Re: [Vaka] Posterler Uçuşuyor

#21
Maskeli adam yaklaştı... Yaklaştı... Zaman yavaşladı. Başımdaki zonklama aşırı arttı. Sonunda yanıma ulaştığında kayıp düştü. Sol koluma doğru salladı hançeri. Bu yüzden sağ omzunu tutup çekmeme gerek kalmadı. Ben dediğim gibi, eğer bir plan yaparsam eğer bunu değiştirmekte çok zorlanıyorum. Bu yüzden adam bana hançer saplamasa da kurşunu planladığım gibi göğsüne sıktım. Kurşun elimden çıktığı anda vücudumun içinde bir hareketlilik hissettim. Adam yere düştü ve kan kusmaya başladı. Ben de aniden bastıran baş dönmesi yüzünden dizlerimin üstüne çöktüm. Adam bana bakıyordu. Ben de ona. Şok içindeydim. "B-ben..." dedim. Kelimeler çok zor çıkıyordu ağzımdan. "Özür dilerim."

"Frum ve Ser'e gidiyorum. Beni affedin." dedi adam. Bir anda korkuyla gözlerim açıldı.

Ölüyordu!

Başım dönüyordu ama umursamamam gerekiyordu. Adamı tuttuğum gibi sırt üstü yatırdım. "Hayır hayır hayır hayır! Ölmeyeceksiniz! Ahhh! Kafamı sikeyim!" diye endişeyle sayıklıyordum. Kurşunu sıktığım yere elimi bastırdım kan çıkmasın diye. Kurşun elementini daha önce hiç böyle üst üste kullanmamıştım. Vücudum garip tepkiler veriyordu. Yeterince güçlü bastıramıyordum. Bana güç veren bu element içten içe beni bitirmeye çalışıyordu sanki. Hiçbir zaman dindar bir insan olmamıştım ama adam dindardı. Nasıl bir teselli verebilirdim ki? Teselli etmekte hiçbir zaman iyi olmamıştım. "Lütfen lütfen lütfen lütfen!" Aklımdan 6 senedir gördüğüm tıp eğitimindeki her şey geçiyordu ve ne yazık ki adamı kurtaramayacağımın farkındaydım. Adam önümde can verirken bir anda ağlamaya başladım. Stresten ve pişmanlıktan. "Siz... Siz de beni affedin." dedim ağlarken. Dizlerimin üstündeydim. Ellerimi adamın yarasından çekip hançer tutan elini yakaladım. Bu eli ile beni öldürmeye çalışmıştı ama vicdanlı bir adamdı. Yapamamıştı. Yaptığım şey için aşırı pişmandım.

Kimdi o? Ailesi var mıydı? Burada benim ölmem gerekiyordu! Benim arkamdan ağlayacak kimsem yoktu. O kadar emindim ki bu maskeli adamın ailesinin onu sevdiğine. O kadar emindim ki bir sevgilisinin olduğuna. Neden savunmuştum kendimi? Niye? Gözlerimden akan yaşların, "hıçkırarak ağlama" moduna girmemesi için dişlerimi sıktım. "Ben olmalıydım." dedim fısıltıyla. "Burada ölen ben olmalıydım." Adam belki kötü biriydi, belki de iyiydi... İki şekilde de dünyaya benden daha fazla iz bırakacağından emindim. Tabi yaşasaydı. Benim gibi bir dalyarak çıkıp onu öldürmeseydi! Bu adamı boşuna öldürmüş olmamalıydım. Bomboş yaşamayı bırakmalıydım artık. Çünkü haksızlık olurdu. Boş bir yaşam yaşamak için kendimi savunmuş olamazdım. Onu boş yere öldürmüş olamazdım. Daha da ağlamaya başladım bu düşüncelerle.

Arkamdan ayak sesleri duydum. Bir de yakarış. Kafamı kaldırmadım bile Elag'ın bağırışına doğru. Üstüme doğru koştu ve beni yere serdi. Yerdeki adamın eli, ellerimden kaydı. Elag üstüme çıktığında derin derin nefes alıp veriyor, bir yandan da ağlıyordum. Sağ elini kaldırdı. Hala cezasını çekmem gerektiğini düşünüyordum. Bu yüzden yumruğunu yüzüme atmasına tepki vermedim. Fakat o kadar sert bir yumruk attı ki! Kafatasım içine göçecek sandım. Bağırdım acıdan. İkinci yumruk diğer taraftan geldiği için tam yüzümün ortasına yedim. Ellerim istemsiz kalktı ve Elag'ın kollarını engellemeye çalıştım. Bu acısına dayanabileceğim bir acı değildi. Çok fazlaydı. Elag'a göre çok güçsüzdüm. Hiç bir şekilde durduramıyordum onu. Her yumruğunda acıdan bağırıyordum. Her yumruğunda kafamın içinde güm güm sesler duyuyordum. Bir yandan da "Bıreak beasjdani! Oseosospu cozjwkdjcu!" tarzında şeyler sayıklıyordum. Vücudumdaki kurşun da buna hiç yardım etmiyordu. Kendimi o kadar kötü hissediyordum ki şu an ölsem de bitse kafasına gelmeye başlamıştım. Kurtulmak için debeleniyordum ama nafileydi. Kas yumağı bacaklarıyla sıkıştırmıştı beni. Sonunda Elag öyle bir yumruk attı ki, tam burnuma denk geldi!

Başımın ağrısından Elag'ı neyi durdurduğunu duyamamıştım. Burnumu kullanmaktan korktuğum için ağzımdan nefes alıyordum. Sesli sesli nefes alırken gözlerimi açtım hafifçe. Yüzüm acıyla yanıyor, kafamdaki zonklama beni delirtiyordu. Elag yanındaki kişilerle konuşuyordu. Çok zorla nefes alıyordum. Hata yapmıştım ve hak ettiğimi düşünmüştüm ilk olarak ancak şu an kafamdaki zonklamadan kendi iç sesimi bile duyamıyordum. Kaybolmuş hissediyordum kendimi. Bu üstümdeki adama baktım. Çırılçıplaktı. Sonra yanımızda yatan cesede doğru baktım. Aklıma Elag'ın sikiş muhabbetlerinden ne kadar iğrendiğim geldi. Maskeli adamın hançerini alacaktım. Patlamış dudağımla "Pezeveeannkkg!!" diye nida atarak bir elimle Elag'ın kucağımda sallanan penisini tutacak, sonra da hançer ile kesecektim. Bakalım bir daha karı sikme muhabbeti döndürebiliyor muydu? İlk olayımı şimdi yapmış olacaktım işte! Karıları öyle siktim böyle siktim diye anlatan bir şerefsize dersini verecektim. Maskeli adam için dünyayı değiştirmeye başlamalıydım. Boşuna ölmüş olmamalıydı. Olamazdı.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Posterler Uçuşuyor

#22
Birbirinden kaotik olayların süregelmesi baştan sona okuduğumuzda her ne kadar dakikalar içinde, belki de saatler içinde yaşanmış gibi görünse de her şey toplam 5 saniye sürdü.

Birinci saniye.

Elag'ın vücudundan yayılan karbon monoksit gazının iki metrelik menzili içinde bulunan Komiser Jüme ve Başpolis Bo'ek şiddetli bir baş ağrısına maruz kalıyor ve afallıyorlar. Komiser Jüme ayakta durabilecek güce sahip olsa da Bo'ek dengesini kaybediyor ve yere kapaklanıyor. Komiser Jüme, baş ağrısının etkisini hissederken elini kaldırıp mor alevini tekrardan gün yüzüne çıkarmak ve Elag'ı durdurmayı amaçlıyor ancak şiddeti açıklanamayacak kadar ağır olan baş ağrısının verdiği yıkıcı hissin altında kalıyor ve hiçbir uzvunu oynatmayı başaramıyor, penisini bile. Ancak o sırada düşünebildiği tek şey penisi oluyor, erkeklik organı. Bir erkek için kendi vücudunun en önemli parçası olarak da adlandırılabilen bu organ kendini yenileyebilen, değiştirilebilen bir organ değil. Gitti mi gidiyor, ortalıkta çüksüz çüksüz geziyorsun. Neyse, konuya dönelim.

İkinci saniye.

Elag o estetik ve kaslı vücudunun inanılmaz güce sahip olan kolunu kaldırıyor, yumruğunu sıkıyor ve Bok'un boğazına doğru ilerlemeye başlıyor. Bok'un boğazına giden yol oldukça kısaydı, belki birkaç santimetre idi. Elag eninde sonunda bu yolun sonuna geliyor ve yumruğunu Bok'un boğazına ulaştırıyor. Bok, boğazına ulaşan yumruğun acısı ve gelen boğulma hissi bir yana karbon monoksit zehri yüzünden de ağır bir baş ağrısı çekiyor. O sırada ise kullanabildiği uzuvlarıyla yapabileceği bir plan aklına geliyor ve bu planı uygulamaya koyuluyor. Planına hiçbir engel olmadığı için ve Elag tamamen farklı bir yere odaklandığı için başarıyla planını uyguluyor ve...


► Show Spoiler


"Babası, oğluma bakar mısın? Nasıl da belli ediyor kendini!"

"Tosun bu tosun, büyüyünce çok büyük işler yapacak bu."

"Umarım ki milletine hayırlı bir evlat olur."

"Sen onu bunu bırak da şunun pipişkosuna bak!"

"Oyyy, yerim onun pipişini! Yiyeyim mi senin pipişini?"



► Show Spoiler


Elag, bir anda penisinin olduğu bölgede dayanılmaz bir acı hissediyor ve kıvrandıran acının etkisiyle elini Bok'un boğazından çekip Bok'un üstüne çöküyor. Acıyan bölgeyi yine refleks ile kontrol ediyor ve ellerinin kana bulandığını görüyor. Acı içinde kıvranırken bir süre sonra gözleri kapanıyor ve Bok'un üstünde bayılıp kalıyor. Bok ise yediği dayaklardan ötürü ağzı yüzü kan içinde bayılıp kalıyor. Üst üste bayılmış olan ikilinin etrafında ise aksiyon devam ediyor.

Üçüncü saniye.

Elag'ın ağzından çıkan son cümleyi duyan hırsız çetesinin üyeleri kazandıkları yeni arkadaşlarının yolundan gidiyorlar ve polisleri kışkırtmaya başlıyorlar. Bölgeye gelen destek ekipleri ise çeteyi rahatlıkla bastırıyor ve yakalıyor. Çete üyelerinin ağzından çıkan cümleler tam olarak bir saniyede "Kodumun aynasızları, buraya bakın!" ile başlayıp "Abi lütfen yapmayın, çoluk çocuk ne olacak abi, yalvarırım abi!" olarak değişip bitiyor. Komiser Jüme ise kendine geliyor ve Bo'ek'in omzuna hızlıca vurup ayağa kalkmasını emrediyor.

Dördüncü saniye.

Komiser Jüme, arka cebinden kelepçeyi çıkarıyor ve bayılmış olan Elag'ın ellerini kelepçeliyor. Hemen ardından Elag'ı Bo'ek'in yardımıyla kollarından tutup ayağa kaldırıyor ve destek ekiplerden gelen iki polise teslim ediyor ancak polisler Elag'ı kaldıramıyorlar ve iki kişi daha çağırıyorlar. Dört polis memuru hep birlikte Elag'ı polis arabalarından birine taşıyorlar ve içine oturtuyorlar. Kaplıcada görevli olarak çalışan kadın ise olanları şaşkınlık ve korku içerisinde izliyor. Herkesi hem psikolojik hem de fiziksel olarak en çok etkileyen unsur ise Elag'ın ilerledikçe malum bölgesinden yerlere akan kan oluyor.

Beşinci saniye.

Başpolis Bo'ek, Elag'ı gönderdikten hemen sonra Bok'u yerden kaldırıp sırtına alıyor ve polis arabalarından birine doğru ilerlemeye başlıyor. Komiser Jüme de Bo'ek'in arkasından ilerliyor ve polis arabalarına binip olay yerinden ayrılıyorlar. Yolculuk sırasında Komiser Jüme'nin telsizine bir çağrı geliyor ve çağrıyı yapanın başkomiserlerden biri olduğu anlaşılıyor. Başkomiser, tüm ekibin Matchoyit Merkezi Polis Teşkilatı binasına gelmesini emrediyor. Bunun üstüne arabalar yönlerini değiştiriyorlar ve merkez binasına doğru yol alıyorlar.

İki saat sonra.

Elag: Yavaşça gözlerini açıyorsun ve ellerinin arkadan bağlı olduğunu görüyorsun. Gri duvarlı bir odanın içinde olduğunu fark ediyorsun ve önüne baktığında siyah bir masanın ardında neredeyse senin kadar cüsseli olan siyah saçlı, esmer bir adam görüyorsun. Adam seni süzüyor ve normal bir insanı oldukça kötü hissettirebilecek potansiyele sahip bir bakış atıyor. Uyandığını fark ettiğinde ise derin bir iç çekiyor ve oldukça kalın bir ses ile "Şimdi evlat..." diyor. Sözlerine devam edecekmiş gibi davransa da bir anda kendisini yarıda kesiyor ve masaya yumruk atıyor. Adam masaya o kadar güçlü vuruyor ki masa yumruk attığı yerden içine göçüyor. Adam tekrar sözlerine devam ediyor. "Amına kodumun köpeği! Kafasız bir orospu çocuğu olmak nasıl bir duygu? Sen bugün hükümetine, milletine ve polis arkadaşlarına ihanet ettin! Bunun cezası yıllar boyu hapistir. Bunu kaldırabilecek misin, amına kodumun zevzeği? Şimdi senden alacağım ifade ne olursa olsun hapse gireceksin. Buna değer miydi amına koyayım? Bir üst rütbeye saldırdın ve bu affedilemez bir durum. Şimdi bana tek tek olanları anlatacaksın. Kendini savunacaksan da yüzüme karşı savunacaksın ve sana ne olacağına, ne olmayacağına ben karar vereceğim. Başla konuşmaya." Ellerin kelepçe ile arkadan bağlı olduğu için adam ile sohbet etmekten başka çaren yok gibi görünüyor.

Bok: Gözlerini açtığında kendini bir hastane odasında buluyorsun. Beyaz bir yatağın üstünde olduğunu fark ediyorsun ve ayıldığın anda tüm vücudun ağrımaya başlıyor. Ellerinle yüzünü kontrol ettiğinde büyük bir kısmının sargılı olduğunu fark ediyorsun. Uyandıktan kısa bir süre sonra odaya bir doktor giriyor ve senin uyandığını görünce gülümseyip yatağın yanına oturuyor. Elini bacağına koyuyor ve sana durumun hakkında bilgi vermeye başlıyor. "Yaraların baya ağırdı ve seninle saatlerdir uğraşıyoruz. Gecenin 1'i falan olması lazım. Neyse ki durumun iyi ancak 1 ay boyunca izne çıkıp dinlenmen lazım. Elbette polis teşkilatı durumdan haberdar ve seninle iletişime geçecekler. İyice dinlen, sonrasında da işine geri dönersin." Elini kaldırıp bacağına hafifçe vuruyor ve odadan çıkıyor. Yatağın hemen solunda bulunan küçük bir sehpanın üstünde duran telsizinden Komiser Jüme'nin sesini duyuyorsun. Telsize yavaşça uzanıyor ve eline alıp Jüme'ye orada olduğunu belli ediyorsun. Komiser Jüme, telsiz yoluyla "Durumun nasıl? Biz şimdi merkezdeyiz de meraktan çatladık, saatlerdir haber bekliyoruz. Bo'ek herhangi bir dine inanmıyor, adam senin için Frum ve Ser'e, Poshota ve Tumi'ye, hangi tanrı varsa hepsine yakardı." Hareket edemediğin için Komiser Jüme ile sohbet etmekten başka çaren yok gibi görünüyor.

Re: [Vaka] Posterler Uçuşuyor

#23
"Imüi gidiyor! Imüi..! Mükkkemmmmel bir çalımmm Imüi kaleci ile karşıya ve.. Ovvv! Jego arkadan kaydı! Sert müdahale.."

Issız toprak arazinin kumları her bir rüzgarda biraz daha yer değiştirirken, boya kutuları ve taşlar ile bir günde oluşturulmuş olan aşırı amatör futbol sahasındaki tüm çocuklar kaleye doğru yaklaştı yavaşça. Herkesin gözü, toplam çocuk sayısının tek sayı olmasından ötürü hakem ve spiker -aynı anda- yapılmış olan cılız çocuğa döndü. Oyun sonunda hangi takımdan dayak yerse daha az canının yanacağını hesaplıyordu belki de.

"Ve evet.. penaltı."

Yarım dakikalık bir itirazlar curcunasının ardından herkes penaltı çizgisinin arkasına, topun gerisine dizildi. İki kişi hariç. Şimşek lakabıyla bilinen, sol çapraz tendonunu yırtmasaydı muhtemelen bugün Bolcheb Belediye Spor'un altyapısında oynayacak olan genç Imüi, kaleden itibaren altı büyük adım sayarak penaltı noktasını oluşturdu. Topu yere koyup vuruşu yapmak için üç adım geriledi ve derin bir nefes alarak karşısındaki iri yarı çocuğun gözlerine baktı.

"Elag kalesinde dikkatli! Gol olursa maç uzayacak sayın seyirciler.. Bufalo Taşşakları'nın bu maçı kazanmasının tek yolu bu penaltının gol olmaması!"

3..

Imüi rüzgarı da arkasına alarak koşmaya başladı..

2..

Topa ayağının pis burun kısmıyla ölümüne gömçürdü..

3..

Top bir gülle mermisi gibi sert bir bir şekilde kalenin tam ortasına doğru adeta alev alırcasına ilerlemeye başladı..

Ve..

Bundan sonraki birkaç dakika içinde neler olduğunu asla öğrenemeyecekti Elag. Gözlerini açtığında kendisini kale direğindeki gölgeye sürüklenmiş halde -herkesin nefes nefese kalmış olmasına bakılırsa, hep birlikte taşımış olmalılardı- bulmuştu. Tepeden kendisine bakan yaklaşık 14 çift meraklı göz giderek fludan net bir görüntüye dönüşüyordu. Yattığı yerden yavaşça doğruldu. Aklındaki tek soruyu sordu.

"Kazandık mı?"

Çocuklar hala şoke olmuş bir şekilde Elag'a bakıyorlardı. Bir yüzüne, bir de belinin aşağısına. Bu gereğinden fazla sayıdaki gözün neden birkaç saniye aralıkla sürekli belaltına takıldığını merak edip kafasını aşağı çevirdiğinde, tam penis bölgesinin hizasında, beyaz şortunun üzerine patates baskısı gibi çıkmış olan çamurdan top izini gördü. Başarmıştı.. Bufalo Taşşakları yeniden mahalle finali oynayacaktı, ve bu penaltıyı kurtarmış olan Dul Bırakan sayesinde yaşanmıştı bu. Küçük Elag acıdan bayılmış olsa bile, en ufak bir pişmanlığı bile yoktu. Takımındaki çocuklar Yadrop'u tekrar hep birlikte kaldırıp omuzlarına alarak -yedi kişiydiler- havaya fırlattılar birkaç kez. Olay anını hatırlamıyordu belki, fakat o günü unutmayacaktı.


~

Klinks!

Ani bir refleks ile arkasındaki ellerini açmaya çalıştığında ortaya çıkan ses ile gözlerini açtı. Uyuduğu odadan farklı bir yerde uyanan herkesin yapacağı ilk içgüdü gibi etrafına bakındı önce hızlıca. Burası... burası pek yabancı değildi. Gri duvarlarla aşırı uyumsuz olan siyah bir masa.. Bütün bedeni serbestken yalnızca bileklerinin kelepçelenmiş olması.. Evet, şüphesiz bir şekilde emin oldu. Djurat'daydı. Hafifçe gerindi.. karşısındaki adamın söylediklerine konstantre olmaya çalışırken bir yandan da kendine gelmeye çabalıyordu. Adam masaya vurduğunda sinirlendiğini hissetti. Ani gürültülerden nefret ederdi. Son bir kez esnedi.

"Höğeahhhh.. Bi dur amına kodumun klitoris bakterisi.. ığğahhh.."

Birkaç yutkunma.. yüz kasları esnetmesi.. yavaş yavaş görüntüler zihninde canlanmaya başlamıştı. Kendine geliyordu. Sahi, neler olmuştu dün orada? Gerçi.. aradan sadece bir gün geçtiğine dair bir kanıt yoktu.. gün ışığı da görmediğine göre, o olayların ne zaman yaşandığını asla öğrenemeyecekti muhtemelen. Bok Jemipech'in üzerine çıkıp ağzını burnunu patlatana kadar dövdüğünü hatırlıyordu sadece.. Ah, evet. Olaylar ters gitmişti. Bu da Elag'ın neden hayatında ilk defa masanın ters tarafında oturduğunu açıklıyordu.

"Sıçmıktan farksız rengin ile sorgucu mu oldun sen? Geldiğin yeri unutmuş gibisin sikik çöp. Atalarım senin atalarına acıdığı için Djurat'da bulunabildiniz. Sonra da bakteri gibi üreyip her yere kafanızı sokmaya başladınız. Şimdi de görüyorum ki polisliğe kadar erişebilmişsiniz. Ve sen.. kendinden daha üst bir ırka milliyetçilik vaazı mı veriyorsun anasını siktiğimin etnik döküntüsü? Senin gibi değersiz bir bok parçası bile benim bir zamanlar uğruna öleceğim bir mesleğe elini kolunu sallaya sallaya alınıyorsa, artık bu ülkeye karşı hiçbir şey borçlu değilim demektir. Şimdi siktir git getir işkence aletlerini."

Yavaşça arkasına yaslandı. Hatırlamayı denedi tekrar. Neler olmuştu? Adamlara pembe am tespiti yapmayı öğretiyordu.. hayır, ondan sonra. Sonra? Bok bir anda kaplıcaya girip Elag'ın poposuna ateş edip kaçmıştı. Elmasa çevirdiği yarrağı ile mermiyi-

Yarrak?

İşte tam bu noktada, anılarının geri kalan kısmı bir anda load edildi beynine. Her şeyi hatırlıyordu.. saniyesi saniyesine. Kare kare. Hızlı bir şekilde Dul Bırakan'ın yerinde ve sapasağlam olup olmadığını kontrol etti. Kaç yıl hapis yatacağı hakkında hiçbir fikri yoktu, fakat hakimin ağzından çıkacak olan rakam, Bo'ek Ujmitga ve Bok Jemipech'in geri kalan yaşam süresine eş değer olacaktı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Posterler Uçuşuyor

#24
Neden pezevenk diye bağırmıştım ki?

Son sözlerimin bu olmasını mı istemiştim gerçekten?

Daha salakçası beklenemezdi benden.

Bir anda boğazımda hissettiğim acı eklendi deminden beri çektiğim baş ağrısına. Daha önce hiç böyle kötü hissetmemiştim kendimi. Başım çatlayacak gibi acıyor, zonkluyor, başım dönüyor, midem bulanıyor bir yandan da yaşam mücadelesi vermeye çalışıyorum. Üstüne boğazıma gelen darbeden sonra vücudum "Yapacağın işi sikeyim Bok. Dükkanı kapatıyoruz." dedi ve fişimi çekti. Bir anda tüm bu hisler yok oldu. Daha önce sadece bir kere bayılmıştım. Bu o zamankine benzemiyordu. O zaman hiçbir şey hissetmiyorum diye bayılmıştım. Hayattan zevk alamıyor, heyecanlanamıyor, mutsuz olamıyordum. Ölmek istemiştim. Vücudumdaki kanın kollarıma açtığım yarıklardan boşalmasını izlemiş, bir süre sonra da tüy gibi hafif olarak bayılmıştım. Ailem beni bulmasa büyük ihtimalle bu seferki bayılmamı yaşamazdım. Bu seferki vücudumun daha fazla acıyı kaldıramadığından dolayı yaşanan bir durumdu.

Saatler sonra...

Gözlerimi açarken kaşlarımı çatıp derin bir nefes aldım. İçimde hala bir korku vardı. Işık gözümü alınca daha da çattım gözlerimi. Hastanede, yataktaydım. Dejavu. Bunu daha önce yaşamıştım. Tek bir farkla... Sağıma ve soluma bakmak için kafamı çevirdim yavaş yavaş. 17 yaşında hastane odasında uyandığımda annem ve babam vardı yanımda. İlk defa benim hakkımda endişeli gözükmüşlerdi. Şimdi ise... Etrafım boştu. Kendimi o kadar kötü hissettim ki. Ne kadar yalnızdım. Ailemi de uzaklaştırmıştım kendimden. Maskeli adam geldi aklıma. O ölmeseydi, kaç kişi beklerdi odasında kim bilir? Ağlama isteği geldi ilk. Durdurdum. Yatakta doğrulmak için hamle yaptım ama bir anda tüm vücudum öyle bir tepki verdi ki tekrar bayılmamak için zor tuttum kendimi. Dişlerimi sıkıp "Ananskm..." diyerek tekrar yattım. Bir süre acının dinmesi için hareketsiz kalmaya çalışıp godzilla sesleri çıkardım yattığım yerden. Ne olmuştu diye düşünürken Elag'ın beni eşek sudan gelene kadar dövdüğünü hatırladım. Bir de ona "Amckk..." diye salladım. Zaten sevenim yoktu, bir de düşman kazanmıştım. Bayıltana kadar dövmek ne demek ya? Bir de üstüne bir insanın canını da almıştım. Yüzümü buruşturmak istedim ama aşırı bir acı hissettim yüzümde. Ellerimi kaldırdım ve yüzüme dokunmaya çalıştım. Kolumun bir tanesine damar yolu açılmıştı. Hareket ettirince kablolarla birlikte yandan serum da geldi. Kurşun elementinin de beni içten parçalamak istediğini hatırladım. O bile benden nefret ediyordu. Yüzümü ellediğimde ellerime sargılar geldi. Yüzüm sarılmıştı. Elag direkt yüzüme çalışmıştı değil mi? Ona ne olmuştu acaba? Soracak o kadar sorum vardı ki.

Kapı açıldı. Yerimden kıpırdayamamıştım. İçeri bir doktor girdi. Adam bana şöyle bir baktı. Gözlerimin açık olduğunu görünce gelip yatağa oturdu. Onun oturuşu ile vücudum biraz ona doğru kaydı. Acı ile kasıldım. Bana yaralarımın ciddi olduğunu ve baya uğraştıklarını söyledi. Şevkatle konuşuyordu. Benim gibi kimsesiz bir adama acıdığını hissediyordum. Kimsenin acımasına ihtiyacım yoktu. Gülümsemesine hem istemediğim, hem de acılarım izin vermediği için karşılık vermedim. Saatin gece 1 olduğunu söyledi. Gerçekten saatlerdir baygındım. Adam böyle basit bilgiler verdikten sonra 1 ay kadar dinlenmemi söyleyip odayı terk etti. O gittikten sonra bir anda gelen ağlama isteğimi durduramadım ve koyverdim kendimi.

İlk vakamdı bu. Hem görev arkadaşımı vurmuştum. Hem birini öldürmüştüm. Hem de ölesiye dayak yemiştim. Şimdi de yalnız başıma bir hastanede kendime acıyordum. Böyle olmasını istemiyordum artık. Değişmek istiyordum. Boşuna yaşamaktan bıkmıştım. Ben böyle sessiz sessiz ağlarken yatağın sol tarafından tanıdık bir ses geldi. Yavaşça oraya çevidim kafamı. Komiser Jüme'nin sesi miydi bu? Sol elimi uzatıp aldım telsizi. Yüzümün önüne getirip bir kaç saniye bekledim. Ağlamamın dinmesini ve konuşurken sesime hüznümün geçmemesini istiyordum.

Hazır olduğumda telsizin düğmesine basıp "Komiserim?" dedim. Jüme durumumun nasıl olduğunu sordu. Merkezde olduklarını ve saatlerdir benden haber beklediklerini söyledi. Başpolisin inançsız olduğunu ama benim için tapılan tüm tanrılara dua ettiğini söyledi... Şaşırmış bir şekilde baktım telsize. Biri benim için endişelenmiş miydi gerçekten? Bo'ek ile fazla konuşmamıştık bile. Resim çizdiğini hatırlıyordum. Ona insanların yanında çok rahat olamadığımı söylemiştim. O da sinir problemleri olduğunu ve insanlarla anlaşamadığını söylemişti. Sonra aklıma bana yardım edemedikleri için pişman olabilecekleri geldi. Kesin o yüzden endişe etmişlerdi. Benlik bir şey yoktu yani. Psikolojim özel olmadığımı kabul etmem için her şeyi yapıyordu. Derince nefes aldım Jüme sözlerini bitirince. "Başpolisimize özür dilediğimi söylersiniz." dedim. Üzüntümü bastırarak. "Resepsiyonun yanında kalmalıydım. Dediklerine uymadım." Derin bir nefes aldım sakinleşmek için tekrardan. "Diğer polis memuruna ne oldu? Maskeli adam da ölmüştü değil mi? İkisi de bana saldırdı. Ben..." Bir anda durdum. "Onlara zarar vermek istememiştim! Ne aptalım!" dedim. Son cümleyi kurarken dişlerimi sıktım. İstemsiz bir şekilde tekrar ağlama krizine girdiğim için elimi telsizin düğmesinden çektim. İyi ki vücudum göreve çıkmamı engelleyecek bir durumdaydı. Çünkü bu psikoloji ile devam edemeyeceğime emindim.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: [Vaka] Posterler Uçuşuyor

#25
Elag: Dul Bırakan'ı kontrol ediyorsun. Elinle iyice yokluyorsun ve varlığından haberdar oluyorsun. Dul Bırakan... yerinde duruyor. Karşındaki adama ettiğin laflardan sonra sinirden köpürdüğü her haliyle belli olan adam yumruğunu masaya vuracakken Jüme'nin sesini duyuyorsun. "Abi tamam, bırak bize." diyor ve odaya giriyor. Odaya da Jüme'nin arkasından Bo'ek'in girdiğini görüyorsun. Jüme'nin odaya girdiğini gören adam hızlıca ayağa kalkıyor ve sert adımlarla odadan çıkıyor. Jüme karşına oturuyor ve sana doğruluyor. Bo'ek ise ayakta bekliyor ve gözlerini sana doğrultuyor. Gözlerini Jüme'nin tek gözünden ayırmıyorsun. Dakikalar boyunca gözlerinin içine bakıyor ve sessizliğini "Bu olanları kimse bilmeyecek. Kovuldun. Ne halin varsa gör." diyerek bozuyor. Bo'ek'in ise ağzıyla cık yaptığını duyabiliyorsun. Jüme yavaşça ayağa kalkıyor ve kapıya doğru ilerliyor. Bo'ek de onun önünden kapıya doğru ilerliyor. Jüme, Bo'ek odadan çıktıktan sonra geri dönüyor ve omzuna dokunup tekrar gözlerinin içine bakıyor. Bir süre sonra hiçbir şey demeden çekip gidiyor ve kapıyı ardından kapatıyor.

Birkaç dakika geçtikten sonra laboratuvar önlüğü giyen bir adam kapıyı açıp hızlı adımlarla yanına geliyor ve karşına oturuyor. Elindeki plastik çantadan birkaç kağıt çıkarıyor ve masaya koyuyor. Onları incelerken göz ucuyla sana bakıyor ve 'merhaba' dermişçesine kafasını sallıyor. Kağıtları önüne koyuyor ve tek tek kağıtlara bakıyorsun ancak okuduğunu anlamana izin vermeden söze giriyor. "Elag bey, cinsel organınızla ilgili durumu bildirmek için geldim. Frum ve Ser sağolsun yerinde diyelim, değil mi?" Hafif bir kahkahanın ardından hızlıca ciddi moduna bürünüyor ve sözüne devam ediyor. "Sizde daha önce hiç görmediğimiz bir durumun gerçekleştiğini fark ettik. Buna bir isim vermemiz gerekiyordu ve buna..." Kağıtlardan birini önüne uzatıyor. Kağıtta oldukça aşağı bakan ve yumuşak duran bir penis görüyorsun. "Erektil disfonksiyon diyoruz." Kafanda yıldırımlar çakarken adam sözünü bitirmeye hazırlanıyor. "En kısa haliyle, anlayacağınız şekilde anlatacağım. Penisiniz artık sertleşmeyecek. İşlevini tamamen kaybetti. Cinsel birleşmeyi unutun yani, tamam mı?" Tekrardan gülüyor ve hızlıca kalkıp odadan çıkıyor. Kağıtlarla baş başa kalıyorsun. Tek bildiğin şey ise artık bir işinin ve bir cinsel hayatının olmadığı.

Bok: Bir süre boyunca Jüme ve Bo'ek ile konuşamıyorsun ancak sonrasında Bo'ek tekrar telsizden sesleniyor ve sorularını cevaplamaya başlıyor. "Maskeli adamın kim olduğunu söylemediler ancak senin gibi bir Tuplolu olduğunu öğrendik. Bu durum umarım ki çoktan nüfus olarak az olan Tuplo halkını zor bir duruma sokmaz. Zor durumdan kastım kötü ün falan yani. Sen çok takmamaya çalış. Şimdi benim gitmem gerekiyor, yine haberleşiriz." Öldürdüğün kişinin bir Tuplolu olduğunu anladığında bu seni derinden yaralıyor. İster istemez gözlerin doluyor ve zaten az nüfusu kalmış olan halkının birini daha bu dünyadan sildiğini sürekli olarak kendine hatırlatıyorsun. O sırada aylık iznini nasıl kullanacağını düşünmeye başlıyorsun. Yaptıklarını telafi etmek için kullanmak gözüne iyi bir fikir gibi görünüyor.
Off Topic
Konu sonlanmıştır.
Ödüller

Bok Jemipech
- 50 IP
- 400 PBF
- 8/10

Elag Yadrop
- 50 IP
- 400 PBF
Off Topic
Bok Jemipech, bir aylık izin gereği tekrardan belirtilene kadar resmi vaka görevlerine katılamayacaksın. Bu süre içinde bireysel konularına devam etmekte özgürsün.
Off Topic
Elag Yadrop, artık işsizsin. Bireysel konularına devam etmekte özgürsün.
Locked

Return to “Matchoyit”

cron