Sancılı Kavuşma

#1
Yata'ya adımımı attığım andan itibaren yoğun bir tempo içerisinde olmama rağmen sonunda bir boşluk buldum. Üniversitem ve polis akademisinin tatil dönemi aynı döneme denk geldiği için gerçekten de şanslı olduğumu düşünüyordum fakat yanıldığımı fark etmem pek uzun sürmedi. Birkaç günlük boşluğun ardından sabahın erken saatlerinde gelen telefon irkilerek yatağımdan kalkmama neden oldu. Kimin aradığını az çok tahmin edebiliyordum fakat yine de arayanın düşündüğüm kişi olmaması için inanmadığım tanrılara dua ediyordum. Ağır ve korkak adımlarla telefona yaklaştım. Ahizeyi kaldırarak kulağıma dayadım ve hiç ama hiç duymak istemediğim o kişinin sesini duydum; Annem. Geçtiğimiz altı ay boyunca beni bir kez aramamış olan bu kadın, durduk yere beni aradığı için başıma hiçte hoş olmayan şeylerin geleceğinin farkındaydım. Beni bir daha rahatsız etmemesini söyleyip telefonu kapatmak istiyordum fakat o kadar cesur birisi değilim, hiçbir zaman da olamayacağım.

Dinledim, dinledim ve dinledim. Uzun bir konuşmanın ardından ise isteksiz bir "Tamam" cevabı verdim. Bir sürü gereksiz bilgi aldım fakat özetlemem gerekirse ailem önümüzdeki üç haftalık tatil boyunca evimde olmamı istiyor. Annemin söylediğine göre Dufo Ganta, yani ailemizin lideri tarafından görevlerine başlamamış bütün gençlerin bu dönemde evde olması emredilmiş. Açıkçası o yaşlı adamla hiç görüşmek istemiyorum. Gözlerinden her zaman beni aşağı gördüğünü hissedebiliyorum.

Otobüse bindiğim anda Flayuf'tan ne kadar nefret ettiğimin bir kez daha farkına vardım. Sadece oraya doğru giden bir otobüsün içerisinde olduğumu düşününce bile midem bulanıyor, başıma ağrılar giriyor. Elbette otobüste olmak, Flayuf'ta olmaktan on kat daha iyiydi fakat o an bunun farkına varamamıştım.

Birkaç saatlik bir yolculuğun ardından vardığım Flayuf, topraklarına adım attığım anda beni içerisine doğru çekmeye başladı. Hava günlük güneşlik olmasına rağmen ağır bir yağmurun altındaymışım gibi hissediyordum. 'Ganta' soyadının beni bağladığı bu topraklardan hayatımın sonuna kadar kaçışımın olmadığını bir kez daha anladım. Ne kadar uzağa gitsem de eninde sonunda buraya dönmek zorunda kalacağımın da farkındaydım. Bu düşünce beni kesinlikle rahatsız ediyor fakat bu benim yaşamak zorunda olduğum kaderim.

Image

Malikanenin kapısının önüne geldiğimi gören koruma saygılı bir şekilde önümde hafifçe eğilerek kapıları açtı. Dışarıdan bakıldığında oldukça kibar birisi gibi görünmesine rağmen bu adam da, malikanedeki herkes gibi kötü kalpli birisi. Önümde eğilmek zorunda kaldığı için öfkeden kudurduğuna adım gibi eminim, ne de olsa yaklaşık yirmi yıldır hayatımda olan birisi.

Kapılardan içeriye girdikten sonra kahverengi valizimi sürükleyerek ilerlemeye devam ettim. Nefret ettiğim fakat bir o kadar da sevdiğim bahçenin içerisinden geçerken nostaljik duygular yaşadım. Bu bahçeden son geçişimin üzerinden sadece altı ay geçmiş olmasına rağmen yıllar geçmiş gibi hissediyorum.
Image
► Show Spoiler

Re: Sancılı Kavuşma

#2
Image
"Hanımefendi evini ziyaret etmeye gelmiş." Düşüncelere dalmış bir şekilde bahçeyi izlemekle meşgulken duyduğum bu sesle birlikte hafifçe irkildim. Son görüşmemizin ardından sesi biraz daha olgunlaşmış olmasına rağmen sözcükleriden ve kullandığı tonlamadan kim olduğunu anlamam pek zor olmadı. Yavaşça arkama döndükten sonra bir leydiye yakışır şekilde onu selamladım. "Nasılsınız genç efendi?" Szogol Ganta, hanemizde bulunan tek piç. Normal şartlar altında Ganta hanesine piçler giriş yapamaz hatta Ganta soyadını dahi kullanamazlar fakat Szogol bir istisna. Dufo'nun oğlu olmasının yanı sıra gerçek bir dahi olması ailenin içerisine girmesine olanak sağladı. Söylentilere göre altı aylıkken yürümeyi, bir yaşında konuşmayı, iki yaşında okumayı, üç yaşında da matematiği öğrenmiş. Tabii dediğim gibi bunlar tamamen söylenti ama dahi olduğu bir gerçek.

"Size malikaneye kadar eşlik etme onurunu bahşeder misiniz acaba?" Bakışlarımı hafifçe kaldırarak gözlerine baktım fakat herhangi bir duygu belirtisi göremedim. Her zaman böyleydi, hiçbir zaman onun ne düşündüğünü kavrayamadım. Açıkçası on altı yıldır beraber olmamıza rağmen nasıl birisi olduğunu bilmiyorum. Malikanedeki hemen hemen herkesi çözmüş olmama rağmen onu çözemedim. Suratında her zaman duygularını saklayan, nazik bir gülümseme bulunuyor. "Tabii, gidelim Bekwo." Yavaşça yanıma yaklaştıktan sonra kibar bir şekilde koluma girdi. Benimle temas ettiğinde bir tepki verip vermeyeceğini merak ettiğimden ötürü göz ucumla suratına baktım fakat nafile, suratındaki hiçbir kas hareket etmedi.

"Sensiz geçen altı ay oldukça sıkıcıydı Bekwo, keşke Yata'ya gitmek yerine Flayuf'ta kalsaydın." Bu sözleri duyduktan sonra biraz şaşırdığımı itiraf etmem gerekiyor çünkü böyle sözler söyleyecek birisi değildi. "Abartıyorsunuz Genç Efendi, ben sıkıcı ve sade bir insanım." dedim her zamanki ifadesiz suratımla. Szogol başını iki yana sallayarak "Hayır, hayır hiçte öyle değilsin Bekwo." dedi. Başımı hafifçe yana çevirerek gözlerimi Szogol'un gözlerine kilitledikten sonra "Evet, öyleyim." dedim.

Son sözlerimin ardından Szogol konuşmayı uzatmayarak bana eşlik etmeye devam etti, ta ki malikaneden içeriye adımımızı atana kadar. Kapının önünde duran hizmetliler hafifçe öne doğru eğilerek Szogol ve bana selam verdi fakat gözlerinden bu durumdan hiç memnun olmadıklarını anlayabiliyordum. Büyük ihtimalle benim gibi 'başarısız' birisine eğilmek onlar için acı vericidir. Daha birkaç sene öncesine kadar beraber yemek yediğim insanların benden neden bu kadar nefret ettiğini anlayamıyorum.

Bizim gelişimizin ardından Kahya yanıma gelerek elimdeki valizi aldı ve odama götüreceğini söyledi. Başımla onu onayladıktan sonra soğuk bir ses tonuyla "Annem ve babam nerede Adrud?" dedim. Yaşlı Djurat kökenli adamın suratındaki ifade gerçekten de görülmeye değerdi. Yanımda Szogol olduğundan ötürü ne dersem diyeyim bana karşı gelemeyeceğini biliyordum, bunu da avantajıma kullanmaya karar verdim. "Kendilerini şu anda görmeniz mümkün değil Bekwo Hanımefendi, Dufo efendi tarafından oturma odasına bekleniyorsunuz." Bakışlarını Szogol'a çeviren kahya, "Siz de Szogol genç efendi." diye ekledi.

Szogol ile birlikte merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladık. Attığım her adımla birlikte bacaklarıma ağır bir yük bindiğini hissedebiliyordum. Adım atmak için bacaklarımı her kaldırdığımda bacaklarımdaki ağırlığın büyüklüğü artıyordu. Ayaklarımı kaldırmak dahi canımı yakıyor olmasına rağmen merdivenleri tırmanmaya devam ettim.
Image
► Show Spoiler

Re: Sancılı Kavuşma

#3
Image

Merdivenleri çıktıktan sonra altın süslemelerle kaplı olan yoldan, 'oturma odası' adı verilen fakat bir oturma odasından ziyade taht odasına benzeyen mekana doğru ilerlememize devam ettik. Gün ışığı pencerelerden içeriye süzülürken bir anlığına duraksadım ve bakışlarımı pencerenin öteki tarafına, yani bahçeye yönelttim. Adını hatırlayamadığım kuzenlerimin teker teker malikaneye geldiğini gördüğüm anda onlar adına üzülmeden edemedim. Szogol ile birlikte çektiğimiz bu kısa ama acı verici yolculuğa onlar da katlanacaktı.

Duraksadığımı gören Szogol bana dönerek "N'oldu? Korktun mu?" dedi. Sözlerine anlam veremediğimi gayet net bir şekilde belirten bir ifade takındıktan sonra "Korkmak mı? Şu anda ne hissettiğim duygu korkudan biraz daha farklı genç efendi." dedim. Suratındaki duygusuz gülümsemeyi koruyan Szogol birkaç saniye bekledikten sonra cevap verdi. "Değişmediğini gördüğüm için mutlu oldum Bekwo. Tam da duyguları olmayan bir makineden beklendiği gibi davranıyorsun." Duygularım yok mu? Hayır aslında onların olduğunu biliyorum fakat henüz keşfedemedim. Mutluluğun ne olduğunu Yata'ya gittiğimde keşfetmeyi başardım, eminim ki orada kalmaya devam ettikçe daha fazlasını da keşfedeceğim. Elbette sadece Yata'da değil, Flayuf'ta geçirdiğim süre içerisinde elde ettiğim duygular mevcut fakat bunlar pekte iyi hissettirmeyen duygulardı.

"Hadi gidelim, efendiyi bekletmemeliyiz." diyerek kibar bir şekilde elini bana uzattı Szogol. Aynı kibarlıkta elini kavradıktan sonra cehennemin bizi beklediği odaya doğru ilerlemeye devam ettik. Hala merdivenlerde hissettiğim ağırlığı bacaklarımda hissedebiliyordum fakat bu benim ilerlememe engel değil.

Image
Kapıyı açtıktan sonra taht vari koltuğunda oturmuş olan Dufo Ganta ile karşılaştık. Suratında her zamanki gibi sakin fakat bir o kadar da ciddi bir ifade mevcuttu. Szogol ile birlikte hafifçe eğilerek onu selamladık. "Szogol, Bekwo hoşgeldiniz. Diğerleri gelene kadar oturun." Oturma odası adının verildiği bu oda aslında bir toplantı odası. Devasa sayılabilecek bir masa ve etrafında elliye yakın sandalye mevcut. Altın rengi süslemelerin olduğu duvarın, Dufo'nun oturduğu tahtın arkasında kalan kısmında hanemizin ve Tihami'nin bayrakları bulunuyor. Tihami Cumhuriyeti'nin hanemizden daha üstün olduğunu belirtmek için de hanenin bayrağı, Tihami Cumhuriyeti bayrağının altında olacak şekilde yerleştirilmiş.

Odada Szogol ve benim haricimde yaklaşık on kişi daha bulunuyordu. Açıkçası hiçbirinin adını hatırlamıyorum, hatırlanmaya değecek kişiler olsalardı eminim ki hatırlardım.

Yaklaşık on dakikalık bir beklemenin ardından diğer kuzenlerimiz ve onlarla birlikte hane içerisinde nüfuzu olan birkaç amcamız odaya girdi. Ayağa kalkarak onları selamladıktan sonra Dufo etrafına bakındı ve her zamanki gibi sakin bir şekilde konuşmaya başladı. "Öncelikle hoşgeldiniz çocuklarım." 'Çocuklarım' kelimesini her seferinde baskılı bir şekilde söyler Dufo. Bunun sebebi sanırım hepimizi sevdiğini falan belirtmek fakat onun gözünde hiçbirimizin değeri olmadığına adım gibi eminim. "Bugün sizi buraya toplamamın nedeni aslında oldukça basit." Szogol hariç bütün kuzenlerimin gözlerinden aşırı derecede meraklı, aynı zamanda da korku içerisinde olduklarını anlayabiliyordum. "Bugün Ganta soyunu devam ettireceğiniz partnerlerinizi açıklayacağız. Hanemizin yönetiminde bulunan herkesle tartışarak size en uygun eşleri seçtik, o yüzden içiniz rahat olsun çocuklarım." Bu sözler bittiği anda ortamda homurdanma sesleri yükseldi. Aptal kuzenlerim birbirlerine kısık seslerle bir şeyler söylüyordu fakat Dufo'nun bundan hoşnut kalmayacağının farkında olmaları gerekirdi. Yaşlı adam elini ağzına götürerek boğazını temizledi, ardından avını öldürmek isteyen bir avcının gözleriyle bize baktı. Sadece o bakışları görmek dahi soğuk terler dökmeme neden oldu.

"Önümüzdeki üç hafta boyunca evlilik adaylarınızla birlikte zaman geçirecek ve birbirinizi daha yakından tanıyacaksınız." Dufo konuşmasını bitirdikten sonra ortama bir ölüm sessizliği çöktü. Erkek kuzenlerimden birisi hızla ayağa kalkarak çaresiz bir şekilde konuşmaya başladı. "D-Dufo efendi, benim sevdiğim birisi var efendim. Onu ilk gördüğüm anda aşık oldum ve onu ne olursa olsun bırakmak istemiyorum. Lütfen efendim, size yalvarıyorum onunla birlikte olmama izin verin. Ne olursa olsun yapmaya hazırım efendim, lütfen sadece izin verin." Kuzenimizin bu halini gören Szogol'un suratında ilk defa duygu barındıran bir ifade oluştu, sırıtıyordu. Dufo'nun nasıl tepki vereceğini en iyi bilen iki kişi Szogol ve ben olduğumdan ötürü, Szogol'un neden böyle bir tepki verdiğini anlayabiliyordum. Zaten çok geçmeden de Dufo konuşmaya başladı. Sakin bir ses tonuyla konuşan yaşlı adam "Ne olursa olsun yapmaya hazır mısın?" dedi. Kuzenim aldığı bu olumlu sayılabilecek cevapla birlikte gülümseyerek "Evet efendim ne olursa olsun yapmaya hazırım!" diye bağırdı. Bunu duyan birkaç kuzenim daha ayağa kalkarak ilkiyle aynı cümleleri kurdu. Bu sırada Szogol'un sırıtması daha da büyüyordu, hafifçe dirseğimle onu dürttüm. Göz ucuyla bana bakan Szogol ne söylemek istediğimin farkına varmış olsa gerek ki her zamanki duygusuz gülümsemesini tekrardan suratına takındı.

"Başka evlenmek istediği birisi olan var mı?" Dufo bakışlarını bizlere, oturanlara çevirdikten sonra bu sözleri söyledi. Birkaç saniye beklemenin ardından suratındaki sakin ifade, beni aşağılarken sürekli olarak takındığı cani sırıtmaya dönüştükten sonra konuşmasına devam etti. "Bugünden itibaren hepinizin soyadı değişecek ve Egmub'a atanacaksınız. Hayatınızın sonuna kadar sizi izleyecek ve Egmub'dan dışarıya adım atmadığınızdan emin olacağız." Egmub gibi hiçbir şeyin olmadığı bir şehre gitmek bile başlı başına kötü bir şey olmasına rağmen bir de üstüne üstlük sevgililerini kaybettiler. Ama önemli değil, önlerinde uzun bir hayat var. Eminim ki daha iyilerini bulmayı başaracaklardır.

Duygusal olarak çökmüş olan kuzenlerimin odadan çıkarılması biraz uzun sürdü, bu süre içerisinde herkesin oldukça gergin olduğunu görebiliyordum. Kimsenin ağzını açmaya dahi gücü yoktu, hiçbir zaman da olmayacak.

Kuzenlerimiz odadan çıktıktan sonra Dufo herkesin eşlerini belirtmeye başladı. İsimler okunmaya devam ettikçe kimilerinin suratına gülücükler yerleşti, kimilerinin ise suratı düştü. Benim için eşimin kim olduğu pek önemli değildi, tek yapmam gereken benimle birlikte adı okunan kişiyle bir çocuk yapmaktı. Elbette dokuz ay karnımda bir bebeği taşımak istemiyorum fakat bunu yapmak benim görevim. Doğduğum andan itibaren belirlenmiş olan görevim...

"Szogol ve Bekwo"

Szogol'un isminin yanında kendi ismimi duyunca biraz şaşırmadığımı söylersem yalan söylemiş olurum. Sonuçta ailenin gelecekteki lideri gözüyle bakılan birisine, Genç Efendi olarak hitap edilen birisinin adının yanında benimkinin olacağını düşünmüyordum. Szogol'da şaşırmış olsa gerek ki birkaç saniye hiç hareket etmeden durdu.

Yaklaşık beş dakika boyunca daha isimler okunduktan sonra Dufo dağılabileceğimizi söyledi, biz de ayaklandık. Tam gitmeye hazırlanırken "Szogol, Bekwo ikiniz bekleyin." dedi. Vücudumun tamamında hissettiğim irkilmeyle birlikte olduğum yerde donakaldım. Hafifçe yutkunduktan sonra tekrardan sandalyeme oturdum.

Herkes odadan çıktıktan sonra cani gülümsemesini tekrardan suratına takınan Dufo konuşmaya başladı. "Sizi neden birlikte seçtiğimi merak ediyorsunuz değil mi?" Başımı hafifçe iki yana sallayarak "Hayır efendim, eğer siz bunun doğru olduğunu düşünüyorsanız sorgulamak bizim haddimiz değildir." dedim. "Bekwo ile aynı düşünceler içerisindeyim efendim." diye ekledi Szogol. Açıkçası yaşlı adamın içimi okumasından hiç ama hiç hoşnut değilim. Aslında Dufo'nun söylediği gibi gerçekten de neden böyle absürt bir seçim yaptığını merak ediyordum. Sonuçta Szogol'un eşi olmak için ailemizde benden daha iyi çok daha fazla insan bulunuyor. "Hahahaha~~ İkiniz beni gerçekten de eğlendiriyorsunuz. Söylediklerinizde zerre samimiyet olmamasına rağmen bana bunları söylemekte asla çekinmiyorsunuz. İşte tam olarak bu yüzden ikinizi birbirinizin eşi olarak seçtim." Yaşlı adamın bu halini hiç sevdiğimi söyleyemem. Sadece Szogol, ben ve ailede bulunan birkaç üst düzey yetkilinin bildiği bu hal onun asıl korkunç olan hali.

Yaşlı adamın sözlerine ikimiz de cevap vermedik çünkü verecek bir cevabımız yoktu. Tatlı sözcüklerle onu yalamaya devam edebilirdik fakat bu sadece onun sinirlenmesine neden olacaktı, o yüzden sessizliğimizi koruduk. "İkiniz benim yarattığım en iyi 'Gantalarsınız'." Bu sözlerle ne anlatmak istediğini anlamadım fakat ikimiz de iltifat için teşekkür ederek odadan ayrıldık.
Image
► Show Spoiler

Re: Sancılı Kavuşma

#4
Normal şartlar altında önümüzdeki üç haftanın sonunda Szogol ile evlenmemiz gerekirdi fakat Szogol henüz reşit olmadığından ötürü düğünümüz birkaç yıl sonra gerçekleşecek... Durumun üzerine biraz düşündükten sonra Szogol'un olabilecek en iyi aday olduğuna karar verdim. Çocukluğumuzdan beri bana 'böcek' muamelesi yapmayan belki de tek kişi kendisi. Diğer kuzenlerim, büyüklerim, hizmetçiler ve hatta güvenlikler dahi bana bir böcek gibi davranıyordu. Başarısız olarak nitelendirilen iki bireyin birleşimi sonucu ortaya çıkmış olan birisi olduğumdan ötürü kimsenin umrumda olmamıştım. Akranlarım konforlu bir hayat geçirirken ben soğuk duş almak, yemek artıklarını yemek zorunda kalıyordum. Sahip olduğum ebeveynlerden hiç ama hiç bahsetmiyorum bile, beni ailede yükselmek için bir araç olarak görmekten başka bir şey yapmadılar. Ama nefret gibi bir duyguya sahip olmadığımdan ötürü onlardan nefret edemiyorum. Bana böcekmişim gibi davrananlardan da nefret etmiyorum fakat etmek istiyorum.

Evlilik adaylarımızın açıklandığı günün akşamı oldukça kaliteli sayılabilecek bir odaya yerleştirildim. Hayatımın tamamı boyunca bana eziyet eden, aşağılayan insanlar önümde saygıyla eğiliyor, gereksiz iltifatlarda bulunuyorlardı. Açıkçası şu birkaç saatte karşılaştığım muameleden sonra hayatının tamamını bu şekilde geçirmiş olan Szogol'a üzülmeden edemedim.

Ertesi sabah kalktığımda Szogol ile birlikte bahçenin en güzel yerlerinden birinde kahvaltı yaptık. Kahvaltıdan sonra hizmetçilerden birisi kahvelerimizi bardaklarına doldurdu. Kahvemden bir yudum aldıktan sonra "Nişanlım ile baş başa kalmak istiyorum." dedim sakince. Çevremizde bulunan hizmetliler birkaç saniye boyunca bekledikten sonra Szogol'un bakışlarını onlara doğrultması üzerine dağıldılar. Kahvemden bir yudum daha aldıktan sonra "Dün, Dufo Efendi'nin söyedikleri hakkında ne düşünüyorsun?" dedim. Sakin bir şekilde kahvemden yudum aldıktan sonra bakışlarımı Szogol'un suratına çevirdim. Baş başa kalmış olmamıza rağmen suratındaki maskeyi düşürmüyor oluşu beni biraz rahatsız ediyordu. "Yarattığı en iyi Ganta'lar olmamızdan mı bahsediyorsun?" Başımla onayladım. "Yıllar önce, Dufo Efendi beni Egmub'un arka sokaklarından çıkartarak buraya getirmek üzere bir arabaya bindirdi. Hiç sevgi görmeyerek büyüyen bir çocuk olarak sevgisizliğe alışıktım fakat hiç görmediğim babamın beni almaya geleceği söylendiğinde içimde ufak da olsa bir umut yeşermişti. Yine de ona tam olarak güvenmediğimden ötürü düşüncelerinin ne olduğunu öğrenmek istedim. Bu yüzden arabaya bindikten bir süre sonra uyuyor numarası yaparak beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra ise Dufo Efendi'nin sözlerini işittim." Szogol burada kısa bir ara verdi, geçmişteki zor günleri hatırlamak ona zarar verdiği için midir yoksa başka bir sebepten mi bu duraksamayı yaptı bilinmez. "Dufo Efendi ailedeki herkesin duygulardan soyutlanmış birer makineye dönüşmesi istiyor. Nedenini bilmiyorum ama aşk, acıma, mutluluk, hüzün gibi duygulara sahip olmayan bir grup asker yaratmak istiyor." Szogol tekrardan sessizliğe gömüldü. Kahvemden son yudumumu aldıktan sonra bakışlarımı gözlerinin içerisine çevirdim. Açıkçası hiçbir şey hissetmiyordum. Ne Szogol'un yaşamak zorunda olduğu acı verici hayata üzülmüş, ne de başka bir şey hissetmiştim.

Kahvemin bittiğini fark ederek masada bulunan termostan kahvemi tazeledim. Çevremdeki şahane manzaraya bir bakış attıktan sonra konuşmaya başladım. "Dufo Efendi istediğini elde etmiş gibi gözüküyor." Szogol bu sözlerime yanıt vermedi, sadece sakin bir şekilde arkasına yaslanarak kahvesini içmeye devam etti.
Image
► Show Spoiler

Re: Sancılı Kavuşma

#5
Bahçede yaptığımız ufak sohbetin ardından günlük antrenmanını gerçekleştirmek için Szogol masadan kalktı. Sandalyemi hafifçe döndürdükten sonra bacaklarımı üst üste attım ve yanımda getirdiğim kitabımın kapağını açarak okumaya başladım. 'Müziğin Tarihi' adındaki kitabı okuduğumu gören hizmetçilerden birkaçı kendilerine engel olamayarak kıkırdamaya başladı. Bu tarz şeylere alışkın olduğumdan ötürü dikkatimi tamamen kitaba vererek güzel havanın ve güzel bir kitabın tadını çıkarmaya devam ettim.

Yaklaşık dört saat boyunca güneşin altında beklemek zorunda kalan hizmetçiler bana öfke dolu gözlerle bakıyorlardı. Resmi olarak Szogol'un nişanlısı olduğumdan ötürü ağızlarını dahi açmaya cüret edemiyorlardı. Oysa pekte umrumda değillerdi, sadece gitmelerine izin vermek için birinin konuşmasını bekliyordum.

Beşinci saatin sonuna geldiğimizde kitabımın son sayfasını okudum ve kapağını kapatarak yavaşça masaya bıraktım. Sonunda gidebileceklerini anlayan hizmetçilerin gözlerindeki parıltıyı görebiliyordum fakat bu parıltının ortadan kaybolması pekte uzun sürmedi.

"Bekwoo~~ Canım kızım!"

Uzaklardan gelen bu sese bakışlarımı çevirdim ve bana doğru gözleri yaşlı bir şekilde koşan annemle babamı gördüm. Neden böyle davrandıklarına dair bir fikrim yoktu fakat öğrenmem pekte uzun sürmeyecekti.

İkili koşarak bana sarıldıktan sonra nasılsın, iyi misin tarzı birkaç klasik soru sordular ve sonrasında masaya oturarak hizmetçilere emir vermeye başladılar. Küstah bir şekilde bacak bacak üstüne atarak oturan annem hizmetçilerden birini işaret ederek "Sen, bu sandalye hiç rahat değil git yenisini getir." dedi. Yeni başladığını düşündüğüm kızın gözlerinin içerisindeki öfkeyi gayet net bir şekilde görebiliyordum. Yine de kız duygularına hakim olarak kibar bir şekilde yeni bir sandalye aramak için yanımızdan uzaklaştı.

Hizmetçilerin neden benden ve ailemden nefret ettiğini biliyorum. Bu zamana kadar kendilerinden daha aşağıda olan kişiler, bir anda kendilerine emir vermeye başladığı için gururları incinmiş olsa gerek. Üstelik hiçbir başarı elde etmeden, sadece kızlarını Genç Efendi ile nişanlayarak bu konuma gelmeleri sinirlerine dokunuyor gibi gözüküyor. Eeh~~ Haklı değiller diyemeyeceğim.

"Kızım seni çok özledik, Yata'da napıyorsun, iyi misin?"

Cümlelerini bitirdikten sonra annemin bakışları bir anlığına masada bulunan kitaba yöneldi. Kapağı okuduktan sonra suratının aldığı tiksinti dolu ifade sadece bir anlığına durmasına rağmen benim gözlerimden kaçmadı. "Neyse Bekwo'cum, polislik nasıl gidiyor? Göreve başlamadın daha ama akademide iyi gittiğini duydum. Umarım kısa sürede mezun olursun da ailemizin gurur kaynağı olarak görevine başlarsın." Bu sözlerin ardından kısa bir sessizlik ortama hakim oldu. Birkaç saniye boyunca bakışlarımı annem ve babam arasında gezdirdim. Sonrasında derin bir iç çekerek "Her şey iyi gidiyor, hayatımdan memnunum." dedim. Bakışlarımı birkaç saniyeliğine gökyüzüne çevirdikten sonra elimi cebime atarak saatimi çıkardım. "Sizinle daha fazla vakit geçirmek isterdim fakat nişanlım ile vakit geçirmem gerektiği için müsadenizi rica edeceğim."

Sözlerimi bitirdikten sonra ortama kısa bir sessizlik hakim oldu. Suratının öfkeden kıpkırmızı olduğunu gördüğüm annem, zoraki bir gülümseme takınarak "O halde görüşürüz kızım, kendine iyi bak." diyebildi.
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Flayuf”

cron