Derince bir nefes alıp verdikten sonra önündeki kağıt ve dosyalardan oluşan yığına çaresiz gözlerle baktı. Bir kaç basit hırsızlık, çok fazla sayıda hakaret ve onlardan da fazla yalan ihbarlar dolu bir dosya dağı vardı önünde. Tihami Cumhuriyetinde suç işleyen insanlar çoğunlukla böyleydi. Genellikle ülkede büyük suç sınıfına giren suçlara pek rastlanmazdı. Ülkenin kendi kendine yeten garip bir zenginlik hissi olduğundan mütevellit polislerin müdahalesini gerektiren olaylar genellikle bahçesine çöp atan komşusuna ağır küfür eden bir adama ceza kesmek olabiliyordu. Karakolda biraz bekletilip üstüne güzel bir ceza ile soğuk bir bardak su her zaman yardımcı oluyordu bu tür vakalara. Hakaret edilen insanlar bazen çok hassas olabiliyordu. Bir sinir anında sarf edilen bir kaç sözcük yetebiliyordu bir kişi için sicil kaydı oluşturmaya. Bu sicil kaydı da o insanın ilerleyen yaşamında ufak tefek sorunlarla boğuşmasına sebep olabiliyordu. Basit bir hakaret suçundan dolayı bir insanın evine ekmek götürmek için kapısını çaldığı onca işin kapılarının yüzüne kapanabiliyor olması üzücü ve üzerine düşünülmesi gereken bir konuydu. Belki başka bir yerde olsa, önünde bir dünya dosya kağıt boğucu bir sıcak ve ensesinden şıpır şıpır akan ter olmasa bu durumun etikliği hakkında arkadaşlarıyla tartışabilirdi. Lakin şu an sadece şu önündeki yalan ihbarlardan oluşan bölümü bitirip günü sonlandırmayı hedefliyordu. Daha fazla bir şey, ek bir iş gerçekten kaldıramayacaktı bugün. Hem kızlarla yaptıkları planı bir gün ertelemek zorunda kalmıştı evdeki küçük meleği yüzünden. Dünkü davayı kapattıktan sonra kızlarla günün yorgunluğunu ve stresini atmak için biraz alkol biraz ucuz ama kaliteli yemek ve muhabbetin iyi gelebileceğini düşünmüşlerdi. İnsanoğlu ne kadar komplike ve farklı olsada bazı durumlarda gerçekten sadece tek bir şeyi düşünüyor gibiydi. Yoğun ve stresli bir gün geçiren çalışanların neredeyse hepsi günlerini sonlandırmadan önce ufak bir bara uğrayıp bir kaç bardak alkol alıp kendilerini dinlendirir ve öyle evlerine giderlerdi. Okuduğu kitapların çoğunda bu böyleydi. İşçi sınıfından orta yaşlı bir adam, müdavimi olduğu bir bara girer içinde bulunduğu toplumdan şikayetlerini o bir bardak içkinin içinde boğar ve hayatının karmaşasına devam etmeye çalışırdı. Bu gücü belkide ona bir bardak içki sağlardı. Abu için durum böyle değildi. O içinde bulunduğu toplumdan memnundu. Dürüst olmak gerekirse yaşadığı toplum ve sosyolojik sorunlar hakkında üç aşağı beş yukarı herkes kadar bilinçliydi. Bazı şeylerin değişmesi gerektiğini savunsada, barışın ve onun getirdiği huzurun keyfini çıkartmasını biliyordu. Sonuçta hayat sadece sorunları düşünerek geçemezdi. İnsan elindekiyle yetinmeyi onunla mutlu olabilmeyi de bilmeliydi güzel bir yaşam için. Bir dosyayı daha kapatıp kaldırdı. Hayatındaki bazı problemleri de bu dosyayı kaldırdığı kadar kolay kaldırmak istediği günler oluyordu ama masasının üstündeki küçük çerçevenin içinden ona bakan iki sıcak gülümseme tüm bu problemleri göz ardı edebilmesi için yetiyor ve artıyordu. Özünde aslında istediği her şeye sahipti. Onu seven bir eş, sağlıklı ve güzel bir çocuk, huzurlu ve bolluk içinde bir ev. Sadece, sadece biraz daha fazla vakit geçirebilseydi o evin içinde hayatı tamamen mükemmel olacaktı.
Bir diğer dosyaya başlayacaktı ki yanına bir meslektaşı geldi. Ondan neredeyse on yaş büyük ve bir iki rütbe daha büyük olan bu adamın geçen yıl bir çocuğu olduğunu hatırlıyordu. Hatta bu arkadaşla samimiyeti çocuklar üzerinden gidiyordu. Abu onu çocuğu olduğu zaman tebrik etmiş ve çocuklar hakkında basit bir muhabbet etmişlerdi. Geçen yıl doğan çocuğu bu adamın ikinci çocuğuydu ve Abu doğum yapıp doğum izninden döndüğünde kendisi Abu'ya bir dünya nasihat ile gelmişti. İnsanlar nasihat vermekten çok hoşlanan yaratıklardı. Abu da bu kesime dahildi. Nasihat vermek, insanların bilgisiz olduğu bir konuyu daha önceden tecrübe edip bu konu hakkında bir nevi bilgiçlik taslamak sanırım insanları karşısındaki insanlardan daha üstün hissettirdiği için yapılan bir hareketti. Adamla da karşılıklı nasihatleşmeye başlamışlardı. Sonuçta Abu artık tüm bu çocuk büyütme mevzusunda o kadar toy değildi. Bir süre kendi çocuklarından, nasıl şirin nasıl haylaz olduklarından bahsettikten sonra adam Abu'nun masasına neden geldiğini söyleyebilmişti. İnsanların nasihat vermek kadar yaptığı bir diğer işte esas istedikleri şeyi dile getirmeden önce nezaketen karşısındaki insanla küçük anlamsız sohbet girişimleriydi. Tüm amaçlarını gizlemek için sarf edilen bir kaç cümle basit kahkahalar sadece vakit kaybından ibaretti. Çünkü birbirini tanımayan iki tarafta bu cümleleri zoraki bir biçimde kuruyordu. Abu sosyal bir insandı, ama birinin ondan sırf bir şey istemek için ona nazik davrandığını da anlayabilecek bir insandı. Bozuntuya vermedi, neredeyse her zaman yaptığı gibi. Adam ofisin bekleme salonunda oturan kızıl saçlı esmer güzel bir kızcağız oturuyordu. Abu kızın çillerini ve sarımtırak ela gözlerini daha sonra görecekti. Polis üniforması giyen bu kızın departmandaki ilk günü olduğunu söyledi bu orta yaşlı adam. Birinin ona ortalığı gezdirmesini neyin ne olduğunu göstermesi gerekiyordu. Bu adamda departmanın belkide en sevecen en neşeli kadınını en yorgun en bitkin anında seçmişti. Abu en iyi rolünü yaparak sevecenlikle kabul etmeye çalıştı bu işi. Tabi mesaisinin bitmesine on dakika kala böyle 1-2 saatlik bir işin kitlenmesinden hiç hoşnut olmamıştı. Üstler gene altları düşünmemişti. Adam hızlı adımlarla Abunun masasından ayrılıp bir kaç dosyayı koltuğunun altına aldıktan sonra sırıta sırıta departmanı terk etti. Bu sırada kıza Abu'yu gösterip kızı ona yolladıktan sonra Abu'ya da başıyla selam vermişti.
Derin bir nefes aldı tekrar. Biraz önce neredeyse tam on dakika sonra ofisten çıkıp kızlarla kukuruku içip balık yemeye gideceklerdi. Her şeyi hazırlamıştı, mekanı seçmişti, bütçesini ayarlamıştı ofisten kocasını arayıp haber vermiş kızının agubugularına agubugularla cevap vermişti. Şimdiyse ona kitlenmiş işle uğraşmak zorundaydı. Kız yanına geldiğinde basit bir hoşgeldin faslını geçip hızlıca etrafındaki odaları ve basitçe neyin ne olduğunu anlattı. Bekleme odasının, mutfağın, ofislerin üstünden hızlıca geçiverdi. Bunu yaparken kötü hissetmişti. Kızcağız ofise yeni gelmişti ilk günüydü ve böyle sallabaş bir tanışma merasimini haketmiyordu. Şöyle kızı süzdükten sonra aklında şimşekler çaktı. Hem kızlarla vakit geçirebileceği, hem fazla mesai yapmayacağı hemde yeni kıza ortalığı adam akıllı anlatabileceği güzel bir fikir gelmişti aklına, en azından kafası güzelleşene kadar anlatırdı her şeyi. Yüzüne güzel bir gülümseme kondurduktan sonra kıza elini uzattı. " Ah... çok baştan savma oldu değil mi? Aslında on dakika sonra çıkacaktım ama seni bana kitlediler. Hoş bir durum değil. Ama diyorum ki madem onlar kuralları biraz esnettiler gel birazda biz esnetelim." Eliyle Dukne ve Bekwo'yu gösterdi kıza. "Dün biz kızlarla ilk vakamızı çözdük, haliylede bir kutlama yapmak istedik. Ama kızımın bakıcısının önemli bir işi olduğundan bugüne erteledik sende gelsene hem departmandan bir kaç kişiyi tanırsın hemde sanada güzel bir hoş geldin hediyesi vermiş oluruz!" dedikten sonra kızı kolundan tuttuğu gibi Dukne ve Bekwo'nun yanına götürdü. "Planda ufak bir değişiklik var şeyde bizimle gelecek şey..." biraz düşündükten sonra kıza hiç konuşma fırsatı vermediğini hatta adını bile sormadığını fark etti. " Sahi adın neydi ben Abu, bu Bekwo bu da Dukne tanıştığıma memnun oldum. Arkadaş aramıza yeni katılmış ona da güzel bir hoş geldin hediyesi olur. Zaten mekanda daha da çok kaynaşırız. Size de uyar dimi kızlar?"Sebepsizce yükselmiş ve heveslenmişti. Ses tonundaki heyecan neredeyse havaya karışıp koklanabilir bir hale gelecekti.
Bir diğer dosyaya başlayacaktı ki yanına bir meslektaşı geldi. Ondan neredeyse on yaş büyük ve bir iki rütbe daha büyük olan bu adamın geçen yıl bir çocuğu olduğunu hatırlıyordu. Hatta bu arkadaşla samimiyeti çocuklar üzerinden gidiyordu. Abu onu çocuğu olduğu zaman tebrik etmiş ve çocuklar hakkında basit bir muhabbet etmişlerdi. Geçen yıl doğan çocuğu bu adamın ikinci çocuğuydu ve Abu doğum yapıp doğum izninden döndüğünde kendisi Abu'ya bir dünya nasihat ile gelmişti. İnsanlar nasihat vermekten çok hoşlanan yaratıklardı. Abu da bu kesime dahildi. Nasihat vermek, insanların bilgisiz olduğu bir konuyu daha önceden tecrübe edip bu konu hakkında bir nevi bilgiçlik taslamak sanırım insanları karşısındaki insanlardan daha üstün hissettirdiği için yapılan bir hareketti. Adamla da karşılıklı nasihatleşmeye başlamışlardı. Sonuçta Abu artık tüm bu çocuk büyütme mevzusunda o kadar toy değildi. Bir süre kendi çocuklarından, nasıl şirin nasıl haylaz olduklarından bahsettikten sonra adam Abu'nun masasına neden geldiğini söyleyebilmişti. İnsanların nasihat vermek kadar yaptığı bir diğer işte esas istedikleri şeyi dile getirmeden önce nezaketen karşısındaki insanla küçük anlamsız sohbet girişimleriydi. Tüm amaçlarını gizlemek için sarf edilen bir kaç cümle basit kahkahalar sadece vakit kaybından ibaretti. Çünkü birbirini tanımayan iki tarafta bu cümleleri zoraki bir biçimde kuruyordu. Abu sosyal bir insandı, ama birinin ondan sırf bir şey istemek için ona nazik davrandığını da anlayabilecek bir insandı. Bozuntuya vermedi, neredeyse her zaman yaptığı gibi. Adam ofisin bekleme salonunda oturan kızıl saçlı esmer güzel bir kızcağız oturuyordu. Abu kızın çillerini ve sarımtırak ela gözlerini daha sonra görecekti. Polis üniforması giyen bu kızın departmandaki ilk günü olduğunu söyledi bu orta yaşlı adam. Birinin ona ortalığı gezdirmesini neyin ne olduğunu göstermesi gerekiyordu. Bu adamda departmanın belkide en sevecen en neşeli kadınını en yorgun en bitkin anında seçmişti. Abu en iyi rolünü yaparak sevecenlikle kabul etmeye çalıştı bu işi. Tabi mesaisinin bitmesine on dakika kala böyle 1-2 saatlik bir işin kitlenmesinden hiç hoşnut olmamıştı. Üstler gene altları düşünmemişti. Adam hızlı adımlarla Abunun masasından ayrılıp bir kaç dosyayı koltuğunun altına aldıktan sonra sırıta sırıta departmanı terk etti. Bu sırada kıza Abu'yu gösterip kızı ona yolladıktan sonra Abu'ya da başıyla selam vermişti.
Derin bir nefes aldı tekrar. Biraz önce neredeyse tam on dakika sonra ofisten çıkıp kızlarla kukuruku içip balık yemeye gideceklerdi. Her şeyi hazırlamıştı, mekanı seçmişti, bütçesini ayarlamıştı ofisten kocasını arayıp haber vermiş kızının agubugularına agubugularla cevap vermişti. Şimdiyse ona kitlenmiş işle uğraşmak zorundaydı. Kız yanına geldiğinde basit bir hoşgeldin faslını geçip hızlıca etrafındaki odaları ve basitçe neyin ne olduğunu anlattı. Bekleme odasının, mutfağın, ofislerin üstünden hızlıca geçiverdi. Bunu yaparken kötü hissetmişti. Kızcağız ofise yeni gelmişti ilk günüydü ve böyle sallabaş bir tanışma merasimini haketmiyordu. Şöyle kızı süzdükten sonra aklında şimşekler çaktı. Hem kızlarla vakit geçirebileceği, hem fazla mesai yapmayacağı hemde yeni kıza ortalığı adam akıllı anlatabileceği güzel bir fikir gelmişti aklına, en azından kafası güzelleşene kadar anlatırdı her şeyi. Yüzüne güzel bir gülümseme kondurduktan sonra kıza elini uzattı. " Ah... çok baştan savma oldu değil mi? Aslında on dakika sonra çıkacaktım ama seni bana kitlediler. Hoş bir durum değil. Ama diyorum ki madem onlar kuralları biraz esnettiler gel birazda biz esnetelim." Eliyle Dukne ve Bekwo'yu gösterdi kıza. "Dün biz kızlarla ilk vakamızı çözdük, haliylede bir kutlama yapmak istedik. Ama kızımın bakıcısının önemli bir işi olduğundan bugüne erteledik sende gelsene hem departmandan bir kaç kişiyi tanırsın hemde sanada güzel bir hoş geldin hediyesi vermiş oluruz!" dedikten sonra kızı kolundan tuttuğu gibi Dukne ve Bekwo'nun yanına götürdü. "Planda ufak bir değişiklik var şeyde bizimle gelecek şey..." biraz düşündükten sonra kıza hiç konuşma fırsatı vermediğini hatta adını bile sormadığını fark etti. " Sahi adın neydi ben Abu, bu Bekwo bu da Dukne tanıştığıma memnun oldum. Arkadaş aramıza yeni katılmış ona da güzel bir hoş geldin hediyesi olur. Zaten mekanda daha da çok kaynaşırız. Size de uyar dimi kızlar?"Sebepsizce yükselmiş ve heveslenmişti. Ses tonundaki heyecan neredeyse havaya karışıp koklanabilir bir hale gelecekti.