Ufuk Çizgisi

#1
Tihami ülkesi genel olarak kapalı hava ve fırtınalarıyla ün salmıştı. Siyah bulutların içinde ikamet eden küçük yağmur damlaları Tihami ülkesinin vatandaşlarıyla pek bir haşır neşirdi. Abu, defalarca yağmurlu bir sabaha uyanmış aynı gün tekrar aynı yağmur damlalarını misafir etmiş ve kapanışı çoğunlukla görkemli yıldırımların eşliğinde yapmıştı. Bugün ise öyle bir gün değildi. Güneş bütün bulutları kışkışlamıştı. Masmavi gökyüzü tüm haşmetiyle insanlara kucak açmıştı. Çocukların sevinç çığlıkları kapalı camlarını aşıyor ve evlerinin salonunu dolduruyordu. Bir kaç ev kadını da apartmanların önlerine oturmuş top peşinde koşturan çocuklarını izlerken haftalık dedikodularını yapıyordu. Böyle bir günde Abu da iyi hissediyor olmalıydı. Yüzündeki gülümsemesi her zaman ait olduğu yerde değildi. Kahvaltıyı hazırlarken dudaklarında eksikti cıvıl cıvıl bir melodi. Ne yediğinden bir şey anlamıştı ne de hazırladığından. Zaten bir kaç lokmadan fazla bir şey de yiyememişti. Penceresinin önünden bir martı geçti. Abu martının arkasından bakakalmıştıki Nuwam ağlamaya başladı. Küçük yavrusu uyanmıştı ve annesini arıyordu ayrıca muhtemelen açtı. Uzandığı koltuktan sakince kalktı, ciğerlerinde birikmiş nefesi dışarıya verip taze bir nefes çekti içine. Nuwam'ın yatak odasına adımlarken aklında kanatlarını özgürce açıp kapatan, uçsuz bucaksız gökyüzüyle bir olan martıcık vardı. O martı Yata semalarında uçacak, yorulduğunda bir direğin yahut bir binanın tepesine konacaktı. Gönlünce ötecek, gönlünce yiyecekti. Yorulduğu zaman uyuyacak, canı istediği zaman kalkacaktı. Amansız denizlerin dövdüğü kıyıları ziyaret edecek, güneşin batışına doğru kanat çırpabilecekti. Kalbini istediği gibi alıp uzaklara gidebilecekti o martı.

Bebeğin altını bir çırpıda değiştirdi, çikolata yerine limonata bulmak gerçekten mutlu etmişti onu. Bir cezveye Nuwam'ın sütünü koyup altını kısık ateşte açtı, bir diğer cezvede de kahve pişirmeye başladı. Süt ve kahve ayrı kaplarda pişedursun Abu Nuwam'ı kucağına aldı. Annesine karşı pek suratsız bir çocuktu Nuwam. Babası onu kucağına aldığında kurulmuş bir saat gibi kıkırdamaya gülüşmeye başlardı. Hoş Nunto'nun kucağında Abu da kıkırdıyordu umarsızca. Hatta o "kıkırdamaların" eseri ellerindeydi şu an. Her şeye sahipti. Bir insanın isteyebileceği her şeye çok erken yaşta kavuşmuştu. Ailesi her zaman destek atmıştı, Nunto bir aşıktan bir kocadan da öteydi, bir hayat arkadaşıydı. Canı sıkıldığında çekinmeden içini dökebileceği bir dosttu Nunto. Devrelerini bozan şey ne kadar saçma salak olsada Nunto onu dinlerdi. Yıllardır yalnız olmadığını biliyordu, hiç kimse yanında durmasa bile Nuntonun onun ellerinden sımsıkı tutacağını biliyordu. Problem kesinlikle onlarda değildi. Sorunlu olan Abu'ydu. Tüm bu zenginlik içinde kendini fakir hissettiği için mutsuzdu. Bebeğiyle oynarken küçük yavrunun yüzüne karşı içten bir gülümseme koyamadığı için mutsuzdu. Kocasına seni seviyorum derken bunu gerçekten ima ettiğini bilmediği, emin olamadığı için mutsuzdu. Tüm bu güzelliklerin içinde, onu seven bir eş, varlıklı bir hayat, güzel bir çocuk, tüm bunlara sahipken bunlara sahip olmamayı istediği için mutsuzdu. Nankörlük yaptığına derinden inandığı için mutsuzdu. Bir martı gibi özgür olamadığından yakınıyordu gün be gün. Kimseye, sadece kendisine anlatabiliyordu bu derdini. Özgür olmak istiyordu Abu. Dışarı çıkmak istediğinde kucağındaki bebeği ne yapacağını düşünmeden, gece geç saatte gelirse kimseye hesap vermeden yaşamak istiyordu. Bu yola girerken bazı sorumlulukları olacağını biliyordu Abu. Ama o imzayı atarken hayallerinden vazgeçeceğini kimse söylememişti ona.

Sogmus... o yanındayken böyle hissetmiyordu. Nunto, Sogmusla karşılaştırılmayı hak etmeyen bir insandı. Her anlamda ondan daha iyi bir insandı, Abu'ya tapıyordu resmen. Aldatmamıştı da Sogmus gibi. Yinede... Sogmus onu böyle boğulmuş hissettirmiyordu. Sogmuslayken önünde koca bir dünya varmış gibiydi, keşfedilmeyi, onlar tarafından değiştirilmeyi bekleyen uçsuz bucaksız bir dünya. Nunto ise sadece bir sokak gibiydi. Her yerini bildiği, her gün gördüğü, değişmeyen monoton gri bir sokaktı. Tüm dünyanın renklerinden yoksundu. Sogmus'u istemiyordu, ona karşı bir his yada başka bir şey kalmamıştı içinde. Sadece, onunlayken hissettiği gibi hissedebilmeyi özlüyordu. Sadece bir kereliğine tekrar her şeyi yapabilecekmiş gibi hissetmeyi. Kaynayan sütün sesiyle irkildi. Nuwam'ı hızlıca beşiğe bırakıp ocağa koştu. Süt yanmadan hemen önce altını söndürebildi. Kahve içinse biraz geç kalmıştı. Sütü biberona, biberonuda buzdolabının buzluk kısmına attı. Bu basit bir kaç işi yaparken nefes nefese kalmıştı. Dar gelmişti mutfak ona. Telefona sarıldı bir anda. Ezberden numaraları tuşladı. Çok beklemeden açıldı telefon. Nuwam'ın bakıcısı bir kaç sokak ötede oturan liseli bir kızcağızdı. Abu acil bir işi olduğu yalanına başvurarak kızı çağırdı eve. Dışarı çıkmak zorundaydı. Nefes almak zorundaydı.

Kız gelir gelmez eline bir miktar para sıkıştırıp attı kendini dışarı. Hiç arkasına bakmadan arabaya atladı ve gaza bastı. Bir kaç dakika sonra evlerinin olduğu sokaktan çıkabilmişti. Arabanın camını açtı, temiz hava arabanın içine doldu ve Abu bir miktar sakinleyebildi. Ne olduğunu anlamamıştı bile. Bir an önce evden çıkmak istemişti bir anda. Bu düşünce diğer her şeyi bastırmıştı. Nuwam şu an kesinlikle bakıcısının elinde daha iyiydi. Bu halde onunla ilgilenemezdi. Arabasının direksiyonunu sımsıkı tutuyordu. Deniz kenarı bir yere gitmek istiyordu. Boncuk boncuk terlemişti. Bir kırmızı ışıkta geçtiğini fark etmedi. Sahil tarafına gitmek için direksiyonu sola kırdı. Bir kaç dönüşün ardından Yata sahiline çıkabilmişti. Bulduğu ilk park yerine koydu arabasını ve çıktı dışarı. Sahil kenarındaki beton korkulukların üstüne çıktı bir adımda. Şimdi, şimdi biraz iyi hissediyordu. Denizin üstünde uçan martılar, kayaları döven dalgalar, tuzlu deniz kokusu, hafif bir esinti. Ufuk çizgisine dikmişti mavi gözlerini. Özgürlük, bir parçada olsa özgür hissediyordu. Derin bir nefes aldı. Kısa bir süreliğine de olsa her şeyi yapabilecekmiş gibi hissediyordu. Her şeyi arkasında bırakıp gidebilecekmiş gibi.
Image


怨み
► Show Spoiler

Return to “Yata”

cron