[Livei Nyawodz] Gerçeğin Peşinde

#1
Kendini evin kapısından içeri attığında daha önce hiç hissetmediği kadar yorgun hissettiğini fark etti Livei. Bacakları onu taşımıyordu adeta. Yalnızca bir gün içerisinde, bir asırlık olay yaşamıştı. Kraliyet şatosundan ayrıldıktan sonra Madam'ın yanına gidecek kadar bile enerjisi yoktu. Dhæcho'dan aldığı kitapları yatak odasındaki çalışma masasının üzerine bıraktıktan sonra kendini yatağa yüzükoyun fırlattı. Kütüphaneye gittiği andan itibaren yaşadığı her sahne zihninde tekrar tekrar oynayıp duruyordu. Hwulwo'yu yeniden görmüştü. Bunu düşünmek bile sırtından bir ürperti geçmesine sebep oluyordu. Kralın söylediği her cümle, Dyoch, Dhæcho, Deinzei olayları... Cebine sıkıştırdığı kağıt aklına geldi aniden. Kendini yatakta sırtüstü pozisyona getirdikten sonra buruşmuş kağıdı yeniden ellerinin arasına aldı ve havaya kaldırdı.

"Seldshuts Sokağı, Yarın, akşam 11:00. Mavi bandana."


Her bir kelimeyi, hatta her bir harfi tekrar tekrar okuyordu. Gitmeli miydi? Bu olayın peşini böylece bırakırsa hayatı boyunca bir tatminsizlik duygusu ile yaşayacağını düşünüyordu. Bu insanlar terör eylemleri gerçekleştiriyor olabilirlerdi, evet, ve Livei de buna kesinlikle karşıydı ancak tüm bunların altında yatan başka bir motivasyon olduğunu hissediyordu. 57 Gedhilfe vatandaşı hayatını kaybetmişti. Düşününce P.Ö. 973'lü yıllardan beridir yok sayılan ve görmezden gelinen bir öfkenin sonucuydu tüm bu eylemler. Katledilen Deinzeililer vardı. Kimse onları bilmiyordu, tanımıyordu. Kral tüm bu terör eylemleri yüzünden onlara kişisel bir nefret besliyor olabilirdi ancak söylediği her şey fazlasıyla bencil değil miydi? Onlar fazla bir şey istemiyorlardı. Haklarını istiyorlardı. Fark edilmek istiyorlardı. Böylece yok olup gitmek istemiyorlardı. Haksızlığa uğrayan taraf gerçekten kimdi? Kim doğruydu? Kim yanlıştı? Doğru neydi? Yanlış neydi?

"Yani anlayacağın artık amacım, amacımız onları kucaklamak değil, bitirmek. Bu sebepten ötürü acılarının dinmesi veya saldırganlıklarının bitmesi gibi amaçlarla uzlaşmaya gitmeyi düşünmüyorum artık."

Livei içine çöken huzursuzluktan kaçmak istercesine doğruldu yattığı yerden. Ailesinin ona bugüne değin vermiş olduğu ve aşılamış olduğu tüm ahlaki değerleri düşündü. Onlara karşı gelen bir şey yapmıyordu. Kendini kötü hissetmesine gerek yoktu. Doğru olduğuna inandığı yoldan ilerleyecekti. Sonuçta bu onun hayatıydı. Nasıl sonlandıracağına o karar verecekti. Biliyordu ki öncesinde olayların içine bilerek karışmadığı için affedilmiş olsa da bundan sonrasında gerçekleştireceği eylemleri kendi rızası ile yapıyor olacaktı ve affedilmesi mümkün olmayacaktı. Kralın karşısında bir sonraki getirilişinde suçlu bulunacaktı. Bu yazan adrese, belirtilen saatte giderek hayatının yönünü ve akışını tamamen değiştirecekti. Livei'nin önünde iki seçenek vardı. Ya her şeyi rafa kaldıracaktı ve krala olan sadakatini sürdürecekti ya da bu terör örgütünün içine karışıp onlardan biri olacaktı. Hiçbir seçeneğinden geri dönemezdi. Birinciyi seçerse huzurlu hayatına devam ederdi ancak öğrendiği ve şahit olduğu şeylerin vicdan azabı onu sonsuza dek yiyip bitirirdi. İkinciyi seçerse ise neler olacağı tam bir belirsizlikti. Livei kralı seviyordu, krala sadakati sonsuzdu ancak bu insanların da haklı olduğu büyük bir pay olduğunu yadsıyamazdı. Belki bu belirtilen adrese giderek onların sesinin duyulmasına yardımcı olabilirdi. Daha onurlu bir amaca hizmet edebilirdi. Gedhilfe'nin kendi çocuklarını dışlayıp öldürmesini öğrendiğinden beridir bu ülkeye hizmet eden bir polis memuru olarak kendisini kirlenmiş hissediyordu. Belki terör eylemlerine engel olabilirdi. Polis olmanın avantajını kullanıp bu insanları daha barışçıl yöntemlere ikna edebilirdi.

Gözleri çalışma masasının üzerinde duran kitaplara kaydı. Bu işe dahil olacaksa her şeyi öğrenmek zorundaydı. Yarın akşam saat 11'e kadar vakti vardı. Bu iki kitabı tamamen okuyup bitirebilirdi. Onun gibi iyi bir okuyucu için bu çocuk oyuncağıydı. Her şeyi öğrenmeliydi. Ne yapacağına buna göre karar vermek istiyordu. Yavaşça çalışma masasına doğru yürüdü ve sandalyesine oturdu. Kütüphanede okumaya başladığı kitabı eline aldı. Aynı kitap olduğundan emin olmak için birinci bölüme kısaca göz attıktan sonra ikinci bölümü açtı ve son okuduğu cümleyi bulmaya çalıştı. "Tabii asıl dokunmamız gereken nokta, Jondri Vodhis'in tam olarak nereye sürüldüğüdür. Bildiğiniz gibi, bu da tarihte belirtilmemiştir. Bunun sebebi ise insanı şok edecek kadar zalimdir. Ozæf ailesi ve Gedhilfeliler-" Devamını okumaya başladı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçeğin Peşinde

#2
Æfgrenst'in günlük güneşlik, sımsıcak havasının yerini kasvetli bulutlar ve gök gürültülü sağanak yağış almış gibi görünüyor. Camdan baktığında işten yeni çıkmış olan, güzel bir günün ardından sağanak yağmura yakalanan ince giyinmiş insanların telaşını ve evsiz bir ailenin umutsuzca bir ağacın altına saklandığını ve yağmurun dinmesini beklediğini görebiliyorsun. İki kemik parçası için kavga eden sokak köpeği sürülerinin havlama seslerini yağmur bastıramasa da aniden evinin içini ışıklandıran yıldırım ve ardından gelen gök gürültüsü havlamaların azalarak bitmesine sebebiyet veriyor. Birbirinden farklı hal ve durumlarda olan Æfgrenst halkının tek ortak noktasının yağmurun dinmesini istemeleri olduğu her yönleriyle anlaşılıyor. Normalde de nadiren yağmur gören başkent halkının en nefret ettiği şey ansızın gelen sağanak yağış olarak biliniyor. Yağmur arttıkça dinmesi zorlaşıyor ve gözlerini camdan ayırıp içeri geçiyorsun. Böylelikle gece boyunca sürecek olan araştırman başlamış oluyor.

Okumaya başladığın ama bitiremediğin kitabın sayfalarını çevirmeye başlıyor ve burnuna tanıdık gelen o eski kitap kokusunu alıyorsun. Sana çikolatayı hatırlatan bu kokunun başını hafifçe döndürmesiyle kısa süreliğine duraklıyor ve kendine geldiğin anda arayışına devam ediyorsun. Kafanda, tanıştığın ikilinin aklını çelmeye çalışan bir grup haydut mu, yoksa yok edilmiş toplumlarının gün yüzüne çıkması uğruna savaşan bir grup kahraman mı olduklarını sorgularken bir yandan da elindeki kitabın sayfalarına odaklanmaya çalışıyor ve kaldığın yeri bulduğunda kafanı tamamen boşaltarak kendini okumaya hazır hale getiriyorsun. Kitap sayfalarının üstündeki mürekkebin kaldığın yerden itibaren parlaklaşması az da olsa dikkatini çekse de asıl odağın kitabın yazılması için kullanılan sıvıdan ziyade yazılan yazılar oluyor. Yazıldığı tarihten öncesine ait olduğunu düşündürecek kadar eski püskü kağıtlara sahip olan kitap seni içine çekiyor ve kendini acımasız tarihin yasak sayfalarını okumaya veriyorsun.

"Tabii asıl dokunmamız gereken nokta, Jondri Vodhis'in tam olarak nereye sürüldüğüdür. Bildiğiniz gibi, bu da tarihte belirtilmemiştir. Bunun sebebi ise insanı şok edecek kadar zalimdir. Ozæf ailesi ve Gedhilfeliler Deinzei halkını asla ve asla benimseyememişlerdir. Bu sebepten ötürü Ozæf ailesi, kesinlikle kendi taraflarını tuttuklarına emin oldukları soylu ailelerin en bilindik ve güvenilir olan üyelerini de barındıran gizli bir kuruluş kurmuşlardır. Bu kuruluşa ise "Hükümsüren Topluluğu" demişlerdir. Hükümsüren Topluluğu, asla halka resmi olarak açıklanmamıştır. Hükümsüren Topluluğu dönemin kralı ve kraliçesini de barındırmış ve ülke hakkında önemli kararların alındığı, her yılda 2 toplantı yapılan bir topluluk haline gelmiştir. Bu topluluğun asıl amacı topluluğun kuruluş sözleşmesinde 'akıl akıldan üstündür mantığıyla bir araya gelen düşünürlerin ülkenin gidişatıyla ilgili kral ve kraliçenin huzurunda belirli yorumlar yapması' olarak yazsa da 6 ayda bir gerçekleştirdikleri toplantıların her birinde konuşulan tek bir konu vardı: Deinzei halkını yavaşça tarihten silmek. Her toplantıda Deinzei halkını silme konusunda bir adım daha ilerliyorlar ve çeşitli medya kuruluşlarını da kullanarak Deinzei halkını kötüleme kampanyaları başlatıyorlardı. Hükümsüren Topluluğu'nun planının son aşaması ise Jondri Vodhis'i sürmekti. Jondri Vodhis'in nereye sürüldüğüne gelecek olursak..."


Kitabın tozlu sayfalarını çevirdikçe varlığını yeni öğrendiğin topluluğun şokunu atlatmaya çalışıyorsun. Gedhilfelilerin Deinzeileri silmek için bu kadar örgütlenmiş olması seni şaşırtıyor. Kendini bıraktığın kitaptan bir anlığına uzaklaştığında yağmurun yavaşladığını fark ediyorsun. Tekrardan gözlerini cama doğrultuyor ve önceden yağmurdan saklanışlarını izlediğin evsiz ailenin ince, samandan bir örtünün altında uyumaya çalıştığını görüyorsun. Sadece yarım saatini almış olan bölümü okumaya devam ediyorsun.

"Jondri Vodhis'in sürülmesine 'sürgün' demek tam olarak doğru olmayabilir. Üstüne bir antlaşma bile yazılmış olan bu olayın sadece bir sürgünden ibaret olduğunu gelin de külahıma anlatın. Jondri Vodhis sürülmemiş, Dusha Krallığı ile uzun vadede toprak bütünlüğünü korumak adına imzalanan bir antlaşmayla değiş tokuş yapılmıştır. Gedhilfe Krallığı, güncel planlarını Dusha Krallığı'na açmış ve uzun süre boyunca savaşları durdurmak istediklerini belirtmişlerdir. Bunun karşılığında Jondri Vodhis'i diri bir şekilde teslim edeceklerini söylemişlerdir. Dusha Krallığı'nın o dönemki kralı da bunu seve seve kabul etmiştir. Jondri Vodhis, Dusha Krallığı'na halkın haberi olmadan teslim edilmiş, resmi gazeteye sürgün olarak yansıtılmıştır. Jondri Vodhis'in tesliminden sonra uzun yıllar boyunca Gedhilfe Krallığı ve Dusha Krallığı arasında herhangi bir çatışma veya bir savaş gerçekleşmemiştir. Jondri Vodhis tamamen siyasete alet edilmiş ve Vodhis ailesinin sonu olmuştur.

Tabii bir yere kadar..."


Saatlerini alan sayfaların mürekkebi kadar kararmış olan göz altlarının yüzünü incitmesiyle odağın bozuluyor ve geçmiş olan süreyi konrol edip sabahın 4'ü olduğunu fark ediyorsun. Okuduğun kitabın pek fazla sayfası kalmadığını fark ediyor ve acıyan gözlerini ovalarken okuduğunu bitirip bitirmeme arasında gidip geliyorsun.
Off Topic
Esenlikler dilerim, bu konuda GM olarak ben, yani Barisu ile ilerleyeceksiniz. Pasiflik süresi 168 saattir. (7 gün)

Let's get this bread, sayın Livei.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçeğin Peşinde

#3
Kitapları okumaya başlamadan önce çalışma masasının önündeki pencerenin perdesini aralayıp bir süre dışarıyı izledi genç kız. Alışılanın aksine, yağmurlu ve kasvetli bir gece hüküm sürüyordu. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura yakalanan insanlar koştururcasına evlerine ulaşmaya çalışıyorlardı. Evsiz olduklarını tahmin ettiği bir ailenin ise iri gövdesi ve dalları olan bir ağacın altına sığındığını fark etti. "Yıldırım düşmese bari, ne kadar tehlikeli..." Onun gibi köyde büyümüş ve tarımcılık eğitimi almış herkes yağmurda ağaç altında durmanın tehlikeli olduğunu bilirdi. Sağanağın şiddetini arttırması ile sokaktaki, köpek havlamaları dahil, bütün sesler bastırılmış ve geriye yalnızca yağmurun zemine çarpan tanelerinin sesleri kalmıştı. Genç kız yağmurun bir an önce durmasını dileyerek perdesini kapattı ve çalışma masasının üstünde duran masa lambasını yaktı.

Kitapta son kaldığı yeri bulduğunda, bu cümleden itibaren kullanılan mürekkebin değiştiğini fark etti Livei. Neden böyle olduğunu çok merak etse de esas ilgilendiği konu kitabın içeriği olduğu için hemen okumaya devam etti. "Ozæf ailesi, kesinlikle kendi taraflarını tuttuklarına emin oldukları soylu ailelerin en bilindik ve güvenilir olan üyelerini de barındıran gizli bir kuruluş kurmuşlardır. Bu kuruluşa ise "Hükümsüren Topluluğu" demişlerdir." Altı ayda bir toplantı yapan, amacı Deinzei halkını ve kültürün yok etmek olan, kralı ve kraliçeyi de barındıran bir kuruluş olduğundan söz ediyordu kitap. Bu kuruluş madem çok gizliydi, yazar bunu nereden biliyordu? Ne yazık ki nereden bildiğini artık ona soramazdı - ki yazar bunları büyüklerinden ve atalarından duyduğunu daha önce söylemişti. Livei kısa bir süreliğine soluklandıktan sonra okumaya devam etti.

"Hükümsüren Topluluğu'nun planının son aşaması ise Jondri Vodhis'i sürmekti. Jondri Vodhis'in nereye sürüldüğüne gelecek olursak..." Livei yağmur sesinin azaldığını fark etti. Perdeyi hafifçe yeniden araladığında gökyüzünün önceki kadar berrak ve durgun olduğunu gördü. Birkaç dakika öncesine kadar kıyamet kopuyor olsa da sanki o sağanak hiç yaşanmamışcasına sessizdi şimdi her yer. Yağmurdan saklanmakta olan aile üyeleri de sapasağlamdı ve huzurlu bir uykunun derinlerine dalmışlardı. Livei, Kral Deith Ozæf'in anlattıklarına inanmak istiyordu. Onun bu işi sonradan öğrendiğine ve isyan ettiğine inanmak istiyordu. Yine de bencil sözcükler aklından çıkmıyordu bir türlü. "Yani anlayacağın artık amacım, amacımız onları kucaklamak değil, bitirmek. Bu sebepten ötürü acılarının dinmesi veya saldırganlıklarının bitmesi gibi amaçlarla uzlaşmaya gitmeyi düşünmüyorum artık." Livei bunu kabullenemeyeceğine karar verdi. Bu derece örgütlenerek yok edilmiş bir halkın kin gütmesi normaldi ve onlarla uzlaşmak gerekiyordu. Onları, tam yeniden kendilerini buldukları bu barış döneminde yeniden yok etmeye çalışmak doğru değildi. "Üzgünüm kralım ama tekerinize çomak sokacağım."

"Jondri Vodhis sürülmemiş, Dusha Krallığı ile uzun vadede toprak bütünlüğünü korumak adına imzalanan bir antlaşmayla değiş tokuş yapılmıştır." Livei bu satırları okuduğunda az kalsın şaşkınlıktan kendi tükürüğünde boğulacaktı. Nefesini tuttu ve gözlerini bir an olsun ayırmadan tüm paragrafı sonuna kadar okudu. "Jondri Vodhis tamamen siyasete alet edilmiş ve Vodhis ailesinin sonu olmuştur." Bu kadarı fazlaydı artık. Bu kabul edilemezdi. Livei yüreğinin sıkıştığını ve gittikçe Ozæf ailesine karşı kinlendiğini hissediyordu. Rütbesi yüksek bir polis olsaydı kesinlikle Deinzei halkının eylemlerine gizli kapaklı yardım ederdi. Şu anki tecrübesi ile ne yapacağını bilmiyordu ama kesinlikle onlara yardım etmeye kararlıydı.

Gözlerinin acımaya başladığını hissettiğinde saatin sabahın 4'ü olduğunu fark etti. Birkaç saat uyuyup kitaplara sabah devam etmek ile hepsini bu gece okuyup sonrasında uyumak arasında kararsız kalmıştı. En sonunda kendisine bir bardak kahve yapıp kitapları okumaya devam etmeye karar verdi. Bu kitabı bitirdikten sonra diğerine geçecek ve o da bittikten sonra birkaç saat uyuyacaktı. Ne olur ne olmaz diye çalar saatini akşam 9'a kurdu. Hazırlanması için iki saat yeterli olurdu. Olur da uyuyakalırsa bu saat onu uyandırırdı. Bu konuda risk almak istemiyordu. Kahvesini hazırlamak üzere mutfağa adımladı.
Off Topic
Let's yeet this wheat, sayın GM.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçeğin Peşinde

#4
Önce cırtlak horoz sesleri, sonra da köpeklerin dalaşıyla sabahın erken saatlerine geldiğini fark ediyor ve kendine bir kahve yapmaya karar veriyorsun. Hazırladığın kahveyi fincandan bir yudum alarak tattıktan sonra tahta masanın sağlam tarafına koyuyor ve tekrar önünde duran, açık bıraktığın kitaba odaklanıyorsun. Göz ucuyla sayılabilecek kadar az sayfası kalmış olan kitabı okumaya devam ediyorsun. Kitabın ilerleyen kısımlarının neredeyse tamamının boş tarihi bilgilerden ibaret olduğunu anladığında içinde bir tatminlik hissi oluşmuyor. Kitabın son iki sayfasını incelemeden kapağını önden arkaya doğru kapatıyor ve masanın soluna doğru itiyorsun. İkinci kitaba geçmeden önce ilk kitabın son sayfasının içinden bir kağıt parçasının dışarı doğru çıktığını fark ediyorsun. Kaymış kağıt parçasını kitabın içinden çekip önüne alıyorsun. Tam olarak 7 kere katlanmış olan kağıdı kahvenden aldığın enerji sayesinde hızlıca açıyorsun. Açtığın kağıdın başlığını okumaya çalışıyorsun ancak anlam veremediğin bir alfabeyle yazılmış gibi görünüyor. Kağıdı biraz inceledikten sonra altında Pakt dili çevirisinin olduğunu fark ediyor ve başlığıyla birlikte kağıtta yazanları okumaya başlıyorsun.



JONDRI VODHIS
-ki Frum ve Ser onu sonsuza kadar korusun ve yaşatsın-
TARAFINDAN YAZILMIŞ NOTLAR


ANI DEFTERİ - 1. GÜN

"Karanlık.

Belki de değil, düşününce en azından bana yatacak yer verecek kadar nazik insanlar. Burada ne amaçla, neyin sonucunda bulunduğumu düşünürseniz, ki bir gün bunları okursanız, bana yapılan bu iyiliği büyük bir nezaket olarak görürsünüz, aynen benim gibi. Tam olarak üç saattir loş ay ışığının kahredici ve özlem uyandıran yansımasının altında, tezek kokan dar tahta duvarlar arasında oturuyor ve 'varlığımın kanıtı olmasına karar verdiğim yazıya nasıl başlarım' diye düşünüyorum. Aziz milletim ve soydaşlarım bilir ki aciz milletlerin barbarlıkları, efeliklerinin ardından adeta bir ışık, bir yıldırım gibi gelerek yüce ülkemizi kurduk. Kurmakla kalmadık, bize güvenen, bizimle bir olmak isteyen bir sürü milleti içimize kattık ve rengarenk kanatlara sahip bir kartalmışçasına uçtuk ve süzüldük. Süzüledurur iken hiçbir ağaca, dağa, binaya çarpmadık, hiçbir göle, denize, bataklığa düşmedik. Sizin hatrınıza yaşamış ve sizin adınıza yaşamaya devam edecek olan ben, Jondri Vodhis, size üzüntü ve hüsran içinde belirtmeliyim ki zamanında bizi batırmak isteyen bataklıkların eline düştüm. Verilen kararı sorgulamadım, isyan etmedim. Verilen kararın sebebini işittim, inceledim ve kendimi sizler için feda etmek istedim. Aziz milletime ve soydaşlarıma karşı birkaç sorumluluğum olduğu kanaatindeyim. İşte tam olarak bu yüzden bu defteri dolduruyorum. Umarım ki bu notlar bir gün gözleri ışıkla dolmuş, kanı kaynayan bir gencin eline geçer ve aziz milletimiz karanlığın içinden çıkar. Benim aciz bedenim karanlığa bürünüp Frum ve Ser'e yolculuk etse bile Gedhilfe Krallığı sonsuza dek yaşayacak ve göz kamaştırıcı aydınlığın yolunda gözlerini aydınlığa doğrultup aydınlığın gözlerini kamaştıracak. Şunu bilin ki, Gedhilfe Krallığı kadar aydın ve aydınlık hiçbir şey yoktur.

Yüce Deinz milleti,

Deild hufto kopt dei ha cho dyanz deindz cho heilvz. Fælp fyish fru muz dyo frikt hwein cho bod steiplotei, bri fælp fyish fru vobi cho heingk op, chodh ændz cho mukstondz po Gedhilfe, fru hufto dei cho cho unz po ænz deindz fru hufto imbading cho ænz bold fru di brinsi.

Dhæt nyolt deindz præks,

Jondri Vodhis I."


Okuduğun metni bitirdiğin anda aklına ilk gelen soru bu metinlerin nasıl bulunduğu, nasıl çevirildiği ve Gedhilfe Krallığı sınırları içerisine nasıl getirildiği oluyor. Aklını çelen düşünceleri bir kenara atıyor ve ikinci kitaba uzanıyorsun. Yarısını bıraktığın soğumuş kahveyi dökmemek adına fincanı masanın sağ tarafında duran küçük sehpaya koyuyor ve ikinci kitaba yönelip kapağını açıyorsun. Kitabı açana kadar kitap hakkında kafanda kurduğun tüm beklentiler ve tahminler sayfaları çevirdiğin anda sönüyor. Kitabın içinin tamamen kesilmiş olduğunu ve içine bir sürü katlanmış kağıdın yerleştirildiğini görüyorsun. Kağıtları tek tek sayıyorsun ve tam olarak 8 tane, okuduğun dahil 9 tane kağıdın bulunduğunu fark ediyorsun. Kağıtların her birinin numaralandırılarak sıralanmış olduğu anlaşılıyor. Kitabın yırtılmış kısımlarını incelediğinde yemek tariflerinin anlatıldığını ve ikinci bir kitabın aslında hiç var olmadığını fark ediyorsun. Kendini elindeki yeni kağıtları okumaya verecekken evinin arka bahçesinden gelen bir çatırtı ile zıplıyorsun. Saate baktığında saatin sabahın 5'i olduğunu ve camdan baktığında havanın açık mavi rengine büründüğünü görüyorsun. Saati ve camı kontrol ettikten hemen sonra arka bahçene çıkan kapının yanında bulunan cama doğru koşuyor ve camdan baktığında daha önce gördüğüne emin olduğun bir üniformayı giyen bir adam görüyorsun. Adam arka bahçende geziniyor gibi görünüyor. Adamın sağ çaprazında ise aynı üniformayı giyen bir kadın görüyorsun. Yaklaşık 5 dakika boyunca onları sessizce izliyorsun ve sadece bahçeyi aradıklarını görüyorsun. Bahçende bulunan hayvanları ve arada bir evinin camlarını gözlüyorlar. Hava henüz tam olarak aydınlanmadığı için seni göremeyeceklerini tahmin ediyorsun. Üniformaları kısa bir süreliğine inceledikten sonra kraliyet polisi üniformaları olduğunu fark ediyorsun. Üniformaların nereye ait olduğunu anladığın anda refleks ile eğiliyorsun. Eğildiğin anda ise evin içindeki sessizliği evin dışından gelen hızlı ve sert ayak adımlarının sesi bozuyor. Ayak sesleri bittiği anda arka bahçeye çıkan kapı çalınıyor. Etrafı gözlemliyor ve bahçe kapısını açman durumunda polislerin gözüne çarpacak ilk şeyin masanın üstünde oldukça belirgin bir şekilde duran kitaplar ve ikinci kitabın içinden çıkardığın kağıtlar olacağını düşünüyorsun. Ne yapman gerektiği konusunda kararsız kalsan da karar vermediğin sürece işlerin kötüleşebileceği ihtimali aklına geliyor. Kapının tekrar tekrar çalındığını duyuyor ve daha çok panikliyorsun.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçeğin Peşinde

#5
Kahvesini yudumlarken yarım bıraktığı kitabını eline yeniden almıştı Livei. Kahvenin boğazında bıraktığı acı tat ona huzur veriyor ve uyanık kalmasına yardımcı oluyordu. Kitabı neredeyse bitirmek üzere olduğunu fark etti. Yalnızca son birkaç sayfasının kalmış olmasından dolayı kendisiyle gurur duydu. Ne yazık ki kitabın devamı tahmin ettiği kadar ilginç değildi. Herkesin bildiği sıkıcı tarihi bilgilerden başka bir şey yoktu. İlginç bir şeyler okumazsa uykusu gelecekti genç kızın. Bu yüzden son iki sayfasına bakmamaya karar vererek kitabı kapatıp bir kenara koydu. Tam ikinci kitabı eline almıştı ki, az önce bir kenara bıraktığı kitabın son sayfasının kenarından sarmakta olan bir kağıt ucu olduğunu fark etti. Parmağıyla tutup çektiğinde bunun sıkıca katlanmış bir kağıt olduğunu fark etti. Bir, iki, üç... Livei kağıdın tam yedi kere katlanmış olduğunu sayabilmişti. Kahvesinden bir yudum daha alıp elindeki kağıdı okumaya başladı.

Kağıtta yazanlar bildiği bir dilde değildi ancak neyse ki hemen altında kendi dilindeki çevirisi mevcuttu. Jondri Vodhis'in kısa bir mektubuydu. Anı defterinden birinci gün olduğu söyleniyordu kağıdın başlığında ancak etrafta başka kağıt yoktu. Kısacık mektupta Jondri Vodhis kendisine yatacak bir yer verdikleri için şükrediyor ve varlığının unutulmaması adına bu satırları yazdığını dile getiriyordu. Genç kız, eski kralın bu satırları Dusha Krallığı'nda yazdığını tahmin edebiliyordu. "Umarım ki bu notlar bir gün gözleri ışıkla dolmuş, kanı kaynayan bir gencin eline geçer ve aziz milletimiz karanlığın içinden çıkar." Adeta kendisine seslenircesine yazılmış bu cümleler Livei'nin bir an için kalbinin hoplamasına ve gözlerinin dolmasına sebep oldu. Kralın Dusha'da yazdıklarının buraya nasıl iletildiğini ve nasıl çevirisinin yapıldığını fazlaca merak etse de bu notların devamını okumayı çok daha fazla istiyordu. Dusha'da ne yaşamıştı, neler yapmıştı, nasıl bir hayat sürmüştü... Genç kızın cevaplanmasını istediği çok fazla sorusu vardı.

Kahvesinden bir yudum daha almak istedi ancak çoktan soğumuş olduğunu fark ederek hayal kırıklığına uğradı. Masasının yanındaki küçük sehpaya bıraktı bardağını. Ardından ellerini ikinci kitaba uzattı ve çok ince olduğunu fark ederek sevindi. Şu anda yatıp uyumaya her şeyden çok ihtiyacı vardı. Kitabı açtığı anda neden bu kadar ince olduğunu fark etmişti. Kitabın içi tamamen kesilmişti ve içerisine bir sürü katlanmış kağıt yerleştirilmişti. Bu katlanmış kağıtlar muhtemelen Jondri Vodhis'in anılarının devamıydı. Genç kız başka bir şey dilese kabul olacağı bir anına denk gelmişti herhalde. Üzerinde numaralar olan tam sekiz tane kağıt görebiliyordu. Kitabın kesilmiş sayfalarına baktığında ise bunun bir yemek kitabı olduğunu fark etti. Livei tamamen kandırılmıştı. Ortada ikinci bir kitap yoktu. Yüzüne salak yerine konmanın verdiği naif bir gülümseme yerleşti. Ortada ikinci bir kitap olmasa bile hemen notları okumak ve her şeyi öğrenmek istiyordu.

Tam bu esnada arka bahçeden gelen gürültü ile irkildi genç kız. Saatini kontrol etti. Sabah 5 sularıydı. Kalbi bir anda hızla atmaya başlamıştı. Bahçesine bazen yemek istemeye gelen kediler olurdu ve sesi pekala onlar da çıkartmış olabilirlerdi. Yine de Livei'nin yüreğine bir korku saplanmıştı. Hemen arka bahçeyi gören cama doğru ilerledi ve etrafı gözetlemeye başladı. Kendisine çok tanıdık gelen bir üniformaya sahip bir erkek vücudunu seçebiliyordu gözleri. Bahçesinde kesinlikle birileri vardı. Burada ne arıyorlardı? Bu saatte ondan ne istiyorlardı? Adamın hemen çaprazında ise aynı üniformayı giyen bir kadın vücudu olduğunu gördü. İki kişiydiler. Biraz daha dikkatli baktığında bunların kraliyet polislerine ait üniformalar olduğunu fark etti. Genç kızın bacakları ve elleri panikten titremeye başladı. Ani bir refleksle eğilmesi ile birlikte bahçe kapısı şiddetle çalmaya başlamıştı. Livei'nin bu hareketini görüp onun evde olduğundan emin mi olmuşlardı yoksa? Livei eğer kapıyı açacak olursa her iki polisin de ilk göreceği şey masasının üstündeki kitaplar olacaktı. Genç kız yine midesinin bulandığını hissediyordu. Kendisine hakim olmalıydı. Bu kitapları ona kral vermişti. Hiçbir yasadışı durum yoktu. Sakinleşmek zorundaydı.

Ayağa kalkmadan sürünerek çalışma masasına doğru ilerledi. Hızlıca kitapları toplayıp sürgülü çekmecesinin içine yerleştirdi. Tüm bunları saniyeler içerisinde yapmıştı. Etrafta hiçbir şeyin kalmadığına emin olduktan sonra yatağının üzerindeki örtüyü eliyle çekiştirip bozdu. Sonrasında gözleri mahmurmuş ve uykudan yeni uyanmış gibi ovalayarak kapıyı araladı. "Kim o?"
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçeğin Peşinde

#6
Kitapları alelacele saklamaya çalışırken tahta kapının titreye titreye tekrardan sertçe çalındığını işitiyor ve daha hızlı hareket etmeye başlıyorsun. Odanın düzenini planladıktan sonra kapıyı aralıyor ve karşında camdan gördüğün iki polisi buluyorsun. "Kraliyet polisi, arama yapacağız. Açar mısınız kapıyı?" Kapıyı sonuna kadar açıyorsun ve öndeki iri yarı, boyu senin iki katın olan polis sana doğru eğiliyor ve "Evi kontrol edeceğiz de, başkentte tamamen arama yapıyoruz. İzninle." İznini isteyen polis iznini almadan seni hafifçe kenara itiyor ve evine giriyor. İri yarı polisin ardından senin kadar kısa olan bir kadın da içeri giriyor. İki polis evini aramaya önce yatağından başlıyorlar. Erkek olan kraliyet polisi yatağının altını karıştırırken kadın polis yanına geliyor ve seninle konuşmaya başlıyor. "Adım Kot, bu saatte arama yaptığımız için kusura bakma. Emir büyük yerden, zorunlu olarak yapıyoruz." Erkek polis Kot'a dönüyor ve "O çeneni kapatıp aramaya başlasan diyorum hanımcığım." diyor. Buna karşılık olarak Kot "Tamam Bodhul bey, emredersiniz." diyor ve Bodhul anında yerinden fırlayıp Kot'un yüzünün dibine geliyor. "Bana bir daha vatandaşların yanında ismimle seslenirsen yediğin her boku kralımıza bildiririm, aşufte." Kot, beklediğinin aksine kahkaha atıyor ve masanın yanında duran armanı gösteriyor. "Vatandaş dediğin kız polis memuru, kendine gel deli çocuk." Bodhul kızarıyor ve yatağı aramaya geri dönüyor. Kısık bir sesle "Polis memuru veya değil, iznim olmadan ismimi anamazsın." diyor. Kod, sana dönüyor ve "Arkadaşımın pasif agresifliği için özür dilerim. Tanısan çok seversin, çok ponçiktir." diyor. İkilinin absürt muhabbeti gergin ortamı biraz da olsa hafifletiyor ve stresini azaltıyor.

Tesadüf olarak çalışma masanı aramanın sonuna bırakıyorlar ve Kod masanı aramaya başlıyor. Masanı ararken ilk önce armanı kontrol ediyor ve tekrar bulunduğu yere bırakıyor. Bodhul, kendine düşen arama işini bitirdikten sonra kısaca "Ben dışarıda bekliyorum." diyor ve arka kapıdan çıkıyor. Bodhul çıktığı anda Kod seninle konuşmaya devam ediyor. "Şehir içinde bulunan gizli bir terör örgütünün mensubu olan birkaç kişinin normal vatandaşların evine rüşvet vererek sığındığı bilgisini aldık. Sen zaten bir polis olduğun için evinde konuyla ilgili bir şey olmayacağını biliyorum ama formalite icabı aramayı sürdürmemiz gerekiyor. Verdiğimiz rahatsızlık için özür dilerim." Senden rütbelerce yüksek olan kızın seninle bu kadar nazik ve saygılı konuşması sana mutluluk veriyor. Kod'un elinin sürgülü çekmeceye gittiğini görünce tüylerin diken diken oluyor ancak onu durdurman mümkün olmuyor ve sürgülü çekmeceyi açıyor. Kod, çekmecende bulunan katlanmış kağıtları ve kitapları görünce sana dönüyor. "Sevgilinle gizli gizli mesajlaşıyorsun demek, seni gidi seniii." Kağıtların içine bakmadan sürgülü çekmeceyi kapatıyor ve yanına geliyor. "Arama bu kadardı, tekrardan verdiğimiz rahatsızlıktan özür diliyorum. İyi sabahlar." Kod, gülüp vedalaşmak adına başını eğdikten sonra odandan çıkıyor. Sen de camdan onları izlemeye başlıyorsun. Kod, kapıdan dışarı çıktığı anda bir not defteri çıkarıp not almaya başlıyor. Uzaklığı sebebiyle ne yazdığını göremiyorsun ancak yazdıklarını madde madde yazdığı görülebiliyor. Kod, Bodhul'un yanına doğru ilerleyip not kağıdını uzatıyor ve not kağıdını inceleyen Bodhul telaşlı bir yüz ifadesiyle hızlıca evinin tersine yürümeye başlıyor. Kod da onun arkasından koşturarak ilerliyor ve ona yetişiyor. Kısa bir süre sonra görüş alanından çıkıyorlar.

Saati kontrol ediyor ve sabahın 6'sı olduğunu görüyorsun. Cıvıldayan kuşların sesini dinlerken camından yansıyan güneş ışığını izliyorsun. Sürgülü çekmecenden katlanmış olan kağıtları çıkarıyor ve çalışma masana koyuyorsun. Çalışma masasının üstünde numaralanmış kağıtları sıralıyor ve tek sıra halinde diziyorsun. Akşam 9'a kurduğun saati 'kurmuş muyum' mantığıyla tekrardan kontrol ediyorsun ve kurmuş olduğunu kendine hatırlatıyorsun. Uykusuzluktan gelen baş ağrısının verdiği rahatsızlık bir yana az önce yaşadığın gerginlik sebebiyle başın da dönüyor. Bir tarafında konforlu ve sıcacık yatağın, bir tarafında ise okunmayı bekleyen kağıtlar var.
Off Topic
Kağıtları uyumadan önce veya sonra okuduğunu belirtebilirsin. Bir sonraki tur kararına uygun olarak yazılacaktır.

Re: [Livei Nyawodz] Gerçeğin Peşinde

#7
"Kraliyet polisi, arama yapacağız. Açar mısınız kapıyı? Evi kontrol edeceğiz de, başkentte tamamen arama yapıyoruz. İzninle." Genç kız, iri kıyım polisin onu itmesi ile birlikte kenara çekilirken söylenmeye başladı. "Abi bizim yeteri kadar evimizi Heisthost'ta da aradınız. Burada da arıyorsunuz. Kaçakçı başı yaptınız bizi. Size yakışıyor mu?" Livei yatağının arandığını fark edince daha da rahatsız oldu. Pedlerini yatağının altında stokluyordu. Polisin eline geçerse bu durumdan gerçekten çok utanç duyacaktı. Kadın polisin ona seslenmesi ile birlikte dikkati dağıldı. "Sorun değil ama bunu yaparken utanmıyor musunuz? Sıkılmıyor musunuz?" Homurdanması bir süre daha devam etti. İsimlerinin Kod ve Bodhul olduğunu öğrendiği bu iki kraliyet polisi epey iyi anlaşıyora benziyorlardı. Livei istemsizce kıkırdadı.

Livei tüm arama boyunca diken üstündeydi ve nefesini tutmuş olacakları bekliyordu. Sabahın 5'inde vatandaşların evlerine girip aramak da nasıl bir işti böyle? Can sıkıntısı ile bir Kod'a, bir Bodhul'a, bir de camdan dışarı bakıp duruyordu. Neyse ki esas aranması gereken çalışma masasına henüz kimse yönelmemişti. Kalbi ağzında atan genç kız bu strese bir on dakika daha maruz kalırsa ölebileceğine dair yemin edebilirdi, kanıtlayabilirdi de. Masanın aranma sırası geldiğinde genç kız seslice yutkundu. Erkek olan polis dışarı çıkmıştı. Masayı kız arıyordu. Çekmeceyi elbette açacaktı. Belgeleri kralın izniyle evinde tuttuğunu söylediği müddetçe Livei'nin başına muhtemelen bir şey gelmedi ancak tekrar krala götürülmesi, rapor vermesi gibi bir dünya zahmetli iş yapması gerekebilirdi. Bu durumda akşam 11'deki randevusunu kaçırabilirdi. Şu an bu tatava ile uğraşmaya gerçekten mecali yoktu. Yavaşça her yeri Bodhul tarafından ellenmiş yatağın üzerine oturdu. Çarşafını değiştirse iyi olacaktı.

Kod çok nazik bir biçimde aramanın sebebini açıklamıştı. "Terör örgütü" kelimesini duyan Livei istemsizce ürperdi. Muhtemelen hangi terör örgütü olduğunu yakından biliyordu. Nazik polis çekmeceyi açıp manzarayı gördükten sonra belki numaradan belki de gerçekten genç kızdan zerre şüphe duymadığı için kağıtları sevgili mektuplaşması zannetmişti. Livei derin bir oh çektikten sonra polise gülümsedi. Keşke o kağıtlar gerçekten sevgilisinden gelen mektuplar olsaydı. Genç polis dışarı çıktıktan sonra Livei onları camdan bir süre takip etti. Kod defterine bir şeyler not aldıktan sonra Bodhul'a göstermişti ve ikili telaş içerisinde farklı bir yöne doğru koşturmaya başlamışlardı. Livei işinin bittiğinden emindi. Kod numara yapmış olabilirdi. Kağıtlar rapor edilecek olabilirdi. Genç kızın herhangi bir yanlış davranışında bu rapor ön plana getirilecek ve terörist ilan edilecek olabilirdi. Artık yapacak bir şey yoktu.

Saat 6 olmuştu. Gün iyice ışımaya başlamıştı. Güneşin ilk ışıkları net bir şekilde penceresinden içeriye vuruyordu. Livei bitap düşmüş bir şekilde çekmecesini açarak kağıtları doğru sıralamasına koydu. Daha fazla aksiyon yaşanmadan hemen hepsini okumak ve akşama kadar uyumak istiyordu. Alarmını kontrol etti. Kuruluydu. Kağıtları okumaya başladı. İlginç bir şeyler öğrenmeyi umuyordu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçeğin Peşinde

#8
Kağıtlarını okumaya karar veriyor ve ikinci kağıdı eline alıyorsun.



ANI DEFTERİ - 2. GÜN

"Sevgili halkıma hitaben bendeniz Jondri Vodhis tarafından yazılmıştır.

Tahminimce sabahın 6'sı gibi odama iki asker geldi. İkisi de görevlerini yapan, emir kulu Dusha yiğitleri idi. Bu iki gence isimlerini sordum, biri Doha, biri Duga imiş. Biraz şakalaştık, mimikleri ve jestleri beni çok şaşırttı. Bilirsiniz ki yüce milletimiz ve Dusha Krallığı arasında barışçıl bir tarihe yer olmamış, iki millet de birbirine uzun süre düşmanlıklar etmiştir. Bu durumun bu iki genci etkilememesi, esir düşmüş eski bir kralın yanına güleryüzle gelmeleri beni mutlu etti. Bu olay bana gelecek nesiller için ve düşmanlığın, savaşın olmadığı bir dünya için umut verdi. Herkes bilmeli ki el sıkışmak el kesmekten üstündür.

Başıma ne geleceğini bilmeyerek her birinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, bu notların size ulaşmasını diliyorum.

Jondri Vodhis I."



İkinci kağıdı masaya bırakıyor ve üçüncü kağıda geçiyorsun.



ANI DEFTERİ - 3. GÜN

"Aydınlık.

Burada üçüncü günümdeyim ve bana karşı iyi bir tavır alındığını gözlemliyorum. Mektuplarımı kıyafetlerimin içinde tuttuğum için hala Dushalılar tarafından bulunmuş durumda değiller. Bana getirilen lüks yiyeceklerin kraliyet ailesinin yedikleriyle eşdeğer olduğu söylendi. Bana karşı gösterilen bu tutumun sebebinin siyasi olabileceğini düşünüyor olsam da Dusha devletinin hakiki emellerini çözebilmiş değilim. Elbet bir gün tekrardan buluşacağız ancak umarım ki her şeyden önce Gedhilfeliler ve Deinzeiler kudretli ve rahat bir yaşam sürerler. Benim varlığım önceliği Gedhilfe Krallığı'dır ve sonsuza dek öyle kalacaktır."



Üçüncü kağıdı masaya bıraktığında dördüncü kağıda yöneliyorsun ve kağıdın katlanmış halinde bile yazılar olduğunu görüyorsun. Kağıdı açıyor ve okumaya başlıyorsun.



ANI DEFTERİ - 4. GÜN

"Ne olduğunu anlamaya başlıyorum sanırım. Günler geçtikçe daha iyi anlaştığım iki genç Dushalı, Doha ve Duga bana her gün sıkılmamam için Dusha gazeteleri getirmeye başladılar. Gazeteleri okurken bu antlaşmanın Dusha basınında ne kadar açık bir şekilde anlatıldığını fark ettim. O kadar açık anlatılıyor ki antlaşmada benden Jondri Vodhis'in Dusha topraklarına sürülmesi de yer alıyor. İşin püf noktası ise bana ne olacağı, benim nasıl etkileneceğim konusunda yatıyor. Anlaşılan o ki halka beni hoş karşılayacaklarını ve kraliyet ile bir tutacaklarını empoze etmeye çalışıyorlar. Bana ne yapılacak, başıma ne gelecek bilmiyorum ama amacım ölene dek, mümkün ise öldükten sonra bile Gedhilfe Krallığı'na hizmet etmek olacaktır. Bunun aksini iddia edenler, beni düşman gibi göstermeye çalışanlar ve hatta beni köle durumuna düşürenler, ülkemizin değerlerini oluşturan büyük bir tarihi silme çabasındadır. Gedhilfe toplumunun bu yanlışlara, yalanlara kanmayacağına inancım tamdır. Bir gün bu notlar Gedhilfe'yi şu anda yönetmekte olan aciz, zavallı insanlara ulaşırsa; cezanızı belki siz değil ama torunlarınız çekecek. O günleri belki ben göremeyeceğim ama yüce Gedhilfe milleti elbette hem tanıklık edecek, hem de büyük rol oynayacak."



Beklemeden dördüncü kağıdı bırakıp beşinci kağıda yöneliyorsun.



ANI DEFTERİ - 5. GÜN

"Bu gece bana bir kadın gönderdiler. Kadını kendisiyle birlikte olmam için gönderdiklerini söylediler. Elbette öncelikle reddettim, ancak kadın benimle içki içmek istediğini söyledi. En azından bunu kabul edebileceğimi söyledim ve onunla bir kadeh şarap içtim. Kadehin yarısına geldiğimde biraz dalgın hissetmeye başladım. Bir hata ederek içmeye devam ettim. En son iyice dalgınlaştığımı ve gözlerimi dinlendirmek için uzandığımı hatırlıyorum. Uyandığımda benimle içki içmiş olan kadın çıplak bir şekilde yanımda yatıyordu."



Altıncı kağıda yöneliyorsun.



ANI DEFTERİ - 6. GÜN

"Beni uyuşturdular ve zorla bilmediğim bir madde verdiler. Her şey daha yavaş ve daha soğuk gibi hissediyorum. Zaman ilerliyor ama daha yavaş ilerliyor gibi geliyor."



Yedinci kağıt.



ANI DEFTERİ - 7. GÜN

"Karanlık, her şey çok karanlık."



Sekizinci.



ANI DEFTERİ - 8. GÜN

"Karanlık. Soğuk."



Dokuz.



ANI DEFTERİ - 9. GÜN

"Heij."



Tüm kağıtları okumayı bitiriyor ve her birini masada eski düzeninde diziyorsun. Yapabileceğin çok fazla yorum var ama uykusuz kaldığın saatler nedeniyle hiçbirini detaylandıracak gücün kalmıyor. Yatağına giriyor ve uykuya dalıyorsun. Uykuya dalmak üzere iken Dyoch'un gizlice eline sıkıştırdığı kağıtta yazanlar kafanda yankılanıyor.

"Seldshuts Sokağı, Yarın, akşam 11:00. Mavi bandana."

Re: [Livei Nyawodz] Gerçeğin Peşinde

#9
Anı defterinin ikinci kağıdını eline aldı genç kız ve okumaya başladı. Öncekine göre çok daha kısa bir paragraf yazılıydı. Odasına sabah erkenden Doha ve Duga isimli iki Dushalı polis memurunun girdiğini anlatıyordu. Kendisine çok samimi ve içten davranmalarından ötürü şaşkın olduğunu dile getirmişti Jondri Vodhis. Düşman bir ülkeden böylesine saygı ve sevgi görmek onu biraz tedirgin etmiş olacaktı ki mektubunun sonuna başına ne geleceğini bilmediğini belirtmişti. Livei derin bir iç çektikten sonra üçüncü kağıdı eline aldı. Mektuplarının henüz Dushalılar tarafından bulunmadığını ve kendisine iyi davranıldığını yazmıştı. Eski kral tüm bunların siyasi olabileceğini tahmin etse de gerçek emellerini hala bilmediğini açıkça dile getirmişti. Livei bu kağıdı da bırakıp dördüncü kağıdı eline aldı. Her bir mektubun öncekine göre daha kısa yazılmış olması dikkatini çekti. Ancak dördüncü mektup nispeten daha uzundu. Epey idealist bir dille yazılmıştı mektup. Eski kralın toplumunun çıkarını bu kadar gözetmesi ve topluma hizmet etmeyi her şeyin önüne koyması genç kızın dikkatini çekmişti. Bu mektupta Dusha'da gazetelerde kendisinden bahsedildiğini anlatmıştı. Geriye çok az mektup kalmıştı ve Livei bu işin sonucunun varacağı noktadan korkmaya başladığını hissediyordu.

Beşinci mektubu eline aldı ve okumaya başladı. Kendisiyle birlikte olması için krala bir kadın gönderilmişti. Reddettiği zaman da kralı içkiyle uyuşturup ona... tecavüz etmişlerdi. Koskoca Gedhilfe kralına tecavüz edilmişti. Livei son cümleleri okuduktan sonra kanının donduğunu hissetti. Diğer mektuba geçmeden önce bir süre durup soluklandı. Bunu neden yapmış olabilirlerdi? Vodhis soyunu devam ettirmek için mi? O zaman şu anda var olan Vodhis üyeleri... Onlar bu tecavüz sonucu devam eden neslin bebekleri miydi? Altıncı mektubu okumaya başladı. Kendisine bir madde verildiği ve uyuşturulduğu yazıyordu. Ne vermişlerdi? Krala ne olmuştu? Diğer kağıtlara göz attı. Her birinde çok karanlık olduğu yazılıydı. Son mektup "Heij" kelimesinden ibaretti. Deinzce miydi? Livei emin olamıyordu. Öfkeyle masasını yumrukladı. Krala ne yapmışlardı? Böylesine iyi niyetli ve halkını düşünen bir kral bu hallere nasıl düşürülmüştü? Genç kız düşündükçe aklını kaybedecek gibi oluyordu. Parlayan öfkesi gözünü döndürmüştü. Yatağına oturup derin derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Aklına takılan yüzlerce soru işareti vardı ancak ne kadar düşünürse düşünsün hiçbirine cevap verebilecek durumda değildi. Çok yorgundu. Uyuması gerekiyordu. Yapılacak işleri vardı. Gözlerini kapamadan önce gözünün önüne Dyoch'u son gördüğü andaki yüz ifadesi gelmişti. "Seldshuts Sokağı, Yarın, akşam 11:00. Mavi bandana."

Livei çalan saatinin sesiyle yerinden sıçradı. Yarı uykulu bir vaziyette eliyle saate vurarak susturduktan sonra doğruldu. Üstünü bile örtmeden öylece yatağın üzerinde uyuyakalmıştı. Saat akşam 9'u gösteriyordu. Derin bir "oh" çekti. Bir an önce hazırlanıp saat 11'de bahsedilen yerde olmalıydı. Yapacak çok işi vardı. Kendini hızla banyoya attı. Saçlarının boyası akmaya başlamıştı ve dipleri gelmişti. Kısa bir duş alıp saçlarının boyasını tazeledi ve rengin oturmasını yaklaşık yarım saat bekledi. Hemen ardından saçlarını bigudilere sardı ve kuruttu. Her zaman düz kullandığı saçlarını kıvırcık bir hale getirdi. Altına kısa kot şortlarından birini geçirdikten sonra üzerine salaş ve bol duruşlu simsiyah bir sweatshirt geçirdi. Sweatshirtin kapüşonunu başına örttü. Kabarmış ve kıvır kıvır olmuş saçları da kenardan taşıp yüzünü gizliyordu. Aynasının karşısına geçti ve göz kapaklarına şampanya rengi ışıltılı bir far sürdükten sonra kirpiklerine iki kat rimel sürdü. Sıcak alt tonlu koyu bordo renkte bir ruju dudaklarına parmağıyla yedirerek sürdü. Normalde makyajını oldukça hafif tutan Livei için büyük bir değişimdi bu. Fuhuşun, kumarın ve her türlü suçun işlendiği bir yere gidiyordu. Saf ve kolay lokma olarak görünmek istemiyordu. En önemlisi de tanınmak istemiyordu. Aynada kendisini birkaç dakika boyunca izledi. Onu gören kimse Livei olduğunu anlamazdı. Son olarak en kadınsı kokan parfümünden birkaç fıs sıktıktan sonra evinden yüzünü gizleyerek dışarı çıktı ve acele adımlarla Seldshuts Sokağı'na doğru ilerlemeye başladı. Oraya gittiğinde mavi bandanalı birisini veya ismi mavi bandana olan bir işletmeyi bulması gerekiyordu. Yolda ilerlerken her şeyin yolunda gitmesi için dua etmeye başladı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz] Gerçeğin Peşinde

#10
Soğuk.


Dışarı çıktığında aklına ilk gelen şey havanın ne kadar anormal bir soğuklukta olduğu oluyor. Kuzeyden esen sert rüzgarın seni hasta etmemesi için Frum ve Ser'e yakarıyor ve yoluna devam ediyorsun. Evinin camından bakarken rastladığın evsiz aileye bu sefer rastlamıyorsun. Onları önceden gördüğün ağacın yanında battaniyenin, battaniyenin üstünde ise kırmızı bir balıkçı şapkasının olduğunu görüyorsun. Tam ağacın yanından geçerken kırmızı şapka esen rüzgarın yönünde uçup gidiyor. Evsiz aile ve bu şapkanın onların olabileceği aklına geliyor ancak sen kılını kıpırdatamadan şapka bir evin çatısına uçuyor ve çatının ardından hızlıca sürüklenmeye devam ediyor. Gideceğin yere geç kalmak istemediğinden ötürü şapkayı boşverip yoluna devam ediyorsun. Bir süre sonra rüzgar tarafından sürüklenen şapkanın sesi eline gelen su damlasıyla başladığını fark ettiğin yağmurun sesiyle bastırılıyor. Yağmur altında kalmanın verdiği gerilim hissi adımlarının hızlanmasına ve yürürken en kısa yoldan ilerlemene sebep oluyor.


Karanlık.


Yağmurun başlamasıyla iyice kararan hava ve sokakta yürüyen insanların kullandığı şemsiyelerin sürekli sokak lambalarının önüne geçmesi seni bir hayli huzursuz ediyor. Karanlıktan az da olsa uzaklaşabilmek için gözlerini araba farlarına çeviriyor ve farların aydınlanmasıyla belli olan sağanak yağışın sıklığını görüyorsun. Bu yağmur asla durmayacak gibi geliyor, bardaktan boşanırcasına yağıyor. Son birkaç gündür aldığın bilgiler sürekli olarak aklını çeliyor ve sana kendini hatırlatmanın bir yolunu buluyor. Çeşitli dükkanlarda ve devlet binalarında asılı olan Gedhilfe bayrağını inceledikçe aklına bayrağın aslen ne anlama geldiği ve bunu bilen nadir insanlardan olduğun gerçeği geliyor. Bu gerçekle yüzleşmek senin için her ne kadar zor olsa da çıkamayacağın kadar derin bir çukura girdiğini ve çukurun dibine ilerlemekten başka çaren olmadığını kendine aşılamaya çalışıyorsun. Evinden çok uzak olmayan Seldshuts Sokağı'na varıyor ve etrafı gözlüyorsun.

Sokağın loş ışıklı dükkanlarının yanında aynı zamanda hiç ışığı olmayan binalar da mevcut. Bu karanlık binaların birinin kapısının önünden geçerken gözün içeriye çarpıyor ve iki kişinin dumanlı bir ortamda seviştiğini görüyorsun. Binanın hemen yanında bulunan ara sokakta ise iki kişinin ot içtiğini görüyorsun. Aralarından kel, kısa boylu ve kilolu olan adam ara sokağın içinden sana doğru yürüyor ve sokağın hemen çıkışında duraklayıp "Gel de o kızıl dudaklarını öpeyim güzelim." diye sana doğru bağırıyor. Hızlı adımlarla ilerlerken adamın kahkahasını ve gittikçe uzaklaşan ayak seslerini duyabiliyorsun. İlerlerken sağ tarafa baktığında farklı bir ara sokak görüyorsun ve o ara sokağın içinde de bir adamın üç farklı adam tarafından dayak yediğini görüyorsun. Oradan hızlıca uzaklaşırken adamlardan birinin "Nefes almıyor, çöpe atın gitsin orospu çocuğunu." dediğini duyabiliyorsun. Bu sokağın sürekli olarak polis teşkilatı tarafından gözetlendiğinin söylendiğini düşünüyor ve bu görevin yerine getirilmediğini bizzat kendi gözlerinle görüyorsun. Önünden geçtiğin dükkanların birinin diğer dükkanlara göre fazla parlak olduğunu fark ediyorsun. Bu dükkanın içine doğru göz atıyorsun ve tam olarak görmek istediğin şey gözüne çarpıyor. Mavi bandanalı bir gencin bir masada üç farklı kişiyle poker oynadığını görüyorsun. Gencin gözü bir süre sonra sana kayıyor ve ayağa kalkıp dükkanın kapısına geliyor. Kapıyı açıp seni baştan aşağı süzüyor ve sessizliğini bozuyor.


"Livei Nyawodz mu? Eğer öyleyse içeri gel, değilse kapalıyız."

Image
Locked

Return to “Seldshuts Sokağı”

cron