[Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#1
Güney Tihami sınırında dururken kalbin heyecan ve korkuyla çarpıyor. Güney Tihami'ye yasal olarak girmek neredeyse imkansız olduğundan, sınırı geçmek tek seçenekti. Uçsuz bucaksız kıraç topraklar önünüze uzanıyor ve kavurucu güneş teninize vuruyor. Zorlu koşullara rağmen, uyanık ve odaklanmış kalmalısın. Yolculuğun, Kuzey Tihami'ye ulaşmak için yola çıktığınız Djurat'ta başladı. Yolculuk, sizi neredeyse iliklerinize kadar donduran azgın bir nehri geçmek de dahil olmak üzere uzun ve tehlikeliydi. Ama sebat ettiniz ve sonunda Kuzey Tihami'nin güvenliğine ulaştınız. Görevinizin en zor kısmı henüz gelmedi. Sen ve ekibin fark edilmeden Güney Tihami'ye girmeli ve hükümetin gizli planları hakkında bilgi toplamalısınız. Kıtanın kaderi sizin başarınıza bağlı. Bok, çift kişilik sendromuna sahip ve onun ikinci kişiliğini tetiklememek için dikkatli olman gerektiğini biliyorsun. Bok önünüze geçiyor ve üçünüz sınırı geçmeye başlıyorsunuz. Gizlice hareket ediyorsunuz, alçakta kalıyor ve gölgelerden kaçıyorsunuz. Sınır sıkı bir şekilde korunuyor ve yanlış bir hareket, görevinizin sonu anlamına gelebilir. Güney Tihami'nin içlerine doğru ilerledikçe havadaki gerilimi hissedebiliyorsun. Her ses seni zıplatıyor ve sürekli tetikte oluyorsun. Devriyelerden ve gardiyanların dikkatli gözlerinden kaçınarak gölgelerin arasından geçiyorsun.

Sen ve Friks, lideriniz Bok'u yakından takip ediyorsunuz. Aniden, yaklaşan ayak seslerini duyuyorsun. Bok hızla yakındaki bir kayanın arkasına saklanarak sana ve erkek arkadaşına da aynısını yapmanı işaret ediyor. Ayak sesleri yaklaştıkça, bölgede devriye gezen bir bekçi olduğunu görebiliyorsun. Bok harekete geçiyor, gardiyanı gafil avlıyor ve hızla onu etkisiz hale getiriyor. Siz tepki bile veremeden Bok, gardiyanın boğazını kesiyor ve onu kayanın arkasına getirip üniformasını çalıyor. Friks'in yüzündeki şaşkınlığı görebiliyorsun. Bok, Friks'in tepkisini fark ediyor ve görevlerinde başarılı olmalarının tek yolunun bu olduğu konusunda onu rahatlatıyor. Çalınan üniformayla Bok, Güney Tihami'nin derinliklerine doğru yol alıyor. Friks'in tanık olduklarıyla hala sarsılmış durumda olduğunu görebiliyorsun ancak siz üçünüz ilerlerken elini sımsıkı tutuyor.

Bok sizi Güney Tihami'nin derinliklerine, Flayuf şehrine doğru götürüyor. Yol boyunca size şehri ve eskiden nasıl huzurlu bir yerken şimdi ülkenin en tehlikeli bölgelerinden biri olduğunu anlatıyor. "Flayuf bir zamanlar egzotik ürünleri ve hareketli pazarlarıyla ünlü gelişen bir ticaret merkeziydi. Bununla birlikte, son yıllarda şehir, suç faaliyetleri ve yolsuzluğun yuvası haline geldi. Hükümet bölgenin kontrolünü kaybetti ve çeşitli gruplar şimdi güç ve nüfuz için yarışıyor. Dikkatli olmamız lazım. Sokaklar hırsızlar, katiller ve diğer tehlikeli kişilerle dolu. Dikkatleri üstümüze çekmemek için elimizden geleni yapmalıyız." Flayuf'a yaklaştığınızda, Bok'un uyarılarının asılsız olmadığını görebiliyorsun. Sokaklar insanlarla dolu ve havayı duman kokusu dolduruyor. Binaların bakımsız olduğunu görebiliyorsun ve birçoğu terk edilmiş ve tahtalarla kapatılmış. Bok, tehlikenin en yüksek olduğu ana yollardan kaçınarak sizi dar ara sokaklardan geçiriyor. Üçünüz, sokaktaki diğer insanlara karışmaya çalışarak hızlı ve sessizce hareket ediyorsunuz. Saatler süren bir yürüyüşten sonra nihayet gideceğiniz yere varıyorsunuz. Bok, sizi şehrin eteklerinde bulunan sıradan bir binaya götürüyor. "Tihami'de olduğumuz süre boyunca burada kalacağız. Üzgünüm, daha iyi bir bina ayarlamak isterdim ama dikkat çekmememiz gerek."

Binaya giriyorsun ve gözlerinin içerideki karanlığa alışması biraz zaman alıyor. Zemin kaba, pürüzlü parke taşlarından yapılmış ve duvarlar ufalanan taştan yapılmış. Uzakta bir yerlerden damlayan suyun sesini duyabiliyorsun. Senin için ayırtılmış odaya giriyorsun. Duvarlara uzun gölgeler düşüren birkaç titrek mumla loş bir şekilde aydınlatılmış. Odanın seyrek döşenmiş olduğunu, birkaç eski sandalye ve odanın ortasında bir masa olduğunu görebiliyorsun. Sandalyeler eski ve yıpranmış, döşemeleri yırtılmış ve ayakları kırık. Duvarlar raflarla kaplı ve etraflarına dağılmış çeşitli eşyalar var. Tanımlayamadığın eski kitaplar, sıvı şişeleri ve tuhaf görünümlü aletler var. Rafların kendileri bakıma muhtaç durumda, ahşapta çatlaklar ve delikler var. Odanın bir süredir kullanılmadığını anlayabiliyorsun, en azından toz ve örümcek ağları bunun kanıtı. Binanın yıpranmış durumuna rağmen, görevinizi tamamlarken kalacak güvenli bir yeriniz olduğu için bir rahatlama hissediyorsun. Tetikte olmanız gerektiğini biliyorsun ancak şimdilik kendine dinlenmek ve nefes almak için bir an izin veriyorsun. Friks odana giriyor ve "Vay amına koyayım, işe bak. Bundan bir yıl önce bana gelip bir gün bırak Tihami'yi, Güney Tihami'ye gideceksin desen siksen inanmazdım." diyor. Friks yavaş yavaş yatağına doğru ilerliyor ve "Bok kısa süreliğine dışarı çıkacağını söyledi." diyor. Yatağa oturuyor ve sana bakıp "Hey, Livei." diyor.

"Yapalım mı?"
Off Topic
Esenlikler dilerim, bu konuda GM olarak ben, yani Barisu ile ilerleyeceksiniz. Pasiflik süresi 7 gündür.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#2
Üzerine sanki yıllardır yolculuk ediyormuş gibi bir yorgunluk çökmüştü. Djurat'a gittiğinden beridir yoluna girmeyen ve her dakika daha da kötüye giden hayatı onu bir şekilde Güney Tihami topraklarına getirmişti. Daha sınırının önüne geldiklerinde bile midesinin bulandığını hissetmişti. Savaşa dair anıları çok net ve korku doluydu. Hayatının en acı çektiği dönemini yaşatmıştı ona bu ülkenin ikiye bölündüğü gün. Asgama denen herifin suratını gözlerinin önünden silemiyordu. Ayrıca burası Bok ile ilişkilerinin bitmesine sebep olan yerdi. Onu terk edip gittiği yerdi. Günlerce ağlamaktan uyuyamadığı, kendini alkole verdiği, neredeyse bir alkolik olarak işini kaybetme tehlikesi yaşadığı yerdi. Nefret ediyordu bu topraklardan. Bok'a güvenmiyor olsa asla gelmezdi. Bok onlardan gelmelerini istemese asla gelmezdi. İşlerini bir an önce halledip defolup gitmek istiyordu. Nitekim yapacakları iş çok basit değildi, Güney Tihami hükümetinin planlarını öğrenmeleri gerekiyordu. Özellikle kişisel olarak merak ettiği şeyler vardı. Bunlardan birisi Bok'un başına gelenlerdi. Bu insanlık dışı deneylerin hangi amaçla yapıldığını öğrenmek zorundaymış gibi hissediyordu kendisini. Bir de Mavi'nin başına neler geldiğine ilişkin hiç değilse bir ipucu elde edebileceğini düşünüyordu. Çünkü bu hükümet kesinlikle Dünya ile işbirliği içindeydi.

Sınırı gözetleyen gardiyanlardan birisi Bok tarafından vahşice katledilmişti. Bu sahne Friks'i derinden sarsmış gibi görünse de kendisi pek bir şey hissetmemişti. Eski Bok bunu asla yapmazdı diyemezdi çünkü. Realist bir adamdı Bok. Bir kişinin canı, özellikle düşmanları saydığı taraftan bir kişinin canı, daha yüce bir amaca feda edilebilirdi. O kadar çok sevdiği insan zarar görmüş veya tehlike altında kalmıştı ki, tanımadığı insanların zarar görmesine ilişkin pek bir şey hissetmiyordu. En azından kurtuldu diye düşünüyordu. Dünya'nın yıkımı gelmeden göçüp gitmişti işte. Bok cesedin üniformasını çaldığı için içeriye girişleri nispeten kolaylaşmıştı. Friks ise elini sımsıkı tutuyordu. Yaşadıkları onca şeyden sonra böyle bir sahneden hala etkilenebilecek bir kalbe sahip olduğu için çok masum ve tatlıydı. Ve de çok şanslıydı. Livei ona imrendi. Bok'un onlara tarif ettiği Flayuf şehrine doğru ilerlemeye başlamışlardı. Eskiden huzurlu ve ticari bir şehir olduğunu ancak artık artan suç oranlarıyla meşhur olduğunu anlatmıştı onlara. Tihami hakkında neredeyse hiç bilgisi olmadığı için anlatılanları ilgiyle dinledi. Tihami kelimesinden bile nefret eder hale getirmişti çünkü bu adam onu.

Şehir gerçekten de onun dediği gibi serseri tiplerle, is kokusuyla ve bakımsız binalarla kaplıydı. Tam bir kenar mahallesi havası hakimdi. Bok şehri avucunun içiymiş gibi biliyordu. Burada tutsak olarak kalmış, işkence görmüş ve Mavi Yıldız tarafından kurtarılmış birisine göre hafızası korkunç derecede kuvvetliydi. Onları dar sokaklardan geçirerek uzun bir süre yürütmüş ve şehrin en ücra noktasında bir binaya getirmişti. Üflesen yıkılacakmış gibi duran bu bina onların bir süreliğine kalacak yeri olacak gibiydi. O kadar lüks otellerde yattıktan sonra buralara düşmek de vardı demek ki kaderde diye düşünmekten kendini alamadı. İçerisi oldukça loştu. Her yer rutubetli, örümcek ağlarıyla kaplı, kırık dökük... Kısacası leş gibiydi. Burada fare bile olabilirdi. Livei asla böyle bir yerde gece yalnız kalamazdı. Çiyan, akrep veya yılan gibi tehlikeli haşereler olmaması için dua ediyordu. Yatak bile leş gibi toz içindeydi. Pireli miydi acaba?

Livei iğrenmiş bir şekilde odasını incelerken Friks içeri girmiş ve Tihami'ye yolunun düşmesindeki acayipliği Friksçe dile getirmişti. "Al benden de o kadar." dedi cevap olarak gözleriyle onu izlerken. Friks yavaşça yatağa doğru ilerliyordu. Bok'un kısa süreliğine dışarı çıkacağını söylemişti. Nereye gidecekti ki? Genç adamın yatağa oturduğunu fark etti. Davetkar bir şekilde kendi ismini telaffuz etmişti dudaklarıyla. Ve yaramazca bir şey önermişti. Livei bu kadar pis bir yerde sevişmek konusunda emin değildi, libidosunun da çok yüksek olduğu söylenemezdi. Ancak... Bok'un "kısa" süreli işi gerçekten ne kadar kısa süreli olacaktı ki? Ya yakalanırlarsa? Bu duvarlar ses geçiriyor muydu acaba? Onları duyar mıydı? Kalbinin bu ahlaksız fikirle delice çarptığını hissetti. Uygunsuz halde yakalanmak... Ne kadar da heyecan verici olurdu. Üstelik zaten yaptıkları her hareket kaydediliyordu. Observerların seviştikleri esnada onları dinleyip dinlemediğini, dinliyorlarsa da bu konuda ne not aldıklarını merak ediyordu. Yanaklarına hücum eden kanı hissetti. "Demek birileri yaramazlık yapmak istiyor." dedi sakin ve küçük bir çocukla konuşan bir yetişkinin ses tonuyla. Birkaç adım geri gidip odasının kapısını sonuna kadar açtı. Hızla geri dönüp Friks'in kucağına doğru tırmandı. "Kapı açık yapalım. Yakalanma ihtimalimiz çok azdırıcı değil mi?"
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#3
Friks bir anda heyecanlanıyor ve ve herhangi bir şey söylemeden dudaklarına yapışıyor. Sen daha tepki veremeden göğüslerini tutuyor ve sıkmaya başlıyor. Birbirinizin üstünü çıkarmaya uğraşırken Friks kulağına fısıldıyor. "Seni benden önceki erkek arkadaşlarının yapamadığı kadar iyi si-" Bir anda ayak sesleri duyuyorsunuz ve Friks kapıya bakıyor. Sen de kapıya baktığında yüzünü tutuyor, kendine çeviriyor ve tekrar dudaklarından öpüyor. Sana bir sürü farklı yerden dokunmaya başlıyor ve kontrolü tamamen Friks'e bırakıyorsun. Ayak sesleri bir süre sonra duruyor ve siz de başladığınız şeye tamamen odaklanıyorsunuz. Birlikte birkaç saat boyunca eğlenceli vakit geçiriyor ve sonrasında da uyuyakalıyorsunuz. İkiniz de yarı çıplaksınız, etrafınızda ne veya kim olduğunu umursamıyorsunuz. Derin bir uykudan yavaş yavaş uyanıyorsun, tazelenmiş ve enerji dolu hissediyorsun. Altındaki yatağın yumuşaklığını hissederek kollarını ve bacaklarını geriyorsun. Yanına dönüyor ve sadık sevgilin Friks'in yanında hala uyuduğunu görüyorsün. Yataktan kalkmadan önce gülümseyip başını nazikçe ovuşturuyorsun. Güne hazırlanmaya, kıyafetlerini giymeye ve eşyalarını toplamaya başlıyorsun. Önündeki görev için her şeyin yolunda olduğundan emin olarak ekipmanlarını ve malzemelerini kontrol ediyorsun. Hazırlanmayı bitirdiğinde Friks'e dönüp kafasına hafifçe vuruyorsun. Büyük, yeşil gözleriyle sana bakıyor. Odanın kapısını açıyorsun ve teninde serin esintiyi hissederek koridora çıkıyorsun. Bok'un size bir not bırakmış olduğunu görüyorsun. Notun üstünde bir adres var, Bok orada olacağını ve oraya gelmeniz gerektiğini yazmış. Önündeki görevin heyecanını hissederek derin bir nefes alıyorsun. Kolay olmayacağını biliyorsun, ancak yoluna çıkabilecek her türlü zorluk için hazırsın. Arkandan seni yakından takip eden Friks'e son bir kez bakıyorsun ve günle yüzleşmek için yola koyuluyorsun.

Sen ve Friks binanın dışına çıkıp gün ışığına çıkıyorsunuz. Flayuf sokakları gündüzleri daha da iç karartıcı. Binalar harap durumda ve sokaklar çöp ve enkazla dolu. Havayı kaplayan bir umutsuzluk duygusu var ve burada yaşayan insanlar için bir parça hüzün hissetmekten kendinizi alamıyorsunuz. İnsanların kendileri farklı ırk ve etnik kökenlerin bir karışımı ancak hepsi bir yorgunluk ve üzüntüyü paylaşıyor gibi görünmekte. Başkalarıyla göz temasından kaçınarak başları aşağı doğru yürüyorlar. Birçoğunun zayıf ve yetersiz beslendiğini, kıyafetlerinin yırtık pırtık ve kirli olduğunu görebiliyorsunuz. Hala açık olan birkaç dükkan temel ihtiyaç maddelerini satıyor, ancak fiyatlar fahiş. İnsanların hayatta kalma mücadelesi verdiğini görebiliyorsunuz ve hükümetin onlara yardım etmek gibi bir niyeti olmadığı da açık. Gördüğünüz birkaç hükümet binası, bölgede devriye gezen silahlı askerlerle sıkı bir şekilde korunuyor. İnsanların askerlerden korktuğunu ve hızla yollarından çekildiğini görüyorsunuz. Sen ve Friks, Bok'un olması gereken yere doğru ilerlerken, havadaki gerilimi hissedebiliyorsunuz. Tehlikeli bir yerde olduğunuzu ve herhangi bir yanlış hareketin görevinizin sonu anlamına gelebileceğini biliyorsunuz. Etrafınızdaki binalar uzun ve heybetli, dar sokaklar ve içlerinden kıvrılarak geçen sokaklar. Duvarlar, çeşitli hiziplerin ve çetelerin varlığını gösteren grafiti ve diğer işaretlerle kaplı. Siz ve Friks şehrin içlerine doğru ilerledikçe tehlikenin arttığını görebilirsiniz. Yanlarından geçerken size şüpheyle bakan silahlı erkek ve kadın gruplarının yanından geçiyorsunuz. Bir dakika, silahlı mı? Hem de buradan olmadığına emin olduğun silahlara sahipler. Buradaki insanların sürekli bir korku içinde yaşadıklarını ve hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazır olduklarını anlayabiliyorsunuz. Sonunda Bok'un olması gereken yere ulaşıyorsunuz. Kırık pencereleri ve yıkılan duvarları olan harap bir bina olduğunu görüyorsunuz. İçeriden gelen sesleri duyabiliyorsunuz ve Bok'un orada olması gerektiğini biliyorsunuz.

Binanın içine adım atıyorsunuz ve loş iç mekana gözlerinizin alışması biraz zaman alıyor. Oda küçük ama çok sıkışık değil, alçak tavanlı ve kirli bir perdeyle kaplı tek pencereli. Uzaklarda bir yerlerde koşuşturan farelerin sesini duyabiliyorsunuz. Bok, size ve Friks'e odanın ortasındaki eski sandalyelere oturmanızı işaret ediyor. Oturduğunuzda sandalyelerin eski ve yıpranmış, döşemeleri yırtık ve ayakları kırık olduğunu fark ediyorsunuz. Bok'a doğru baktığında yanında bir adam görüyorsun. Koyu tenli ve kalın sakallı orta yaşlı bir adam. Saçları kısa ve ince, gözleri derin ve yoğun. Basit bir gri tunik ve pantolon giyiyor ama kendini gurur ve vakarla taşıdığını görebiliyorsun. "Merhaba, ben Steham." Steham sizi sıcak bir gülümseme ve sağlam bir el sıkışma ile karşılıyor. Sesi oldukça kalın ve sözlerinde bir güç ve kararlılık var. Size Tihami'de yaşama deneyimini anlatmaya başlıyor. "Bok ile Güney Tihami'nin hücrelerinde tanıştık. Doğma büyüme Tihamiliyim. Bir yıldır ülkemizde yaşananlar beni buraya sürükledi diyebilirim. Mavi Yıldız'a yardım etme sebeplerimden biri de Bok'un da benim gibi birleşik bir Tihami hayali kuruyor olması. Ülkemin eskisi gibi olmasını istiyorum. O günleri getiren kişi olmak istiyorum." O konuşurken, Steham'ın büyük bir inanç ve cesarete sahip bir adam olduğunu görebiliyorsunuz. Aklındakini söylemekten ve inandığı şeyi savunmaktan çekinmiyor. Bok konuşmaya dahil oluyor. "Steham etrafındaki insanların güvenini kazanmış, liderlik vasfı olan saygın bir adam. Onu beni korurmuşçasına korumanızı istiyorum. O da sizin için aynısını yapacaktır, emin olun. Ayrıca Steham bilgisini ve içgörülerini sizinle paylaşırken dikkatle dinleyin." Friks ayağa kalkıyor ve elini Steham'ın omzuna koyup "Benim ülkemde de ideolojik farklılıklardan ötürü ayrımcılık ve nefrete varacak şeyler yaşadık Steham abi. Merak etme, afedersin sike sike birleştireceğiz bu ülkeyi tekrardan." diyor. Steham kahkaha atıyor ve "Tam da Gedhilfeli ha, kesin Deinzeisin sen! Hemen ağzın bozuldu." diyor. Friks ise gülüyor ve "O kadar mı belli oluyor be abi?" diyor. Bok da gülümsüyor ve gözlerini sana çeviriyor. Yavaşça yaklaşıyor ve "Her şey yolunda mı?" diye soruyor. Hemen ardından da daha kısık bir sesle "Bir ara özel konuşabilir miyiz bu arada?" diye soruyor.

Steham
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#4
Garip fantezisinin Friks tarafından nasıl karşılanacağından emin değildi ancak yine de ahlaksız düşüncelerini dile getirmekten geri durmamıştı. Şanslıydı ki Friks bu fikirden oldukça hoşlanmış görünüyordu. "Bu benim" demek için dişisini işaretleyen vahşi bir hayvan gibi ellemeye başlamıştı her yerini. Üstelik kulağına da- Vov... Demek Friks'in böyle bir yönü de vardı. İşin kötü tarafı Livei bundan biraz fazla hoşlanmıştı. Bundan sonra sürekli olarak kulağına ayıp ve terbiyesiz şeyler fısıldamasını talep edecekti. Hatta nasıl pis bir fahişe olduğunu söylese... Fikri bile genç kızın aklını başından almaya yetiyordu. O esnada kapının önünde ayak sesleri duymuştu. Yoksa gerçekten yakalanmışlar mıydı? Bok'un, yüzünde oldukça rahatsız bir ifadeyle onları izlediğini görmek ömrü boyunca aklına kazıyacağı bir sahne olurdu. "Kaybettiğin kıza dön bir bak istedim." mesajı başarıyla iletilirdi, intikam alma işlemi tamamlanırdı. Ancak başını arkaya çevireceği esnada Friks onu çenesinden tutup kendisine çevirmişti ve... Sonrasını pek fazla hatırlamıyordu. Yalnızca uzun zamandır bu kadar eğlenceli bir gece geçirmediğini biliyordu. İlişkilerine biraz hareket katmak kötü bir fikir değildi demek ki.

Uzun zamandır hiç uyumadığı kadar huzurlu, adeta bir bebek gibi derin uyumuştu. Ve ilk kez Friks'ten önce uyanmıştı. Hatta ilk kez gözlerini açtığında Friks'in yanına olduğunu görmüştü. Bu, gününün güzel geçeceğine dair bir işaret olmalıydı. Friks'in başını okşayıp hızla yataktan kalkmış ve etrafa saçılmış elbiselerini bularak üzerini giyinmeye başlamıştı. Friks'in hala uyanmadığını gördüğünde şakayla karışık bir şekilde kafasına bir tane geçirmişti. "Kalk bakalım uykucu. Günaydın diyeceğim de saat 11 oldu." dedi bir zamanlar kendisine söylediği cümleyi onun ses tonuyla taklit ederek. Sonra da kendi esprisine kendisi güldü. Odadan çıktığında koridora bırakılmış bir not kağıdı gözüne çarptı. Bok onları beklediği adresi iliştirmişi. Livei bir anda önceki geceyi hatırlayarak kızardı. O an aklı yerinde değildi belki ama şu anda düşününce yerin dibine giresi gelmişti. Kesin duymuştu onları, kesin. Notu kırıştırıp cebine attı ve Friks'in hazırlanmasını beklemeye başladı.

Birlikte lanet olasıca ülkenin lanet olasıca şehrinin lanet olasıca sokağına çıktılar. Bu şehir tüm topladığı enerjiyi iki saniyede sömürebilirdi. Savaştan yeni çıkmış gibi duran bakımsız binalar, yoksulluk, sokakların her yerinde dolu dolu çöpler... Gedhilfe'nin en bakımsız şehri bile bu kadar iğrenç değildi. Neredeyse burada yaşayan insanlar için üzülecekti. Ancak bu adamların savaş zamanı onlara karşı geldiklerini hatırladı. Bir diktatör ülkesinde yaşamayı tercih etmenin bedeliydi bu ödedikleri. Neyse ki Livei adamın birisi gibi bu saçmalığı desteklememiş ve kendi ülkesini terk edip gitmemişti. İnsanların düzgün bir lokma yemek yiyemedikleri bile belli oluyordu vücutlarının yapısından. Bazılarının kaburga kemiklerini bile sayabilirdi. Bölgeyi gezen askerler vardı ve her birinin ellerinde kesinlikle kendi kıtalarından olmayan silahlar mevcuttu. Ah, evet. Kesinlikle Dünya'dan silah ve deneysel güç elde ediyorlardı. Yani Pakt'tan bir başka zorbalığa boyun eğmek için ayrılmışlardı. Kendi kıçlarını kurtarmak, kendi insanlarına ihanet etmek, kendi gezegenini satmak için bu insanları perişan etmişti. Ne kadar lanet bir adamdı. Etraftaki silahlı grupların Dünyalı olup olmadıklarını dahi merak ediyordu. Belki de çoktan işgale başlamışlardı. Memnun muydular bu olanlardan? Zevkle izliyorlar mıydı bu insanların acı çekişini?

Bok'un tarif ettiği bölgeye ulaşmışlardı. Yine yıkık dökük bir binaydı, şaşırtmamıştı. Küçük bir odadaydılar. Etrafta fare sesleri duyduğuna yemin edebilirdi. Iyyy, fareliydi bu binalar ya! Bok'un işaret etmesi üzerine temkinli ve iğreti bir şekilde oturdu sandalyeye. Bir fare görecek olursa gerçekten çığlık atardı, bu da hiç havalı bir davranış olmazdı. O yüzden sakin olmalıydı. Bok'un yanında bir adam vardı. Tipinden Tihamili olduğu belliydi. İri yarı, dik duruşlu, orta yaşlı bir adamdı. İsminin Steham olduğunu söyleyerek kendini tanıtmıştı. El sıkıştılar. Sonrasında da Bok ile arkadaşlıklarından söz etmişti. Livei, Bok'un hayalinin de Tihamiyi eski birleşik günlerine çevirmek olduğunu duyunca az kalsın kendi tükürüğünde boğulacaktı. "Demek öyle." demekten kendini alamadı. "Demek Bok da eski Tihami'nin özleminde, ne güzel." dedi oldukça imalı bir ses tonuyla Bok'un yüzüne bakmadan. Ellerini istemsizce kaskatı yumruk haline getirdi. Bu orospu evladı onu Güney Tihami'nin varlığını desteklediği için terk etmemiş miydi? Bu konuda farklı düşündükleri için kızmamış mıydı ona? Tihami istediğini seçmekte özgürdür dememiş miydi? O halde niye ayrılmışlardı? Niye gitmişti? Niye onca acıyı çekmişti? Ya kendisiyle taşak geçiyordu ya da Steham'la. Belli etmek istemediği öfkesini ayağını ritimle yere çarparak kontrol edebilmişti. Gerçekten aklını kaybedecekti.

Bok onlara Steham'ı övüp onu korumalarını istemişti. Livei onun suratına bir tane sağlam yumruk geçirmemekte zorlanıyordu. Neyse ki Friks araya girerek ortamı yumuşatmıştı. Daha doğrusu, zavallı Friks'in herhangi bir imayı fark ettiğini bile düşünmüyordu. Kafası böyle şeylere basmazdı onun, biliyordu. Steham ilginç bir şekilde onun Deinzeli olduğunu hemen anlamıştı. Sebep olarak da ağzının bozulmasını sunmuştu. Tanıdığı onca Deinzeli içerisinde ağzı bozuk olan bir tek Friks'i tanıyan Livei bu bilgiye şaşırmıştı. Bok'un gözlerini üzerinde hissettiğinde başını ona çevirdi. Her şey yolunda mı diye sormuştu. Ah ahmak kafalı erkek milleti... Özel olarak konuşup konuşamayacaklarını sormuştu ardından. "Tabi, konuşabiliriz. Ne zaman istersen." dedi konuşmaya açık olduğunu belirtir bir vücut diliyle ilk sorusunu duymazdan gelerek. Ses tonunda bir miktar öfke, bir miktar düş kırıklığı vardı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#5
Bok tavırlarını anlamış olacak ki omzuna dokunuyor, hafifçe sıkıyor, gülümsüyor ve tekrar Steham'a dönüyor. "Steham, ne yapacağımızı arkadaşlara anlatabilir misin?" Steham, gülümseyerek karşılık veriyor ve "Güney'in Hayaleti'nin izini bulmamız gerekiyor." diyor. Sen de Friks de şaşkın gözlerle Steham'a bakıyorsunuz. Bok ise üzgün görünüyor. "Nerede olduğuna dair net bir bilgimiz yok fakat eğer kendisini bulursak her şey değişebilir." diyor. "Ölmüş olma ihtimali de var elbet ama denemek zorundayız. Başka bir şansımız yok." Friks ağzını açacakken Bok araya giriyor ve "Arkadaşlara kimden bahsettiğini de bir anlatsan mı?" diyor. Steham şaşırıyor ve "Haaaa, ben biliyorlar sandım. Arkadaşlar, Tihami'ye sızan bir adam üstünde belli başlı deneyler yapıldı ve bu adam yokluğa karıştı. Ölse cesedi bulunurdu, yok. Hayatta olsa illa ki izi çıkardı, bayadır araştırıyoruz. Peki bu adama ne oldu? Bir insanın komple ortadan kaybolması mümkün mü? Bundan birkaç yıl önce Djurat'ta olan skandalı hatırlayın." diyor. Bok devam ediyor. "7 yıl önce halka kapatılmış bir pazar yerinde 10 Qardakhlının ceseti bulunmuştu. Hükümet olayı araştıracağını söyleyip üstünü kapatmıştı." Steham başıyla onaylıyor ve "Biri ölürse bu eninde sonunda ortaya çıkar. Bu kadar araştırma sonunda hala ortaya çıkmıyorsa işin içinde... bir bokluk var demektir." diyor ve gözlerini Bok'a çeviriyor. Bok niye ona baktığını anlamlandırmaya çalışırken Friks devreye giriyor. "Moruk, izi sürülememiş bir adamı nerede arayacağız peki? Zaman kaybı olmaz mı?" diye soruyor. "Olur tabii." diyor Steham. Kısa bir sessizlik oluyor. "Bu yüzden daha önce arayamadığımız bir yere gideceğiz. Güney Tihami Hükümet Binası." Bok gülümsüyor ve "Orada son bulunduğumda Asgama'dan ajanlık görevi alıyordum. Kıta küçük." diyor. Steham da "O şerefsizin, o namussuzun adını bile anma lütfen." diyor sert bir ifadeyle.

Steham binaya nasıl sızacağınızı anlatmaya başlıyor. "Tamam, dikkatlice dinleyin. Hükümet binası sıkı bir şekilde korunuyor ve her girişte kontrol noktaları bulunuyor. Fark edilmeden içeri girmek neredeyse imkansız olacak ama bir planım var. Binanın doğu tarafında gizli bir giriş var. Doğrudan bodruma açılan eski bir bakım tüneli. Tünel küçük bir grup asker tarafından korunuyor, ancak genellikle dikkatleri dağılıyor ve çok fazla tehdit oluşturmuyorlar. Bodruma indiğinizde, sunucu odasını bulmanız gerekecek. İkinci katta yer aldığından merdivenleri veya asansörü kullanmanız gerekecek. Sunucu odası sıkı bir şekilde korunuyor ama arka duvarın yanında bir kör nokta var. Muhafızları gizlice geçip o kör noktaya ulaşabilirseniz, sunuculara tespit edilmeden erişebilmelisiniz. İhtiyacınız olan bilgileri aldıktan sonra, binadan çıkmanız gerekecek. Bunu yapmanın en iyi yolu, binanın kuzey tarafındaki acil durum çıkışıdır. Genelde kilitlidir ama size bir anahtar verebilirim. Oradan, şehrin varoşlarındaki buluşma noktasına gitmeniz gerekecek. Kolay olmayacak ama yapabileceğinizi biliyorum. İyi şanlar." Friks şaşırıyor ve "Bir dakika bir dakika, içeri sızmadığına emin misin lan? Bu kadar bilgiyi dışarıdan nasıl edindin?" diye soruyor. Steham ise "Paranın edinemeyeceği şey yoktur." diyor. Friks ise "Peki sen gelmeyecek misin?" diyor. Bok ise "Steham bu ülke için elinden geleni yaptı. Biraz dinlenmeye ihtiyacı var." diyor. Hemen ardından Steham'a dönüp "Teşekkür ederim Steham. Bunu unutmayacağım." diyor. Steham ile el sıkışıyorlar ve siz de kendisiyle vedalaştıktan sonra Bok'u takip ederek binadan çıkıyorsunuz.

Friks sana dönüyor ve elinden tutup "Ben gidip hazırlanacağım. Geliyor musun?" diye soruyor. Bok ise senin yerine konuşuyor ve "Livei ile özel olarak konuşmam mümkün mü?" diye soruyor. Friks ise "Mümkün elbet. Hadi o zaman." diyor ve sizinle vedalaşıp gidiyor. Sen de Bok ile birlikte yürümeye başlıyorsun. Flayuf sokakları gündüzleri daha da iç karartıcı. Binalar harap durumda ve sokaklar çöp ve enkazla dolu. Havayı kaplayan bir umutsuzluk duygusu var ve burada yaşayan insanlar için bir parça hüzün hissetmekten kendini alamıyorsun. İnsanların kendilerinin farklı ırkların ve etnik kökenlerin bir karışımı olduğunu görebiliyorsun ancak hepsi bir yorgunluk ve üzüntüyü paylaşıyor gibi görünüyor. Başkalarıyla göz temasından kaçınarak başları aşağı doğru yürüyorlar. Birçoğunun zayıf ve yetersiz beslendiğini, kıyafetlerinin yırtık pırtık ve kirli olduğunu görebiliyorsun. Yolunuzun üstünde pazar yeri olduğunu fark ediyorsun. Pazar yeri, mal satan ve alan insanlarla dolu, hareketli, kaotik bir yer. Meyve ve sebzelerden silah ve uyuşturucuya kadar her şeyi satan satıcıları görüyorsun. Hava baharat ve tütsü kokusuyla yoğun ve pazarlık yapan insanların sesini duyabiliyorsun. O sırada Bok konuya giriyor. "Shisha'yı hatırlıyor musun?"

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#6
Bok'un omzuna dokunması vücudundaki bütün tüylerin sırasıyla ürpermesine sebep oldu. Yanlış bir hareket yapıp diğer kişiliğini harekete geçirmek istemiyordu ancak bazı duygularına hakim olması şu an için mümkün değildi. Bok, Steham'a yönelerek planlarının ne olduğunu anlatmasını istedi. Livei de bütün dikkatini Tihamili adama yöneltti. Planları dünyanın en boktan, en ters gidebilecek ve büyük ihtimalle de her şeyin ters gideceği plandı. Güney'in Hayaleti lakaplı bir adamı bulmaları gerekiyordu. Bu adam zamanında Tihami'ye sızmış ve üzerinde yapılan deneylerden sonra ortadan aniden kaybolmuştu. Tıpkı Mavi gibi... Steham'ın iddiasına göre adam ölmüş olsa cesedi bir şekilde ele geçirildi. Bu pek doğru değildi. Bir yere gömülmüş, üzerine ağaç dikilmiş olabilirdi. Yanmış olabilirdi. Bir yerin altında ezilmiş olabilirdi. Cesedinin ele geçmeyeceği şekilde ölmesinin binlerce yolu vardı. Elbette şüpheli bir durumdu. Livei sadece bu adamın neden bu kadar önemli olduğunu, Bok'un neden onu bulmak için işini gücünü bıraktığını anlamıyordu.

Planın en boktan kısmı ise Güney Tihami Hükümet Binası'na sızma girişimi yapmaları gerekmesiydi. Steham bölgenin çok ayrıntılı bir haritasını biliyor gibiydi ancak yine de Livei'nin içine sinmemişti. Fazla riskliydi. Güvenlik görevlilerinin dikkatini nasıl dağıtacaklardı? Sunucu odası dedikleri şey neydi? Orayı nasıl bulacaklardı? Bulduklarını nasıl anlayacaklardı? Acil durum çıkışının başında birilerinin olmayacağı ne malumdu? Bunlar gibi yüzlerce soru işareti zihninde uçuşmuştu. Çok tehlikeli bir göreve gidiyorlardı. Ancak nedense Bok oldukça kararlı ve kendinden emin görünüyordu. Livei de onu takip edecekti, yapacak bir şeyi yoktu. Steham onlarla gelmeyecekti. Yalnızca üç kişi olarak halletmeleri gerekiyordu. Üzerine çöken sorumluluğun yüküyle omuzlarının ağrıdığını hissetti.

Steham ile vedalaştıktan sonra binadan çıkmışlardı. Friks elini tutup hazırlanmaya gideceğini söylemişti. Livei tam ağzını açacaktı ki Bok araya girip onun yerine konuşmaya başlamıştı. Özel konuşacaklarını söylediklerinde Friks'in biraz yüzü asılmış gibiydi. Haklıydı da asılması. "İşimiz biter bitmez yanına geleceğim." dedi Livei o gitmeden gülümseyerek içini ferah tutması için. Bok'un ona ne söyleyeceğini bilmiyordu ancak fazla uzun süreceğini düşünmüyordu. Bok ile birlikte lanet olasıca ülkenin lanet olasıca şehrinin lanet olasıca sokağına çıktılar. Bu şehir tüm topladığı enerjiyi iki saniyede sömürebilirdi. Savaştan yeni çıkmış gibi duran bakımsız binalar, yoksulluk, sokakların her yerinde dolu dolu çöpler... Gedhilfe'nin en bakımsız şehri bile bu kadar iğrenç değildi. Neredeyse burada yaşayan insanlar için üzülecekti. Ancak bu adamların savaş zamanı onlara karşı geldiklerini hatırladı. Bir diktatör ülkesinde yaşamayı tercih etmenin bedeliydi bu ödedikleri. Neyse ki Livei adamın birisi gibi bu saçmalığı desteklememiş ve kendi ülkesini terk edip gitmemişti. İnsanların düzgün bir lokma yemek yiyemedikleri bile belli oluyordu vücutlarının yapısından. Bazılarının kaburga kemiklerini bile sayabilirdi.

Biraz ileride fazlaca illegal mallarla dolu olan bir pazar yeri mevcuttu. Livei artık Bok'un ne zaman konuşmaya başlayacağını merak ediyordu. Tam o esnada lafa girerek ona Shisha'yı hatırlayıp hatırlamadığını sormuştu. Tabi ya, Shisha! Bok'un biricik Shisha'sı. Onun aklını çelen, aralarına giren, onların ayrılmasına sebep olan, Bok'u kötü yola düşüren, zamanında kendisine de sarkıntılık eden, kendi vatanına ihanet etmekle kalmayıp Bok'u da kendi bokuna bulaştıran Shisha. Onu unutması mümkün değildi. "Tabi ki de hatırlıyorum." dedi onu pek de olumlu duygularla hatırlamadığını fazlaca belli eden bir ses tonuyla. Tam o esnada kafasında bir ampul yandı. "Steham'ın bahsettiği kişi o mu yoksa?" Bok onu kurtarmak için kendini tehlikeye atıyordu yani... Harikaydı bu gerçekten... "Erkek arkadaşını kurtarmak istiyorsun yani, süper." dedi oldukça ruhsuz bir şekilde.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#7
Bok hafifçe sırıtıyor ve "Çok komiksin." diyor monoton bir ses tonuyla. "Evet, Steham'ın bahsettiği kişi o. İşin sırrı şu ki Shisha'ya yakalandığımızdan beri ulaşamıyorum. Ona ne olduğu hakkında belli şüphelerim var ama bu şüphelerin gerçek olmayacağını umuyorum." Bok sokağın ortasında duruyor ve sana dönüyor. "Shisha'yı kurtarmak gibi bir amacım yok. Kendisi de benim gibi birinin onu kurtarmasını isteyecek biri değil zaten. Eğer Shisha yaşıyorsa bir şahidimiz olacak. Elinde Güney Tihami'ye karşı kanıt tutan biri olacak. Ben insanların arasına çıkamam, artık kim olduğum hükümetler tarafından biliniyor. Ama o çıkabilir. Güney Tihami'nin yıkılmasını sağlayabilir." Tekrardan yavaş yavaş yürümeye başlıyor ve o sırada tekrar sırıtıyor. "Steham'ın yanında ne de güzel laf soktun. Ben Güney Tihami'yi desteklemiştim, biliyorum. O günler geride kaldı. Bana yaptıklarını ödeyecekler. Ben neredeyse her şeyimi onlara adadım, onlar da elimden her şeyimi alıp beni yok etmeye çalıştılar. Üzgünüm ama o çarpık ideallerinin kökünü kazıyacak bir adam var ve bu adam yaşıyor." Son cümlesine doğru sesi iyice sertleşiyor. Sinirlenmeye, hararetlenmeye başladığını anlayabiliyorsun. Bok bir anda gülmeye başlıyor. "Elimde olsa hem Dünya'yı hem de Ingenium'u yok ederdim."

"Bu siktiğimin evrenini yok ederdim hatta. Beş para etmez, bir sike yaramaz insanlar ve bitmeyen açgözlülükleri. Hepsinden nefret ediyorum. Senden de nefret ediyorum. Sen de bir insansın, değil mi?" Kaşları çatık, gülümser bir şekilde gözlerinin içine bakıyor. "Şimdi de laf soksana. Karşında ben varken laf sokabilir misin? Ben..." Bir anda yüz ifadesi öfkeden korkuya dönüyor. Hızlı nefes almaya başlıyor ve dizlerinin üstüne çöküyor. "Özür dilerim. Özür dilerim. Çok özür dilerim." Onu anlıyorsun.


Image


Sonunda pazar yerinin eteklerine varıyorsunuz ve dar bir sokağa çıkıyorsunuz. Her iki tarafta da yüksek binaların olduğu bir sokak. Sen ve Bok, dikkatleri üzerinize çekmemeye çalışarak ara sokakta hızla ilerliyorsunuz. Bir anda arkanızdan ayak sesleri duyuyor ve takip edildiğinizi anlıyorsun. Arkanı dönüyor ve silahlı ve bıçaklı bir grup adam görüyorsün. Size yavaşça yaklaşıyorlar, yüzlerini buruşturuyorlar. Adamlar size yaklaştıkça yerel bir çetenin üyeleri olduklarını görebiliyorsunuz. Toplam beş kişiler. "Yardım edebilir miyim beyler?" Adamlar önünüzde duruyor, gözleri seni ve Bok'u tarıyor. Senin anlamadığın bir dilde konuşuyorlar ama seslerindeki düşmanlığı hissedebiliyorsun. Aniden silah sesi duyuyorsun ve adamlardan biri göğsünü tutarak yere düşüyor. Bok'un işaret parmağı ie mermi oluşturduğunu ve adamlara ateş ettiğini göz ucuyla görüyorsun. "Çabuk ters yöne koş!" Sen ve Bok hızla hareket ederek yakındaki bir binanın arkasına siper alıyorsunuz. Vızıldayan mermilerin sesini duyabiliyorsunuz. Bok şaşkın bir ses tonuyla "Abi inan anlamıyorum, nasıl bu şehir bu kadar kontrol edilemez hale geldi? Polis nerede? Taşak mı geçiyorlar?" diyor. O sırada arkandan bir adam seni yakalıyor ve ağzını kapatıp Bok'un yüzüne silah doğrultuyor. Bok hızla sana doğru koşuyor fakat ayağı takılıyor ve yere düşüyor. Adam seni yavaş yavaş geri çekiyor, bir yandan da kolunu ve belini sıkıp seni dizginlemeye çalışıyor.

► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#8
Bok, Livei'nin tahminini onaylamış ve aradıkları kişinin Shisha olduğunu doğrulamıştı. Livei onun başına ne geldiği ile ilgilenmiyordu, yüzünü şeytan görse umurunda olmazdı. Hatta observerlar alsa götürse bir tarafına takmazdı. Yine de Bok endişeleniyordu işte, yapacak bir şey yoktu. Shisha'yı kurtarmak ile ilgilenmediğini söylemişti. Onun gibi birisinin kurtarılmak istemeyeceğini düşünüyordu. Livei bundan çok emin değildi. Onun o kendine çok güvenen yüzünün ardında korkak bir bebek olduğunu düşünüyordu. Ya da ona karşı hissettiği negatif duygular bu yönde düşünmesine sebep olmuştu. Bok, Shisha'nın Güney Tihami'ye karşı şahitlik yapabileceğine inanıyordu. Güney Tihami'nin yıkılması için ellerindeki önemli bir koz olacağına inanıyordu. Livei bundan da şüpheliydi. Kim bilir adama ne yapmışlardı? Bok gibi bir adam bile bu hale geldiyse o ne hale gelmişti hayal etmek istemiyordu. Dhæcho gibi birilerinin boğazını keserdi belki de masum görünüp. Ona hayatta güvenemezdi.

Bok durduk yere tekrar sırıtmış ve Steham'ın yanında ona çok güzel laf soktuğunu söylemişti. Artık Güney Tihami'yi desteklemediğini, ona yaptıkları şeyi onlara ödeteceğini söylemişti. Bok'un sakin mizacı ve ses tonu konuştukça sertleşmeye başlamıştı. Son cümlelerini ise oldukça öfkeli bir şekilde söylemişti. Hem Dünya'yı hem Ingenium'u yok etmek istediğini, herkesten, hatta ondan bile nefret ettiğini söylemişti. Gel yüzüme laf sok demişti meydan okur bir tavırla Bok. Daha doğrusu Bok'un diğer kişiliği. Onu kızdırmış olmalıydı. "Bok geri gel." dediği esnada Bok dehşete düşmüş bir ifade ile dizlerinin üzerine çöktü ve özür diledi. Livei yanına çömelip ona sarıldı ve yeni yeni uzamaya başlamış saçlarını okşadı. "Geçti, geçti... Özür dilerim, kızdın mı bana? Haklısın. Laf sokma amacım yoktu aslında, şaşırdım sadece. Sana ağlayarak gitmemen için yalvardığımı hatırlıyorum ve bana seçme özgürlükleri olduğunu söylemiştin. Bilmiyorum, kıskanmıştım belki de idealist duruşunu. Benim yapamayacağım bir şeydi, atamayacağım bir adımdı. Ve ben sana karşı... Biliyorsun işte... Aramızdakileri Güney Tihami sevdan adına sonlandırdığın için çok kızgındım sana. Sanırım hala kızgınım. Çocukça bir davranış, üzgünüm tekrar yapmayacağım. Geçmiş geçmişte kaldı sonuçta. Herkes değişebilir. Sen de değiştin. Ben de değiştim." dedi hüzünlü bir ses tonuyla gözleri dolu bir halde. Bu kadar değişmelerini hiç arzulamamıştı. Giden sevgilisinin ardından ağlayan o küçük kıza geri dönmek için neleri feda etmezdi ki...

Yürürken pazar yerinin sonuna gelmişlerdi. Yüksek binaların olduğu bir ara sokaktan dikkat çekmemeye çalışarak ilerlemeye başladılar. Arkalarından onlara doğru yaklaşan ayak sesleri dikkatlerini dağıttı. Takip ediliyorlardı. Arkasını döndü. Muhtemelen yerel bir çete onlara doğru geliyordu. Her birinin elinde farklı türden bir silah vardı. Livei saydı. Beş kişiydiler. Anlamadığı bir dilden konuşuyorlardı. Çeviri cihazına ne olmuştu ya? Tam o esnada bir kurşun sesi duydu ve adamlardan birisinin yere düştüğünü gördü. Bok'un o adamı vurduğunu anladı hemen. Artık dört kişiydiler. Bok ona ters tarafa koşmasını söyleyince derhal dediğini yaptı. Kalbi ağzında atarak koşmuş ve bir binanın arkasına siper almışlardı. Hay böyle işin denk gelişine! Adamlar kendilerine Dünya silahlarıyla ateş ediyordu. "Polis mi? Bencil bir diktatör yönetiminde mi? Yaaa Bok Bey işte öyle-" lafını bitiremeden ağzının kapatıldığını hissetti. Bedeni geriye doğru çekilmişti. Hızla çırpınmaya başladı. Hayır hayır hayır. Tekrar tutsak düşmüyordu! Yine olmazdı! Hele Güney Tihami'de asla olmazdı. Gözünün yaşına bakmazlardı. Adam Bok'un yüzüne silah doğrultmuştu. Bok ona doğru gelmek isterken kayıp yere düşmüştü. Cidden mi? Adam bütün bedeninin sıkıyordu. Bu böyle olmayacaktı. Ateş stilini aktif hale getirip ağzından ve iki elinden de ateşler çıkararak cayır cayır yakacaktı adamı. Ağzını ne kadar bastırırsa bastırsın, ateşini dizginlemesine olanak yoktu. Ateşli bir kadındı Livei sonuçta, hehe. Sonra da Bok'un yanına koşacak ve Koruyucu Zırh stilini aktif hale getirerek etraflarında ateşten bir kalkan oluşturacak ve adamların onlara yaklaşmasını engelleyecekti.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#9
Öncelikle Ateş stilini kullanıyorsun ve bir anda adam elini ağzının önünden çekiyor, acı içinde bağırıyor ve yere düşüyor. Koşarken göz ucuyla adamın simsiyah olmuş eline bakıyorsun. Bok'un yanına vardığın anda Koruyucu Zırh stilini aktive ediyor ve Bok ile kendi etrafını Sezyum ateşi ile kaplıyorsun. Adamlar şaşkınlık ile size bakıyorlar ve zırhı delmenin bir yolunu bulamayınca hızlıca topukluyorlar. Bok elinden tutuyor ve seninle birlikte ara sokaktan çıkıp meydana doğru koşuyor. O sırada zırhını kapatıyorsun. Önce meydanda, sonra da tekrar dar ara sokaklarda koşarken havadaki gerilimi hissedebiliyorsun. Her ses seni zıplatıyor ve sürekli tetikte oluyorsun. Eninde sonunda Bok seni bir ara sokağa sokuyor, seni duvara dayıyor ve sana doğru vücudunu bastırıyor. "Buradan geçseler bile gözükmemeye çalış." Birkaç dakika sessizce bekliyorsunuz ve yanınızdan kaçmış olan adamların da sesi soluğu çıkmayınca izinizi kaybettirdiğinizi anlıyor ve bir nebze de olsa rahatlıyorsunuz.

Gözlerini Bok'a çeviriyorsun. Alnından terler akıyor. Sen de pek farklı durumda değilsin. Rüzgar da olduğu için muhtemelen ikiniz de hasta olacaksınız. Bok senden az da olsa uzaklaşıyor ve ter içinde kalmış vücudunu tarıyor. Gözlerine bakıyor ve "Az önce sessiz kaldım, özür dilerim. Bana kızgın olmakta haklısın Livei." diyor. "Genellikle insanlara karşı bu kadar dürüst değilim ama sonsuza kadar arkadaş olacağımızı biliyorum, bu yüzden... Yakın olmamızı istiyorum." Bok elini omzuna atıyor, omzunu hafifçe okşuyor ve gülümsüyor. "Seni her zaman sevdim. Ve bunun için kendimden nefret ediyorum." Elini omzundan çekiyor ve senden uzağa bakıyor. "Ama gerçek olan bu." Orada durup ona bakakalıyorsun, az önce söylediği şey karşısında şaşkına dönüyorsun. "Friks'in senin için burada olduğu gerçeği. Bu yüzden kendimden nefret ediyorum. Senin yanında kendimi kontrol etmek çok zor. Sahip olduğumuz zamanları özlüyorum. Sen başkasıylasın, daha iyi biriyle. Bundan nefret ediyorum. Ama kendimden de nefret ediyorum. Yani duygularımı sana empoze etmeyeceğim. Bırakacağım. Çünkü yaratabilecekleri belaya değmezler. Yine de bana ihtiyacın olursa..."

Yanağına hafif bir öpücük konduruyor ve yanından uzaklaşıyor. "Senin için orada olacağım."
Off Topic
Livei Nyawodz
Atom Enerjisi: %80

Re: [Livei Nyawodz] Gerçekler ve Yalanlar

#10
Adam çıkan ateşin acısıyla ellerini üzerinden çekmişti. Livei de bundan istifade planını devreye soktu. Bok'un yanına koşarak Koruyucu Zırh stilini aktifleştirdi ve etraflarına ateşten bir duvar ördü. Bunu yapması adamların gözünü korkutmaya yetmişti. Elleri yanan adam önde, diğerleri de arkada topukları kıçlarına vura vura ortadan kaybolmuşlardı. Bok'un elinden tutup koşmaya başlaması ile birlikte adrenalin yeniden yükselmişti. Nereye koştuklarından ve neden koştuklarından emin değildi. Sadece Bok'un liderliğinde onu takip ediyordu. Adamlar hala peşlerinde miydi? Etraftan gelen her ses, kurşun sesi olabileceği ihtimaliyle onu yerinden sıçratıyordu. Şu anda son istediği şey amacına giden yolda serserinin tekinin kurşunuyla ölmekti. Çok dramatik olurdu gerçekten. Bir süre koştuktan sonra Bok bir ara sokağa girmiş, vücudunu Livei'nin vücuduna siper ederek onu bir duvara yaslamıştı. Livei odaklanması gerektiğini biliyordu. Ortada cinsel ya da romantik bir şey yoktu. Kendisi de liseli bir ergen değildi. Odaklanması gereken şey hayatta kalmaktı, Bok'un nefes nefese kalmış ve terlemiş vücudunun ona ne kadar yakın olduğu gerçeği değildi. Bok ona gözükmemeye çalışmasını söylemişti. Livei gözlerini adamın ona çok tanıdık gelen köprücük kemiğinde ve terden ıslanmış boynunda gezdirdi. Bir zamanlar ona ait olan bu bedenin her santimini çok iyi tanıyordu. Her ikisi de soluk soluğaydı. Bok ile en son nefesleri birbirine böyle karıştığında çok farklı bir ortamda çok farklı bir şey yapıyor olduklarını anımsadı.

Birkaç dakikalık bu cehennem azabından sonra nihayet takip edilmediklerini anlayarak rahatlayan Bok ondan uzaklaşmıştı. Kalbi resmen ağzında atan Livei de ciğerlerine derin bir hava çekerek beynine biraz oksijen gitmesini sağlamıştı. Aklından ne kadar da uygunsuzca şeyler geçmişti öyle. Rüzgarın etkisiyle titredi. Kendisi de Bok kadar terlemiş ve ıslanmıştı. Rüzgarın bu teri üzerinde soğuttuğunu hissedebiliyordu. Sezyum ateşini kendini ısıtabilmek için kullanabilseydi hayat çok daha kolaylaşırdı onun için. Ne yapacaklarını merak eden gözlerini Bok'a çevirdi ve onun da kendisini incelemekte olduğunu gördü. Sonrasında da sinir krizi geçirdiği anda söylediklerine cevap vermeye başlamıştı. Kızmakta haklı olduğunu söylemişti ona. Tabi ki de haklıydı. Bir avuç inciri berbat eden kendisiydi. Eğer o bunu berbat etmeseydi, ikisinin aşkından nasıl bir şey doğardı kim bilir. Bunu asla bilemeyecekti. Bunu asla bilemeyecek olduğu için daha da çok kızıyordu Bok'a. O esnada arkadaş olacaklarına emin olduğuna dair bir şeyler söyleyerek elini omzuna atmış ve gülümsemişti. Ex'ten arkadaş olmazdı, kesin kuraldı bu, bilmiyor muydu? Ayrıca Livei'yi arkadaş olarak görmediğine emindi. Ya işine yaradığı için onu sömürüyordu ya da başka bir şey vardı bu işin içinde.

Sonrasında Bok ona, onu her zaman sevdiğini söylemişti. Şaşkınlıkla bakışlarını adama çevirdi. Az evvel friendzone atan kendisi değil miydi? Ağzını hayretle bir şey söylemek için açtı ancak söyleyecek herhangi bir kelime bulamayınca kapattı. Birlikte oldukları zamanları özlediğini, daha iyi birisiyle olduğu için onu kıskandığını, kendisinden nefret ettiğini söylemişti. Bu pek sık söylediği bir şeydi. Bok'un tek değişmeyen tarafıydı. Ardından yanağına bir öpücük kondurup ihtiyacı olursa orada olacağını söylemişti. Livei bir elini Bok'un öptüğü yanağına götürüp şaşkınlıkla bir süre ona baktı. "Tabi ki de beni seveceksin." Şaşkınlığı yavaşça kızgınlığa dönüşmüştü. Fazla ciddi olmayan bir kızgınlığa. "Seni kimse benim gibi sevemez. Ne kadar aşık olduğumu hatırlamıyor musun? Ölüyordum aşktan. Hayatta kimse beni senin kadar mutlu etmemişti. Tihami savaşından sonra Gedhilfe'ye döndüğümde ne kadar ağladım haberin var mı? Aylarca! Seni ne kadar aradığımı biliyor musun? Peşinden gitmediğim için, seni zorla tutmadığım için ne kadar kendimi hırpaladığımdan haberin var mı? Muhtemelen yok. Sakın seni hemen unutup bir başkasına kapıldığımı düşünme. O kadar kolay değildi. Seni unutmak zorundaydım. Bana sürekli acı çektiren ve zihnimde kendi kendime sürdürdüğüm bir ilişki halini almıştı. Etrafımdaki herkesi seninle kıyaslıyordum. Sürekli seni konuşturuyordum. Ne tepki verirdin, beni nasıl cesaretlendirirdin, ne söyledin... Bunları tahmin etmekten yorulmuştum. Ve açıkça söylemek gerekirse Friks'i de sürekli seninle kıyaslayıp durdum. Hala kıyaslıyorum. Bunu yapmamam lazım biliyorum. Friks'i geçmişteki kız arkadaşı aldatmış, ona bu acıyı tekrar yaşatamam. Bunu ona yapamam, o çok iyi birisi. Bunu hak etmiyor. Ama..." Bir an duraksadı. Bunu artık yüreğinden söküp atması gerektiğini biliyordu. Şimdi tam sırasıydı. "Benim sana olan sevgim hala burada sürüyor." Elini kalbine götürdü. "Sen muhtemelen bunun zaten farkındasın, hatta beni Gedhilfe'de ilk bulduğun andan beridir biliyorsun. Ben de bunun için kendimden nefret ediyorum. Öyle nefret ediyorum ki hem de. Sürekli zihnimde olmandan, sürekli seni düşünmekten, benim için bir takıntı haline gelmenden çok yoruldum. Bana ne yaptın? Beni ne hale getirdiğinin farkında mısın?" Kendi kendine gülümsedi. "Senin suçun değil gerçi. Seni suçlayarak kolay yolu tercih ediyorum. Sana değil kendime kızmam gerekiyor. Şu anda zihnimden kollarına atlayıp her şeyi boşvermek geçtiği için kızmalıyım kendime. Sana baktığım her an birlikte olduğumuz günleri düşündüğüm için kızmalıyım. Zihnimin bir yerinde sürekli o düğün gecesinde yaşadığım için... Üstelik kıta böyle bir haldeyken... Friks varken... Çok ahlaksızca, çok yanlış."

Ellerini utançla yüzüne gömdü ve sırtını duvara yasladı. "Friks bunları bilse hakkımda ne düşünür kim bilir? Onu üzmeye hakkım yok. Bana sevgiden başka bir şey vermedi. Ömrünün sonuna dek beni seveceğini söyledi. Ben de onu seviyorum. Hem de çok seviyorum. Sana olan tüm hislerimi unutup kendimi ona vermek istiyorum, tamamen. Gerekirse bastırarak. Çık zihnimden. Çık, çık, çık..."
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Flayuf”

cron