Re: [Mutlak Son] İttifaklar ve Sırlar

#11
Böyle olacağını biliyordu. Kralın bir raddeden sonra maskesini düşürüp gerçek yüzünü göstereceğini tahmin etmişti. Tüm kıtanın "koruyucusu" olmayı planlayan koskoca Gedhilfe kralı, annesi marketten istediği şekeri almadığı için öfke nöbeti geçiren bebeklere dönmüştü bir anda. Livei tüm olanları kayıtsızca izledi. Buradan gitmelerine izin vermeyeceğini de biliyordu, sadece Mabi'yi denemek istemişti. Mabi ona arka çıkmış ve kararını desteklemişti. Böylece ona güvenebileceğini anlamıştı. Kral onları öldürmeyecekti bunu çok iyi biliyordu. Öldürülmek için fazla kıymetliydiler. Ve onları öldürmek demek ülkenin en yetenekli adamlarını bir anda düşmanı haline getirmek demekti. Ancak onları bir işbirliğine zorlayabilirdi. Üzerlerinde deneyler gerçekleştirip aileleriyle onları tehdit edebilirdi. Adamın elinde her türlü çirkinlik için sonsuz kaynak mevcuttu. Kral yüzüne doğru yaklaşıp ona Deinzeilerin kurtarıcısı olduğunu mu sandığını söylemişti tehditkar bir ifadeyle. Onları korumak konusunda krallarından çok daha başarılı olduğu kesindi. Livei ağzını açıp cevap vermeye tenezzül etmedi. Kral tam sorusunu ikinci kere yineliyordu ki kendisini durdurup yanlarındaki cama yumruk atmıştı. Cam parçaları avucuna saplanmıştı ve yerlere damla damla kan akmaya başlamıştı. Bu adam deliydi. Aklını oynatmıştı. Kral olabilecek mental sağlığa sahip olup olmadığı bile şüpheliydi.

Sonrasında Mabi'ye dönerek onun yanında yer aldığı için pişman olacağını söylemiş ve ikiliyi muhafızlara teslim etmişti. Nereye götürüleceklerdi acaba? Bir yeraltı laboratuvarına mı yoksa Dünya'ya mı? Bok ona en çok ihtiyaç olunan anda neden güçlerini kullanıp kurtarmazdı ki sanki? Derin bir iç çekip kendini korumaların eline teslim etti. İşin kötü tarafı Mabi'yi de buna sürüklemiş olacaktı. "Üzgünüm." dedi sessizce iri yapılı oğlana doğru. Ateş stili ile herkesi yakıp kül edebilirdi ancak bunu yapması pahalıya patlardı. Kralın eline onlardan kurtulmak için malzeme vermiş olacaktı. Geldikleri yolun aynısını bir süre geri döndükten sonra ihtişamlı bir merdivenin girişine gelmişlerdi. Merdivenden yukarı çıktıklarına göre sarayın üst katında bir yerde tutulacaklardı. Üst katta sağlı sollu kapıların yer aldığı bir koridora gelmişlerdi. Saray o kadar büyüktü ki Livei girişin nerede olduğunu bile hatırlamıyordu artık. Bu koridordaki odalarda ne olduğunu, kimlerin kaldığını merak etmişti. Uşakların veya korumaların odaları olsa gerekti. Koridorun sonuna kadar uzun bir yol boyunca ilerlemiş ve yolun sonunda tanıdık bir yüzle karşılaşmışlardı. Thrao Ozæf. Gedhilfe prensi. Thrao onları görünce yanlarına yaklaşmış ve korumalara sonrasını kendisinin devralacağını söylemişti. İşte bu çıkış kapılarıydı! Thrao'ya güveniyor filan değildi ancak bunu onları kurtarmak için yaptığı ortadaydı. Himota gezisi esnasında yaşananları babasına söylemediği için ona biraz minnet duyuyordu.

Thrao onları aldıktan sonra biraz daha ilerlemiş, birkaç dönemeç sonra onları oldukça lüks görünümlü bir odanın içine sokmuş ve kapıyı kapatmıştı. Ardından duvara asılı olan bir kılıçla ikisinin de ellerini çözmüş ve oldukça aristokrat bir dille neler olduğunu sormuştu. "Baban oluyor, başka ne olacaktı?" dedi Livei hissettiği hüsranı zorlukla bastıran bir ses tonuyla. Bir süre gözlerini genç adamın üzerinde gezdirdikten sonra derin bir iç çekti. "Thrao... Seni çok yakından tanımıyorum ama sen bu ülkenin prensisin. Bir gün tahtı babandan devralıp kral olacaksın. Tüm bu halkın üzerinde büyük bir sorumluluğun var. Zeki ve sağduyu sahibi bir insan olduğuna inanarak sormak istiyorum sana. Babanın yaptıklarını ve yapmak istediklerini onaylıyor musun? Açıkça görülüyor ki kralımız sağduyusunu kaybetmiş ve hırsları tarafından yönetilmeye başlamış. Hepimizi yıkıma götürecek. Sonumuzu getirecek. Ben bunu kabul edemem. Onun istediği şeyleri yapamam. Üzgünüm. Eğer olanları desteklediğini söylersen seninle de aynı çizgide değiliz demektir."
Image
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son] İttifaklar ve Sırlar

#12
Kralın yüzündeki ifadenin değişmesi hoşuma gidiyordu. Onu reddetmek, anlamsız bir haz veriyordu bünyeme. Gördüğüm öfke, birkaç saniye sonrasında geçmişti, daha doğrusu geçirmeye çalışıyordu. Öncelikle Livei'ye yönelik cevaplar vererek, ne düşündüğünü umursamadığını ancak Gedhilfe'nin geleceği için aldığı kararları sorgulamaya hakkımız olmadığını söylüyordu. Kimsenin kararlarını sorgulayamayacağını belirttikten sonra korumalar bize doğru adım atmıştı, tam gardımı alacakken durmalarını söylüyordu. Kral ikimize doğru ilerledikten sonra tetikte beklemeye başlamıştım, Livei'ye Deinzei'leri onun kurtarıp kurtarmadığını sorgulatıyordu. Açıkçası Deinzei'ler sikimde değildi, kim olduklarını bile bilmiyorum. Kral kendi sözünü kesip cama yumruk attığında refleks olarak titremiştim, ancak yerimde durmaya devam ettim. Sonrasında ki cümlesi ise bana yönelikti. Livei'nin yanında olarak büyük bir hata yaptığımı anlayacağımı söylüyordu.

"İnandığım şeyler uğruna yanımdaki kişiyle hata yapmaktan memnunum."

Diyerek geçiştirmiştim onu. Aslında gerçekten böyle hissediyordum. Ben, onun yanında durarak kendimi ne kadar tehlikeye atıyorsam Livei'de aynı şekilde benim yanımda durarak kendini tehlikeye atıyordu. Belki derin bir dostluğumuz olmayabilirdi, birbirimizi çok fazla tanımıyor, sevdiklerimizi ve sevmediklerimizi bilmiyoruz, ancak gerçek bir dostluk için bunlara ihtiyacım yok. Belki bir hata yapıyor olabilirim, ancak yanımda dimdik duran birisi olduğu sürece aynı yolda bu hatayı seve seve kucaklayabilirim. Livei'nin de aynı şekilde düşündüğünü düşünüyorum.

Sözlerimin ardından kralın çaldığı zille birlikte kapılar açılmış ve korumalar içeri gelerek kollarımızı arkadan bağlamışlardı. "Lan domates kafalı, benim kollarım senin vücudunun üç katı kadar. Az gevşek bağla şunu, kendin gibi zargana mı sandın?" Alaycı bağrışımın ardından kralın da emri gelmiş ve korumalar bizi götürmeye başlamışlardı. Livei'nin üzgünüm demesinin ardından kocaman bir kahkaha patlattım. "Bence güzel bir anı oldu. Dostumla birlikte kral tarafından bağlatıldım da demem artık." Diyerek Livei'yi rahatlatmaya çalışıyordum. Bu onun suçu değildi sonuçta. Attığım her bir adımda koridordaki detaylara dikkat etmeye başladım. Tehdit ve korku, bu ihtişamlı koridorlara hakim olmuşken hiçbir ses yokmuş gibi adımlarımı duymaya başladım. Birkaç dönemeç geçtik, merdivenlerden sarayın üst katlarına doğru çıkmaya başladık. Büyük koridorun sonunda, Thrao yani kralın oğlu bize yaklaştı ve korumalara emir vererek onları durdurdu ve iplerimizi kesti. Semsert bağlanmış iplerin ardından bileklerimi ovuştururken Livei konuşmaya başladı.

Sorunun Thrao'nun babası olduğunu belirttikten sonra onunla gelecek hakkında konuşmaya başladı. Bir gün kral olacağını, babasının yaptıklarını onaylayıp onaylamadığını sordu. Mantıklıydı. Kralın sonumuzu getireceğini belirttikten sonra Thrao'nun da onu desteklediğini söylemesi halinde aynı çizgide duramayacaklarını belirtiyordu. Açık ve netti. Bense, bu konuşmanın üzerine başka bir açıklama yapmak istemiyordum.

"Geçen gün çok acıkmıştım, Livei'de dahil gördüğüm her domates kafalıyı domates sanıp yemeye kalktım. Livei'de şikayet etmiş beni, ondan çağırdı kral."

Dedim büyük bir ciddiyetle Thrao'nun gözlerinin içine bakarak. Zaten gerekli olan konuşmayı Livei yapmıştı, benim yapmam gerekse Thrao'nun cevabını dinlemek olacaktı.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son] İttifaklar ve Sırlar

#13
Thrao'nun sizi korumalardan alması ve kendi odasına götürmesi, birçok soru işareti oluşturuyor kafanızda. Livei'nin direkt ve açık soruları, Thrao'nun gerçek niyetini ortaya çıkarmak için bir fırsat olabilir. Ancak, Mabi'nin alaycı ve esprili yaklaşımı, bu ciddi atmosferi biraz olsun hafifletiyor. Thrao, Livei'nin sorularını dinledikten sonra bir an duraksıyor. Mabi'nin domates kafalı esprisine ise hafif bir tebessümle karşılık veriyor. "Livei, babamın yaptıklarını ve yapmak istediklerini tam olarak onaylamıyorum." diye başlıyor Thrao. "Ancak, bu krallıkta benim de bir sorumluluğum var. Gedhilfe'nin geleceği için en doğru kararları almaya çalışıyorum. Babamın bazı kararlarına katılmıyorum, ancak onunla da açıkça konuşabilme şansım yok. O yüzden, sizinle konuşmak istedim. Belki birlikte bir çözüm bulabiliriz." Mabi'ye dönüyor ve "Domates kafalılar konusunda dikkatli olmalısın. Sarayda çok var onlardan." diye gülerek ekliyor. Buradan sonra fısıldayarak konuşmaya başlıyor. "Açıkçası durum şu ki babamın kararlarına ve yaptıklarına kesinkes karşı olsam bile sarayda işler hiç düşündüğünüz gibi değil. Prens olduğum için Gedhilfe'de karar merciinde büyük rol oynadığımı düşünüyorsunuz, değil mi? Durum şu ki babam ve annem boşanmanın eşiğindeler. Babam siyasi hayatına daha fazla vakit ayırmak istediği için annemden uzaklaşmaya karar verdi. Ben de bu durumda annemin tarafını tuttuğum için babamla neredeyse hiç görüşmüyoruz. Aynı yerde yaşıyoruz ama birbirimizin yüzüne bile bakmıyoruz." Biraz duraksıyor ve özellikle Livei'ye bakarak devam ediyor. "Şu an içinden muhtemelen aile sorunlarınız ne alaka falan diyorsundur, o yüzden sadede geleyim. Babam şu an fazla korunuyor. İnanması güç bir seviyede. Dünya'dan Observerlar geliyor ve Kraliyet Muhafızı olarak görev yapıyorlar. Babama bir bardak su bile götüremiyorum. Ben, öz oğlu babama yemek veremiyorum. Onu zehirleme ihtimalimi düşünüp ona göre hareket ediyorlar. Kısacası maalesef rütbemin hiçbir anlamı kalmadı. Yine de resmi anlamda bu ülkenin prensiyim. Babama karşı hiçbir zaman saygı çerçevesinin dışına çıkmadım, hiçbir zaman onu eleştirmedim ve her zaman dediklerini kelime kelimesine yaptım. Son yaptıklarına gelirsek..." Sesini iyice kısıyor.

"Sikerler."

Thrao, derin bir nefes alarak başını öne eğiyor. Gözlerinde bir karışıklık, bir arada kalmışlık hali beliriyor. "Bakın," diye başlıyor, "Babamı seviyorum. O, benim babam. Ona zarar vermek istemiyorum, ama aynı zamanda bu gezegenin geleceğini de tehlikeye atmasına izin veremem. Bu durum beni mahvediyor." Gözlerinizin içine bakıyor. İkiniz de onun dürüst olduğunu anlıyorsunuz. "Size hiçbir şey bilmiyormuş gibi davrandığım da oldu. Umarım kişisel algılamamışsınızdır. Ben henüz gencim, bana devlet sırrı olarak aktarılmış bir şeyi yeni tanıştığım insanlara anlatmamam gerektiğini düşünmüştüm. Yine de ikinizden de, Himota'da tanıştığımız diğer arkadaşlardan da içtenlikle özür diliyorum." Yüz ifadesi gittikçe daha da düşüyor. "Babam kimseye anlatmadan önce bu planlarını bana anlatmıştı. Gecenin 3'ü, tek başımıza odasında oturuyorduk. Dünya'nın varlığı, bizi nasıl etkileyeceği... O gece sabaha kadar kustum stresten. Bir yandan da pişmandım çünkü. Çünkü ben bu olaylar olurken kral olsam işler çok daha farklı olurdu. Ama tahmin edeceğiniz gibi tamam baba, elbette baba dedim ve ona güvendim. Hayatımda ilk defa babamın gözlerine baka baka yalan söyledim ona. Onu sonuna kadar destekleyeceğimi söyledim ama böyle bir şeyi desteklemem mümkün değil." Thrao kapısını kilitliyor ve size dönüyor. "Babam sadece Gedhilfe'nin geleceğini düşünüyor. Büyük resme bakmıyor. Eğer Dünya gerçekten dedikleri gibi bir yapıya sahipse Gedhilfe istediği kadar yardım etsin, istediği kadar buraya gelmelerini kolaylaştırsın, buraya geldikleri gibi yok edecekler bizi. Bize yardım ettiniz, alın altın varaklı taht diyecek halleri yok ya? İşte bunları düşününce de diyorum ki babam aptal bir adam değil. O zaman ne? Amacı ne?" Cama doğru ilerliyor ve kapağını açıyor. "Buradan çıkalım, hızlıca arka bahçeden dolaşır uzaklaşırız şatodan."

Re: [Mutlak Son] İttifaklar ve Sırlar

#14
Livei, Mabi'nin domates yorumunu duyduktan sonra tüm ciddiyetini bozarak kocaman bir kahkaha patlattı. Nedense Djuratlı adamın bütün Gedhilfelileri ekmek arasına koyup sandviç yaptığı bir sahne canlanmıştı gözünün önünde. Thrao da bu espriye gülümseyerek karşılık vermişti. Belli ki prens pek havasında değildi. Thrao oldukça hüzünlü gözlerle babasının yaptıklarını tam olarak onaylamadığını ancak onunla açık konuşma şansı olmadığı için bunu ona iletmesinin mümkün olmadığını söylemişti. Kral ve kraliçe boşanmanın eşiğindeydiler ve Thrao onunla uzun süredir yüz yüze bakmıyordu. Belli ki kralın gözleri ailesini bile hayatında ikinci plana atacağı kadar körleşmişti. Kral resmen ülkeyi Dünyalılar için bir sığınak haline getirmişti. Observerları muhafız olarak bile kullanıyordu. Livei şimdi Mutlak Son hakkında bu kadar çok bilgiye nasıl sahip olduğunu daha iyi anlıyordu. Üstelik kral o kadar paranoyak hale gelmişti ki kendi öz oğlu onu zehirleyebilir diye ona yemek götürmesine izin vermiyordu. Livei tüm bu anlatılanları yüzündeki şaşkınlığı gizlemeden dinledi ve arada sırada da başını onaylamadığını belirtir şekilde sağa sola salladı.

Thrao sonrasında bunca zaman babasına karşı saygıda kusur etmediğini, onu desteklediğini ve anlayışla karşıladığını ancak son yaptıklarının bardağı taşırdığını söylemişti. Livei prensin ağzından çıkar küfür karşısında kıkırdadı. Annesinin kibarlığı düşünüldüğünde ülkenin prensini böyle bir dil kullanırken duymak çok absürt geliyordu kulağa. Yine de üzülüyordu onun için. Bunca zaman babasını seven bir çocuk olarak büyütülmüştü. Onun gözünde babası bir kahraman olmalıydı. Halkı tarafından sevilen, saygı duyulan, halkının iyiliğini düşünen yüce gönüllü bir kral... Ancak büyüdükçe babasının kusursuz bir insan olmadığını fark etmeye başlamıştı. Daha da kötüsü artık onun bu hikayede inandığı tüm değerlerin zıttı bir adam olduğunu görmeye başlıyordu. Gözündeki hayranlık perdesi kalkmıştı. Babasının, öz babasının kendisi ve ülkesi için ne kadar tehlikeli olabileceğini fark etmişti. Tüm bunları anlamak, sindirmek, kabullenmek çok zor olmalıydı. Prensin omuzlarındaki yükün ağırlığını Livei hayal bile edemezdi. Artık durum babası ve ülkesi arasında bir seçim yapmasını gerektiriyordu. Gönlünün kiminle olduğu belliydi ancak bu seçimi yapabilecek yüreği var mıydı bunu zaman gösterecekti.

Thrao odasının kapısını kilitlemiş ve cama doğru ilerlemişti. Babasının aptal olmadığını düşünüyordu. Livei de kralın aptal olmadığını biliyordu. Aptal bir adam olsaydı bunca şeyi planlayamazdı. Kralın ya Dünyalılardan kurtulmasına yardımcı olacak ciddi bir planı vardı ve emellerine ulaşınca bunu devreye sokacaktı ya da hırstan öyle bir kudurmuştu ki amacına ulaşma noktasında artık diğer her şeyi görmezden geliyordu. Her iki ihtimalin olması da mümkündü. Belki de Livei'nin düşünmediği üçüncü bir ihtimal de olabilirdi. Kral eğer Ingenium üzerinde mutlak bir hakimiyet istiyorsa kendi canını ve demir yumrukla yöneteceği halkın canını riske atmazdı. Thrao camı açmış ve onlara arka bahçeden dolaşarak kaçmalarını söylemişti. Livei başıyla onaylayarak cama yöneldi. "Bizimle gel." dedi Thrao'ya doğru, camdan atlamadan önce. "Belli ki burada prens olman bir işe yaramıyor. Üstelik potansiyel bir tehdit olarak algılanıyorsun. Bize katıl. Daha güvende olursun. Hem de vicdanını rahat ettirecek bir tercih üzerine mücadele ediyor olursun." Belki de artık Thrao'nun kral olarak başa geçmesinin zamanı gelmişti.
Image
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son] İttifaklar ve Sırlar

#15
Thrao'nun bizi korumalardan aldıktan sonra kendi odasına götürmesi özel bir şey konuşacağı anlamına geliyor olmalıydı. Prens söze girerek babasını onaylamadığından başlıyordu. Sonrasında ise bu krallıkta bir sorumluluğu olduğunu ve Gedhilfe'nin geleceği için en doğru kararları almaya çalıştığını söylüyordu. Babasıyla açıkça konuşamadığından, bu yüzden bizimle konuşmak istediğinden bahsediyordu. Biz bu duruma ne yapabilirdik ki? Sonrasında bana dönerek sarayda çok fazla domates kafalı olduğundan bahsediyordu. "Bir tek sarayda mı var? Bütün ülkeniz domates dolmuş. Tarla gibi." Diyerek cevap verdim. Aslında soğuk bir sandviç çok güzel olabilirdi. Domates, salatalık ve peynir. Canım çekti, iki tam ekmek yiyebilirdim herhalde. Herhalde değil, yerim. Buradan çıkınca soğuk sandviç mi yesek? Bunaldım iyice.

Prens, bu düşünceler arasında kaybolurken babasıyla annesinin boşanma aşamasında olduğunu söylüyordu. Siyasi hayatına daha fazla vakit ayırmak isteyen kral, eşinden uzaklaşmak istiyordu. Saçma bir sebepti, ben asla bir kadınsız yaşayamazdım. Siyaset ayrı, seks ayrı. Kesinlikle ikisinden birini seçecek olsaydım, seksi seçerdim. Hatta kralın aksine, seks hayatıma daha fazla vakit ayırmak için kesinlikle siyasi hayatımı bırakırdım. Ancak kral bu işte, güçle kafayı bozduğu gerçekten çok belli. Prenste annesinin tarafını tutmasından dolayı kralla görüşmüyormuş. Aynı yerde yaşamalarına rağmen yüzüne bile bakmıyormuş. Aynı zamanda, kral çok fazla korunuyormuş. Dünya'dan Oberserverlar gelip Kraliyet Muhafızı olarak görev alıyorlarmış. Babasına bir bardak su, hatta bir bardak yemek bile veremiyormuş. Kendi oğlunun onu zehirleyebileceğinden korkuyorlarmış. Kralın Ingenium'u zehirlemesi umurlarında bile değil.

Babasına zarar vermek istemediğini, ancak bu gezegenin geleceğini de tehlikeye atmak istemediğini söylüyordu. Bu durumun onu mahvettiğinden bahsediyordu, bir evlat için gerçekten zor olmalıydı. Bir babaya sahip olmanın ne demek olduğunu bilmiyordum. Babası, yani kral kimseye anlatmadan önce bu planlarını ona anlatmış. Gecenin bir vakti, odasında otururken hepsinden teker teker bahsetmiş. Onu destekleyeceğini babasının yüzüne söylese de, bunun yalan olduğunu belirtiyordu. Kralın sadece Gedhilfe'nin geleceğini düşündüğünü, ancak büyük resimde yaşanacak olayların hiçbirini düşünmediğini söylüyordu. Ancak babasının aptal bir adam olmadığını, amacının ne olduğunu tam olarak kestiremediğini söylüyordu. Sonrasında ise buradan çıkıp arka bahçeden dolaşarak şatodan uzaklaşabileceğimizi söylüyordu.

Livei'nin sözlerinin ardından Thrao'ya gülümsedim. "Sana kimsenin bilmediği bir şey anlatayım Thrao. Bir çocuğun babası hakkında." Dedikten sonra derin bir nefes aldım. "Ünlü bir katil. Bir mafya adamı. Şimdiye kadar birçok kişiye kötülük yapmıştır, birçok kişiyi ağlatmıştır. Oğluna babalık yapmayı denedi, ancak bir süre sonra daha kötü bir şey yaşandı. Babası, çocuğun annesini katletti. Onu saklayan, onu seven kadını." Gülümsedim sakince. "Bazen, babamız dahi olsa daha önemli şeyleri düşünmeliyiz. Şuanda babam karşıma gelse, onu ben öldürürdüm. Annemi öldürmesin, başkalarının ailelerini ağlatmasın diye. Benimki belki küçük bir hikaye, ancak Deith içinse, bir gezegenin içindeki bütün aileler söz konusu. Seni anlıyorum, neler hissettiğini kısmen biliyorum. Ama iyi düşün Thrao. Bazen çekeceğimiz ufak bir acı, belki de yüzlerce insanın yüzünü güldürebilir." Dedim. Onu anlıyordum. Sonuna kadar.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son] İttifaklar ve Sırlar

#16
Thrao'nun itirafları karşısında şaşkınlığınızı gizleyemiyorsunuz. Livei, Thrao'nun bu kadar açık olmasına şaşırıyor; Mabi ise onun içtenliğini takdir ediyor. Ancak her iki durumda da, bu bilgilerin Gedhilfe'nin geleceği için ne anlama geldiğini düşünüyorsunuz. Thrao'nun cama doğru ilerlemesiyle birlikte, onunla birlikte hareket etmeye karar veriyorsunuz. Livei, Thrao'ya katılmasını önerirken, Mabi'nin aklında kendi babasıyla yaşadığı travmatik anılar canlanıyor. Mabi'nin babasının yaptıkları, onun için derin bir yara oluşturmuş. Ancak, Thrao'nun durumu Mabi'ninkinden biraz farklı. Thrao, babasının yanlışlarını görmüş ve bu yanlışları düzeltmek için bir şeyler yapmak istiyor. Camdan dışarıya atladığınızda, soğuk Gedhilfe havası yüzünüze çarpıyor. Thrao, sizi arka bahçeye doğru yönlendiriyor. Ancak, bu sırada sarayın dışında hareketlilik olduğunu fark ediyorsunuz. Kraliyet Muhafızları'nın bazıları, sarayın etrafında dolaşıyor. Thrao, onları fark edince sizi bir ağacın arkasına çekiyor ve sessizce hareket etmenizi işaret ediyor. Şatonun arka geçidine doğru ilerlerken Thrao Livei'nin çağrısına olabildiğince sessiz bir şekilde karşılık veriyor. "Size elimden geldiğince yardım etmek isterim fakat size katılmam demek tüm çabalarınızın boşa gitmesi demek olur. Beni sizinle ilişkilendirdikleri anda iş sizden çıkar ve prensin tahta göz koymasına geçer, sadece Gedhilfe'yi değil, Pakt Birliği'nin tamamını alakadar eden bir siyasi mesele haline gelir. Ben yakalanır ve idam edilirim, siz de bana yardımcı olduğunuz için yakalanır ve idam edilirsiniz. İnanın bana, bir ülkeyi, özellikle de Dünya ile birlikte çalışan bir ülkeyi karşına almak iyi bir fikir değil."

Thrao "Şatonun arka tarafında, ormanın içine doğru giden gizli bir geçit var. Babamın bana anlattığına göre bu geçit krallığın ilk kurulduğu zamanlarda yapılmış. Eğer bu geçidi kullanırsak muhafızlardan kaçabiliriz." diye fısıldıyor. Thrao'nun rehberliğinde, şatonun arka bahçesindeki ağaçların ve çalılıkların arasında ilerlemeye başlıyorsunuz. Her adımda, etrafınızı dikkatlice kontrol ediyorsunuz. Thrao, sizi ormanın içine doğru giden gizli bir geçide götürüyor. Geçidin girişi sarmaşıklarla kaplı ve neredeyse görünmez. Ancak Thrao'nun rehberliğinde girişi buluyorsunuz. Geçitten içeri girdiğinizde karanlık ve nemli bir tünelde buluyorsunuz kendinizi. Thrao, "Bu tünel ormanın diğer tarafına çıkıyor. Eğer buradan çıkarsak muhafızlardan uzaklaşmış oluruz." diye fısıldıyor. Biraz daha yürüdükten sonra soluklanmak için duruyorsunuz ve Thrao ile rahatça konuşabileceğiniz bir ortama sonunda adım atmış bulunuyorsunuz. Thrao yere oturuyor, derin nefes alıyor ve konuşmaya başlıyor. "Belki yanlış düşünüyorumdur ama eğer bu gezegenin geleceğini kurtarmak istiyorsak politik güce ihtiyacımız var. Ten ile konuşmalıyız. Ten bu durumda bizi destekler, buna eminim. Djurat ve Tihami'den de tanıdıklarım var, onlarla da bağlantı kurmalıyız. Sayımız ne kadar çok olursa o kadar iyi." Şatonun olduğu yöne dönüyor ve uzaklara bakıyor. "Korkuyorum. Konfor alanımdan çıkalı çok oluyor. Gittikçe daha da uzaklaşıyorum. Belki size zayıflık gibi görünebilir ama dürüst olmak istiyorum. Gerçekten korkuyorum." Mabi'ye dönüyor. "Yaşadıkların için çok ama çok üzgünüm Mabi. Rahat konuşabileceğimiz bir anda konuyu açmak istedim. Belki geçmişi değiştiremem ama bende sonsuza dek sürecek bir dost kazandın."

Re: [Mutlak Son] İttifaklar ve Sırlar

#17
Thrao, camdan dışarıya atladığktan sonra bizi arka bahçeye doğru yönlendirmişti. Ancak kraliyette olan sıradışı hareketlilik yakalanmamıza sebep olabilirdi. Thrao'da bunu fark edince bizi bir ağacın arkasına çekmişti, ancak o kadar iriyim ki ağacın kolları varmış gibi görünüyordu muhtemelen. Gerçi bu Dünyalı mallar buna inanır, Ingenium'da kollu ağaç varmış deriz. Neyse ki yakalanmadık, bu sırada ise Thrao Livei'ye cevap vermeye başladı. Bize katılması sonucunda yaşanacak şeyler gerçekten her şeyin çöpe gitmesine sebep olabilirdi. Prensin tahta göz koyması olarak algılanabileceğinden, Pakt Birliği'nin tamamını alakadar eden bir siyasi mesele haline gelirmiş, böyle olursa da yakalanır ve idam edilirmiş, aynı zamanda bizde idam edilirmişiz. Henüz yeteri kadar Dünyalı öldürememişken, Thomas'ı kurtaramamışken, idam edilemem.

Thrao sonrasında bizi şatonun arka tarafındaki ormanın içine doğru giden gizli bir geçite doğru götürmeye başladı. Krallığın ilk kurulduğu zamanlarda yapılmış bu geçit sayesinde muhafızlardan kaçabilirmişiz. Başka bir şansımız olmadığından Thrao ile birlikte ilerlemeye başladık. Ormanın içinde bulunan bu gizli geçidin girişi sarmaşıklarla kaplıydı, görünmeyecek durumdaydı hatta. Thrao olmasaydı kesinlikle bulamazdık, şurada gizli geçit varmış koşun oraya deseydi eminim bulamazdım. Bazen böyle durumlarda Ae'yi özlüyorum. Ae kesin bulurdu. Acaba ne yapıyor?

Tünelin sonu, ormanın diğer tarafına çıktığından buradan ilerlemeye karar verdik soluklanmak için. Benim gibi kaslı ve dinç olsalardı eminim bu kadar yorulmazlardı. Onları eğitmem gerek. Ağırlık kaldırmalılar. Thrao yere oturduktan sonra politik güce ihtiyacımız olacağını söylüyordu. Bu noktada Ten ile konuşmayı öneriyordu, kesinlikle destekleyeceğini belirtiyordu. Djurat ve Tihami'den de tanıdıkları olduğunu, onlarla bağlantı kurmamız gerektiğini ekliyordu. Başımla onaylayarak sessiz bir cevap verdikten sonra uzaklara daldı. Onu anlayabiliyorum, onun için oldukça zor olmalı. Gerçekten korktuğunu belirttiğinde hafifçe gülümsedim. Sonrasında bana dönerek yaşadıklarım için üzgün olduğunu söyledi.

Emekleyerek Thrao'nun yanına geçtim. "Geçmişi değiştiremeyiz Thrao, geleceğimizi şekillendirmek zorundayız. Zaten sana bunu bunun için anlattım. Babanla yaşanacak şeyler her ne olursa olsun, en kötü senaryoda bazen bir kişinin acı çekmesi daha mantıklıdır. Emin ol seni anlıyorum, her ne yaşarsak yaşayalım yanında olacağım." Dedikten sonra yumruğumla omzuna vurdum dostça. Sonrasında konuşmama devam ettim. "Korkman çok doğal Thrao. Ben bu olaylardan yaşanmadan önce sadece Frip'le bir ilişki yaşamak için bu ülkeye gelmiştim. Mutlu mesut, kaçak bir şekilde Gedhilfe'de yaşarım diyordum. Hatta varisliğini çalıp tahtı ben alacaktım, çünkü daha kaslıyım senden." Dedim Thrao'nun çokta dibe vurmasını istemediğimden. Araya espri katmak mantıklı olurdu. "Neyse, gördüklerim ve yaşadıklarım sonrasında çok ağladım, çok korktum, çok öfkelendim. Yanımdaki insanların zarar göreceğinden korktum. Bir ara Thomas yerine başka birini aldığımızda, yanımda duran sevdiğim insanlara zarar gelecek diye kendime öfkelendim..." Gözlerim doldu. Bu yüzden tünelin tavanına doğru bakmaya başladım. "O gün baya bir alkol ve tekinsiz bir adamın verdiği puf puf ile günü geçirdim ancak, duygularımı kontrol altına almam kolay olmadı." Gülümsedim Thrao'ya bakarak. "Çok konuştum, amacım konuyu dağıtmak değil. Duygularını anlıyorum, hepsini hissediyorum, bu yüzden yanındayım. Korkunu yaşa Thrao, bir erkek olarak o korkuyu iliklerine kadar tat. Duygularımızdan kaçmamamız gerek. Onları kabullenmek zorundayız ve bu bir zayıflık değil. Şunu unutma, hiçbir zaman düşmeyeceksin. Çünkü ben buradayım." Sağ elimi Thrao'nun ensesine attım dostça. "Düşersen, seni ensenden tutup kaldıracağım. Bir daha düşmeye yeltenirsen, bu sefer senin arkanda durup sana destek olacağım ayakta durman için." Elimle Thrao'nun ensesini hafifçe çekerken alnımı alnına vurdum kafamı ilerleterek. Thrao'nun yaşadıkları hiç kolay değil ve onu sonuna kadar destekleyecek birisinin olduğunu görmesi gerektiğini düşünüyorum.

Erkekler duygularını saklamamalı. Erkekler, birbirlerinin duygularına sonuna kadar destek olmalı.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son] İttifaklar ve Sırlar

#18
Camdan dışarı atladıklarında Livei havanın ne kadar serin olduğunu fark etti. İyi ki kaçırılmadan önce gündelik kıyafetlerini üzerine almıştı. Pijamaları üzerindeyken muhafızlara kapıyı açmış olsaydı kesin bir haftayı nezle geçirirdi bu günden sonra. Sonra prense ve Mabi'ye de bulaştırırdı. Sonra onlar da diğer yakınlarına bulaştırırdı. Al sana salgın hastalık! Saray muhafızları ortamdan tüydüklerini anlamış olacaklardı ki sarayın etrafını turluyorlardı. Thrao onları kenara çekmiş ve sessiz olmalarını işaret etmişti. Livei'nin bu konularda onun yaşı kadar tecrübesi vardı, polis memuru olduğu ilk günden beridir çifte ajanlık yapıyordu. Bu konuları iyi bilirdi. Pekala, Thrao'nun ondan büyük göründüğü düşünüldüğünde belki de yaşı kadar tecrübesi yoktu ama ne fark ederdi ki...

Sarayın arkasından ilerledikleri esnada Thrao onun teklifini kabul edemeyeceğini mantıklı bir şekilde açıklamıştı. Mutlak Son ile bağlantısının öğrenilmesi durumunda ne onun ne de kendi ekibinin geleceği parlak olacaktı. Livei ekiplerinin kesinlikle hükümet tarafından mimlenmesini istemiyordu, ellerine boşuna malzeme vermeye gerek yoktu. "Haklısın." dedi başını sallayarak. Thrao sonrasında sarayın arkasında çok eski yıllardan kalma bir tünel olduğunu ve oradan kaçabileceklerini açıklamıştı. Bizli konuştuğuna göre prens de onlarla geliyordu. Daha az önce birlikte görülmelerinin sorun olacağını söylememiş miydi? O halde neden onlarla geliyordu? Üstelik işin kötü tarafı onları muhafızların elinden alan kişi de kendisiydi ve muhafızların bunu krala ötmesi an meselesiydi. Bir süre ilerledikten sonra Thrao sarmaşıklardan girişi kapanmış geçidi bulmuştu. Tünelin ucunun ormanın diğer tarafına çıktığını söylemişti. Bu tünel ne için kullanılıyordu ki?

Tünelde bir süre ilerledikten sonra yorulmuş ve dinlenmek için duraklamışlardı. Thrao da bu esnada planlarından bahsetmeye başlamıştı. Himota prensi Ten'in onları destekleyeceğini düşünüyordu. Tihami ve Djurat'tan da tanıdıkları vardı. Politik güce ihtiyaçları vardı. "Diğer ülkelerin liderleri Gedhilfe'nin hakimiyet planını beğenmeyeceklerdir ve onların beğenmemesi de kıtasal bir savaş anlamına geliyor. Umarım bunu engelleyebiliriz." dedi laf arasında Thrao bunlardan bahsederken. Thrao onları samimi bulmuş olacaktı ki korktuğunu itiraf etmişti. Livei ne hissettiğini çok iyi anlıyordu. Deinzeilere yardım ettiği gün kral tarafından çağrıldığında hissettiği korkuyu daha dün yaşanmış gibi hatırlıyordu. Konfor alanından çıkmak ve sonunun ne olacağını bilmediğin bir yola gitmek... Hayatını riske atmak... Şimdiyse bu hayat tarzına öyle bir alışmıştı ki bunlar olmadan normal bir hayat yaşayabilir miydi emin değildi.

Thrao'nun bu itirafından sonra konu Mabi'ye gelmişti. Gedhilfe prensi ona yaşadıkları için üzüldüğünü ve bir ara konuşabileceklerini söylemişti. Sonrasında Mabi öyle dokunaklı bir konuşma yapmıştı ki Livei bütün olan biteni ağzı beş karış açık şekilde izledi. Ona duygularının çok normal olduğunu, bunları kabullenmesi gerektiğini kendi hayatından örneklerle açıklamış ve bu esnada da duygusallaşmıştı. Onun kadar iri yarı bir adamı gözleri dolu görmek garip bir deneyimdi. Sert görünümlü erkekleri ağlarken görmeye alışıktı, her insan gibi onların da duyguları vardı elbet ve gerektiğinde ağlayacaklardı, ancak Mabi boyutundaki bir adamı duygusal görmek insanı iç dünyasında tarifsiz bir yolculuğa çıkarıyordu. Livei empatik ağlayıcılardandı. Birisini ağlarken gördüğünde ağlayası gelirdi. Şimdi de öyle olmuştu, resmen gözleri dolmuştu! Mabi konuşmasını bitirirken Thrao'ya olan desteğini ve onun hep yanında olacağını belirtmiş ve elini ensesine atmıştı. Livei birkaç saniye üzerindeki şaşkınlığı attıktan sonra "Vay be Mabi... Bu kadar güzel konuşabildiğini bilmiyordum." diyebildi sadece. Ağzından başka söyleyecek bir şey çıkmamıştı. Thrao'ya yöneldi. "Mabi haklı. Kelimelerimi onun kadar güzel seçemeyebilirim ama bizi destekleyerek çok büyük bir risk alıyorsun ve buna minnettarım. Ben de Mabi gibi ne olursa olsun sana destek olacağıma ve seni koruyacağıma söz veriyorum. Bu ülkeye ve gezegene senin gibi korkmasına rağmen proaktif davranabilen insanlar sayesinde huzur getireceğiz. Ki yalan söylemeye veya duyguları saklamaya gerek yok ben de korkuyorum. Belirsizlik... beni çok korkutuyor. Ama üstesinden geleceğiz. Sonuçta birbirimiz dışında kimimiz var ki?"
Image
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son] İttifaklar ve Sırlar

#19
Ormanda ilerlerken, etrafınızı saran ağaçların hışırtısı ve kuşların cıvıltısı, atmosferi huzurlu kılıyor. Uzaktan, ağaçların arasından Gedhilfe Şatosu'nun yüksek kuleleri görünüyor. Güneşin ışığıyla şatonun silueti, ormanın yeşilliği arasında ihtişamla parlıyor. Thrao, sözlerinizi dikkatle dinledikten sonra başını sallayarak cevap veriyor. "Mabi, senin sözlerin benim için çok değerli. Senin gibi birinin yanımda olduğunu bilmek bu zorlu süreçte beni güçlendiriyor. Livei, senin de desteğin benim için paha biçilemez. İkinizin de korkularınızı ve endişelerinizi anlıyorum. Hepimiz bu gezegenin geleceği için endişeliyiz ve birbirimize olan bu güven, bizi bir arada tutacak." Bir süre sessizce ilerledikten sonra Thrao duruyor ve derin bir nefes alıyor. "Burası sizin devam edeceğiniz yol. Benim dönmem gerekiyor. Farklı bir yoldan geri döneceğim, böylece muhafızlar beni fark etmez. Siz bu yoldan devam edin, hızlı bir şekilde şehir merkezine çıkarsınız. Ben size mektupla ulaşacağım, birkaç ay böyle ilerleyelim. Neyi nasıl yapacağımızı çözdükten sonra işleri hızlandırırız." Thrao gözlerinize bakıyor ve ikinizin de omzuna elini koyuyor. "Teşekkür ederim, her şey için." Thrao, farklı bir yoldan ilerliyor ve bir süre sonra gözden kayboluyor. Baş başa kalıyorsunuz, etrafınız ağaçlarla çevrili.

Thrao'nun gözden kaybolmasının ardından, ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye devam ediyorsunuz. Livei'nin dikkatli adımları ve Mabi'nin ormanın seslerine olan hakimiyeti sayesinde, ormanda ilerlemek sizin için zor olmuyor. Ancak, şehir merkezine yaklaştıkça, ormanın sessizliği yerini şehrin gürültüsüne bırakıyor. Bir süre sonra, ağaçların arasından Gedhilfe'nin meydanının kalabalığını ve hareketliliğini görebiliyorsunuz. Meydana vardığınızda, beklenmedik bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Meydanın ortasında büyük bir sahne kurulmuş ve üzerinde, kafasında uzun sihirbaz şapkası olan mor takım elbiseli bir adam konuşma yapıyor. Kalabalığın arasında, birçok kişi onu dikkatle dinliyor. "...ve bu yeni dönemde, Gedhilfe'nin tüm sakinleri için daha parlak bir gelecek inşa edeceğiz!" diye bağırıyor. Ancak, onun bu sözleri, meydandaki bazı kişiler tarafından hoş karşılanmıyor. Bir grup protestocu "Gerçek lider kim?" diye slogan atıyor. Meydanda gergin bir hava hakim. Ne olduğunu anlamıyor ve oradan uzaklaşmanız gerektiğini fark ediyorsunuz. Ancak meydandan ayrılmaya çalışırken, bir el Livei'nin omzuna dokunuyor. Arkaya döndüğünüzde, tanıdık bir yüzle karşılaşıyorsunuz: Frip. Gözleri endişeyle dolu bir şekilde "Neredeydiniz ya? Sizi arıyordum. Meydanda olmanız tehlikeli. Hemen gelin, sizi güvenli bir yere götüreceğim." diyor. Frip sizi dar ve kıvrımlı sokaklardan geçirerek, Gedhilfe'nin eski mahallelerinden birine doğru yönlendiriyor. Etrafta, tarihi evler ve dükkanlar arasında, şehrin gürültüsünden uzak, sakin bir atmosfer hakim. Ancak Frip'in yüzündeki endişe, bu sakinliği gölgede bırakıyor. Bir süre sessizce ilerledikten sonra, Frip sizi eski bir hanın kapısına getiriyor. Kapıyı hafifçe tıklatarak içeri giriyor ve sizi de içeri davet ediyor. Hanın içi, dışından daha bakımlı ve konforlu görünüyor. Frip sizi bir köşedeki masaya oturtuyor ve derin bir nefes alarak konuşmaya başlıyor. "O adamı gördünüz mü? Adının Vezir Elion olduğunu söylüyor. Kalabalıkta gösteri yaptı ve bir anda herkese Dünya gezegeninden bahsetmeye başladı. Hem de oldukça detaylı bir şekilde. Kim abi bu? Nasıl bilebilir? Ve halka yayacak. Kafayı yiyeceğim şimdi."

Re: [Mutlak Son] İttifaklar ve Sırlar

#20
Livei'nin sözlerine karşılık, "Domateslere zaafım var sanırım." diyerek cevap verdim. Onun da korktuğunu söylemesiyle birlikte gerçekten çok samimi bir ortam oluşmuştu. Sonra Thrao söze girerek sözlerimin çok değerli olduğunu söylüyordu. Ben de ona gülümseyerek sessiz bir cevap vermiştim. Sözlerimize karşılık aramızda dönen güvenin bizi bir arada tutacağını söyledikten sonra, bizim gideceğimiz yolu gösteriyordu. Kendisinin farklı bir yoldan dönmesi gerektiğini söylüyordu, muhafızların onu fark edemeyeceği şekilde. Biz ise hızlı bir şekilde şehir merkezine çıkacaktık. Bu süreçten sonra ise birkaç ay boyunca Thrao ile mektupla iletişim kuracaktık. Livei ve benim omzuma elini koyduktan sonra teşekkür ettiğini söyledi ve farklı bir yoldan ilerlemeye başladı. Bizde ormanın derinliklerine doğru ilerleyişimizi sürdürdük.

"Çok domates falan dedik, benim canım soğuk sandviç çekti. Şöyle kocaman iki ekmek yerim, içinin bol olması lazım ama. Acıktım. Yemek yemeyek mi ya?" Diye sordum Livei'ye ilerleyişimiz sürerken. Bu kadar şeyin ardından eminim o da acıkmıştır. Acıkmadıysa bir problem olmalı. Bir süre yürüdükten sonra Gedhilfe'nin meydanındaki kalabalığı ve hareketliliği görmeye başladık. Meydanın ortasında ise, çok daha şaşırtıcı bir şey bizi bekliyordu. Meydanın ortasında duran bir sahne ve kafasında uzun sihirbaz şapkası olan mor takım elbiseli bir adam, Gedhilfe'nin tüm sakinleri için daha parlak bir gelecek inşa edeceğini söylüyordu. Meydandaki bazı kişilerse gerçek liderin kim olduğunu soruyordu. Gerilim, ortama hakimdi.

Buradan uzaklaşmamız gerektiğini düşündüğümde, arkamı döndüğüm sırada Frip ile karşılaştık. Gözleri endişe doluydu. Bizi aradığını, meydanda olmamızın tehlikeli olduğunu söylüyordu. Bizi güvenli bir yere götüreceğini söyledikten sonra dar ve kıvrımlı sokaklardan geçirmiş, Gedhilfe'nin eski mahallelerinden birine doğru götürmüştü. Tarihi evler, dükkanlar arasında sakin bir atmosfer vardı. Burada sakinliği bozan tek şey Frip'in endişesiydi. Frip, bizi eski bir hanın kapısına getirmiş ve kapıyı tıklatarak içeri girmişti. Köşedeki bir masaya oturduktan sonra derin bir nefes almış ve o adamın Vezir Elio olduğunu söylemişti. Kalabalıkta bir gösteri yapmış ve herkese Dünya gezegeninden bahsetmeye başlamış. Bahsettiği şeyler ise oldukça detaylıymış.

Bizim orada olmamız belki daha mantıklı olabilirdi. Ancak hepimizin orada olması, çok büyük sorunlara yol açardı. Ayağa kalktım, Frip'in omzundan tuttuktan sonra yanağından öptüm. "Benim tuvalete gitmem gerek. Bu meseleyi konuşmak için hemen geleceğim." dedim. Gelmeyeceğim. Tuvalete doğru giderken herhangi bir koridordan geçeceksem penceresi var mı diye bakacağım, eğer penceresi varsa açıp buradan kaçarak meydana doğru gideceğim. Vezir Elion'un ne anlattığını oldukça merak ediyorum, hatta belki konuşmamız gereken bir şeyler bile olabilir. Özellikle Thomas'ı kurtarmak istiyorsam, bu yavşaktan birkaç bilgi öğrenmek zorunda olabilirim. Bu fırsat önüme gelmişken, kullanmayı deneyeceğim.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image
Locked

Return to “Kraliyet Şatosu”

cron