[Ana Kurgu - Gedhilfe & Himota] Yıkılan Kale

#1
Off Topic
Aşağıda belirtilen üyeler bu konuda yer almaktadır.

Livei Nyawodz
Meinsu Selsei
Tegin Hentanodan
Sai Nopaodan
Hironen Nokogi
Güneşin içi ısıtan ilk ışıkları bile kıtaya vurmamışken kapınızdan gelen tok darbe sesleri ile uyanıyorsunuz. Gecenin iliklere işleyen soğuğu sizleri kavrarken zorlu adımlarla kapıya varıyorsunuz. Karşınızda gelebileceğiniz en yüksek rütbeye ait Muhafızları görünce uyku sizi tatlı kucağından sert zemine atarak uzaklaşıyor. Beyninizin farkındalık kavramını aşırı yüklenmesine tanıklık ediyorsunuz. Önce zihniniz, ardından bedeniniz geriliyor. Muhafızlardan biri ferman kağıdını çıkarıp okumaya başlıyor. “Gedhilfe kralı Deith Ozæf’in ve Himota imparatoru Pisan Higenadon’un ortak kararı ile Rintoa Bagon’a gelmeniz emredilmektedir. Muhafızlar size eşlik edecektir.” Yüreğinizde karmaşık duygularla hazırlanıp yola çıkıyorsunuz. Yol boyunca hiçbir Muhafız konuşmuyor. Yaşamınız boyunca ilk defa sessizliğin bu kadar ağır olduğunu hissediyorsunuz.


Image


Rintoa Bagon’un önünde iniyor ve uzun koridor boyunca yürüyorsunuz. Koridorun sonunda taht odasına çıkıyorsunuz. Karşınızda Gedhilfe Kralı Deith Ozæf, Gedhilfe Varisi Thrao Ozaef, Himota İmparatoru Pisan Higenadon, karısı Banoge Higenadon ve Himota Varisi Ten Higenadon duruyorlar. Hepsi ayakta dikilmekteler. Karşılarında selam duruyorsunuz. Kral ve İmparator önce hepinizi süzüyor. Ardından birbirlerine kafa sallıyorlar. Söze ilk Deith Ozæf geliyor. “Pakt’ın güzel kıtamıza getirmiş olduğu barış ortamı malesef tehlike altına girmiş bulunmakta. Aldığımız duyumlara göre Tihami’de askeri bir kalkışma sebebiyle bir kaos ortamı hâkim. Himota’nın Tihami başkenti Yata’ya sınırı olan şehirdeki gözcülerin raporuna göre halk sokaklara dökülmüş, ateşler yükselmekte ve silah sesleri duyulmakta. Tihami’de askeri bir darbe olduğunu düşünüyoruz. Son zamanlardaki durgunlukları belki de bu saldırı için hazırlanmalarından kaynaklanıyordu. Hepiniz en kısa zamanda Tihami’ye gidecek ve ülkenin durumunu öğreneceksiniz.” Kral’ın durumu açıklamasından sonra İmparator söze giriyor. “Ne kadar büyük bir tehlike ile yüz yüze olduğumuzu bilmiyoruz. Bundan dolayı başkente saklı şekilde giriş yapacaksınız. Halkın arasına karışacaksanız ve neler döndüğüne dair her ince ayrıntıyı elde edeceksiniz. Eğer gerçekten bir askeri darbe söz konusu ise savaşacaksınız! Bu operasyonu Himota Devleti olarak bizler yöneteceğiz. Herkes Himota İmparatorluk Muhafızlarından emir alacak! Onlar da bizden emir alacak. Tihami’nin güvenliği Pakt’ın güvenliği demektir. Beyaz At yolunuzu açık etsin! Kızıl Baykuş zihninizi keskin kılsın! Mavi Ejderha sizleri erdemli kılsın! Kara yılan sizlere merhamet etsin! Frum ve Ser yâr ve yardımcınız olsun!” Kral ve İmparator’a tekrar selam veriyorsunuz.


Image


İmparatorluk Muhafızları ve Kraliyet Muhafızları önden, siz arkadan Rintoa Bagon’dan çıkıp sizin için ayarlanmış araçlara biniyorsunuz. Uzun süren yol boyunca sizlere kahvaltı niyetine içi et ve sebze dolu bir kase ile yarım litre su veriliyor. Sınıra vardığınızda araçlardan iniyorsunuz ve İmparatorluk Muhafızlarının arkasından saklanarak başkent Yata’ya giriş yapıyorsunuz. Gözlerinizin önünde gerçekleşen olaylar karşısında “keşke sadece darbe olsaydı…” diye düşünmeden edemiyorsunuz. Binalar zarar görmüş, alevler yükselmekte, vatandaşlar sokaklara dökülmüş protesto yürüyüşü yapmakta ve Tihami polisleri kendi vatandaşlarını dövmekte ve hatta ateş açmakta. Halkın arasına karışmak için daha sakin bir bölge arayışına çıkıyorsunuz ama her yerde kaos hüküm sürüyor. Ülkenin bu durumundan faydalanıp dükkan soyanlara ve yağmalayanlara tanıklık ediyorsunuz. Ellerine ne geçerse atarak ve savurarak kavga eden vatandaşlara tanıklık ediyorsunuz. Yüreğiniz sızım sızım sızlarken ve zihniniz gerçekleşen olayları kavramaya zorlanırken uygun yeri zorla buluyorsunuz. Hepinize bir adet telsiz veriliyor. Ardından ilk talimatlarınız geliyor. “Bulunduğumuz nokta buluşma noktamız olacak. Hepimiz halk arasına karışacağız ve gerçeği öğreneceğiz. Biz Muhafızlar Hükümet Binası ve Teşkilat Binası taraflarına gideceğiz. Himotalılar, Melkuf Ormanı ile Vambat Vadisi’ne gidecekler. Gedhilfeliler ise Tihami Hastanesi ile Tihami-Himota Parkı’na gidecekler. Mezarlık ile konutlar böyle bir ortamda boş olacaktır. Öğrenebildiğimizi öğrendikten sonra da buraya dönecek ve talimatları bekleyeceğiz. Acil bir durumda telsizleri kullanın. Çok uzun bir gün olacak. Günün sonu ise hayra alâmet değil. Frum ve Ser bizimle olsun!” Yeni bir gün bu sefer karanlığa doğuyor. Kıtanın göz bebeği kan ağlarken sizin amacınız sır perdesini kaldırmak olacak. Bileğinize kuvvet!
Off Topic
Bu konunun GM'i Hiperyus olarak sizlerle birlikteyim. Pasiflik süresi 120 saattir. (5 gün)

İkinci GM mesajı gelmeden Gedhilfe ve Himota'da karakter açanlar konuya dahil edilecektir.

Re: [Ana Kurgu - Gedhilfe & Himota] Yıkılan Kale

#2
Uykusunun en derin yerinden sıçrayarak uyandı genç kız. İlk başta dışarıda fırtına olduğunu zannettiyse de kısa süre sonra kapısının çalınıyor olduğunu idrak etti. Üzerinde soğuk günlerde giydiği pofuduk kırmızı pijamaları vardı. Mahmur gözleriyle yarı uykulu bir şekilde kapıyı açtı. "Buyurun?" Karşısındaki yüksek rütbeli iki muhafız bulunca olduğu yere adeta mıhlandı Livei. Gecenin bu saatinde neler dönüyordu? Muhafızların yüzlerindeki ifadeden ve ses tonlarındaki telaştan olağanüstü bir durumla karşı karşıya olduklarını sezebiliyordu. Gedhilfe kralı ve Himota imparatoru tarafından Rintoa Bagon’a gitme emri almışlardı. Livei oranın Himota imparatorunun sarayı olduğunu biliyordu. Hayatında daha önce hiç Himota'ya gitmemişti. Kalbinde endişeden gelen büyük bir heyecan ile hızlıca giyinip muhafızların onu yönlendirdiği araca yöneldi. En yakın arkadaşı Meinsu da onunla birlikteydi. Güzel kızın gözlerindeki endişeyi okumak kolaydı. Livei kendi bakışlarının da onunkilere benzediğinden emindi. Yol boyunca birbirleriyle hiç konuşmadılar. Arabanın tekerlek seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Adeta ölüm sessizliği çökmüştü her yere.

Rintoa Bagon’un önüne geldikleri zaman hiç tanımadığı üç yabancı yüzün daha onlara katıldığını fark etti. Bu insanların Himotalı polis memurları olduklarını tahmin ediyordu. İçlerinden birisi hariç diğer ikisi klasik Himotalılara benziyorlardı. Siyah saçlı ve orta boylu olan erkek, siyah saçlı ve oldukça seksi görünümlü olan kadın dışında tıpkı Meinsu gibi saçları ve kirpikleri bembeyaz olan uzun boylu bir erkek daha vardı. Livei bu tesadüf karşısında hafifçe gülümsemekten kendisini alamadı. Beyaz saçlı insanların sayısı tahmin ettiğinden çok daha fazlaydı belki de. Tanımadığı üç yüze karşı hafifçe başını eğerek selam verdikten sonra muhafızlar eşliğinde taht odasına doğru ilerlemeye başladı.

Gedhilfe kralı ve Himota imparatoru, yanlarında oğulları ve Himota imparatorunun karısı karşılarındaydı. Yüz ifadelerinden durumun ciddi olduğu anlaşılıyordu. Livei gözleri Deith Ozæf'in gözleri ile buluşunca sıkıntıyla bakışlarını kaçırdı. Hemen ardından tanıdık olduğu o ses konuşmaya başladı. Tihami'de askeri bir kalkışma olduğu ve Pakt birliğine ihanetin söz konusu olduğundan bahsetmişti. Livei kralları dinlerken gözlerinin şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmasına engel olamadı. Bunca yıldır Pakt Anlaşmasının getirmiş olduğu huzur ortamı ilk kez bozulmuştu. Hem de askeri bir kalkışmayla. Üstelik en beklenmeyecek ülke olan Tihami'de... Kralın ardından imparator konuşmaya başlamıştı. Tihami'ye gidecek, tehlikenin boyutunu ölçecek ve durum analizi yapacaklardı. Gerekirse de savaşacaklardı. Kendi ülkesinde olmayan bir kalkışma için tehlikenin ortasına, adeta ölüme gönderilmek genç kızın hoşuna gitmemişti. Üstelik ülkesinde yarım kalmış çok önemli işleri ve yapması gereken şeyler vardı. Huzursuzca olduğu yerde kıpırdandı.

Imparatorun gaza getirici sözlerinden zerre etkilenmemiş bir biçimde her iki yöneticiyi de selamlayıp odadan çıkmıştı. Sarayın çıkışında onları Tihami'ye götürecek araçlar çoktan hazırlanmıştı. Kendisini Meinsu'ya en yakın olacak yerde konumlandırdıktan sonra beyaz saçlı güzel kızın elini tuttu ve sıktı. Onun nazik dokunuşlarının Livei'nin bedeni üzerinde antidepresanvari etkileri olduğuna yemin edebilirdi. Arkadaşından güç aldıktan sonra kendilerine ikram edilen yiyeceklerden yemeye başladı ve bütün yol boyunca pek fazla konuşmadan dışarıyı izledi. Tihami'de karşılaşabilecekleri tehlikeleri ve korkunç senaryoları zihninde kurup durduğu için yeniden uykuya dalamadı.

Yata savaş alanı gibiydi. O, her yerde ne kadar huzurlu olduğundan bahsedilen şehir en büyük kabusunu yaşıyordu. Çeşitli binalardan alevler yükseliyor, polisler sivil halka şiddet uyguluyor, camlar kırılıyor, çığlık sesleri dört bir yandan yükseliyordu. Livei'nin şimdiye dek gördüğü hiçbir şeye benzemiyordu bu kaos. Polislik hayatı boyunca bunun gibisine hiç tanık olmamıştı. Gerçekten savaş alanında olmak böyle bir şey olmalıydı. Her yer o kadar karışmıştı ki emirleri almak için kimsenin görmeyeceği uygun bir yer bulmaları oldukça zor olmuştu. Livei eline tutuşturulan telsizi inceledi. Aklına ilk vakada komiser Yots'un ona verdiği telsiz geldi. Sahi, hiç kullanma fırsatı bulmamıştı onu. Şimdi halk arasına karışacaklar ve bilgi toplayacaklardı. Bu kaosun ortasında nasıl bilgi toplayacaklarından emin değildi Livei. Kıpkırmızı saçlarını nasıl saklayıp halka karışacağından da emin değildi. Gedhilfeli polis memurları hastaneye veya parka gideceklerdi. Talimatları dinleyen herkes dağılırken genç kız gözlerini en yakın arkadaşına çevirdi. Ona sımsıkı sarılıp alnının ortasına minik bir öpücük kondurdu. "Ben hastaneye gidiyorum. Frum ve Ser seninle olsun. Sakın öleyim deme, tamam mı?" dedikten sonra gözleri dolmadan alelacele onunla vedalaşıp yola koyuldu.

Halkın arasına karışmadan önce saçlarını saklaması gerekiyordu. Bu şekilde fazlasıyla göze çarpacaktı. Yerde gözüne ilk çarpan paçavrayı üzerine geçirecek ve saçlarını iyice sarıp örtecekti. Sonrasında hızla hastaneye doğru ilerleyecek ve mümkünse beladan uzak kalarak durumu yoklayıp neler olduğunu vatandaşlara soracaktı. Evet, şimdilik bütün planı buydu. Gerisini ona Frum ve Ser gösterecekti.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Gedhilfe & Himota] Yıkılan Kale

#3
Kapının sertçe vurulmasıyla yataktan fırlayarak uyandım. Normalde bu saatte su içmeye bile kalkan bir insan değildim. Aslında kapıyı da açmazdım ama öyle bir çalınmıştı ki neye uğradığımı şaşırmıştım. Sabahın insanın içine işleyen soğuğu yataktan çıkmamı bir miktar zorlaştırıyor olsa da omzuma aldığım battaniyeyi vücuduma sardıktan sonra yavaş adımlarla kapıya gidip açmıştım. Kapı açılırken bir yandan "Umarım sabahın bu saatinde uykumu bölmek için geçerli bir sebebin vardır?" diyerek de çıkışmıştım kapıyı çalana ki gördüğüm manzara karşısında ağzımdan çıkan kelimeleri tutup geri sokasım gelmiş, hiçbir hareket yapamadan öylece kalakalmıştım. Bir yandan muhafızların burada ne işi olduğunu düşünüyor, bir yandan da söylediklerini dinlemeye çalışıyordum. İmparator derken... İmparatoru kızdıracak bir şey yapmış olamazdım herhalde değil mi? Sabahın bu saatinde hem de Gedhilfe kralı ile birlikte çağırdıklarına göre büyük çaplı bir olay olmuş olmalıydı. Muhafızları yalnızca başımla onaylayabildikten sonra hızlıca hazırlanmaya gitmiştim. Eminim bu olanların hepsi dün gece deliksiz bir uyku çekmek için yatağıma uzandığım için oluyordu.

Gideceğimiz yere vardığımızda beş kişi olduğumuz dikkatimi çekmişti. Sanırım bir nevi ortak görev gibi bir şey için çağrılmıştık. Bu insanların alelacele buraya getirilmesinin basit bir sebebi olamazdı. Bugüne kadar çok şey yaşadığımı, artık karşıma çıkabilecek çoğu şeye de hazırlıklı olduğumu düşünüyordum ama şu an göğsümdeki baskıyı durduramıyordum. Yine de olabildiğince sakin kalmaya çalışacaktım. Bir yandan da diğer arkadaşların davranışarına da bakacaktım içeri girmeden. Tegin'i zaten tanıyordum. Eğer birlikte çalışacaksan diğerlerinin de yüzlerini aklıma yazmam gerekiyordu. Ben onlara bakarken beyaz tenli kırmızı gözle kız başını eğerek selam vermişti bize. Garip bir dış görünüşü vardı fakat ben hiçbir zaman insanların dış görünüşlerine takılan biri olmamıştım. Ben de karşılık olarak gülümseyerek selam verecektim içeri girmeden önce.

Koridoru geçip taht odasına geldiğimizde tam kadro kraliyet tarafından karşılanmıştık. Tahminlerimin doğru çıkacağı hissi giderek artarken artık bir anlam vermeye çalışmadan ne olup bittiğini anlamak istiyordum. Karşılarında selam durduktan sonra konuşmaya başlamışlardı. Heyecanım sabit kalsa da en azından merakımı giderebilecektim. Gidermiştim de gidermesine ama anlattıklarının hiçbirimizin hoşuna gittiğini sanmıyordum. Evet belki çok tehlikeli görünüyordu fakat buradan bir kaosun büyümesine izin veremezdik. Tihami'de böyle olaylar olurken zaten ayaklarımı uzatıp uyuyamazdım açıkçası.

Kral ve imparatora selamımızı verdikten sonra bizim için ayarlanmış araçlara binmiştik vakit kaybetmeden. Yolda yiyecek ve içecek de vermişlerdi. Aslında şu ana kadar acıktığımı hissetmemiştim ama mideme bir şeyler doldursam hiç fena olmazdı. Ben verilenleri yemekle meşgulken uzun süren yolculuğumuzun da sonuna gelmiş, muhafızlar sayesinde sınırdan geçip Yata'ya giriş yapmıştık. Sanırım 'kaos' kelimesi gördüğümüz manzara karşısında az kalırdı. Halk ayaklanmış, üstüne üstlük bir bölümü yalnızca kendi canını kurtarma derdine düşmüştü. Darbe ya da başka bir nedenden böyle bir ortamda birliği sağlamak oldukça güç olurdu. Bir an önce bu cehenneme sebep olan olayı bulmalıydık fakat çözümünü bulmak, sebebini bulmaktan daha zor olabilirdi.

Muhafızın görev dağılımından sonra Himotalılar olarak orman ve vadiye gitmek için ayrılacaktık. Vadi bana daha çok toplanma alanı gibi geliyordu. Orman daha tehlikeli olabilirdi. O yüzden ben ormaan gitmek isterdim fakat diğerlerinin de ne görüşlerini almak istiyordum. ''Durum biraz vahim gibi görünüyor. Ne düşünüyorsunuz? Ormanı ben alabilirim.'' diyerek hem kendş fikrimi söyleyecek hem de onların ne yapmak istediğini öğrenecektim. Bir plan üzerine yoğunlaşırlarsa da onlara ayak uyduracaktım.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Gedhilfe & Himota] Yıkılan Kale

#4
Uykunun tatlı ağırlığı hala üzerinde iken Meinsu yataktan sıçrayarak uyanmak zorunda kalmıştı, kapısı şiddetli şekilde sanki yumruklanırcasına çalıyordu. Güneş daha doğmamış, kargalar yemek toplamaya başlamamışken sabahın köründe ne olduğunu merak eder düşüncelerle kapıya yöneldi. Üzerinde bulunan pijamaları ve salınık beyaz saçları ile kapıyı açtığında karşısında görünen manzarayla uykusu kaçmıştı. Yasal suç işleyip işlemediğini mantıksal olarak sorgularken kral Deith Ozæf ve Himota imparatoru Pisan Higenadon tarafından çağrıldığını öğrenmişti. Himota ve Gedhilfe'nin şanlı liderleri Meinsu'yu neden çağırırlardı bilmiyordu ama gitmeme şansının zaten kralın ve imparatorun adı geçtiği an olmadığına emindi.
Hazırlanmaya başlamak için birkaç dakika izin istedi, resmiyete çıkabileceği türden ama aynı zamanda rahat kıyafetlerini giydikten sonra saçlarını hemen taradı. Rintoa Bagon'un neresi olduğunu biliyordu ama emin olmak için not defterine yazmış mı diye baktı. Eşyalarının yanında olduğunu kontrol etti. Kolyesini boynuna taktı, şansa ihtiyacı olacaktı. Muhafızların peşinden Himota imparatorunun sarayına ilerlerken heyecanını her zaman olduğu gibi bastırmaya çalışıyordu. Araca girişini yaptıktan bir süre sonra Livei'yle beraber gittiğini fark etti, yoksa ikisi ayrı ayrı mı yasal suç işlemişti? İkisinin yüzünde aynı endişe ifadesi ile beraber yolun geri kalanında susmuş olsalar bile, Meinsu içinden düşünceleri arasında kaybolmaya mahkûmdu.
"Umarım ona bir şey olmaz."

Endişesi gittikçe bastırılamaz hale gelmeye başlamışken Rintoa Bagon'a gelmişlerdi. Her mimariye bayılma alışkanlığından yakın zamanda kurtulması gerektiğini düşündü.
Bir süre sonra yanlarında üç kişi daha olduğunu fark etti. Himota polisleri ile aynı göreve çıkacağını anlaması için deha olması gerekmiyordu. Siyah saçlı çocuk oldukça düz bakışlara sahip olsa bile Livei'nin selamına gülerek karşılık verince aynı şekilde gülümsemişti Meinsu herkese. Diğer "takım" arkadaşlarına baktı, siyah saçlı kız fazlasıyla hırçın bir görünüşe sahipti, Meinsu böyle insanlara imrenirdi genelde. Beyaz saçlı çocuğu gördüğünde ise fazla bir şey diyemedi, kendisinden başka beyaz saçlı insan görmeye alışık değildi ama doğal beyaz saçların o çocuğa daha çok yakıştığı belliydi.
Taht odasına yavaş adımlarla ilerlerken etrafı incelemekten kendini tutamasa bile varmaları çok uzun sürmemişti. Girdiklerinde karşılarında Deith Ozæf ve Pisan Higenadon'un yanında çeşitli ama az sayıda aile bireylerinin bulunduğu gözüne çarptı.

Gedhilfe kralı konuşurken Meinsu durumun ciddiyetini daha sıkı kavramaya başlamıştı, Tihami'nin içinde büyük bir darbe yaşanıyordu. Pakt'ın sağladığı barış ve düzen yıkılmaya çalışıyordu. İmparatorun sözlerini dinledi, ne yapacağını tamamen biliyordu artık. Savaşabileceklerini duyduğunda kafasına birkaç şartel terse atmıştı, yavaşça Livei'ye baktı. Canlarını tehlikeye atacaklardı, hayatı tehlikeye girecekti.
Görevde uzun süre ayrı kalmama umuduyla önüne döndü, krala ve imparatora fikrini sunabilecek ne bir statüye sahipti ne öyle bir durum vardı ortada. Başka bir şey demeyeceğini belirtmesine gerek olmadan, ve imparatorun dini semboller ile kendilerini güce boğduğunu düşünmesinden sonra, Tihami'ye gitmek için araçları hazırdı. Araca bindikten sonra Livei Meinsu'nun elini tutunca Meinsu bir anda tüm endişelerinden arınmış gibi oldu. Livei'ye bakıp gülümsedi. Ona bir şey olmamalıydı ve olmayacaktı, en azından öyle olsun diye umuyordu.

İkram edilen yemekleri görünce sevindi, kahvaltı yapmamıştı. Günün ilk öğününü böyle yemeye alışık olmasa bile pek sorgulamadan yol boyunca not defterine değişik notlar aldı. Yeni takım arkadaşlarının görünüşlerinin yanı sıra kralın ve imparatorun dediklerini yazmıştı. Araçtan sonunda indiklerinde etrafında gördüğünde dehşete düştü, kaosun ve yıkımın hüküm sürdüğü bu yerde dikkati dağılmadan hedefine odaklanmalıydı ancak bu sandığından zordu. Alev almış binaların çatlama ve kırılma sesleri, insanlardan gelen çığlıklar ve bağırmalar, bu durumu fırsat olarak görmüş ve mağazaları yağmalayan insanlar... Meinsu streslenmişti, Gedhilfe'ye aynı şeyin olabileceğini düşündü. Burayı bu kötü durumdan olabildiğince çabuk kurtarmalıydı.

Düzgünce iletişim kurabilecekleri bir yere geldiklerinde hepsine telsiz verilmişti, ilk görevlerinde verildiğinde kullanmamıştı. Muhafızlar burayı buluşma noktası belirlediklerinde onlara kafa salladı ve bunu not aldı. İnsanların arasında dikkat çekmemesi ve analiz yapması gerekiyordu, elinden geleni yapacaktı.
Livei'nin nereye gideceğini kararlaştırdığını söyleyeceğini düşünürken ona sarılınca Meinsu ona geri sarıldı, Livei alnından öpünce kızardı. Öpmek için parmak ucuna çıktığında kolyesi ile göz göze gelmişti.
"Ben park kısmını kontrol ederim, bana güvenebilirsin. Çok dikkatli ol lütfen, sana bir şey olmasına dayanabileceğimi sanmıyorum."
Bu sözlerinin ardından Livei ile aynı durumu yaşayıp duygusallaşmadan ayrıldılar, kendisini belli etmemek adına saçlarını kıyafetinin şapkası ile gizledi ve parka doğru ilerlemeye başladı. İlk başta parka vardığında uzaktan bakacak ve tehlikeli sayabileceği durumları inceleyecekti. Tehlike yoksa girip parkın içinde araştırma yapmaya başlayacaktı. Bir eli kolyesini tuttu ve şanslı olmayı diledi. İhtiyacı olacaktı.
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Gedhilfe & Himota] Yıkılan Kale

#5
Gecenin köründe evimde mışıl mışıl uyurken kapıdan gelen gürültü yüzünden uyanmak zorunda kaldım. Uyku sersemi yatağımdan kalkarak neler olduğunu anlamak için sesin kaynağına doğru ilerlemeye başladım. Adımların ileriye gitse de tüm bedenim yatağıma gidip yarım bıraktığım rüyayı tamamlamamı istiyordu. Bulunduğum konum gereği kendi isteklerimi ikinci plana atıp içimdeki bu minik çatışmayı kısa sürede bitirerek zor da olsa kapıyı açtım. Kapıyı açtığım zaman üzerimdeki ölü toprağından jet hızında kurtularak anında kendime geldim. Bu kadar hızlı kendime gelmemin sebebi kapının diğer tarafında iki tane yüksek rütbeli muhafızın olmasıydı. İkiliden bir tanesi ben kapıyı açtıktan sonra vakit kaybetmeden bir ferman çıkararak okumaya başladı. Fermanda yazanlara göre Rintoa Bagon’a gitmem gerekiyor. Bu doğrudan yüce, mükemmel ve bir o kadar da olağanüstü imparatorumuzun emri olduğu için hızlıca üzerimi değiştirip evdeki bitkileri suladıktan sonra yola koyuldum. Yol boyunca ne ben ne de muhafızlar konuşmadığı için sessiz sakin bir yolculuk geçirdim.

Rintoa Bagon’a vardıktan sonra biraz yürüdükten sonra tüm kraliyet ailesi ile karşılaştım. Bu kadar önemli kişileri aynı anda gördüğüm için hem mutlu hem de heyecanlıydım. Hemen hızlıca onları selamlayarak beklemeye başladım. İlk önce Gedhilfe Kralı ardından da İmparatorumuz konuşarak yeni görevimiz hakkında bilgi verdiler. Bu görevde iki devlet beraber çalışacaktık. Amacımız Tihami de ki kaotik durumu incelemekti. İncelememiz bittikten sonra duruma göre savaşa katılmak zorunda da kalabiliriz. Tamamladığım diğer iki görevin aksine bu birazcık daha zor olacak gibi duruyor. Neyse yapacak bir şey yok. Böyle bir göreve seçildiğime göre elimden gelenin en iyisini yapmaktan başka şansım yok.

İmparatorumuzun iyi dileklerinin ardından tekrar onu ve diğer kraliyet üyelerini selamlayarak Rintoa Bagon’dan ayrıldık. Bize eşlik eden muhafızlar ile birlikte dışarıda bizim için hazırlanan araçlara binerek vakit kaybetmeden yola koyulduk. Yol boyunca karnımızı doyurmamız için ikram da verildi ama açıkçası verdikleri yemekleri hiç beğenmedim. Geçen katıldığım düğünde bile daha güzel yiyecekler vardı. Hele bundan önce katıldığım görevde otelde açık büfe imkânımız bile vardı. Kesin yemek olayını kesin Gedhilfe lilere bıraktılar. Onlarda ucuza kaçtılar… Şu an mecburen yiyeceğim ama geri döndüğüm zaman üslerimle bu konu hakkında konuşmam gerekecek.

Sınıra vardığımız zaman araçtan inerek muhafızlarla birlikte yaya olarak Yata’ya geçtik. Etraftaki durum oldukça kötüydü. Her yerden alevler yükseliyor, binaların çoğunda zararlar var ve halk sokağa dökülmüş vaziyetteydi. Halk şimdiden fırsattan istifade soygunlara ve dükkanları yağmalamaya başlamışlardı. Tihami polisleri ise bu durumlardan sonra kendi vatandaşlarına karşı oldukça sert tepkiler gösteriyordu. Yeri geliyor vatandaşlarını dövüyor yeri geliyor ateş ediyorlardı. Tüm bunlar olurken zor da olsa sessiz bir yer bulabiliyoruz. Ardından muhafızlar her birimize birer telsiz vererek birtakım açıklamalarda bulundular. Sai ve Gedhilfe liler gidecekleri yerleri söyledikten sonra sessizce Sai’nin yanına giderek onunla gideceğimi belirteceğim. Vadi ya da orman olması çok da önemli değil. Böyle kaotik bir ortamda hiç değilse tanıdık bir yoldaşım ile birlikte olmak istiyorum.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Gedhilfe & Himota] Yıkılan Kale

#6
Yarınki buluşmasında ne giyeceğini düşünerek uykuya dalmıştı Hironen. Tabii bunun bir geri dönüşü olarak da uykusunda bir gardırop eşya ile karşı karşıya kalmıştı. Denediği kombinler içinde tam en güzelini bulacağı sırada ise kapıdan gelen sesler ile uyanmıştı. "Hay başlicam gece gece. Tam da en güzel elbiseyi seçiyordum." Yataktan kalkıp geceliğini üstüne geçirmişti. Hızlı ve bir o kadar da sessiz adımlarla kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. "PATLAMA GELDİM! Gece gece zaten ne bok işiniz varsa" Kapıyı açtığı anda ise karşılaştığı manzara karşısında üstüne başına çeki düzen vermekten kendisini alamamıştı. Karşısında muhafızları gördüğünde göz bebekleri büyümüştü istemsizce. Beyni bir anda yarı uyur halinden kurtulup, hızla çalışmaya başlamıştı. Bir şeyler olduğu belliydi, aksi halde muhafızlar buralara kadar zahmet etmezdi. Değil mi?

Muhafızlardan bir tanesi elindeki kağıttan bir şeyler okumaya başlamıştı. "Ney? Gedhilfe kralı mı? Ne alaka onla ben ya? Neyse durun iki dakka üstüme bişeyler giyeyim. Böyle çıkmayalım kralın karşısına." Kapıya geldiği ile aynı hızda adımlarla odasına geri dönmüştü. Odadan kafasını içeriye uzattığı anda ise karşısında yatağı görmek hiç iyi olmamıştı. O sıcak, rahat, insanı içine çekecek yatak. "Aman yatayım iki dakka daha." Kendisi yatağa doğru bırakacaktı ki, Gedhilfe kralı gözünün önüne geldi o an. Televizyonda gördüğü yakışıklı. Kanlı canlı görmek kaç kere nasip olurdu bilemiyordu. Bir daha eline böyle bir fırsat geçmeyebilirdi. Böyle bir fırsatı da geri tepemezdi zaten. Yatağa kendini bırakma işlemini sonraya saklayarak dolabına ilerleyip rüyasında kombinlediği kıyafetlerden bir tanesini seçip geçirdi üstüne hemen. "Hazırıım. Hadi gidelim."

Rintoa Bagon'un önüne geldiğinde koca binaya attı bakışlarını. Yurttaşları ile göz göze geldi başta. Birisi kara kaşlı kara gözlüydü. Saçı başı dağınık, bakışları donuk birisiydi. "Tamam, saçını dağınık tutmayı seviyorsun. En azından kendine yakışacak şekilde dağıtsaydın keşke." Sonra bakışlarını diğer yurttaşına çevirdi. Saçları bembeyazdı. "Erken yaşlanma belirtisi sanırım. En azından diğeri gibi kötü durmuyor." Kafasında ikisini de tarttıktan sonra ikisinden de iyi bir sevgili olmayacağına kanaat getirdikten sonra Gedhilfe'li meslektaşlarına döndü bakışları. Beyaz saçlı bir kız vardı. Yüz ifadesi bir bebeği andırıyordu. Hafif iç ürpertici bir durumdu bu. "Bunlar kardeş mi acaba?" En sonunda bakışları ortamdaki son kişiye kaymıştı. Kızıl saçlı bir hanımefendi. Kızıl saçı her zaman için beğenmiş olmasına rağmen kendisine bir türlü yakıştıramamıştı. Kızıl saçın yakıştığı insanlara ise imrenirdi. Bu kız için de aynı şeyleri düşünmesine engel olan bir şey yoktu. "Şuna bak. Ne güzel duruyor saçları." Hepsine gülümseyerek selam vermesinin ardından birlikte uzun koridorlar aşıp taht odasına gelmişlerdi.

İçeriye girdiklerinde karşılarında yakışıklı Gedhilfe kralı, Himota İmparatoru Yüce Pisan, onun karısı ve varisini bulmuşlardı. Meslektaşlarının yanına geçip konuşmanın başlamasını beklemişti. İlk söze giren Gedhilfe kralı olmuştu. Gedhilfe kralının söylediği her kelime ile göz bebekleri biraz daha büyümeye başlamıştı. Duydukları karşısında ne yapacağını bilemez hale gelmişti. "Gerçekten de büyük bir bok varmış." Tihami'nin içine düştüğü kaos ortamını hayal bile edemiyordu. Kralın sözlerinin hemen ardından ise Yüce Pisan söze girmişti. Aklına gelen ilk soru ise orada tam olarak ne yapacaklarıydı. Karşılarında duran polis memurlarından oraya gidip bilgi almalarını istemişlerdi. Bu iş için istihbarat birimi yok muydu? Onların ilgilenmesi gerekmez miydi? Burada bilgi almaktan daha öte bir durum olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bunu ise zaman gösterecekti. Yüce Pisan'ın iç açıcı sözlerinin ardından geldikleri koridoru geri dönüp araçlara binmişlerdi.

Yola çıkmalarının ardından kahvaltı için yiyecek bir şeyler verilmişti. Hironen kendisine verileni her ne kadar yemek istese de, Tihami'nin içinde bulunduğu durum buna engel oluyordu. Tihami vatandaşı olmasa bile, herhangi bir ülkenin böyle bir durum içinde kalmasının sevinilecek bir yanı yoktu. Oradaki kaos ortamında yaşanabilecek olayları düşünmüştü. Halk arasında güçsüz olanlar yüksek ihtimalle diğerleri tarafından zorbalığa uğrayacak, malları çalınacak, öldürülecekti. Tecavüze uğrayacak kadınlar, daha hayat hakkında hiçbir şey öğrenemeden öldürülecek çocuklar. Kaos ortamından faydalanıp bunlara yeltenecek insanlar olacaktı. Onları durdurmaya çalışacak polis memurlarının ise başında çok daha büyük sorunlar olacaktı. Elindeki et ve sebze dolu kaseye takıldı bakışları. Ya ileride Himota'da bu durumda kalırsa? Ya aile evini yağmalamaya gelirlerse? Ya kardeşi...

Zar zor bir iki kaşık yedikten sonra kaseyi bir kenara bırakmıştı. Sınıra geldiklerinde araçları terk edip muhafızlar ile birlikte saklana saklana başkente giriş yapmışlardı. Karşılaştığı manzara ise içler acısıydı. Sadece görünürde bile düşündüklerinin en az iki üç katına şahit olmuştu. Bir de bunun görünmeyen kısmında olan olaylar vardı. Asıl suç orada işleniyordu. Lakin güç denen şeytan konu olunca, asıl suçu kim ne yapsın?

Sakin bir bölge arayışı içine girdiklerinde ise sonuca ulaşmaları pek kolay olmamıştı. Yangın her yeri etkisi altına almıştı bile. Dükkanları soyanlar, yağmacılığa girişenleri görüyordu. Bazı gruplar birbirlerine girmişlerdi. Ellerine ne geçerse birbirlerine atarak dövüşüyorlardı. Dövüşün nedenini ise merak ediyordu. Bu dükkanı kim soyacak? Bu kadına kim tecavüz edecek? Bu çocuğu kim öldürecek? Aralarına atlayıp hepsinin ağzını gözünü dağıtmak istese de, bu hissine engel olmalıydı. Burada bulunma amacı farklıydı. O an ilk defa Frum ve Ser'e dua ettiğini fark etti içten içe. "Frum ve Ser. Aramız bozuk biliyorum. Sizden tek ricam, şu düşüncede olanları benim karşıma çıkart. Atacak bir iki dayağım, size yollayacak bir kaç canım var."

Sakin bir yer bulduklarında bir telsiz verilmişti Hironen'e. Hemen ardından talimatlarını almaya başlamıştı. O an bulundukları noktanın buluşma noktası olacağını söylemişlerdi. Halk arasına karışıp gerçeği öğrenmeye çalışacaklardı. Muhafızlar Hükümet Binası ve Teşkilat Binası'na gideceklerdi. Himotalı üç polis memuru Orman ve Vadi bölgesine gidecekti. Gedhilfe'li iki kızda Hastahane ve Park tarafını alacaktı. İstedikleri bilgileri aldıklarında da buraya geri döneceklerdi. Talimatlarını aldıktan sonra bakışlarını Himota'lı yurttaşlarına çevirdi. Dağınık saçlı çocuk ilk söze girmişti. Ardından beyaz saçlı olanı dağınık saçlı ile birlikte gitmek istediğini söylemişti. "Eh, bu durumda bana vadiye gitmek kalıyor sanırım. Öyle olsun. İyi şanslar. Burada bir kaç bok çuvalına öleyim demeyin. Sizi öldürürüm." Sözlerini gülerek bitirdikten sonra gruptan ayrılıp hızlıca vadiye doğru ilerleyecekti. Vücudu ise her zaman tetikte olacaktı.
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Gedhilfe & Himota] Yıkılan Kale

#7
Livei Nyawodz: Temkinli adımlarla kendini güvenceye alarak ilerliyorsun. Hastaneye yaklaştıkça içler acısı durum kendisini daha da belli ediyor. Hastane dolup taşmış durumda. Dışarıda o kadar çok kişi var ve o kadar çoğu ağır yaralı ki, içerideki durumu düşünmek dahi istemiyorsun. Hastanenin yanına kişilerin sığınması için kurulan çadırları görüyorsun. Orası da kalabalık. Oraya doğru yönelirken tedavi olanları yakından görebiliyorsun. yanık, çizik, yarık ve hatta kopuk uzuvlar. İç kanama geçirenler ve bedenleri delik deşik olanlar. Çadırlara geldiğinde birşey söylemene gerek kalmıyor. Hemen bir iki polis seni görüp yanına varıyorlar ve en yakındaki çadıra yönlendiriyorlar. "Burada daha güvenlisiniz. Olaylar bitene kadar lütfen burayı terk etmeyin. Ciğeri beş para etmez köpeklerle biz ilgileneceğiz." Karşılıklı konumlandırılmış iki çadıra vardığında ateş etrafında beş kişi görüyorsun. Sana bakıp gülümsüyorlar ve oturmanı işaret ediyorlar. Sen de gülümseyip onlara katılıyorsun. Yetişkin bir erkek söze giriyor. "Sağ salim buraya gelebildiğin için şanslısın bacım. Burada güvendeyiz. Teşkilatta hâlâ vatanına sadık polisler var. Sağolsunlar, bizi koruyorlar. Ardından bir kadın söze giriyor. "Bu nasıl olabilir hâlâ anlamıyorum. Kim niye bu kadar kararlı bir şekilde bu kadar insanlık dışı bir karar alabilir?" En son bir genç hanım söze giriyor. "Teşkilat Başkanı'nın bu kadar bencil olabileceğini beklemiyordum. Kendi ideası için bütün ülkeyi kaosa sürükledi. Biz zaten gül gibi yaşayıp gidiyorduk. Hiç bir sorunumuz yoktu ki..." Vatandaşlardan yükselen haklı isyanlar seni en ilkel soru ile başbaşa bırakıyor. Neden? O sırada hastanenin önüne iki tane araç iniyor ve içinden sekiz tane polis çıkıyor. Ayakta raporları inceleyen bir polis kolundan çekiştirerek birşeyler söylemeye başlıyorlar. Ardından gözleri çadırlara kayıyor ve sinirli adımlarla yaklaşıyorlar. Önlerini çadırları koruyan polisler kesiyor. Yüzlerindeki gerilm hat safhada. Bazıları her an element kullanacakmış gibi duruyor. Eğer burada bir çatışma başlarsa sonucu hiç ama hiç iyi olmayacak. Umarım Skyrim tarzı oyunlarda "Speech" kasmışsındır çünkü buna gerçekten ihtiyacın olacak.

Sai Nopaodan ve Tegin Hentanodan: Omuz omuza ormana doğru gidiyorsunuz. Yol boyunca vatandaş sayısına darbeci polis sayısı da katılıyor. Ardından vatandaş sayısı azalıyor ve darbeci polis sayısı artıyor. Ormanın girişine vardığınızda ise kimsecikler yok. Bundan sonra dikkatli davranmanız gerektiğini anlayıp saklana saklana ilerliyorsunuz. Ağaçlar ve çalılar size örtü oluyor. Bilinmeyen bir süre ilerledikten sonra etrafınıza bakma kararı alıyorsunuz. Kafanızı kaldırdığınızda ise bir yükseklikte olduğunuzu ve aşağıda sekiz tane araç, bir tane çadır ve radyo/telsiz düzeneği görüyorsunuz. Darbeci polisler ormanı kendilerine mesken edinmişler. Hemen arkanızdan hışırtı sesleri duyunca hızla arkanızı dönüp savaş duruşu alıyorsunuz. Karşınızda Tihamili polisler var. Bir süre hepiniz gergin bir şekilde bekledikten sonra karşınızdaki Tihamilerden biri her polisin bildiği işaret diliyle sizlere şunları söylüyor. "Biz, sadık, polis, darbeciler, baskın, bize, destek" Dost olduklarını anladıktan sonra savaş duruşundan çıkıyorsunuz ve hep beraber aşağıdakileri gözlemliyorsunuz. Burası düşerse, darbecilere sağlam bir darbe olmuş olacak. Kesinlikle bir plan gerek. Aranızda taktik oyunlarını seven varsa hünerlerini göstermenin tam zamanı!

Meinsu Selsei: Gönlünde arkadaşın, zihninde görevin park yolunu tutuyorsun. Saklana saklana, dikkat çekmeyerek vardığın parktta manzara pek iç açıcı değil. Parkın ortasında onlarca vatandaş darbeciler tarafından rehin alınmış durumda. Vatandaşların etrafında dört kişi var. Parkın merkezine giren iki yolda da üç tane sokak lambası ve her lambanın altında darbeci var. Parkın ön ve arka girişinde iki kişi var. Yine ön ve arka girişte aralarında uzaklık olan ikişer araç var. Araçlar boş fakat kapı önünde birer tane darbeci tütün tüttürerek keyif yapıyor. Hiç Assassin's Creed tarzı oyunlardan oynadın mı? O tarz oyunlardan gelen deneyim şu an çok işene yarar doğrusu.

Hironen Nokogi: İki dağın arasında kalan vadiyi bulmak senin için zor olmuyor elbet ama yolun uzunluğu seni biraz yoruyor. Vadiye vardığında ise bir takım sesler duyuyorsun. Yaklaşmaya devam ediyorsun ve seslerin çatışma sesleri olduğunu fark ediyorsun. Vadinin girişine geldiğinde her şey netleşiyor. Tihami ve Himota kuvvteleri darbecilerle çatışma içerisindeler. Havada element uçuştuğu gibi ortada çarpışan birimler de var. Vadiden içeri giriyorsun. Sol ileride dost birlikler var iken sağ ileride de düşman birlikler var. Telsizinden ise bir takım konuşma sesleri geliyor. Birileri rapor veriyor anlaşılan. Riskin haykırarak varlığını belirttiği bir ortamdasın. Alacağın karar ne olursa olsun sonuçlarını üstlenebileceğinden emin hareket et.

Re: [Ana Kurgu - Gedhilfe & Himota] Yıkılan Kale

#8
Kaos...

Hayır, kaos yetmezdi.

Bu durumu anlatacak daha iyi bir kelime olmalıydı. Gördükleri yüzünden nutku tutulan genç kız, içinde bulunduğu durumu tanımlayacak daha yerinde bir sözcük bulmakta zorluk çekiyordu. Annesi için ağlayan küçük çocuklar, üstü örtülmüş cesetler, yaralılar, yoğun kan ve ilaç kokusu, acı dolu çığlıklar... Karmaşa ve anarşi her yere hakimdi. Hastanenin içi tıklım tıkış dolu olmalıydı ki hastalarla bahçede ilgileniyorlardı. Dört bir yanda koşturan doktorlar vardı. Hastanenin yanına küçük bir çadır da kurulmuştu. Oraya doğru yönelmeye karar verdi. Yaralıların etrafından yürüyerek çadıra doğru adımlamaya başladı. Ağlayarak, haykırarak tedavi olmayı bekleyen insanlardı bunlar. Element kullanamayan, masum halktan oluşan vatandaşlardı. Kimisinin yarası öyle ağırdı ki muhtemelen fazla vakti kalmamıştı. Kimisi ise sonsuza dek bu yaralarla yaşayacaktı. Bu ortamda nasıl bilgi toplayacağından emin değildi Livei. Boğazına bir yumru oturmuştu, yutkunmakta dahi zorlanıyordu. Kendisini fark eden ve oldukça tatlı bir dille güvende olduğunu söyleyen polislere baktı. Gözlerinde endişe ve gerginlik olsa da bir gram korku emaresi yoktu. "İşte gerçek polisler böyle olmalı." diye düşünmeden edemedi. Vatanına sadık, görevini layıkıyla yerine getiren polisler... Vatandaşına değer veren polisler... Annesi ile babasının ona idealize ettiği, bayıldığı polisler...

Çadırın ortasında ısınmaları için ateş yakılmıştı. Ateşin etrafında da halktan olduğu belli olan beş kişi oturuyordu. Livei'yi fark ettiklerinde ona içtenlikle gülümsemiş ve aralarına almışlardı. Bu insanların konuşmalarını dinlerken gözlerinin dolmasını engelleyemedi. Ne hazin bir tabloydu bu böyle. Bu kadar insanın acı çekmesine ve ölmesine değmiş miydi gerçekten? Yıllardır Pakt sayesinde bütünlüğü bozulmamış barış ortamını yerle bir ederek tatmin olmuşlar mıydı? Amaçlarına ulaşmışlar mıydı? Tihami demokratik bir ülkeydi üstelik. Halkın söz hakkının olduğu bir ülkeydi. Seçimle çoğunluğun istediği yönetime geçilebilen bir ülkeydi. Livei'nin arzuladığı ve kendi ülkesinde de olmasını istediği bir sistemdi. Ne yetmiyordu bu insanlara? Güç hırsı mıydı? Para mıydı? Neydi dertleri? Neden yapmışlardı bunu? Neden? Neden? Neden?

Arabalardan yükselen fren sesleri ile düşüncelerinden sıyrıldı genç kız. Başını kaldırdığı zaman hastanenin önüne iki resmi aracın yanaştığını gördü. İçinden tam sekiz polis memuru çıkmıştı bu araçların. Livei nefesini tuttu. Bunlar muhtemelen darbeyi destekleyen polislerdi. Onları fark etmişlerdi ve üstlerine doğru geliyorlardı. Çadırı koruyan polislerin önlerini kesmesi ile durdular. Kimse bir şey söylemiyordu. Gerilim hat safhadaydı. Ne yapmalıydı? Olası bir savaş durumunda patlama yaratabilirdi ancak bu sivillere zarar verirdi. Örümcek ağı da atabilirdi ancak sekiz polisin tamamına etki etmesi mümkün değildi. Çok fazla atom enerjisi kullanması riskliydi. Üstelik polis olduğunu çaktırmaması ve sivil gibi davranması gerekiyordu. Yakın dövüşe girebilirdi ancak herhangi birinin element kullanması durumunda tüm siviller riske atılacaktı. Onları korumak zorundaydı. Ne yapabilirdi? Hızlı düşünmesi gerekiyordu.

Masum halka öylece ateş açarlar mıydı? Kendini savunmayacak insanları, kendi halklarını öldürürler miydi? Bu adamlar düne kadar ülkesine sadık birer polis değil miydi? Şu anda ne yapıyor olurlarsa olsunlar, neticede aynı polislik eğitiminden geçmişlerdi. Livei iki elini yüzüne kapattı ve sesli bir şekilde ağlamaya başladı. "Yeterince kan dökmediniz mi?! Bizi, kendi vatandaşınızı, öldürecek misiniz? Siz bizim polisimiz değil misiniz? Neden yapıyorsunuz bunu? Lütfen yapmayın artık. Şu halimize bakın. Bizi öldürmekle elinize ne geçecek? Bizi neden öldürüyorsunuz?! Hastanemizin ne hale geldiğine bir bakın. Şu yaralılara bakın. Şu döktüğünüz kana bakın. Burada yaşama tutunmak için son bir çırpınış veriyoruz. Kimsenin size karşı koyacak gücü yok. Bari burada rahat bırakın bizi!" Bunları söylerken gizlice telsizini de açmıştı. Cümlesinin bitmesi ile elini cihazdan çekti. Yeterince acil bir durum olduğunu düşünüyordu. Eğer adamların gözlerini, halkının gözyaşlarını umursamayacak kadar kan bürümüşse, sesini duyan birisinin durumu anlamasını ve yardımlarına koşmasını sağlayabilirdi. Bir vatandaşı olsun kurtarabilirdi. Her şeyin yolunda gitmesi için Frum ve Ser'e dua etmeye başladı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Gedhilfe & Himota] Yıkılan Kale

#9
Elinden yol boyunca bırakmadığı kolyesine bağladığı güvenle ilerleyen Meinsu gözünün önüne gelebilecekleri düşünüyordu. Belki durumu hızlıca çözebilir ve diğerlerine yardıma gidebilirdi, böyle olması durumunda neler yapabileceğine kaydı aklı. Yürümeye devam ediyordu, parka gittiği bu yolda etrafta bulunan kargaşanın dikkatini dağıtmasına izin vermek istemese bile daha fazla dayanabileceğini sanmadığından hızlandı. Gizli şekilde park kenarına yaklaştığında az önce düşündüğü şeyin ne kadar optimistik bir düşünce olduğunu gördü. Eli ile kendi ağzını kapattı ve bir adım geriye çekildi. Neler olduğunu kavramaya çalışıyordu ama karşısında bulunan bu durumu açıklayabilecek psikolojiyi an itibari ile kaybetmişti.
Rehin alınmış insanlar vardı, gözü direkt olarak etrafta bulunan rehin alınmış halde bulunmayan insanlara kaydı. Kendini toparlamak adına derin bir nefes aldı, darbecilerin yerlerini kendi zihninde gördüğü kadarı ile konumlandırdı. Onları bir şekilde durdurmak zorundaydı, ama onları ikna edebilecek bir çözüm yolu bulamıyordu. Konuşmaya çalışsa kendisi, hatta rehineler bile ölebilirdi. Bu kadar fazla kişi ile tek başına başa çıkamazdı, düşünmeye devam ediyordu ama bir çıkış yolu bulmaktan çok uzaktı.
"Onları öldüremezsin Mei, yoksa onlardan ne farkın kalır ki?"
Kendi kendine zihninde yapacağı şeyi tartışıyordu.
"Ama onları bir şekilde durdurmam gerekli, düzeni sağlamak için fedakârlık yapman gerekebilir."
Eli sırtında bulunan yayına uzandı, istemeyerekte olsa eline aldığı yayı inceledi.
"Bunu yapman ya da yapmaman bir şeyi değiştirmeyecek. Sonunda birisi ölecek, ölen kişiler ölüme başta sebebiyet verenler mi olmalı, yoksa masum kişiler mi?"
Yayını daha sıkı tutmaya başladı, gözünden streslenmekten akan birkaç yaşı sildi. Yüzü duygulardan arınmış bir hale büründü, bir şey hissetmiyordu artık kötü insanlar hakkında. Ne bir acıma duygusu, ne bir şiddet korkusu.
Oklardan bir tanesini belindeki kemerine taktı, başka bir tane eline alıp yayın üzerine koydu ve hedefine doğru yayı gerdi.

"Artık iyi kız yok, beni buna siz zorladınız."

Yayı doğrultuğu en yakında bulunan arabalardan birinin yanında sigara içen rakibe son bir bakış attı, boğazına kenetlenmişti. Yayın gerginliğini bıraktıktan sonra hızlıca saklanmak adına hareket edecekti.
"Sizi ne olursa olsun kurtaracağım, buna kendi onurum üzerine yemin ediyorum. Ben yaşadıkça başka masum kimse acı çekmeyecek."
İlk hedefini başarı ile vurup ilgi çekmeye en yakındaki hedefe geçecekti, sırtından başka bir ok alıp yayını gergin şekilde kuracak ve boğazından vurmaya çalışacaktı. Ağır rüzgar eğimlerine göre hedef almayı bildiğinden gelen rüzgarın eğimi ile atış yapacaktı. Artık duygularına yer yoktu.
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Gedhilfe & Himota] Yıkılan Kale

#10
Minik grubumuzu geride bırakarak Sai ile beraber ormana doğru yola çıktık. Yol boyunca etrafta bolca vatandaş ve darbeci polis memuru görebiliyorduk. Belli bir noktadan sonra vatandaşlar yerini tamamen darbeci polislere bıraktı. Biraz daha ilerleyip ormanın girişine geldiğimiz zaman ise artık etrafta hiç kimseyi görememeye başladık. Bu noktadan sonra işlerin kötüleşebileceğini anladığımız için görünmemeye özen göstererek daha dikkatli bir şekilde ilerleyişimizi sürdürdük. Bu şekilde gizlenerek ilerledikten sonra sonunda garip bir şeyler görmeye başladık. Ne kadar ilerlediğimizi kestiremediğim için tam konumumuzu hesaplayamasam da altımıza baktığımız zaman sekiz araç, bir çadır ve radyo/telsiz düzeneğinin bulunduğu bir kamp görüyoruz. Böyle tenha bir yerde neden böyle bir geçici kamp olduğunu anlamaya çalıştığım sırada arkamızdaki çalılıklardan bir hışırtı duydum.

Arkamızda bir ses duyduktan sonra istemsiz bir şekilde savaş pozisyonuna geçerek aksiyona hazır bir şekilde neler olacağını beklemeye başladım. Karşımızdakiler de bizim gibi hazır bir şekilde beklemelerine rağmen hamle yapmadılar. İki tarafında hamle yapmadan beklediği bu gerginlik en sonunda karşı taraftakilerin işaret diliyle dost olduklarını anlatmalarıyla biraz da olsa duruluyor. Şu ana kadar gördüğümüz tüm şeylerden sonra darbe yapmak isteyen bir grubun olduğundan eminim. İmparatorun verdiği emire göre bu darbecileri ortadan kaldırmak için savaşmamız gerekiyor. Aşağıdaki üslerini aradan çıkartabilirsek veya üssü ele geçirip darbecilere yanlış bilgiler verebilirsek bu kaotik ortamı lehimize kullanabiliriz. İki farklı darbeci grubunun birbiri ile çatışmasını sağlayabilir ya da darbenin başarısız olduğu bilgisini telsizden yayarak darbeyi başlamadan bitirebiliriz. Tüm bu planları gerçekleştirebilmek için en önemli şey ilk adımı atarak üssü ele geçirebilmek. Bu yüzden aşağıdaki durum hakkında ve yeni tanıştığımız müttefiklerimiz hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacımız var. Konuşma işini Sai’nin yapacağını düşündüğüm için ben üssü gözlemeyerek dikkatimi çeken başka bir şey görüp göremeyeceğimi bakacağım. Hem belki bu sırada bize doğru gelen davetsiz misafirler varsa onları da görebilirim.
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Yata”

cron