Merdivenleri çıktıktan sonra altın süslemelerle kaplı olan yoldan, 'oturma odası' adı verilen fakat bir oturma odasından ziyade taht odasına benzeyen mekana doğru ilerlememize devam ettik. Gün ışığı pencerelerden içeriye süzülürken bir anlığına duraksadım ve bakışlarımı pencerenin öteki tarafına, yani bahçeye yönelttim. Adını hatırlayamadığım kuzenlerimin teker teker malikaneye geldiğini gördüğüm anda onlar adına üzülmeden edemedim. Szogol ile birlikte çektiğimiz bu kısa ama acı verici yolculuğa onlar da katlanacaktı.
Duraksadığımı gören Szogol bana dönerek
"N'oldu? Korktun mu?" dedi. Sözlerine anlam veremediğimi gayet net bir şekilde belirten bir ifade takındıktan sonra
"Korkmak mı? Şu anda ne hissettiğim duygu korkudan biraz daha farklı genç efendi." dedim. Suratındaki duygusuz gülümsemeyi koruyan Szogol birkaç saniye bekledikten sonra cevap verdi.
"Değişmediğini gördüğüm için mutlu oldum Bekwo. Tam da duyguları olmayan bir makineden beklendiği gibi davranıyorsun." Duygularım yok mu? Hayır aslında onların olduğunu biliyorum fakat henüz keşfedemedim. Mutluluğun ne olduğunu Yata'ya gittiğimde keşfetmeyi başardım, eminim ki orada kalmaya devam ettikçe daha fazlasını da keşfedeceğim. Elbette sadece Yata'da değil, Flayuf'ta geçirdiğim süre içerisinde elde ettiğim duygular mevcut fakat bunlar pekte iyi hissettirmeyen duygulardı.
"Hadi gidelim, efendiyi bekletmemeliyiz." diyerek kibar bir şekilde elini bana uzattı Szogol. Aynı kibarlıkta elini kavradıktan sonra cehennemin bizi beklediği odaya doğru ilerlemeye devam ettik. Hala merdivenlerde hissettiğim ağırlığı bacaklarımda hissedebiliyordum fakat bu benim ilerlememe engel değil.
Kapıyı açtıktan sonra taht vari koltuğunda oturmuş olan Dufo Ganta ile karşılaştık. Suratında her zamanki gibi sakin fakat bir o kadar da ciddi bir ifade mevcuttu. Szogol ile birlikte hafifçe eğilerek onu selamladık.
"Szogol, Bekwo hoşgeldiniz. Diğerleri gelene kadar oturun." Oturma odası adının verildiği bu oda aslında bir toplantı odası. Devasa sayılabilecek bir masa ve etrafında elliye yakın sandalye mevcut. Altın rengi süslemelerin olduğu duvarın, Dufo'nun oturduğu tahtın arkasında kalan kısmında hanemizin ve Tihami'nin bayrakları bulunuyor. Tihami Cumhuriyeti'nin hanemizden daha üstün olduğunu belirtmek için de hanenin bayrağı, Tihami Cumhuriyeti bayrağının altında olacak şekilde yerleştirilmiş.
Odada Szogol ve benim haricimde yaklaşık on kişi daha bulunuyordu. Açıkçası hiçbirinin adını hatırlamıyorum, hatırlanmaya değecek kişiler olsalardı eminim ki hatırlardım.
Yaklaşık on dakikalık bir beklemenin ardından diğer kuzenlerimiz ve onlarla birlikte hane içerisinde nüfuzu olan birkaç amcamız odaya girdi. Ayağa kalkarak onları selamladıktan sonra Dufo etrafına bakındı ve her zamanki gibi sakin bir şekilde konuşmaya başladı.
"Öncelikle hoşgeldiniz çocuklarım." 'Çocuklarım' kelimesini her seferinde baskılı bir şekilde söyler Dufo. Bunun sebebi sanırım hepimizi sevdiğini falan belirtmek fakat onun gözünde hiçbirimizin değeri olmadığına adım gibi eminim.
"Bugün sizi buraya toplamamın nedeni aslında oldukça basit." Szogol hariç bütün kuzenlerimin gözlerinden aşırı derecede meraklı, aynı zamanda da korku içerisinde olduklarını anlayabiliyordum.
"Bugün Ganta soyunu devam ettireceğiniz partnerlerinizi açıklayacağız. Hanemizin yönetiminde bulunan herkesle tartışarak size en uygun eşleri seçtik, o yüzden içiniz rahat olsun çocuklarım." Bu sözler bittiği anda ortamda homurdanma sesleri yükseldi. Aptal kuzenlerim birbirlerine kısık seslerle bir şeyler söylüyordu fakat Dufo'nun bundan hoşnut kalmayacağının farkında olmaları gerekirdi. Yaşlı adam elini ağzına götürerek boğazını temizledi, ardından avını öldürmek isteyen bir avcının gözleriyle bize baktı. Sadece o bakışları görmek dahi soğuk terler dökmeme neden oldu.
"Önümüzdeki üç hafta boyunca evlilik adaylarınızla birlikte zaman geçirecek ve birbirinizi daha yakından tanıyacaksınız." Dufo konuşmasını bitirdikten sonra ortama bir ölüm sessizliği çöktü. Erkek kuzenlerimden birisi hızla ayağa kalkarak çaresiz bir şekilde konuşmaya başladı.
"D-Dufo efendi, benim sevdiğim birisi var efendim. Onu ilk gördüğüm anda aşık oldum ve onu ne olursa olsun bırakmak istemiyorum. Lütfen efendim, size yalvarıyorum onunla birlikte olmama izin verin. Ne olursa olsun yapmaya hazırım efendim, lütfen sadece izin verin." Kuzenimizin bu halini gören Szogol'un suratında ilk defa duygu barındıran bir ifade oluştu, sırıtıyordu. Dufo'nun nasıl tepki vereceğini en iyi bilen iki kişi Szogol ve ben olduğumdan ötürü, Szogol'un neden böyle bir tepki verdiğini anlayabiliyordum. Zaten çok geçmeden de Dufo konuşmaya başladı. Sakin bir ses tonuyla konuşan yaşlı adam
"Ne olursa olsun yapmaya hazır mısın?" dedi. Kuzenim aldığı bu olumlu sayılabilecek cevapla birlikte gülümseyerek
"Evet efendim ne olursa olsun yapmaya hazırım!" diye bağırdı. Bunu duyan birkaç kuzenim daha ayağa kalkarak ilkiyle aynı cümleleri kurdu. Bu sırada Szogol'un sırıtması daha da büyüyordu, hafifçe dirseğimle onu dürttüm. Göz ucuyla bana bakan Szogol ne söylemek istediğimin farkına varmış olsa gerek ki her zamanki duygusuz gülümsemesini tekrardan suratına takındı.
"Başka evlenmek istediği birisi olan var mı?" Dufo bakışlarını bizlere, oturanlara çevirdikten sonra bu sözleri söyledi. Birkaç saniye beklemenin ardından suratındaki sakin ifade, beni aşağılarken sürekli olarak takındığı cani sırıtmaya dönüştükten sonra konuşmasına devam etti.
"Bugünden itibaren hepinizin soyadı değişecek ve Egmub'a atanacaksınız. Hayatınızın sonuna kadar sizi izleyecek ve Egmub'dan dışarıya adım atmadığınızdan emin olacağız." Egmub gibi hiçbir şeyin olmadığı bir şehre gitmek bile başlı başına kötü bir şey olmasına rağmen bir de üstüne üstlük sevgililerini kaybettiler. Ama önemli değil, önlerinde uzun bir hayat var. Eminim ki daha iyilerini bulmayı başaracaklardır.
Duygusal olarak çökmüş olan kuzenlerimin odadan çıkarılması biraz uzun sürdü, bu süre içerisinde herkesin oldukça gergin olduğunu görebiliyordum. Kimsenin ağzını açmaya dahi gücü yoktu, hiçbir zaman da olmayacak.
Kuzenlerimiz odadan çıktıktan sonra Dufo herkesin eşlerini belirtmeye başladı. İsimler okunmaya devam ettikçe kimilerinin suratına gülücükler yerleşti, kimilerinin ise suratı düştü. Benim için eşimin kim olduğu pek önemli değildi, tek yapmam gereken benimle birlikte adı okunan kişiyle bir çocuk yapmaktı. Elbette dokuz ay karnımda bir bebeği taşımak istemiyorum fakat bunu yapmak benim görevim. Doğduğum andan itibaren belirlenmiş olan görevim...
"Szogol ve Bekwo"
Szogol'un isminin yanında kendi ismimi duyunca biraz şaşırmadığımı söylersem yalan söylemiş olurum. Sonuçta ailenin gelecekteki lideri gözüyle bakılan birisine, Genç Efendi olarak hitap edilen birisinin adının yanında benimkinin olacağını düşünmüyordum. Szogol'da şaşırmış olsa gerek ki birkaç saniye hiç hareket etmeden durdu.
Yaklaşık beş dakika boyunca daha isimler okunduktan sonra Dufo dağılabileceğimizi söyledi, biz de ayaklandık. Tam gitmeye hazırlanırken
"Szogol, Bekwo ikiniz bekleyin." dedi. Vücudumun tamamında hissettiğim irkilmeyle birlikte olduğum yerde donakaldım. Hafifçe yutkunduktan sonra tekrardan sandalyeme oturdum.
Herkes odadan çıktıktan sonra cani gülümsemesini tekrardan suratına takınan Dufo konuşmaya başladı.
"Sizi neden birlikte seçtiğimi merak ediyorsunuz değil mi?" Başımı hafifçe iki yana sallayarak
"Hayır efendim, eğer siz bunun doğru olduğunu düşünüyorsanız sorgulamak bizim haddimiz değildir." dedim.
"Bekwo ile aynı düşünceler içerisindeyim efendim." diye ekledi Szogol. Açıkçası yaşlı adamın içimi okumasından hiç ama hiç hoşnut değilim. Aslında Dufo'nun söylediği gibi gerçekten de neden böyle absürt bir seçim yaptığını merak ediyordum. Sonuçta Szogol'un eşi olmak için ailemizde benden daha iyi çok daha fazla insan bulunuyor.
"Hahahaha~~ İkiniz beni gerçekten de eğlendiriyorsunuz. Söylediklerinizde zerre samimiyet olmamasına rağmen bana bunları söylemekte asla çekinmiyorsunuz. İşte tam olarak bu yüzden ikinizi birbirinizin eşi olarak seçtim." Yaşlı adamın bu halini hiç sevdiğimi söyleyemem. Sadece Szogol, ben ve ailede bulunan birkaç üst düzey yetkilinin bildiği bu hal onun asıl korkunç olan hali.
Yaşlı adamın sözlerine ikimiz de cevap vermedik çünkü verecek bir cevabımız yoktu. Tatlı sözcüklerle onu yalamaya devam edebilirdik fakat bu sadece onun sinirlenmesine neden olacaktı, o yüzden sessizliğimizi koruduk.
"İkiniz benim yarattığım en iyi 'Gantalarsınız'." Bu sözlerle ne anlatmak istediğini anlamadım fakat ikimiz de iltifat için teşekkür ederek odadan ayrıldık.