[Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual

#1
Off Topic
Aşağıda belirtilen üyeler bu konuda yer almaktadır.

Hera Memuga
Shisha Shøge
Hae Tumi
Figa Ranushe
Bok Jemipech
Dusha'nın soğuk gecelerinden birinde herkesin kapısı tek tek çalınıyor. Hepiniz tek tek kapılarınızı açıyor ve karşınızda Pakt askerleri buluyorsunuz. Kendi üniformalarınızdan farklı olduğunu düşünüyor ve adamların omuzlarını inceleyip kendilerinin Djurat Cumhuriyeti'nden geldiklerini fark ediyorsunuz. Her biri sizlere Tihami Cumhuriyeti içerisinde belirli sıkıntıların patlak verdiğini ve bu sıkıntıların çözülmesi gerektiğini belirtiyor. Bu çözüm süreci içerisinde Dusha ve Djurat'tan çeşitli bölükler oluşturulacağını ve bu bölüklerin Tihami'nin Djurat sınırında bulunan Dunsozek şehrine gönderileceğini açıklıyor. Her birinize hazırlanmak için iki saat veriliyor ve bu iki saat içinde üniformalarınızı giyip tüm hazırlıklarınızı yaparak Djurat'ın başkenti, Bolcheb'e doğru yol alıyorsunuz. 46 yıl boyunca hiçbir siyasi sorunda asker veya herhangi bir görevli gönderilmemiş olan Pakt Birliği'nde bir ilki yaşamanın verdiği o hem rahatsız edici, hem tüyler ürpertici hem de heyecanlandırıcı hissi vücudunuzun derinliklerinde hissediyorsunuz. Yolculuk sırasında Poshotatumi Şatosu'na da uğruyor ve Kral Hafuru'yu da yanınıza alıyorsunuz. Yolda giderken kral ile sohbet etme şansını yakalıyor ve yolculuğun büyük bir kısmında üstlerinizin tavsiyesi üzerine uyuyorsunuz.


Image


Birkaç saat sonrasında Djurat'ın başkentine varıyor ve günümüzün Djurat başkanı Lüke Jekot tarafından karşılanıyorsunuz. Lüke Jekot, her birinizle tek tek el sıkışıyor ve sizi ofisine davet ediyor. Sizden sonra Djuratlı polis memurlarının da içeri girdiğini görüyorsunuz. Herkes bir araya geldiğinde olayı hızlıca açıklıyor. "Tihami'de bir darbe girişimi söz konusu arkadaşlar. Bu darbe girişimini hem araştırmak, hem de durdurmakla yükümlüyüz. Gedhilfe Krallığı ve Himota İmparatorluğu bir bölük, Dusha Krallığı ve Djurat Cumhuriyeti bir bölük olarak ilerleyeceğiz. Gedhilfeliler ve Himotalılar Tihami başkenti Yata'ya, bizler ise ülkemizin sınırında bulunan Dunsozek şehrine gideceğiz. Önceden gönderdiğimiz adamlarımızın verdiği bilgilere dayanarak şu anda şehiriçi sıcak çatışma olmadığını gözlemliyoruz. Ancak bu her an değişebilir ve bunu önlemek Pakt Birliği'nin görevidir. Her birinize bol şans diliyorum. Siz aslanlarsınız ve bu durumu hep birlikte düzelteceğiz." Jekot'un ardından söze Kral Hafuru giriyor. "Pakt Birliği'nin önemini anlıyor olmak için Pakt Birliği'nin kuruluşunun öncesine bakmak gerekiyor arkadaşlar. Sizler Pakt döneminde doğmuş ve Pakt döneminde yaşamakta olan değerli vatandaşlarımızsınız. Geçmişte bugünlere gelebilmek uğruna verilmiş tüm savaşları sizin gayretiniz ve gücünüzle onurlandırmamız gerekiyor. Bu savaşların boşa yapılmamış olmasını, bu savaşlar sonucunda meydana gelen barışçıl ortamın sürmesini sağlayacak olanlar sizlersiniz. Size güvenimiz tam, buna emin olabilirsiniz. Üstlerinizin emirlerine uyun ve kesinlikle söylenenden daha fazla müdahale etmeyin. Yolunuz açık olsun." Konuşmalarınızın ardından uzun bir emir listesi alıyor ve derhal tekrardan yola çıkıyorsunuz. Bu yol süresince birbirinizi tanımak için bir hayli zamanınız oluyor.


Image


Dunsozek şehrine birkaç saat içinde varıyorsunuz ve etrafın oldukça sessiz ve sakin olduğunu gözlemliyorsunuz. Birkaç sokak öteye gittiğinize bir grup protesto yapan insan görüyorsunuz. Bu protestoyu durdurmak için herhangi bir müdahale yok gibi görünüyor. Yanınızda bulunan üç tane başkomiser ile tek tek tanışıyorsunuz. Yaklaşık elli kişilik olan bölüğünüz ile dağılmaya başlıyorsunuz. Size verilen emirleri kendinize hatırlatıyorsunuz. Sokak sokak gezin, protesto görürseniz vatandaşları sorgulayın ve Tihami teşkilatından herhangi biriyle karşılaşırsanız kendilerini gerekirse zor kullanarak sorgulayın. Her biriniz protestoyu izlerken aynı zamanda Tihami teşkilatına ait olan bir arabanın protestoculara doğru yaklaştığını gözlemliyorsunuz. Araba bir süre sonra yolun yanına park ediyor ve içinden iki tane zırhlı Tihami polis memuru çıkıyor. Polis memurları protestoya müdahale etmeye çalışıyorlar. Yaklaşık olarak 15 protestocu ve tam olarak 3 tane polis memuru var gibi görünüyor.
Off Topic
Bu konunun GM'i Barisu olarak sizlerle birlikteyim. Pasiflik süresi 120 saattir. (5 gün)

İkinci GM mesajı gelmeden Dusha ve Djurat'ta karakter açanlar konuya dahil edilecektir.

Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual

#2
Ben 17 yaşındayken Abu bana bir şey söylemişti. Demişti ki "Belki de zirveye çıkabilmek için dibe vurman gerekiyordu. Şimdi sıra kalkıp tekrar yükselmekte." O zaman umursamamıştım hiç. Baya baya etkilememişti bu cümle beni. Hatta kendini rahat hissetsin diye aynen öyle falan diyip geçmiştim. Şimdi düşünüyorum üstüne. Gece saat kaç bilmiyorum. Evimdeyim. Balkona sandalye çekmiş insanları izliyorum. Elimdeki çorba soğumuş sanki. Dalmış gitmişim. Yüzümde bir gülümseme. Livei'yi hayal ediyorum. Kızıl saçlarını, beyaz tenini, o gece sürdüğü ruju, vücudumda hissettirdiği hisleri... Ahhh! Öyle bir gece geçirip, sonra o gecenin hayalleri ile kendime dokunmak çok yıkık geliyor ama ister istemez azıyorum. Havanın soğukluğu biraz dengeliyor bu durumu. Şu tatil bana gerçekten yaradı gibi hissediyorum. Abu'nun dediği gibi, o düşüş bana yukarı doğru bir ivme kazandırdı. Livei'nin de beni sevdiğini öğrendim. Maskeli adamın bana verdiği sorumluluk da hayata bağlanmama neden oldu. Belki de bir hayatı başlatmak için, birini bitirmek gerekiyordu gerçekten. Shisha geldi aklıma. Dusha'daki huzuru korumak için gözünü kırpmadan öldürüyordu insanları. Livei'ye birini öldürdüğümden bahsetmemiştim. Bahsedememiştim. Kötü gözükmek istememiştim. Olay hala rüyalarıma giriyordu ama gariptir ki üstünden zaman geçmesi azaltıyordu travmamı. Livei'ye olan aşkımı azaltamamıştı.

Düşüncelerimden beni ayıran şey caddede koşan 2 tane pakt formalı kişi olmuştu. Burada çok Djurat polisi görürdüm ama pakttan bizzat gelen? Üstelik benim apartmana gelen? Ayağa kalktım. İçeriden cüzdanımı almak için hareketlendim. Polis rozetimi gösterip neler olduğunu sormak istemiştim ama kapım çaldı. Direkt bana mı gelmişlerdi? Cüzdanıma gitmeyi sonraya erteleyip kapıya gittim. Üstümde bir şort, bir tişört vardı. Bu şekilde pakt memurlarının karşısına çıkmak yanlış olur diye düşündüm. Girişe böyle anlar için koyduğum hırkayı geçirdim sırtıma. Dış kapımın sürgüsünü, üst kilidini ve alt kilidini açtım. Evde otururken böyle kilitleme ihtiyacı duyuyordum. Kapıyı açarken bir elimle de hırkamın önünü kapattım. Gerçekten de benim için gelmişlerdi. "Buyrun?" dedim sakince. İkisinden biri konuşmaya başladı. Tihami Cumhuriyeti içerisinde sıkıntıların olduğunu söyledi. Bu sıkıntıların çözülmesini de pakt olarak sağlamamız gerektiğinden bahsetti. Biraz şaşırarak "Zorunlu izindeyim ama ben." dedim. Bu konuda yardımıma ihtiyaçları olduğunu ve tatilime olayın sonunda devam edeceğimi söyledi diğeri de. Dusha ve Djurat'tan gruplar oluşturulacağını ve bu grupların Tihami'nin Dunsozek şehrine gideceğini söyledikten sonra bana hazırlanmam ve teşkilata gelmem için 2 saatim olduğunu söylediler. "Pekiyi." dedim şaşkın şaşkın. Adamlar gitti. Kapımı kapatıp hazırlanmaya başladım.

Abu. Tihami'de olan sıkıntılar onu etkilemiyordur diye umdum. Abu başkentte oturuyordu. Ben Dunzozek'e gideceğim için çok büyük ihtimalle onu göremeyecektim. Dushalılar ile gideceğim için Shisha'yı görme ihtimalim vardı ve bunun üstünde durmaya çalışacaktım. Aynı bölükte olmamız güzel olurdu. Gidip gömleğimi ve kumaş pantalonumu çıkardım. Uzun süredir sivil geziyordum. Hazırlanmam için iki saate gerek de yoktu. Bu yüzden yarım saatte hazırlanıp, bir saat boyunca evi temizledim. Titiz ve düzen takıntılı olmak çok zor iş. Bazen kendi kendime Livei evime gelse bazı şeylerin yerini karıştırsa ne kadar deliririm diye düşünürken buluyorum. Bir süredir evimden çıkmadan geçirdiğim günler olduğu için evde bazı şeyler olması gereken yerden başka yerlere koyulmuş. Bulduğum gibi bırakmam gerektiği için bir saat boyunca düzenledim her yeri ve tam yarım saat kala çıktım. Merkezin çok yakınında oturduğumdan, yarım saaten önce ulaştım buluşulacak yere. Oradan bizi alıp belediye binasına götürdüler. Ulan saçma sapan bir de Magna'yı gördüm bölükte. Ne alaka şimdi? Polis memuru mu olmuş? Element kullanıcısı olduğunu bile bilmiyordum. O kadar aylarca iyi arkadaşlık yaptıydık. Benim iyi arkadaşlık yapmam da böyle oluyor demek ki. Yeterince yakınlaşamıyorum insanlara. Kim bilir Livei hakkında neleri bilmiyorum. Magna ile göz kontağı kurmamak için çok çabalasam da bir ara fark ettik birbirimizi. Çünkü bölük dediğin şey fazla kişiden oluşmuyordu. Gülümsedim hafiften ve kafamla selamladım onu. Fazla konuşmadım. Yüzüm yoktu çünkü. Cumhurbaşkanının ofisine geçtik sıra halinde. Biraz endişeliydim. Olaylar ciddiye benziyordu. Beni bile evden çağırdıklarına göre.

İçeriye girdiğimde Hafuru'yu ve Jekot'u gördüm ilk. Sonra da odadaki Dushalı memurlar çarptı gözüme. Esmer adamların arasında kabarık saçları ve diğer Dushalılardan daha rahat duruşu ile Shisha'yı farketmemek elde değildi. Djuratlıların yanından ayrılıp Dushalıların, daha doğrusu Shisha'nın yanına ilerledim. O da beni fark edince elimi uzattım ona. O elimi tutunca da hafiften sarılıp omzuna vurdum. Shisha'nın yanındaki Dushalılardan biraz izin isteyip yanında koşullandım. Diğer Djuratlıların odaya girmesini izlemeye başladım. Gözlerimi oradan ayırmadan "Tihami'nin iç karışıklıklarına dışarıdan müdahale edilmesi ne güzel." dedim sessizce. Sesimden dalga geçtiğim belli oluyordu. Shisha'nın duymasını istiyordum sadece. "Sanırım ders çıkarılacak bir olay yaşanacak. Karşına sadece hükümeti değil, tüm paktı alıyorsun. Djurat'ta daha önce MP kazanmış." Shisha bilmiyordur diye açmak zorunda hissettim kendimi. "Millet Partisi. Pakt karşıtı bi parti." Hala dümdüz insanların yerleşmelerini izliyordum. Gözüme Magna takıldı ama saniyelik olarak. Başka yere bakmaya başladım. "Pakt'tan ayrılmadık. Çünkü çok protesto olmuş. Ben hatırlamıyorum o zamanları. Doğmamış bile olabilirim."

Shisha ile sohbet ederken Djuratlılar içeri girip yerleştiler. Jekot da olayı açıklamaya başladı. Çok fazla Jekot seven vardı teşkilatta. Djuratlıların gülen yüzlerle adama baktıklarını görebiliyordum. Tihami'de bir darbe girişimi olduğunu söyledi. Şaşırdım. Şöyle bir Shisha'ya döndüm. Sonra tekrar Jekot'a çevirdim kafamı. Evet, iç karışıklığı anlıyordum ama darbeyi beklemiyordum. Darbe olması için askeri bir oluşumun karşı gelmesi gerekiyordu. Askeri güç ise... Tihami polis teşkilatı demekti!

Abu...

Endişelerim daha da artmıştı. Abu'nun sıcak bir savaşa girmemesini umdum. Bizim amacımız bu girişimi araştırmak ve durdurmaktı. Sessizce dinledim Jekot'u. Sondaki aslan lafını Dushalılara söylediğini düşününce biraz rahatsız olmuştum tabi ki. Sonra Hafuru aldı sözü. Adam konuşmaya başlayınca Shisha'nın yanımda rahatsızca kıpırdandığını fark ettim. Normalde gülümsenecek bir durumdu ama Abu için o kadar endişelenmiştim ki içimden gelmemişti. Pakt hakkında bir sürü doldurucu laf söyledi Hafuru. Gözlerimi devirmemek için çok zor tuttum kendimi. Herhangi bir saygısızlığım kötü sonuçlanabilirdi.

Konuşmaları bitti, bize görev listesi verdiler ve otobüslere bindik. Ben Shisha'nın yanına takıldığım için onunla aynı otobüse bindim. Bu aralar da elimden geldikçe girişken olmaya çalıştığım için otobüste bir kaç Dushalı ile tanışmaya zorladım kendimi. Bir tane rasta saçlı bir kızla tanıştım ilk. Elimi uzattım el sıkışmak için. "Merhaba." dedim saygılı bir şekilde. Adımı söyleyip kendimi tanıttım. Çok garip bir kızdı. Garip demeyelim de, farklı diyelim. Memeleri de baya güzeldi mesela. Bakmamak için zor tuttum kendimi. Sonra başka bir tane Dushalı çocukla tanıştım. Esmer güzeli denecek tipteydi. Benden uzun boyluydu. Onla da el sıkışıp kendimi tanıttım. Güzel bir dövmesi vardı kolunda. Belki ben de böyle şekil bir dövme yapmalıyım diye düşündüm. Son olarak da bir kız ile tanıştım. Çok güzel bir kızdı. Livei'den güzel olmasın. Dolgun dudaklarının dışında ona hemen ısınmamı sağlayacak davranışları vardı. Kibar ve mesafeli olması aşırı hoşuma gitmişti. Çünkü bu hayatta karşımdaki insanlardan beklediğim muamele buydu. Bu esmerlerin yanında süt gibi kalıyordum. Üstelik Djuratlılar en ırkçı millet oldukları için bu otobüs yerine başka otobüse binmişlerdi. Bu yüzden otobüste beyaz tenli sayısı çok azdı. Bir kaç kişi ile daha tanıştıktan sonra otobüste arka taraflara ilerleyip Shisha'nın yanına oturacaktım ki cam kenarını tercih ettiğimi fark ettim. Shisha'yı zorla iç kısma kaydırıp cam kenarına oturdum. Sonra da "Ne düşünüyorsun?" diye sordum sessizce. Shisha belki çevresindeki kişilere anarşik düşüncelerini rahatça anlatıyor olabilirdi ama ben daha o seviyede değildim. Belli başlı, kendime saklamayı sevdiğim fikirlerim vardı. Bu yüzden sessizce konuşma ihtiyacı hissetmiştim.

Otobüs yolculuğu fazla uzun sürmedi. İnmek için Shisha'nın hareketlenmesini bekledim. Araçtan indikten sonra başpolislere selam verdik. Bo'ek'i aradı gözlerim bu sırada. Benim izinde olduğumu biliyordu burada ise, gördüğünde konuşuruz diye düşünmüştüm. Shisha'nın yanında durup not defterimi çıkardım. Bize verilen emirleri not almıştım. "Gezmemiz, insanları sorgulamamız gerekiyor. Darbecileri de -gerekirse- zor kullanarak sorgulamalıymışız." Tek kaşımı kaldırıp baktım Shisha'ya. "Yapıyor muyuz?" diye sordum. Sorgulama konusunda kabuldüm ama Shisha'nın da, ben gibi darbecilere karşı bir hareket yapmak istemediğini düşünüyordum. Bu olay Tihami'nin içişleriydi ve saçmaydı burada olmamız. Üstelik demokrasiye engel var gibi bir fikirleri de olamazdı bu insanların. Djurat dışında diğer ülkelerde demokrasi yoktu bile. Dunsozek'te protestolar vardı. Protestoculara müdahale etmek için gelen Tihamili polisleri gördüm. Not defterimi cebime koyup Shisha'yı kolundan yakaladım. "Bu onların içişleri." dedim ciddiyetle. "Gel arka sokaklara gidip insanları bulalım. Dedikleri gibi, sorgulayalım." diye fikrimi sundum. Gerçekten şu anda protestocular ile Tihami polisinin arasına girmek istemiyordum. Prensiplerime ters geliyordu.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual

#3
Elindeki bardağın kaymaya başladığını hissetti. Şarap kokulu saçlarını geriye doğru atarken gözlerindeki ışığın sönmeye başladığını farketti. Eylemlerin sonuçlarını sonuna kadar düşünen Hera, pek düşünmeden yaşadığı bir kaç günün ardından "Madem düşünmüyorum, bari içeyim." diyerek bir kaç sızıntılı gece yaşamıştı. Gözleri uykuya dalacağı sonsuz diyarın kapılarını aralar aralamaz, elindeki bardağın artık yere düştüğünü biliyordu. Kırmızıya çalmış burnu, yarı açık ve kapanmak bilmez ağzı bir ahenk oluştururken son zamanlardaki düzensiz beslenmesinin eseri olan tombul bacaklarını çekti kendine. İliklerine işleyen soğuğu görmezden gelir gibi, üzerindeki battaniyeyi tekrar germek istemedi. Artık teslim ediyordu kendini. Sabah uyanacağı yeni bir günün düşü, gezgini olacağı tatsız ve sıradan bir hikayenin mahmurluğu ile kapalı tuttu kocaman gözlerini. Koltukta hareketsiz bir biçimde kıvrılıp durduğu an, tüm sessizlik ve karanlığı nefes sesi kaplamıştı. Bu karanlığı bozmak biraz zordu. Fakat sessizliği bozan bir şey olmuştu.

Kapının çıkardığı tok ve yankılanan ses, kulaklarına ulaştığı esnada dış dünyaya geri dönmüştü. İçinden türlü küfürler edecek takati bile bulamadı kendinde. Beş dakikalık bir uykuyla yenilenmesi imkansız olduğu halde, bir miktar daha dinç hissetmişti. Kapıyı çalan insanın mantıklı bir nedenden ötürü çalmış olması için dualar etti. Yerinden aheste aheste kalkarken aylak adımlarla lavaboya doğru ilerledi. Musluğu çevirip yüzüne hızlıca bir iki kez suyu sertçe çarptı. Ayılmak istemese bile, karşısındaki insana saygısızlık edilmemesi gerektiğini düşünüyordu. Eline bir havlu alıp yüzünü sildiği esnada kapıya doğru yöneldi. Minik dairesinin karanlığını az önce hızlıca yaktığı gaz lambasıyla bozmuş ve kapıyı aralayarak gelenleri selamlamıştı. Şaşırtıcı ve merak uyandırıcı bir şekilde karşıladı onları. Kafası çalışmıyordu, bunu anlayacak kadar iyiydi en azından. Uyku, sarhoşluk ve isteksizliğin eşiğinde adamların sözlerini kelimesi kelimesine dinlemeye çalıştı. Nafile, tek kelimeyi kafasına soktuktan sonra bir diğerini alıyor ve atıyordu kavanoza. Ardından bir bakıyor, diğer uçup gitmiş. Hal böyle olunca her şeyi onaylar ve anlar gibi salladı kafasını. Hiç bir şeyi anlamıyordu. Bir süre sonra kendini anlamsız bir ciddiyetin içinde buldu. Sıkıntı, heyecan, isteksizlik ve gece karanlığı. Karmakarışık ve birbirinin zıttı gibi ruhuna zuhur eden tüm bu duyguları sindirdikten sonra kendi kendine anlayabildiği şeyleri özetlemeye başladı.

Djuratlı adamlar, Tihami de bir sıkıntı, Pakt. Düşündü, yakın zamandaki Pakt Görüşmesi ile ilgisi olabilir miydi? Belki. Tihami'nin karışıklığını düşünecek kadar dahi bilmiyordu Tihami'yi. Gitmemişti ve gidecek olması bir ilkti. Adamlar gidip kapıyı kapattıkları an ilk işi duş almak, ardından yanına eşyalarını da alarak bir sandviç hazırlamak olacaktı. Bazen bu işi neden seçtim diye pişman oluyordu. Gecenin bir yarısı, bir yerler yanmış olmalı diye düşündü. Sorunun ciddiyeti yeni yeni dank ettiği an bu işi neden seçtiğini de anladı. "Çünkü ben, herkesten daha güçlüyüm." dedi; karanlık gözlerine dolup , ruhu tekrardan yeryüzüne zuhur ederken.

***

Yolculuğun sıkıcı olduğunu söylerler hep. Hera için bu bir yanılgı, bir iluzyondu. Yolculuğun kendisi, yer yer sıkıntı olabiliyor iken, insanın kendi ile başbaşa kalabildiği ender anlardan biri olabiliyordu. Yol gidiyor, insan duruyor; fakat aslında anılarına ve düşüncelerine en yakın an da işte bu zaman oluyordu. Hera umutlu ve mutlu bir çehreye sahipti. Fakat sahip olduğu maskülen ve yer yer sert olabilen bu yırtık mizaç onu daha farklı biriymiş gibi gösteriyordu. Olayın özüne hakimdiler artık. Tihami kötü bir durumdaydı. Jekot ve Hafuru'nun konuşmaları; görev tanımını tam anlamıyla yerleştirmişti Hera'nın kafasına. Fakat oturmayan taşlar vardı. Tihami de böyle bir şeyi yapmaya cesaret edebilecek olan kimdi? Kim olduğu önemli değil. Arkasında kim vardı? Kimse bu soruları sormaz iken Hera kendi içinde bu sorularla uzun süre cebelleşti. Yüreği iyilikle dolu olmasa bile bu işe iyi ve masum insanları korumak amacıyla girişmişti. Daha küçük bir çocukken dahi gücünün ve iradesinin farkındaydı. Bu yüzden sorumluluk almıştı. Düşünüyordu, derinlemesine ve detaylıca. Tihami'nin iç işlerini bu derece değiştirecek bir olayın Pakt tarafından takip edileceği ve gerekirse müdahale edilebileceği zaten belli bir olaydı. Fakat bu cesareti sağlayan bir şeyler olmalı. Birileri kullanıldı mı? Neden kullanıldılar? Dikkatleri nereye çekmek istiyorlar? Çok düşünüyordu. Olayın akışına göre vereceği kararları önceden tartacak, bu düşüncelerini destekleyecek herhangi bir bulguda güvendiği insanlar ile bunu paylaşacaktı.

Shisha ile göz göze geldi. Ona bir teşekkür borçluydu. Çıktıkları vakada Hera'yı kurtararak onu gerçekten rahatlatmıştı. Buna karşılık, polisliği bile tehlikeye girmişti. İyi bir adam olduğunu düşünüyordu onun. Yüzüne tekrardan bahar çiçekleriyle dolu bir bahçeyi dahi kıskandıracak, ferah bir gülümseme yerleştirdi. Ardından, "Shisha, seni görmek güzel." dedi. Ardından hemen yanında oturan Hae ile göz göze geldi. Ona da kafasıyla selam verdikten sonra diyecek bir şeyi varsa, dinlemek üzere bekledi. Figa ile zaten tanışıyorlardı. Güvenebileceği insanlarla birlikte olmanın mutluluğunu tam olarak şu an yaşıyordu. Djuratlı bir memur da aralarındaydı. Nasıl biri olduğunu bilmiyordu. Daha yeni tanışmıştı fakat onun da yakın zaman da hepsine ısınacağını biliyordu.

Dunsozek şehri, canlı gördüğü ve gelebileceğini pek sanmadığı bir yer idi. Sonunda buradaydı, ateşin kalbinde dans etmeye koyulmadan önce; yüreğinin hızlıca çarptığına şahit oldu. Sonunda uykuyu sineye çekmiş, alkolü uzaklarda bırakmış, beynindeki türlü özlemle dolu her bir buketi sonra koklamak üzere vazosuna bırakmıştı. Araçtan indikten sonra gözleriyle Hae'yi aradı. Güvenebileceği, onu yarı yolda bırakmayacak yetenekli bir polisti. Arkadaşına seslenirken diğerlerinin duyabileceği tonun daha altında fakat gözlerindeki sert çığlığı duyabileceği tonda konuştu.

"Pakt, tüm ülkelerin üzerindedir. Bu yüzden buradayız. Tihami'li polis memurlarına güvenmeyi bırak, düşmanımız olarak dahi görebiliriz." dedi. Düşünceli bir biçimde yanaklarında gezdirdi ellerini. Diğerlerinin ne yapacağını henüz bilmiyordu. Fakat görevin tanımı basit ve netti. Protestocular ve müdahale eden polisler arasında dolaşıp bir bilgi edinmek. Emir kullarını sorgulamak onlara pek bir enformasyon sağlamazdı nihayetinde. Fakat yine de bir adım attırabilirdi. Fakat polisler ile ilgili düşüncelerine diğerlerinin katılacağından emin değildi. En azından olumsuz ve sert bir tepki karşısında kendisini tutamayabilirdi. Hae ise annesini seven, arkadaşlarını ve vatanını önemseyen dürüst bir insandı. Ona en çok bu yüzden güveniyordu.

"Hae, tek bir vatandaşın zarar görmemesi gerekiyor. Ağır ağır şu protestocuların olduğu yere gidelim. Polislerle konuşmayı deneyebiliriz."

Onların konuşmaya niyeti olmaması durumunda, emirleri sorgulamadan uygulamakta tereddüt etmezdi. Zaten bu olayı planlayan her kimse, Pakt'ın sessiz kalmayacağını buraya gelerek buna engel olacağını önceden anlamış olsa gerek. Yani gizli bir şey yoktu. Burada olduklarının bilinmesi, doğaldı. Bir kaç iktidarsız memuru ezmek konusunda ise asla tereddüt etmezdi. Hele ki, kendi vatandaşına zalim bir davranışı reva göreni. Eliyle kargısını yokladı, olması gerektiği yerdeydi. Yumruklarını sıktı ve ilerlemeye başladı. Bugün, kükreyerek dağları eriteceği gündü. Bugün kaplan, alevleri söndürmek için kükreyecekti.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual

#4
Dusha'nın soğuk gecelerinden birinde babasıyla aynı eve tıkılıp kalmış olan Shisha, geceyi mutfakta geçirecek gibiydi. Babası günü dışarıda geçirmişti ve eve oldukça geç saatte gelmişti. Geldiği gibi de kareli şortu ve bol siyah tişörtüyle kendisini koltuğa atıp içkisini yudumlamaya başlamıştı. Tek kelime etmemişti. Duga Shøge. Ülkesine büyük yardımlarda bulunmuş bu emekli komiser, eşini kaybettikten sonra hayatını susarak geçirmeye karar vermişti. Sadece gerektiğinde konuşuyor, hayatın anlamsız ve eğlencelik diyaloglar için fazla acılı olduğunu düşünüyordu. Hatta Shisha'ya laf sokmak dışında pek konuştuğu da görülmemişti. Birkaç gündür evdeydi genç polis. Babasıyla olabildiğince az diyalog kuruyordu. Duga'nın neden bu kadar geç geldiğini sormayacaktı. Çünkü sabahın köründe yaptığı birkaç telefon konuşmasına şahitlik etmişti. Duga, oğlunun yeniden işe alınması için telefon konuşmaları yapıyordu. Yüz ifadeleriyle belli etmese de böyle şeyler Shisha'yı garip hissettiriyordu. Nankör bir insanmış gibi. Bazen de elindeki şansları her seferinde tepiyormuş gibi. Ayrıca aile ismine layık olamıyormuş gibi. Duga'nın tüm gün kendisini yeniden işe aldırmak için teşkilatta birileriyle konuştuğunu düşünüyordu.

Tavada et pişirirken dolaptan çıkardığı şarabın bir kısmını tavaya döktü. Bir yandan babasının televizyonda izlediği habere bakıyordu. Hiçbir şekilde yanına oturup yalnızlığını paylaşmak geçmiyordu içinden. Duga'nın konuşmayacağını biliyordu. Konuşsa bile bir iki kelimeden oluşan cümleler kuracaktı ve Shisha duvara karşı konuşuyor gibi hissedecekti. Babası bile olsa ilgi görmediği yerde bulunmak istemiyordu. Bbabası elindeki şişenin boşaldığını göstermek için şişeyi havaya kaldırdı. Shisha dolaptan bir şişe aldı ve babasına fırlattı. Duga şişeyi ağzıyla açtı ve izlemeye devam etti. "Hazır olacak şimdi. Parmaklarını yiyecen ha!" dedi Shisha ister istemez gülümseyerek.

Raftan iki tabak çıkardı. Raftaki sigara paketinden bir dal çıkardı ve kibritle yaktı. Hafif kirli sakalını kaşıdı ve yemeği tabaklara bölüştürdü. Konserve fasulyeleri de yanına iliştirdi dağınık bir vaziyette. "İşsizlik yaramadı sana. Toparla kendini." dedi Duga. Haklıydı. Mosmor göz altları, hafif kirli sakalı ve hiç olmadığı kadar dağınık saçlarıyla bir evsize benziyordu. Açık konuşmak gerekirse bu halini bile cazip buluyordu Shisha, kısmen. Farklı bir tarza büründüğünü düşünüyordu ama bunu isteyerek yapmamıştı. Disiplinli biri olduğunu söylemek kesinlikle doğru olmazdı ama işini kaybettiğinde iyice boşlamıştı kendini. Sabahları hazırlanması gerekmiyordu ne de olsa. Tüm gününü evdeki küçük kitaplıkta geçiriyordu. Fego ile geçen muhabbetinden sonra zamanını geçmişte yaşanan Gedhilfe darbesini araştırmaya adamıştı. Bunun yanında Djurat azınlıkları üzerine de birkaç kitap okumuştu. Djurat ülkesinde yaşayan dostunu daha iyi anlayabilmek için yapıyordu bunu. Farkına varmasa bile tanıştığı insanlar bir şekilde hayatını etkiliyordu. Tabağı babasına verdi ve yanındaki koltuğa attı kendini Shisha. "Tıraş olacaktım aslında. Musluğun gideri tıkanmış. Yarın hallederim. Ne izliyon?" Elindeki kumandayla "görmüyor musun?" dercesine televizyonu işaret etti Duga. Arkeoloji belgeseli.

Babasının kimlerle görüştüğünü merak ediyordu. İşe geri alınmak istiyordu ve bu konuda babasının yaptığı yardımları geri çevirecek değildi. Gurur yapacak biri değildi. Her türlü torpile açıktı. Bu konu genel olarak aklında olsa da o sırada çok da kafa yormuyordu. Koltuğa gömüldü ve ayaklarını uzattı. İçkisini yudumladı. Duga ile her akşam yaptıkları gibi içki yudumlayarak kısık sesli televizyonda belgesel izliyorlardı. Açık camdan otomobil sesleri geliyordu bazen. Bazen de insanların gülüşmeleri. Oldukça huzurlu bir ortam sayılırdı Shisha için. Kimseye hesap vermediği nadir anlardan biriydi bu. Hesap verecek bir icraatı da bulunmuyordu günlerdir. Duga, Shisha'nın neden teşkilattan uzaklaştırıldığını biliyor olmalıydı. Bir şekilde kulağına gelirdi. Zaten tüm gününü oğlunun arkasını toplamak için teşkilatta geçirdiyse kesinlikle öğrenmiş olmalıydı. Böyle sakin bir tepki beklemiyordu Shisha babasından. Bunun sebebi Duga'nın oğlundan ümidi kesmiş olması olsaydı tüm gün onun işlerini düzeltmek için de uğraşmazdı. Sebebi daha basitti. Duga yaşlanıyordu. Yıllandıkça Shisha'nın kendi seçimlerini yaptığını, kendi hayatını yaşadığını gözlemleyebiliyordu. Kimseye hesap vermeden yaşamıştı Duga. Kimsenin kendisini ezmesine izin vermemişti. Shisha'nın üstüne gitmemesi gerektiğini öğrenmişti. Armut dibine düşüyor bir şekilde. Ne kadar üstüne giderse gitsin, Shisha'nın da kendisi gibi bildiğini okuyacağını biliyordu.

Derken kapı çaldı. Bu saatlerde çalan kapıdan hayır gelmez. Büyük ihtimalle Shiha'nın tek gecelik kızlarından biri olur bu saatte kapıya dayanan kişi. Shisha tam ayaklanacakken Duga şişesini aldı ve kapıya doğru yürüdü. Böylece Shisha yeniden koltuğa gömüldü ve kapıdaki kişinin kendisine ana bacı sövmeye gelen kızlardan birisi olmamasını diledi. Babasının belli bir süre geri gelmediğini gören Shisha kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Pakt askerleri vardı. Shisha ne yapmış olabileceğini düşündü. Ney ortaya çıkmıştı acaba? Tutuklanma sebebi ne olbilirdi? Aslında birçok seçenek vardı ama her şey geçmişte kalmıştı. Shisha, askerlerin Djurat'tan geldiğini gördü. Babası pek umursamayan bir tavırla içeri geçti yeniden. Tihami'nin Djurat sınırına gidecekti Shisha. İşe geri mi alınmıştı? Galiba hayır. Belki de babasının yardımıyla kendini kanıtlamak için bir şans verilmişti Shisha'ya. Heyecanlanmıştı. 2 saat içerisinde hazırlanması gerekiyordu. Tihami gibi bir yerde ne problem çıkmış olabilirdi ki? Tihami'nin en büyük sorunu Abu denen ulusal güzelliğe bir zarar gelmiş olması olabilirdi. Ancak bunun için tüm Pakt Birliği toplanır mıydı? Emin olamadı ve üst kata çıktı. Hemen sakallarını kesip tıkanmış giderin üzerine bir kıl yumağı bıraktı. Hızlıca duşa girdi ve çıktı. Saçlarını olabildiğince kabarttı. Aynada kendini izledi. Yeniden evrenin en yakışıklı karakteri olmuştu. Ingenium'un en yakışıklı insanıydı. Hızlı toparlamıştı kendini. Siyah, geniş yakalı bir gömlek geçirdi üzerine. Düğmelerini göğsüne kadar açtı ve siyah kumaş pantolonunu giydi. Kemerini taktı. Merdivenleri bir çırpıda indi.

Heyecanı gitgide artıyordu. Pakt birliği 46 yıldır hiçbir problem için asker yollamamıştı ve Shisha bu operasyonun bir parçası olacaktı. Hayır, bu sadece Duga'nın yardımları sayesinde gerçekleşmiş olamazdı. Dusha kesinlikle Shisha'nın potansiyelini farketmişti. Gerçekten de özgüvenini toparlaması 2 saatlik bir hazırlık süreciyle tamamlanmıştı. Evden çıkacakken babasının gür sesini duydu. "LA !" Shisha ona döndü. "Üzerine bir şey al. Belli olmaz, soğuk moğuk olur...üşütme sonra." Krem rengi trençkotunu üzerine aldı ve yakalarını yukarı kaldırdı. Evden ayrıldı.

Yol boyunca kralla sohbet etme şansını bulmuştu ama bunu yapmak istemiyordu. Kralın da istemediğine emindi. Herhalde kral ile en çok içli dışlı olmuş polis memuru Shisha olmalıydı. Bir kere adamın karısını sikmişti. Hehe. Uyuması söylenmişti ama bunu yapabilecek durumda değildi. Tihami'yi düşünüyordu. İlk defa ülke dışına çıkacaktı. Belki Abu'yu da görebilirdi. İlk ülke dışı gezisinin bir görev olacağını düşünmemişti ama olsun. Ne de olsa bu yüz yılda bir gelecek büyüklükte bir görevdi.

İstemeden uyuya kalmıştı. Gözlerini açtığında Djurat'a varmışlardı. Hızla etrafa bakındı. Yüz ifadelerinde belli etmese de fazla heyecanlıydı. Tihami'de çıkan bu problem onu oldukça mutlu etmişti. Durum her ne olursa olsun, daha da kötüye gitmesini diledi ister istemez. Böylece Dusha dışında daha fazla zaman geçirebilirdi. Açıkçası Tihami'yi fazla umursamıyordu. Umursadığı iki şey vardı. Biri Dusha. Öbürü de Pakt Birliği. İkisinin de yönetiminden nefret ediyordu. Sadece kendi çıkarlarını düşünüp diğer ülkeleri umursamaması iki yüzlülük olarak görülebilirdi. Bunun üzerine kafa yoracak vakti olmamıştı.

Djurat lideri tarafından karşılanmışlardı. Bir ofise geçtiler. Yolculuk esnasında tek başına vakit geçirdiği için bazı arkadaşlarının da kendisiyle olduğunu ancak Hera selam verdiğinde fark etmişti. Karşılık olarak selam verdi ve yine oralarda daha önce başkentte bir restoranda tanıştığı Hae'yi gördü. Kaşlarını kaldırarak ona da selam verdi. Etrafa bakınırken rastalı kıza dikti gözlerini. İlk defa görmüştü. Daha önce beraber çalışmamışlardı. Taş gibi de hatundu ha. Ancak ne yeri ne zamanıydı. Parmakları arasında sigarasını çevirerek oturacak bir yer arıyordu. Yasaktır diye düşünerek yakamıyordu da. Bu sırada içeri Djurat polislerinin girdiğini gördü. Aradığı yüz biranda karşısında belirip elini sıkınca şaşırmıştı. Minik bir tebessümle karşılık verdi ve Bok'un yanında beklemeye başladı. İkisi de kendi ekiplerinden ayrılmış gibiydi. Bok oldukça heyecanlıydı. Hızla anlatmaya koyulmuştu. Shisha da içeri giren Djurat polislerini dinlerken ses çıkarmadan onu dinledi. Bok sözlerini bitirince ister istemez sırıttı. Henüz konuşmak için fazla vakitleri yoktu. Evet, ders çıkarılacak bir olay yaşanacaktı. Shisha, yardım etmek için olduğu kadar bunu izleyip deneyimlemeye gelmişti. "Bakalım ne denli bir kaos yaşanacak...ve biz burada nasıl bir rol oynayacağız." Bok ve Shisha diğerlerinden farklıydı. İkisi de bunu biliyordu. Neyin içine düştüklerini bilmiyorlardı ama buraya emir almak için gelmemişlerdi. Emir nereden gelirse gelsin doğru olduğuna inandıkları yolu izleyeceklerdi.

Jekot konuşmuştu. Tihami'de bir darbe gerçekleşiyordu. Büyük bir kaos zincirinin ilk kısmı olacaktı bu. Shisha buna inanıyordu. Polis bir darbe girişimine başvurduğuna göre pakt karşıtı bir darbeydi bu. Gerçekten de yaşanıyordu. Dünya uyanmaya başlamıştı ve maalesef bu uyanışın ilk adımını Dusha değil Tihami atmıştı. Tihami'nin yaktığı ateşin tüm kıtaya sıçrayabileceğine inanıyordu ama Bok'a söylediği gibi, burada önemli olan hangi rolü oynayacaklarıydı.

Hafuru'nun lafları üzerine Bok'un gerildiğini gördü. Sertçe kolunu tuttu sakinleşmesi için. Burada ağzını açması farklı sonuçlar doğurabilirdi. Görev listeleri verildi ve memurlar otobüslere doluştu. Shisha hızla cam kenarına yerleşti ve dışarıyı izlemeye başladı. Bok da aynı otobüsteydi. Shisha'yı çekiştirmeye başladı. "Napı- dur tamam gömleğe dokunma." Shisha'yı çekiştirerek cam kenarına geçmişti. Bok, Shisha'ya ne düşündüğünü sormuştu. "Gider tıkalı. Yarın yaptıracaktım." dedi Shisha. Bazen böyle alakasız konuşurdu ama Bok, bunun bir perde olduğunu anlayabilirdi artık. Shisha düşüncelerini söylemekten çekinmezdi. Düşünceleri bu kadar polisin içinde söylenmek için fazla tehlikeli olmadığı zamanlar. "Rastalı fena ama ha, dimi? Memeler falan." iç çekti ve otobüsten inmeyi bekledi. Artık heyecanı doruk noktasındaydı. Otobüsten indiler.

İndiği gibi yaktı sigarasını. Gezip milleti sorguya çekmeleri ve gerekirse zor kullanmaları söylenmişti. Shisha daha ciddi bir tavır takınıyordu otobüstekine göre. Bok arka sokaklara girip insanları sorgulamak istediğini dile getirmişti. Shisha'nın fikrini merak ediyordu. "Tabi, olur. Figüranlar da fena para almıyor, galiba." gülümsedi. Gülümsemesi yerini bir sırıtmaya bıraktı. "Ya da" dedi. "Gözler üstümüzden çekilene kadar bir iki sorgu yapalım. Sonra figüran olmak yerine daha etkili bir şeyler yapalım." Bok'un ne karşılık vereceğini bilmiyordu. "Bok. Buraya Tihami'nin özgürlüğünü engellemek için getirildik. İkimiz de biliyoruz. Birazdan polisler etrafa dağılacak. Pakt bu işe el attıysa işler oldukça ciddi. Yani pakt araya girmezse bu darbe başarılı olacak...bence...bence elimizden geldiğince pakt polislerinin zorbalığını engellemeliyiz. İki kişiyiz. Başarabiliriz." Sigarasını yere attı ve ezdi. Söyledikleri kulağa saçma geliyordu muhtemelen ama bir çılgınlık yapmak istiyordu. "Pakt polislerini takip edelim. Sorguya çekiyorum ayağına yatıp zor kullanmalarına izin vermeyelim. Bu ülkenin pakt komutasına girmesine yardımcı olursan rahat uyuyabilecek misin? Çünkü ben kendimi asla affetmem."

O kadar da umursamadığı bir ülke hakkında sıktığı yalanlara kendisi de inanmıştı resmen. Kaos istiyordu sadece. Bu olayın Dusha halkı için de bir yol gösterici olmasını istiyordu. Beklenmedik bir şekilde Bok da bu plana dahil olmayı kabul etti. Beraber arka sokaklarda bir süre insanları sorgulayacaklardı. Shisha'nın gözü yalnız başına dolaşan pakt üyelerinin üzerinde olacaktı.
Last edited by Shisha Shøge on Fri Oct 09, 2020 7:22 pm, edited 1 time in total.
"I know your anger, I know your dreams
I've been everything you want to be"
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual

#5
Henüz memiktolarım daha küçücükkken ellerim ısınsın diye ellerimi annemin koynuna sokardım avvvvy; sobamıza atacak odunumuz yok diye ellerimi bazı zamanlar dışında sobanın üzerine tutup, ısınmalarını sağlayamadım: O kestane ve limon kokularını soğuk kış gecelerini geçiren insanlar gibi duyumsayamadım. Tarihi geçmiş konserve bezelye atan komşularımızı Tanrı sanardım. Geceleri Tanrı'ya duam şöyle olurdu: "Tanrı'm bezelyelerin tadı çok kötü. İlk iş olarak ağzını değiştir. Ve sonra bizim kaderimizi. Seviyorum seni." Artık bütün geçmiş günlerimin neden öyle olduğunu anlıyorum ama seviyor muyum, bilmiyorum. Ağhhh, galiba çok duygusallaştım: Ayım mı geldi acabaa? Ağrım sızım yok amaa galiba çikolata yemem gerekiyooor! Buzdolabını açtım ve bir de ne göreyim! Yarım kalmış bir çikolata parçası... Kapı sesi. Kim bu densiz bu saatte? Yoksa dalyan komiserimiz... O mu? Özür için mi gelmiş? Bir sütüm bile yok evde ama... Şey, teknik açıdan var ama yok?! O dediğim tekniksel açı dalyan komiserimizin tercihleri dolayısıyla namümkün. Çikolatamı bir hamlede mideme indirdim. Akabinde yeşil fanilamın üzerine kapüşonlu hırkamı attıktan sonra saçlarımı ellerimle karıştırdım. Ve yüzüme şebekçe bir gülümseme kondurarak, kapıyı açtım. Pakt Askerleri... Önce bir tedirgin oldum avvvvvy: Şu son vaka görevimde birtakım talihsiz olaylar vuku bulmuştu: Gerçeği söylemem gerekirse götüm götüm oldum. Gencecik yaşımda koğuş ağası olmak istemiyorum; önce devletimiz için marabalık yapmam lazım. Neyse ki, askerlerin omuzlarına baktığımda buralı olmadıklarını anladım. İçim rahat etmesine etti ama sonra vakti zamanında başka ülkeden pazarlamış olabileceğim illegal bir mal ile ilgili gelebilecek olabileceklerini düşündüm. Ta ki benimle ilgili değil de Tihima Cumhuriyeti ile ilgili belli başlı sorunların olduğundan söz ettiler. Bla bla bla da bla. E, bana ne?! Dusha'yı ilgilendiren bir sorun yoksa bana ne?! Ama işim gereği bu sorunda yer almam gerekiyordu. Kendi söküğünü dikemeyen terziye ne derler biliyor musun avvvvvy? Düşün bi'.

İlk görevimdeki sivil kıyafet ile ilgili sorun olduğu için üniformamı güzelce bir giydim. Saçlarımı ise güzelce ördüm... Çok uğraştığımı söyleyemem kendi kendine zaten rastalanıyorlar be avvvvy! Bu sorun ile karşılaşan birtakım çakma rastalar düşünsün. Yola çıktık: İçimde karmakarışık duygular vardı; Yengeç gibi hissediyordum kendimi. Kıskaçlarımı birbirine vuruyordu; ama adımlarım geri gitmek istiyordu sanki. Öyle şeyler hissediyordum. Bu şey, biraz garipti. Yol üstünde Poshotatumi Şato'suna uğradık, oradan geçerken Kral Hafuru'yu da aldık. Sonra tekrar yola devam ettik. Kralın sözlerini ise can kulağıyla dinledim. Koskocaman adamdı en nihayetinde. Dinlemesek ayıp etmiş olurduk.

Birkaç saat sonrasında Djurant'ın başkentine vardık. Başkan Lüke Jekot'un karşılması sonrası tek tek el sıkışma merasimine tutulduk. Öncelik hakkı olarak tabii ki biz önden içeriye girdik, peşimiz sırada Djuratlı polisler içeriye girdi. Önce başkanın konuşması ve sonrasında kralın konuşmasını dinledim. Açık konuşmak gerekiyorsa yeteri kadar anlamıyorum sizleri avvvvvvy! Ama anladığım kadarıyla bu görevde safımı kralın tarafına çevirmem gerekiyordu. Onun dediği gibi görevimi yerine getirecektim ama bana yamuk yapan olursa o zaman iş değişecekti. Yoksa kralımızın sözü benim için oldukça önemliydi.

Görevi listeleri falanlar filanlar ile beraber yola çıktık. Yolculuk boyunca gördüklerim arasında önceki vakadan tanıştığım ekürilerim vardı. Onlara onların hissetmeyeceği bir anda anne şefkatiyle baktım. Yavrularımmmm benimmmm. Neyse, bu görevde yamuk yaparlarsa sopalayarak anne şefkatimi daha da bir artırabilirim. Sonra, ucubeye benzeyen bir tip, melaba dedi; çok narin görünüyordu. Eline çakarak, "Merhaba, betin benzin atmış avvvvy! Buraya gelmeden önce İş üzerinde mi bastılar seni yoksa?! Boş anında yemek ye, yoksa günün nanay. Kapişşş." dedim, şu erkekler adam olmazdı. Yol yordam nedir hiç mi hiç bilmezlerdi. Kendilerine de gram bakmazlardı. Neyse, sözümü dinler de kendine gelir umarım yoksa nanay. Ardından etrafı az buz inceleme başladım. Delikanlı bir şeyler geveliyordu, diğerleri de bir şeyler geveliyordu. Sakız olsaydı da çiğneseydik keşke be avvvvvy!

Yolculuk bitimi hızlıca iniş gerçekleştirdim. Etraf sessizdi. Ama birkaç sokak ilerlediğimizde protesto yapan bir grup gördüm. Eylem... Garip. Sonra, yanımızdaki başpolislere göz kestim. Tanışma faslı sonrası bize verilen direktiflere göre hareket etme kararı aldım. Bir araba protestonun olduğu konuma yakın bir yerde durunca işgillendim. "Aha mevzuuu..!" diyerek paşamı yokladım. Araba yol kenarında durdu ve polis memurları da arabanın içinden çıktı. Bizim delikanlı kızın Hae'ye seslenmesiyle beraber kendimi piç gibi hissettim. Nerede kaldı kadın dayanışması? Bulduğun dalı tut tabii de yavaş tut be avvvvvvvy!? Neyse, ben mevzuya hızlı bir şekilde giriş yapacağım. O polis memurlarına doğru hızlı adımlarla yürüyerek, "EY! RAHAT DURUN LAN!" diyerek bağıracağım. Ardından paşamı sağ elime alarak, "Sopalarım yoksa sizi. Grrrrr." diyerek dişlerimi gıcırtacağım. Gelecek tepkiye göre sonrasına bakacağım. Umursanmazsam veya tepki almazsam ilk gördüğüm polis memurunun bacağına doğru paşamı savuracağım. Umursanırsam ise neler olup, bittiğini anlamaya çalışacağım ve polis memurlarını sorgulayacağım.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual

#6
“Kapı Çalıyor.”

Sesi, kulağımda bir melodi gibi dolanırken dudaklarının nemli dokunuşları boynumda geziyordu. Parmakları karnımdan göğsüme doğru çıkarken, başını omzumla göğsüm arasında biraz daha sıkıca yaslıyor, vücudunu vücuduma yapıştırmaktan çekinmiyordu. Parmaklarıyle göğsümün üzerine daireler çizerken, elimi eline kenetledim. “Bekle bir dakika.” Sesim hala uykulu çıkıyordu. Saçlarım saçlarına, kokum kokusuna karışmıştı. Gecenin bir vakti, neden kapım çalınıyordu? Dusha’nın bu soğuk gecesinde Gugo’nun bedeniyle ısınmaya uğraşırken, giyinmeden hızlıca kapıya doğru yöneldim. Üzerimde sadece donum bulunuyordu, aslında gecenin bir vakti önemli birilerinin geleceğini düşünmediğimden bu şekilde açıyordum kapıyı. Karşımdaki Pakt askerlerini gördüğüm anda, yüzüm biraz daha ciddi bir hal alıyordu. Djurat Cumhuriyetinden gelen bu adamlar, Tihami Cumhuriyet’inde bir takım sıkıntıların ortaya çıktığını belirtiyordu. Hazırlanmam için iki saat verildiğinde, hızlı bir şekilde Gugo’nun yanına döndüm. Ancak bu sefer, yanına yatağa yatmak için vaktim yoktu. Giyindim hızlı bir şekilde, kız arkadaşımın meraklı gözlerini üzerimde seziyordum. Ancak bir soru çıkmıyordu ağzından.

“Gitmem lazım. Tihami Cumhuriyet’inde bir takım sıkıntılar çıkmış.” Diyerek başladım cümleye. Giyinmeye devam ederken, işin detaylarını anlattım ona. Yüzü yer yer düştü, yer yer bana güvendiğini kanıtlayan yüz ifadesini görebildim. Üniformamı giydikten sonra, son bir öpücük kondurdum dudağına. Gülümsedik birbirimize, o muhteşem gülüşü arkamda bırakıp hızlı bir şekilde evden çıkmak için adımlamaya başladım. Geriye dönüp baksaydım, o gülüşü terk edemezdim. Annemin kapısını hafifçe araladım çıkmadan önce. Son bir kez yüzüne baktım, onu gecenin bu vakti uyandıramazdım. “Görüşürüz anneciğim.” Diye fısıldadım kapıdan, gülümseyerek kapattım.

Birkaç saat içerisinde Djurat’ın başkentine varmıştık. Lüke Jekot bizi karşılamış, her birimizle el sıkıştıktan sonra ofisine çağırmıştı. Djuratlı polis memurları da geldiğinde, olayı açıklamaya başlamıştı. Tihami Cumhuriyet’inde yaşanılan bir darbe girişimini araştıracak, aynı zamanda durduracaktık. Görevimiz bu idi. Pakt Birliği olarak, henüz sıcak çatışmanın olmadığı Dunsozek şehriyle biz ilgilenecektik. Hepimize aslanlar dediğinde, yanımda duran Hera’nın kulağına eğildim sadece onun duyabileceği bir şekilde. “Bu adamı ben yetiştirdim. Şimdi aslanlar falan diyor, ayıp oluyor. Küçücük bebekti bu elime geçtiğinde, ben bunun kıçına vurup pış pış yapardım. Ey koca bebek uyu artık diyip emzirirdim bunu. Büyümüşte aslanlar diyor. Koçum benim.” Diyip eski ciddi halime döndüm hızlıca. Lüke Jekot’un ardından, Kral Hafuru söze giriyordu. Bize Pakt Birliğinden bahsedip, savaşları falan araya katarak bize güvendiğini anlatan bir konuşma yapıyordu. Konuşması bittiğinde ise, uzun bir emir listesi almıştık. Sonrasında tekrardan yola çıkıyorduk.

Yolculuğumuza başladığımızda, farklı farklı insanlarla tanışma fırsatını buldum. Mesela, bana selam veren o çocuk. Adının Bok olması gerek, önce Figa’ya selam verdiğinde adını öğrenmiştim. Bana selam verdikten sonra ise elini iki elimle sıktım, “Ben Hae Tumi.” Dedim samimi bir şekilde gülümseyerek. Ardından elini bıraktım. Bu tanışma faslı kısa sürse bile, bir bakıma iyi oldu aslında. Arkadaşlıklar her zaman güzeldir, kötü veya iyi olması fark etmez. Figa’nın Bok’a karşı verdiği tavır beni güldürmüştü o anda. Gerçekten, Hera ve Figa çok farklı insanlar. Tavır olarak, hareket olarak. Figa’nın zaten kanının çok deli aktığını görmemek için salak olmak gerekiyor. Hera’nın ise kendine özgü erkeksi bir tavrı var. Ben bu tavıra bayılıyorum aslında, onu oldukça farklı bir kadın olarak gösteriyor. Belki birgün sorma fırsatım olursa ona neden böyle davrandığını sorabilirim.

Dunsozek şehrine vardığımızda, etraf sessiz ve sakindi. Birkaç sokak ötede protesto yapan bir grup vardı. Bu protestoyu durdurmak için bir müdahale bulunmuyordu, bizde başkomiserlerle tanıştık. Ardından ise dağılmaya başlıyorduk artık. Emirler bir bakıma basitti, sokakları gezecek, protesto yapan vatandaşları sorgulayacak ve Tihami Teşkilatından biriyle karşılaşırsak onları gerekirse zor kullanarak sorgulamak. Müdahale edilmeyen protestoyu izlerken, birden Tihami Teşkilatına ait bir ara yanaştı, içinden çıkan zırhlı Tihami Polis Memurları protestoya müdahale etmeye çalışıyordu. Hera, protestocuların yanına gitmemizi söylediğinde başımla onayladım. “Hadi gidelim. Umarım bu polisler konuşabiliyordur. Direkt şiddete başvurmaları kötü olur.” Diyerek Hera’yı takip etmeye başladım yanından yürüyerek. Aklıma Metohu geliyordu. Şiddet kullanmak, her ihtimalde gerçek bir çözüm müydü emin olamıyordum. Belki, her şeyi masaya yatırıp konuşarak halledebiliriz, şiddete gerek kalmadan. Ancak gerçekten emin olamıyorum, şiddet başvuracağım en son şey olmalı.
Image

"Sende babanı görüyorum, Hae."
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual

#7
Hera, Figa ve Hae: Öncelikle Hera, sonrasında Figa ve son olarak Hae olmak üzere protestocuların olduğu yere doğru ilerliyorsunuz. Yolda ilerlerken konuşmanın bir kısmını duyabiliyorsunuz. Arabadan inen polislerden biri "Kardeşim, dağılın. Bekleme yapmayın." diyor ve hemen ardından protestoculardan cüsseli bir adam "Gelip dağıtsana koçum! Bu ülke bizimdir!" diye bağırıyor. Polis, yanındaki arkadaşına dönüyor ve sırıtıp hafifçe kahkaha atıyor. "Bu ülke bununmuş. Adam haklı moruk, bombok yaşayınca ülkenin sahibi sen oluyon." dedikten sonra adama doğru ilerliyor ve elini adamın omzuna koyuyor. "Kardeşim, dağılın diyorum. Anladın? Dağılın." Adam ise polisin elini omzundan atıyor ve "Biz de dağıt dedik, amına kodumun oğlu!" diye bağırıyor. Arkadaki protestocu kadınlardan biri "Ne yapacaksın? Yap hadi ne yapacaksan!" diye bağırıyor ve diğer protestocular topluca polisleri yuhalamaya başlıyorlar. Adam ise sırıtıyor ve bir anda elinden Sezyum ateşi çıkarıyor. Cüsseli adam dahil herkes geri çekiliyor. Polisin meslektaşı arkadan polise doğru bağırıyor. "Tamam abi çok da abartmayalım." Polis ise arkadaşına dönüp "Gerekirse hepsini öldürürüz. O kadar. Kime şekil yapıyorlar amına koyayım?" diyor. Cüsseli adam ise "Kardeşim, sen bir yerlere koymayı çok seviyorsun galiba, dikkat et de sana koymasınlar!" diyerek polisin üstüne yürümeye başlıyor ve o sırada olay yerine varıyorsunuz. Hera ve Hae mantıklı bir konuşma amacı gütseler de Figa'nın ani çıkışı sonrasında işler tam da istenildiği gibi gitmemeye başlıyor. Figa'nın çıkışmasının ardından öndeki saldırgan polis size doğru ilerliyor ve "Siz kim oluyorsunuz amına koyayım? Tiplere bak, burada sikecek eşek yok birader, ülkenize dönün sikmeyin adamın kafasını." deyip Hae'yi sertçe ittiriyor. Bundan sonrası tamamen sizin elinizde gibi görünüyor.

Bok ve Shisha: Verdiğiniz karara uyuyor ve ara sokaklardan birine giriyorsunuz. Ara sokağın içinden farklı bir sokağa çıkıyorsunuz ve sokağın tamamen boş olduğunu görüyorsunuz. Bir anda başka bir ara sokaktan "Tihami halkındır, aksini iddia edenin sonu yakındır!" diye bir slogan duyuyorsunuz. Duyduğunuz ses, genç bir erkeğin sesine benziyor. Hızlıca ara sokağa doğru ilerliyorsunuz ve sizden daha küçük duran bir genç ile karşılaşıyorsunuz. Gencin elinde bir pankart olduğunu ve tek başına olduğunu görüyorsunuz. Genç, kendisine yaklaştığınızı görünce yerinden kıpırdamıyor ve sloganını bağırarak atmaya devam ediyor. Sizi Tihami polisi sandığını tahmin edebiliyorsunuz. Gence iyice yaklaştığınızda pankartını göğsünün önüne yerleştiriyor ve "İster ülkeye duvar örün, ister bizi evlere kapatın, ister canımı alın. Ülkemi alamayacaksınız!" diyor ve sinirli bir şekilde sizlere bakıyor. Bir anda gencin yanında bulunan bir tahta kapı açılıyor ve içeriden orta yaşlı bir kadın çıkıyor. "Oğlum, ne yapıyorsun? Gir içeri çabuk!" diyor. Kadının oğlu olduğu anlaşılan genç ise annesine dönüp "Anne, ben gidiyorum. Ülkemizi koruyacağım!" diyor. Annesi size dönüyor ve "Kusuruna bakmayın. Canını yakmayın, olur mu? Tihami polisi çok yaşa!" diyor. Oğlu ise sinirli bir şekilde annesine dönüp "Darbecileri mi destekliyorsun? Evlatlıktan reddetsen daha az sinirlenirdim anne." diyor. Anne ise oğlunun elinden pankartı alıyor ve "Polisimiz böyle uygun gördüyse böyle olmalı, dangalak! Ölmek mi istiyorsun? Gir içeri!" diyor. Tamamen boş bir sokağın içinde bir aile kavgasına maruz kalmaktasınız. Bu sorunu çözmeniz gerekiyor gibi görünüyor.

Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual

#8
Benim için hayatta 2 kişinin dedikleri gerçekten çok önemli. Bunlardan biri Livei. Ona aşığım. Diğeri ise Shisha. Shisha'yı tanıdığımda ne kadar rahat, özgüvenli ve havalı olduğunu düşünmüştüm. Yaptıklarını mantıklı bulmuyordum ama fikirleri doğrultusunda yaşaması her zaman özeneceğim bir şey olacak bundan eminim. Ben fikirlerimi, duygularımı içimde yaşamaya çalışırken, farklı olmamak için kendimi herkesten soyutlarken o, belki herkese garip gelen düşüncelerini saklamamıştı. Hatta bu şekilde kabul ettirmişti kendini. Sorduğum soruyu esprili bir şekilde cevaplayınca kaşlarımı kaldırdım. Burada olmamız tamamen saçmalıktı bence de. Tihami'nin iç sorunlarına karışan bir grup işgalciydik. Pakt polislerinin zorbalığını engellememizi söylediğinde kolundan yakaladım Shisha'yı. Biraz ittirip insanların yanından uzaklaştırdım. Ciddi ciddi çevresine bakması gerekiyordu konuşurken. Bu konuda uyarmadım onu ve ciddi bir tavırla dinledim fikrini. Arka sokaklarda insanları sorguluyor gibi gözüküp Pakt polislerinin aşırı bir kuvvet kullanmadığından emin olalım diyordu. Kafamı onaylayan bir şekilde salladım. Son olarak sorduğu soruya da "Haklısın." dedim. "Tihami'nin Pakt'tan çıkması için bir sürü sebebi var." dedikten sonra kafamı hadi gidelim anlamında oynattım.

Bomboş sokaklara saptık ve yürümeye başladık. Kimse yoktu. Olmaması da gerekiyordu. Eğer bir darbe olmuşsa sokağa çıkma yasağı var demektir. Sokakta görülen insanlara saldırılabilir. Bu yüzden bu ara sokaklarda değil, kalabalık protestolara katılmak daha mantıklıdır. Her döndüğümüz boş sokaktan sonra adımlarımız yavaşladığı için Shisha'ya sigara çıkarınca "Bana da verebilir misin?" dedim durgun bir sesle. Dusha'dan döndükten sonra içme isteği duymamıştım. Fakat şimdi Shisha yanımda deli gibi sigara koktuğu için canım çekmiştii. Bana uzattığı sigarayı alıp ağzıma koydum ve yakması için durdum. Elimi Shisha'nın yaktığı kibritin önüne siper ettim ve ondan gördüğüm gibi sigaranın ucu yanarken içime çektim. Kafamla teşekkür ettikten sonra tekrar yürümeye devam edecektim ki yan sokaktan gelen bir sesle dikkat kesildim. Ağzımdaki sigarayı alıp dumanını verirken Shisha'nın yüzüne baktım. Bir kaç saniye sloganı dinledikten sonra ikimiz de sanki anlaşmış gibi harekete geçtik. Hızlı adımlarla sesin geldiği yere ulaşınca burada sadece bir tane gencin olduğunu ve elinde pankartla bağırdığını fark ettiğimde durdum. Shisha önden ilerleyince takip ettim onu. Çocuk bizi Tihami polisi sanınca da gözlerimi devirip sigaramdan bir nefes aldım. Ben hani tamam, siyah saçlı beyaz tenliyim de. Shisha Dusha'dan geliyorum diye bağırıyor yanımda resmen. Dumanı geri üflerken yandaki kapı açıldı. Aniden olsa da beni pek etkilememişti. Kafamı sakince çevirip içinden çıkıp çocuğa bağıran annesine baktım. O da bizi Tihami polisi sanıp çocuğun canını yakmamamızı istedi. Çocuk ise ülkesini korumak için protestoya gidiyordu. "Tchh..." diye güldüm. Shisha'nın ne düşündüğümü bildiğini biliyordum. Aslında ülkesi çoktan alınmıştı ki. Darbe ile özgürleşiyordu hatta.

Şu an yaşadığımız olay o kadar saçmaydı ki sinirlerim bozulmuştu. Gülsem gülerdim. Shisha doğru söylemişti. Tam bir figüran olayı yaşıyorduk. Biz burada bu aile ile uğraşırken Abu belki bir çatışmanın içindeydi ve tehlikedeydi. Çocuk ve annesi bağırışırken Shisha'nın kulağına doğru eğildim ve sessizce "Başkente gitmeliyiz." dedim. "Burada bir şey değiştiremeyiz ve teşkilatta bir tanıdığım var. Önemli biri. İyi olduğundan emin olmak istiyorum." Kulağından uzaklaştırdım kafamı. Çocuğun annesine doğru yöneldim. Ona yaklaşırken cebimden cüzdanımı çıkardım ve polis kimliğimi çıkardım. Kadının görmesi için göğüs hizamda tuttuktan sonra normalde hiç kullanmadığım yüksek ton bir sesle "Sorun yok hanımefendi." dedim. "Biz Pakt polisleriyiz." Gözlerimi kocaman açıp sağ elimle gözlerimi gösterdim. "Bakın, yeşil. Djurat'tan geliyorum. Arkadaşım da anlayacağınız üzere, Dusha memurudur." Cüzdanımı tekrar cebime koyarken "Oğlunuz çok cesur." diye yalan attım. "Bize de böyle insanlar lazım. Ben ve arkadaşım başkente çok önemli bir mesaj götürmeliyiz. Ancak gizli bir mesaj olduğu için Pakt'tan olduğumuz fark edilmemeli. Eğer bir aracınız varsa-" Dönüp kadının oğluna baktım. "Oğlunuz da ülkeyi kurtarmak istiyor hazır." Tüm rol yapma yetilerimi kullanarak gülümsedim kadına. "-Bizi o götürebilir." Hatta mükemmel Pakt polisi rolümü tamamlamak için "Frum ve Ser yanımızda. Ülkenizi darbecilerden kurtaracağız." dedim. Shisha beni o kadar yakından tanımıyordu ama şu an söylediğim şeyleri gerçek algılayacak kadar da değildi.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual

#9
Mevzuya doğru emin adımlarla yol alırken polisler ile protestocuların konuşmalarına şahitlik etmiştim. İki grup arasındaki konuşmaların akıbeti kendileri açısından hiç de iyi bitmeyecek gibiydi. Aman be avvvvy: 'Yesinler birbirlerini' diyemiyordum. Normal şartlar altında veya üstünde ki bu üste çıkma olayını şahsım olan kendim iyi yapardım ama neyse. İşte normal bi' zaman diliminde bunlarla hiç uğraşmazdım. Hatta bir kenara oturup, yanımda çikolata felan varsa onu yerdim. Bana şekil yapan olursa da icabına bakardım. Neden mi böyle yapardım? Çünkü burası Dusha değildi. Aralarındaki husumet beni gram ilgilendirmezdi. Ama şimdi, bugün öyle olmuyordu. Biz buradaki olayları çözmek için gelmiştik ve olayların... O element kullanıcısı... O adam ne yaptı öyle? Dikkatli olmam gerekiyor... Polisin kullanmış olduğu element sonrasında protestocular yusuflayıp, geriye hareketlenmişlerdi. Korkaklar sizi!


Sözler kalbin aynasıdır derler avvvvvvy. Ben atarlı bir giriş yaparken, ekürilerim ılımlı bir tavır takınıyorlardı. Atarıma karşılık olarak çok konuşan ve küfürden başka bi' şey bilmeyen adam bi' şeyler geveleyip, ekürilerimden erkek kişisini ittirmişti. "Tamam avvvvvy! Sen öyle diyorsan." diyerek sol elimle Hae'nin kolundan tutacağım ve geriye doğru bir adım atacağım, adımımı atarken "Kalsiyum - Kas:" stilimi kullanacağım. Sonra , geriye doğru atılan adımımdan güç alarak Hae'nin kolunu bırakacak ve adama doğru aniden bir dönüş gerçekleştirip, adama doğru zıplayacağım. "SENİN O DİLİNİ EZERİM PUŞT!" Paşam bu sırada mevzuya gelirken olduğu gibi sağ elimde olacak. Paşam aşağıdan yukarıya doğru dikey bir biçimde adamın çenesine doğru yükselirken, boşta kalan sol tarafım ile dengemi sağlamaya çalışacağım. Eğer ki adam bana karşın bir hamle yaparsa böylece boşta olan sol tarafımı sıyrılma amacıyla kullanacağım. Yani havada sola veya sağa doğru yatarak adamın olası bir hamlesini savuşturmaya çalışacağım.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu - Dusha & Djurat] Sorgu Sual

#10
Attığı her adımda Poshota'nın nefesinin sıcaklığını, Tumi'nin ışığının kudretini hissetti. Kararlılığı gözlerinden süzülüp etrafına yayıldığında ise kafasını kaldırıp olan biteni tüm dikkatiyle izledi. Endişeli halkın yerine koyabilecek kadar tanımıyordu onları. Ama protesto, isyan ve öfkenin haklı iradesi karşısında açıkca tehdit ettikleri günahsızları savunmak tek dileğiydi. Halk içerisinden bağıran ve haklı sesini duyurmak isteyen kalabalığa diklenen, elindeki gücü kendi şovuna alet eden o polise kitlendi gözleri. İçinden tek bir cümle geçti. "Gösterişi sevmem." Sevmiyordu. Acizliğin ve cahilliğin kavurduğu yüreklerini söküp atmak istedi. Tüm polisler o polis gibi değildi. Elinden çıkardığı Sezyum alevini halkını tehdit etme amacıyla kullanan o hayduta kilitlendi gözleri. Haklı veya haksız kendi de halkını dizginlemek için çok kez güç kullanmıştı. Ancak Hera, doğru olduğuna inandığı yolda bunları yapmaktan çekinmezdi. O haydutun doğrusu, cehenneme kadar yollanmalıydı. Her polisin onun kadar istekli olmadığını da farketti diğerlerinin konuşmasından sonra. Fakat diğer polisin, 'gerekirse hepsini öldürürüz' demesi, beyninde tok bir yankı yarattı. Gözlerini oyup, ibret olsun diye diğerlerine yedirmek dahi geçti içinden. Bu sırada, Figa'nın lafları ile ortamın daha da gerildiğini hissediyordu. Ortamın kızışması, kaosun hükmünün kesinleşmesiydi.

Gösterişçi şerefsiz için yapacak bir şey yoktu. Ancak diğer polislerin hala ikna edilmeye ve konuşulmaya değer olacağını düşünüyordu. Peşin hüküm, ona göre değildi ve hiç bir zaman bunu kabullenmezdi. Şerefsiz olan polisin Figa'nın laflarına karşılık ettiği manasız ve cahilce lafların ardından Hae'yi ittirmesi ise bir diğer tok yankıyı cereyan ettirdi beyninin duvarlarında. Figa, daha sonrasında alttan alırmışcasına bir iki laf etti. Hera başta anlamsız bulsa dahi, kızın yüzündeki ifadeyi görmüştü. Saldıracağına emin gözüyle bakıyordu. Tam bu esnada hızlıca kargısını çekti. Konuşabilirlerdi. Konuşurlarsa olacakların da nereye varacağı belliydi. Halkına karşı bu denli acımasız bir şekilde şovunu esirgemeyen o herifi aradan çıkarmak, en doğrusuydu.

Henüz hareketlenmemişti. Fakat diğer polislerden bir hamle gelip gelmeyeceğinin garantisi de yoktu. Figa'nın zıpladığını gördü. Agresif tavırlarıyla bir taraflarını şişiren polise girişeceğine emindi. Burada, darbecilerin emirlerini koşulsuz uygulayan her polis suçluydu. Ve suçlarına karşı masumları savunmak, onlar için bir görevdi. Figa'nın sıçrayışından hemen sonra, kargısı ile birlikte geniş ve büyük bir adım aldı. Figa'nın hamlesinden sonra agresif polisin nereye kaçacağını hesaplamaya çalıştı. Eğer kaçabileceğini anlarsa, vücudunu atıldığı yöne çevirip kargısını ona geçirecekti. Bedeni, hak ettiği gibi; darbeci bir pisliğin olması gereken yerde olmalıydı. Yerin dibinde... Figa, başarılı olup da ona vurabilirse, bu hamlesine gerek kalmayacaktı. Bundan sonra ise önündeki polislere hamle yapma fırsatı vermemek adına; hızla suratlarına doğru çevireceği kargısını tehditkar biçimde yaklaştırırken, konuşmaya başlayacaktı.

"Darbeci komiserlerinizin size emrettiklerini yapmaya devam ederseniz sonunuz ya hapis, ya da ölüm olacak. Hala doğru tarafta olabilirsiniz. Siz bu ülkenin koruyucuları, gerçek sahiplerisiniz. Bize yardım ederseniz; sadece kendinizi değil, vatanınızın geleceğini de garantiye alacaksınız."

Sözlerini sarfettikten sonra tetikte kalmaya gayret edecekti. O bir yabancı, bir istenmeyendi. Fakat bu değişebilirdi. İçlerinde adalet olan, yüreğinde bir nebze dahi olsa gerçekleri, hakikati ve iyiliği sorgulayanlar olmalıydı. Onların da cezalandırılmasına gerek yoktu. Onların acı çekmesine de gerek yoktu. Zalimlerin kanı dökülsün istiyordu, masumların değil.
Image
► Show Spoiler
Locked

Return to “Diğer Bölgeler”

cron