Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#41
Bir anda üzerine çalıştıkları her şeyi kaybetmişlerdi. 1 saniye içinde tüm savaşın seyri değişmişti. Özgür Tihami halkı, zorbalığın altında ezilmeye başlamıştı. İki hat tarafından sıkıştırılmışlardı. Shisha'nın düşündüğü şey ise bir mağlubiyet almak üzere olduğuydu. Tihami, Pakt meselesi değildi artık bu. Bir orduyu teslim almıştı ve yaşanan belli başlı talihsizlikler sonrasında Shisha, bu savaşı kaybetme noktasına gelmişti. Bok'a da sinirliydi. Saçma ve yersiz tavırları onlara zaman kaybettirmişti. Birkaç dakikadan fazla değildi Bok'u kendine getirmek için harcadığı zaman. Ancak savaşın sadece saniyeler içinde tersine döndüğü gerçeği göz önüne alınırsa birkaç dakika oldukça değerliydi. Gözlerini pörtletti. Yumruklarını sıktı. Durmadan dişlerini gıcırdatıyordu. Hızlıca en yakınındaki Pakt askerlerine kılıcıyla sert darbeler vuracaktı. Amacı öldürmek değildi. Sadece zarar vermek istiyordu. Kaybetmek üzere olduğu bu savaşta düşman askerlerinden birkaçının ömrünün kalanını karartabilse yeterliydi onun için. Şimdi ne olacaktı? İki taraftan üzerlerine yığılan birlikleri tutmak imkansız gibiydi.

Asgama'nın gittiğini söylüyordu Bok. Bok'Un orada olması arkasının kollandığını gösteriyordu. Ne kadar güvenilir biriydi Bok? Çok dengesiz tavırları vardı. Savaşa geliyordu. Savaşı bırakıyordu. Rastgele çocukları öldürüyordu. Savaşa yeniden giriyordu. Yeniden fikir değiştirip kaçabilir miydi acaba? Bunu düşünmeye vakit yoktu. Asgama'nın orduyu bırakması, tüm komutayı Shisha'ya yüklemiş oluyordu kısmen. Bir mağlubiyet durumunda bu artık Shisha'nın mağlubiyeti olacaktı. Kaçacak bir delik arıyordu Shisha. Eliyle Bok'a işaret etti. Yanından ayrılmamasını söylüyordu. Gözleriyle etrafı ararken Bok'un sözleri kafasını karıştırmıştı.

"Sayı olarak üstünüz Shisha! Şansımız var!"

Kaçmalı mıydı? Kaçmazsa ölecek miydi? Tüm savaş durdu onun için. Etrafındaki yüzlerce asker, yüzlerce can adeta ağır çekimde hareket ediyordu. İnsan bazı hataları egosuna yenik düşerek yapar. Aynı sebepten doğru kararlar verdiği de olur. Kaçmak mantıklı hareket gibiydi ama Bok'un dediği gibi sayıca fazlaydılar. Hala bir avantaja sahip olmak Shisha için vazgeçilmez bir kozdu. Tüm bu insanların ölecek olması mıydı umursadığı? Hayır. Burada Shisha'ya meydan okunuyordu. Ayakları yere kenetlendi. Ne olacaktı şimdi? Avazı çıktığı kadar bağırdı.

"KENDİNİZE BİR BAKIN! TÜM DÜNYA BURADA! HEPSİ, TÜM BU ASKERLER, HEPSİ SİZE ZİNCİR VURMAK İÇİN GELDİ!" onlardan biri gibi konuşması gerekiyordu. "ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ BİZDEN ALMAK İÇİN TÜM KITAYI GETİRMİŞLER! ÇÜNKÜ SİZDEN KORKUYORLAR! BAŞARMANIZDAN, BU KITANIN İLK ÖZGÜR HALKI OLMANIZDAN KORKUYORLAR! HADİ DOSTLARIM! NEYDEN, KİMDEN KORKTUKLARINI ONLARA GÖSTERELİM!" Bağırmaktan sesi kısılmıştı.

"Uzakçıları çevreleyin! İşgalcileri tutacağız! Biz onları tutarken uzakçılarımız onları vuracak!" Plan basitti. 2 düşman birliğinin arasında tost olmuşlardı. Birbirine yakın üç birlik olacaklardı. Ortada uzakçılar, yukarıya doğru eğimle nişan alarak düşmanı vuracaktı. Yakıncılar da uzakçıları koruyarak düşmanı tutacaktı. Evet, hala bir ihtimal vardı. Shisha son komutu vermişti. Ancak salak da değildi. Bok ile sırt sırta verdi.

"Bu iş tutmazsa hazır ol, topukluyoruz. Bir açık ara. Çıkacağımız bir yer bul. Burada olmadığımız anlaşılmayacaktır. Tost olduk zaten. Herkes birbiriyle iç içe." kazanırlarsa kaçmak zorunda olmayacaklardı. Ancak eğer savaş kötüye giderse bir şekilde ayrılacaklardı. "Gerektiğinde kaçmayı bilmeliyiz Bok. Aksi halde yeniden toplanıp savaş veremeyiz. Kaçarsak bu çoğunluğun iyiliği için olacak. Kendimiz için değil...bir yol bulursan- yani eğer istiyorsan, Liv- yani sevgilin olacak kızı da yanına al."
"I know your anger, I know your dreams
I've been everything you want to be"
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#42
"Yürüyün kardeşlerim, yürüyün!"

Pakt'ın akılalmaz derecede yüklü desteği Asgama birliklerinin canına okurken Stefaw Dudshes atıyla kenara çekiliyor ve yakınlarda bulunan bir kulübeye doğru hızlıca ilerliyor. Tahtadan yapılmış küçük kulübenin içine giriyor ve içerisinde bulunan stüdyo ekibiyle anlaşıp mikrofona konuşmaya başlıyor. Stefaw Dudshes'in konuşmasının tamamı savaş alanının yakınlarında bulunan tüm hoparlörlerden yankılanıyor. "Ben Stefaw Dudshes. Tihami Cumhuriyeti'nin başbakanıyım. Bu alçaklar neler mi yaptı? Cumhurbaşkanımız Una Aseza'yı öldürdüler. Bununla mı kaldılar? Hayır, daha beterini yaptılar. Ülkede bulunan yüksek makamlıların beynini yıkadılar, örgütlediler ve kardeşi kardeşe kırdırmayı başardılar. Ve elbette bununla kalmadılar. Ülkemizi ele geçirmek, haklıları haksız çıkartmak ve halkımızın aklını çelmek istiyorlar. Belki bunlardan ikisini başarmış olabilirler ama üçüncüsüne ihtimal bile vermeyeceğiz. Ben de savaşa katılıyorum. Artık acıma yok, ölümüne saldırın!" Konuşmasını bitirdikten ve Pakt'a gaz verdikten hemen sonra kulübeden çıkıyor, atına biniyor ve savaş alanına doğru harekete geçiyor.


Image


Tihami Atlı Birlikleri ile Pakt bir araya gelip son bir saldırı düzenliyorsunuz. Çatışma doruk noktasına ulaşmış durumda. Düşman karmaşa içerisinde ve kesinlikle bundan yararlanmanız gerekiyor. Avantaj artık sizde fakat doğru kararları almazsanız sonunuz aydınlık olmayacak. Kalabalıkta can vermeniz kör bir kurşuna bakıyor. Çevrenizde sayısız olay gerçekleşiyor. Duyularınızı keskin tutun. Eğer bu savaş alanında kendinizi kanıtlayabilirseniz, yarın yepyeni bir yaşama göz açacaksınız.

Sai: Bir elinde hançer bir elinde sezyum alevi savaş alanında ilerlemektesin. Düşmanın canını almak değil, ona diz çöktürme istiyorsun. Hedefin saygıya değer fakat gerçekleştirecek gücü barındırıyor musun? Düşman çoktan canından vazgeçti. Etrafta kaçışanlar bile an geldiğinde ölmekten çekinmeyecekler. Seni öldürmekten de çekinmeyecekler. Bu koşullar altında nasıl hedefine sadık kalacaksın? Merak ediyorum. Ben bunları düşüne durayım, sen de önündeki düşmanlarınla ilgilen. Karşına çıkan düşmanları etkisiz duruma indirgeyecek saldırılar gerçekleştiriyorsun. Birbiri ardına üstesinden geldiğin düşmanların ardından bir oluşum görüyorsun. Düşman ordusunun bir kesimi klasik bir düzen kurmuş. Yakıncılar uzakçıları ortalarına almış ve savunma ağırlıklı hareket ediyorlar. Tıpkı doğru an geldiğinde saldıran ve hemen dikenli kabuğuna çekilen bir hayvan gibiler. Bu düzeni gördükten sonra üstüne bir gölge çöktüğünü fark ediyorsun. Kafanı kaldırdığın gibi ok yağmuruna tutulduğunu anlıyorsun. Koşarak uzaklaşmaya başlıyorsun. Gel gör ki, siper olmadan ok yağmurundan kaçılamaz. Bacaklaklarına, kollarına ve gövdene oklar saplanıyor. Acı ile diz çöküyorsun ve ellerini yere koyuyorsun. Dişlerinin arasından nefes alıp vermeye başlıyorsun. Delinmiş bedenini ağırca kaldırıyorsun ve etrafının sarıldığını görüyorsun. Dört bir yanından düşman yaklaşıyor. Risk almamak adına aynı anda dört kişi dört farklı yönden sana saldırıyorlar. Ellerinde sadece kılıç var. Beti benzi akmış hepsinin. Belli ki atom enerjileri dibe vurmuş. Sahne ışığı sende, Himota'nın kutlu çocuğu.

Tegin: Zihnin içinde fırtınalar kopan sessiz savaşçı, aldığın kararları ve içinde bulunduğun durumu ölçüp biçiyorsun. Avantajı değerlendirmenin güvenilir ve etkili bir yolunu bulurken olası kötü sona karşı göğüs geriyorsun. İki tarafından uranyumdan neler çektiğini unutmamışsın. Güzel, daha fazla radyasyonun herkesin sonu olacağını ve ilk müttefiklerinin etkileneceğini biliyorsun. Müttefik demişken, Meinsu devreye giriyor ve sana cephane takviyesinde bulunuyor. Belki bu savaş alanındaki tek insancıl eylemi gerçekleştiriyor. Nişan alıyor ve yayını geriyorsun. Düşman tarafında hâlâ karmaşa hüküm sürüyor. Kimin kim olduğu veya ne yaptığı belli değil. Atlı birlikler ve yayalar görüşünü sıklıkla kesiyor. Düşmanlar durmadan yer değiştiriyor. Yavaş da olsa ok atmaya başlıyorsun. Tane tane indiriyorsun hedeflerini. Bu karmaşada dikkatini vermek zor da olsa elinden geleni yapıyorsun. Maalesef, dikkatini hedeflerine vermen sonucu ok yağmurunu geç farkediyorsun. Gövdene ve omuzlarına saplanan oklar olduğun yerde dikilmene neden oluyorlar. O sırada bir düşman senin düşmüş olduğun durumu görüyor ve fırsatı değerlendirme kararı alıyor. Kendisine bir takviye tüpü basıyor ve sana doğru koşmaya başlıyor. Elinde dişli bir hançer var. Sana yaklaştıkça kaslarının ne kadar sağlıksız bir şekilde şişmiş ve kasılmış olduğunu fark ediyorsun. Kalsiyum kullanıcısı. Bırak kaslarını, suratına baktığında bile ne kadar ölümcül bir durumda olduğu anlaşılıyor. Atom enerjisinin son demlerini kullanmakta. Anlaşılan o ki, bir kez daha aksiyon adamı olduğunu kanıtlaman gerek fakat bu sefer işler hiç olmadığı kadar fiziksel bir boyuta taşınacak. Parlama zamanın geldi.

Livei: Örümcek ağını Bok'a karşı kullanıyorsun ve başarılı bir şekilde Bok'u yakalıyorsun. Ağın darbesi ile yere düşen Bok'un yanına gidiyor ve sözlerini söylüyorsun. Etrafınızdan ilerleyen askerlere arada bir başını kaldırıp bakıyorsun ve Pakt'ın önde olduğunu anlaman zor olmuyor. O sırada Stefaw Dudshes'in konuşmasını duyuyorsun ve derin bir iç çekiyorsun. Sevdiceğin örümcek ağın tarafından hapsolmuş bir şekilde yatarken ve tuttuğun taraf önde giderken daha da motive olduğunu hissediyor ve istersen gerçekten bir şeyler başarabileceğini düşünüyorsun.

Bok: Asgama'ya şaşırmakla meşgulken arkandan gelen bir darbeyle afallıyor ve yere düşüyorsun. Yaşadığın durumun şaşkınlığı içerisindeyken büyük aşkın Livei'nin sana yaklaştığını ve senin fikrini değiştirmek için çeşitli sözler sarf ettiğini duyuyorsun. Sözleri bittikten kısa bir süre sonra neredeyse başından beri savaştığın tarafın liderinin sözleri kulaklarında yankılanıyor. Açıklamalardan ve savaş alanının genel durumundan anladığın kadarıyla işler Asgama tarafı için pek iyi gitmiyor gibi görünüyor. Shisha'nın kaçış planını gözden geçiriyorsun ancak öncelikle karşında duran kızıl saçlı kızı alt etmen gerekecek gibi duruyor.

Shisha: Tam olarak mükemmel planı yaptığını düşündüğün sırada Bok'un bir örümcek ağı tarafından yere kapaklandığını görüyor ve şaşkınlık içinde kızıl saçlı kızın Bok'a doğru yaklaştığını izliyorsun. Örümcek ağının bizzat Livei tarafından atıldığını anlaman uzun sürmüyor. Önünde iki seçenek kalmış gibi görünüyor. Bir tarafta senin için her şeyini feda etmiş ve ideolojin uğruna hizmet etmeye kendini adamış olan Bok'un önünde duran engel var, bir tarafta ise kaçmak ve kurtulmak için bir şans var. Şu an savaş alanından uzaklaşmanı yavaşlatacak olan her unsur senin için ağır düzeyde risk taşıyor. Bok ile aranda birkaç adımlık mesafe var ve ona ulaşman o kadar uzun sürer gibi durmuyor. Ancak savaş alanında Asgama'nın adamlarının sayısının katbekat azaldığını, Pakt birliklerinin sayısının ise zaman ilerledikçe arttığını görebiliyorsun. Düşünmek bir yana, karar vermek için bile oldukça kısıtlı süreye sahipsin.

Meinsu: Savaş doruk noktasına ulaşırken sen içinde bulunduğun duruma hem bireysel, hem de toplumsal olarak bakıyor ve bulunduğun ortama hiçbir aidiyet hissetmediğini kendine sürekli olarak hatırlatıyorsun. Orada bulunmanın hiçbir önemi, gerekliliği veya yararı yok gibi. Hatta bazen düşünüyorsun, 'yararı yok da ya zararı varsa?' diye. Bu düşüncelere dalmış bir şekilde savaş alanının ortasında beklerken duyduğun bir ses sana her zaman her yerde bir yerin olabileceğini hatırlatıyor. "Karbon kullanan kim varsa çabuk savunmaya gelsin!" Sesi duyduğun noktaya bakıyorsun ve yaralı askerlerin yerde yattığını görüyorsun. Adam tekrar bağırıyor. "Elmas kullanmayı bilen herkes gelsin! Defansa ihtiyacımız var!" Yaralıların bulunduğu yerin hemen önüne göz gezdiriyorsun ve elmastan bir duvar oluşturmaya çalıştıklarını görüyorsun. Duvarın amacını ilk bakışta anlayamasan da işler sarpa sarmadan bir karar vermen gerekiyor gibi görünüyor. Ama bu kararı verirken düşünmen gereken tek bir şey var. 'Benim rolüm ne?'
Off Topic
Livei Nyawodz, atom enerjin %75'ten %50'ye düştü.
Sai Nopaodan, atom enerjin %100'den %75'e düştü.

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#43
Stefaw Dudshes… İnsanların duygularını harekete geçirecek konuşması duyulmuştu hoparlörlerden. Kendine göre haklı olabilirdi ama şu anlık aynı safta olmamız dışında ortak bir düşüncemiz yoktu kendisiyle. Ben yapmam gerekeni yapmaya odaklanacaktım sadece. Daha fazla insanın acı çekmesini istemiyordum. Bu savaşı bir an önce bitirmemiz gerekiyordu. Ayrıca başımıza gelenlerden sonra gücümüzün son raddesine gelmiş olmalıydık. Savaş uzadıkça kendimizde mücadele edebilecek gücü bulabilecek miydik ondan bile emin değildim. Bu yüzden son bir saldırıyla düşmanı tamamen etkisiz hale getirmek istiyordum ve bunun için harekete geçmiştim.

İstediğimi bir nebze yapabilmiş olsam da hala düzenli bir bölükleri olduğunu fark etmem biraz geç olmuştu. Aslında atlıların bütün saflarını dağıtacağını düşünmüştüm nedense. Yine de bu adamlar saygıyı hakkedecek bir şekilde son nefeslerine kadar savaşıyorlardı. Düşündüğüm gibi kaçanları kovalamayacaktım ama ölmek için savaşanlara karşı durmaktan başka bir seçeneğim de yoktu. Bu işi ne kadar hızlı halledersek o kadar iyiydi fakat bu oluşumda bize karşı bir saldırısı olmuştu ben bunları düşünürken. Üzerime yağan oklardan ne kadar kaçmaya çalışsam da vücuduma isabet eden birkaç okla yere yığılı verdim.

Bugün çok kez bu durumda kalmış olsam da kendimi bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Menzilli saldırılara karşı tamamen işe yaramazdım. Kendimi savaş alanında açık hedef haline getirmiştim. Üstüne üstlük yere düşmemle birlikte etrafımın sarılması da bir olmuştu. BU sefer yanımda Tegin de yoktu. Tamamen yalnızdım. Bir yandan artık işimin bittiği fikri beynimi kemiriyordu. “Yapacak bir şeyin kalmadı.” diye fısıldıyordu sanki biri kulağıma. Bunula birlikte kalp atışımın hızlandığını hissediyordum. Damarlarımda akan Himotalı kanı daha hızlı pompalanmaya başlıyordu organlarıma. Pes ederek onursuz bir şekilde ölmemem için beni uyarıyordu sanki. Ayağa kalkmam için vücudumu harekete geçiriyordu adeta.

Ayağa kalktığımda etrafımı saran dört kişinin ellerinde sadece kılıç olduğunu fark ediyordum. Durumları benden daha iyi görünmüyordu. Belli ki atom enerjileri de dibe vurmuş durumdaydı ama fiziksel güçleri hakkında emin olamıyordum. Yüzlerine baktığım sayıca üstün olmalarına rağmen tedbirli olduklarını anlayabiliyordum. Bu da son güçleriyle bana saldırdıkları sonucuna çıkarıyordu beni. Yine de dört kişiye birden saldıracak vaziyette değildim. Bu yüzden önce sezyum – patlama özelliğini kullanmak istiyordum. Her yer kanla kaplıydı fakat etrafta sezyumun reaksiyona gireceği seviyede su var mıydı emin değildim. Yine de sağ tarafıma doğru fırlatacaktım patlama yeteneğimi. Hem dikkat dağıtmak hem de adamları bir miktar da olsa etkilemek ve zaman kazanmak istiyordum. Ben de etkilenebilirdim ama buna hazırlıklı olacaktım ve en az şekilde etkilenmek için sezyumu fırlattığım yönün tam tersine solumdaki rakibe doğru hamle yapacaktım. Kılıcıyla saldıramaması için hançerimle kılıcını çarpıştırdıktan sonra boştaki elime sezyum – ateş yeteneğimle yüzünü hedef alacaktım. Eğer birini düşürebilirsem diğerlerine karşı kalkan olarak kullanabilirdim böylece. Vücudum ve şansım lütfen beni yarı yolda bırakmayın. Son bir şarkı istiyorum sizden.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#44
Savaşı bir anda lehimize çeviren atlılar sayesinde bariz bir şekilde öne geçmeyi başardık. Üstüne üstlük bir de atlıların liderinin yaptığı konuşma sayesinde düşmanlarımıza psikolojik olarak da büyük bir darbe vurduk. Tihami Cumhuriyetindeki en üst rütbeli kişinin savaşın arkasındaki sebepleri ve bilinmeyen gerçekleri anlatması hiç şüphesiz karşı tarafın yaptıklarının doğruluğunu sorgulamalarına neden olacak. Kalplerindeki şüphe artmaya başladığı için tereddüt edip yanlış hamleler yaparak iyice dezavantajlı duruma düşecekler. Hatta gerçekleri duyduktan sonra savaşma isteklerini kaybedip teslim olmayı bile seçebilirler. İnşallah mantılı davranıp daha fazla kan dökülmeden en doğru seçimi yaparak bu anlamsız savaşı bitirmeyi seçerler.

Stefaw Dudshes’in yaptığı anonstan sonra kendi müttefiklerimi zarar vermemeye özen göstererek sakince düşman hedeflerini vurmaya başladım. Bu sırada savaşın başında beri yanımızda olan kararsız arkadaşımız yanıma gelerek oklarının birazını benimle paylaştı. Savaşın kızıştığı bir zamanda ekstra cephanem olduğu için mutlu olsam da neden böyle bir hareket de bulundu emin değilim. Yaptığı bu dostane hareketin arkasında başka bir sebep olduğundan şüpheleniyorum. Kendisinin de ihtiyacı varken neden oklarını benimle paylaşıyor? Bu çok şüphe uyandırıcı. Zaten arkadaşı da az önce bizi dumana boğduktan sonra kaçıp bir yerlere gitti. Onlara hala tam anlamıyla güvenmesem de hala savaş tam anlamıyla bitmediği için iç çatışma çıkartacak bir hareket yapmak istemiyorum. Şu anda önümdeki asıl düşmana odaklanmam gerekiyor. Bu yüzden okları aldıktan sonra başımı yukarı aşağı sallayarak teşekkür ettikten sonra atış yapmaya devam ettim.

Tek tek düşmanlarımı indirmeye devam ederken yine başka bir hata yaparak dikkatsiz davrandım. Kendi dostlarıma zarar vermemek için çok fazla odaklandığımdan üzerime gelen ok yağmurunu çok geç fark edebildim. Haliyle de kaçacak ya da saklanacak zamanım olmadı. Bu hatam yüzünden hem gövdemden hem de omuzlarımdan vuruldum. Ne durumda olduğumu anlamaya fırsatım olmadan vurulduğumu gören düşman askeri hızlıca kendisine bir tüp basıp üstüme doğru gelmeye başladı. Elinde dişli bir hançer olan bu kalsiyum kullanıcısının durumu da pek iyi gözükmüyor. Eğer ok yağmurunu yakalanmamış olsaydım sadece bulunduğum yerden uzaklaşarak adamı halledebilirdim. Çünkü gözü dönmüş bir şekilde bana doğru gelen arkadaş zaten öldü ölecek gibi gözüküyor. Anladığım kadarıyla ölümle tek başına yüzleşmek istemediği için yanında birini de beraber götürmek istiyor.

Üzerime gelen arkadaş ile birlikte az önce aldığım uranyum kullanmama kararından hemen vazgeçiyorum. Zaten yaralı olduğum için kaç tane ok atabileceğimden emin değilim. Hatta ok atabilir miyim onu bile kestiremiyorum. Her şey üst üste geldiği için ister istemez azıcık uranyum kullanmak zorunda kalabilirim. Az önce ölümden korkmayan daha doğrusu adrenalinin tavan yaptığı düşmanlarda hedefi tutturmadığım sürece güçlendirilmiş oklarımın işe yaramadığını öğrendim. Bu yüzden şimdi hedefi ıskalamamam gerekiyor. Eğer yapabilirsem oklarımı güçlendirdikten sonra yürüyen zombiyi bacağından vurmayı deneyeceğim. Hatta yapabilirsem iki bacağından birden vurmaya çalışacağım. Yok eğer kendimi ok atamayacak durumda hissedersem yine okumu güçlendirerek rakibimin yanıma gelmesini bekleyeceğim. Yakın dövüş konusunda kendime çok güvenmesem de elimdeki uranyum ile güçlendirilmiş ok ile yapabileceğim en iyisini yapmaya çalışacağım.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#45
Yaptığı plan, Livei'nin de işe dahil olmasıyla bir kez daha bozulmuştu. Tihami savaşından çıkarması gereken ders, planların asla yapıldığı şekilde pratiğe dökülemiyor olmasıydı. Kötü gitme ihtimali olan her plan eksiksiz olarak kötü gitmek zorundaydı sanki. Savaşı kazanma ihtimalleri sürekli düşüyordu. Bununla birlikte Bok ile bir kaçış yapabilme ihtimalleri de yok olmak üzereydi. Ne yapıyordu bu kadın? Bok sevgilisi değil miydi? Savaşın ortasında onun kaçmasını engelleyerek eline ne geçecekti? Bok'u affetmeyeceklerdi. Buradan kaçamazsa işi bitmiş demekti.

Bok'u burada bırakamazdı. Bok gibi adamları bulmak kolay değildi. Hataları yok değildi ama Shisha'nın bir dediğini iki etmemeye çalışıyordu. Kızın ismini hatırlıyordu Shisha. Onu ikna etmek için zamanı olmayabilirdi. Bu yüzden uzun bir konuşma ile vakit kaybedemezdi. Hızlı adımlarla yanlarına geldi. Bir yandan bağırmaya devam ediyordu. "Ateş! Ateşe devam! Birbirinizi kollamayı bırakmayın!" Öyle hızlı adımlarla gelmişti ki Livei ile burun buruna geldi. Bok'un yakını olmasa büyük ihtimalle ona saldırırdı. Elinden geldiğince saklamaya çalıştı gerginliğini. Ciddi bir yüz ifadesiyle, sakin bir şekilde konuşmaya başladı. "Livei. Ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum ama ne yeri ne zamanı. Bok ile konuşacakların, çözeceklerin falan filan varsa bizimle gel. Sonrasında ne yapmak istediğinize karar verip yolunuza gidersiniz. Savaşın ortasında yapma bunu!"

Livei'nin Bok'u bırakmasını bekleyecek ve sonrasında onunla oradan uzaklaşacaktı. İstiyorsa Livei de gelirdi. Nereye gideceklerini düşünmemişti ama aklında Asgama'yı bulmak vardı. Onu öldürmeyi düşünmüyordu. Şu durumda yanına gidebilecekleri tek güç Asgama olurdu. Asgama'Nın kendilerini sattığını anlamamış gibi, kafayı Asgama'nın büyük bir lider olduğuyla bozmuş üç genç gibi gidebilirlerdi yanına. Peki Livei direnirse ne olacaktı? Sadece kafasını sallayacak ve Livei'nin yanından koşarak gidecekti. Hemen ardından hızla geri dönecek ve Livei'nin arkasından, tam bacağına saldıracaktı neon kılıcıyla. Bacağına derin, kalkıp yürüyemeyeceği bir kesik atacak ve Bok'u alıp gidecekti. Bok'un ağlarını da kesecekti tabi. İşlerin bu noktaya gelmemesini umarak Bok'a baktı.

"Zaman daralıyor Bok! Seni kurtarmak için tüm bu insanları öne sürdüm 'mına koyim! Bir şeyler söyle!"
"I know your anger, I know your dreams
I've been everything you want to be"
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#46
Kolumu kaldıracaktım ki arkadan gelen ağlar beni yakaladı. Neler olduğuna bakmak için arkamı döndüm ve atan kişinin Livei olduğunu gördüm. Gerçekten mi? Savaş için bu kadar motive olmaya uğraşmıştım ve tam bir şey yapacakken beni engellemiş miydi? Ki içimden geçen her şeyi ona söylemiştim. O bana böyle şeylerden bahsettiğinde her zaman düşüncelerine saygı duyacağımdan bahsetmiştim. Belli ki bu saygı tek taraflıydı.

Livei yanıma gelip savaşı hiç istemediğini söyledi. Bunu dediği an sinirlendim. Bu savaşı istemediklerini Tihami'liler de baştan beri söylüyordu bana. Ancak hepsi savaşmak için götünü yırtıyordu. Livei de aynı şeyi söylüyor ama gördüğü şeyler yüzünden savaşacağını belirtiyordu. Eğer savaşmak istemiyorsa iki taraf da, neden oluyordu bu savaş? Neden bitirmek istediğimde engelliyorlardı?

ULAN SABAHTAN BERİ SAVAŞI İSTEMEDİKLERİNİ SÖYLÜYOR ÇEVREMDEKİLER. BARIŞ ÇARISI YAPTIĞIMDA YÜZÜME YUMRUK YİYORUM. SAVAŞAYIM DİYORUM ONU DA ENGELLİYORLAR? BEN NE BOK YEMEYE BURDAYIM O ZAMAN?

Dişlerimi sıktım Livei konuşurken. Cebimde taşıdığım neşter setinden bir tanesini çıkarıp örümcek ağını kesmeye başladım kurtulmak için. Livei bu sırada karşı tarafta olduğumuzu ve takım arkadaşlarını öldürmek istiyorsam onunla savaşmam gerekeceğini söyledi. Livei ile savaşmak mı? Neler diyordu böyle? Ben asla ona böyle bir şey yapmazdım. Meinsu'nun da savaşta olduğunu söyleyince artık dayanamadım. "Yeter!" dedim. "Madem buraya isteyerek getirilmediniz neden siktir olup gitmiyorsunuz? Pakt bir şey dedi diye köle gibi uygulayacak mısınız? Şimdi ben hain oldum. Pakt beni öldürmeni ister. Öldür o zaman. Bak şuraya, tüm insanlar sadece Pakt'ın mutlak kontrol elde edebilmesi için ölecek. Çok kişisel düşünüyorsun Livei. Burası ne senin ülken, ne de benim ülkem. Sen benim düşüncelerime saygı duymuyor olabilirsin, ancak ben seninkilere duyuyorum. Ne yaparsan yap sevgilim. Ancak beni kısıtlamaya kalkma. Öldüreceksen, saldıracaksan da saldır. Ben sana asla vurmam. Bunu biliyor olman gerekirdi." Bunları söylerken beni yakalamış olduğu ağı kestim. Ayağa kalkıp üstümdeki ağları temizlemeye başladım. O sırada da yanımıza Shisha koşarak geldi.

Livei'ye adı ile hitap ettiğini o anki sinir ve adrenalinden olsa gerek, kaçırmışım. Ancak ben ayağa kalktığımda Livei'yi bizimle gelebileceği konusunda bilgilendiriyordu. Daha savaşa girememişken savaş bitmişti ve kaçmamız gerekiyordu. Livei de daha demin onunla kaçmamı istediğini söylemişti değil mi? Ne kadar aptalcaydı tüm olaylar. Daha 5 dakika önce kaçmak istemediğimi söylemişken şimdi birlikte kaçmak zorundaydım Shisha ile. Dişlerimi daha sıkıca sıktım. Shisha bana bir şey söylemem konusunda bağırınca da "Gidelim." dedim dişlerimin arasından sadece. Livei'ye bir şey demek istememiştim bile. Shisha'nın arkasından ilerlemeye başladım.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#47
Attığı ağ başarılı bir şekilde Bok'u yakalamıştı. Onu sinirlendirdiğinin farkındaydı ama en azından bir takım arkadaşının vurulmasını engellemişti. Zihni önündeki kişiyle öylesine yoğundu ki etrafta olup bitenlerin farkına sonradan varabilmişti. Pakt tarafı önde görünüyordu. Asgama askerleri kaçışmaya başlamışlardı. Gözleri Dushalı polise kaydı bir anlığına. Endişeli görünüyordu. Zaman kaybetmeden kaçmaları gerekiyordu, değil mi? Ve Livei onları engelliyordu. Bok'un sinirlenmiş olduğu belli olan gözlerine baktı. Livei onun için sadece bunu ifade ediyordu artık, bir engel. Asla kabul etmeyecekti Pakt'a geri dönmeyi. Darbeyi neden bu kadar savunuyordu ki? Hiçbir sebebi yoktu bunu yapması için. Onun ne düşündüğünü asla anlayamıyordu.

Bok imalı bir şekilde kendi düşüncelerine saygı duyulmadığını belirtmişti. Livei sadece onunla aynı fikirde değildi. Onu kurtarmak istiyordu. Bunun saygıyla bir ilgisi yoktu ki! Etraftaki bağırış sesleri kulaklarını, kan kokusu da ciğerlerini dolduruyordu. Gökyüzüne yükselen dumanlar gözüne çarptı. Kimin elementinin etkisiydi acaba? Sevgilisi örümcek ağlarını kesip üzerini temizlerken sessizce onu izledi. Bir şeyler söylemek ister gibi ağzını açsa da diyecek bir şey bulamadı. Yanlarına telaşla yaklaşan Dushalı polisin kendisine seslenmesi ile birlikte dikkati ona çevrildi. Shisha... Hatırlamıştı onu. Dusha'ya ilk gidişinde sokakta kaldığında ona kalacak bir yer bulmuş ve eşlik etmişti. Kötü birisi olmadığını biliyordu. Livei onun mantıklı ve aklı başında birisi olduğunu düşünmüş ve ona güvenmişti. Bok da kötü birisi değildi. Kimdi kötü? Asgama mı? Pakt mı? Livei mi? Kimse kötü değildi. Piyonlar ve yönetenler vardı sadece. Livei bu koca savaş ortamında ne kadar önemsiz olduğunu hissetti. Küçücüktü, hiçbir gücü yoktu. Bu iki polisi takip edecek cesareti yoktu. Onların attığı kararlı adımı bir kez atmıştı. Tekrar başka bir radikal adım atamazdı.

Shisha'nın söylediklerini dinledikten sonra başını salladı yavaşça. "Sizinle gelemem. Ülkeme dönmem gerekiyor." dedi sakince. Az evvel kaynayan kanı gitmiş, ölüm gibi bir sessizlik çökmüştü tüm bedenine. Ona son bir şey söylemeden sırtını dönüp giden Bok'u izledi acıyla kararan gözleriyle. "Bok! Özür dilerim. Sana saygı duyuyorum. Seni seviyorum. Lütfen mutlu ol ve hayatta kal." Bok onu affetmeyecek olsa bile böyle vedalaşmak istemiyordu. Boğazına bir yumru oturdu ve daha fazla konuşmasına izin vermedi. Önünden geçip giderken sevdiğinin sırtını okşadı hafifçe ve arkasına dönüp arkadaşlarının yanına, savaş alanına ilerlemeye başladı. Kendine bir takviye tüpü enjekte etti. Bahçe makasını eline aldı. Önüne ilk gelen Asgama polisine saplayacak ve hıncını çıkaracaktı.

Her şeyden nefret ediyordu. Kendinden, Tihami'den, savaştan, polis olmaktan, Bok'u durduracak ya da onu takip edecek güce sahip olamamaktan... Tihami'ye bir bağlılığı yoktu. Pakt'a karşı hissettiği bir şey yoktu. Pakt'ın sivilleri korumak için onları gönderdiğini düşünüyordu. Gedhilfe'de ise ona ihtiyacı olan insanlar vardı. Ülkesinin vatandaşları ondan büyük şeyler umuyordu. Sırf kendi arzuları uğruna onlara sırtını dönüp gidemezdi. Dyoch ve Dhæcho onu bekliyordu. Mavi'ye verdiği bir sözü vardı. Bu son istediği şey olsa da sevgilisini arkada bırakmak zorundaydı. Onu gitmek istediği yoldan alıkoymayacaktı.

Onu tekrar görebilecek miydi acaba?

Hüzün ve hayal kırıklığı dolu gözyaşlarının yanaklarından süzülmesine engel olamadı. Savaş alanında ağlayan bir polis... Ne kadar da zavallıydı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#48
"İşte aradığın açık."
Meinsu destek çağrısına kulağını verdi, bir hamle bir hareketlilik bekleniyordu kendisinden. Ne yapıp edeceğini düşünmeye artık zamanı yoktu.
"Yapabilir miyim?"
Yardım et
Yardım etme
Önünde iki buton vardı, ve basmak için birkaç saniyesi. Gururlandırmalar boş sözlerden ibaretti, onları umursayacak hali ve durumu kalmamıştı kimsenin artık. Yanında bir arkadaşı yoktu o an, daha yeminlerini tutamayan birisi nasıl böyle önemli bir karar verebilirdi ki?
Saldırılar yanındaki insanlara geçiyordu, ok desteği yaptığı kişinin vurulduğunu görünce hisleri tutuldu. Hızlıca kendini ileri attı, bu savaşı bitirecek ne gücü ne de zihinsel sağlığı kalmıştı. Savaş alanının destek isteyen tarafına doğru koşacaktı ve Elmas yeteneği ile desteğini sağlayacaktı. Bunu yapmaktan vücudundaki her santimi ile nefret ediyordu ve edecekti ama bunların bir önemli yoktu. Şimdi bir şey yapmazsa, daha sonra hiç yapamazdı. Verilen emirlere uyarak gerekilen şekilde yeteneğini kullanıp elinden geleni yapacaktı.

"Hayatta kal ve hayatta tut. O gelene kadar dayan."
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#49


Sai: Damarlarında akan kaynar kanın haykırışlarıyla harekete geçiyorsun. Etrafından dört tane düşman var. Dört yönden saldırıyorlar. Tek başına hepsine yetişecek kadar üstün değilsin. Bu yüzden risk kararı alıyorsun. Sezyum - Patlama stili yüksek oranda su bulunduran kan gölünü şiddetle patlatıyor. Patlamanın etkisi ile sağ taraftan gelen düşmanı geri püskürtüyorsun. Önden ve arkadan gelen düşmanlar ise patlamanın etkisi ile oldukları yerde kollarıyla yüzlerini siper edip çömeliyorlar. Geriye sol taraftan gelen düşman kalıyor. Ateşin çıkarken, nefesin azalırken, bedenin titrerken, ter içinde kalırken düşmana doğru elini uzatıp Sezyum - Ateş stilini kullanıyorsun, püsküren alev yarım yamalak çıksa da düşmana ulaşıyor ve onu canlı canlı yakıyor. Alev kustuktan sonra yere kapaklanıyorsun. Görüşün kararıyor, gözlerin seyiriyor, her şey dönmeye başlıyor, miden bulanıyor ve bütün organların alev alıyormuşcasına acı içinde kıvranmaya başlıyorsun. Sanki birisi içinde ateş yakmış gibi. Boğazına kadar çıkıyor yanma. Derin pespembe oluyor. Tek seferde iki stil kullanıp atom enerjini hızla dönüştürmenin bedeli ağır oluyor.

Tegin: Savaş alanının ortasında bir meydan okuma! İki yiğit karşı karşıya! Bir tarafta gözü dönmüş bir savaşçı. Diğer tarafta ise yara bere içinde yayını geren bir başka savaşçı. Hançerli olan canının son damlasında olduğunun farkında. Eğer ölecekse, beraberinde bir düşman daha götürme derdinde. Okçu olan ise zayıflığının farkında ve hazır üstünlük onda iken işi bitirme derdinde. Sadece biri derdine derman bulacak. Sadece biri yarına gözünü açabilecek. Okçu oklarına Uranyum - Radyoaktifleştirme stilini basıyor ve ona doğru koşan savaşçının bacağına atıyor. Bacağına saplanan ok onun canından can alsa da yine de koşmaya devam ediyor. Okçu bu sefer diğer bacağa atıyor. Artık iki bacağından da vurulmuş hançerli son adımlarını atıyor ve okçunun ayaklarının dibinde can veriyor. Hedefine bir o kadar yakın iken bir o kadar da uzakta yitip gidiyor.

Shisha ve Bok: Hep birlikte temize çıkmanızın ardından önünüzde herhangi bir engel kalmadan bulunduğunuz yerden en güvenli yere doğru olacak şekilde hızlıca uzaklaşıyorsunuz. Sıcak çatışmanın sürdüğü yerden iyice uzaklaştıktan sonra sizin gibi kaçmakta olan bir grup askerle karşılaşıyorsunuz. Askerlerden birinin ağır yaralı olduğunu görüyorsunuz. Onu taşıyan asker kendisinin Asgama taraftarı olduğunu belirtiyor ve arkadaşını buradan götürmek istediğini söylüyor. Size bir kaçış yolu gösteriyorlar ve peşlerinden gitmekten başka şansınız olmadığını düşünüyorsunuz. Onların ardından ilerliyor ve arabalarla dolu bir parka ulaşıyorsunuz. Arabaların olduğu yerde sedyeler ve sedyelerin üstünde yaralı askerler olduğunu görüyorsunuz. Arabaların hemen yanında bir görevli duruyor ve birkaç dakika aralıkla "Güneye gider!" diye bağırıyor. Arabalardan birine atlıyor ve ilerlemeye devam ediyorsunuz. Şoför gaz pedalına bastığı anda evlerinize bir daha asla dönemeyeceğiniz gerçeğinin farkına varıyorsunuz. Artık yepyeni bir yolunuz var ve bu yola görünmez zincirlerle bağlısınız.

Livei: Yoğun hisler beslediğin adamın ellerinden kayıp gittiğini izliyor ve sadece izlemekle yetiniyorsun. Elinden geleni yapsan bile içinde bulunan tatminsizlik hissini gidermen gerektiğini biliyorsun. Kendine takviye tüpünü enjekte ettiğin anda içinde yokluğunu hissettiğin enerji bedenini kaplıyor ve eline aldığın bahçe makasını önüne gelen ilk Asgama askerine saplıyorsun. Kendisinin kim olduğunu kontrol etmeden ilerliyorsun ancak göz ucuyla tek bir kişiye ve verdiği tepkiye odaklanıyorsun. Yaklaşık 2 metre uzağında bir kadının sana doğru gözyaşları içinde baktığını fark ediyorsun. Kadın "Steham! Çok gençtin!" diye haykırıyor ve kısa bir süre sonra kadının yanından geçen bir Pakt askeri kadını arkasından bıçaklayarak öldürüyor. Kadının son nefeslerini verişini izliyor ve arkadaşlarının yanına dönüyorsun. Artık geriye sadece aynı kaderi arkadaşlarının paylaşmasını engellemek kalıyor.

Meinsu: Belirtilen yere geçiyorsun ve Elmas stilini kullanarak sana söylendiği gibi destek oluyorsun. Desteğini sağlarken yaralı askerlerden biriyle göz göze geliyorsun ve adamın gözyaşlarını tutamadığını görüyorsun. Adam sana elini uzatıyor ve elini tutmanı istiyor. Adamın son saniyelerini yaşadığını fark ettiğinde elini tutmaya yelteniyorsun ve bir anda adamın elini tutamadan kontrolü kaybettiğini görüyorsun. Eli yere düşüyor ve adam gözyaşları akarken gülümsüyor. "Hwulwo Grefthad'ı ara. Ona onu sevdiğimi ve asla unutmayacağımı söyle." diyor ve yaşamını yitiriyor. Gözlerin faltaşı gibi açılıyor ve adamın ağzından çıkan ismi aklına kazıyorsun.

Her biriniz savaşın içerisindeyken bu sıcak çatışmanın asla bitmeyeceğini hissediyorsunuz ancak birkaç saat içerisinde Asgama tarafı geri çekilme kararı alıyor ve sıcak çatışma azalarak bitiyor. Asgama tarafından geriye tek bir asker bile kalmadığına emin olduktan sonra ise Pakt tarafı bütün askerlerini geri çekiyor. Savaş sonuçlandıktan sonra iki taraf da ne olacağını, kimin kazandığını ve kazanan tarafın ne kazandığını bilemeden cevaplar beklemeye başlıyor. Bu cevaplar ise bir süre boyunca canlarını temsil ettikleri tarafa adamış askerler tarafından öğrenilemeyecek gibi görünüyor.

10 Gün Sonra

Sai ve Tegin: Savaş bitti. On günlük zorunlu bekleyiş boyunca savaştan geriye kalan manzarayı izlediniz. Tıpkı savaşın sonuçlarını anlatan bir tablo gibiydi. Yer kızıla boyanmış, üstüne de cesetler ve silahlar eklenmiş. Son olarak da doğan güneş ile süslenmiş. Bu tablonun içindeydiniz ama aklınız günün sonunda gerçeği kabul etmekte zorlanıyordu. "Gerçekten savaş oldu mu? Gerçekten savaştık mı? Gerçekten o kadar kişi öldürdük mü? Gerçekten ölümle burun buruna geldik mi?" Gerekli sayımlar ve kontroller yapıldıktan sonra eve dönme anı geldi. Araçlara bindiniz ve evin yolunu tuttunuz. Eve vardığınızda sizi bir karşılama komitesi bekliyordu. Kutlama yoktu çünkü ölenler çoktu. Nice aileler evlatlarını yabancı kara toprağa vermişti. Yine de, her ne kadar acı da olsa, halk sizlere gülümsüyordu. Yaşayanlar için Frum ve Ser'e şükrediyorlardı. Şafak Yıldızı Sarayı'nın önünde indiniz ve Muhafızlar eşliğinde saraya girdiniz. Kurucu ile başlayan ve günümüze kadar tahta oturmuş imparatorların resimlerinin olduğu koridoru geçtikten sonra İmparatorun huzuruna çıktınız. Himota selamını vermenizin ardından İmparator söze girdi. "Benim irademi yerine getirme onuruna erişebilmiş savaşçılarım, hepinizi can-ı gönülden kutluyorum. Sizler, adınıza bir kutlama düzenlenmesini hak ediyorsunuz fakat çok kayıp verdik. Beklediğimizden daha çok sayıda çocuğumuzu kaybettik. Bu durumda kutlama yapmak demek kutlu amaç uğruna ölmüş savaşçılarımıza saygısızlık etmek demektir. Yine de sizler için bir ziyafet ayarlandı. Buyrun odaya geçelim!" İmparatorun sözlerinin ardından yemek odasına geçiyorsunuz. Devasa bir masa metrelerce uzanıyor. İçerisi evde olduğunuzu hissetiren bir sıcaklıkla dolu. Masanın bir metrekaresi bile boş değil. Başa İmparator geçiyor, iki yanına da karısı ve oğlu oturuyor. İstediğiniz yere oturduktan sonra ziyafet başlıyor. Etler, sebzeler, meyveler, bakliyatlar, içkiler ve daha niceleri! Gözünüz, gönlünüz doysun diye! Ziyafetin sonunda İmparator bir kez daha konuşma yapıyor. "Beni iyi dinleyin, Himota'nın çocukları! Bu bir savaş değildi ama savaş alanında savaştığınız su götürmez bir gerçek. Sizler sadece ananızın ve babanızın değil, aynı zamanda yolda gördüğünüz her büyüğünüzün çocuklarısınız. Benim çocuklarımsınız. Bu sizlere kişisel emrimdir. Yaşadıklarınızdan ders çıkarın ve üstünlüğe giden yolda durmadan ilerlemeye devam edin! Sizler bu ulusun gurur kaynaklarısınız! Sakın bizleri hayâl kırıklığına uğratmayın!" Ziyafetin ardından özlediğiniz yataklara dönmek üzere hazırlanıyorsunuz. O sırada Başmuhafız Sai'yi durduruyor ve ona bir rozet veriyor. "Aslen bu müjdeyi bir kutlamayla beraber vermek gerekir fakat ülkecek yastayız. O yüzden, özür diyerek sana bu rozeti veriyorum. Tebrikler, genç savaşçı! Artık bir Başpolis memurusun. Nice rütbe atlamalara!"

Livei: Ayrılık ve hüzünle geçen on günün sonunda müjde geliyor ve herkesin eve dönebileceği haberini alıyorsun. İlk gelen otobüs ile evine dönme şansını yakalıyorsun. Evine vardığında kırmızı halılarla, birbirinden farklı egzotik meyvelerin bulunduğu tabaklarla ve herkese bir yıl boyunca yetecek kadar içkiyle dolu bir konvoy ile karşılanıyorsun. Elbette seninle birlikte yüzlerce yaralı ve gazi Gedhilfe askeri de orada oluyor. Senden bir geçit töreninde yer alman isteniyor. Elbet bu isteğin bir emir olduğunu biliyor ve bu geçit törenine katılıyorsun. Hizmet ettiğin halkın gözlerinin içine sevgi ve saygı ile baktığını görmek savaş alanında yaşadığın olayları hatırlamana ve moralinin bozulmasına sebebiyet veriyor. Geçit töreninin sonunda ise kral ile görüşüyor ve silah arkadaşlarınla birlikte onurlandırılıyorsun. Tören sonrası yapılan kutlamada Kral Deith Ozæf tarafından çağrılıyorsun. Kutlamanın yapıldığı binada onun için ayrılmış odaya gidiyor ve selamlaşıp karşısına oturuyorsun. Derin bir iç çekiyor ve "Bazı sorunlarımız var." diyor. "Birkaç olay olduğunu duydum. Himotalı askerler senin şüpheli davranışlarını Pakt yetkililerine bildirmişler. Sanırım elementini Pakt askerlerine zarar verecek şekilde kullanmışsın. Senin böyle bir şeyi kötü niyetle yapacağını düşünmüyorum ancak konusu açılırsa bilgilendirme yapmam gerekebilir. Ben yargılanmaman için elimden geleni yapacağım ama söz verip de umutlandırmak istemiyorum. Lütfen bundan sonra daha dikkatli ol ve bir gün evine polisler dadanırsa sakinliğini koru, otoriteye teslim ol." Kral, geldiğin için teşekkür ediyor ve seni uğurluyor. Savaşın verdiği fiziksel ve psikolojik yorgunluğun üstüne bir yük daha eklenmesinin verdiği huzursuzluk ile kalakalıyorsun.

Meinsu: Ev yolunda ilerlediğin süre içerisinde koruduğun askerin ölmeden önce söylediği sözler aklından çıkmıyor. Kendisinin bir yakını olabileceğini tahmin ediyorsun ancak bu bilgiyi nereden doğrulayabileceğin hakkında da pek fazla fikrin yok. Bu üzücü durum aklını kurcalarken evine varıyor ve silah arkadaşlarınla birlikte onurlandırıldığın bir konvoya ve geçit törenine katılıyorsun. Törenden sonra yapılan kutlama sırasında kızıl saçlı, yeşil gözlü bir adam yanına yaklaşıyor ve hiçbir söz söylemeden sana sımsıkı sarılıyor. "Siz ve elmas kullanan arkadaşlarınız orada olmasaydınız şu an burada olmayacaktım. Benim yaşama sebebim sizsiniz." Adamın gözlerinin dolduğunu görüyorsun ve adam bir anda şaşkın bir yüz ifadesiyle "Çok kabayım, kusura bakmayın. Adım Heiv. Heiv Thradhodz. Æfgrenst'in merkezinde görevliyim. Tanıştığıma memnun oldum." Heiv sana doğru elini uzatıyor ve sen de onun elini sıkıyorsun. Kendisine adını söylüyorsun ve biraz muhabbet ettikten sonra gecenin devamını kendi evinde geçirmeye ve yorgunluğunu üzerinden atmaya karar veriyorsun. Hala aklında kalan tek bir isim var, Hwulwo Grefthad.

Shisha ve Bok: Kaçış planınızı gerçekleştirdikten 1 gün sonra bindiğiniz araba ile Hefiksel şehrine varıyorsunuz. Bu şehrin bir liman şehri olduğu hakkında bilginiz olsa da şehrin içini hiç bilmediğiniz için durumu aslen Tihamili olan Asgama destekçilerine anlatıyor ve onlardan yardım alıyorsunuz. Tahmin etmediğiniz kadar dost canlısı bir yaklaşım ile karşılaşıyorsunuz. Sürekli olarak ikili halinde ilerleseniz de bir süre sonra Shisha'nın Endud Asgama tarafından bizzat çağırılmasıyla yollarınız kısa bir süreliğine de olsa ayrılıyor. Shisha, ikiniz için ayarlanmış olan pansiyondan çıkıyor ve Hefiksel'in liman bölgesine daha yakın olan bir otele yerleşiyor. Bok'un ise şimdilik pansiyonda kalmasının daha iyi olacağı Tihamili yetkililer tarafından belirtiliyor. Shisha, Endud Asgama'nın ofisinin bulunduğu yere geliyor ve sıcakkanlı bir karşılamanın ardından Asgama ile karşı karşıya oturuyor ve başından beri amacını gerçekleştirmesine yarar sağladığı adamın sözlerini dinlemeye başlıyor. "Sıcak çatışma öncesinde ve sırasında yaptıklarını duydum. Adeta bir komutan gibi yönetmişsin bizim çocukları. Senin gibilere Güney Tihami devletinin ihtiyacı olacak. Şu an Pakt ile neler olacağı konusunda bir fikrimiz yok, o yüzden evine dönüp dönemeyeceğin konusunda kesin bir şey söyleyemem. En azından sana şu müjdeyi verebilirim, sana ne olacağı kesinleşene kadar Güney Tihami devletinin sınırları içerisinde mesleğini yapmaya devam edeceksin. Ancak..." Asgama, ceketinin ön cebinden bir rozet çıkarıyor ve sana doğru uzatıyor. "Artık bir Başpolis memurusun, tebrik ederim. Güney Tihami'ye, Pakt'ın dikta rejiminden muaf olan topraklara hoş geldin yol arkadaşım." Bok ise o sırada kaldığı pansiyonda dinlenirken kapının çaldığını duyuyor ve bir postacı ile karşılaşıyor. Kendisine gelen postayı açıyor ve okumaya başlıyor. "Topraklarımızın işgalden kurtarılması için başlatılan operasyon içerisinde gösterdiğiniz başarılar ve destek için teşekkür ederiz. Artık resmi olarak bir Güney Tihami vatandaşısınız. Kimlik belgeleriniz hazırlandığında bulunduğunuz adrese gönderilecektir. Kimlik belgelerinizi aldıktan sonra mesleğinizi devletimizin sınırları içerisinde yapmaya devam edebilirsiniz." Bir düzenin değişikliğine olabilecek en yakın konumdan tanıklık eden ikili kendilerini nelerin beklediğini bilmeden atıldıkları yolda kendilerine yanan yeşil ışığı görüyorlar. Artık harekete geçme zamanı.
Off Topic
Konu sonlanmıştır.

Ortak Ödüller:

• 200 IP
• 1200 PBF
Off Topic
Sai Nopaodan ve Shisha Shøge "Başpolis Memuru" rütbesine yükselmiştir. Edinecekleri ayrıcalıklar güncelleme sonrasında açıklanacak ve gerekli haklar kendilerine tanınacaktır.
Locked

Return to “Yata”

cron