Teşekkürler, sunucu Hiperyus. Ah, Meinsu... Gecenin kucağında kimsesiz kalan dikenli gül. Ağla, dök içini sonsuz boşluğa. Rahatla, önünde uzun bir yol var. Düşmenin sırası değil. Yapman gerekenler var. Sorumluluklar beklemez. Kendini nasıl gördüğünü biliyorum fakat sakın savaşta olduğunu unutma! Ellerinle aldığın canlar kirliydi. Masum canlar kirlenmesin diye öldürmedin mi onları? Kahraman olmanın yolu çiçek ve böcekle değil, kan ve ölümle doludur. Savaştaki her bir can yanmayı göze alarak atar kendini ateşe. Katil haksız yere can alana denir. Söyle bana, hangi canı haksız yere aldığına inanıyorsun? Kendini, soktuğun dipsiz kuyudan çıkar! Başını dik, göğüsünü ger! Savaşta iki can aldı diye yıkılan bir ruh nasıl olur da kahraman olabilir? Sen bir demir yığınısın. Saf ve deneyimsiz. İzin ver, kader sana demirci olsun. İzin ver, savaş sana ateş olsun. Kızgın ateşte eriyip dövülmeyen bir demir yığını nasıl kılıç olabilir? Nasıl kalkan olabilir? Ayağı kalk! Korkularını terk et. Önüne dön. İlerle ve asla durma. Tereddüt edersen ölürsün. Pişman olursan zincirlenirsin. Attığın oktan farksız ol. Yolundan sapmadan dümdüz hedefine doğru git. Çektiğin acılar yaşadığının kanıtıdır. Yaşadığın atom enerjisi düşüşü gücünün kanıtıdır. Akan kan kararlılığının kanıtıdır. Livei'ya doğru! Bir, iki, bir, iki, üç, dört! Düzenli adımlarla marş marş!
Ufukta hastane gözüktü! Yürü, gerekirse sürün. Bilincini sınırına kadar zorla. Az kaldı, hastane karşında. Girişe kadar yetişsen... Her ne kadar gaza getirsem de sonuçta bir insansın. Buraya kadar dayanabilmen bile gelecek vaadettiğin anlamına geliyor. Sonunda acıya, ağrıya, yorgunluğa, kan kaybına ve atom enerjinin hızla azalmasına yenik düşürek yere yığılıyorsun. Sahneye dramatik bir şekilde girmen dışarıdaki kişilerin dikkatini çekiyor ve bir koşu yanına gelip seni kucaklıyorlar. Hastanenin beyazlığı gördüğün son şey oluyor. Kendine geldiğinde önce tavanı görüyorsun. Ardından elini tutan bir adet Livei gözüküyor.
Hironen Nokogi: Her ne kadar mâlum yerde kıvrak olduğun ilgimi çekse de uhlevî bir varlıkla konuşmaman gerektiğini belirtmeliyim. Gencecik yaşında akıl sağlını yitirmeni istemeyiz. Asıl konuya gelecek olursak, sadece kaçınsaydın birşey değişmeyecekti. Yine tehlikede olacaktın. Rakibin içinde bulunduğu durumu kavrayıp eyleme geçmen doğru idi. Boğaza bir yumruk her daim etkilidir. Düşmanın aldığı darbe ile kusmaya çalışıyormuş gibi hâllere girip köhür köhür öksürmeye başladı. Bir anda güçten düştüğü için hançerini de düşürdü. Planının başarılı oldu. Tebrikler! Gel gör ki, düşman hâlâ yaşıyor ve bu büyük bir sorun. Yaşama zor tutunuyorsun ve hâlâ öldürmen gereken bir düşman var. Işın kılıcı kullansan kesin ölürdü. O an aklına gelmedi belki. Ayağı kalkabilecek durumda değilsin. Fazla kan kaybettin. Her ne kadar başladığın işi bitirememiş olsan da Pakt birlikleri imdadına yetişiyor.
Düşman siperinin yıkıldığını duyuyorsun. Yakından gelen bağırışmalar bir anda başlayıp saniyeler içinde duruyor. İki kişi seni tutup kaldırıyor ve sandalyeye oturtuyorlar. Düşmanın da icabına bakıyorlar. Yaralarını görünce telaşla birbirlerinden ilk yardım malzemesi istiyorlar. Oksijenli su ile yaraların temizleniyor ve sargı ile sarılıyor. Hâlin olmadığı belli diye su içiriyorlar sana. Herkes dinlenirken konuşmalara kulak misafiri oluyorsun. Duyduğuna göre, ağır ateş altında olmaktan çok kendi istekleri ile savunmada kalmışlar. Düşman kuvvetlerinin onlar saldırıya geçerlerse onları durduramayacaklarını bildiklerinden kendilerine takviye tüpü basa basa kesintisiz saldırı uyguladıklarını öğreniyorsun. Dostlarında bunu avantaja çevirmiş. Hatta, şüphelenmesinler diye arada saldırıya kalkışmışlar ve siperlerine saldırıdan yıkılmış süsü vermişler. Eninde sonunda düşmanlar atomik dengesizlik yaşamaya başlamış ve o zaman topyekün saldırmışlar. İlk defa bir savaşta yer aldın. Acemi bir polis olarak hem de. Yaşadıklarından ders çıkartıp daha iyi bir savaşçı olduğun sürece sorun yok. Şimdilik, vakit dinlenme vakti.
Tegin Hentanodan ve Sai Nopaodan: Tegin'in uyguladığı radyasyon sayesinde özgürce hareket etme fırsatı yakalıyorsunuz. Yarayı dağlamak gerçekten iyi bir fikir Tegin ama inan bunu sezyum ile yapmasını istemezsin. Sonuç gerçekten iç açıcı olmaz. Şükürler olsun ki, Sai bunun bilincinde ve daha sağlıklı bir yöntem sunuyor. Yakınındaki bir dalla uzanıyor ve ağzına götürüyor. Ardından Sai'nin sezyumla ısıttığı hançeri Tegin yaraya basıyor. Acı, çok acı, fazla acı! Sai acı içinde kıvrım kıvrım kıvranıyorsun, tepiniyorsun ve inim inim inliyorsun. Kişiye en çok acı verebilen etmen ısıdır. Bunu ilk elden deneyimlemiş oluyorsun. Ikınmaktan suratın kızarıyor, damarların gözüküyor, hatta iş bittiğinde ağzındaki dalı paramparça etmiş oluyorsun. Gözlerin yaşlı Tegin'in yardımı ile doğruluyorsun. Seni doğrulttuktan sonra Tegin en yakındaki taşıta gidiyor. İçeride kimse yok. Anahtarın takılı olduğunu görüyorsun ve çeviriyorsun. Motor sesini duyduğun gibi Sai'nin yanına gidip onu omuzlanıyor ve arabaya bindiriyorsun. Ardından sürücü koltuğuna binip basıyorsun gaza. Buraya kadar her şey yolunda ama iki adet ufak sorunumuz var. Birincisi, Tegin şu ana kadar araba kullanabildiğini hiç belirtmedi. İkincisi, darbeci arabası kullanıyorsunuz.
Trafik canavarı Tegin, hastaneyi bulana kadar geçtiği yerlerde yıkım ve kaos bırakarak ilerliyor. Aldığı lanetlerin haddi hesabı yok. Arabayı var olduğu ana pişman ettirerek hastaneye vardığında gerilime neden olsa da yaralı arkadaşını omuzlanıyor olması ve acil yardım istemesi gerilimi ortadan kaldırıyor. İçerisi dolu olduğu için dışarıda müdahele ediliyor Sai'ye. Kesinlikle dinlenmesi gerekiyor ama durumu iyi. Artık rahatlayıp soluklanabilirsiniz.
Livei Nyawodz: Canın her ne kadar yansa da yanındakine iki kelâm edebiliyorsun. Sözlerinden birkaç dakika sonra yanında yatan kişi yavaşça ve düşük bir ses tonuyla konuşuyor. "Sen olmasaydın kesinlikle kazanamazdık. Kendi canını hiçe sayıp dikkatlerini dağıttın diye saldırıya geçebildik. Buna karşın hem ölenler oldu hem de benim gibi ağır yaralananlar oldu. Düşman siperine vardığımızda yerlerde birçok takviye tüpü gördük. Anlaşılan canlarına hiçe sayıp kendilerine ölesiye takviye tüpü basmışlar. Bu nasıl kesintisiz saldırı yapabildiklerini açıklıyor. Sonuç olarak, düşmanı yendik. Hastane güvende. Herkesin gönlü rahat artık." Bir anda nefes almakta zorlanıyor ve öksürdükten sonra düzeliyor. Ardında hafifçe gülerek konuşmaya devam ediyor. "Fazla vaktim kalmadığını hissedebiliyorum. Son sözlerimin boşlukta yankılanmasını istemiyorum. Bu yüzden, bu yurttaşına biraz katlan lütfen." Birkaç kere derin nefes aldıktan sonra içini dökmeye başlıyor.
"Benim bu hayatta hiçbir amacım olmadı, biliyor musun? Kendimi bildim bileli ne bir hedef ne de bir amaç edinebildim. Kendimi ve annemi mutlu edebilecek kadar gelir elde edebildiğim bir iş bana yeterdi. Küçük evimizde gül gibi yaşar giderdik. Element kullanıcısı olduğum öğrenildiği için polis olmak zorunda kaldım. İlk başta bu canımı çok sıkmıştı. Sanki başka kimse yokmuş gibi gelip beni buldular diye söylenip duruyordum. Sorumluluğa hiç gelemezdim. Ancak bir vakada küçük bir çocuğu kurtardığımda her şey değişti. Onun gözlerindeki ışığı her gözümü kapattığımda görebiliyorum. Ancak bu olaydan sonra aslında polisliğin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Kıtanın bize gerçekten ihtiyacı olduğunu gördüm. İnsanların bizlere ne kadar minnettar olduğunu gördüm. Tıpkı şu an gibi. Şu an bu ülkedeki herkesin bize ihtiyacı var. Her bir yaşamın kurtarılmaya ve korunmaya ihtiyacı var. Bu kâbusa son verecek birilerine ihtiyaç var. O kişiler bizden başkası değil. Sadece bizler gerekeni yapabilecek kişileriz. Bu kadar uzun konuştuğundan olsa gerek durumu gittikçe kötüleşiyor. Önce kriz geçiriyor, ardından öksürüyor, sonrada kan kusuyor. Sakinleştikten sonra titrek bir sesle konuşmasını bitiriyor. "Geriye dönüp baktığımda kaderimde bu olduğu için Frum ve Ser'e şükranlarımı sunuyorum. Ne kadar tatmin edici bir son..." Odanın içi makineden gelen tiz sesle doluyor. Endişe ile ona doğru dönüyorsun. Uzun kızıl saçları yastığı kaplarken kaymak suratında huzur dolu bir gülümseme var. Doktorlar hızla odaya giriyor ve onu tekerlekli sedyeye alıp götürüyorlar. Bu olayın üzerinden birkaç saat geçiyor ve bedenin iyileşme sürecini tamamlamışa benziyor. Bütün uzuvlarını hareket ettirebiliyorsun. Yavaş yavaş egzersiz yaparmışcasına sıra sıra uzuvlarını hareket ettirmeye devam ediyorsun. Seni kontrole gelen hemşire durumunu görünce sevinçle yanına varıyor. Onun da yardımıyla oturur vaziyete geçiyorsun. Hareket özgürlüğüne kavuştuktan sonra içeriye tekerlekli sedyede Meinsu getiriliyor. Yatağa yatırılıyor. Gerekli serumlar ve cihazlar takılıp güncel durum raporu alınıyor. Ardından da oda boşaltılıyor. Meinsu gözlerini açına kadar başucunda bekliyorsun. Elini hiç bırakmıyorsun. Uyandığında ilk gördüğü kişi sen oluyorsun. Ne duygusal bir kavuşma!
Hepiniz aksiyon sonrası rahatlamaya ve toparlanmaya çalışırken telsizlerinizden bir emir geliyor. "Bütün birimlerin dikkatine, en kısa zamanda buluşma noktasına dönün." Emir kulusunuz sonuçta, kalkıp buluşma noktasına dönüyorsunuz. Hepinizin aklı başka yerde, başka maceralar yaşadınız ve hepiniz farklı tehlikeler atlattınız fakat bunları ateş başında oturup keyifle anlatacak zamanınız yok maalesef. Başkente bekleniyorsunuz. O yüzden, doğru arabalara! Tam gaz başkentin yolunu tutuyorsunuz. Vardığınızda sizi Pakt kuvvetleri karşılıyor ve ana karargâh diyebileceğimiz bir yere gidiyorsunuz. Aldığınız durum raporuna göre, En çok ve en büyük çatışmalar burada gerçekleşmiş. Kuvvetlerin çoğunluğu ya ölü ya da savaşamayacak kadar ağır yaralı. Durum cidden kötü. İç savaşı bitirecek son çatışmanın burada gerçekleşeceğine dair sağlam kanıtlar var. Ne zaman veya nasıl olacak kimse bilmiyor fakat yakın zamanda hepiniz omuz omuza savaşacaksınız. Tabii, fikrinizi değiştirmezseniz. Demek istediğim, özgür irade sahibi kişilersiniz ve doğru - yanlış kavramları kişiden kişiye veya taraftan tarafa değişebilir. Belki darbecileri haklı bulanlarınız vardır. Belki söz konusu iç savaş olsa bile Tihami'nin işine karışılmaması gerektiğini düşünenleriniz vardır. Belki direkt Pakt oluşumuna karşı olanınız vardır. Sonuçta, Tihami'ye zevkinizden gelmediniz. Pakt adına, emir demiri keser misâli burdasınız. Buradan Pakt adına savaşıp canlı çıktığınızda ne olacak? Kim sizi ne kadar ödüllendirecek ki? Siz hiç kazanılan bir savaş sonrası ordunun en düşük rütbelerine ödül verildiğini gördünüz mü? Ödül alanlar genellikle en üst rütbeler olmuyor mu? İnsanlar kimlere teşekkür edecek? Bizzat size mi? Yoksa Frum ve Ser ile Pakt liderlerine mi? Oysa, darbeciler kendi gözlerinde âdeta kutsal olan bir idea uğruna savaşıyorlar. Öyle bir sadakât ve kararlılık gösteriyorlar ki atomik dengesizliği umursamadan kendilerine ardı ardına tüp basıyorlar. Böyle bir zihniyetleri varken kim bilir onlara destek çıkanlara ne kadar değer verirler? Kim bilir nasıl ödüllendirilirler? Teker teker her birinizin kader çarkı hızla dönüyor ve ben nerede duracağını sabırsızlıkla bekliyorum.
Off Topic
Sai Nopaodan, atom enerjin %75'ten %50'ye düştü.
Meinsu Selsei, atom enerjin %50'den %25'e düştü.
Meinsu Selsei, atom enerjin %50'den %25'e düştü.