Re: [Dufo Slitshut] İlklerin Doğrultusunda!

#13
Bir süredir işlerimden ve yaşadığım problemlerden ötürü aktif değildim. Kısa zamanda bu durumu çözeceğim. Bu haftaya özel bir durumdu bilgilendirmek istedim.
Image
► Show Spoiler

Re: [Dufo Slitshut] İlklerin Doğrultusunda!

#14
İstekli bir şekilde ilerleyen genç adamın amacı kendini rahatlatmak, Heifeth'i huzura kavuşturmak veya bunun gibi anlamlı amaçlar içeren bir durum değildi. Bu tamamen kişinin, kötülüğün de efendisi olan kötünün nelere sebep olduğunu anlamak için atılmış bir adımdı. Her ne kadar kendisi bulmacalar veya anlamsız soruların içerisinde boğulmaktan nefret edip, bu yola her şeyi yakıp yıkarak çözüme ulaşmayı düşünerek çıkmış olsa da fani halinin bunu her daim mümkün kılmayacağının da farkındaydı. Bu yüzden çaresizliğinin onu zincirlemesi çok da şaşırdığı bir durum değildi.

Din adamının konuşmasından sonra bazı çıkarımlara sahipti pek tabii ama bunları nasıl birleştireceği, birleştirse bile kendisinin buna layık olan kişi olmadığının farkındaydı.Heifeth'in yaşantısının sırlarının perde arkasına inmek istese de kendisinin yeteri kadar aydınlığa sahip olmadığı gerçeği onu korkutan tek şeydi o an için. Yer yüzü düzeninin üstünde bir güce sahip olan birisini anlamak için onun gücüne sahip olmak gerekir diye düşündü. Bütün bildiği kavramları cebinden çıkartıp yere attı ve o an, din adamının söylediği gibi sadece sessizliğin ona vereceği cevabı dinlemek için gözlerini kısa bir süreliğine kapattı.

Heifeth ile ilgili bildiği tüm detaylar gözünün önüne geldi. Okuduğu, duyduğu veya insanların bu din ile ilgili söylediği şeyleri aklına getirdi. Gökyüzünü aramak için çıktığı bu yolda onu yaratan kişilerin elçisi, ona belki de en önemli amacı vermiş kişiydi. Yaşam ve ölümü bilen bir kişi, yaşam ve ölümü mutlak kılmış bir yüce varlık ve onun elçisi. En büyük resim genç Dufo'nun düşündüğünün aksine gerçek dışı bir boyuttaydı. Daha önce neyin gerçek ve neyin sahte olduğunu tam anlamı ile deneyimlememiş genç bir adamın bu farkı anlaması ilk başta çok kolay olmayacaktı pek tabii...

Bu yüzden düşüncelerini detaylardan ziyade resmin kendisine yoğunlaştırdı. Soruyu tekrar kendine sordu ve kendince cevapladı:

"Büyük resmi görmek için tablonun dışına çıkmak gerekir. "

Bunu sesli söyledikten sonra gözlerini açtı ve gülümsemeye başladı. Eksiklikleriyle karşılaştığı zaman bir insanın bunu kabullenmesi oldukça zor bir durumdur. Dufo ilk başta kendini bu duruma hazırlamış gibi duruyordu ama sonra ölüm ve yaşam döngüsünü gözünün önüne getirdi. Daha sonrasında ise Frum ve Ser'in her şeyi yarattığı gerçeğini düşündü. Ancak bunların hiçbirisini cevap olarak kabul edemedi...

Tam bunların içerisinde kaldığı için söylenirken aklına kitaptaki son yazılar gelir. Diğerlerinin aksine son kısım birinci ağızdan yazılmış, her şeyin bir sonu olduğundan bahsetmiş ve öylece bitmişti. O kısımda Ser'in kendisini doğurduğunu ve yaşattığını söylemiş ve onunla ilgili türlü cümleler kurmuştu. Dufo'nun kafasında ise onun neden doğduğuna dair tek bir cevap vardı; acı çekmek ve nefret etmek için!

Bahşedilen yücelikten ve ona gösterilen iyilikten bir tutam bile nebzesini alamayan Dufo için böyle kutsal düşünceler, ilahi yolculuklar anlamsızdı. Bu dünyanın sorunlarını bu dünyada çözülmesi gerektiğine inanırdı.Ölmüş ve ihanete uğramış insanlar için yapılacak şey sorgulamak değil intikam almaktır. Bu doğrultuda yaşlı adamın ona olan inancını sarsacak şekilde hareket edecek olsa da bu hareket, onun kendisi için olabilecek en nihai hareketti diğer alternatifler incelendiğinde. Cümleleri sesli bir şekilde tekrarladıktan sonra elini kafasının arkasına götürüp, gözlerinin yönünü başka bir yere çevirdi ve tekrar konuşmaya başladı:

"Sanırsam ben, benden beklediğiniz kadar diğer boyutlarla aniden bütünleşebilen birisi değilim. Hiçbir zaman da öyle olamadım ama bu yolculuğun bana bunu öğretirken, kıymetli elçimizin de gerçeğine erişmem de yardımı olacağını düşünüyorum. Bu sebepten ötürü önceden söylediğim gibi yola çıkacağım." dedikten sonra saygıyla din adamını selamladı ve harekete geçmek, yola çıkmak için ne gerekiyorsa onu yapmaya hazırlandı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Dufo Slitshut] İlklerin Doğrultusunda!

#15
Din adamı önce üzgün ve şüpheli bir bakış atıyor. Ardından hafifçe gülümsüyor. "Anlaşılan, aynı anda iki yolculuğa çıkman gerek. Bunu önermem elbette ama sana engel olmak istemiyorum. Nereye varacağını gerçekten merak ettim doğrusu. Frum ve Ser'den dileğim önce kendi içinde çıkman gereken yolculuğu, sonra da dışarıda yapacağın yolculuğu sağ salim tamamlaman. Eninde sonunda yolun Gedhilfe'ye düşecek zaten." Gözlerinin içine bakıyor. Sanki ruhunu görüyor ve içinde bir şey arıyor gibi. Sonrasında kafasını kaldırıp şehir merkezine bakıyor. "Merkez buraya çok yakın. Trene binmeni tavsiye ediyorum. Çok zevkli bir yolculuk. Senle özenle ilgilenmeleri için vereceğin para biraz tuzlu olabilir ama bana sorarsan, kesinlikle değer." Kendisini selamlayıp şükranlarını sunuyorsun ve merkeze gidiyorsun. Gök mavi, güneş sarı, bulutlar beyaz ve önünde upuzun bir yol var. Kendi içinde kaybolmuş bir delikanlı başkasını bulmaya çalışıyor. Güneşten can alan bir can gölge arıyor. Yakalandığı acımasız hastalığı, umutsuzluktan, yaşam tarzına dönüştürmeye çalışıyor. Karalanmış bir tabloda çarpık bir şekilde yürüyorsun. Şehir merkezine iniyor ve tabelaları takip ediyorsun. Uzun sürmeden, tren durağını buluyorsun. Gişede şişman ve kel bir adam oturmakta. Girişin iki tarafında da iki tane polis memuru bulunmakta. Onlarca kişi sıra olmuş bekliyorlar. Gişenin üzerinde ise fiyat listesi var. Sıradan Bilet 150 PB, İkramlı Bilet 250 PB, Yemekli Bilet 350 PB, Eğlenceli Bilet 500 PB, VIP Bilet 1000 PB. Seç, beğen ve al! En ruhani yolculuk bile bir tutam maddiyat gerektirir.

Re: [Dufo Slitshut] İlklerin Doğrultusunda!

#16
Salı günü yazılmış olur erkenden.
Image
► Show Spoiler

Re: [Dufo Slitshut] İlklerin Doğrultusunda!

#17
Bazı insanlar için basit olan durumlar bazıları için neredeyse imkansızdır. İnsanlara arasında bu durum beceriklilik olarak adlandırılsa da Dufo'nun kitabına göre bu durum güç olarak nitelendirilir. Aslında bu sadece ona özel bir açıklama değil neredeyse insanlığın bir çoğu zayıflıklarını, farklılıklar olarak nitelendirmeyi uygun bulmuştur. Din adamı ile karşılaştığından beri kafasının içinde yaşadığı bu boyutlar arası değişkenlik onu derinden sarsmıştı. Daha önce hiç böyle bir şeye şahit olmamış genç adamın yaşadıkları, onun eksikliğinin bulunduğuna dair bir işaretti. Bu yolculuğun başında bu kadar zorlanmasından ötürü din adamını öldürmek istese de söylediklerine kulak verdi.

Eksikliklerinin kapanabileceği veya hiç beklemediği bir potansiyelinin açığa çıkması çok mümkündü. Ancak bu nasıl olabilirdi? Maneviyat dediğin şey insanın ruhaniyetine olan bağlılığı mı? Bu konularda hiçbir deneyimi olmayan genç delikanlı nasıl olur da böyle bir yolda ilerleyebilir? Tekerliği olmayan bir araba nasıl mümkün olabilir? Ya önce tekerliği bulacaksın ya da araba olmadığını anlayacaksın. Evet işte! Dufo tam olarak da tekerlek bulmaya gitti. Bu yolu gidebileceği tek bir şekil var o da kendi yolundan gitmeyi seçti.

Din adamının konuşmasının ardından kendisi biraz da olsa heyecanlanmıştı. Yeni bir his, yeni bir görev, yeni bir ülke! Çok fazla yeniliğin içerisinde barındırdığı bu olayda kendisi nelere şahit olacaktı hepimiz için merak konusuydu doğrusu. Din adamın konuşmasının ardından içinde hala bir şey hissetmeyen genç delikanlı, yola koyulmak için adamın tarif ettiği şekli kullanacaktı.

Tren durağına doğru ilerlerken böyle parlak bir gün, böyle karanlık bir adam iç içeydi ve ikisinden biri gitmek zorundaydı... Fakat Dufo'nun aydınlanmaya niyeti yoktu! O, karanlığın en derininde bulunan gölge olarak hayatına devam etmek ve bununla bir bütün olmaya yemin etmişti. Boğulacağı zaman elbet bir gün gelecekti ama o ne yakındı, ne de onun yakınındaydı.

Ulaştığı vakit sırayı görmüştü ve bilek seçeneklerine göz gezdirmişti. Aralarında sadece hizmet farkı bulunan biletlerin fiyatları da bir hayli kabarıyordu. O sade olan, göz önünde bulunmak istemeyen genç adam kalabalığın içerisinde ve zenginleri içerisinde olursa bir kaç açık kollayabileceğini düşündü. Bu yüzden en pahalı biletten talep etti. Etrafındaki insanlara ona bu yolculukta sıkıntı çıkarmayacağı şekilde gerekli belgeleri sunup bir an önce trene binip buradan gitmeyi planlıyordu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Dufo Slitshut] İlklerin Doğrultusunda!

#18
Sen VIP Bilet mi aldın?
...
İşte bunu öngörememiştim.

Gişeye vardığında en pahalı bileti talep ediyorsun. Gişe memuru önce seni bir süzüyor sonra paranı alıp biletini kesiyor. "İyi yolculuklar." Biletini aldığında ilk işin onu incelemek oluyor. Etrafındakilerin biletlerine de göz atıyorsun. Her bilet aynı kağıt türünden. Üzerindeki yazılar da neredeyse aynı. Tek fark, sağ üst köşedeki semboller. Biletin ne bileti olduğu bu sembollerle belirleniyor. Sendeki biletin sağ üst köşesine kalın punto ile VIP yazılmakla kalınmamış, yazının üstüne taç ve yazının arkasına taht koyulmuş. Krallar gibi yolculuk yapacaksın yani. Tabii, içerik ne bilmiyorsun ve o yüzden şüphelisin ama endişe etme, parana değecektir. Polis memurları kapıya gelen herkesin biletini kontrol ediyor ve kimliklerine de bakıyorlar. Sıra sana geldiğinde ise aynı prosedür uygulanıyor fakat ufak bir sorunla karşılaşıyorsun.

Polis memuru biletini ve kimliğini inceledikten sonra kimliğindeki sembolden Polis Teşkilatı'na mensup bir polis memuru olduğunu öğreniyor. Bunun üzerine sana şunu soruyor. "İzniniz nerede?" Soruyu ilk duyduğunda afallıyorsun. "İzin mi? Ne izini? ne alaka lan?" diye içinden durumu anlamaya çalışıyorsun. Garipser bakışlarını anlayan polis memuru bıkkın bir şekilde iç çekiyor ve durumu açıklıyor. "Polis Teşkilatı'na mensup polis memurları element kullanıcıları olduğundan Pakt yasalarına göre, eğer bulunduğu ülkenin dışına çıkmak istiyorlarsa, görev harici durumlarda, Teşkilat Başkanı ve ülke liderinin ıslak imzası ve damgası bulunan bir belge edinmek zorundalar." Bu açıklamayı o kadar ruhsuz bir şekilde yapıyor ki Frum ve Ser bilir kaç yüz kez tekrar etmiştir. Yanındaki memurda "Bunu her polis memuru bilir. Sen yenisin galiba." diyerek konuya dahil oluyor. İşte bu uğraştırıcı bir iş olacak. Ülkenin en meşgul iki elemanının onayını almak uzun sürecek olsa gerek. Aman, dert etme! Koskoca tren bir yere kaçmıyor ya! Bütün kıtayı gezecek bu tren. Hazırlanması sürer. Yetişirsin. "Sevgili yolcuların dikkatine, trenimiz bir saat içinde kalkacaktır."

...
İşte bunu öngörememiştim.
Panik yapabilirsin.

Hoparlörden gelen duyurudan sonra karşındaki polis memurlarından biri "Şimdiden koşsan iyi olur, evlat! Anca yetişirsin. Galiba. Umarım."


Off Topic
Lütfen cüzdanınızdan bin Pakt Bofu eksiltin.

Re: [Dufo Slitshut] İlklerin Doğrultusunda!

#19
İnsan bazen beklenilmeyeni yapmakla etrafındakileri şaşırtmayı hedefler. Kendisini hiçbir şekilde ön plana çıkarmayan birisi yaptığı bir iş ile herkesin hayatına güneş gibi doğabilir. İnsanlığın doğasında bulunan bu mucizevi olaylardan büyülenme durumu gerçekten çok ilginçtir. Mucizeyi, beklenmeyeni gerçekleştiren kişi adeta kahraman olarak görülür ve bu çevresindeki insanların o andan itibaren ona güvenmesine neden olur. İnsanları bu yüzden ciddiye almamak onlara yapılacak en büyük iyiliktir. Çıkarları için hayranlık gösterebilen bir canlının size yapabileceği kötülüğü tahmin bile edemezsiniz. Kötü köpek, sürüye kurt getirir.

Gerekliliği sağlamak adına bilet alan Dufo, her şey bitmiş diye kafasında neler yapabileceğini düşünürken önüne çok garip, tecrübesizliği verdiği bir engel çıkıyordu. Gişe memurunun bakışının üstünde bir nebze bile etkisi bulunmayan genç adam bileti incelediğinde garip semboller gözlemlemişti. Üstünde de adeta afişe eden bir şekilde yazan harfler biletin özelliğini açıklar nitelikteydi. Paranın sizlere sunabileceğin güç ve ayrıcalığı sadece bu bilete bakarak bile anlayabiliyordunuz. Ayrıca, üstündeki güzelleştirmelerden de Dufo'nun tapınak ile ilgili söylediği şeylerin asılsız olmadığı, güzelliğine özenilmiş her gerçeğin ardında çok çirkin bir şey olduğunun da kanıtıdır.

Kralların sembolize ettiği şeyleri bilete koymak ve bu bileti paraya satmak... Gerçekten insanların ne kadar kolay kendilerini yücelttiğini sadece elindeki bilete bakarak bile söyleyebilirdi genç adam. Bu yüzden aklına bunu kazıdı; bu dünyada saygınlığı kazanmak istiyorsan krallar gibi zengin olmalısın. Tabii bunun için genç adamın maaşının yarısını bir bilete vermemesi gerekiyor ama büyük hedefler için büyük fedakarlıklar gerçekleştirilmelidir. Tıpkı yerini yurdunu bırakıp bilmediği, gerçekliğinin kanıtlanmadığı bir efsanenin peşinden koşmak gibi. Herhalde dünyanın bu delikanlıya öğreteceği bir şey var ki bu olanlar yaşanıyor. Böyle söylemek de doğru bilmiyorum ama insanın başına gelen her şey sadece hak ettiği, onu değiştireceği için mi gelir? İşte bu aslında genç delikanlının yolunun en başındaki soru!

Biletleri kontrol sırasına geldiği zaman kendisi de memur olduğu için tanınmamak adına biraz çaba sarf etti. Kimlik kontrol gerçekleştiği sırada mesleği açığa çıkan Dufo hiçbir şekilde bozuntuya vermeyip devam ediyor işlemlere. Fakat gelen soru, adeta onu kafasından vurulmuşa çeviriyor. İzin ile ilgili daha önce hiçbir şey duymamış bu genç adam okuduğu okulun boşuna olduğunu düşünmeye başlıyordu. Hızlıca aklından bildiği tüm şeyleri geçiriyordu ama böyle bir yasa aklına gelmiyordu. Son zamanlarda yaşanan politik olaylardan ötürü olabileceğini düşündü ama böyle bir şey yaşanmış mıydı? Konumuzla alakası var mıydı? Bunlar göz önüne getirilince durum ile hiçbir şekilde bağdaştırılamıyordu onun için.

Sıçmanın tam anlamıyla yaşandığı sırada meslektaşı ona durumu açıklıyordu. İmza alması gereken kişileri duyduğu zaman Dufo'nun parasının boşa gittiğini düşünmesi üzerine kibarca teşekkür edip yola çıkıyordu. Henüz ise bir saati vardı bu kağıdı imzalatmak için. Tam içerisinden söylene söylene giderken arkasından başka bir polis memuru iyi dileklerini(?) ileten bir şekilde ona sesleniyordu. Bunun üzerine Dufo tabanları yağlayıp koşmaya başlıyordu. İlk önce hangi önemli kişiye imzalatmalıydı bu kağıdı onu düşünüyordu. Her iki başkanı da tanıyor ve biliyordu ama başbakana biraz daha yakındı diyebiliriz. İlk önce ona gitmek istiyordu ama diğer başkanın da müsait olup olmadığını doğrulatmak istemişti. Bunu öğrenmek için önce polis teşkilatına uğrayıp başkanı soracak, duruma göre Başbakana doğru adeta uçacaktı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Dufo Slitshut] İlklerin Doğrultusunda!

#20
Kader sana bir cilve mi yapıyor? Yoksa, Frum ve Ser olduğu iddia edilen ilahi varlıklar seni sınıyor mu? Kim bilebilir? Bilinen tek şey, zamana karşı yarıştığın. Karanlığın dibindeki bir gölge olan sen, şimdi neon ışını gibi süratlisin ve ardından kuyruk rüzgârı bırakıyorsun. Işık gibi delip geçiyorsun hava tabakalarını. İnsan kaynayan sokaklarda yılan gibi kıvrıla kıvrıla, at gibi koştura koştura, baykuş gibi kafanı çevire çevire, ejder gibi ateş soluya soluya, Tanrı kavramının peşinde Teşkilat Merkezi'ne doğru ilerliyorsun. Ana binaya vardığında hız kesmeden yoluna devam ediyorsun. İçeridekiler felekleri şaşmış şekilde yanlarından saatte 380 ile geçen silüetin ardından bakıp birbirlerine ne deneyimlediklerini soruyor. Her bir odaya dalıyor, bir saniyeliğine karşındaki kişiye bakıyor, "Bu değil!" deyip devam ediyorsun. En son kalbin ve dalağın seni yarı yolda bırakıyor ve kendini bahçede buluyorsun. Derin derin nefes almak dışında elinden hiç bir şey gelmiyor. Kalbinin atışları içinde yankılanıyor. Dalağın şişip seni boğacakmış gibi oluyor. Bedeninden akan terler gözüne gözüne geliyor. Kollarınla gözlerini sildikten sonra. Ellerini dizlerinin üstüne koyduğun kambur duruşu terk edip doğruluyorsun. Kafanı göğe çeviriyorsun. Reddettiğin, belki de tiksindiğin gökyüzü seni ışıkla dolduruyor. Ona olan düşmanlığına karşın gökyüzüne baktıkça özgür olduğunu hissedebiliyorsun. "Frum ve Ser andıma tanıklık etsin ki, eğer tasmasından kurtulmuş vahşi bir köpek gibi bahçeye dalıp eğitimi bölmenin haklı bir nedeni yoksa sana unutamayacağın bir ceza vereceğim!"

Kendine geliyor ve kafanı önüne eğiyorsun. Karşında uzun kara saçlı, kara kaşlı ve soluk tenli bir adam görüyorsun. Arkasında ise onlarca Tihami polisi. Hepsi ikişerli gruplar hâlinde çeşitli silahlarla birbirlerine karşı duruyorlar. İlk işin Teşkilat Başkanı'nı sormak oluyor. Adam gözlerini kısarak "Teşkilat Başkanı'nın karşında olduğunu bilemeyecek kadar cahil bir polis memuru. Bu güzel gözler daha neler görecek acaba?" diye söyleniyor. Adamın sözlerine aldırış etmeden hızla özet geçiyor ve imzasını istiyorsun. "Desene, vahşi köpeği disipline etmeye gerek yok; o zaten en katı disiplinin peşinde! Kutlu yolda olman beni sevindiriyor fakat bunun için fazla küçük değil misin?" Zamanının azlığına değinip kendini acındırıyorsun. Başkan adamlarına dönüp eğitimi sürdürme komutu veriyor ve beraber ofisine geçiyorsunuz. Hazır belgelerden birini çıkarıp ıslak imza atıyor. Ardından da damgasını basıyor. Sana belgeyi uzatırken de ilginç bir atasözü ile uğurluyor. "Karanlık köreltir, ışık kör eder; eğer görmesini bilmiyorsan."

Bir kez daha uçuşa geçiyorsun. Ayakların utanmasa yere değmeyecekler. Yine de, ilk seferki kadar hızlı değilsin. Kendine fazla yükleniyor ve zayıf düşüyorsun. Bunu fark ettiğin gibi de yatkın olduğun olumsuz duygu ve düşünceler bilincini sis perdesi gibi kaplıyor. Koştukça görüşün bile kararmaya başlıyor. İçinden lanet okuya okuya sürat azaltmadan gidiyorsun. Ne zamanki Bakanlık Binasının kapılarına toslayıp içeriye doğru uçuyorsun, o zaman kendine verdiğin zararı fark ediyorsun. Kasların ağlıyor, kemiklerin sızlıyor, yarı kör, yarı sağır, bilincin yarı kapalı bir durumda yalpalaya yalpaya, tıkana tıkana Başbakan'ın ofisine giriyorsun. Başbakan sinirle "Güney'de kalmış her çeşit şirket bayiisine aşağı katta bakılıyor." dedikten sonra çıkardığın garip sesleri duyuyor ve kafasını kağıt yığınlarının arasından kaldırıyor. Seni gördüğü gibi yanına koşup omuzlanarak masasının önündeki sandalyeye getiriyor. Ardından bir çırpıda su doldurup elleriyle içiriyor. Öksüre öksüre içtiğin sudan sonra güç bela özet geçiyorsun. Başbakan seni acır gözlerle sorguluyor. "Sen ne yapıyorsun? Kendini yok etmek uğruna bu yola baş koymuş olamazsın. Bunu kimse yapmaz. Bahsettiğin yol doğal yollarla ve yavaş ilerleyen bir yol. Bir yere gidip alabileceğin bir şey değil. Sen çok yanlış bir yoldasın. Sanki gözü dönmüş gibisin. Gözlerinde korkutucu bir bakış var. Ezeli düşmanını canın pahasına gebertecek gibi bakıyorsun. Ben o belgeyi onaylayamam." Belgeyi Başbakan'ın masasına koyuyor ve çarpık bir kararlılıkla bilmek zorunda olduğun şeyler olduğunu; ulaşamadığın takdirde bunca yıldır kendini bağladığın düşünce biçiminin hiçe karışacağı bir amaç olduğunu söylüyorsun. Endişeli bir surat, kararsız bir akıl, üzgün bir ruhla imza ve damga ekliyor belgene ve seni uğurluyor.

Tren istasyonuna vardığında yitik ve perişan bir durumda oluyorsun. Her an yere yığılıp bayılacak gibisin. Seni gören polis memurları seni tanıyor ve sana destek oluyorlar. Seni bir sandalyeye oturtuyorlar. Bakışların karşıdaki saate kayıyor. Bir saat geçeli sekiz dakika oluyor. Gözlerini kapanıyor. Bilincin açık ama bedenin kapalı. Ayağı kalktığını fark ediyorsun ama kaslarını kullanmıyor gibi hissediyorsun. Bir süre sonra, tamamen kapanıyorsun. Soğuk, yokluk dolu karanlık. Sadece acizlik var. Onca çabanın sonu koca bir hiç. İstemeden kendini sorguluyorsun. "Hiçliğe ulaşmak için mi bu kadar çabaladım? Son geldiğinde neden sadece gereksiz sürgünle geçmiş içi boş günlerimi görüyorum?" Sorular devam edemeden parlak bir ışık zifiri karanlığı yırtarak seni uyandırıyor. Bir doktor küçük bir el fenerini gözüne tutuyor. Rahatsızlıkla inleyip gözünü kısıyor ve kafanı çeviriyorsun. Doktor gülümsüyor. "Aramıza hoş geldin, delikanlı! Lütfen bir daha canını bu denli hiçe sayma. Aldığın biletin pahalı olduğunu ve polislerin ülke sınırları dışına çıkmasının zor olduğunu biliyorum ama sağlını kaybetmeye değmez ama hey, tebrikler! Şu an trendesin. Amacına ulaştın." Doktor uzlaşıyor ve hemşireye sana eşlik etmesini söylüyor hemşire koluna giriyor ve revirden çıkıyorsunuz. Sağında küçük bir sahne görüyorsun. Siyahi bir adam saksafonla jazz müzik yapıyor. Sahnenin önünde ipekten örtüler ve pahalı olduğu belli olan yiyecekler, atıştırmalıklar ve alkoller olan masalar var. Her bir masada da etrafında zenginlik saçan üst kademe kişiler var. Camlı bir kapının önüne geliyorsunuz. Hemşire kapıyı tıklatıp kapıyı sürerek açıyor. İçeride iki tane lüks koltuk, iki tane lüks tekli yatak, iki mini bar ipekle örtülmüş ve donatılmış uzun bir masa, kapının yukarısında da geniş ekran bir televizyon var. Hatta yatakların başucunda gece lambaları ve radyo bile var. Koltuğa geçiyorsun. Yerine geçtikten sonra hemşire iyi dileklerde bulunarak çıkıyor. Başın biraz dönüyor ve azcık nahoş hissediyorsun fakat iyisin. Gençliğine şükretsen iyi edersin. Etrafa bakınırken yan koltukta bir beyefendi görüyorsun. Uzun ve ucu kıvrılmış bıyıklarının altında sana gülümsüyor. Üzerinde gömlek üstüne yelek var. Kemerli pantolonu ve kunduraları var. Gözlük de takıyor. "Söyle bakalım genç adam, seni buraya hangi rüzgâr attı?
Locked

Return to “Gama”

cron