Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#11
Bok seni dinliyor ve kızarmaya başlıyor. Sana geri dönüyor, seni belinden tutuyor ve "Sanırım birbirimizi unutmamızın tek bir yolu var." diyor. Elinden tutuyor ve seni başka bir yere götürüyor. Birlikte sokakta yürümeye başlıyorsunuz. İnsanlar gecenin bir yarısı randevuya çıkan iki kişiyi gördüklerinde konuşmayı kesip gözlerini size çeviriyorlar. Bazıları "Kızın yanındaki şu adama bak." diyor. Diğerleri arkadaşlarına "Onunla çıkıyorsa gerçekten çaresiz olmalı." diye fısıldıyor. Bok yorumları görmezden geliyor ve yoluna devam ediyor. Şehrin içlerine doğru yürüdükçe binalar yükselmeye başlıyor. Bir otelin önünden geçiyorsunuz. Neon ışıkları var ve içerisi çok süslü görünüyor. Bok senin için kapıyı açıyor. Masalardaki bazı mumların ışığı dışında burası karanlık. Müzik yüksek sesli ve... seksi. Bu otelin gösterişliliği Flayuf şehrine uymuyor. Bu bina tıpkı Gedhilfe veya Djurat'ta bulacağınız bir yapıta benziyor. Otel ile ilgili her şey para ve lüks diye çığlık atıyor. Bok seni boş bir masaya götürüyor. Oturuyor ve sandalyeni çekiyor. Sonra "Biraz şarap veya bira ister misin?" diye soruyor. Evet anlamında başını sallıyorsun ama ne sipariş edeceğinizi bilmiyorsun. Bok'tan yardım istiyorsun. Kırmızı şarapla gitmeni söylüyor. Bara gidiyor ve sipariş veriyor.

Geri döndüğünde, masanın karşısında el ele tutuşuyorsunuz. Sana gülümsüyor ve saçınla oynamaya başlıyor. Sana doğru eğiliyor ve kulağına "Bu gece çok güzel görünüyorsun." diye fısıldıyor. Sesi yumuşak ve tatlı. Yüreğin titriyor ve ısınıyor. Elini bacağının üzerine koyuyor. Başını omzuna yaslıyor ve saçlarınla oynamaya devam ediyor. Midende yine kelebeklerin uçuştuğunu hissediyorsun. Derin bir nefes alıyor ve elini yüzüne koyuyor. "Bunun birlikte son gecemiz olmasını istiyorum. Aşıklar olarak. Yarın uyandığımızda arkadaş olacağız." O sırada akşam eğlencesinin başladığını görüyorsun. Bir adam gitarını almış, sahneye çıkmış ve şarkı söylüyor. Adamın şarkısını Pakt dilinde söylediğini duyunca şaşırıyorsun.

Yıkık dökük bir şehir
Dört bir yanı nehir
Kimdir bizi sevir
Yoktur kimsemiz ah vah

Kalın duvarlar derin
Birden kapatır şer'i
Kimdir bizi sevir
Yoktur kimsemiz ah vah

Derler yolun yol değil
Elbet bilirim ben beyim
Yok memlekette keyif
Yoktur kimsemiz ah vah


Saatlerce içtikten sonra başını bile dik tutamıyorsun. Bok'un kolunu sana dolayıp seni kaldırdığını hissediyorsun. Seni kiraladığı otel odasına taşıyor ve nazikçe yatağa yatırıyor. Saçını okşarken seni yavaşça dudaklarından öpüyor. Kendini onun etrafına sarıyor ve onu geri öpüyorsun. Boynunu ve omuzlarını öpmeye başlıyor ve o sırada ne olduğunu fark ediyor ve geri çekiliyorsun. Sen oturuyorsun, o da yanına oturuyor. Gözleri hüzünle dolu ve ona bakmakta zorlanıyorsun. Ama sonra gülümsüyor ve "İstemiyorsan sorun değil. Ama bence tek yol bu." Bir karar vermelisin, hayatını büyük ölçüde etkileyecek bir karar.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#12
Bok'un kendisini belinden tuttuğunu hissetmesi üzerine yüzüne kapattığı ellerini çekti ve bakışlarını ona çevirdi. Birbirlerini unutmalarının bir yolu olduğunu söylemişti. "Nasıl?" Livei onu tamamen unutmak istiyor değildi ancak acısını hafifletmenin bir yolu varsa bunu öğrenmek istiyordu. Bok onu elinden tutmuş ve sokağa çıkartmıştı. Hava kararmıştı, gece olmuştu. Üşütmeyen hafif bir meltem vardı. Etraf güzel kokuyordu. Bu gece manzarası ona tıpkı... Tıpkı o düğün gecesini hatırlatmıştı. Bok ile parktan çıkıp el ele yürüdükleri zamanı... İnsanlar gözlerini çevirip ikisini inceliyordu. Bok hakkında kötü şeyler söylüyorlardı. Ne cüretle sevgilisi hakkında ileri geri konuşurlardı! Onlar ne biliyorlardı ki? Hiç aşık olmuşlar mıydı? Bok'un hakkında yapılan yorumları umursamadığını görünce o da duymazdan gelmeye başladı. Şehrin iç kısımlarına doğru ilerliyorlardı. Neon ışıklardan oldukça süslü bir tabelası olan bir otelin önüne gelmişlerdi. "Burası... Flayuf mu?" dedi hayranlıkla izlerken. Bok kapıyı açmıştı. İçeri girdi. Karanlıktı. Yemek masalarındaki mum ışıkları dışında herhangi bir ışık kaynağı yoktu. Oldukça... romantik bir mekandı. Yüksek sesli ve cazibeli bir müzik çalıyordu. Livei kendini atmosferin içinde sarhoş gibi hissetmeye başlamıştı. Bu kadar lüks bir yere en son ne zaman gitmişti hatırlamıyordu bile.

Bok ile boş bir masaya oturmuşlardı. Oturmadan önce de sandalyesini çekmişti. Ne kadar centilmen bir adamdı. Gerçi hep öyleydi zaten, değil mi? Şeyin aksine... Şeyin... Neydi adı?......

Bok ona içecek bir şey isteyip istemediğini sormuştu. İstiyordu ancak ne istediğinden emin değildi. "Ne tavsiye edersin?" dedi flörtöz bir gülümsemeyle. Bok kırmızı şarabın iyi olacağını söylemiş ve sipariş etmeye gitmişti. Livei onun gelmesini beklerken kendini müziğe kaptırmış ve ritim tutmaya başlamıştı. Sevgilisinin elinde içkilerle yanına geldiğini gördüğünce ona gülümsedi. Uzun zamandır birlikte olmalarına rağmen nedense onu çok özlemiş gibi hissediyordu. Yüzüne dokunmayı bile özlemişti. Saçlarını okşamasını özlemişti. Kulağına hoşuna gidecek şeyler fısıldamasını özlemişti. "Siz de çok yakışıklısınız beyefendi." dedi cilve yaparak. Sesini bile özlemişti. Neden bu kadar özlemişti ki onu? Başını omzuna yaslamıştı ve saçlarıyla oynamaya devam ediyordu. Livei bu şekilde uyuyakalabilirdi. Kendini uzun zamandır hiç bu kadar huzurlu hissetmemişti. Elini yüzüne koyup bunun birlikte son geceleri olmasını istediğini söylemişti. Ertesi güne yeniden arkadaş olacaklardı. "Neden ki?" dedi Livei şaşkın bir şekilde. Neden arkadaş olmak zorundaydılar ki? "Beni sevmiyor musun?"

Gitarını almış bir adamın sahneye çıkıp şarkı söylemeye başlaması üzerine dikkati dağıldı. Gözlerini kapatıp şarkıyı dinlemeye başladı. Pakt dilindeydi şarkı. Hüzünlü gelmişti ona sözleri. Vatanlarını elden giderken nasıl tek başlarına kaldıkları ile ilgili, hüzün ve özlem dolu bir şarkıydı. Şarabını yudumladı. Çok uzun zamandır dilini içkiye sürmemişti. Çoğu insanın aksine seviyordu tadını. Sarhoş olmayı da seviyordu. Kendine söz verdiği için içmiyordu. Bu gece koyverebilirdi artık. Çünkü hiçbir derdi kalmamıştı.

Kaç saat geçtiğinden emin değildi. Bütün dünyası dönüyordu. Ayağa dahi kalkacak hali yoktu. Sarhoşluğun verdiği sıcaklık ve keyif ile birlikte her şeye gülmeye başlamıştı. Bok kolunu ona dolayıp onu kaldırmaya çalışıyordu. "Hatırlıyor musun? İlk öpüştüğümüz gece tam tersiydi. Sen barda sarhoş olmuştun ben seni zorla otele taşımıştım. O kadar sarhoştun ki çok komikti. Bana aya benzediğimi söylemiştin. Neden öyle söylemiştin hala merak ediyorum? Güzel olduğu için mi?" Konuşurken çoktan otel odasına varmışlardı. Bok onu yatağa yatırmıştı. Dudaklarından nazikçe öpmüştü onu. Hep böyle nazik öperdi zaten. En başında tabi. Kollarını ona sardı ve gözlerine baktı. Yemyeşil. Işıl ışıl. O gece de ona böyle ışıl ışıl bakıyorlardı. Düğün gecesi parkta... ve Gengzjots'a giderken mola verdikleri barda.

Bir dakika...

Boynunda ve omuzlarında hissettiği öpücüklerin ardından hızla geri çekildi. Hayır. Aklını kaçırıyor olmalıydı. Kızıl saçları yoktu onun. Kısa, siyah saçları vardı. Bok'tu o. Friks değildi. Ne yapıyordu? Neredeydi? Neler oluyordu? Bok'a baktı ancak oldukça hüzünlü bakıyordu. Hatırladı. Konser gecesi evinde öpüştüklerinde daha ileri gitmek istemeyip kendini geri çektiğinde de ona böyle bakmışlardı. Ama bu sefer farklıydı. Onun bir sevgilisi vardı. Ve o kişi Bok değildi. Bir başkasıydı. "Olmaz." dedi telaşlı bir ses tonuyla. "Neredeyiz? Ne yapıyoruz? Bunu ben mi kabul ettim? Hayır, etmiş olamam." Etrafına bakındı. "Burası neresi Bok?" Yataktan kalktı ve üzerini düzeltti. Kapıldığı büyünün etkisi geçiyor olmalıydı. Yoksa Bok ona...? Yapmış olamazdı, değil mi? Ona asla böyle bir şey yapmazdı. Hele ki iznini almadan. Onu sömürmezdi. Böyle bir adam değildi. Hüzünle bakan yeşil gözlere geri döndü. "Bana öyle bakma, yapamayız biliyorsun. Sana söyledim. Bu her şeyi daha kötü hale getirir. Bunu yaptığım için daha çok vicdan azabı çekerim. Ve... Seni unutmamı sağlamaz ki bu. Daha da istememe yol açar. Bunun olmasını mı istiyorsun?" Bir süre tepkisini incelemek için ona baktıktan sonra bu sorunun cevabını duymak istemediğine karar verdi. "Friks nerede? Ona dönmek istiyorum."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#13
► Show Spoiler
Bok, verdiğin tepkiye karşılık olarak yataktan kalkıyor, giyinmeye başlıyor ve sana Friks'in yerini söylemeden odadan çıkıyor. Odanın kapısındayken gitmeden önce "Özür dilerim." diyor. Otel odasında tek başına kalıyorsun. Loş, kızıl ışıklara sahip odanın verdiği rahatlatıcı hissi az önce yaşadıkların tamamen yok etmiş durumda. Odadan çıkıyorsun. Az önce gelmiş geçmiş en iyi, en lüks otel gibi gözüken yer aslında bir kıraathaneye benziyor. Her şey varoş, kokuşmuş ve değersiz. İnsanların bakışı üstünden bir türlü ayrılmayınca otelden de hızla çıkmaya karar veriyorsun. Şiddetli bir yağmur fırtınasına yakalanıyorsun. Kuru kalmak için otelin önüne birinin bıraktığı eski bir paltoyu buluyorsun. Çok ince hissettiren bir tür kumaştan yapılmış gibi görünüyor. Yağmurda beklerken taksi arıyorsun ama hiçbiri senin için durmak istemiyor. Sonunda kaldığınız eve yürüyerek gitmeye karar veriyorsun. Karanlıkta orayı tanıyabilir misin onu bile bilmiyorsun, sadece tanımayı umuyorsun. Sokakta yürürken arkandan bir siren sesi duyuyorsun. Yanına bir polis arabası geliyor ve ışıklarını yakıp söndürüyor. Polis memuru kalacak yerin olup olmadığını soruyor. Ülkene dönmenin senin için daha iyi olacağını söylüyor. Gedhilfeli olduğunu anlayınca sana kartını veriyor ve daha sonra gelmen için karakola davet edip uzaklaşıyor.

Sonunda ilk geldiğin evi görüyor ve hemen eve giriyorsun. Saçların ıslak ve yüzüne yapışıyor. Tüm kıyafetlerini çıkarma ve hemen yıkanma dürtüsünü hissediyorsun. Ancak çamaşırhanenin nerede olduğunu bilmiyorsun. Evi ararken, yatak odasının geçen seferden beri temizlendiğini fark ediyorsun. Gece geç olmasına rağmen tüm ev mumlarla aydınlatılıyor. Her yerde hala kül izleri var. Kendi kendine, bir prensesin hayatının hep böyle olacağını hayal ettiğini düşünüyorsun. Sonra daha önce olanları hatırlıyorsun. Ondan ne kadar nefret ettiğini bir kez daha hatırlıyorsun. Gözlerin dolmaya başlıyor. Uzaktan horlama sesleri duyuyorsun ve yatak odasına girdiğinde Friks'in bebek gibi uyuduğunu görüyorsun. Üzerine bir battaniye atıyor ve yanına uzanıyorsun. Sen uzandığın anda o uyanıyor. Seni görünce gülümsüyor, kolunu omzuna atıyor ve "Neredeydin sen?" diye soruyor. Ona her şeyi anlatacak mısın? Yoksa bugün gerçekten hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaksın?

Gök gürlüyor.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#14
Bok kalkıp giyinmeye başlamıştı. Yüzünde Livei'nin tarif etmekte zorlandığı bir duygu ifadesi vardı. Hiçbir şey söylemeden odadan çıkıp gitmişti. "Nereye gidiyorsun?" Livei arkasından seslendi ancak genç adam ona cevap vermedi. Son bir kez odanın kapısında özür diledikten sonra çıkıp gitmişti. "Bok?" Livei onun peşinden kapıya yöneldi. "Geri gel, konuşalım. Lütfen. Özür dilerim. Bok?" Gitmişti. Arkasını dönüp çekip gitme huyu asla değişmiyordu demek ki. Livei biraz evvel ona rüya gibi gelen odanın kasvetle üzerine çöktüğünü hissetti. Duygularını incitmiş olmalıydı. Tüm bunları onun için mutluluğu için yapmıştı sonuçta. Genç kız, Bok'un kötü bir niyeti olduğunu düşünmüyordu. Evet, bunu ona sormadan yapmıştı ve bu doğru değildi. Ondan izin istemesi gerekirdi. Çok uygunsuz bir şey yapmışlardı. Ve bunu yapmayı istemezdi. Kendinde olarak, etrafının farkında olarak, özgür iradesiyle konuşmak ve yüzleşmek istemişti onunla. Kendi başına Bok'un böyle bir karar alacağını düşünmemişti. Yine de hoşuna gitmişti biraz. Gitmemesi gerektiğini biliyordu. Bok'a tüm bu yaptıkları için kızmalıydı. Nefret etmeliydi ondan. Ancak edemiyordu. Kötü hiçbir davranışı ona yakıştıramıyordu. Yalan da olsa, sahte de olsa ona kısa bir süreliğine mutlu oldukları günleri yeniden yaşatmıştı. Nasıl nefret edebilirdi ki?

Odadan çıktı. Her yer çok sessizdi. Biraz evvel hayatının en lüks oteli gibi görünen bu mekanın da Flayuf'taki diğer perişan binalardan bir farkı yoktu. Ne cazibeli müzik, ne mum ışığında masalar, ne de gitarlı şarkıcılar vardı. Her yer rutubet içinde, sessiz, kokuşmuş ve eskiydi. O kadar eskiydi ki tahtalar gıcırdıyordu. Etraftaki insanların kendisine dik dik baktıklarını fark edince dışarıya yöneldi. Bok ile biraz evvel buraya gelmiş ve içki içmişlerdi. O esnada onun görmediği gerçek dünyada neler olmuştu? Bu insanlar onları görmüş müydü? Kalbinin hüzünle ağrıdığını hissetti. İlişkileri daha da tuhaf bir hal almıştı. Onu tekrar gördüğünde ondan özür dilemeliydi. Onu kırmak istememişti. Dışarı çıktığında inanılmaz bir sağanak başladığını gördü. "Bok? Neredesin?" Etrafına bakındı ancak genç adamı göremedi. Nereye gitmişti ki? "Bok? Lütfen ortaya çık. Konuşabilir miyiz?" Bu gidişle sırılsıklam olacaktı. Otelin önüne bırakılmış bir palto olduğunu gördü. İnceydi ancak başının üstüne geçirirse daha az ıslanmayı başarabilirdi. Friks'in yanına dönmek için taksi aradı ancak taksilerin hiçbirisi onun için duracak gibi görünmüyordu. Yürümekten başka çaresi yoktu. Böyle bir havada, bu karanlıkta, hiç bilmediği tehlikeli bir ülkede, sırf onunla sevişmeyi reddettiği için Bok'un onu terk edip gitmesi ağırına gitmeye başlamıştı. Ona gücendiğini hissediyordu. Evin yolunu tek başına bulabilmeyi umuyordu.

Arkasından gelen siren sesiyle yerinden sıçradı. Polis arabası yanına yanaşmıştı. Demek hala ülkede polis vardı. Nasıl burada olduğunu sorgulamamışlardı. Yalnızca ona ülkesine dönmesini tembihlemiş ve kartlarını bırakmışlardı. Livei kartı cebine attı. Tuhaf insanlardı gerçekten. Bu şehirde suç oranının yüksek olmasına şaşırmamak lazımdı. Uzun süren ve yağmur yüzünden zar zor başını kaldırıp önüne bakabildiği bir yolculuğun ardından kaldıkları binayı dışarıdan tanımış ve hemen kendisini içeri atmıştı. Resmen donuna kadar ıslanmıştı. Dışarıdaki yağmur şiddetini bir an olsun azaltmadan olanca gücüyle yağıyordu. Bir an önce duş almak ve ısınmak istiyordu. Kendini sefil hissediyordu. Yatak odasının temizlendiğini ve evin mumlarla aydınlatıldığını fark etti. Nefret ediyordu yaşadığı hayattan. Her şeyden. İyi maaşı olan saygın bir mesleği vardı. Meslektaşlarını da seviyordu. Ülkesinde ailesini de seviyordu. Arkadaşlarını da. Ne diye bunu yapıyordu ki kendine? Duvarın dibine çöküp ağlamak istiyordu bağıra bağıra. "Bok?" Bir kez daha seslendi ancak yanıt alamadı. Buraya dönmemişti.

Tanıdık horlama seslerini duyunca yatak odasına yöneldi ve sevgilisinin yatakta mışıl mışıl yattığını gördü. Üzerine bir battaniye alarak yanına uzandı ve ona doğru iyice sokuldu. Gözünden akan şeyler gözyaşı mıydı yoksa yağmur suyu muydu emin değildi. Friks uyanmış ve gülümseyerek nereden geldiğini sormuştu. Dudaklarına yumuşak bir öpücük bıraktı. Yanağını okşadı. Aklına daha yarım saat önce Bok ile dudak dudağa olduğu gelince vicdanındaki ateş harlanarak canını acıtacak kadar yakmaya başlamıştı içini. "Seni çok seviyorum." dedi gözünden pıtır pıtır süzülen yaşlarla. "Her şeyden çok." Gök gürlüyordu. O kadar yakınlarındaydı ki evin camlarını titretiyordu gürültüsü. Livei, Friks'in sol elini kendine çekerek öptü ve ıslak saçlarını üzerine getirdi. Saçlarının ucundan bir tutam saçı kopararak yuvarlak halinde yüzük parmağına sardı ve düğümledi. "Benimle evlenir misin?"
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#15
Sorunu duyunca hemen ayağa kalkıyor ve sana sımsıkı sarılıyor. Seni evden çıkarıyor. Yağmur şiddetli bir şekilde yağıyor. Soğuk ve nemli bir hava var ama Friks'in elini tuttuğun için vücut ısının yükseldiğini hissediyorsun. Ona bakıyorsun. Yüzü parlıyor. Gözleri parıldıyor. Ona sıkıca sarılıyorsun ve çeneni kaldırıp seni öpüyor. Friks'in beceriksizce romantik bir poz verme girişimini gördüğünde ikiniz de kıkırdıyorsunuz. Kollarını ona doluyor ve ona daha sıkı sarılıyorsun. Yağmur umurunda değil. Yağmur daha şiddetli yağıyor ve silüetini zar zor seçebiliyorsun. Yüzünü seninkine çeviriyor ve gülümsüyor. "Evet. Seninle evleneceğim." diye cevap veriyor. Gülümsüyor ve seni öpüyor. Sana olan tutuşunu sıkılaştırıyor. Yağmur yüzüne vuruyor ve yanaklarından aşağı akıyor. Gözlerini kapatıyorsun ve mutlu hissediyorsun. Sonra gözlerini açıp ona bakıyor ve güneşi onun arkasında görüyorsun.

Eve dönüp salona giriyorsun. Saçların ıslak ve kıvırcık. Gülümsemeden edemiyorsun. Friks eve dönene kadar bekliyorsun ve geldiğinde onu sıcak bir kucaklama ve öpücükle karşılıyorsun. Sana bakıyor ve gülümsüyor. Sana "Ne zaman evleniyoruz? Sabırsızlıkla bekliyorum." diye soruyor. Senin için ne kadar önemli olduğunu biliyor. Kıkırdıyorsun ve ona şu anda bir şeyler yapmak isteyip istemediğini sorarsın. Yatakta sarılıp saatlerce konuşmayı öneriyorsun. Coşkuyla başını sallıyor. Birbirinize gülümsüyor ve üst kata koşuyorsunuz. Yatağa atlıyorsun ve onu da yanına çekiyorsun. Seni tutkuyla öpüyor. Elleri yüzünü nazikçe okşuyor. Başını göğsüne yaslıyorsun ve içini çekiyorsun. Pencereden dışarıdaki güneşe bakıyorsun. Dolu ve parlak. Ona söylemen gerektiğini biliyorsun ama söyleyeceklerinden korkuyorsun. Onun gücü yüzünden zaten çok şey kaybettin. İsteyeceğin son şey onu da kaybetmek. Bu yüzden sessiz kalıyorsun. Vücudunun sıcaklığının seni sarmalamasına izin veriyorsun. Rahatlamaya çalışıyorsun. Friks konuşmaya başlıyor. Ne kadar harika biri olduğundan ve seni dünyadaki her şeyden çok sevdiğinden bahsediyor. Sana ne kadar ihtiyacı olduğunu söylüyor. Onu sıkıca göğsüne yaslıyor ve saçlarını nazikçe okşuyorsun. Yağmurun kokusu hala teninde. Boynundan ve omzundan öpüyorsun. Kollarını sana doluyor ve seni kendine yaklaştırıyor. Sana şefkatle dokunuyor. Ulaşabildiği her yerine dokunuyor. Seni tekrar tekrar öpüyor. Onun sana hissettirdiklerini seviyorsun. Doğruyu söylediğini biliyorsun. Bu konuda yalan söylemeyeceğini biliyorsun. Sana karşı her zaman dürüst olmuştu. Bu yüzden ona çok güveniyorsun. Senin hakkında ne hissettiğini merak ediyorsun. Seni nasıl görüyor? Artık gerçekte kim olduğunu bildiği için sana farklı bir şekilde mi bakıyor? Sen de kendinizi farklı görüyor musun? Keşke öğrenmenin bir yolu olsaydı. Yanına sokuluyorsun, o da seni kucaklıyor. Dudaklarından öpüyorsun. Yağmur suyunun tadını alıyorsun. Onu bir kez daha öpüyorsun. Parmaklarını saçlarının arasından geçirirken sessizce gülüyor. Yorulmaya başlayana kadar onu öpmeye devam ediyorsun. Birlikte yavaş yavaş uykuya dalıyorsunuz.

Bok, uzun bir geceden sonra seni uyandıran kişi oluyor. Friks yanında değil gibi görünüyor. Oturup gözlerini ovuşturuyorsun. Odayı inceliyorsun fakat Friks'ten bir iz yok. Bok sana el sallıyor ve hiçbir şey olmamış gibi "Günaydın dostum." diyor. İç çekiyor ve yataktan kalkıyorsun. Bok "O dışarı çıktı." diyor. Aşağı inip etrafa bakıyorsun. Nereye gittiğinden emin değilsin. Pencereden dışarı bakıyorsun. Dışarıda hala yağmur yağıyor. Onu bulmaya çalışmadan önce biraz beklemeye karar veriyorsun. Kanepeye oturuyorsun ve Bok sana doğru yürümeye başlıyor. Yanına oturuyor ve "İyi uyudun mu?" diye soruyor. Başını sallıyorsun. Biraz yorgun hissediyorsun ama onun bunu bilmesine gerek yok. "Dün için özür dilerim." Bir süreliğine duyabildiğin tek şey sessizlik. "Seni üzmek istemedim." diye devam ediyor. Ona bakıyorsun. Üzgün görünüyor. Ne diyeceğini bilmiyorsun. Nasıl tepki vereceğini bilmiyorsun. Bok ayağa kalkıyor ve "Bir süredir düşünüyordum da..." diyor. Ayağa kalkıyor ve onu takip ediyorsun. Dönüyor ve mutfağa giriyor. Bir bardağa biraz su dolduruyor ve sepetten bir elma çıkarıyor. Masanın üzerine koyuyor. Daha sonra buzdolabına doğru yürüyor ve bir tabak çıkarıyor. Sana bakan masaya koyuyor. Oturuyorsun, o da yanına oturuyor. Tabağından yemeye başlıyor ve sen de aynısını yapıyorsun. Birkaç dakika sonra "Ülkene dönmek istersen seni durdurmayacağım." diyor. Buna çok şaşırıyorsun. Üzgün bir yüz ifadesiyle ​​gülüyor ve "Ben sadece senin mutlu olmanı istiyorum. Senin ve Friks'in burada bana yardım etmekten çekinmeyeceğinizi biliyorum. Sadece günahlarımın kefaretini ödemek istiyormuşum gibi hissediyorum." diyor. Gülümsüyor ve ekliyor. "Ayrıca, bir gün seninle evlenmek istediğini söylediğini duydum." Şaşkınlıkla göz kırpıyorsun. Bok başını sallıyor ve "Garip geldiğini biliyorum ama seni çok önemsiyor. Sana zarar vermeyeceğini biliyorsun." diyor. Biraz utanmış hissediyorsun. Sana baktığını fark ediyorsun. Kızarıyor ve uzağa bakıyorsun. "Benimle kalırsan mutlu olurum. Alabileceğim her türlü yardıma ihtiyacım var. Friks iyi bir adam. Sana iyi davranıyor." Bir süre sessiz duruyor ve "Bana kızgın mısın?" diye soruyor.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#16
Friks soruya cevap vermemişti. Ancak yattığı yerden doğrularak sıkıca sarılmıştı. Livei de ona sarıldı. Birlikte evden dışarı çıktılar. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Neden dışarı çıkmışlardı ki? Üşüyordu ancak Friks'in elini tutan eli sıcacık olmuştu. Yüzüne baktı. Yeşil gözleri sıcak bir ışıltıyla parıldıyordu. Mutlu görünüyordu. Çenesinden tutup öpmüştü onu. Komikti. Ve tatlı. Yağmur birbirlerini zar zor seçebilecekleri kadar arttırmıştı şiddetini. Evet dediğini duymuştu Friks'in. Onunla evleneceğini söylemişti. Livei gülümsedi. Kendini bu adamın eşi olarak hayal edebiliyordu. Bu hayal ona Bok ile birlikte olduğu hayalden çok daha tatmin edici ve güvenli gelmişti. Friks onu seviyordu. Onu sevmekten başka bir şey yapmamıştı. Hiçbir zaman onu kasten incitmeye çalışmamıştı. İyi bir adamdı. Birlikte mutlu olabilirlerdi. Gözlerini kapattı ve yüzünü onun göğsüne gömdü bir süre. Başını kaldırdığında güneş açmıştı. Friks'in arkasından güçlü bir şekilde parıldıyordu.

Salona döndü. Saçlarından pıtır pıtır sular süzülüyordu resmen. Yüzünde şapşal bir gülümseme vardı. Friks de arkasından içeri girmişti. Onu sımsıkı kucakladı bir kere daha. Ne zaman evleneceklerini sormuştu. "Bilmem. Hemen, yarın?" Kendi kendine güldü. Birlikte üst kata çıkıp yatağa geçtiler. Livei bir anlığına onun Friks olduğundan emin olmak için yüzüne baktıktan sonra büyük bir aşkla öptü onu. Evet, bu oydu. Bok değildi. Bok onu böyle öpmemişti. Friks nazikçe yüzünü okşarken göğsüne yaslanmıştı sevdiği adamın. Zihni kocaman bir bok çukuru olup çıkmıştı. Pun intended. Neyin gerçek, neyin sahte olduğuna ilişkin algısını kaybediyor gibi hissediyordu. Şu an yaşananlar gerçek miydi? Yoksa Bok ile gördüğü rüyanın bir devamı mıydı? Orada gördüğü kişi Bok'tu değil mi? Friks miydi yoksa? Hiçbir şeyden emin olamıyordu. Başını kaldırıp tekrar kontrol etti. Kızıl saçlar, parlak yeşil gözler... Pekala, Friks'ti. Gözleri pencereye ilişti. O sağanaktan sonra ne kadar da hızlı bir şekilde güneş açmıştı. Pasparlak, ona gülümsüyordu. Friks'e olanları anlatmalı mıydı? Emin değildi. Aralarında problem çıksın istemiyordu. Onu üzmek istemiyordu. Acı çektirmek istemiyordu. Ancak yine de söylemek zorundaydı. Belki biraz daha kafasını toplamayı beklemeliydi. Şimdi değil ama bir gün elbette söyleyecekti. Neden aklının karıştığını da anlatacaktı ona. Anlardı onu illa ki. Friks onu terk etmezdi. Buna emindi. Onu kaybetmeyi göze alamazdı.

Friks'in vücudu ıslak olmalarına rağmen hala sıcacıktı. Onu sıkıca sarmalamış ve kendisine çekmişti. Güzel şeyler fısıldıyordu kulağına. Onu ne kadar sevdiğini, ona ne kadar ihtiyacı olduğunu, harika birisi olduğunu söylüyordu. Acı bir şekilde gülümsedi Livei. Harika birisi olduğundan emin değildi. Ne kadar acı çektiğini bilse böyle söylemezdi kesinlikle. Böyle konuşmazdı. Gerçekte kim olduğunu bilse, onu hala sever miydi? Livei şu anda sahip olduğunu kucaklamayı seçti. Onu bağrına basıp saçlarını okşadı. Omuzlarını öptü. Boynunu öptü. Friks de ona dokunuyordu. Dokunuşları nazikti. Livei iç geçirdi. Zamanın şu anda durmasını isterdi. Başka hiçbir şeyi düşünmek zorunda kalmadığı bir anda, sonsuza dek burada kalmayı isterdi. Friks'in dürüst hisleri gözlerini doldurmuştu. O kadar duygulanmıştı ki neredeyse ağlayacaktı. Uzun zamandır hiç bu kadar sevildiğini hissetmemişti. Yüreği yoğun hislerle dolup taşıyordu. "Bok'u unut, Bok'u unut, Bok'u unut... Lütfen Bok'u unut. Sil onu. Her şeyi sil. Tüm duyguları sıfırla." Uzanıp öptü Friks'i yeniden. Yağmur suyu dudaklarından süzülüyordu. Parmaklarını saçlarının arasından geçirerek okşuyordu saçlarını. Hep böyle severdi onu. Friks gülümsemişti. Gülümsemesi çok tatlıydı. Livei uzanıp burnuna minik bir öpücük kondurdu. Yorgunluğun etkisiyle gözleri ağırlaşmaya başlamıştı. Rüyalar alemine dalmadan önce gördüğü son şey sevdiği adamın gülüşüydü.

Tanıdık bir ses ile oldukça ağır bir uykudan zorlukla uyandı. Yatakta kalkıp gözlerini ovuşturarak etrafını anlamlandırmaya çalıştı. Onu Bok uyandırmıştı. Bir anda şaşırdı onu gördüğüne. "Bok? Neredeydin? Seni merak ettim." Bok hiçbir şey olmamış gibi elini sallayarak günaydın demişti. Livei yataktan kalktı ve etrafına baktı. Friks yoktu. Bok dışarı çıktığını söylemişti. Livei anladığını belirten bir ifadeyle başını salladı. Yavaşça aşağı indi ve pencereden dışarı baktı. Güneş gitmişti ve yeniden yağmur yağıyordu. İyi miydi? Nereye gitmişti? Kanepeye oturup onu beklemeye karar verdi. "Ne zaman geleceğini biliyor musun?" Bok yanına gelip iyi uyuyup uyumadığını sormuştu. Beyefendi sayesinde eşek gibi yürüyüp yorulmuştu ve gayet iyi uyumuştu. Sadece üzerinden atamadığı bir yorgunluk vardı. Sonra da özür dilemişti. Livei cevap vermedi. Sadece ona baktı ve tepkisini izledi. Onu üzmek istemediğini söylemişti. Üzmüştü ama. Bok ayağa kalkıp mutfağa ilerlemeye başladığında peşinden onu takip etti. Kendine atıştırmalık bir şeyler koyduktan sonra masaya oturmuştu. Livei de yanına geçti. Ülkesine dönmek isterse dönebileceğini söylemişti ona. Şaşkınlıkla ona baktı. Ne demekti bu şimdi? Onları buraya neden getirmişti o halde? Onun mutlu olmasını istediğini söylemişti. Yine başlıyordu işte. Onun mutluluğu... Tabi... Buna kendisi de inanıyor muydu? Sonra da Friks'ten bahsetmeye, onun iyi bir adam olduğundan söz etmeye başlamıştı. Sonra yine başlamıştı. Onunla kalırsa mutlu olacaktı. Tabi. Onu burada tek başına bırakıp ülkesine dönemeyeceğini gayet iyi biliyordu. Friks olanları öğrense burada bir dakika dahi kalmazdı. Bunun da farkında mıydı?

Kızgın mıydı? Emin değildi. Kızgın olması gerekiyordu ancak değildi. Sadece... Gücenmiş hissediyordu. Kırılmıştı ona. Güvenini sarsmıştı. "Seninle konuşmak istemiştim." dedi hüzünlü bir ses tonuyla gözleri dolu dolu. "Sana dürüst olursam ve içimi dökersem konuşuruz, yüzleşiriz ve bazı şeyleri artık arkamda bırakabilirim diye düşünmüştüm. Böyle olacağını düşünmemiştim." Gözlerinden süzülen yaşları koluna sildi. "Yaptığın şeyden hoşlanmadım. Bana sormadın bile. Senden böyle bir şey talep etmemiştim. Niye yaptın bunu?" Arkasına yaslandı. "Kötü bir niyetin olmadığını biliyorum. Ama sınırı aşan bir şeydi. Olmaması gereken bir şeydi. Gerçeklik algımı ve kontrolümü kaybetme duygusu... Tanrı aşkına seni bir an için Friks sandım. Ya da Friks'i sen sandım. Emin değilim. Anılarım allak bullak." Elini başına götürdü. "Bunu bir daha yapmayacağına dair bana söz ver. Ve hayır, ülkeme geri dönmüyorum. Sana yardım edeceğim. Kimsesiz ortada kalmanı istemiyorum. Ayrıca Thrao'yu bulmam lazım. Onu ülkemde bulamam." Ayağa kalktı ve Bok'un saçlarını okşadı hafifçe bir çocuğun saçını okşarmış gibi. "Seni sevdiğimi unutma." dedikten sonra salona, kanepeye doğru ilerlemeye başladı. "Arkadaşça." diye ekledi mutfaktan çıkmadan önce.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#17
Arkanı dönüp ona bakmadan mutfaktan çıkıyorsun. Hemen ardından merdivenlere yöneliyorsun. Bok seni takip ediyor ama merdivenlerde kalıyor. Yanından geçip kanepeye oturuyorsun. Bok yanına oturuyor ve "Bir daha asla böyle bir şey yapmayacağıma söz veriyorum." diyor. Ayağa kalkıyor ve "Birkaç saat sonra döneceğim. Dinlenmelisin." diyor. Yavaşça uzaklaşıyor ve seni yalnız bırakıyor. Kanepeye uzanıyorsun ve dışarıda yağan yağmuru izliyorsun. Son günlerde olan her şeyi teker teker düşünüyorsun. Yavaşça uykuya dalarken düşüncelerinin içinde kayboluyorsun.

Gün ortasında uyanıyorsun. Uyandığından beri esneyip duruyorsun. Odaya göz atıyorsun fakat kimse yok. Herkesin nerede olduğunu merak ediyorsun. Banyoya yürüyorsün ve Friks'in duvara yaslanmış oturduğunu görüyorsün. Uyuyakalmış. Gülümsüyor ve yanına gidiyorsun. Elini omzuna koyup uyandırıyorsun. Sana bakıyor ve gülümsüyor. Omuz silkiyor ve "Sen uyurken geldim. Güzellik uykusuna ihtiyacın olduğunu düşündüm." diyor. Sırıtıyorsun. Kalkınca ikiniz de aşağı iniyorsunuz. Bok'u mutfakta buluyorsunuz. Bir şeyler pişiriyor. Gülümseyip "Günaydın dostum." diyor. Masanın üzerindeki tabağı işaret ediyor. Hepiniz oturuyor ve güzel bir öğle yemeği yiyorsunuz. Kızılağaç soslu bifteği Tihami'de kolay kolay bulamazsınız sonuçta. Öğle yemeğinden sonra Bok ikinizi de oturma odasına götürüyor. "Steham'ın planını gerçeğe dönüştürmenin zamanı geldi." diyor. Ayağa kalkıp ona bakıyorsun. Bok içini çekerek "Hepimiz oturalım. Korkarım tehlikeli olacak ama yapılması gerektiğine inanıyorum." diyor. O konuşurken yere bakıyorsun. "Bu kasaba bizi hor gören insanlarla dolu. Suçlu, katil, tecavüzcü olduğumuzu düşündükleri için bizden nefret ediyorlar. İnsanlar anlamadıklarından korkuyorlar. Bildiğiniz gibi biz öyle değiliz. Paktı temsil etmediğimizi söylemek isterdim ama onların gözünde bir nevi temsil ediyoruz." Friks ayağa kalkıyor ve "Bok, bence bu kadar yeter. Hadi oraya gidip onlarla savaşalım." diyor. Bok başını sallıyor ve "Hayır, benim daha iyi bir fikrim var. Siz ikiniz kasabaya gideceksiniz. Normal kasabalılar gibi davranacaksınız. Hükümet binasına sızan ben olacağım." diyor. Gülümseyip sana dönüyor. "Benden şüphelenebilirler ama kimse seni sorgulamaz. Sen güzel bir kızsın. Diğer adamlar senin aslında Mavi Yıldız'ın bir üyesi olduğuna inanmayacak. Sadece normal davran ve emirlerimi uygula." Friks sana dönüyor ve "Kabul ediyor musun?" diye soruyor. Eninde sonunda emirleri Bok verdiği için kabul etmek zorunda kalıyorsun. Bok "Güzel. Şimdi bu gece için hazırlanmamız gerekiyor." diyor. Oturuyor ve planı baştan sona dinliyorsun. Friks başını sallıyor ve "Evet efendim!" diyor ironik bir şekilde. Bok kıkırdıyor ve "Bana öyle deme ya! Neyse, siz üstünüzü değiştirirken ben dışarıda bekleyeceğim." diyor. Başını sallıyor ve Friks'le birlikte merdivenlerden yukarı çıkıyorsun. Dolabı açıyorsun ve kıyafetlerini çıkarıyorsun. Lacivert bir elbise seçip onu giyiyorsun. Sonra siyah yüksek topuklu ayakkabılar ve ona uygun bir çanta seçiyorsun. Friks basit bir gömlek, siyah ceket ve kot pantolon seçiyor. İkiniz de evden çıkıyor ve girişe doğru yürüyorsunuz. Hemen dışarıda bir ağaca yaslanmış Bok'u görüyorsün. Ona el sallıyorsun ve o da karşılık veriyor. Bir süre sonra şehrin ana kapısından geçiyorsunuz. Ana yola çıkıp etrafa bakınmaya başlıyorsunuz. Bir dükkanın yanında duran bir grup adam dışında özel bir şey yok. Onlara bakıyorsunuz ve hepsinin sizin gibi giyindiğini görüyorsunuz. Binalara bakıyorsunuz ve dükkanların çoğunlukla kapalı olduğunu fark ediyorsunuz. Sadece birkaç tezgah açık. Sakin bir kasaba gibi görünüyor. Friks adamlara göz atıyor ve "Bu kasaba pek meşgul görünmüyor." diyor. Sana dönüyor ve "Hazır mısın?" diye soruyor. Hazır olduğunu belirtiyorsun. O anda, Bok'un anlattığı tüm planı zihninde tekrar etmeye başlıyorsun.

"Pekala. Bu gece Güney Tihami'nin zenginleri için bir festival düzenlediklerini duydum. Asgama'nın bile bir şekilde orada bulunması bekleniyor. Sizler oraya sızmalı ve üst kademelerin ana hükümet binasına gitmediğinden emin olmalısınız. O sırada ben de hükümet binasına gidip yaptıkları deneylerle ilgili planlarını ve bilgilerini çalacağım. Yarın akşam tekrar buluşacağız. Korumalar dışında kimse sizi görmeden içeri girdiğinizden emin olun. Tihami'de Asflahuk ailesi Gedhilfe kökenli zengin bir ailedir. Bu aileye mensup olduğunuzu söylerseniz sizi içeri alırlar. Kimlik kontrolü yapmaya çalışırlarsa orasını size bırakıyorum. Yine de yapacaklarını sanmıyorum."

Friks ile el ele tutuşup festival binasının girişine doğru yürüyorsunuz. Gardiyanlar isminizi soruyor ve Friks konuşmaya başlıyor. "Biz Ansa ve Blikse Asflahuk'uz. Yol gösterin lütfen." Muhafız sizi binanın içine götürüyor ve kalbinin daha hızlı attığını hissediyorsun. Gerginsin. Ya seni durdururlarsa? Koridorun sonuna geldiğinizde kalabalık bir insan grubu görüyorsunuz. Herkes farklı renkler giyiyor. Bazıları kırmızı giyiyor, diğerleri mavi. Etrafına bakıyorsun ve çoğunluğun mavi giydiğini görüyorsun. Kalabalığa bakıyorsun ve kadından çok erkek görüyorsun. Çoğu senden daha yaşlı. Birinin size seslendiğini duyuyorsun. Arkanı dönüyorsun ve korumalardan birini görüyorsun. Gülümsüyor ve "Merhaba! Benim adım Eno. Bugün rehberiniz olacağım. Lütfen beni takip edin." diyor. Sen de gülümsüyor ve ona teşekkür ediyorsun. O uzaklaşıyor ve seni geride bırakıyor. Sen de çaktırmadan ondan uzaklaşıyorsun. Kalabalığın arasından yürüyor ve ortasına yakın boş bir yer buluyorsun. Etrafına bakıyor ve kalabalıktaki birçok insanın sana baktığını fark ediyorsun. Aşağı bakıyorsun ve Friks'in de sana baktığını görüyorsun. Başını sallıyor ve omzuna hafifçe vuruyor. Gülümseyip yanındaki adama dönüyorsun. Diğer arkadaşları gibi giyinmiş. Ona yaklaşıyor ve göz atıyorsun. Gülümsüyor ve "Adın ne canım?" diye soruyor. Nasıl konuştuğuna bakılırsa Tihami yerlisi gibi görünüyor. "Adım Isam. Tanıştığıma memnun oldum." diyor ve tokalaşmak için elini uzatıyor.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#18
Mutfaktan çıkıp yorgunlukla kanepeye bıraktı kendini. Bok da yanına oturmuştu. Bir daha böyle bir şey yapmayacağına dair ona söz vermişti. "Sözünden dönen namerttir, ona göre." dedi Livei şakalaşır bir tonda gülümseyerek. Bok ona dinlenmesi gerektiğini söyleyerek döneceğini belirtmişti. Livei o giderken kanepeye uzanmış ve yağmurun çatıya vuran sesini dinlemeye başlamıştı. Çok garip bir iki gün geçirmişti. Bir kısmı rüya gibi geliyordu. Önceki sabah uyanıp da Friks'i yanında bulduğunda bunun gününün iyi geçeceğine dair bir işaret olduğunu düşünmüştü. Batıl şeylere çok da inanmamak gerekiyordu demek ki. Tabi daha beter de olabilirdi. Bok'un akıl sağlığı hala yerinde olduğu için şanslıydı. Sahip olduğu gücün kırıntılarıyla yaptığı şeyi düşününce, eğer cidden istese ve kafasına koysa onu sonsuza dek girdiği hipnozda bırakabilirdi. Daha önce de söylediği gibi, kontrol ondaydı. Friks ile mutlu olmalarına gerçekten izin veriyorsa, onlara karışmayacaksa gerçekten iyi niyetli birisiydi. Yine de Livei hala akıl sağlığını sorguluyordu. Hala kendinde miydi, aldığı kararları özgür iradesi ile mi alıyordu, yoksa Bok'un etkisinde miydi? Onun verdiği söze güvenebilir miydi? İstediği son şey o adamın gücü yüzünden sahip olduğu her şeyi kaybetmekti. Bunlar arasında en önem verdiği şey ise özgür iradesiyle seçim yapma gücüydü.

Kaç saat uyuduğundan emin değildi. Kalktığında öğlen olmuştu bile. Esneyerek kendine gelmeye çalıştı. O kadar çok esnemişti ki gözleri yaşarmıştı. Evin içi oldukça sessizdi. Kalkıp diğerlerini aradı. Friks'i banyo duvarının önünde, duvara yaslanmış şekilde uyuyor vaziyette bulmuştu. "Hayatım." dedi melodik bir sesle omzuna dokunurken. "Burada uyursan üşütürsün." Uyandığında ona bakıp gülümsemişti. Sıcacık ve çok güzel bir gülümsemesi vardı. Güzellik uykusunu bozmak istemediğini söylemişti. "Çok düşüncelisin." dedi cilveli bir ses tonuyla. Aşağı indiler. Bok mutfakta yemek pişiriyordu. Onun iyi bir aşçı olduğunu biliyordu. Evinde tek başına yaşadığı için yemek yapmayı çok önceden beri öğrenmişti. Kızılağaç soslu biftek muhteşemdi. Uzun zamandır böyle lezzetli bir şey yememişti. Yediği yemeğin gerçek olup olmadığını dahi sorgulatmıştı ona. Bu gidişle gerçekten akıl sağlığını yitirecekti. Yemekten sonra salona geçtiler. Steham'ın planını konuşma vakti gelmişti. Bok, hükümet binasına tek başına sızacağını söylemişti. Friks ve Livei ise zenginler adına düzenlenen bir baloya katılıp normal kasabalılar gibi davranacaklar ve göze batmayacaklardı. Üst rütbelilerin o gece hükümet binasına girmelerini engellemeleri gerekiyordu. Bok Livei'ye dönerek onun gibi bir kadını sorgulamayacaklarını düşündüğünü söylemişti. "Geçmişte pek öyle olmadı ama..." diye mırıldandı tedirgin bir ses tonuyla. Bu plan onu huzursuz etmişti. "Sen tek başına iyi olacaksan kabul ediyorum, pekala."

Planı iyice gözden geçirdikten sonra festival için hazırlanmaları gerekiyordu. Uzun zamandır gece dışarı çıkmadığı için ne giymesi gerektiğinden emin değildi. Dolapta güzel bir lacivert elbisesi vardı. Yeterince resmi görünüyordu. Altına da topuklu ayakkabılarla kombinleyince güzel olmuştu. Saçlarını ise açık bırakıp yanlardan örecekti. Kuaförden yeni çıkmış imajı yaratmak istiyordu. Friks de klasik erkek kombinasyonu giymişti. Gömlek, ceket, pantolon. Erkekler bu konularda ne kadar şanslıydılar. Varsa yoksa kadınlara dertti elbise seçimi. Seviyordu yine de kadın olmayı. Süslü püslü elbiseler giymek hoşuna gidiyordu. Hazır olduklarında evden çıktılar. Bok onları evin önündeki bir ağaca yaslanmış bekliyordu. Ona el salladı. Ağzıyla da sessiz bir şekilde "d-i-k-k-a-t--e-t--k-e-n-d-i-n-e" deyip göz kırptı. Bok da ona el sallamıştı. Kendi kendine güldü. Onun için endişeleniyordu. Tek başına iyi olacak mıydı?

Şehrin içlerine doğru ilerlemeye başladılar. Dükkanların çoğu kapalıydı ve etrafta onlar gibi şık giyinmiş adamlar dolaşıyordu. Genel olarak küçük ve sakin bir kasabaya benziyordu. Bu kadar zengin insanın, hatta Asgama'nın dahi buraya toplanacak olması kasabanın en büyük gürültüsü olacak gibiydi. Friks'e hazır olduğunu söylediğinde festival binasına doğru giriş yaptılar. İsimlerinin Ansa ve Blikse Asflahuk olduğunu söyledi Friks. Bu kişilerin gerçek versiyonları bu gece ortaya çıkmasa iyi olurdu. Livei fazlasıyla tedirgindi. Kalbi ağzında atıyordu. Her yer mavi ve kırmızı giyinen insanlarla doluydu. Gedhilfe'nin renkleri... Etrafta pek kadın yoktu. Çoğunlukla orta yaşlı erkekler vardı. Kendilerine seslenen bir adamın sesini duyup arkasına döndü. Korumalardan birisiydi. Onların rehberi olacağını söylemişti. Livei gülümseyerek teşekkür etti ve adamı takip ederlerken kalabalıktan istifade ederek adamı gözden kaybetti. Bir insan yığının ortasındaydılar. Tüm gözler ona dönmüştü. Bir anda yüzünü alev aldı. Çok utanmıştı. Niye bakıyorlardı? Komik mi görünüyordu? Bir tuhaflık mı sezmişlerdi? Friks'e döndü. Başını sallayarak omzuna dokunmuştu. Onu cesaretlendirmek istiyor gibiydi. Friks'in elini tuttu sıkıca. Livei derin bir nefes alıp yüzüne en büyük gülümsemesini yerleştirerek yanındakilere döndü. Tihamili olduğunu düşündüğü Isam ismindeki bir adam ona ismini sormuştu. Tokalaşmak için elini uzatmıştı. "Ansa. Ve eşim Blikse. Memnun oldum efendim." dedi oldukça saygılı bir şekilde adamın ona uzattığı elini sıkarken. Neyse ki Gedhilfe'de kaldığı dönemde kraliyetin etrafında biraz dolanmıştı da adap ve usul öğrenmişti. Yoksa işleri yaştı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#19
Gülüyor ve "Ah, bir kocan olduğunu bilmiyordum! O şanslı bir adam." diyor. Friks'e bakıp gülümsüyor ve "Pekala, neyse. Bu taraftan, lütfen efendim! Buyurunuz!" Sana gitmen söylenen yere kadar Isam'ı takip ediyorsun. Friks ile birlikte bir banka oturuyorsunuz. Gösteri başlamak üzere. Kırmızı perdeli, gösterişli sahneye çıkan spiker "Herkese hoş geldiniz demek istiyorum! Umarız bugünün son etkinliğini beğenmişsinizdir. Ancak başlamadan önce size sevgili başkanımızı takdim etmek istiyorum! Bunu yapmak için yaptığı onca zahmetten sonra eminim hepiniz onu alkışlarsanız memnun olacaktır! Teşekkürler! Şimdi o zaman, daha fazla uzatmadan... Endud Asgama!"

Başkan kulis kapısından beliriyor. Sahnenin ortasına yürüyor ve konuşmaya başlıyor. "Bayanlar ve baylar, erkekler ve kızlar! Günün son etkinliği olan Gece Festivali'ne hoş geldiniz! Bugün çok sayıda yetenekli şarkıcı, dansçı ve müzisyeni bir araya getirdik. Oy vermemizi umarak bizim için sahne alacaklar. Kazanan da büyük ödülü alacak! Ama gösterilerine başlamadan önce, can düşmanımız Kuzey Tihami'den bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz gibi aramızda bir savaş var. Yaklaşık 2 ay önce bir kasabamızı yerle bir ettiler, sevdiklerimizi öldürdüler, kadınlarımızı çaldılar. Burada birçoğumuz Güney Tihami'de aile fertlerini kaybetmiş durumdayız. Tekrar ayağa kalkmamız neredeyse imkansızdı. Her şeyimizi elimizden aldılar. Evlerimizi,işyerlerimizi...her şeyi. Hayatımızı yeniden kurmaya çalışsak da kolay olmadı. İşte bu yüzden bugün buradayız... Güney Tihami olarak yeni evler inşa etmemize ve bize saldıranlardan erzaklarımızı geri almamıza yardım edecek paraya ihtiyacımız var! Şimdi size soruyorum: Sizce bu gecenin büyük ödülünü kim hak ediyor? En sevdiğiniz oyuncuya oy verin ve kazanmasını istiyorsanız elinizi kaldırın!" Anonsun ardından sanatçılar sahnede yerlerini alıyor. Her birinin kendi sırası onları tezahürat etmek için bekliyor. Ayağa kalkıp alkışlıyorsunuz. Friks'in de herkes adına tezahürat yaptığını görüyorsün! Gülümsüyorsun ve Isam'a bakıyorsun. O da sana gülümsüyor. Final performansından sonra seyirciler "Güney Tihami! Güney Tihami! Güney Tihami!" diye tezahürat yapıyorlar. Ayağa kalkıp alkışlıyor ve eşlik ediyorsun. Isam'ın da sizinle birlikte alkışladığını görüyorsun. Sonra başkan tekrar sahneye çıkıyor. Boğazını temizleyerek "Bizi desteklediğiniz için teşekkür ederiz! Şimdi, bu geceki şenliklerin kazananını duyurmak istiyorum! Size ikinciyi takdim edeyim!" Genç bir kadın öne çıkıyor. Kırmızı bir elbise giymiş. "Onun adı Fira! Bizim için birbirinden güzel şarkılar ve danslar sergiledi ve çokça destek aldı! Ama sonunda diğer yarışmacımız Frisia'yı yenemedi! Ancak bu hanımların ikisi de böylesine güzel bir gösteri sergiledikleri için küçük bir ödül alacaklarını gururla söyleyebilirim! Katıldığınız için teşekkürler ve iyi geceler!" Fira eğiliyor ve ona oy verdikleri için herkese teşekkür ediyor. Sahneyi terk ediyor ve kulise gidiyor. Frisia onun yerini alıyor. Bir şarkı söylemeye başlıyor. Şu sıralar çok popüler, adı "Deniz ve Ay". Erkek arkadaşına yaslanıp bu güzel aşk şarkısını dinliyorsun. Sana bakıyor ve gülümsüyor. Karşılık veriyorsun ve onu yanağından öpüyorsun. Etrafına baktığında diğer çiftlerin birbirlerini yanaklarından öptüğünü görüyorsun. Friks'in omzunu okşadığını hissediyorsun. Ona bakıyorsun ve onun sana baktığını görüyorsun. Seni yavaşça dudaklarından öpüyor. Uzaklaştığında, gözlerinin içine bakıyrsun. "Kızardığında çok tatlı oluyorsun." diyor. Gülüyorsun ve onu tekrar öpüyorsun. Sonra yüksek bir bağırış duyuyorsun. İnsanlar alkışlamaya başlıyor. Fira'nın sahneye çıktığını görmek için dönüyorsun. Elinde bir plaket tutuyor. "Fira! Fira!" Kalabalık tezahürat yapıyor. Frisia da bir plaketle çıkıyor. Herkes alkışlamaya başlar. Ayağa kalkıyorsun ve herkesle birlikte alkışlamaya başlıyorsun. O sırada Isam da ayağa kalkıyor, sana doğru eğiliyor ve kulağına fısıldıyor. "Bok'un adamıyım. Sizi arka sahneye götüreceğim. Beni takip edin."

Başını sallıyorsun ve Isam'ı takip ediyorsun. Kulis girişine geldiğinizde kapıdan Isam'ın girdiğini görüyorsun. Sen de Friks de onu takip ediyorsunuz. Odanın içinde, bir masanın arkasında duran birkaç adam görüyorsunuz. Odanın önünde, üstünde yaşlı bir adamın oturduğu bir sandalye var. Çok yorgun görünüyor. Konuşan başka bir ses duyuyorsun. Asgama arkanızdan geliyor ve önünüze geçiyor. "Herkese iyi akşamlar! Gece Festivali'ne hoş geldiniz. Bu gece geldiğiniz için hepinize teşekkür etmek istiyorum. Bir sürü insan topladık, değil mi?" Başkan herkese gülümsüyor ve devam ediyor. "Çoğunuzun bildiği gibi, Kuzey Tihami'ye karşı bir savaş veriyoruz. Gösterilere başlamadan önce, savaşta bize çok yardımı dokunan birini takdim etmek istiyorum. Adı General Isam." Isam bir adım öne geliyor ve Asgama'nın önünde eğiliyor. "Ulu başkanım, sizin sayenizde gerçek özgürlüğe kavuştuk." diyor. Başkan gülümsüyor ve "Hayır Isam." diyor. Eğiliyor ve Isam'ın omzuna dokunup "Sen ve senin gibiler sayesinde özgürlüğe kavuştuk." diyor. Arka sahnede bulunan herkes bir anda alkışlamaya başlıyor. Sen ve Friks dikkat çekmemek için alkışlara eşlik ediyorsunuz. Asgama sana doğru geliyor ve "Merhabalar. Gedhilfe'den misafirimiz olduğunu bilmiyordum. Neydi adınız?" diye soruyor. Hemen arkasından bir adam "Asflahuk ailesinden konuklarımız başkanım." diyor. Asgama ise bunu diyen adama dönüyor ve "Hmm... Hayır, değiller." diyor. Sana dönüyor ve "Asflahuk ailesinin tüm mensuplarını tanıyorum. Sizin de aileden olmadığınıza eminim. Bilmem gereken bir şey var mı?" diye soruyor. Friks'e dönüyorsun ve onun da sana baktığını fark ediyorsun. Dikkatli olsan iyi edersin, karşında Güney Tihami'nin lideri Endud Asgama var.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#20
Adının Isam olduğunu öğrendiği Tihamili adamın nazik iltifatı karşısında utanarak gülümsedi. Adamın onları yönlendirdiği tarafa doğru, sevgilisinin elini tutarak ilerledi. Gösteri yapılacak alana gelmişlerdi. Karşılarında kocaman bir sahne vardı. Oturaklardan birisine geçip oturdular. Gösteri sonunda bir kazanan olacağı ve bu kazananın ödülü olacağı söylenmişti. Epey heyecan verici bir gece olmalıydı yarışmacılar için. Yarışmayı anons eden kişi ilk konuşmacının Güney Tihami lideri Asgama olduğunu söylediğinde yerinde taş gibi kesildi. Bu adamdan nefret ediyordu. Her şeyi alt üst etmiş adamdı bu. Binlerce kişinin bir hiç uğruna ölmesine, acı çekmesine, yuvasız kalmasına sebep olmuş adamdı. Bok'un bu adamı destekleme cüreti gösterdiğine inanamıyordu. Tipinde bile meymenet yoktu.

Asgama sahneye çıkar çıkmaz manipülasyonuna başlamıştı. Kuzey Tihami'yi kötüleyerek çok zor dönemlerden geçtiklerini, sorunların sebebinin tamamen dış güçler olduğunu söyleyerek başlamıştı konuşmasına. Livei kulaklarına iki parmak sokup kusturmak istiyordu. Hayatında duyduğu en büyük saçmalıktı bu. Savaşı kimin başlattığı, Tihami liderini kimin öldürdüğü, kimin hainlik yaptığı gün gibi ortadaydı ve bu adam çıkmış herkesin gözünün içine bakarak yalan söylüyordu. Şerefsizin önde gideniydi. Ne teklif etmişlerdi ona? Pakt'a ihanet etmesi ve Dünya'nın kıçını yalaması karşılığında kendi hayatının güvenliğini mi? Rezil bir adamdı. Kendisine güvenen herkesi ortada bırakmıştı. Tihami'nin bölünmesine yol açtığı gibi Kuzey Tihami'yi zorlu bir savaşa sürüklemişti. Pakt'ı zor durumda bırakmıştı. Çeşitli ülkelerden pek çok polis memurunun ölümüne sebep olmuştu. En önemlisi de, sevdiği adamı kandırıp kendi tarafına çekmişti.

Asgama sahneden gittikten sonra gösteriler başlamıştı. Livei her bir göstericiyi alkışlamıştı ancak Friks'in her birisi için tezahürat yaptığını görünce gülümsemeden edemedi. Onun bu yönünü çok tatlı buluyordu. Gözleri hemen yan taraflarında oturan Isam'a kaydı. O da kendisine gülümseyerek yanıt vermişti. Gösteriler bittikten sonra ülke adına büyük bir alkış tufanı kopmuştu. Livei iğreti durmamak adına herkese katıldı ve onlar ne yapıyorsa aynılarını taklit etti. Özellikle Isam'ı gözlüyordu bu konuda yardım almak için. Olabildiğince bu ülkeden gibi görünmesi gerekliydi. Asgama kazananları takdim etmek için sahneye çıkmıştı ve alkışlar devam etmişti. Birinci olan Frisia ismindeki kadın ödülünü kutlamak adına son bir kez daha sahneye çıkmış ve romantik bir şarkı olan "Deniz ve Ay" şarkısını söylemeye başlamıştı. Oldukça güzel bir sesi vardı. Livei kendisinin de güzel bir sesi olsun isterdi. Kadına imrenmişti. Başını Friks'in göğsüne yasladı ve şarkıyı sözlerine dikkat kesilerek dinledi. Friks'in ona gülümsediğini görünce uzanıp yanağına bir öpücük kondurdu ve saçını okşadı. Ona böyle parlak gözlerle bakmasını çok seviyordu. Bu gözlerin parlak yaşam enerjisini sonsuza dek korumak için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Etrafına baktı ve diğer çiftlerin de partnerleriyle yakınlaşmakta olduklarını gördü. Omzuna nazikçe dokunan bir el hissedince gözlerini yeniden sevdiği adama çevirdi. Sonra dudaklarının ona yaklaşmakta olduğunu fark etti. Öpücüğüne karşılık verdi ve yanağını okşadı. Bu kadar kalabalık ortamlarda öpüşmekten utanırdı eskiden, şimdiyse pek umursamıyordu. Yine de yanaklarına hücum eden kanı hissedebiliyordu. Friks ona çok tatlı olduğunu söylemişti. Onu kendisine çekip bir kez daha öptü dudaklarını. "Seni seviyorum." Bunu tekrar tekrar söylemek istiyordu ona. Kendi dudaklarından, kendi ses tonuyla çıktığını tekrar tekrar duymak istiyordu.

Birinci ve ikinci olan kadınlar tekrar sahneye çıkarak plaketlerini seyircilere göstermişlerdi. Herkes alkışlıyordu. Livei de onları alkışlarken Isam'ın kulağına eğildiğini fark etti. Bok'un adamı olduğunu söylemişti. Livei yüzündeki şaşkınlığı gizlemeye çalışarak başıyla onu onayladı. Kendilerinin de Bok'un adamları olduğunu nasıl fark etmişti? Talebi üzerine arka sahneye doğru onu takip etmeye başladı. Friks'e bakışlarıyla gelmesini işaret etti ve elini tuttu. Isam onları kulise yöneltmişti. Odanın ortasında bir masa, etrafında da birkaç kişi vardı. Bunlardan birisi epey yaşlı bir amcaydı. Arkalarından gelerek Isam'a doğru ilerleyen bir figür fark etti ve olduğu yerde donakaldı. Asgama. Asgama da buraya gelmişti. İşte şimdi sıçmışlardı. Kendilerini fark etmemesi için ne kadar tanrı varsa dua etmesi gerekiyordu. Bu esnada Asgama herkese teşekkür ederek Kuzey Tihami'ye karşı yönetilen savaşta kendilerine yardımı dokunan bir isim olarak Bok'un adamı olan Isam'ı göstermişti. General Isam demişti üstelik. Livei kahkahalara gömülmemek için zor tuttu kendisini. Asgama zamanında kendi liderine hainlik etmiş ve ülke yönetimine el koymuştu, şimdi ise kendi çok güvendiği adamları arasında hainler dolaşıyordu. Ne kadar ironikti. Isam ile birbirlerine "özgürlüğe kavuştuklarına" dair birkaç romantik laf etmişlerdi. Tabi, evet, kesinlikle çok "özgürdüler". Her yaptıklarının kayıt altına alındığı, sahte bir evrende bir başka gezegenin bok ettiği dünyalarını yeniden kurmalarında görevli birkaç kobay faresi olarak epey özgürdüler kesinlikle. Dünya ile anlaşma yapıp kıçlarını kurtarmaya çalışırken çok ama çok özgürdüler.

Asgama'nın kendilerine doğru yaklaşmakta olduğunu fark etti Livei. Ah, evet. Sıçmıştı. Anlayacaktı. Anlamamasına imkan yoktu. Olabildiğince gerginliğini gizlemeye çalıştı ve gülümsemesini sürdürdü. Asgama onlara isimlerini sormuştu. Livei tam ağzını açtığı esnada arkadan birisi hangi aileden olduklarını söylemişti. Asgama ise... Asgama direkt o aileden olmadıklarını anlamıştı ve endişeli bakışlarını ikisine çevirmişti. Friks'e döndü. Onun da ne yapacağını bilmez bakışlarla kendisine baktığını fark etti. Hayır, hayır. Bu işi mahvetmiyorlardı. Bok'un başına gelen şey onların da başına gelmeyecekti. Az evvel son öpücüklerini vermemişlerdi birbirlerine. Bu durumdan onları kurtaracaktı. Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi ve oldukça kendinden emin bir duruşa geçti. Ne kadar özgüvenli durursa o kadar az şüphe çekerdi. Bok'un dediğini hatırladı. Senin gibi bir kadından kimse şüphelenmez demişti. Bu ihtimale güvenmek zorundaydı. "Kabalığımızı bağışlayın lütfen, sanırım burada olmamamız gerekiyordu." dedikten sonra neler olduğunu hiç anlamamış, kafası karışmış ve oldukça masum bakışlarla Asgama'nın gözlerine baktı. "General Isam'ın davetlileriyiz. Kendisiyle dostluk ilişkimiz var. Sizden övgülerle bahsettiği için bu gece gelip şahsen tanışmamız konusunda ona ısrar ettim. Başarmış olduğunuz şeyi çok takdir ediyorum, hayranlık duyduğum bir insansınız. Lütfen uygunsuz davranışımızı bağışlayın." Bunu söylerken hafif pembeleşmiş yanaklarla utanmış gibi yapmayı bile başarmıştı. İstediği zaman nasıl da güzel yalan uyduruyordu. Esas önemli olan ise Asgama'nın bunu yutup yutmayacağıydı. Arada sırada da onları ele vermemesi için bakışlarını Isam'ın üzerinde gezdiriyordu. Her şey bu yalanın pürüzsüz ilerlemesine bağlıydı.
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Flayuf”

cron