saran ufak bir baskıdan başka pek bir şey hissetmedi. Bok'un yoğunlaştığını anlayabiliyordu. Sonrasında olanlar ise... aklını başından almaya yeterdi. Bütün dünya, gerçeklik, bilim kabul ettiği her şey, fizik yasaları, matematik, evrenin kanunları Bok'un iradesinin altında paramparça olmuştu. Her şey onun gücü karşısında eğiliyordu. Adeta bir tanrı gibi yalnızca ellerini oynatarak düzeltiyor, biçiyor, yaratıyor, keşfediyordu. Sadece nesneleri değil, zamanı da birbirine katıyor ve değiştiriyordu. Livei adeta Bok'un duygularını içinde hissediyordu. Sahip olduğu güç büyük bir sorumluluğu da beraberinde getiriyordu, Bok bunu anlıyor ve kabulleniyordu. Savaşmak zorundaydı, mücadele etmeye devam etmek zorundaydı. Yine de heyecanlıydı, önünde uzanan olasılıkları görebiliyordu. Livei bir an için Bok'un kendi gezegenleri gibi yeni bir gezegen yaratabileceği hissine kapılmıştı. Gücünün sınırlarını biraz daha zorlayacak olsa bunu yapabilirdi. Adeta nefesi kesilmişti.

Gözünü açıp kapama süresi içerisinde her şey eskiye dönmüştü. Livei kendine geldiğinde soluk soluğa kaldığını hissetti. Gerçekten de nefesini tutmuş olmalıydı. Friks ise yanındaydı. Hiçbir şeyi yoktu. Sapasağlam bir halde, hiçbir şey yokmuş gibi öylece gelmişti. Tıpkı... O gün Fengoe'nin aniden yanlarından yok olması gibi... Fengoe ile Bok arasındaki bağlantı neydi? Hala cevap vermediği ve açıklamadığı çok şey vardı. Daha fazla şey öğrenmeliydi. Friks kendine geldiğinde şaşkınlıkla neler olduğunu sormuştu. Bok da ona sakince açıklamıştı. Ah bir bilseydi neler olduğunu... O anı gözleriyle görseydi. Bok bir tanrıydı. Şu anda bir tanrı değilse bile bir tanrı olabilirdi. Frum ve Ser'in canı cehennemeydi. Bok'un güçleriyle neler yaptığına gözleriyle şahit olmuşken hiç görmediği bir güce tapınması zor geliyordu. Gelecek nesiller bu gücü isteyecek ve bu güce tapacaklardı, buna emindi.

Friks'in sarılması ile dikkati dağıldı. Yakalandığını söylemişti. Kime? Ne zaman? Onu yakalayanlar değildi, olsa haberi olacağını düşünüyordu. Ancak... Bok'un konuştuğu adam kızıl oğlan demişti. Bu işte bir gariplik vardı. "İyiyim. Ben de yakalandım. Seni kurtarmaya gelemedim, üzgünüm. Ama Bok'un planına uygun gitti, ajanları olacağıma inandılar sanırım." dedi rahatsız olmuş bir ses tonuyla. "Sen iyi misin? Sana bir şey yaptılar mı?" Saçının teline zarar gelirse değil karargahlarını tüm ülkeyi ateşe verirdi. Bakışlarını Bok'a çevirdi. Sakinleşmiş görünüyordu. Hayatında her şeyden çok sevdiği bu iki adamı ne olursa olsun koruyacaktı. Canı pahasına da olsa. Bakışlarını yeniden Friks'e çevirdi. "Friks ben Bok'a hayatım pahasına güveniyorum. O ne derse onu yapacağım, ne söylerse dinleyeceğim ve onu takip edeceğim. Buna karar verdim. Ama seni hiçbir şeye zorlamak istemiyorum. Kendi kararını vermeni istiyorum. İstersen Gedhilfe'ye bizimkilerin yanına da dönebilirsin. Seni buraya gelmen için zorladım ve başına bir şey gelirse sonsuza dek vicdan azabı çekeceğim. Bok gücünü kullanarak bizi son bir kez Gedhilfe'deki sevdiklerimizle görüştürebileceğini söyledi ancak bunun riskleri var." Tekrar Bok'a döndü. "Ve ben bu riskleri almak istemiyorum. Biraz düşündüm ve... Onları görmek istemediğime karar verdim. Ne halde olduklarını bilmiyorum ve onları iyi görmezsem aklım sürekli Gedhilfe'de kalacak. Onlara gerçeği söyleyemiyor olma fikri de çok canımı yakıyor. Bu yüzden her şey bittikten sonra hayatta kalırsam onları güzel haberlerle görmek istiyorum. Veda etmenin bencilce olacağını ve riski almaya değmeyeceğini düşünüyorum. Gedhilfe hükümetinin işbirliği yaptıkları örgütler ve Dünya ile iletişimde olduklarını düşününce yakalanma riskimiz çok yüksek. Sürekli her derdimiz için Bok'un gücünü sömüremeyiz, bu doğru değil. Ancak..." Bok'a yaklaştı. "Bir bencilce isteğim var. Yapabileceğin bir şey mi bilmiyorum. Mavi... Thrao'yu bulman mümkün mü? Onun Gedhilfe'de olmadığını düşünüyorum. Başına bir şey getirdiler. O bizim için hayatını feda etmiş bir insan ve Friks'in en yakın arkadaşı. Risk almaya değecek birisi. Ne olursa olsun onu kurtaracağıma dair Friks'e söz verdim. Eğer bir şekilde ona ulaşmanın bir yolu varsa bunu rica ediyorum senden." Tekrar Friks'e döndü. "Bu benim fikrim. Senin isteğin başka yönde olabilir. Karışmak istemiyorum. Eğer sevdiklerini tekrar görmeyi arzularsan diyeceğim bir şey yok."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Nihai Karar

#29
Friks acı tatlı bir yüz ifadesiyle sana bakıyor ve "Benzer fikirlere sahibiz." diyor. "Ben kararımı vereli çok oluyor. Seninle kalacağım ve daha büyük bir amaç için çalışacağım. Bizim ibneleri görürsem muhtemelen ağlarım, bu da benim gibi bir erkek adama yakışmaz." Friks gülümsüyor ve Bok'a son söylediklerinden sonra Bok'a dönüyor. "Thrao'yu geri getirebilirsen en azından içimiz rahat edecek şekilde ilerleyebiliriz. Aynı zamanda bir teklifim var." Bok'a yaklaşıyor ve konuşmaya devam ediyor. "Thrao çok yetenekli bir element kullanıcısıdır. Kendisi bunu ister mi bilmiyorum ama bize yardımcı olabileceğini düşünüyorum." Bok ikinize de sırayla göz göze geliyor ve "Elimden geleni yapacağım. Fakat arkadaşınızı bize katılmak için ikna etmeye çalışmayacağım. O tarafı size bırakıyorum." diyor. Bok tekrar gücüne konsantre olmaya başlıyor.

Bok'un yeni keşfedilen güçleriyle yaptıklarını izlerken bir huşu ve merak duygusu hissediyorsun. Bir sihirbazın bir numara yapmasını izlemek gibi, ama çok daha büyük bir ölçekte. Yapabileceği şeyler, zamanı ve mekanı tek bir düşünceyle manipüle etme şekli karşısında büyüleniyorsun. Ama sonra garip bir şey oluyor. Bok aniden hareket etmeyi bırakıyor ve başını tutuyor. Yere düşüyor ve titremeye başlıyor. Friks hemen yanına gidip iyi olup olmadığını soruyor ama Bok cevap vermiyor. Gözleri şokla irileşmiş ve kafası karışmış görünüyor. Bir süre sonra Bok kendisine ait olmayan bir sesle konuşmaya başlıyor. Ses derin ve pürüzlü, Bok'un gözleri ise masmavi parlıyor. Sanki bir başkası onun aracılığıyla konuşuyor, vücudunu bir araç olarak kullanıyor. "Ben ilahi varlığım." diyor ses. "Ve sana bir mesajım var Livei. Planlarımıza çok fazla müdahale ettin. Anlamadığın işlere karıştın ve büyük zarara neden oldun." Bok'un kendisine ait olmayan bir sesle konuşmaya devam etmesini dehşet içinde izliyorsun. Ses "Bu yolda devam edersen yalnızca yıkım ve kaos getirirsin." diye devam ediyor. "Karışmayı bırakmalısın ve planlarımızı tamamlamamıza izin vermelisin. Hoşuna giden bir sonuca varmanın tek yolu karışmayı bırakmak. Anlıyor musun?" Bok ele geçirilmiş gibi görünüyor ve ne yapacağınızdan emin değilsin. Ses konuşmaya devam ediyor ve içini bir huzursuzluğun kapladığını hissedebiliyorsun. Neler olduğunu bilmiyorsun ama doğru olmadığını biliyorsun. "Unutma, Livei." diyor ses. "Gelecek sabit değildir. Onu değiştirmeye gücün var ama dikkatli olmalısın. Seçtiğin yolun sonuçları olacak ve bunları kabul etmeye hazır olmalısın. Daha fazla müdahale etme. Edersen, o pişman olacak." Bu son sözlerle Bok'un gözleri normale dönüyor. Bok, sersemlemiş ve kafası karışmış görünerek doğruluyor. Sana az önce ne olduğunu hatırlamadığını, bir rüyadaymış gibi hissettiğini söylüyor. Onunla konuşmaya ve ona az önce ne olduğunu sormaya çalışıyorsun, ama kafası karışmış ve düzgün iletişim kuramıyor gibi görünüyor. Friks şaşkınlık içerisinde sana dönüyor ve "O az önce ne dedi? Dediği hiçbir şeyi anlamadım. Ne oluyor amına koyayım?" diye soruyor. Halbuki sen söylenilen her şeyi anladın. Anladın, değil mi? Hadi, müstakbel erkek arkadaşına da anlat da biraz daha vakit kaybet. Belki böylece girdiğin bu sonu olmayan yoldan vazgeçer ve haddini aşmayı bırakırsın. SU1GQUxMRU5GQUxMRU5GQUxMRU5JTlRPVEhFV09STEQ=
Off Topic
Son bir turun ardından konu sonlandırılacaktır.

Re: [Livei Nyawodz] Nihai Karar

#30
Friks, Thrao'nun yetenekli bir element kullanıcısı olduğunu söylemişti Bok'a. Livei şaşkınlıkla ona döndü. Bunu ilk kez duyuyordu. Daha önce Thrao'yu hiç element kullanırken görmemişti. Aralarında bunu onaylayacak ya da reddedecek bir muhabbet geçmemiş olsa bile element kullandığını bilmiyor olmaktan rahatsızlık duymuştu. Onun sıradan bir insan olduğunu düşünerek kendini rahatlatıyordu bunca zamandır. Şimdi ise ona yapabilecekleri şeylerin ihtimalleri zihninde dönüp durmaya başlamıştı. Bok elinden geleni yapacağını söyledikten sonra gerginlikle dişlerini sıktı. İyi olması için dua etmek istiyordu ancak kime edeceğinden emin değildi. Etrafındaki dünyanın yeniden ağırlaştığını hissetti. Bok'un tekrardan gücüne odaklandığını anlamıştı. Bu olurken onun duygularını da içinde hissedebiliyor oluşu çok garip bir duyguydu. Sanki Bok, tıpkı bir tanrı gibi zamana ve mekana karışıp yükseliyordu ve genç kızın bedeni ile bir hale geliyordu. Sanki o, sürekli içinde taşıdığı bir güçtü. Dayanma kuvvetiydi.

Ne yazık ki biraz evvel gerçekleşen sihir bu sefer gerçekleşmemişti. Bok aniden başını tutarak yere düşmüş ve titremeye başlamıştı. Livei telaşla onun yanına koştu ve yere çökerek omzunu tuttu. Friks de aynı şekilde yaklaşıp iyi olup olmadığını sormuştu ancak Bok konuşmuyordu. Sonrasında ise bir ses duydular. Çok derin, pürüzlü, Bok'a ait olmadığı belli olan bir sesti. Bok'un orman yeşili gözlerinin yerini parlak ve mavi bir ışığa bıraktığını görmüştü. Nutku tutuldu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ayağa kalkıp Bok'tan birkaç adım uzaklaştı. Bu bir uyarıydı, hatta belki de bir tehditti. İlahi varlık olduğunu iddia eden ses ona işlerine fazla karıştığını, durması gerektiğini, her şeyi mahvedeceğini, yıkım getireceğini, anlamadığı işlere fazla karışmaması gerektiğini söylemişti. İstediği sonuca varmasının tek yolunun planlarına izin vermesi olduğunu söylemişti bu ses yeniden. Sonrasında da onu gelecek hakkında uyarmıştı. Daha fazla müdahale edersen, "o" pişman olacak demişti ses son kez.

Bok fazlasıyla sersemlemiş görünüyordu. Livei'ye bir rüyada gibi hissettiğini, yaşananları hatırlamadığını söylemişti. Friks ise duyduğu hiçbir şeyi anlamadığını söylemişti. Odada yaşananları bilen tek kişi kendisiydi ve bu kesinlikle planlanmış bir hareketti. Livei şaşkınlıkla elini kulağındaki cihaza götürdü. Dünya dili... Onunla dünya dili konuşan birisi iletişime geçmişti. O halde müdahale etmesini istemedikleri planları, ölmek üzere olan gezegenlerinden gelip kendi biricik gezegenlerini onlara cehennem etmekti. Ve Livei onları kızdıracak bir şey yapmış olmalıydı ki onu korkutmaya çalışıyorlardı. Tabi gerçekleri düzgünce konuşmak yerine böyle esrarlı davranmak psikolojik korku aşılamak için çok daha işlevsel bir yöntemdi.

Livei kıkırdamaya başladı. Yaklaşık bir on saniye kıkırdadıktan sonra bu kıkırdamaları yerini manik bir kahkahaya bıraktı. Bir dakika kadar kafayı yemiş gibi kahkaha attıktan sonra yumruğunu öfkeyle havaya kaldırdı ve yukarı bakarak konuşmaya başladı. "Öyle mi? Korktunuz mu? Madem biricik mükemmel planınızı bu kadar bozuyorum o halde gelin adam gibi iletişime geçin benimle. Madem anlamadığım işlere karışıyorum, o halde gelin ve anlatın da bileyim. Hepimiz bilelim." Bir cevap gelmeyeceğinden emindi. Bok'a baktı. Yeniden tavana bakmaya başladı. "Yemin olsun ki bütün planlarınıza çomak sokmaya devam edeceğim! Ta ki benim istediğim şekilde davranacağınız güne dek! Ve yine yemin olsun ki arkadaşımı elinizden alacağım, onu pisliğinize bulaştırmanıza izin vermeyeceğim. Yaşamımı, hayır tüm kıta halkının yaşamlarını cehenneme çevirdiğiniz gibi BEN DE SİZİN YAŞAMINIZI CEHENNEME ÇEVİRECEĞİM!"

Livei'nin duygusal ve mental açıdan çok da sağlıklı olmadığını söylemiştim, değil mi?

Nefretini kustuktan sonra Friks'e hiçbir şey açıklamadan doğruca Bok'un yanına gitti ve yaşadıklarının etkisinden hala kurtulamamış olan genç adama sıkıca sarıldı. "Özür dilerim, bir daha böyle bir şey yapmanı istemeyeceğim. Bizi korkutmalarına veya yolumuzdan çevirmelerine izin veremeyiz, devam etmeliyiz. Sana güveniyorum."
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Bolcheb”

cron