Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#11
Harabeler ve virane şehir, ziyan gönüllerde zavallı çığlıklarını sessiz sessiz, nakış nakış işliyordu kulaklarına. Siyah ve nasırlı ellerin, yüreklerde umut ve ışık ile azmederek kurduğu tüm güzelliği; basit kuklaların yok etmesi... Daha kötüsü olabilir miydi? Hangi akçe bunu satın alabilirdi, hangi ehl-i hüküm buna karar verebilirdi? Alevlerin, karanlığın ve umutsuzluğun ortasında umudunu korumak ne zor imiş. Hera'nın yüzü kadar temiz yüreğinde bunu başarabilmesi kolay olmamıştı. Cesareti ile denizleri aşan, dağları deviren kükreyişi, karlar içinde uykusunu çeken bir mahlukatın buharlı nefesiydi şu an. Doğru zamanı bekliyordu. Dostlarını izliyor, dikkatli gözlerle çevreyi taramayı sürdürüyordu.

Arıyordu pörtlek ve bühur dolu gözleriyle. Bir hasım, bir iblis, bir nefes arıyordu. Ancak yoktu. Yaşam belirtisi yoktu. Ölüm kol geziyor, yağmalanmış dükkanlara baktıkça ciğerine kirletilmiş ve onursuz havayı çekiyordu. Kabul etmeyecekti, asla özümsemeyecekti. İşkenceyi, zalimliği ve savaşı. O polislerin sivillere neler yaptığına şahit olmuştu. Düzen aşığı değildi, pakt sempatizanı veya krallıkların elemanı hiç bir zaman olmamıştı. Sadece iyi yol ve kötü yol vardı. Güzelliğe giden yol kanlı olursa, kötülüğü seçerdi. Bu kadar basitti Hera için politika. Nedenleri düşünmedi, onun yerine düşünenler vardı. Sadece hançeri saplama vakti geldiğinde, bir nedeni olsun istiyordu. Vakit demişken... Bir his, bir ürperti kaplamıştı içini. Boşa değildi. Sesler kulağını çılgınlıkla doldururken çevirdi kafasını. Tam altı metre gerisindeki patlamaya şahit olduğu an vücudu harekete geçti. Kendisini savunma pozisyonuna aldı. Dizlerini kırdı, kargısını yatay doğrultuda çevirdi. Fakat önüne döndüğünde, bu patlamanın nedenini daha iyi anlayabilmişti.

"Bizi durduramazsınız... Hiç biriniz!"

Dokuz kişi.. Dokuz iblis, dokuz şerefsiz... Artık acıma vakti değildi. Karar alma vakti hiç değil. Vakit geçmeden harekete geçmişlerdi. Bir tuzak olma ihtimalini hep aklında bulunduruyordu. Güle oynaya geçmelerine izin vermeyeceklerdi. Hera güldü. Her iki gamzesi de devasa oyuklar gibi kapladı yanaklarını. Sağ ayağını bir adım geri attı, dolgun kalçasını salladı. Boynundan kütürtüler gelmeye başlamıştı. Nefes alış verişi hızlandı. İzliyordu. Gelmelerini bekliyordu. Tahmin ettiği gibi oldu. Üçe ayrılmışlardı. Genelde avlayan olurdu, avlanan değil. Ancak ava gelenleri yolda avlamak kadar zevklisi yoktu!

Arkadaşlarına güveni tamdı. Şu an işini ne kadar hızlı hallederse, onun için o kadar iyi olacaktı. Daha önce atom enerjisini fazla kullandığı için zor durumda kalmıştı. O nedenle savunmaya geçtiği şu sırada elementine başvurmayı istemedi. Fakat karşısındaki zavallıların ona karşı element kullanmaya kalkışması durumunda geri durmayacaktı. Geliyorlardı. Biri önde, ikisi çaprazda. Anlamıştı, aynı anda gelirlerse menzil avantajını daha rahat kullanabilirdi. Hera'nın hareketini kısıtlamak istiyorlardı. Haklılardı. Kendilerine göre, onlar da yaşamak istiyordu. Vahşi kaplanın yüzündeki acı gülümseme, zavallı mahlukların acı çığlıklarıyla birleştiğinde geriye endişelenecek bir şey kalmayacaktı. Başlıyordu.

Çekti kargısını geriye, sağ eli ile birlikte. Çok sağlam tuttu. Ardından sol elini, kesici kısma olabildiğince yakın bir konuma getirdi. Ne yapacağını biliyordu. Öndeki ile uğraştığında, çaprazdakilerin avantajlı konuma geçmesi çok uzun sürmeyecekti. O yüzden sol ayağını ileri fırlamak üzere yere sertçe bastırdı. Onlara doğru koşturmayacaktı. Aradaki mesafeyi bir kılıç menzilinden biraz fazla olacak kadar indirmeyi bekliyordu. En öndeki herifin saldırmaya hazırlandığını anladığı gibi yere bastırdığı sol ayağından alacağı güçle ileri atılacak, sol tarafa doğru kendini çekecekti. Vücudunu yana doğru çevirip bakacağı doğrultuyu değiştirmiş olacaktı. Tam o anda, ona göre sol çaprazdaki polisi, az önce geriye çektiği kargısını tam güç ileri ittirerek deşecekti. Bu hamle, onu sağ çaprazdakinden olabildiğince uzaklaştırıyordu. Lakin en öndekinden bir saldırı bekliyordu. İşte bu nedenle kargısına bu kadar güveniyordu. Adamı deştiği an, iki eliyle halihazırda kavradığı kargısının gövde kısmını bir kılıç hamlesine karşı bloklamak üzere kullanacaktı. Yani kargısı, öndeki adamla arasında bir kalkan görevi görecekti.

Gözleri her zamankinden güçlü, her zamankinden acımasızdı. İnsanların bakarken üzüleceği, hatta kıskanacağı türden. Başka türlüsünü bilmezdi. Rakipler hep vardı, savaş her zaman olacaktı. O ise savaşacaktı. Bildiği, uyum sağladığı, hissettiği şey buydu. Öfke dolu nefesini verdi, basit ve boğuk bir hırıltıyla. Başladı avına.

İlk pençeyi savurdu hınçla.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#12
Sokağın bu kadar sessiz olması tüylerimi ürpertmiyor değildi. Az önce bir çatışmanın ortasından buraya gelmiş olsak da sanki tamamen farklı bir yerde gibiydik. Bir şeylerin yolunda gitmediği apaçık ortadaydı fakat içimdeki endişe yerini yavaşça huzura bırakıyordu sanki. Aslında henüz bir olay yokken görevi bir kenara bırakıp, oturup bir şeyler içme fikri de geçmiyor değildi aklımın bir köşesinden. Hem bu sırada şuradaki… Maç mı? Burada bir futbol sahasının ne işi var ve neden şu an bir maç oynanıyor? Ev sahibi takım son dakikalara 3-0 önde girmiş. Pek heyecanlı bir karşılaşma olmasa gerek. Zaten göründüğü kadarıyla misafir takıp futbol oynamaya gelmiş gibi de görünmüyor. Bu oyunla daha fazla yemediklerine şaşırıyorum açıkçası. Tam bu sırada dördüncü golleri de ofsayt gerekçesiyle iptal oluyor. Ne hezimet ama… Yalnız bir maçta hiç seyirci olmaması da garip bir durum. Sanki bir salgın hastalık nedeniyle yasak gelmiş de kimse maç izlemeye gelmemiş gibi. Garip…

“Teg! Hay si..! Öhö…”

Tegin’in bacağından vurulmasıyla kafamda bir ampul patlayıverdi. Bu kadar taktik yoksunu bir futbolun gerçek olamayacağını nasıl anlayamam? Sadece beklerle orta açarak futbol mu oynanır lan? Bunun bir illüzyon olduğunu fark edip kendime gelmem gerekirdi. Belli ki kurşun zehirlenmesinden yanılsamalar görmüştüm. Fırsattan istifade bize ateş açmışlardı tabi. Zaman kaybetmeden gördüğüm en yakın arabanın arkasına siper almak için harekete geçtim. Fakat bacağımda bir acı hissetmem çok uzun sürmemişti. Ne yapmaya çalışıyor bu herifler. Eminim bizi öldürmek için bolca fırsatları olmuştur. Sadece bizim hareketlerimizi kısıtlamaya çalışıyorlar gibi görünüyordu. En azından şimdilik… İşin kötü tarafı atmosfer onların lehineydi ve bizimle istedikleri gibi oynayabiliyorlardı. Köşeye sıkışmış olmak benim canımı oldukça sıkıyordu.

Zihnimi odaklamada sorun yaşamaya başladığımda zehrin etkisinin giderek arttığını hissediyordum. Ayrıca artan baş ağrısı da cabasıydı. Belli ki aynı zamanda karbon monoksitten de etkilenmiştik. Bu saniyeden itibaren nefesimi mümkün olduğunca idareli kullanmaca çalışacaktım. Eğer kritik seviyede karbon monoksite maruz kalırsak burada yavaş yavaş ölecektik. Elementlerin özellikleriyle ilgili bir şeyler okumuştum daha önce. Ağır belirtiler görünmeye başlamadan kendimizi buradan kurtarmamız gerekiyordu. Keşke tıbbi bir bilgim de olsaydı bu konuyla ilgi fakat tek aklıma gelen bir an önce temiz havaya çıkabilmekti.

Adamların sadece ayak seslerine odaklanabiliyordum. Kaç kişi olduklarını bile bilmiyordum. İşin kötü tarafı fonksiyonlarımız da iyi çalışmıyordu ve böyle giderse zaman geçtikçe daha kötü olacaktı. Bir an önce bir şeyler yapmalıydım. Ortamdaki oksijen perdelenmişken ateş yeteneğimi verimli kullanamayabilirdim. Adamlar gazları çok geniş bir alana yayıyor olamazlardı. Bu nedenle de bizi bacaklarımızdan vurarak yavaşlatmak istemişlerdi muhtemelen. Öncelikle temiz havaya çıkacak bir yol bulmalıydım. Belki böylece Tegin’in oklarıyla da avantaj elde edebilirdik. Fakat kolayca buna izin vereceklerini beklemiyordum. Etrafta su birikintisi olup olmadığını da bilmiyordum fakat arabanın diğer tarafına adamların bulunduğu yöne doğru sezyum fırlatarak patlama yeteneğimi kullanmayı umacaktım. Şu an ekzotermik bir reaksiyon oluşturmak ne kadar mantıklı bilmiyordum ama kapalı alanda olmadığımız için şanslıydık. Eğer ortamdaki karbon monoksit patlayacak yoğunlukta olsaydı çoktan bilincimizi kaybetmiş olurduk. Tek çarem onların dikkatlerinin dağılmasını beklemekti. Eğer bunu başarabilirsem gazın etkisinden kurtulmak için kendimi ateş yeteneğimi kullanabileceğim güvenli bir pozisyona atacak ve karşı saldırı için hazırlanacaktım. Umarım Tegin’in de bu sırada bizi koruyacak iyi bir planı vardır.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#13
Yup. Gene siklenmedik be avvvvvy. Yanımdakiler ile hiçbir şekilde laflayamıyorum. Anlamıyorlar benii. İlla genç bayan tribine maruz kalacaklar ki bu tamameeen onların suçu! Onlar hiç yoktan şey diyebilirlerdi: "Ne önemi var kara mamba hazretleri! Sana akşam tavuk çorbası ile horoz yahnisi ısmarlarız. Dert ettiğin şeyler yemeğin olsuun!" Öyle bi' şeyler dense tamamdım avvvvvy?! Ama ne öyle şeyler denildi ne de gururum okşandı. İlgiye aç kaldım sanırsaaam. Hemeeen ilgi yağmuruna tutun beni! Yoksa somurtur durur... Ne bu uğultu be?! Kulaklarım ürperdi. Başıboş bi' sokak ve harabeye dönmüş evler. Ah, ne hüsran...Arabaların perti de çıkmış. Şunları bi' güzel okutmanın yoluna sahip olsaydım eğer direkt görevimi yok sayar, hemen bi' alıcı ile pazarlığa otururdum ama burada olması kati suretle.... O ne demek bilmiyorum, yaaaaani ona benzer bi' suratle işleri yoluna koyardım ancak işte burada olmaz çünkü dükkanları bile yağmalamış itoğlu itler. Vatan hainleriii!

Etrafımda bu hainleri aradı gözlerim. Ateş eden bi' çift pembiş göz onları bulmakta zorlanıyordu. Avvvvvy: Cam parçalama seslerini duyduğum gibi arkama döndüm. Götü kolla Figa! Böyle diyordum kendi kendime. Ta ki önümüzdeki arabalar ve evlerden çıkan vatan hainlerini görmemle beraber bu kollama işini kendi ellerimle çözmem gerektiğini anlayıncaya kadar.

Üzerime doğru koşan üç haddini bilmez sapık! Burada eğer kaybedersem gece bile uyutmaz bu vatan hainleriii! Ölüyü bile şey yapacak kadar gözü dönmüş bunların avvvvvy.! Hemen "Kalsiyum - Kas" stilimi kullanacağım ve sol ayağımı zeminde sabitleyecek ve ardından sağ ayağımı bir adım ileriye doğru atarak depara kalkacağım. Amacım tam olarak bu adamları yarıp geçmek! Bu vatan hainlerinin üstlerine doğru koşarken istikametim sol tarafta olan haine doğru olacak, tek elimle sıkıca kavramış olduğum paşam yataylamasına hainin bacaklarına doğru yol alacak. Sonra kazandığım ivmeyle beraber ortadaki adama doğru dönüş gerçekleştireceğim paşam bu sırada soldaki hainin bacaklarından kendini kurtarmış ve havaya doğru yükselmiş olacak ve dönüşümü ortadaki haine doğru hızla zıplayarak gerçekleştireceğim. Paşam yataylamasına en sağdaki adamın boyun bölgesine inerken, dizim ise ortadaki adamın kafasına doğru inecek. Birbirine bu kadar yakın azmanlar bi' şekilde domino taşı etkisi gösterir diye düşünüyorum. "HİYYYYYYAAAAA?!"
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#14
Tahmin ettiğim gibi grup oluşturma işi bize kalınca herkes tanıdığı kişiler ile birlikte olmak istedi. Bu son derece doğal olduğu için hiç yadırgamadım. Hem bu sayede kısa sürede ekipleri oluşturabildik. Görevi kısa sürede bitirip ait olduğum yere gitmek Himota’ya geri dönmek istediğim için ne kadar hızlı olursak o kadar iyi olur. Ekip oluşturma işi bittikten sonra yeni tanıştığımız arkadaşlar ile yollarımızı ayırarak Sai ile birlikte orta yoldan ilerlemeye başladık. Bu yolu seçmemizin özel bir sebebi yoktu. Üç yolun hiçbiri hakkında bilgimiz olmadığı için seçimi tamamen şansımıza güvenerek yaptık. Savaşın sonuna geldiğimizi üstüne basa basa söylemelerine rağmen istihbarat olarak bu kadar geri kalmalarına inanamıyorum. Askerleri gönderdikleri yerler hakkında açıklama yapmaları oldukça garip.

Seçtiğimiz yoldan ilerlerken başlarda her şey oldukça güzeldi. Etrafta kimse olmadığı için endişelenmemiz gereken bir şey de yoktu. Tabi ki bu sessizliğin hayra alamet olmadığını biliyordum ama yine de ilk etapta düşmanlarımız ile karşılaşmadığım için mutluydum. Ne yazık ki bu mutluluğum çok fazla sürmedi. Sai’nin bana bir şey söylemeye çalışırken yediğim kurşun içimdeki tüm güzel duyguları alıp götürdü. Kurşun hayati bir noktama değil de bacağıma isabet etti. Bu hem güzel hem de kötü bir haberdi. Haberin güzel kısmı karşımızdakiler rakiplerini savunmasız yakalamalarına rağmen bizi öldürmeyi başaramadılar. Kötü tarafı ise hareket kabiliyetim ister istemez artık kısıtlandı. Üstüne bir de sokak zehirli gaz ile dolmaya başladı. Kaçmazsam gaz yüzünden, kaçarsam da pusuda bekleyen arkadaş yüzünden ölebilirim. Yani hem kaçmam hem de kaçmamam gerekiyor. Bu ikilemden çıkmak için kısa sürede çözüm yolu bulamazsak durumumuz daha da kötüye gidecek.

Mermiye yedikten sonra hızlıca en yakındaki arabanın arkasına siper almak için gitmeye çalıştık. Amacımızda başarılı da olduk ama bu esnada ikinci mermi sesi ile birlikte Sai de ayağından vuruldu. Anlaşılan keskin nişancı arkadaş bizi bilerek öldürmüyor. Bunu yerine sadece kaçmamızı engelleyerek zehirli gazın işimizi bitirmesini istiyor. Ya da gaz yüzünden öldü ölecek duruma geldiğimiz zaman bizi esir almak istiyor da olabilirler. İki ihtimalde birbirinden kötü. Bu arada peşimizdekiler şimdiden aramızdaki mesafeyi kapatarak siper aldığımız arabanın diğer tarafına geldiler. Ne yapacaksak bir anda önce yapmamız gerekiyor.

Potansiyel düşmanlarımız giderek yaklaşırken neler yapabileceğimi düşünmeye başladım. Genelde güvenli bir mesafeden oklarımı kullandığım için yakın temas savaşları çok fazla sevmiyorum. Ayrıca kullandığım element dost düşman ayrım yapmadan yanımdaki herkesi etkilediği için dezavantajlı konumdayım. Aklıma ilk başta Radyoaktif Dalga yeteneğimi kullanmak geldi ama bundan kısa sürede vazgeçtim. Bu arabanın yanındaki tüm düşmanlarımı ortadan kaldırabilecek bir yetenek olmasına rağmen Sai’nin genç yaşta deri kanserine yakalanmasını istemiyorum. Haliyle bu seçeneği direk elemek zorunda kaldım. Oklarımı da kullanamayacağıma göre mecbur Radyoaktifleştirme yeteneğimi arabanın üzerinde kullanmaya karar verdim. Zehirli gazı yayan arkadaşın bizim yakınlarımızda hatta arabanın diğer tarafında olduğunu düşünüyorum. Arabaya Uranyum aktararak etrafta daha güçlü bir zehir kaynağı yaratabilirim. Buraya gelmeden oklarımı güçlendirip kullandığım zaman etraftaki herkesi zehirlemiştim. Aynısını burada da yapmayı düşünüyorum. Zehir yayan kişiyi zehirlemeyi başarırsam tekniği bozacağı için onun hakkında endişelenmemize gerek kalmayacak. Sonra da keskin nişancıyı ortadan kaldıracak bir plan bulursak buradan sağ salim kurtulabiliriz. Umarım ben yeteneğimi kullandığım zaman Sai benden uzaklaşması gerektiğini fark eder. Etraftan onun pisliğini temizlemek zorunda kalmak istemiyorum.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#15
Soğuk, sessiz ve yalnız.
Mei girdikleri sokakta bu üçlemeyi tamamen hissetmişti. Livei'nin daha yakınına girdi, onu kollamak adına elinddn geleni yapmak istiyordu, ve yapacaktı. Etrafta araç yoktu, bulunan garip evler ise boşluk konusunda eşlik gösteriyordu bu manzaraya. Cesetlerin etrafa yaydığı koku onu tiksindirmiş olsa bile yapacak birşeyi olmadığından incelemeye devam ediyordu. Bu sokaklarda bulabilecekleri şeyleri sorgularken gözüne gelen ışıkla gözlerini kıstı, bir süre sonra yazıyı okudu. Bu tekeli incelemelerinde sakınca olmaz diye düşündü, ardından Livei'ye işaret yaptı ve arkasından ilerlemesini rica etti. İçeriye girdiklerinde etrafa baktı, kasa biraz tozlu gibiydi. Önlerinde bulunan iki reyona çok uzaklaşmayacaklarından ayrılma kararı vermişlerdi ama bu Meinsu'nun içine sinmemişti. Livei daha iyi hissetsin diye ona gülümsedi.
"Başta dediğimi unutma, ne olursa olsun."
Ardından ilerlemeye devam etti, ayrıldıktan bİr süre sonra karşısına çıkan kişiye tepki veremediğinden şaşırmıştı. Kafasina yediği atıştırmalık ardından göğsünde bir acı hissetmişti. Ağrı girdiğinden bir yere tutunmak istedi ancak sonra adamların dediğini dinledi, ağzından kan öksürdü ve bıçağı çıkarmadı. Bıçağı çıkarmak yerine bekleyecekti çünkü aceleyle çıkarırsa daha çok kanamaya yol açardı.
Başı dönüyordu, canı açıyordu. Ne olduğunu düşünüyordu ki tek bir cümleyi duydu.
"... arkadaşını yakaladım zaten."
Bunu duyduktan sonra tüm acısını unuttu eli hızlıca yayına çekildi. Hızlıca oku geçirip adamın kafasına bir atış yaptı, atış yapmadan havaya fırlattığı ikinci oku tuttu ve adamın üzerine atıldı. Adamın boynuna oku geçirmek için hamle yaptı, eğer adam ona saldırırsa saldırısını Elmas yeteneği ile savunacak, ardından oku saplayabileceği en kritik bölgeye geçirecekti. Eğer kollarını tutarsa testislerine tekme geçirecek ve boşta kaldığında dizi ile kafasına vururken boynuna oku saplayacaktı.
Eğer adamın işini bitirebilirse diğer adamın olduğu yere doğru hızlıca gidecekti.
"Elini ona sürersen, sürdüğün elini g***** sokarım."
Acıyı unutmuş olması hissetmeyeceği anlamına gelmiyordu, çünkü bir travma altındaydı. Anlık duygu karmaşası içinde hissetmiyor olsa bile, katlı halini sakinleştikten sonra hissedecekti. Bunu kendisi bilmiyordu, ancak bilse bile onu durdurmazdı.

...
"Mei, hadi ama hani beraber oynayacaktık?"
Ufak Mei güldü.
"Tamam geliyorum, Rei. Bekle azıcık."
Garip araç sesleri duyuluyorken okukun parkında sadece iki çocuk oturuyordu.
"Evet geldim, şimdi ne yapıyoruz?"
...
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#16
Bu karanlık ve sessiz yolda iki kızdan başka sadece cesetler var gibi görünüyordu. Livei rüzgarı bedeninde hissedince ürperdi. Solunda ışıklı bir tabela gözüne çarptı. Bir tekel bayii gibi görünüyordu. Komik bir ismi vardı. Aniden Tekel. Meinsu ile göz göze gelip onun işaretini görünce içeri girdi. Dükkan boş gibiydi. Arkadaşının ona gülümsediğini görünce karşılık verdi. Sıkışık reyonlar arasında ilerlemek zordu. Bu yüzden iki kız ayrılıp farklı yerleri incelemeye karar verdiler.

Livei ilerlerken reyonların arasının açıldığı bir boşluk olduğunu fark etti. Buraya adım attığı an ise bütün dünyası karanlığa gömüldü. Ne olduğunu bile anlayamadan bir şeyin içerisine koyulmuştu. İri kıyım birisinin onu omuzladığını hissediyordu. Yumuşak bir şeyin içindeydi, kumaştan... Hızla tepinmeye ve çığlık atmaya başladı. "İMDAT YARDIM EDİN!" Adamın söylediklerini duyduktan sonra ise nutku tutuldu. "Kendime yavru bir ceylan yakaladım! Şimdi bu avımı erkek mağarama götürüp kıvama getireceğim ve sonra hehehehehe!"

Burada başına her şey gelebilirdi. Çatışma ortasında kalabilirdi, vurulabilirdi, esir alınabilirdi, bir yerlerde kilitli kalıp açlıktan ölebilirdi, üzerine bina çökebilirdi... Ama iğrenç bir sapığın tecavüz girişimine kurban gidemezdi. Yooo, bugün olmazdı! Adamın sesini bir süre dinledi. Bir başkası ile konuşuyordu. Muhtemelen Meinsu'yu da yakalamışlardı. Arkadaşına zarar veremezlerdi! Livei'nin sabrı taşmıştı artık.

Genç kız ne olur ne olmaz diye sürekli yanında tuttuğu bahçe makasına ulaşmayı denedi. Onu eline aldığı an hızla adamın kendisini tutmakta olan omzuna batıracaktı. Adamın onu yere düşürmesini umuyordu. Böylece çuvalı kesecek ve kaçacaktı. Sonra da adamı gördüğü an hızla kalbine, kafasına, gözüne, koluna fark etmeksizin ilk eline geçen yerine saplamalıydı makasını. "Meinsu!" Bu adamla işi bittikten sonra bir diğeri daha vardı. Onunla da ilgilenmesi gerekecekti.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#17
Yaşanacak olaylardan Ingenium yöneticileri Barisu ve Hiperyus sorumlu değildir. Sorumluluk az sonra kim olduğunu anlayacağınız kişidedir. Şimdiden geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor ve gelecek yaşamınızda başarılar diliyoruz!

Hae Tumi, Hera Memuga ve Figa Ranushe: Hae içinde bulunduğu durumu "Ya hep ya hiç!" olarak yorumluyor ve eğer her şeyini ortaya koymazsa mutlak başarısızlık ile karşılaşacağına kanaat getiriyor. Bu yüzden, dört tane takviye tüpünü birden boynuna basıyor. Bastıktan saniyeler sonra varlığının karmaşaya kurban gitmesini deneyimliyor. Organları dengesizleşiyor. Teker bütün uzuvları çarpılıyormuşcasına titriyor ve iradesi dışı refleks benzeri harektler sergiliyor. Beden ısısı tek seferde ölümcül seviyelere ulaşıyor ve kırmızıya bürünüyor. Her bir hücresinin şeklini yitirdiği farkındalığı yıldırım gibi çakıyor. Damarları şişiyor ve gözle görülebilir bir hâl alıyor. Uraninit oluşturmaya başlıyor. Uraninit anında olması gerekenden daha büyük, ağır ve çarpık şekilde oluşuyor. Oluştuğu gibi de Hae'nin uraniniti oluşturduğu elinden başlayarak bedeninin o yarısı kaynar su gibi fokurdamaya başlıyor ve katman katman patlıyor. Kanlar fıskiyeyi andıran şekilde fışkırırken Hae Uraniniti düşmanın kafasına atıyor. Uraninit önce düşmanın kafatasını kırıyor, sonra da saplanıp kalıyor. Düşman acı dolu çığlıklar atarken bütün bedeni göz açıp kapayıncaya kadar kırmızıya dönüyor ve uzuvları teker teker şişip patladıktan sonra yere yığılıyor. Diğer iki kişi tanık oldukları dehşet karşısında kitleniyorlar. Hae devam ediyor ve ortadaki elemanın yüzüne yanık stili uyguluyor. Uygulamaya başladığı an düşmanın yüzü mutasyona uğruyor. Bir tarafı eriyor, diğer tarafı şişiyor, alt tarafında yaralar açılıyor ve üst tarafı patlıyor. Aynı anda Hae'nin eli de kemiğine kadar eriyip çarpıklaşıyor. Hae bu eyleminden sonra hem kusurak hem de iki şekilde de altına kaçırarak yere yığılıyor. Ardından bütün deliklerinden oluk oluk kan çıkmaya başlıyor. Bedeni dışarıdan mutasyona uğrayıp iğrenç bir başkalaşıma dönüşürken, içeride bütün organlar iflas ediyor. Hae çektiği acı ancak abartı ile anlatılabilir. Her bir hücresi başlı başına bir insan ve her birinin çekebileceği en üst acı bir yer de toplanıp tek seferde Hae'ye yükleniyor. Hae bütün işlevlerini yitiriyor. Son dakikalarını sadece acı çekmek için yaratılmış bir mahlukat olarak geçiriyor. Cehennemi yaşayan Hae'nin acısı bir zamanlar insan olduğuna bin şahit istenilecek devasa bir uraninite dönüştekten sonra bitiyor.
Hera, düşmanlarının amacını rahatlıkla kavrayıp karşı saldırı için plan yapıyor. Zarif bir dönüşün ardında vahşi bir hamle ile soldaki düşmanını deşiyor. Ortadaki düşmanı hızla kılıcını yukarıdan aşağı savuruyor fakat Hera'nın istediğini yapmış olduğundan saldırısı kargının sopası ile engelleniyor. Sağdaki düşman ise aksiyona uzak kalmış oluyor. İşlerin tıkırında gitse bile mutlak son karşısında anlamsız kalıyor. Hera ve üç düşmanı aynı anda eşi benzeri görülmemiş şiddette ve keskinlikte baş ağrısı çekmeye başlıyorlar. Bu onlara o kadar ağır geliyor ki hepsi kafalarını tutup yere yığılıyorlar ve ağızları ile burunları akarken çığlık atıyorlar. Her bir zonklamayla beyinleri kafataslarını parçalayıp dışarı taşıcakmış gibi hissediyorlar. Derileri kızarıyor, şişiyor, fokurduyor ve patlıyor. Ağzıları, gözleri ve burunları kayıp çarpık bir görünüş alıyor. Bedenleri felç geçirdikten sonra organları iflas etmeye başlıyor. Acı içinde inim inleyerek can veriyorlar.
Figa çılgın bir savaşçı gibi düşmanlarının üstüne koşuyor. Önce soldaki düşmanın bacaklarına hedef alıyor. Düşman aldığı darbe ile yere düştükten sonra Figa akrobasiye başvuruyor. Etrafında dönerek zıplıyor ve ortadaki düşmanın çenesi diz atıyor. Ardından sopasını sağdaki düşmanın boynuna indiriyor.Yere de güvenli bir şekilde iniyor fakat mutluluğu uzun sürmüyor. Önce başına sonra midesine sancılar giriyor. Bedeni tirtir titremeye başlıyor. Dizlerinin üstüne çöküp kusmaya başlıyor. Canlı canlı yakılıyormuş gibi ısınıyor bedeni. her yerine bıçak saplanıyormuş gibi kanıyor bedeni. Kısa sürede felç geçiriyor. Bedeni iflas ederken gözleri kararıyor ve çığlıklar içinde ölüyor.

Sai Nopaodan ve Tegin Hentanodan: İçinde bulunduğunuz zor durumdan çıkmak adına biriniz dikkat dağıtıp yer değiştirmeye, diğeriniz ise karşı saldıraya başvuruyor. Sai düşmanın olduğu tarafa toz fırlatırken, Tegin siper aldığınız arabaya radyasyon yüklüyor. Etrafta toz olmadığı için patlama da olmuyor fakat bunun bedeli nedenini bilmediğiniz bir olayla örtülüyor. Bir anda hem size hem de düşmanlarınıza birşeyler oluyor. Bedeniniz keskin ağrılarla doluyor ve ağzınız burnunuz akmaya başlıyor. Bedeniniz felç belirtileri göstermeye başlıyor ve gözleriniz cayır cayır yanmaya başlıyor. Kasıklarınızda sancılar oluşuyor. İçgüdüleriniz haykırmaya başlıyor ve düşmanlarınızı hiç düşünmeden uzaklaşlmaya başlıyorsunuz. Anlaman veremediğiniz şekilde iç güdüleriniz ne ileri ne geri fakat sola doğru uzaklaşmanıza neden oluyor. Hemen solunuzdaki binadan içeri gidiyorsunuz. Koridorun sonundaki merdivenlerden Bodrum katına iniyorsunuz ve kapıyı ardınızdan hızla kapatıyorsunuz. Ancak bodrumun bile sonuna kadar gittiğinizde sakinleşiyorsunuz. Beden ısınız yüksek ve pembeleşmiş. Başınız feci ağrıyor. Her an altınıza yapacakmış gibi bir hissiyata girip çıkıyorsunuz. Gözleriniz cidden kan ağlıyor. Burnunuzdan da kan akıyor. Hatta birbirinizden uzaklaşıp köşeye kusuyorsunuz. Köhür köhür öksürdükten sonra ağzınızı silip ortada buluşuyor ve sırtınızı duvara dayamak suretiyle oturuyorsunuz. Panik hâlinizden olsa gerek kalbiniz hızlı hızlı atıyor ve sıkışıyor. Başınızı tutuyor ve avuşturuyorsunuz. Bunun sonucunda beklenmedik miktarda saçınız dökülüyor. Kendinizi bir süre toparlayamayacaksınız, belli. En iyisi sığındığınız yerde beklemek.

Meinsu Selsei ve Livei Nyawodz: Meinsu söz konusu arkadaşı olunca ilkel çağdan kalma bir vahşiye dönüşüyor ve düşmanını kafasından vurduğu yetmiyormuş gibi bir de elindeki okla parçalamaya başlıyor. Bunların üstüne bir de diğer düşmana tehdit savurarak ona doğru ilerliyor. Bu sırada Livei bahçe makasını zorla da olsa iri yarı adamın omzuna geçiriyor. Adam acı içinde bağrırak çuvalı atıyor fakat makas çuvalı delip adama saplandığı için adam da yere kapaklanıyor. Ardından adam bahçe makası omzundan çıkarıp hızla dışarı çıkıyor. Meinsu düşmanı hiç mi hiç umursamadan arkadaşının yanına varıp bahçe makası ile alel acele çuvalı yırtıyor ve arkadaşını kurtarıyor. Tam birbirinize kavuşmuşken dışarıdan o adamın acı dolu çığlığını duyuyorsunuz. Hemen ardından siz de onunla aynı kaderi paylaşıyorsunuz. Başınız şiddetle ağrımaya başlıyor. Midenize sancılar giriyor. Gözlerinizi seyiriyor ve bedenini zangır zangır titriyor. Acı ve ağrıdan yere yatıp kıvranmak zorunda kalıyorsunuz. Gözleriniz ve burnunuz kanıyor. Saçlarınız azar azar dökülmeye başlıyor. Neye uğradınızı şaşırmış, panik içinde olduğunuz yerden kalkamıyorsunuz. Hatta azar azar altınıza bile kaçırıyorsunuz. Bir anda içine düştüğünüz bu durum sizi paniğe sokuyor. Bir süre tekelden çıkmasanız iyi olacak.

İçinizde bulunduğunuz durum zaman algınızı sizden alıyor. Ne zamandır panik hâlindesiniz bilmiyorsunuz. Durumunuzun düzeleceğini umsanız da hiç iyileşme belirtisi göstermiyorsunuz. Kısır bir öngüye hapsolmuş gibisiniz. Gerçekliği dahi sorgulayacakken telsizleriniz ötüyor ve karşı taraftan telaş, endişe ve korku içinde bir ses yükseliyor. "Bütün birimlerin dikkatine, bütün birimlerin dikkatine! Hayatta kalan herkesin acilen dönmesi gerekiyor. sağdaki yolda atomik dengesizleşme sonucu bir uranyum kullanıcısı kontrolü yitirmiş ve ölümcül miktarda radyasyona neden olmuş bulunmakta. En yakın zamanda burayı terk etmek zorundayız yoksa hepimiz radyasyondan öleceğiz! Canınız pahasına koşun ve bize dönün! Herkesi arabalara toplayıp bu bölgeyi terk etmek zorundayız! Fazla vaktimiz yok! Eğer yakın zamanda gelemezseniz sizi geride bırakmak zorunda kalacağız!" Yaşadığınız olayın nedeni sizi dehşete düşürüyor. Kontrolden çıkmış bir uranyum kullanıcısı bu kıtanın başına gelebilecek en kötü şey! Acele etseniz iyi olacak yoksa sol yoldakilerle aynı hazin sonu paylaşacaksınız.
Off Topic
Hae Tumi, Hera Memuga ve Figa Ranushe, karakterleriniz yaşamlarını yitirmiştir. Yeni karakter açmanız durumunda eski karakterinizi kartınızın sonunda belirtirseniz bonus alacaksınız.
Off Topic

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#18
Tahmin ettiğim gibi rastgele toz tepkimeye girememiş ve bir patlama meydana gelmemişti. Tam da bu sırada Tegin’in bir hamle için hareketlendiğini görmüştüm. Dikkatlerini dağıtamadığım için olduğum yerde beklemek istesem de bir radyasyon salınımı esnasında mümkün olduğunca uzakta durmak en iyisi olacaktı. Tekrar vurulabilirdim ama iki türlü de riskti ve kısıtlı sürede kendimce daha az riskli olanı seçerek arabadan uzaklaşmak için hamle yapmıştım ki tam kendimi güvenli bir yere atmak isterken vücudumun her yerinden farklı sinyaller almaya başlamıştım. Bir anda gelen işkenceye uğruyormuşçasına hislerin ardından bir saniyeliğine duraksadıktan sora acıyla çığlık atarak can havliyle kaçmaya devam ettim. Etrafımda olanlar hakkında da hiçbir fikrim yoktu açıkçası.

Sanki vücudum içgüdüsel olarak hareket ediyordu. Yavaş yavaş kendime geldiğim sırada odanın içinde bir köşeye kusuyordum. Az önce olanları idrak etmeye çalışıyordum. Bir yandan kusarken bir yandan da altıma yapmamak için kendimi tutmaya çalışıyordum. Açıkça belli oluyordu. Radyasyona maruz kalmıştım. Bu riski fark etmiştim fakat bu denli hızlı bir etki beklememiştim. Tegin dengesiz bir salınım yapmış gibi görünüyordu. İçimden bağırıp çağırmak gelse de onu da yapamıyordum. Sanki her tarafım parça parça dökülüyor gibi hissediyordum. Arkamı bir yere yaslayıp kendime gelmeyi bekleme karar verdiğim sırada Tegin’in de etkilendiğini fark ettim. Onun bu duruma bağışıklığı olması gerekmiyor muydu? Tahminimin üzerinde bir radyasyon açığa çıkmış olsa gerekti. Nefes nefese şekilde kafamı arkaya yaslayarak “Bizi kısa yoldan mı öldürmeye çalışıyorsun? Ne kadar güç kullandın?” derin derin nefes almaya devam ederken yarı güler yarı ağlar şekilde “Ahh! Genç yaşımda altıma bez bağlamak zorunda kalacağım sanırım.” diyecektim.

Kendi durumumun vehametine odaklanmaktan görevi tamamen unutmuştum. Yerimden kalkmaya halim olmadığı için pek bir işe de yaramazdım açıkçası. Yine de en azından güvenli bir yerdeydik. Savaş alanının ortasında da bu vaziyette kalabilirdik neticede. Burada ne kadar vakit geçirdiğimizi kestiremiyordum ama zaman geçtikçe bir şekilde buluşma yerine gitmemiz gerektiğini düşünmeye başlıyordum. Bir an önce buradan ayrılmazsak öldüğümüzü bile düşünebilirlerdi. Bir şekilde diğerleriyle irtibata geçmem gerektiğini düşünürken yanımızda bir telsiz olduğunu gelen anons sayesinde hatırlayıverdim. Kafam o kadar bulanıklaşmış ki bunca zaman yanımdaki telsizi es geçmiştim. Gelen anons sayesinde parçalar yerine oturmaya başlıyordu. Radyasyon Tegin kaynaklı değildi. Sanırım Dusha’lıların gittiği yoldan geliyordu. Yapabileceğimiz bir şey yoktu. Burada durursak öleceğimiz açıktı artık. Vücudumuz parçalansa da buradan çıkmamız gerekiyordu. Hemen telsize sarılarak “Himota polis memuru Sai Nopaodan konuşuyor. Ortadaki yolda zehirlendik ve yaralıyız. Üzerine yayılan radyasyonun etkisindeyiz. Şu an bir binaya sığınmış durumdayız fakat en hızlı şekilde gelmeye çalışacağız. Eğer mümkünse bir yardım göndermenizi rica ediyorum.” Bir panik havası hakim olduğundan bizi sikleyeceklerini pek düşünmüyordum ama yine de bir yardım gelirse daha çabuk uzaklaşabilirdik buradan. Yavaşça doğrulduktan sonra “Gitmemiz gerek.” diyerek Tegin’e dönecektim. Hızlıca geri dönmemiz gerekiyordu. Umarım yardım çağrımı dikkate alırlar da yolda bizi karşılarlar. Mümkün olduğunca çabuk şekilde buradan kurtulmak istiyordum artık.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#19
Livei makasını adamın omzuna geçirmeyi başarmıştı ancak herif o kadar iri yarıydı ki makas omzunda kalmıştı. Genç kız onu eline alma fırsatı bulamadan üzerindeki çuvalla birlikte yere kapaklandı. Tahmin ettiği gibi adam acıyla onu yere fırlatmış olmalıydı. Açılan küçük deliği parmaklarıyla tutup büyütmeye çalışırken imdadına arkadaşı Meinsu yetişti ve genç kızı çuvalın içinden kurtardı. Livei duyduğu dehşet çığlıkla birlikte kurtulduğuna ve arkadaşına kavuştuğuna sevinme fırsatı bulamamıştı. Neler oluyor bile diyemeden çığlığın sebebini acı bir şekilde öğrenecekti.

Olduğu yere yığılıp kalmıştı genç kız. Başı kendini duvardan duvara vurmak isteyeceği kadar şiddetli bir şekilde ağrıyordu. Midesi bulanıyordu. Vücudunun titremelerini kontrol edemiyordu. Kusacak gibiydi. Yüzünden yere pıt pıt damlayan kanları görmüştü ancak tam olarak neresinin kanadığını anlayamıyordu. Cenin pozisyonunda yere yattı. Asla geçmeyen ve acısı gram azalmayan bir cehennemin içinde düşmüş gibiydi. O neler olduğunu idrak edemese de iç çamaşırında hafif bir ıslaklık hissediyordu. Başını kaldırıp Meinsu'nun durumunu kontrol etmek istedi ancak beyninin patlayacağından korkuyordu. Çöktüğü yerde acıdan ağlamaya başladı.

Kendi acı dolu inlemeleri ve nefes seslerinden başka bir şey duyamıyordu. Kaç dakika geçmişti emin değildi. Az evvel başına gelenlerin gerçek mi yoksa rüya mı olduğundan dahi emin olamıyordu. Yata'daydılar, değil mi? Bir terör olayı vardı, müdahaleye gelmişlerdi. Sonra ne olmuştu? Telsizin sinyal sesi ile genç kızın bütün düşünceleri netliğe kavuştu. Bir uranyum dengesizleşmesi yaşanmıştı. Ölümcül miktarda uranyum tüm şehre saçılmıştı. Bu ölüm demekti. Ciddi miktarda radyasyona maruz kalmışlardı. Muhtemelen çok fazla insan ölmüştü. Kendileri son hayatta kalanlar olabilirlerdi. Her şey bitmişti artık. Yata'nın sonu gelmişti. Belki kendilerinin sonu dahi gelmiş olabilirdi. Kaybetmişlerdi. Tüm bunlara değmiş miydi? "Yata'yı da... sikeyim... Pakt'ı da... sikeyim... Savaşınızı da... sikeyim..."

Sürünerek en yakın duvara doğru ilerledi ve destek alarak kendini ayağa kaldırdı. Gitmeleri gerekiyordu. Şimdi ölemezlerdi. Buraya kadar dayanmıştılar. Ayakta durabilecek kadar güç topladıktan sonra Meinsu'yu kontrol etmeye gitti. Arkadaşı inanılmaz bitkin ve acı içinde görünüyordu. Kendi yüzünün de böyle göründüğüne emindi. Arkadaşının omzuna girip onu ayağa kaldırmaya çalıştı. "Bu lanet yerden... gidelim..." Bir an önce kendilerini dışarı atıp toplanma bölgesine gitmek zorundaydılar. Çok fazla uzaklaşmadıklarını ve zamanında yetişebileceklerini umuyorlardı. Zar zor adım atarken aklına Bok geldi. Buradaysa kesin ölmüştü. Yakınlarda mıydı? Çok büyük ihtimalle buradaydı zaten. O öldüyse ne yapacaktı? Hayatına nasıl devam edecekti? Onsuz gitmek istemiyordu. Yaşıyorsa buluşma noktasında onu görür müydü? Telsizini zar zor eline aldı. "Bok... Sevgilim... Yaşıyor musun? Cevap ver bana lütfen... Lütfen iyi olduğunu söyle..." Buradaysa onun da telsizi olmalıydı. Telsizi varsa onu duyabilirdi. Küçük bir ihtimaldi ancak belirsizlikle cebelleşmekten çok daha iyiydi. Buluşma noktasına doğru ilerlerken ondan gelecek yanıtı beklemeye başladı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#20
Sai ve ben, ikimizde karşımızdaki düşmanlardan kurtulmak için farklı yollar denemeye karar verdik. Ben biraz daha agresif olmayı deneyerek her zaman oklarımı güçlendirmek için kullandığım tekniğimi yanımızdaki koca arabaya uygulamaya çalıştım. Sai ise kendi elementini kullanarak bir şeyler yapmaya çalıştı ama tam olarak ne yapmak istediği konusunda bir fikrim yok. Planlarımızı uygulama konusunda ikimizde bir sorun yaşamasak da hiç beklemediğimiz bir sorunla karşılaştık. Arabayı uranyum ile güçlendirdikten hemen sonra felç geçirecek gibi oldum. Bir yandan da gözlerim cayır cayır yanmaya başladı. Bir anda ok dan böyle büyük bir yapıya geçip kendimi çok zorladığım için mi böyle oldu bilmiyorum ama vücudumun gösterdiği bu tepkiler normal değil. Gösterdiğim tepkiler kısa sürede daha da şiddetlendikten sonra düşmanların varlığını es geçerek bir anda çığlık çığlığa kaçmaya başladım. Neler olduğundan tam olarak emin değilim ama tek bildiğim şu anda buradan kaçmam gerekiyor. İçgüdüsel olarak kafamdaki bu düşünce ile soldaki binanın içerisine girerek bodrum katındaki bir odaya girdim.

Odaya girdikten sonra hala daha kendimde değildim. Daha önce hiç böyle hissetmediğim için çok garip hissediyorum. Gözlerimden ve burnumdan akan kanları silip birazcık kustuktan sonra işlerin ne kadar ciddi olduğunu iyice kavramaya başladım. Belli ki yüksek oranda radyasyona maruz kaldık. Kullandığım güçlendirmenin bu kadar yıkıcı etkilere sebep olmasını beklemediğim için çok şaşırdım. Gerçekten de büyük güç büyük sorumluluk istiyor. Bundan sonra uranyum kullanırken daha da dikkatli olmam gerekiyor. Sai’de yavaştan kendine gelmeye çalışırken az önce neler olduğu hakkında bazı sorular sordu. Bir yandan başımdan dökülen saçlar ile oynayıp bir yandan da hiç konuşmak istemesem de ona cevap vererek “Kusura bakma. Bu kadar güçlü olduğumu bilmiyordum.” Dedim.

Belirli bir süre bulunduğumuz yerde bekledikten sonra telsizde gelen anonsu duyduk. Görünüşe göre olayları biraz yanlış yorumlamışız. Olayların sebebi ben değil bir başka uranyum kullanıcısının çok fazla güç kullanmasıydı. Bu olay sonucunda uranyumun neden çok fazla tercih edilmediğini anladım. Ayrı rotalardan gitmemize rağmen gücümüzün kontrolünü yitirdiğimiz zaman sonuçları bu kadar ölümcül olabiliyor. Umarım günün birinde bende böyle bir sorunla uğraşmak zorunda kalmam. Anons geldikten sonra Sai hızlıca telsizini çıkarıp yardım çağrısında bulundu. Zaten savaş yüzünden kaotik olan atmosferde bir de büyük çaplı radyasyon sorunu varken kimsenin bize yardım edeceğini düşünmüyorum. Tabi yine de denemekten zarar gelmez. Telsiz ile işimiz bittikten sonra vakit kaybetmeden kendimi toparlamaya çalışarak Sai’nin peşine takılacağım. Herkes bölgeyi boşaltmaya başladıysa sorunlar tahmin ettiğimizden çok daha fazla olabilir. Bu kargaşada dost düşman herkes buradan kaçamaya çalışacağı için olabildiğimiz kadar hızlı olmamız gerekiyor.
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Yata”

cron