[Ana Kurgu] Dağın Ötesi

#1
Gedhilfe'nin tarihi sokaklarında, Frip'in eski taş evinde, ahşap bir masanın etrafında oturmuş, Mutlak Son'un gelecekteki planları üzerine yoğun bir şekilde konuşuyorsunuz. Evin içi, eski kitapların hoş kokusuyla dolu. Duvarlarda asılı haritalar, notlar ve bazı eski fotoğraflar var, bu evin eskisi gibi sıradan bir ev olmadığını gösteriyor. Friks, Mavi ve Huld da sizinle birlikte bu masada, her biri kendi düşünceleriyle meşgul. Tam da Mabi'nin, Vezir Elion'un son hareketleri hakkında bir teori ortaya atacağı sırada, Maxwell'in tanıdık sesi kafanızda yankılanmaya başlıyor. Bu ani ve beklenmedik bağlantı, sizi bir an için şaşkına çeviriyor. Maxwell'in ses tonundaki ciddiyet, bu mesajın önemini vurguluyor.

"Livei, Mabi! Mutlak Son'dan en güvendiğiniz arkadaşlarınızı da alıp acilen Pakt Bölgesi'ne gelmeniz lazım. Orada sizinle bir toplantı yapacağız."

Eşyalarınızı toplarken, dışarıdan gelen sesler, Vezir Elion'un etkisi altında kalan insanların şehir meydanında toplandığını gösteriyor. Sokaklarda yürüyen insanların yüzlerindeki kararlılık, bu protestoların sadece başlangıç olduğunu hissettiriyor. Bu manzara, sizi daha da endişelendiriyor ve Mutlak Son'un diğer üyeleri Friks, Mavi ve Huld ile bir araya gelerek hızla Gedhilfe'den ayrılıyorsunuz. Yolculuğunuz boyunca, karşılaştığınız her köy ve kasabada, Vezir Elion'un etkisi altında kalan insanların toplandığını ve protesto gösterileri düzenlediğini görüyorsunuz. Bu, sadece Gedhilfe'de değil, kıtanın dört bir yanında büyük bir hareketin başlangıcını işaret ediyor.

Pakt Bölgesi'ne yaklaştıkça, Doslol Dağı'nın heybetli silueti gözlerinizin önüne seriliyor. Dağın eteklerine vardığınızda, zorlu bir tırmanışın sizi beklediğini biliyorsunuz. Ancak bu sefer yanınızda, Mutlak Son'un sizin seçtiğiniz diğer üyeleri de var. Hep birlikte, dağın dik yamaçlarını, sarp kayalıklarını aşarak zirveye doğru ilerliyorsunuz. Yolculuğunuz sırasında, etrafınızdaki doğa manzarası, kuşların cıvıltısı, rüzgarın ağaçlar arasında hışırdaması sizi büyülüyor. Ancak bu huzurlu doğa manzarasının ardında, aklınızda sürekli Maxwell'in neden böyle bir toplantı düzenlediği sorusu var. Dağın zirvesine yaklaştıkça, etrafınızda esrarengiz bir sis oluşuyor. Bu sisin içinde, Maxwell'in sizi beklediğini biliyorsunuz. Ancak ne tür bilgiler olduğunu öğrenmek için Maxwell'in ağzından çıkacak kelimeleri bekliyorsunuz. Dağın zirvesine vardığınızda, Maxwell sizi karşılıyor. "Öncelikle çağrıma kulak verdiğiniz ve buraya geldiğiniz için teşekkür ederim. Sizlerden özür dilemek istiyorum. Hata ettim, bu işin savaşmadan çözülebileceğini düşündüm ancak darbeyi Dünya'dan değil, Dünya karşıtı olan bir başka örgütten aldık. Mavi Yıldız'ı alt etmek zorundayız. Ne pahasına olursa olsun bunu yapmamız şart." Yanınızdaki Mutlak Son üyelerine bakıyor ve "Ben Maxwell, Maxwell Fahrner. Hepinizle tanıştığıma memnun oldum. Mümkünse her birinizin kendini tanıtmasını isteyeceğim." diyor.

Re: [Ana Kurgu] Dağın Ötesi

#2
Frip'in eski taş evinde, ahşap bir masaının etrafında oturmuş Mutlak Son'un geleceğini ve yapacağımız planları oluşturuyorduk. Eski kitapların hoş kokusu arasında dönen gerilimli sohbetin arasında Vezir Elion hakkında bir teori ortaya atacakken Max'in sesini kulağımda duymaya başladım. Bu adama bir türlü alışamadım, onu kesinlikle bir gün öldüreceğim ancak tüm bu olaylar bittiği zaman olmalı. Şimdilik işime yaradığı için bir çıkar ilişkisi gibi yürütüyorum bu ilişkiyi. Max, Livei ile bana seslenmiş ve Mutlak Son'dan en güvendiğimiz kişileri yanımıza alarak Pakt Bölgesi'ne gelmemizi istemişti. Orada bir toplantı yapmamız gerekiyormuş. Eşyalarımı toplamadan önce Thomas'la iletişime geçtim.

"Monsieur. Max denen göt çağırdı, Pakt Bölgesi'ne gitmemiz lazımmış. Yanımda olman çok iyi olur."

Eşyalarımı toplamaya başlarken, bir gözüm dışarıyı gösteren pencereye takıldı. Vezir Elion'un etkisi altındaki insanlar şehir meydanında toplanıp protesto yapıyor gibi gözüküyordu. Sokaklarda yürüyen insanların yüzünde gördüğüm kararlılık, bunların sadece başlangıç olduğunun sinyalini veriyordu. Bir an önce bu muhabbeti kapatmak zorundaydık. Dışarıya çıkmadan önce Frip'in yanına geldim son kez. Elimi sol yanağına koydum. "Burada kalman daha iyi olur. Döndüğümde tatlı yiyelim. Canım tatlı çekti." Diyerek gülümsedim ve öptükten sonra oradan ayrıldım. Thomas ve diğerleri ile birlikte yürümeye başlarken, karşılaştığım her bir köyde ve kasabada protestoların devam ettiğini görmek can sıkıcıydı.

Kolumu Thomas'ın omzuna attım. Gülümseyerek, "Canımız sıkkın olunca ne diyorduk ya? Mamma mia mıydı? Mamma mia!" diye bağırdım sol yumruğumu havaya kaldırarak. Sonrasında düşünceli bir şekilde parmağımı dudaklarıma koyduktan sonra yine Thomas'ın gözlerinin içine baktım. "Yok şeydi değil mi, Hakuna matata?" Koca bir kahkaha patlattıktan sonra yanımda yürüyen diğerlerine doğru döndüm iki elimi havaya kaldırarak, "HAKUNA MATATA!". Doslol Dağı'na doğru ulaştığımızda, zor bir tırmanış olacak gibi görünüyordu. Dağın zirvesinde Max ile buluştuğumuzda, kollarımı göğsümde kavuşturdum. Bu işin savaşmadan çözülebileceğini düşündüğünü, ancak böyle olmayacağını söylüyordu. Mavi Yıldız'ı alt etmemiz gerekiyormuş. Sonrasında ise kalan Mutlak Son üyelerinden kendilerini tanıtmalarını istemişti. Thomas'ın kulağına eğilerek fısıldadım. "Bu göt senin eski arkadaş dimi?"
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] Dağın Ötesi

#3
Patron Lujein'in evi toplantılar için her zaman yeterince güvenli olmadığından bu seferki toplantı Frip'in evinde yapılmıştı. Masada Mutlak Son üyelerinden Livei, Mabi, Friks, Huld ve Mavi vardı. Livei canı sıkılmış bir şekilde iç çekip duruyordu. Mavi Yıldız'ın Vezir Elion denen adamı ortalığı epey karıştırmıştı. Zaten sallantıda olan planlarını iyice uygulayamaz hale gelmişlerdi. Bok ve Livei onların eski üyelerindendiler ancak orada artık pek hoş karşılanacaklarını düşünmüyordu Livei. Karargahlarına gidip ne işler çevirdiklerini veya ne planları olduğunu onlara soramazdı. Zaten neredeyse tecavüze uğrayıp yapmak istemediği bir şeye zorlanmasının ardından oraya dönmeye de pek niyetli değildi. Belki Bok bir yolunu bulurdu planlarının ne olduğunu öğrenmenin, içeride hala adamları olabilirdi. Bunu onunla konuşması gerekiyordu. Çok uzun zamandır oturup yalnız konuşma vakti bulamamışlardı.

Düşüncelerin içine dalmış, Mabi'nin teorilerini dinlediği esnada zihninin içinde çok tanıdık bir ses işitti. Maxwell. Onlarla görüşmek istiyordu. Livei bir anda Max'in ona asırlar önce telefon denen bir alet verdiğini ve yanına gelmesini söylediğini hatırladı aniden. Başından o kadar çok şey geçmişti ki bu rica aklından tamamen çıkmıştı. Kesin Max bu yüzden ona biraz giydirecekti. Ancak Max'in sesi oldukça endişeli geliyordu. Acilen en güvendikleri adamlarıyla birlikte Pakt Bölgesi'ne gelmelerini istemişti. Bu durum muhtemelen Mavi Yıldız ile ilgiliydi. Mutlak Son'u baltaladığı kadar Max'i de baltalıyor olmalıydı yaptıkları şeyler. Ki Max ilk görüştükleri zaman Mavi Yıldız'ın yöntemlerini onaylamadığını söylemişti.

Max'i daha fazla bekletmemek adına hızla evlerine gitmiş ve bavullarını hazırlamaya başlamışlardı. Livei, evi şehir meydanına yakın olduğu için sabah akşam protestoları ve yürüyüşleri duyabiliyordu. Bir iç savaşın çıkması an meselesiydi. Halkın öfkesi o kadar uç noktaya ulaşmıştı ki tek bir kibrit kıvılcımı onları ayaklandırıp kralı devirmeye zorlayabilirdi. Bu durum onu korkutuyordu. Gedhilfe krallığını sevdiği filan yoktu ancak insanların zarar görmesi, masumların bu işe bulaşması ve olası herhangi bir iç savaş işlerini çok daha zorlaştırırdı. Dünya'nın isteği de bu değil miydi zaten, birbirlerine düşmeleri? Buna izin vermemeliydiler. Bu sadece Gedhilfe'yi ilgilendiren bir durum da değildi. Bütün kıtaları ilgilendiriyordu. Kıtalar arası savaş Deith Ozæf'in öngördüğü şekilde değil bu şekilde de çıkabilirdi. Livei can sıkıntısıyla başını salladı. Bavulunu kapattıktan sonra Prens Thrao'ya gönderilmek üzere bir mektup yazdı hızlıca.

"Sevgili Thrao,

Bir süreliğine ülkeden ayrılmak zorundayım o yüzden bu süreçte bana mektup gönderecek olursan cevap veremeyebilirim. Bu problemin üstesinden bir şekilde geleceğiz, buna inanıyorum. Bunu neden yaptıklarını, amaçlarını öğrenmek zorundayız. Gerekiyorsa da onları durduracağız. Halk hükümete karşı günden güne daha da bileniyor. Bir felaket olmasından korkuyorum. Lütfen güvende kal ve benimle iletişim kurmaya devam et. Döndüğümde sana haber vereceğim.

L."


Evden çıktıktan sonra ilk olarak postaneye uğramış ve mektubunu Thrao'nun ona daha önce yazdığı adrese yollatmıştı. Max'in söylediği bölgeye doğru yola çıkmadan önce tekrar bir araya gelme fırsatları oldu. Onlarla birlikte kimlerin gelip kimlerin gelmeyeceğine bir karar verilmesi gerekiyordu. "Gelmek istemeyen kimseyi ikna etmeye çalışmayacağım. Ne ile karşılaşacağımızı veya ne kadar tehlikeli olacağını bilmiyoruz. Katılmak isteyenler katılsın o yüzden yalnızca." dedi odadakilerin yüz ifadelerini tartmaya çalışarak. Önce Huld'a döndü. "Ancak sen de gönüllüysen gelmeni isterim Huld." dedi gülümseyerek. "Bok, Thrao sizleri kendi kararınıza bırakıyorum. Burada halletmeniz gereken şeyler olduğuna inanıyorsanız kalabilirsiniz. Sonuçta hepimiz gidemeyiz, birilerinin kalması ve buraları koruması gerekiyor." dedi o ikisine ve diğerlerine de dönerek. Neist ve Eidhæn gelmeyeceklerdi tabi ki de. Hayatta izin vermezdi, daha çocuktu onlar. Shira da isterse gelirdi ancak burada çok daha fazla işe yarayacağı kesindi. Shisha ne yapardı bilmiyordu, muhtemelen Bok ne yaparsa o da onu yapardı. En son Friks'e döndü. "Sen... ben gidiyorum diye gelmek zorunda değilsin, biliyorsun değil mi? Kendini zorunda hissetme yani." Bir süre ne diyeceğini bilemedikten sonra devam etti. "Seni yanımda istemiyor değilim. Sadece sana zarar gelmesinden korkuyorum. Ama sen bilirsin, kararı sana bırakıyorum."

Kimlerin geleceğine karar verildikten sonra yola çıkılmış ve Pakt Bölgesi'ne doğru uzanan dik yamaçlar tırmanılmaya başlanmıştı. Livei çiftlikte doğayla iç içe büyüdüğü için bu gibi yürüyüşleri hep çok severdi. Kuş sesleri, yaprak hışırtıları, tertemiz oksijen... Şehirdeyken pek de dikkat etmeye fırsat bulamadığı şeyleri burada daha fazla takdir etme fırsatı buluyordu. Dağı tırmanırken gerçek Thomas ve Mabi bir şeyler haykırıyorlardı. Dünyaca olduğunu tahmin ettiği ve ne anlama geldikleri hakkında zerre fikrinin olmadığı şeylerdi. Onları kıkırdayarak izledikten sonra sordu. "Hakuna Matata mı? Ne anlama geliyor bu?"

Nihayet dağın zirvesine vardıklarında Max onları karşılamıştı. Livei alnından akan terleri kolunun tersiyle sildikten sonra soluğunu düzene sokmaya çalıştı. Max kendisi oradan oraya ışınlanıyordu tabi, onlar gibi dağ çıkmaya uğraşmamıştı üç saat. Herkes kendini tanıttıktan sonra Livei söze daldı. "Bu işin savaşsız çözülmesine imkan yoktu Max. Herkes mutlak hakimiyetin peşinde. Belki güç bize geçerse biz de öyle oluruz, kim bilir?" dedi şakayla karışık bir ciddiyetle. "Mavi Yıldız'ın amacını bile bilmiyoruz, neden onları yok etmeyi istiyorsun? Bildiğin bir şeyler mi var?"
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Dağın Ötesi

#4
Mabi: Thomas'ı yanına alıyor, Frip'i ise arkanda bırakmaya karar veriyorsun. Frip, onu düşündüğün için mutlu oluyor ve sen giderken arkandan sarılıp Thomas'a dönüyor. "Mabi'me iyi bak, olur mu?" diyor. Thomas ise "Merak etmeyin madame, onu canım pahasına koruyacağım." diyor ve gülümsüyor. Livei de ekibini topladıktan sonra yola çıkıyorsunuz. Yoldayken bir yandan da Thomas ile geçmiş konuşmalarını hatırlıyorsun. Sana anlattıkları aklına geliyor.

6 Ay Önce

"Monsieur... Hemen konuşmalıyız."

Gök, kızgın bir ejderha gibi öfkesini kusuyordu; şiddetli gök gürültüleri, karanlık bulutların arasından yıldırımların dansını izlerken, sağanak yağmur, yolları adeta bir nehir gibi sürükleyecek kadar şiddetliydi. Her damla, toprağın üzerine düşerken oluşturduğu ritim, doğanın öfkesini ve hüznünü bir arada yansıtıyordu. Bu korkutucu atmosferin içinde, bir anda yanında beliren, ardından tekrar gözden kaybolan bir silüet vardı. Bu, Thomas'tı. Onu evine alarak, bu korkunç fırtınadan korumaya çalıştın. Ancak Thomas'ın üzerindeki ıslaklık, sadece yağmurdan kaynaklanmıyor gibiydi; gözlerindeki korku ve endişe, onun ruhunda bir fırtınanın daha estiğini gösteriyordu. Titriyordu, sanki dünyanın tüm soğuğunu üzerine çekmiş gibiydi. Her hareketi, içindeki korkunun ve belki de geçmişte yaşadığı travmaların bir yansıması gibiydi. Onu sıcak bir battaniye ile sararak, sakinleşmesi için yanında olduğunu hissettirdin. Ancak Thomas'ın gözlerindeki derin korku, bu fırtınanın onun için sadece bir yağmur olmadığını, belki de içinde taşıdığı bazı karanlık sırların veya anıların bir yansıması olduğunu düşündürttü. Uzun uğraşların sonucu konuşmaya başlamıştı seninle. "Onu gördüm. Buna inanamıyorum ama bizzat onu gördüm. Şu ana kadar bu koca planda sadece bir piyon olduğumu düşünüyordum. Hayır, monsieur. Beni evinde ağırladı, ona itaat etmezsem başıma gelecekleri söyledi. Ne kadar büyük bir problem olduğumu anlattı. Ve işin kötüsü ne biliyor musun, monsieur?" Gözlerinin içine bakakalmıştı. "Ona itaat etmeyeceğim. Ve bu yüzden çok ama çok korkuyorum."

Gözlerindeki korku, söylediği her kelimenin ardında daha da belirginleşiyordu. Thomas'ın bu kadar korkmasına neden olan kişi ya da olay ne olabilirdi? Onunla bu kadar yakınlaşmış, onunla bu kadar çok şey paylaşmıştın ama bu kadar derin bir korkuyu ilk defa görüyordun onda. Thomas'ın sözlerini sindirmeye çalışırken, odanın kapısı hafifçe aralandı ve Frip içeri girdi. Elinde iki fincan buharı tüten çay vardı. Frip, Thomas'ın bu kadar korkmuş olduğunu gördüğünde, bir şeylerin yanlış olduğunu anlamıştı. Çayları masaya bıraktıktan sonra, "Biraz sıcak çay iyi gelir." dedi nazikçe. "Bazen kelimelerden önce sıcak bir içecek, ruhu rahatlatır." Thomas, Frip'e minnettar bir bakış attı ve çayını yavaşça aldı. Fincanın sıcaklığı, ellerini ısıttı ve bir nebze olsun rahatlattı. Bir süre sessizlik hüküm sürdü. Sadece yağmurun tıkırtısı ve çayın buharının hafif sızısı duyuluyordu. Frip, Thomas'ın yanına oturdu ve onun omzuna hafifçe dokundu. "Ne oldu Thomas? Kim bu adam? Neden bu kadar korkuyorsun?" Thomas, derin bir nefes aldı ve başını öne eğdi. "İsmini söylemem mümkün değil. Söylediğim anda beni buradan alır götürür. Zamanla anlatacağım her şeyi."

Günümüz

Thomas'a bakıyorsun, yaptığın şakalara gülüşünü izliyorsun. Altı ayda büyük yol kat ettiği için kendisiyle gurur duyuyorsun. Buralı olmayışı ve bu kadar tehlikeye rağmen sizinle kalması... Bu herkesin yapabileceği bir şey değil.

Livei: Gözlerin önce Huld'a kayıyor. Onunla geçirdiğiniz günleri, onun sadakatini ve cesaretini biliyorsun. Huld, senin bakışlarını yakalayarak gülümsüyor ve "Nereye gidersen git, ben de oradayım." diye fısıldıyor. Bu cevap, içini bir nebze olsun rahatlatıyor. Ardından Bok ve Thrao'ya dönüyorsun. Bok'un gözlerinde bir kararlılık, aynı zamanda bir endişe seziyorsun. "Burada kalıp çocuklara yardım etmem daha iyi olur." diye başlıyor. "Hem, Max ile aramızda geçmişte yaşananlar var. Onunla aynı odada bulunmak... pek de hoşuma gitmez." Bok'un bu sözleri, geçmişte Max ile yaşadığı anlaşmazlıkları hatırlatıyor. Mavi ise enerjik bir şekilde ayağa kalkıyor. "Ben seninle geliyorum, Livei. Senin yanında olmam gerektiğini hissediyorum." diye belirtiyor. Son olarak Friks'e dönüyorsun. Onunla arandaki bağ, diğerlerinden farklı. Onun cevabını merakla bekliyorsun. Friks, "Ben de seninle gelmeliyim." diye başlamak üzereyken Mavi araya giriyor. "Friks, senin burada kalman daha iyi olur. Burada güçlü üyelerimizin kalması gerekiyor. Senin burada olman, Mutlak Son'un gücünü koruyacaktır." diye ısrar ediyor. Friks, bir an tereddüt ediyor, ancak Mavi'nin ısrarlarına daha fazla dayanamıyor ve geride kalmaya karar veriyor. Böylece, yanına Huld ve Thrao'yu alarak, Gedhilfe'nin tarihi sokaklarından ayrılıp, Pakt Bölgesi'ne doğru yola koyuluyorsun. Elbette yanında kas yığını Mabi ve Thomas da var.

Şimdi

Yanınızdaki arkadaşlar teker teker kendilerini tanıtmadan önce Thomas öne çıkıyor ve "Max." deyip gülümsüyor. Max hızla Thomas'a doğru adım atıyor ve ona sıkıca sarılıyor. "Kardeşim." diyor ve hafif hüzünlendiğini görebiliyorsunuz. Geri çekiliyor ve konuşmaya hazırlanıyor. Maxwell'in ciddi ve endişeli ifadesi, bu toplantının önemini bir kez daha vurguluyor. Livei'nin sorusuna cevap vermeden önce, Maxwell bir an derin bir nefes alıyor. Gözleri, her ikinize de dikkatlice bakıyor. "Mavi Yıldız, sadece bir örgüt değil. Onlar karanlık bir gücün temsilcisi. Amacı, tüm kıtaları ele geçirip, kendi düzenlerini kurmak. Ve bu düzen, insanların özgürlüğüne, hayatlarına mal olacak." diye başlıyor Maxwell. "Bu tam olarak ne zaman ve neden oldu bilmiyorum ama bir süredir başta ortaya çıkma sebeplerinden apayrı bir rotadan ilerliyorlar. Tarikatlara benzeyen kıyafetler giymek, orta çağa gönderme yapan yazıtlar yayınlamak ve Dünya'nın varlığını dört bir yana umursamazca duyurmak... Tabii orta çağ nedir diye soracaksınız, o da başka bir dersin konusu olsun ama iş işten çıkmadan bu adamların başında kimin olduğunu öğrenmemiz gerekiyor."

Maxwell "Öncelikle, Mavi Yıldız'ın gerçek amacını, planlarını öğrenmeliyiz. Onları durdurmanın tek yolu, onların ne yapmak istediklerini bilmek. Bu yüzden, bir keşif görevine çıkmanızı istiyorum. Mavi Yıldız'ın Pakt Bölgesi'nde bulunan gizli karargahına sızıp, bilgi toplamanız gerekiyor." diye açıklıyor. "Biliyorum, bu kolay olmayacak. Ancak, sizin gibi yetenekli ve cesur bireylerle, bu görevin üstesinden gelebiliriz." Maxwell, Doslol Dağı'nın eteklerinden size şehir bölgesini gösteriyor. "Şu aşağıda gördüğünüz yer Pakt Bölgesi'nin şehirleşmiş diyebileceğimiz tek yerleşkesi. Birkaç otel ve küçük dükkan dışında sadece ülkelerin konsoloslukları bulunuyor. Djurat'ın konsolosluğunda Mavi Yıldız'ın güncel üyelerinin çalıştığını biliyorum. Onlarla yakınlaşmalı ve bir şekilde aralarına sızmalısınız. Fakat Livei'nin geçmişini düşünürsek bu onun için biraz zor olabilir. Bu nedenle ya sana kılık konusunda yardımcı olacağım, ya da benimle gelecek ve planın arka sahnesinde yer alacaksın. Seçimi sana bırakıyorum." Son olarak hepinize dönüyor ve "Lütfen sormak istediğiniz her şeyi sorun. Şimdiden her şeyi açıklığa kavuşturalım ki sonradan sıkıntı yaşamayalım." diyor.

Re: [Ana Kurgu] Dağın Ötesi

#5
Livei, Huld ve Thrao'nun kendilerini tanıtmalarını beklerken Thomas öne atılmış ve eski dostuna sıkıca sarılmıştı. Livei ilk başta bu sıcak karşılamaya şaşırmış olsa da sonradan onun da bir observer olduğunu hatırlamıştı. Max sonrasında kendisine dönerek Mavi Yıldız'ın karanlık niyetleri olduğundan bahsetmişti. Tüm kıtaları ele geçirip insanların özgürlüğüne mal olacak şekilde kendi düzenlerini kurmayı amaçlıyorlardı. Livei histerik bir kahkaha patlattı. "Başımıza Deith Ozæf 2.0 kesildiler yani, öyle mi? Ne bu kıtayı ele geçirme merakı herkesteki, filmlerdeki klişe kötü adamlara özenmek yeni bir moda akımı filan mı?" Tabi bunu kendisi dışında başka komik bulan yoktu, o yüzden yarı ironik olan bu duruma tek gülen kendisi olmuştu. Max olası bir savaştan korkuyor olmalıydı, fazlasıyla gergindi. Gezegen üzerindeki her sikik topluluk ve hükümet kıtaya hakim olma düşüncesiyle savaş çıkartmaya çalışırken sakin olmak pek mümkün olmasa gerekti zaten.

Maxwell, Mavi Yıldız'ın gerçek amaçlarını ve sonraki hamlelerini öğrenmeleri gerektiğini vurgulamıştı. Bu örgüt öyle ya da böyle durdurulmalıydı. Yoksa sadece kendi planları suya düşmeyecekti, tüm kıta bok yoluna sürüklenecekti. Her zamanki gibi yine büyük tasarıyı görüp bunun önüne geçmeye çalışmak kendilerine kalmıştı. Livei derin bir of çektikten sonra boynundaki gerilimi azaltmak için başını sağa ve sola doğru eğdi. Resmen her yeri kütürdüyordu. Mavi Yıldız'ın Pakt Bölgesi'ndeki gizli karargahlarına sızmaları gerekiyordu. Ajanlık oynayacaklardı. Bu Livei'nin daha önce yüzlerce kez yaptığı işti ancak bu sefer yapamazdı. Mavi Yıldız'ın isyancı ekibi ile "fazlasıyla" samimi saatler geçirmişti. Kendini saklamasına imkan yoktu, fazla riskliydi. Tam itiraz etmek için ağzını açıyordu ki Max onun durumunu bildiğini söyleyerek ona seçenek sundu. "Kılık değiştirmek çok riskli olur çünkü beni fazlasıyla tanıyorlar. Hem Bok'un eski elemanları, hem de Bok'un antisi olan isyancı tipler. Şu anda Mavi Yıldız'da onların borusu ötüyor olsa gerek. Seninle arka planda çalışarak daha çok işe yararım diye düşünüyorum." dedi Max'e dönerek. "Hangi taraf için çalıştığını bilmediğim ancak Mavi Yıldız'ın içinde yüksek rütbeli olan birisini tanıyorum. Başkan Yardımcısı konumundaydı kendisi, Mavi Yıldız üyesi olduğum dönemde tanışmıştım kendisiyle kısaca. Aslında öncesinde Himota'da da tanışmıştık. Neydi adı... Ae miydi? Ae Libjetütcha gibi bir şeydi adı. Mabi de tanıyor onu sanırım. Dosttunuz, değil mi?" dedi Mabi'ye dönerek. "Yüksek rütbeli olduğu için muhtemelen fazlaca bilgisi vardır. Belki ondan bir şeyler öğrenebiliriz. Mabi ile olan yakınlıkları işimize yarayabilir."
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Dağın Ötesi

#6
Bazen, Thomas'ın kaybolduktan sonra neler yaşamış olabileceğini düşünüyorum. Benimkinin aksine daha korkunç, daha gerici bir deneyim. O güçlü bir adam, bunu biliyorum. Ancak onu böylesine yıkan şeyin ne olduğunu kestirmek, gerçekten üzücü. Yine de, onun gayet iyi yol katettiğini düşünüyorum. Bir şekilde bizim yanımızda savaşıyor, onunla gülebiliyorum. Thomas, gerçekten gözümde büyük bir adamsın. Ancak Max'e sarılması hafif hoşuma gitmemiş olabilir. Bu Max'e hiç ısınamıyorum. Sanırım ısınmayacağım da. Yine de onların arkadaşlığının anısına laf etmemeye karar verdim. Kollarımı göğsümde kavuşturup Livei'nin sorularını dinledim. Gerçekten zeki biriydi. Sorduğu sorular birçok şeyi açıklatabilecek sorulardı. Livei'nin bizim tarafımızda olması iyi bir olay.

Max, derin bir nefes aldıktan sonra Mavi Yıldız'ın karanlık bir gücün temsilcisi olduğunu söylüyordu. Amaçlarının ise tüm kıtaları ele geçirip kendi düzenlerini kurmak olduğunu, bu düzenin ise insanların özgürlüğüne ve hayatlarına mal olacağını söylüyordu. Dünya'yla olan savaşımız bitmiş, bir de bu Mavi Yıldız'la savaşıyorduk. Max, bu olayın ne zaman veya neden yaşandığını bilmese de bir süredir epey farklı bir amaçta ilerlediklerini söylüyordu. Tarikatlara benzeyen kıyafetler, orta çağ denen şeye gönderme yapan yazıtlar ve Dünya'nın varlığını duyurmak bunlardan birkaçıydı.

Max'in planı, Mavi Yıldız'ın gerçek amacını ve planlarını öğrenmek üzerine kuruluydu. Onları durdurmak istiyorsak, ne yapmak istediklerini bilmemiz gerekiyordu. Bu sebeple de keşif görevine çıkmamızı istemişti, Mavi Yıldız'ın Pakt Bölgesi'nde bulunan gizli karargahına sızmamızı, bilgi toplamamızı istiyordu. Aşağıda gördüğümüz Djurat konsolosluğunda Mavi Yıldız'ın güncel üyelerinin çalıştığını biliyormuş. Onlarla yakınlaşmamızı ve aralarına sızmamızı istiyordu. Bunu yapabilmenin yolu da, Ae'yi kullanmak olabilirdi. Ae benim eski bir arkadaşımdı, hatta oldukça yakındık bence. Bir süredir görüşmüyor olsakta, işimizie yarayabilirdi. Livei konusunda ise, planın arka sahnesinde yer alıp almayacağı seçimini ona bırakmıştı.

Livei konuşmaya girdikten sonra kılık değiştirmenin riskli olacağını, kendisini fazlasıyla tanıdıklarını söylüyordu. Arka planda çalışmayı tercih etmesi mantıklıydı. Sonrasında, konuyu Ae'ye getirmişti. Hatta dost olduğumuzu bile hatırlıyordu. Kafamla onayladıktan sonra Livei'nin cümleleri bittiğinde söze girdim. "Ae Libjetütcha. Benim uzun süredir görüşmediğim yakın arkadaşım. Djurat Konsolosluğuna girdiğim anda onunla görüşme talep edebilirim. Hatta, onun sayesinde içeri rahat bir şekilde girebilirim." Dedikten sonra bir adım öne çıktım. "Ancak bir problem var. Bunu tek başıma yapmak zorundayım. Kimseyi rencide etmek istemiyorum ama Ae salak bir adam değil. Yufka yüreklidir, onunla görüşme talebimi geri çevirmez ancak yanımda sizlerden birinizi ya da birden fazlanızı götürürsem şüphelenir. Ki dediğim gibi, Ae salak değil, zeki bir adam. Uzun süredir görüşmemişken, tam bu anda benim ortaya çıkıp konsoloslukta onun ismini haykıracak olmam da onu şüpheye düşürebilir." Derin bir nefes aldıktan sonra devam ettim. "Konsolosluğa tek başıma gideceğim. İçerideki araştırmayı ben yapacağım. Sizler başka bir keşif için yönelseniz daha iyi olur. Elimden geldiğince eski dostluğumu kullanmaya çalışacağım, her ne kadar bu durumu sevmesem de..." Sonrasında neredeyse fısıltı şeklinde ağzımdan çıktı kelimeler. "Fedakarlık böyle bir şey sanırım. Kendinden ödün vermen gerekse de."
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] Dağın Ötesi

#7
Livei: Max yaptığın yorumu dikkatle dinliyor ve sana hak veriyor. "Doğru diyorsun. O halde seninle küçük bir yolculuğa çıkacağız. Thomas da bizimle gelecek. Gerisi ise Mabi ve diğer arkadaşların elinde." Thomas, Mabi ile olan konuşmanı dinledikten sonra Thrao ve Huld'a bakıyor ve "O halde siz de kafeleri dolaşın ve Mavi Yıldız üyelerini tespit etmeye çalışın. Bir dakika bekleyin, size bir şey vereceğim." diyor. Arka cebinden iki tane yüzük çıkarıyor. Yüzükleri Thrao ve Huld'a uzatıyor. "Bunları cebinize koyun. Ortama herhangi bir Mavi Yıldız üyesi girerse titreşim yayacak. O üyeye yaklaştıkça titreşim artacak. Böylece onları izleyebileceksiniz. Herhangi biriyle karşılaşırsanız takip edin, nereye gittiğini not alın ve yüzüğün üstündeki butona basarak bana sinyal yollayın. Sizi kontrol edeceğim." Thomas'a dönüyor ve "Vereyim mi saat?" diyor. Thomas ise "Ferme-la, espèce de menteur." diyor. Ne dediğini anlamıyorsun fakat Max'in güldüğünü görebiliyorsun. "Altan burada olsa iyi gülerdi." diyor ve sana dönüyor. "Seni ilginç bir yere götüreceğim, hazır mısın?" diyor ve gülümsüyor. Sen daha tepki veremeden elinden tutuyor ve gözlerini kapatıp açıncaya kadar kendini bilgisayarlarla dolu bir odada buluyorsun. Max sana ve Thomas'a dönüp "Bilgisayar! Hiç görmemiştin değil mi? Şimdi sana birkaç farklı-" derken bir anda boşluğun ortasından Bok beliriyor. Nerede olduğunu anlamaya çalışan Bok sana dönüyor ve "Ne alaka lan? Hasiktir." diyor. Hemen ardından Max'e dönüyor ve "Yanlışlıkla geldim. Bir dakika ya. Max..." diyor. Max ise gülümsüyor ve "Saat mı çaldın sen?" diyor sadece. Bok ise "Ne saati ya? Deneylerden sonra oldu bu." diyor. Max şaşırıyor, bir şey söyleyecek gibi oluyor ama son anda susmaya karar veriyor. Thomas'a dönüyor ve bakışıyorlar. Thomas'ın endişeli bir bakış attığını görebiliyorsun. Max ise tam tersi, gülümsüyor ve rahatlamış görünüyor. Bok'a dönüyor ve elini uzatıyor. "Yanlışlıkla da olsa hoş geldin Bok." diyor. Bok ise kafa karışıklığını bir kenara koyup uzattığı eli sıkıyor. Bu odada daha ne yapacağınız belli değil ama şimdiden bir kaos ortamı oluşmuş gibi görünüyor.

Mabi: Ekipten bir yolun açık olsun tepkisi aldıktan sonra derhal Djurat Konsolosluğu'na doğru yola çıkıyorsun. Tek başına gittiğin bu yolda Pakt Bölgesi'ni de biraz gezmiş oluyorsun. Pakt Bölgesi, etrafı yüksek dağlarla çevrili, doğal güzellikleriyle ünlü, mistik bir bölge. Dağların eteklerinde, çeşitli bitki örtüsü ve ağaçlarla kaplı geniş ormanlar yer alıyor. Bölge, aynı zamanda farklı kültür ve inançlara ev sahipliği yapıyor, bu da burayı çeşitli ve renkli kılan bir faktör. Hava, temiz ve taze; her bir nefeste doğanın enerjisini hissediyorsun. Yolculuğun boyunca, etrafındaki doğayı ve manzarayı gözlemliyorsun. Yol, zaman zaman dik ve engebeli olsa da, her adımda kendini daha yakın hissediyorsun hedefine. Djurat Konsolosluğu'na varmak için geçmen gereken yollar, bazen sık ormanlık alanlardan bazen de açık ve geniş vadilerden geçiyor. Djurat Konsolosluğu'na vardığında, kendini farklı bir atmosferin içinde buluyorsun. Konsolosluk, etkileyici bir mimariye sahip ve etrafı sıkı güvenlik önlemleriyle çevrili. Girişte seni bekleyen görevliler, kimliğini ve niyetini sorguluyorlar. Kendine güvenli bir şekilde cevap veriyor ve burada bulunma amacını açıklıyorsun. Konsolosluk içinde, karşılaştığın herkes seni dikkatle inceliyor gibi hissediyorsun. Bu, seni biraz tedirgin etse de, amacına ulaşmak için kendine odaklanmaya çalışıyorsun. Konsoloslukta geçirdiğin zaman boyunca, buradaki atmosferin ciddiyetini ve resmiyetini hissediyorsun. Her şey, düzenli ve belirli bir protokole göre işliyor gibi görünüyor. Danışmaya geldiğinde tekrardan amacını belirtiyorsun ve seni biraz beklettikten sonra Ae ile görüştürebileceklerini söylüyorlar. Ae'nin odası olduğunu tahmin ettiğin odaya doğru yönlendiriliyorsun ve kapı açıldığında Ae'yi karşında buluyorsun. Vay canına, kolay oldu, değil mi? Ae ayağa kalkıyor ve "Oğlum burada ne işin var lan?" diyor öncelikle. Hemen ardından da şaşkın bir yüz ifadesiyle sana elini uzatıyor, elini sıkıyor ve yaklaşıp sarılıyor. "Bana kızmışsındır diye düşünmüştüm yani. Gedhilfe'ye gittiğini duymuştum. Burada ne işin var harbiden?"

Re: [Ana Kurgu] Dağın Ötesi

#8
Ekipten ayrıldıktan sonra konsolosluğa doğru hiç vakit kaybetmeden ilerlemeye başladım. Ae'ye karşı nasıl bir tavırda olmalıyım, ne konuşmalıyım bilmiyordum. Belki de, açık sözlü olmalıydım. Ancak her şeyden bahsedemeyeceğimi biliyordum. Pakt Bölgesinden ilerlemeye başladığımda, etrafı yüksek dağlarla çevrili, doğal güzellikleriyle ünlü bir bölge olduğunu keşfetmek muhteşemdi. Farklı kültürler, farklı inançlar, hepsi bir araya toplanmıştı. Manzara muhteşemdi, havanın tazeliği ve temizliği bu muhteşem manzaraya bir ekstra katıyordu. Djurat Konsolosluğu, sık ormanlık alanlardan ve bazen de açık ve geniş vadilerden geçiyordu. Konsolosluk ise, apayrı bir dünyaydı sanki.

Etkileyici bir mimarisi ve sıkı güvenlik önlemleriyle dolu bu yere girmek istediğimde görevliler hemen kimliğimi ve niyetimi sorgulamaya başlamışlardı. Burada bulunma amacımı söyledikten sonra, konsolosluğun içerisindeki herkesin beni incelediğini hissetmeye başlamıştım. Bir yerlerden açık verebilecek konumda olmak beni korkutsa da, kendime odaklanarak bu problemi göz ardı etmeyi denemiştim. Atmosfer, hiçbir zaman ciddiyetini ve resmiyetini bozmuyordu. Düzenliydi, her şey belirli bir protokole göre ilerliyordu. Danışmaya gidip Ae ile görüşeceğimi söyledikten sonra biraz bekleyeceğimi, ancak görüşebileceğimi iletmişlerdi. İyi ki buraya tek başıma gelmişim. Ae'nin odasına doğru ilerlemeye başladıktan sonra oldukça kolay bir şekilde ona ulaşmıştım. Acaba neden bu kadar kolay olmuştu?

Ae burada ne işim olup olmadığını sorguladıktan sonra tokalaşmış ve sonrasında sarılmıştık. Burada ne işim olduğunu sorduktan sonra oturduğumuzda konuşmaya başladım. "Ae, sana kızmadım. Frip ile evlenmek için Gedhilfe'de kaldım ve bir takım olaylar sonucu moralim oldukça bozuk. Eski dostlar olduğumuz için sana çok açık davranmak istiyorum. Mavi Yıldız'dan olduğunu biliyorum ve bu Vezir Elion'un neyin nesi olduğunu öğrenmek istiyorum. Bu adamı tanıyor musun? Her yerde aynı soruyu soruyorlar ve ben de korkuyorum açıkçası. Bu yüzden eski dostumdan daha çok güvenebileceğim birisi olmadığı için, direkt olarak sana geldim. Bana anlatabilir misin?" Son anda dürüst davranmaya karar vermiştim ve açıkça sormuştum sorumu. Henüz, sizin amacınız ne diye soramasam da en azından Vezir Elion'u öğrenebilirdim.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Ana Kurgu] Dağın Ötesi

#9
Max, Thomas'ın da katılacağı "küçük bir yolculuğa" çıkacaklarını söylemişti. Bu nasıl gizemli ve muğlak bir cümleydi böyle? Sonrasında Huld ve Thrao'ya dönerek onlara civardaki kafeleri araştırmalarını ve Mavi Yıldız üyelerini tespit etmelerini söylemişti. Bunu yapmalarını sağlayan da bir cihaz vermişti ikisine de. "Bu cihaz insanların Mavi Yıldız üyesi olup olmadıklarını nasıl anlıyor ki? Dinleyip kaydettiğiniz bilgilerle mi alakalı?" dedi o küçücük cihazın bir insanın üyesi olduğu örgütü nasıl anlayabildiğine hayretler ederek. Kendi örgütlerinin ifşasının bu kadar kısa sürmesi de tesadüf değildi demek ki. Max sonrasında Thomas'a dönmüştü ve ikili arasında Livei'nin anlamadığı bir şakalaşma dönmüştü. İlginç bir yere gideceklerini söyleyerek Livei daha herhangi bir tepki veremeden elini tutmuştu. Bok'un aynı numaraları yaptığını bildiği için gözlerini kırpıp yeniden açtığında farklı bir ortamda olmayı o kadar da yadırgamadı. Daha önce geldikleri odaya benzer, bilgisayarlarla dolu bir odaya gelmişlerdi. Max, daha önce böyle bir şeyi görmediğini varsayarak tam açıklamaya girişmişti ki odanın ortasında bir anda Bok belirmişti. Bu tuhaf Dünyalıların arasında tam da ihtiyacı olan adamdı.

Bok onu gördüğü anda, yanlış bir şey yaptığını bilen bir köpek yavrusunun bakışlarıyla siktir çekmişti. Livei kendini tutamayıp kocaman bir kahkaha patlattı. Bok hala neler olduğunu anlamaya çalışırken açıklama yapmakla uğraşıyordu. "Offf Bok ya iyi güldüm Frum ve Ser, ya da yaratıcı her ne boksa, iyiliğini versin." dedi kahkahalarının arasında konuşmaya çalışarak. Gözlerinden yaş bile gelmişti. Bu ciddi ortamda Bok'un güçlerini denerken yanlışlıkla aralarında gelmesi beklediği son şeydi. Max onun saat çaldığını zannetmişti. Genç kız Bok'un yalan söyleyeceğini tahmin etmişti ancak Bok tüm dürüstlüğüyle güçlerinin deneyler sonucu olduğunu açıklamıştı. Thomas ve Max'in bakışmalarının üzerine Livei oldukça oyuncu bir tonda cıvıldadı. "Yaaaa siz saat kullanırsınız ama bizim Bok'umuzun kendisi bir saat! Ayrıca hiç etkilenmedim Max çünkü bizim zaten aylardır bilgisayarımız var. Çald- Ödünç aldık. Etkilenmemi bekliyorsan daha değişik şeyler göstermelisin." Bok ve Max'in tokalaşmasından sonra Livei de genç adamın yanına giderek dostane bir şekilde sarıldı ve saçlarını karıştırdı. "Bu saçlar daha çok yakışıyor sana." Gülümseyerek devam etti. "Nereye gitmeye çalışıyordun da kendini burada buldun?" İç çektikten sonra ciddi konulara dönmesi gerektiğini düşünerek devam etti. "Hazır geldin, sana bir şey sormak istiyordum. Ae Libjetütcha hakkında ne düşünüyorsun? Mabi onunla görüşmeye gitti. Sence kendisi... işe yarar birisi mi?"
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Dağın Ötesi

#10
Mabi: "Ha, Vezir Elion mu? Yuh be abi, sana nasıl geldi o hikaye?" Ae bir elini masaya koyuyor ve diğer eliyle sana doğru uzanıyor. "Mabi, sen benim kardeşim gibisin. Senden bir şey saklamak istemiyorum ve saklamayacağım. Sana karşı dürüst olabilirim, değil mi?" Ae'nin sorusuna başını sallamakla yetiniyorsun. "Güzel. O halde buraya gelmemen gerektiğini ve buradan bizim tarafımıza geçmeden sağ çıkamayacağını biliyor olman gerekiyor." Ae masasında bulunan bir butona basıyor ve bir anda arkandaki kapının kilidinin sesini duyuyorsun. "Senin için umduğum hayat neydi biliyor musun? Djurat'ta dövüş sanatlarıyla ilgilenecek, orada seni seven biriyle tanışacak ve hayatını o ülkede, gezegende olan biteni bilmeden, mutlu mesut geçirecektin. En azından senin gibi bir adamdan beklentim buydu. Kaslarını şov için kullanır, etrafındaki küçük çaplı çevrene kendini kanıtlar, malum olaylar gerçekleşirken de ölüp giderdin. En azından ülkeni savunmuş bir kahraman olarak bilinir, tarihe geçerdin." Ae az da olsa sinirleniyor. "Hayır, bir de teklifimi kabul edecek kadar ikiyüzlü bir adam da değilsin. Öldürteceksin kendini bana amına koyayım. Bu mu yani? Böyle mi tarihe geçmek istiyorsun?" Ae, yükselmiş sesini biraz dengelemeye çalışıyor ve sana bir soru soruyor. "Sana zaten bildiğin şeyleri anlatmayacağım. Bok denen ılık götlü ibne iyi yönetemedi Mavi Yıldız'ı. Şimdi çok daha iyi durumda. Hiçbir Dünyalının içinde olmadığı bir plan kuruyoruz. Kaderimizi biz belirleyeceğiz. Bize katıl da bitsin şu gerginlik. İçim daraldı amına koyayım."

Livei: Her şeyden önce Max, öğrendiklerine şaşırıyor ve "Bilgisayarı çalmayı nasıl becerdiniz ve benim nasıl haberim olmadı? Desene, kıtada teknoloji çok ilerlemiş." diyor gülerek. "O halde size daha önce görmemiş olduğunuz bir şeyi göstereceğim." diyor ve bilgisayarlardan birine ulaşıp bir hazırlık yapmaya başlıyor. Thomas da yanına gidince Bok ile biraz da olsa özel olarak konuşma şansın oluyor. Bok'a Ae'yi soruyorsun ve Bok bir anda duruluyor. "En son birlikte görüşmüştük kendisiyle, hatırlıyorsun değil mi? O adama güvenmiyorum. Mevki için götünü verecek seviyede bir adam. Mabi güçlü adamdır, Ae ona bir şey yapmaya kalkışırsa dağıtır ortalığı. Ama onunla iletişim kurmaktan pozitif bir şey çıkacağını sanmıyorum maalesef." Siz konuşurken Max size dönüyor ve "Gelin buraya arkadaşlar!" diye bağırıyor. Yanına gittiğinizde bilgisayarın ekranında bir küre görüyorsunuz. Kürenin içinde yaşadığınız kıtanın ve tahmininizce diğer kıtaların haritası var. Kürenin etrafında nüfus bilgileri, coğrafi konum ile ilgili istatistiksel bilgiler ve gezegenin yaşıyla ilgili bilgiler mevcut. "Normalde buna erişmemiz mümkün değil ama bulunduğumuz yer yeraltında olduğu için Dünya'nın bu alana erişimi yok. Arkadaşlar, gördüğünüz Ingenium simulasyonunun kontrol mekanizması. Tüm kontrolleri ve teftişleri buradan gerçekleştiriyorlar. Buradan her spesifik kişiyi tespit etmek ve yakalamak mümkün." Bir süre inceliyorsunuz ve anlayabildiğiniz kadarını anladıktan sonra Bok elini cebine uzatıyor. "Max, bir baksana ya. Biz..." Cebinden bulduğunuz cihazı çıkarıyor. "Şu USB'yi bulmuştuk. Bilgisayarı çalıştıramadığımız için bakamadık içindekilere. Hazır gelmişken bir baksak mı?" Max hemen USB'yi alıyor ve bilgisayara takıyor. "Bu USB yeni. Bu üretim serisi ben Dünya'yı terk ettikten sonra çıktı. Bir de bulut özelliği var, sürekli güncellenebiliyor. Hemen içindekilere bakalım." diyor. USB'nin içeriğine bakmaya başlıyorsunuz.
► Show Spoiler
Locked

Return to “Doslol Dağı”

cron