Böyle olacağını biliyordu. Kralın bir raddeden sonra maskesini düşürüp gerçek yüzünü göstereceğini tahmin etmişti. Tüm kıtanın "koruyucusu" olmayı planlayan koskoca Gedhilfe kralı, annesi marketten istediği şekeri almadığı için öfke nöbeti geçiren bebeklere dönmüştü bir anda. Livei tüm olanları kayıtsızca izledi. Buradan gitmelerine izin vermeyeceğini de biliyordu, sadece Mabi'yi denemek istemişti. Mabi ona arka çıkmış ve kararını desteklemişti. Böylece ona güvenebileceğini anlamıştı. Kral onları öldürmeyecekti bunu çok iyi biliyordu. Öldürülmek için fazla kıymetliydiler. Ve onları öldürmek demek ülkenin en yetenekli adamlarını bir anda düşmanı haline getirmek demekti. Ancak onları bir işbirliğine zorlayabilirdi. Üzerlerinde deneyler gerçekleştirip aileleriyle onları tehdit edebilirdi. Adamın elinde her türlü çirkinlik için sonsuz kaynak mevcuttu. Kral yüzüne doğru yaklaşıp ona Deinzeilerin kurtarıcısı olduğunu mu sandığını söylemişti tehditkar bir ifadeyle. Onları korumak konusunda krallarından çok daha başarılı olduğu kesindi. Livei ağzını açıp cevap vermeye tenezzül etmedi. Kral tam sorusunu ikinci kere yineliyordu ki kendisini durdurup yanlarındaki cama yumruk atmıştı. Cam parçaları avucuna saplanmıştı ve yerlere damla damla kan akmaya başlamıştı. Bu adam deliydi. Aklını oynatmıştı. Kral olabilecek mental sağlığa sahip olup olmadığı bile şüpheliydi.
Sonrasında Mabi'ye dönerek onun yanında yer aldığı için pişman olacağını söylemiş ve ikiliyi muhafızlara teslim etmişti. Nereye götürüleceklerdi acaba? Bir yeraltı laboratuvarına mı yoksa Dünya'ya mı? Bok ona en çok ihtiyaç olunan anda neden güçlerini kullanıp kurtarmazdı ki sanki? Derin bir iç çekip kendini korumaların eline teslim etti. İşin kötü tarafı Mabi'yi de buna sürüklemiş olacaktı. "Üzgünüm." dedi sessizce iri yapılı oğlana doğru. Ateş stili ile herkesi yakıp kül edebilirdi ancak bunu yapması pahalıya patlardı. Kralın eline onlardan kurtulmak için malzeme vermiş olacaktı. Geldikleri yolun aynısını bir süre geri döndükten sonra ihtişamlı bir merdivenin girişine gelmişlerdi. Merdivenden yukarı çıktıklarına göre sarayın üst katında bir yerde tutulacaklardı. Üst katta sağlı sollu kapıların yer aldığı bir koridora gelmişlerdi. Saray o kadar büyüktü ki Livei girişin nerede olduğunu bile hatırlamıyordu artık. Bu koridordaki odalarda ne olduğunu, kimlerin kaldığını merak etmişti. Uşakların veya korumaların odaları olsa gerekti. Koridorun sonuna kadar uzun bir yol boyunca ilerlemiş ve yolun sonunda tanıdık bir yüzle karşılaşmışlardı. Thrao Ozæf. Gedhilfe prensi. Thrao onları görünce yanlarına yaklaşmış ve korumalara sonrasını kendisinin devralacağını söylemişti. İşte bu çıkış kapılarıydı! Thrao'ya güveniyor filan değildi ancak bunu onları kurtarmak için yaptığı ortadaydı. Himota gezisi esnasında yaşananları babasına söylemediği için ona biraz minnet duyuyordu.
Thrao onları aldıktan sonra biraz daha ilerlemiş, birkaç dönemeç sonra onları oldukça lüks görünümlü bir odanın içine sokmuş ve kapıyı kapatmıştı. Ardından duvara asılı olan bir kılıçla ikisinin de ellerini çözmüş ve oldukça aristokrat bir dille neler olduğunu sormuştu. "Baban oluyor, başka ne olacaktı?" dedi Livei hissettiği hüsranı zorlukla bastıran bir ses tonuyla. Bir süre gözlerini genç adamın üzerinde gezdirdikten sonra derin bir iç çekti. "Thrao... Seni çok yakından tanımıyorum ama sen bu ülkenin prensisin. Bir gün tahtı babandan devralıp kral olacaksın. Tüm bu halkın üzerinde büyük bir sorumluluğun var. Zeki ve sağduyu sahibi bir insan olduğuna inanarak sormak istiyorum sana. Babanın yaptıklarını ve yapmak istediklerini onaylıyor musun? Açıkça görülüyor ki kralımız sağduyusunu kaybetmiş ve hırsları tarafından yönetilmeye başlamış. Hepimizi yıkıma götürecek. Sonumuzu getirecek. Ben bunu kabul edemem. Onun istediği şeyleri yapamam. Üzgünüm. Eğer olanları desteklediğini söylersen seninle de aynı çizgide değiliz demektir."
Sonrasında Mabi'ye dönerek onun yanında yer aldığı için pişman olacağını söylemiş ve ikiliyi muhafızlara teslim etmişti. Nereye götürüleceklerdi acaba? Bir yeraltı laboratuvarına mı yoksa Dünya'ya mı? Bok ona en çok ihtiyaç olunan anda neden güçlerini kullanıp kurtarmazdı ki sanki? Derin bir iç çekip kendini korumaların eline teslim etti. İşin kötü tarafı Mabi'yi de buna sürüklemiş olacaktı. "Üzgünüm." dedi sessizce iri yapılı oğlana doğru. Ateş stili ile herkesi yakıp kül edebilirdi ancak bunu yapması pahalıya patlardı. Kralın eline onlardan kurtulmak için malzeme vermiş olacaktı. Geldikleri yolun aynısını bir süre geri döndükten sonra ihtişamlı bir merdivenin girişine gelmişlerdi. Merdivenden yukarı çıktıklarına göre sarayın üst katında bir yerde tutulacaklardı. Üst katta sağlı sollu kapıların yer aldığı bir koridora gelmişlerdi. Saray o kadar büyüktü ki Livei girişin nerede olduğunu bile hatırlamıyordu artık. Bu koridordaki odalarda ne olduğunu, kimlerin kaldığını merak etmişti. Uşakların veya korumaların odaları olsa gerekti. Koridorun sonuna kadar uzun bir yol boyunca ilerlemiş ve yolun sonunda tanıdık bir yüzle karşılaşmışlardı. Thrao Ozæf. Gedhilfe prensi. Thrao onları görünce yanlarına yaklaşmış ve korumalara sonrasını kendisinin devralacağını söylemişti. İşte bu çıkış kapılarıydı! Thrao'ya güveniyor filan değildi ancak bunu onları kurtarmak için yaptığı ortadaydı. Himota gezisi esnasında yaşananları babasına söylemediği için ona biraz minnet duyuyordu.
Thrao onları aldıktan sonra biraz daha ilerlemiş, birkaç dönemeç sonra onları oldukça lüks görünümlü bir odanın içine sokmuş ve kapıyı kapatmıştı. Ardından duvara asılı olan bir kılıçla ikisinin de ellerini çözmüş ve oldukça aristokrat bir dille neler olduğunu sormuştu. "Baban oluyor, başka ne olacaktı?" dedi Livei hissettiği hüsranı zorlukla bastıran bir ses tonuyla. Bir süre gözlerini genç adamın üzerinde gezdirdikten sonra derin bir iç çekti. "Thrao... Seni çok yakından tanımıyorum ama sen bu ülkenin prensisin. Bir gün tahtı babandan devralıp kral olacaksın. Tüm bu halkın üzerinde büyük bir sorumluluğun var. Zeki ve sağduyu sahibi bir insan olduğuna inanarak sormak istiyorum sana. Babanın yaptıklarını ve yapmak istediklerini onaylıyor musun? Açıkça görülüyor ki kralımız sağduyusunu kaybetmiş ve hırsları tarafından yönetilmeye başlamış. Hepimizi yıkıma götürecek. Sonumuzu getirecek. Ben bunu kabul edemem. Onun istediği şeyleri yapamam. Üzgünüm. Eğer olanları desteklediğini söylersen seninle de aynı çizgide değiliz demektir."