Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#21
Isam karşınıza çıkıyor ve "Sayın Başkanım, bunlar benim çok sevdiğim arkadaşlarım, sanıldığı gibi Asflahuk ailesinden değiller, bir karışıklık olmuş olmalı." diyor. Asgama "Tamam o zaman. Özür dilerim. Bilmiyordum. Bu arada, ben de tanıştığımıza memnun oldum Bayan...?" diye cevap veriyor. Friks hemen "Ansa. Ben de Blikse efendim, memnun oldum." diyor ve elini uzatıyor. Asgama ikinizle de tokalaşıyor ve Isam ile birlikte sahneye doğru ilerliyor. "Isam bir süre meşgul olacak, arka sahnede keyfinize bakabilirsiniz." Onlar da gittikten sonra arka sahnede bir tek sen, Friks ve sandalyede oturan yaşlı adam kalıyor. Yaşlı adam sana bakıyor ve "Merhaba genç bayan. Daha önce tanıştığımızı sanmıyorum." diyor. Ak sakallı ve bıyıklı bir adam. Siyah bir takım elbise giyiyor. Elini sıkıyor ve devam ediyor. "Adım Zuul. Bu binanın sahibiyim. Daha önce burada olduğunuzu duydum. Umarım gösteriyi beğenmişsinizdir. Oğlum bana burada kocanızla birlikte olduğunuzu söyledi." Gülümsüyorsun ve Friks "Evet, benimle geldi. Ben Blikse. Bu karım Ansa." diyerek araya giriyor. Yaşlı adam gülümsüyor. "Eh, ikinizin evlenmesine sevindim. Birlikte mutlu görünüyorsunuz." İkiniz de gülümsüyorsunuz. Beklenmedik bir şekilde "Bu arada arkadaşınız Isam'ın çifte ajan olduğunun farkında mısınız?" diyor. Ona boş boş bakıyorsun. Gülüyor ve "Endişelenme, kötü bir şey değil. Sadece düşman için çalışıyor. Aslında Kuzey Tihami için bir casus." diyor. Sen şaşkın bir yüz ifadesiyle adama bakıyorsun, Friks ise bağırıyor. "Olamaz! Bu imkansız!" Friks'in müthiş oyunculuğu karşısında hayran kalıyorsun. Yaşlı adam kıkırdıyor. "Öyle görünüyor. Öğrendiğimde ben de şaşırdım. Ama eminim ki bunu zaten biliyordunuz. Ne de olsa o sizin arkadaşınız, değil mi? Neyse, önemli olduğunu düşündüğüm için size söylemek istedim. Herhangi bir soruna neden olduysam özür dilerim."

Friks "Yaşlı adam, bir kanıtın var mı? Varsa, lütfen bize göster." diyor. Yaşlı adam kafasıyla reddediyor. "Keşke olsaydı. Ne yazık ki yok. Tek bildiğim, Isam'ın bir hain olduğu. Korkarım onu yakından takip etmelisiniz." Friks kaşlarını çatıyor. "Anlıyorum. Bize anlattığın için teşekkür ederim. Lütfen bize izin ver." Yaşlı adam başını sallıyor ve odadan çıkıyor. Sahne arkasındaki koltuklardan birine geri dönüp oturuyorsunuz. Friks ile göz göze geliyorsunuz. Friks biraz gülmeye başlıyor ve "Sanırım Bok bizi profesyonel olmayan biriyle bıraktı. Elin sikindirik yaşlı adamı bile onun bir hain olduğunu biliyor." Biraz kıkırdıyorsun. Friks sana bakıyor ve "En azından artık biliyoruz. O halde festivalin tadını çıkaralım." diyor. Başınla onaylıyorsun ve arka sahneden çıkıp eski koltuklarınıza dönüyorsunuz.

Gece Şenliği gece geç saatlere kadar devam ediyor. Friks ile birlikte diğer gösterileri de izliyorsun. Isam'ın her zaman oyuncuların yanında olduğunu fark ediyorsun. Kimseyle konuşmuyor ama eğleniyor gibi görünüyor. Bir süre sonra gitmeye karar veriyorsunuz. Asgama'ya veda ediyorsunuz ve Friks ve Isam ile birlikte dışarı çıkıyorsun. Isam'a nereye gideceğinizi sorduğunuzda size yiyecek bir şeyler almak istediğini söylüyor. Ona katılmayı kabul ediyorsunuz. Yakındaki küçük bir restorana giriyorsunuz. Yiyecek ve içecek siparişi veriyorsunuz. Isam da birkaç şey istiyor. Friks "Bok'u ne zamandır tanıyorsunuz ve nasıl tanıştınız?" diye soruyor. Isam gözlerini kaçırıyor ve "Devlet tarafından hapse atılmadan önce burada tanışmıştık. Burada garsonluk yapıyordu. Buraya sık sık gelirdim. Kişiliğini beğendim. Ondan sonra iyi arkadaş olduk." diyor. Friks gülüyor. "Ne? Gerçekten mi?" Isam ona bakıyor. "Evet, komik bir adam. Beni hep güldürür." Friks, "Bu harika. Onun böyle bir espri anlayışı olduğunu hiç düşünmemiştim. Yani, pek arkadaş canlısı ya da dışa dönük değil." diyor. Isam "Haklısın. O değil. Ben de değilim. Ama insanlarla şakalaşmayı severim. Özellikle arkadaşlarımla." diye cevap veriyor. Friks "Anlıyorum. Sanırım onun hakkında yanılmışım o halde." diyor. Isam sana dönüyor ve "Oradayken hiç garip bir olay oldu mu? Başa çıkmamız gereken bir şey var mı?" diye soruyor. "Bunu soruyorum çünkü geri dönüşü olmayan bir yola girmek üzereyiz." Friks kaşını kaldırıyor ve "Nassı yani?" diye soruyor. Isam ise "Etrafı kolaçan edecek ve devlet yetkililerinin binaya sızmamasını sağlayacağız." diyor.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#22
Neyse ki Isam arkalarını kollayarak onları tanıdığını söylemişti. Bunun üzerine Livei derin bir soluk verdi. Rahatlamıştı. Asgama da şüpheli bakışlarını değiştirerek ikisiyle de tanışmış ve el sıkışmıştı. Ona dokunan elini kesip atma isteği gelmişti Livei'ye. Asgama, Isam'ı da yanına alıp onları kuliste tek başlarına bırakmıştı. Yanlarında bir tek içeri girdiklerinde gördükleri yaşlı amca kalmıştı. Adam ilk olarak kendisine dönerek kibarca tanışmıştı. Bu yaştaki bir adama göre epey şık giyinmişti. Soylu ailelerden birinden geliyor olsa gerekti. Adının Zuul olduğunu söylemişti. Friks sahte bir adla da olsa kendisini "karısı" olarak tanıtınca içi bir hoş olmuştu. Onunla gerçekten karı-koca olmak ve insanlara bu şekilde tanıtılmak çok hoş olurdu. Zuul denen tatlı mı tatlı amca birlikte çok mutlu göründüklerini söylemişti. Ay Livei onun o tontiş yanaklarını sıkardı sıkar! Nasıl da hoşuna gitmişti bunu duymak. Yanakları kızararak teşekkür etti. Gerçekten de mutluydu.

Sonrasında adam ani bir şekilde Isam'ın çifte ajan olduğunu söylemişti onlara. Nasıl yani? Livei şaşkınlıkla ona bakarken Friks hiç haberi yokmuş gibi numara çekmeye başlamıştı. Livei onun bu kadar iyi yalan söyleyebildiğini bilmiyordu. "Hayır haberimiz yoktu." dedi üzgün bir şekilde adamın iması karşısında. Friks ona kanıtı olup olmadığını sormuştu. Güzel bir hamleydi. Kanıtı varsa adamın bu bilgiye nasıl eriştiğini öğrenebilirlerdi. Ancak Zuul onlara herhangi bir kanıtı olmadığını söylemişti. O halde dedikodu şeklinde duymuş olmalıydı. Ancak bilginin kesinliğinden emin gibi konuşuyordu. Belki de bir konuşmaya kulak misafiri olmuş ya da onu birileri ile görmüştü. Bu gibi durumlarda elinde kanıt olması zor olurdu. Friks adama teşekkür ettikten sonra Zuul onlara dikkatli olmalarını söyleyerek yanlarından ayrılmıştı. Sahne arkasına geçerek oturmuşlardı. Friks ile göz göze geldikleri anda kendini tutamayıp gülmeye başladı. "Harika bir performanstı Friks, muhteşemsin!" dedi kıkırdayarak. Friks de Isam'ın profesyonel olmayışından bahsetmişti. Haklıydı. Çok haklıydı. Hatta o kadar haklıydı ki bu ona bir şeyi düşündürdü. Eğer bu adam bile onun ajan olduğunu biliyorsa o halde Asgama da bu durumdan haberdar olabilir miydi? Belki Isam'ı çoktan mimlemişti? Belki kendileri de çoktan mimlenmişlerdi?

Friks ile birlikte festival alanına dönerek yerlerine geçtiler. Livei bütün gece bir gözü Isam'da gösteriyi izledi. Gece sona ererken ayrılmak için kalktılar. Asgama ile kısaca vedalaştıktan sonra gösteri alanından çıktılar. Isam da yanlarındaydı. Yiyecek bir şeyler almak istediğini söyleyerek onları bir restorana götürmüştü. Livei de acıktığını hissediyordu. Birlikte sipariş verdiler. Friks ona Bok'u ne zamandır tanıdığını sorduğunda verdiği cevap garipti. Bulundukları mekanda garson olarak çalışırken tanıştıklarını söylemişti. Hapse atılmadan hemen önce. Bok buraya savaş zamanı polis olarak kaçmıştı, neden restoranda garson olarak çalışmıştı ki? Friks'in onun şakacı yönünü bilmediğini söylemesi üzerine atıldı. "Bok önceden böyle değildi. İnsanların üzerinde etki bırakan karizmatik bir havası vardı. Yaşadıkları biraz içine kapanmasına sebep olmuş." dedi zihninde idolleştirdiği Bok'u düşünerek. "Bok neden burada garson olarak çalışıyordu ki? Polis olarak ve bir element kullanıcısı olarak savaş esnasında taraf değiştirip gelmişti bu ülkeye. Üstelik çok da sadıktı Güney Tihami'nin davasına. Başına neden böyle şeyler geldiğini merak ediyorum doğrusu." Çok yakın arkadaşı olan Bo'ek'in durumu da oldukça tuhaftı. Ona ne olmuştu? Bilmek istiyordu. Bu adamın onlardan sakladığı bir şey olmalıydı. Neden Bok'tan bahsederken gözlerini kaçırıyordu? Adamın ona yönelen sorusunu cevapladı. "Zuul ismindeki yaşlı bir amcanın senin ajan olduğunu bilmesi dışında, hayır. Bunu çok garip bulduk çünkü o yaşlı amca bile biliyorsa Endud Asgama'nın da biliyor olması mümkün gibi geldi bana. Çoktan ifşalanmış olabilir misin?"
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#23
Isam iç çekiyor. "Bunu ona ne yaptı bilmiyorum. Hala bu konuda kafam karışık. Sanırım devletin ihanetine uğramış hissediyordu. Belki de onlara yapılan haksızlıklardan bıkmıştı. Garson olmasına gelince, sanırım farklı bir şey denemek istedi. Sonsuza kadar orduda kalmak istemiyordu." Laflarından anladığın üzere Isam Bok'un Güney Tihami devleti ile yaşadıklarından bihaber durumda. Isam, başını söylediklerini reddedercesine sallıyor. "Hayır, sanmıyorum. Bilen tek kişi Zuul. Ve o kimseye söylemez. Polise bile. Eminim söylemeden ölüp gidecektir." Friks kaşını kaldırıyor ve "Ne demek istiyorsun? Seni koruyor mu?" diye soruyor. Isam "Evet. Bana birçok kez yardım etti. O iyi bir adam. Aynı zamanda eskiden birleşik Tihami ordusunun bir üyesiydi. Savaş sırasında yakalandı ve işkence gördü. İşlediği suçlardan arınmaya çalıştığına inanıyorum. Buna saygı duyuyorum. Ona yardım etmek için elimden gelen her şeyi yapacağım." diye cevap veriyor. Isam sana dönüyor ve "Hükümet binasına geçmeliyiz. Orada bir gözetleme kulemiz olacak. Biri gelirse kolayca görürüz. Hazırlanmamız lazım." diyor.

Binanın yanına varır varmaz Isam her şeyi hazırlamaya başlıyor. Gözetleme kulesinin yanına bir çadır kuruyor ve içine birkaç sandalye ve bir masa alıyor. Biraz zaman alıyor ama sabırla bekliyorsunuz. Isam ile konuşmaya başlıyorsun. Bok'un binaya nasıl sızmaya çalışacağını açıklıyor. Sahte bir kimlik kullanacak ve binaya girmeye çalışacak. Sonra muhafızları öldürmenin ve tesisi ele geçirmenin bir yolunu bulacak. Plan tam olarak Bok'un sana söylediği gibi değil ama hiç yoktan iyidir. Yakınında bulunduğunuz gözetleme kulesi aslında daha büyük bir kulenin parçası. Ona bağlı daha küçük bir bina var. Binanın içinde üç kat var. Geniş bir açık alan, zemin katın çoğunu kaplıyor. İkinci katta çok sayıda masa ve sandalyenin bulunduğu bir toplantı odası bulunuyor. Birinci katta çeşitli kişiler için ofisler bulunuyor. Ayrıca büyük bir konferans salonu da mevcut. Toplamda beş koruma karakolu var. Duvarlar tamamen sağlam değil. Bu yüzden Isam birkaç tuzak kurmaya karar veriyor. Gözetleme kulesi ise hükümet binasının bir parçası değil, hemen dışına yerleştirilmiş. Isam, hem size hem de Friks'e dürbün veriyor ve sizi gözetleme kulesinin en üst katına çıkarıyor. Isam, "Bu camdan bakın. Bok'un binaya gireceği yer burası." diyor ve kapıya yakın bir pencereyi işaret ediyor. Camlardan bakıyorsun ve girişe doğru yürüyen iki adam görüyorsun. Biri mavi pantolon ve siyah ayakkabılarla beyaz bir gömlek giyiyor. Saçları kahverengi ve kısa. Diğeri siyah kravatlı bir takım elbise giyiyor. İkisi de evrak çantası taşıyor. Friks "Sıradan insanlarla hükümet yetkililerini nasıl ayırt edeceğiz?" diye soruyor. Isam "Hükümet üyeleri binaya girerken ortada durur, karakol ile giriş arasında ileri geri bakar ve binaya öyle girer. Bu Güney Tihami'nin tamamında uygulanan bir prosedür." diye cevap veriyor.

Sen ve Friks sivil bir vatandaşı gözlemeye başlıyorsunuz. Tereddüt etmeden binaya giriyor. Karakolda duruyor ve gardiyanlarla konuşuyor. Bir süre sonra karakoldan çıkıp doğruca girişe gidiyor. Herhangi bir direnç göstermeden binaya giriyor. Isam onun aradığınız kişilerden olmadığını size bildirmek için kısaca "Güvenli." diyor. "Şimdi aşağı ineceğim, siz gözlemeye devam edin." diyor. Sessiz kalmanızı ve dikkatlice dinlemenizi söylüyor. Daha sonra binanın alt katına açılan kapıdan dışarı çıkıyor. Birkaç dakika hareket olmadıktan sonra binanın içinden gelen bir silah sesi duyuyorsunuz. Isam hızla yukarı çıkıyor ve "Bunu duydunuz mu?" diye soruyor. Friks endişeli bir yüz ifadesiyle "Neydi lan o?" diye soruyor. Isam ise "Bok vurulmuş olabilir. Ya da birini vurmuş olabilir, Kurşun kullandığını düşünürsek." diyor. Isam "Birimiz onu kontrol etmek için binaya girmeliyiz. Kız aramızda en minyon olan kişi. Görünmeme konusunda en az riske sahip olan kişi o." diyor. Friks aynı fikirde değil ve "Ansa- Livei gitmiyor. Bunu yapmasına izin veremem." diyor. Isam, Friks'in itirazlarını görmezden geliyor, sana dönüyor ve "Gitmelisin. Bok içeri girmeden ölmesi veya yaralanması riskini alamam." diyor. Isam yakınlarda park ettiği arabasının anahtarlarını almanı söylüyor. Eliyle kuleden sokağa bakarken gözüken bir arabayı gösteriyor. "O benim arabam. İçinde askeri personel kıyafeti bulacaksın. Üstünü değiştirip binaya gir. Askersen kimse sana bir şey sormaz. Kendini kimseye göstermemeye çalış. Doğrudan toplantı odasına git ve saklanacak güvenli bir yer bul. Toplantı odasına vardığında benimle iletişime geçmek için arabadaki telsizi kullan. Gerekmedikçe konuşma." Friks sana bakıyor ve "Gitme." diyor. Isam ise "Bir şey olmayacak. En kötü Bok onu korur. Sakin olmalısın." diyor. Friks sinirleniyor ve arkasını dönüp "Tamam." diyor kısaca. Sen de gitmeye hazırlanıyorsun.

Arabaya çıkıyorsun, anahtarla açıp üstünü değiştiriyorsun ve hükümet binasına doğru yürümeye başlıyorsun. Giydiğin kıyafetler sana çok büyük geliyor. Daha önce hiç böyle bir şey giymemiştin. Kendini rahatsız hissetmene neden oluyor ama dün giydiğin kıyafetlerden daha rahat olduğu kesin. Hükümet binasına varıyorsun. Etrafı kalabalık. İnsanlar her yerde dolaşıyor. Bazıları hükümet için çalışıyor gibi görünüyor. Diğerleri şehir için çalışıyor. Yine de çoğu takım elbise ve kravat takıyor. Herkes meşgul ve görevlerine odaklanmış görünüyor. Girişe yaklaştığında, kapının iki yanında hazır bekleyen iki asker görüyorsun. Ellerinde silah taşıyorlar. Onları hiç fark etmemiş gibi davranarak yanlarından geçiyorsun. Onlar da sana karşı aynı şeyi yapıyor gibi görünüyorlar. Güvenlik sistemi devre dışı bırakılmış olmalı. Malum koridorlarda devriye gezen gardiyanlar yok. Her şey normal görünüyor. Koridor boyunca toplantı odasına doğru yürüyorsun. Toplantı odasına vardığın anda telsizden tanıdık bir ses duyuyorsun. Bok seninle konuşuyor. "Livei, çok kötü durumdayım. Yardımın gerek, çabuk sunucu odasına gel. Yaralandım ve ne yapacağımı bilmiyorum. Lütfen yardım et bana." Endişeleniyorsun ve hemen ayağa kalkıp sunucu odasını bulmaya hazırlanıyorsun. O anda telsiz aracılığıyla Isam'ın sesini duyuyorsun. Sesi titrek geliyor. "Livei, telsizden gelen sesi duyduk. O Bok değil. Bok olamaz. Onun yanında telsiz yoktu. Telsiz olsa bile sunucu odasından çekmesi mümkün değil, yer altında. Bu nasıl oldu bilmiyorum ama o Bok değil. Sakın ama sakın sunucu odasına gitme. Üst katları dolaş, belki Bok oradadır. Hem bu kadar kısa sürede sunucu odasına varma ihtimali sıfıra yakın. Güven bana Livei, sakın gitme."

Bir karar vermek zorundasın.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#24
"Adam bize tanıştığımızın ikinci dakikasında söyledi onu ne yapacağız?" dedi sinir olmuş bir ses tonuyla. Isam'ın kafasından zoru mu vardı? Ayrıca Bok neden onlara Isam'dan hiç bahsetmemişti? Bahsetmiş olsa bu adama güvenme konusunda daha rahat hareket edebilirdi. Adam gözetleme kulesine gitmeleri gerektiğini söylediğinde restorandan ayrıldılar. Mekana vardıklarında Isam gerekli hazırlıkları yapmıştı. Gözetleme kulesinin yanına çadır açmıştı. O esnada da onlara Bok'un planından bahsetmeye başlamıştı. Plan onlara anlatılandan biraz farklıydı. Ya son dakika bir şeyler değişmişti ya da Bok daha güvenli olacağını düşünerek onları bazı konularda gölgede bırakıyordu. Isam kendilerine birer dürbün vermiş ve onları en üst kata çıkartmıştı. Buradan binaya giriş yapanları gözleyebileceklerdi. Yetkilileri nasıl tanıyacaklarına dair de birkaç ipucu söylemişti.

Bir süre gözlem yapmaya devam ettikten sonra aniden bir kurşun sesi duydular. Livei irkilerek dürbünle etrafa baktı. Sesin nereden geldiğinden emin değildi. Isam kurşunun Bok'a veya bir başkasına ait olabileceğini söylemişti. Orly? Sonrasında da birinin onu kontrol etmek için binaya girmesi gerektiğini söylemişti. Aralarında en minyon olan kendisini de bu iş için uygun bulmuştu. Friks ise gitmesine şiddetle karşıydı. "Bir problem olsa Bok bize bir uyarı veya işaret vermez mi?" Adamın sahip olduğu tek güç kurşun değildi sonuçta. Isam ise gitmesi gerektiği konusunda ısrarcıydı. Friks sinirleniyordu. Livei kararsız kalmıştı. Eğer Isam'ın dediği gibi ciddi bir durum varsa Bok'u kaderine terk edemezdi. Ona bir yardımı dokunması da mümkün olabilirdi. Isam ona arabasını işaret etti. İçinde askeri kıyafet olduğunu, onu giymesi gerektiğini ve bir asker gibi binaya sızması gerektiğini söyledi. Toplantı odasına gitmesini söylemişti. Arabada iletişim kurmaları için bir telsiz de olacaktı ve telsiz üzerinden gerekmedikçe konuşmayacaktı. "Tamam." dedi başını onaylar şekilde sallarken. Gerginlikten eli ayağı buz kesmişti. Gitmeden önce öfkelenip arkasını dönmüş Friks'e sarıldı. "İyi olacağım, seni seviyorum."

Dakikalar içerisinde arabaya varmış ve derhal üzerini değiştirmişti. Kıyafetler bedenine uygun olmadığı için üzerinde çuval gibi duruyordu. Dar olmasından iyiydi. Etrafta takım elbiseli görevliler vardı. Oldukça kalabalıktı. Livei kimseyle göz teması kurmadan doğruca girişe doğru ilerledi. Ellerinde Dünya silahları olan askerleri geçti. Ona dönüp bakmamışlardı bile. Koridor boştu. Etrafta güvenlik yoktu. Hiçbir şey alarmda görünmüyordu. İşleyiş normaldi. Doğruca toplantı odasına doğru ilerlemeye başladı. Toplantı odasını açıp içeriye göz attı. Bok burada değildi. Tam o anda telsizden onun sesini duydu. Zor durumda olduğunu, yaralandığını ve hemen sunucu odasına gelmesi gerektiğini söylemişti. Bok da o odaya gidiyordu zaten. Livei hemen orayı bulmak için ayaklanmıştı ki telsizden Isam'ın sesini duydu. Sesin Bok'a ait olmasının imkansız olduğunu söylemişti. Livei olduğu yerde kalakaldı. Nasıl yani? Bu nasıl mümkün olabilirdi? Birisi telsizde onun sesini birebir taklit etmekle kalmıyor, aynı zamanda kendi ismini de mi biliyordu? Isam da bunun nasıl mümkün olduğunu bilmiyor gibiydi ancak ses tonundan endişesi anlaşılıyordu. Bok'un yanında telsiz olmadığını söylemişti. Mantıken onlarla iletişim kurması imkansızdı. Peki taklitçi şahıs bu telsiz hattına nasıl sızmıştı?

Livei düşündü. Her saniyelerinin observerlar tarafından takip edildiği bir evrende bu çok da imkansız değildi. Thrao'ya ulaşmaya çalıştığında Bok'un başına gelenleri düşündü. Kesinlikle bir oyun oynanıyordu. Güney Tihami tarafından da geliyor olabilirdi bu oyun. Dünya ile birlikte çalıştıkları su götürmez bir gerçekti. Eğer Bok'u taklit ederek ona tuzak hazırlıyorlarsa Bok'un başı gerçekten dertte olabilirdi. Ellerinde ciddi bir koz vardı. Bok onların deneğiydi sonuçta. Kendi başına ne geldiğini dahi bilmiyordu zavallıcık. Üstelik güçlüydü o. Neler yapabildiğine şahit olmuştu. Zamanı mekanı bükerek kendisini bir şekilde kurtarırdı. Livei Isam'a güvenmeye karar verdi. Bok ona güvenmişti. O da aynısını yapmalıydı. Sunucu odasına gitmeyecekti. Üst katları dolaşarak Bok'u arayacaktı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#25
Üst katlara doğru ilerliyorsun. Koridorda yürürken kendi kendine konuşuyormuş gibi görünen bir adamın yanından geçiyorsun. Ne dediğini anlamak zor. Daha önce duymadığın bir dilde konuşuyor. Ayrıca hızlı konuşuyor ve kelimeleri birbirine karışıyor. Adam saklanmaya çalışsan da yanından geçerken seni görüyor ve konuşmaya devam ediyor. Bombayla ilgili bir şeyler söylüyor, en azından bomba kelimesini duyduğuna eminsin. Ona pek aldırış etmiyorsun ve koridorda yürümeye devam ediyorsun. İkinci kattan geçerken yüksek bir patlama sesi duyuyorsun. Sol koluna küçük bir şarapnel parçası isabet ediyor. Bacağında ağrı hissediyorsun. Aşağı bakıyorsun ve pantolon paçandan akan kanı görüyorsun. Arkana bakıyorsun ve adamın yüzünden vurulduğunu görüyorsun. Sırt üstü yere düşüyor. Patlamayı ikinci bir patlama takip ediyor. Bu kez tüm zemin sallanıyor. Yere düşüyorsun ve görüşün bulanıklaşıyor. Bir anda tekrar her şey netleşiyor ve üst katın yavaşça senin bulunduğun kata doğru çökmeye başladığını fark ediyorsun. Üst kat ile birlikte bir adam daha düşüyor. Neyse ki senin bulunduğun konuma herhangi bir taş denk gelmiyor, güvendesin. Düşen adam bir anda ayağa kalkıyor, üstünü silkeliyor ve sana dönüyor. Bu adamı tanıdığına eminsin. Şu an adeta bir hayalet görmüş gibi hissediyorsun. Adam ağzını açıyor.

"Bok'un yavuklusu değil mi bu?"


► Show Spoiler


Karşında duran adam Shisha Shøge'nin ta kendisi. "Neyse, şu an seninle uğraşamam." diyor ve hızla alt kata doğru ilerliyor. Gözlerini adamdan ayıramıyorsun. O sırada telsizden Isam'ın sesini duyuyorsun. "Livei. Livei! Hey!" Hemen ardından Friks'in sesini duyuyorsun "İKİ DAKİKA CEVAP VERSENE AMINA KOYAYIM!" Sen yanında bir cesetle kalırken Shisha zemin kata koşuyor. Hemen sunucu odasına doğru gittiği ihtimali aklına geliyor. Koridordan aceleyle dönüyorsun. İnsanların odalardan merdiven boşluğuna doğru koştuğunu görüyorsun. Shisha toplantı odasına koşuyor. "Bok! Çık ortaya!" diye bağırıyor. O anda bir patlama daha oluyor ve toplantı odasının hemen altından geldiğini anlayabiliyorsun. Shisha hızla aşağıya inen merdivenlere doğru koşuyor, sen de arkasından gidiyorsun. Bok'u karşınızda buluyorsunuz. Elindeki objeyi gösteriyor fakat ne olduğunu anlamıyorsun. Küçük bir çubuk, ucunda ise daha küçük bir bölme var. Dikdörtgen şeklinde. Bok hızla elindeki objeyi sana fırlatıyor, yakalamanı söylüyor, sen de havada yakalıyorsun. Shisha tekrar yukarı çıkıyor, sen onun arkasından, Bok da senin arkandan geliyor. Bir anda kendini sunucu odasında buluyorsun.

Bekle, nasıl yani? Az önce merdivenlerden yukarı çıkmıyor muydun? Şimdi ise yapayalnızsın, sunucu odasında. Sahi, sunucu ne demek? Neyi sunuyor, hahahah, değil mi? Karşında bir figür beliriyor. Saldır hadi. Ne olduğunu biliyorsun, değil mi? O bir Observer. Seni gözetlemek için burada. Onu öldürmek istemiyor musun? Hadi, öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu öldür onu

Karşında simsiyah bir figür duruyor. Elinde bir silah belirmiş, sizin kıtaya ait olmayanlardan. İçinde bir tane mermi var. Yanda sunucular, önünde ise figür var.

Ne bekliyorsun? Öldür onu.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#26
► Show Spoiler
Isam'ın lafını dinleyerek üst katlara doğru ilerlemeye başladı. Adamın teki kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Ya başka bir dilde konuşuyordu ya da hiçbir anlama gelmeyen şeyler söylüyordu. Livei ürkmeye başlamıştı. Bu binada neler dönüyordu? Tüylerinin ürperdiğini hissetti. Adama görünmemek için uğraşmıştı ancak koridorda saklanması oldukça zordu. Nitekim adam onu fark etmişti ancak hiç umursamamıştı. Konuşmaya devam ediyordu. Adama yaklaştıkça bazı kelimelerin anlam ifade etmeye başladığını fark etti. Bomba... Bomba mı?

İkinci kata doğru ilerlerken oldukça yüksek bir patlama sesiyle yerinden sıçradı. Sol kolunda bir acı hissetti. Bir şey saplanmıştı. Bacağı da ağrıyordu. Akan kanı gördü. Yaralanmıştı. Hızla arkasına döndü. Kendi kendine konuşan adam vurulmuştu. Bomba... Binada bomba vardı. Neden? Kim? Niçin? Adam sırtüstü yere düşerken ikinci bir patlama sesi daha duydu. Ayağını bastığı zemin büyük bir gürültüyle zangırdamaya başladı. Toz duman birbirine girip görüşünü engellerken yere düştüğünü hissetti. Neler olduğunu anlayamıyordu. Birkaç kez öksürdü ve görüşünü netleştirmek için dumanı eliyle dağıttı. Üst kattan çatırdama sesleri duymuştu. Üzerine doğru çöküyordu. Hızla cenin pozisyonuna gelerek başını korumaya aldı. Üst kat, bulunduğu kata doğru büyük bir gürültü ile çöktü. Katla birlikte bir adamın da aşağı düştüğünü fark etti. Neyse ki kendisi güvendeydi, üzerine bir şey düşmemişti. Başını kaldırıp adamın kim olduğunu tanımaya çalıştı. Bu adamı biliyordu. Kıvırcık koyu kahve saçlar, Dushalılara özgü o koyu ten rengi, kendini beğenmiş bir bakış ve duruş... Shisha'nın ta kendisiydi. Kaybolmamış mıydı? Burada ne işi vardı? Ne zamandır buradaydı?

Shisha doğrulup kendisine dönmüştü ve kim olduğunu hatırlamıştı. İsmini gayet iyi biliyor olmasına rağmen ona "Bok'un yavuklusu" demesi hoşuna gitmemişti. Kendisinden pek hazzetmese de araları o kadar da kötü değildi. "Shisha?" dedi fal taşı gibi açılmış gözlerle. Shisha onu hiç umursamamış ve kendisiyle uğraşacak vakti olmadığını belirterek hızla alt kata doğru gitmeye başlamıştı. Orası sunucu odasının olduğu yerdi. Ayrıca onlara tuzak kurulan yerdi. "Shisha! Bekle!" arkasından seslense de Shisha durmadı. Tam o esnada telsizden gelen sesleri duydu. Isam ona sesleniyordu. Friks oldukça yüksek bir sesle cevap vermesini talep etmişti. Biraz fazla endişelenmiş olmalıydı. Ancak işin tuhaf tarafı, Livei onları duymamıştı. Patlama sesleri yüzünden miydi bilmiyordu ancak kendisine seslendiklerini şu an duyuyordu. "Friks? Friks bir şeyler oluyor, korkuyorum." Yanındaki cesede baktı. Yüzü neredeyse tanınmaz hale gelmişti. Alnından kanlar akıyordu.

Shisha'yı durdurmak zorunda olduğunu fark etti. Orada onlara kurulmuş bir tuzak vardı ve tam olarak içine gidiyorlardı. Toplantı odasına doğru koştuğunu gördü onun. Bok'a sesleniyordu. "Shisha bekle! Bu bir tuzak!" Shisha adeta onu duymuyormuş gibi davranıyordu. Biraz evvel onu tanımamış olsa şu anda bu odada var olmadığını ve bir hayalet olduğunu düşünecekti. Başka bir patlama sesiyle irkildi. Alt kattan geliyordu. O kadar korkmaya başlamıştı ki dudakları titriyor ve gözleri yaşlarla doluyordu. Küçük bir çocuk gibi korkudan ağlamak üzereydi. "Shisha yalvarırım bekle." dedi zorlukla kendini tutan tiz bir ses tonuyla. Shisha aşağı kata iniyordu. Onu takip etmekten başka seçeneği yoktu. Aşağı indiği anda Bok'u gördü. "Bok! İyi misin?! Senin için çok endişelendim. Neler oluyor?" Bok'un elinde tuhaf bir cisim vardı. Bir çubuk gibiydi ancak ucunda bir cihaz vardı. Ne olduğunu bilmiyordu. Bok'un bu cihazı kendisine fırlattığını görünce hemen havada yakaladı. "Bu nedir?" O esnada Shisha'nın yukarı çıkmaya başladığını fark edince merdivenlere yöneldi. "Birisi bana bir açıklama yapacak mı?!" Bok'un arkasından geldiğini fark edince gözlerine bakmak için arkasını döndü ve kendini başka bir odada yapayalnız buldu.

Elleri zangır zangır titremeye başlamıştı. O kadar hızlı soluk alıp veriyordu ki göğüsleri sürekli yükselip iniyordu. Tuzağın içine düşmüş olmalıydı. Belki de o adam Bok değildi. Belki diğeri de Shisha değildi. "Kimse yok mu?" diye seslendiğinde karşısında bir figür gördü. Sunucu odasında olduğunu anlamıştı. Sunucu odası neydi ki? Buranın neden önemli olduğunu dahi bilmiyordu. Karşısındaki adamın ne olduğunu biliyordu. O bir observerdı. Onları gözetleyen ekiptendi. Thrao'yu kaçıran ekiptendi. Arkadaşlarına zulüm çektiren insanlardandı. Eline baktı. Bir silah tutuyordu. Dünya silahlarından. İçinde kurşun vardı. Figür önündeydi. Onu vurması mı gerekiyordu? Ancak neden? Neden vurmalıydı onu? Vurmalı mıydı? Onu vurması neyi değiştirecekti?

Çığlık atarak fırlattı elindeki silahı odanın bir ucuna. "Beni geri götür." Gözleriyle odadan bir çıkış aradı. "Beni geri götür. Beni geri götür. Beni geri götür. Beni geri götür. BENİ ARKADAŞLARIMIN YANINA GERİ GÖTÜR!" Figürden oldukça uzak durarak duvarlara vurmaya başladı. "İMDAT! KİMSE YOK MU? YARDIM EDİN!" Telsizi aklına geldi. Ona uzandı. "BENİ DUYAN VAR MI? FRIKS? YARDIM EDİN! LÜTFEN YARDIM EDİN!" Koruyucu Zırh stili aklına geldi. Hemen onu aktif hale getirecek ve kendi etrafında küçük bir kalkan oluşturacaktı. Hıçkırıklarından ve nefes alış verişlerinden zorlukla konuşuyordu. "Bana... bir şey... yapmaya.... kalkarsan... kendimi... savunurum... ona... göre..." Kesinlikle sinir krizi geçiriyordu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#27
Figür sen sinir krizi geçirirken yavaş adımlarla sana doğru yürümeye başlıyor. Öyle bir davranıyor ki sanki kendinde değilmiş gibi. Kafası arada bir arkasına doğru sarkıyor, bazen öne doğru sarkıyor. Yanına iyice yaklaşsa da onun tek bir uzvunu bile göremiyorsun. Tamamen zifiri karanlık. Sen telsize doğru bağırırken figür elini sana doğru uzatıyor ve bir anda telsizin devreleri hasar görüyor ve elektriğin şiddetinden ötürü telsizi yere fırlatmak zorunda kalıyorsun. Koruyucu Zırh stilini aktive ederken bir anda silahın kontrolünü kaybettiğini fark ediyorsun. Silah havalanıyor ve figüre doğruluyor. Sanki figür kendini öldürtmeye çalışıyormuş gibi. Panik içinde ne yapacağını düşünürken bir anda havada süzülen silaha bir mermi isabet ediyor ve silah yere düşüyor. Panik ile Koruyucu Zırh stilini açtığın gibi kapatıyorsun. Karşındaki figür ise bir anda donup kalıyor. Kapıya baktığında Bok'u görüyorsun, figürü vuracağın silaha Kurşun elementini kullanarak ateş etmiş gibi görünüyor. Bir anda figürün etrafındaki karanlık azalmaya başlıyor. Zifiri karanlık süzülerek havaya karışıyor ve yok oluyor. Figür yere düşerken yüzüne bakıyorsun ve loş ışıkta günlerdir, hatta haftalardır aklını kurcalayan, başından beri bulmaya çalıştığın en değerli arkadaşını görüyorsun. Figürün karanlığının ardındaki kişi Thrao'nun, Mavi'nin ta kendisi.

Thrao yerdeyken bir anda sen ve Bok yanına koşuyorsunuz. Thrao uyandığı anda panik içinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor. Duyduğun ilk sözleri seni de duygulandırıyor. "Annemi istiyorum. Lütfen anne, kurtar beni." Bir anda seni görüyor ve gözleri fal taşı gibi açılıyor. "Livei? Gerçek mi bu? Yoksa benimle oyun mu oynuyorlar yine?" Bok ikinize teker teker bakıyor ve "Buradan çıkmamız lazım." diyor. Thrao'yu bir omuzundan sen, bir omuzundan da Bok tutuyor ve onu taşıyarak dışarı çıkıyorsunuz. Etrafınızdakilere yakalanmamaya dikkat ediyor ve Isam ve Friks'in bulunduğu noktaya geliyorsunuz. Friks bir anda Thrao'yu ve seni görünce gözleri doluyor ve o da deli gibi ağlamaya başlıyor. "Nasıl yani..." diyor öncelikle. Hızlıca size doğru koşuyor ve ikinize de aynı anda sarılıyor. "Gerçek mi bu? Halüsinasyon görmüyorum di mi amına koyayım? Lan Thrao..." Thrao ağlamaklı bir sesle cevap veriyor. "Aynı şeyi benim sormam lazım. Kardeşim benim. Kavuştum mu size?" Friks bağırıyor. "KARDEŞİM BENİM! HOŞ GELDİN KARDEŞİM!"

Shisha hızla yanınıza geliyor ve Isam şok oluyor. "Shisha mı o? Yok artık." Shisha gülümsüyor, başıyla selam veriyor ve Bok'a dönüyor. "Bu saçlar ne olom?" diye soruyor. Bok ise gülümsüyor ve "Sen bir de beni kel iken görecektin." diyor. Shisha kahkaha atıyor ve "Bensiz hayatta kalman bile şaşırmama yetti. Özlemişim seni Bok." diyor. Bok da sırıtıyor ve Shisha ile sarılıyorlar. Bok elini Shisha'nın omzuna koyuyor ve "En iyi dostumla tekrar bir araya geldiğim için mutluyum." diyor. Shisha az da olsa kızarıyor ve "Tamam la abartma." diyor. Hep birlikte ara sokaklardan dolaşarak Bok'un ayarladığı güvenli eve doğru ilerliyorsunuz. Thrao'yu sen ve Friks taşımaya devam ediyorsunuz. Sorulacak çok soru var, konuşulacak çok şey var ama şu kısa yolculuk sırasında fark ediyorsun ki hayat inişli çıkışlı olsa da o çıkışları öyle bir yaşatıyor ki inişleri unutturabiliyor. En sevdiğin insanlarla bir aradasın ve belki en iyi konumda, en iyi senaryoda değilsin ama bir aradasınız ve karşınızdaki zorluklara tek başına değil, birlikte göğüs gereceksiniz. Oldukça acı tatlı ama tatlısı o kadar güzel ki acısını hissetmiyorsun bile. Etrafına tekrar bakıyorsun, uzun uzun bakıyorsun. Etrafında yaşanan şeyler gerçek. Hislerin, hislerini aktardığın insanlar, onların hisleri ve bunların oluşturduğu bütünlük gerçek.

Eve geliyorsunuz. Thrao, Friks ve sen bir odaya geçiyorsunuz. Shisha ile daha sonra ilgilenebilirsiniz. Arkadaşınızı uzun bir süre sonra tekrar gördünüz. Ona hemen soru sormaya başlayabilirsiniz, başka bir şey de yapabilirsiniz. Kontrol tamamen sizde.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#28
Zifiri karanlık figür ona doğru yaklaşmaya başlamıştı. Livei geri geri adımlarken sırtını duvara çarptı. "YAKLAŞMA! UYARIYORUM!" Figürün kafası bir o yana bir bu yana, adeta yeni doğmuş ve ağırlığını taşıyamayan bir bebek gibi sallanıyordu. Sanki kendisinde değildi, bir hipnozun içindeydi. Artık onu iyice seçebileceği kadar yanına yaklaşmıştı ancak simsiyah bir katmandan oluşuyordu. Kim veya ne olduğunu göremiyordu. Telsize doğru uzandığı esnada eliyle telsizi bozarak parçalamıştı. Livei telsizi fırlatmak zorunda kaldı. Koruyucu Zırh'ı aktifleştirecekken fırlattığı silahın havada yükseldiğini ve figüre doğru ilerlediğini fark etti. "Bekle!" Kendisine mi ateş edecekti? Neden? Heyecanla kendini ileriye atmak için hazırlanmışken silah, ona isabet eden bir kurşunun etkisiyle yere düştü. Livei de Koruyucu Zırh'ı açtığı gibi kapatmak durumunda kalmıştı. Figür durmuştu. Başını kurşunun geldiği yöne çevirdiğinde Bok'u gördü. Endişeli görünüyordu. "Bok!" Onu gördüğüne hiç bu kadar mutlu olduğunu hatırlamıyordu.

Önündeki siyah figür yavaş yavaş yere çökerken etrafındaki siyah katman azalmaya ve dağılıp yok olmaya başlamıştı. Kim olduğunu görebilmek için ona yaklaştığında şaşkınlıkla dona kaldı. Thrao... Bugün çok uzun zamandır görmediği bir değil iki kişiyi birden bulmuştu. "THRAO!" Kim olduğunu fark ettiği anda yanına koştu ve onu doğrulttu. Thrao henüz kendisine gelememişti. Hıçkırarak ağlamış annesini istemişti. Livei oldukça sevecen bir şekilde başını ve yanaklarını okşadı arkadaşının. "Geçti geçti. Hepsi geçti. Artık güvendesin." O kadar duygulanmıştı ki ağladığını gözlerinden düşen yaşlar Thrao'nun yüzüne pıtır pıtır damlamaya başladığında fark etti. O esnada da genç adam kendisine gelerek onun kim olduğunu fark etmişti. "Gerçek! Hepsi gerçek! Ah tanrılara şükürler olsun!" Adamın başını göğsüne bastırarak ona kocaman sarıldı. Gedhilfe'deki son günlerinden beridir Thrao'nun nerede olduğu ve ne yapıyor olduğu zihninin bir köşesinde onu rahatsız edip duruyordu. Bok ile yaşadıkları olaylardan sonra ve observer tarafından tehdit edilmesinden sonra onu bir denek haline getirdiklerini hatta daha kötü şeyler yaptıklarını düşünmüştü. Onu gezegenlerinden bile almış olabileceklerini düşünüyordu. Thrao'nun burada ne işi vardı? Güney Tihami'de ona ne yapmışlardı? Daha da önemlisi, neden onu kendisine öldürtmeye çalışmışlardı? Eline silah dahi vermişlerdi. Alçak yaratıklar, ona hayatta en değer verdiği insanlardan birisini öldürteceklerdi!

Bok gitmeleri gerektiğini söylediğinde hemen Thrao'nun omzuna girdi ve onu ayağa kaldırmaya çalıştı. Bok da diğer omzuna girerek onu destekledi. Hızlıca binayı terk ederek Isam ve muhtemelen endişelenmekten kafayı yemiş Friks'in bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladılar. Birkaç pürüz olmuştu ancak planları sorunsuzca işlemişti. Bunun için Bok'a ve Isam'a minnettardı. Friks'in olanlara ne tepki vereceğini merak ediyordu. Onu görür görmez gözlerinden akmaya devam eden yaşlarla kocaman gülümsedi. Friks ise... Friks gibi koskocaman adamı mutluluktan ağlarken görmek insanın içini ayrı bir sıcaklıkla dolduruyordu. İkisini görür görmez hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. İkisine de kocaman sarılmıştı. Livei de buna karşılık verdi. Üçü kocaman bir sevgi topu oldular. Livei hayatında belki de en mutlu ve tatmin olduğu anı yaşıyordu. Friks'e verdiği sözü tutmuştu. Onu hayattaki en yakın arkadaşına kavuşturmuştu. Bok güvendeydi. Shisha kurtarılmıştı. O iki arkadaş da birbirlerine kavuşmuşlardı. Havada uzun bir zaman sonra sevdiklerine kavuşmanın mutluluğu dolaşıyordu.

Hep birlikte kaldıkları binaya doğru ara yollardan geçerek ilerlemeye başladılar. Yol boyunca Thrao'nun kendisine gelmesini beklerken onu omuzlarından tutarak destek olmaya devam etmişlerdi. Güney Tihami'ye geldiğinden beri geçen şu birkaç gün, hayatının en duygusal günleriydi. Kaçmaya çalıştığı pek çok duyguyla yüzleşmiş, beklenmedik şeylerle karşılaşmış ve en sonunda mutluluğa kavuşmuştu. Bu gibi anlar, yaşamı değerli kılıyordu. Bu gibi anları sonsuza dek dondurmak ve bir kutuya saklamak istiyordu ki özledikçe tekrar tekrar açarak o duyguyu yeniden yaşayabilirdi. Böyle bir gücünün olmasını isterdi. Ayrıca zihninin bir yerinde onları izleyen ve muhtemelen öfkeden kuduran observerlara en ofansif el hareketini çekiyordu. Çomak sokacağını söylemişti! Arkadaşını kurtaracağını söylemişti! Yapmıştı işte! Oh olsundu! Bu da onların bir tarafına girsindi! Sonunda en sevdiği ekiple bir araya gelmişti. Thrao, Friks, Bok, Shisha ve kendisi, Isam da dahil olarak hep birlikte hareket edeceklerdi. Artık tek başına hissetmek zorunda değildi. İyi ki Bok'u takip etmeyi seçmişti. İyi ki Bok'a güvenmişti. Ona asla ihanet etmeyecekti ve sonsuza dek ona sadık kalacaktı.

Eve geldikleri anda Thrao'yu dinlenmesi için odalarına götürdüler. Bok, Shisha ve Isam ile daha sonra ilgilenecekti. Onlar da bu esnada özlem giderirlerdi. Kaçırdıkları ve yakalamaları gereken pek çok gelişme vardı. Livei, Friks'e eliyle yatağı işaret etti. Onu nazikçe yatağa yatırdı. "İyi misin? Ağrıyan bir yerin var mı?" Sahi, kendi yaraları ne olmuştu? O kadar çok duygu karmaşası yaşamıştı ki ağrıyan kolunu ve bacağını unutmuştu. Neyse, umursamıyordu. Birkaç çizikti işte. Thrao'dan sonra Friks'i ittirdi yatağa ve ortalarına Thrao'yu alarak kendisi de diğer tarafa geçti. Gülümsemekten çenesi ağrımıştı ancak o kadar mutluydu ki! Daha önce mutluluğu hiç bu kadar zirvede tattığını hatırlamıyordu. "Ahh seni çok özledik! O kadar endişelendim ki aklımı kaçıracağımı zannettim!" Başını genç adamın boynuna doğru gömerek yanağını okşadı yeniden. Sonra Thrao'nun üzerinden Friks'e uzanıp elini tuttu. "Sana onu bulacağım demiştim. Sözümü tuttum. Seni de korkuttum değil mi? Özür dilerim, işler orada epey kızıştı. Neler olduğunu hala anlamış değilim." Yüzü daha ciddi ve endişeli bir ifadeye büründü. "Neler olduğunu hatırlıyor musun Mavi? Kendinde değil gibiydin ama başına ne geldi merak ediyorum. Sana ne yaptılar? Daha da önemlisi, kim yaptı? Çünkü canlarına okuyacağım." Son cümlelerine doğru sesi daha tehditkar çıkmaya başlamıştı. Ancak cümleler dudaklarından döküldükten sonra fark etti ki, "Mavi" demeyi bile çok özlemişti. Ah, bu ekibe bayılıyordu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#29
Friks elini tutuyor, öpüyor ve "Şimdi buradasın, gerisi önemli değil." diyor. Thrao ikinize de bakıyor ve gülümsüyor. "Her şeyi açıklamak istiyorum. Ama önce lütfen söyleyin bana. Güney Tihami'de ne halt ediyorsunuz?" Gergin bir şekilde gülüyorsun ve Friks'e dönüyorsun. "Endişelenecek bir şey yok. Tüm bunlara kesin olarak bir son vereceğiz. Bu piçleri öldürdüğümüzde. Yemin ederim." Thrao şaşırıyor ve Friks'e kimden bahsettiğini soruyor. "Onlarla tanışmışsındır sanırım. Dünyalı orospu çocukları." Thrao gözlerini yere çeviriyor ve "Evet, tanışmış oldum. Demek siz de tanıyorsunuz." diyor. Thrao'ya bakıyorsun. Yorgun olduğu o kadar belli ki kafasını zar zor havada tutabiliyor. Gözleri kapanıp duruyor. Friks ve sen onun bir süre uyuması gerektiğine karar veriyorsunuz. Uyandığında ise sorularınızı tekrar sormaya karar veriyorsunuz.

Sekiz Saat Sonra

"Öncelikle her şey karanlıktı. Sanki tüm duyularım yok olmuş gibiydi. Bu halde bir asır geçirmiş gibi hissettim. Uyandığımda bir laboratuvardaydım, etrafımda beyaz önlüklü insanlar vardı. Bilmediğim bir dilde konuşuyorlardı. Kulağıma bir cihaz taktılar ve bir anda onları anlayabilmeye başladım. Bana beni kullanmak istediklerini söylediler. Beni deneyler için kullanmak istediler ama neden beni seçtiklerini söylemediler. Süper asker olacağımı söylediler ama biri bana söylemedikçe hiçbir şey yapmayacağım söylendi. Sonra bir gün kampa Hae adında bir adam getirdiler. Çok tuhaf bir adamdı. Daha önce onun gibi biriyle hiç tanışmamıştım. Teni maviydi ve şapka, maske ve eldiven takıyordu. Hasta falan gibiydi. Bir gün herkes uyurken Hae'yi kontrol etmeye gittim. Onunla ilgili bir sorun olup olmadığını görmek istedim. Yüzüne yakından baktım. Ona dokunmaya çalıştım. Aniden, Hae beni tuttu. Beni itti ve bir tür silah çıkardı. Her yerim ağrıyordu, tüm vücudum ağrıyordu. Hae silahı bana doğrulttu, çığlık atmaya ve koşmaya çalıştım. Çığlık atmaya çalıştım ama sesim çıkmıyordu. Sonra bilincimi kaybettim. Başka bir yerde, makinelerle dolu büyük bir odada uyandım. Her şey maviydi. Artık hareket edemiyordum. Tek yapabildiğim duvarlara bakmaktı. Hepsi numaralarla kaplıydı. Renk değiştiren ve birkaç saniyede bir değişmeye devam eden sayılar. Günlerce o rakamlara baktım. Bir süre sonra renklerin insanların çıkardığı sesleri temsil ettiğini fark ettim. Bu sayılara ne kadar uzun süre bakarsam, o kadar yüksek sesle konuştular. Sesler, fısıltılar, çığlıklar ve ağlamalar duymaya başladım. İşte o zaman bu renklerin farklı duyguları ifade ettiğini öğrendim. Bazıları kızgın, bazıları üzgün ve bazıları da normaldi. Uzun bir süre tek başıma kalıp duvarlara bakıp sesleri dinledim. O sırada çok güzel şeyler duydum. Duvarlar hareket etmeyi bıraktığında ve sesler yok olduğunda buradan gitmem gerektiğine karar verdim. Oradan beni çıkaran kişi bana nerede olduğumu, ne ile karşı karşıya olduğumu anlattı. Dünya gezegeni, Ingenium ve diğer her şey. Beni şaşırtan ama bir o kadar mutlu eden şey ise bunları söyleyen kişi Dünyalıydı. Bana yardım etmeye karar verdi. Ne yazık ki yapmaya çalıştığı şey ortaya çıktı ve öldürüldü. Böylelikle beni kullanmaya karar verdiler ve o an güçlerinin ne kadar sınırsız olduğunu anladım. Observerlarından biri bilincini bedenime yüklemişti. Benim bilincim de bedenimdeydi fakat kontrolü ele alamıyordum. Hayatımın en kötü deneyimi olduğunu söyleyebilirim. İşte şimdi buradayım."
Off Topic
Sekiz saatlik süre içerisinde olanlar oyuncuya bırakılmıştır.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#30
Friks'e gülümseyip havadan öpücük attı. Gerçekten de onu epey endişelendirmişti. Thrao onlara dönerek burada ne halt ettiklerini söylediğinde gergin bir şekilde kıkırdadı. Ah, bu uzun bir hikayeydi. Friks onun yerine kısaca özetlemişti. Başını onu onaylar şekilde salladı. "Bize yaptıkları her şeyi onlara tek tek ödeteceğiz, merak etme. Bize çektirdikleri acıyı misliyle çekmelerini istiyorum." Ne zaman onlar hakkında konuşmaya başlasa sesi inanılmaz kin ve nefret dolu çıkıyordu. Böyle olması da normaldi tabi. Çünkü ona en yakın arkadaşını öldürtmeye çalışmışlardı. Onlardan o kadar ama o kadar çok nefret ediyordu ki. Nihayet perde kapanmıştı ve maskeleri düşmüştü. Pis niyetleri de ortaya çıkmıştı. Önceden onlarla masaya oturmayı ve anlaşmayı düşünmüştü, onlara sempati duymuştu. Yuvasını kaybetme tehlikesinde olmak nasıl bir şey biliyordu çünkü. Ancak bu son yaptıklarından sonra asla, asla, asla onlarla masaya oturmayacaktı. Asla onları affetmeyecekti. Asla onlara sempati duymayacaktı, acımayacaktı. Onlar acımamıştı. Onlar merhamet göstermemişti. Livei'nin merhametini de hak etmiyorlardı.

Thrao'nun gözleri kapanıyordu. Çok yorgun olduğu belliydi. Livei saçlarını okşadı. "Sen dinlen, biz hemen içeride olacağız." dedi sevgiyle gülümseyerek. Friks'i de peşine takarak odadan çıktı. Bok ve Shisha'yı görmek istiyordu. Onlarla adam akıllı konuşamamıştı. Neler döndüğünü merak ediyordu. Salondaydılar. Livei, Bok'u görür görmez üzerine doğru koşturdu ve ona kocaman sarıldı. Şimdiye kadarki bütün drama için kendisini çoktan affettirmişti. "Sen harika bir adamsın Bok! Bizi kurtardığın için teşekkür ederim, hatta her şey için teşekkür ederim." Gerçekten de öyleydi. Harika birisiydi o. Erkek seçerken her zaman çok doğru seçimler yaptığı için kendisiyle birazcık gurur duyuyordu. Friks de Bok da muhteşem adamlardı. Bok ona olan güvenini boşa çıkartmamıştı. Onları bir değil, iki değil, kaç kere kurtarmıştı acaba? Kendisini de kaç kere riske atmıştı. Onu terk edip gitmediği için mutluydu. Doğru seçimleri yapmış, doğru adımları atmıştı. Bu kadar iyi insanları hak ediyor muydu gerçekten? Shisha'ya döndü. Yüzünde kocaman hınzır bir sırıtışla yanına gitti ve elini sıktı. "Sen de hoş geldin Güney'in Hayaleti. Bok'u benden çalan adam. Artık benimle uğraşacak zamanın vardır umarım." dedikten sonra kıkırdadı. "Sana da teşekkür ederim, orada bana yardım etmeseydin ne yapardım bilemiyorum. Sana çok zorluk çıkartmış olmalıyım." dedi Isam'a dönerek en son. Bu özel günü kutlamalıydılar. Mutfağa gidecek ve buzdolabını içecek bir şeyler var mı diye kolaçan edecekti. Alkollü bir şeyleri tercih etse de şart değildi. Bulabilirse salona geri dönecek ve herkese tek tek dağıtacaktı. Sonra da bir koltuğa geçecekti. "Eee, anlatın bakalım. Ne hikayeleriniz var? Nerelerdeydin Shisha? Güney Tihami ve Dünya size ne yaptı? Ve bu şey ne?" dedi Bok'un ona fırlattığı tuhaf küçük cihazı göstererek. Her şeyi bilmek istiyordu, her şeyi.

Sohbet ederken laf lafı açmış ve zaman akıp gitmişti. Livei, Mavi'nin yeterince uykusunu aldığını düşündüğünden onu güzellik uykusundan uyandırmak için Friks ile birlikte yattığı odaya gitti. Onlar içeri girdiklerinde Mavi de gözlerini açmıştı. "Günaydın uykucu, nasılsın bakalım?" Uyurken dağılan saçlarını elleriyle düzeltti. Bu çocuğu sürekli acı çekerken görmekten nefret ediyordu. Mutlu olmayı herkesten çok hak ediyordu. Bu lanet dünyaya doğmaktan başka hiçbir günahı yoktu. Mavi onlara hikayesini anlatmaya başlamıştı. Tüm yaşadıklarını, onu nasıl kullandıklarını, nerede tutulduğunu, ona neler yaptıklarını... Her şeyi. Livei ne diyeceğini bilmiyordu. "Süper asker mi? Kim için? Dünya kendisi için kıtamızın insanlarını süper asker haline mi getiriyor? Bu... Bu kabul edilemez. O halde Gedhilfe'nin de yürütmekte olduğu ve Güney Tihami'nin yaptığı deneyler... Hepsinin amacı bu. Bok'u da bu amaçla kullanmak istemiş olmalılar. Friks'e ve Fengoe'ye olanlar da..." dedi endişeli ve düşüncelere dalmış bir şekilde. Mavi'nin son sözleri içinde kocaman bir endişe balonu oluşmasına sebep olmuştu. "Peki sence o hala içinde mi? Yani... Observer... Hala orada mı?" dedi parmağıyla kafasını işaret ederek. Eğer öyleyse bu ciddi bir durumdu. Onları uzaktan izlemekle kalmayacak aralarına sızmış olacaktı. Ellerindeki güç ile onları manipüle edebilir ve planlarını bozabilirdi. Bu korkunç bir şeydi. "Seni ne amaçla kullanmak istedikleri belli. Orada seni, sen olduğunu fark etmeden öldürmüş olabilirdim. Bana bu acıyı yaşatıp davamdan vazgeçmemi sağlayacaklardı. Alçak herifler! Daha önce seni ve sevdiklerimi öldürmekle defalarca tehdit ettiler. Seni hayatta bırakmam durumunda da bizim aramıza sen aracılığıyla sızarak seni kullanabilirlerdi. Ki tam olarak amaçlarına ulaşmasalar da ben bu yoldan gitmiş oldum. Harika gerçekten. Bunları Bok da öğrenmeli. Gel Mavi."

Mavi'yi diğerlerinin yanına götürüp herkesle tanıştırdıktan sonra bütün hikayeyi onlara tekrar anlatacaktı ve her şeyin üzerinden kısaca geçecekti. "Ben toplantı odasındayken birisi Bok'un sesini taklit ederek benimle konuştu. Bana ağır yaralı olduğunu ve yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi. Sunucu odasına çağırdı. Friks de Isam da bu sesi telsizden duydular. Bunu bir observer yapmış olmalı. Isam beni sahte olabileceği üzerine uyardığında üst kata çıktım. O esnada patlamalar oldu ve Shisha'yı gördüm. Aşağı indiğimizde Bok oradaydı. Sonrasında kendimi sunucu odasında buldum. Bir anda, göz açıp kapama süresinde. Önümde siyah bir figür vardı. Elime baktım ve elime bir şekilde Dünyalıların kullandığı şu kurşun atan silahlardan geldiğini gördüm. Zihnimde bir ses onun observer olduğunu ve onu vurmamı söyledi bana. O kişi Thrao'ydu. Bana Thrao'yu öldürtmeye çalıştılar. Artık olanları aklım almıyor. Şimdi ise Thrao'ya yapılanları görüyoruz. Onu süper askere çevirmek için denek yapmaları, bilincine bir observerın kendini yüklemesi... Tam olarak ne yaptıklarını bile bilmiyoruz. Observer hala bilincinde yaşıyor olabilir. Ayrıca şu Hae... Tihami Savaşı esnasında kendisine 4 iğne enjekte edip patlatan Hae'yi hatırlıyorsunuzdur. Katılaşmış bedeninin hala orada kaldığı söyleniyordu. Onun yüzünden o gün o bölgede olan herkes, ben de dahil olmak üzere ciddi anlamda radyasyona maruz kaldık ve hastalandık. O şahsın öldüğü ilan edildi ancak aynı kişi olabileceklerinden şüpheliyim. Mevi tenli ve hasta gibi olan birisi olduğunu söyledi Thrao. Merak ettiğim şey neden kıtanın insanlarını toplayıp denek haline getirdikleri. Bir savaşa hazırlanıyor gibiler. Ve bu savaşta ezici üstünlüğe sahip olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Hiçbirimize merhamet etmedikleri ve etmeyecekleri de ortada. Sanki en başından beri amaçları buymuş gibi, sanki bizim ve gezegenimizin var olma amacı onları koruyacak askerler olmamızmış gibi davranıyorlar. Denek olarak özellikle güçlü element kullanıcılarını seçtiklerini düşünüyorum. Mavi ve Bok gibi. Bu durum hiç hoşuma gitmiyor. Djurat'tayken Bok'un gücünü kullanarak Thrao'yu bulmasını istediğimde benimle Dünya diliyle konuştular. İşlerine fazla karıştığımı, fazla ileri gidersem kötü şeyler olacağını, mutlu olmak istiyorsam yapmak istedikleri şeye izin vermem gerektiğini söylediler. Bir uyarı veya bir tehditti. Thrao'yu bana öldürtmeye çalışmalarından sonra onlara daha fazla acıma göstermeye gerek olmadığını düşünüyorum. Hadlerini aşıyorlar. Başımıza gelen her şey onların suçu. Kanımız onların elinde. Artık bir şeyler yapmalıyız. Siz ne düşünüyorsunuz? Planınız nedir? Sonuna kadar sizinleyim."
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Flayuf”

cron