Güz geliyordu. Havanın soğukluğundan kışın kapıda olduğu yavaştan kendini belli etmeye başlamıştı. Şimdiden bu kadar soğuduğuna göre çetrefilli bir kış mevsimi onları bekliyordu. Yine yakacak masrafı ödemekten ciğerini bırakmak zorunda kalacaktı Livei. Evsiz aile ortadan kaybolmuştu. Muhtemelen felç edici soğuk yüzünden kapalı bir yer arayışına girmişlerdi. Onlardan geriye bir tek kırmızı bir şapka kalmıştı. Livei şapkaya uzanıp almak istedi ancak rüzgarın etkisi ile uçup giden şapka bir evin damına takıldı. Şapkanın peşinden koşmanın beyhude olduğuna kanaat getiren genç kız yoluna devam etmeye başladığı esnada bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlamıştı. Dün de kısa süreliğine yağdığını bildiği için bu yağmurun da kısa süreceğini tahmin ediyordu genç kız. Kapüşonunu iyice çekerek rüzgardan açılmasını engelledi ve bu şekilde hızlı adımlarla koşmaya başladı. Yağmurun altında yalnızca otuz saniye kalmak bile donuna kadar ıslanmasına sebep olmuştu. En kestirme yollara saparak Seldshuts Sokağı yönünde ilerlemeye başladı. Neyse ki bu sokak evine fazla uzak değildi.
Yağmurun sesinin etraftaki diğer bütün sesleri bastırıyor olması genç kızın kalbine huzursuzluk veriyordu. Tek tük geçen arabaların farlarının verdiği aydınlık ve dükkanların camlarından sızan ışıklar dışında yağmur sesi ve karanlıktan başka hiçbir şey göremiyor, duyamıyordu. Hızlı yürümekten soluk soluğa kalmıştı. Ciğerlerine çektiği hava o kadar soğuktu ki boğazının üşümeye başladığını hissediyordu. Kesin hasta olacaktı. Devlet binalarının önünden geçtikçe dalgalanan Gedhilfe bayrağını görmek huzursuzluğunu hepten arttırıyordu. Üşüyordu, yapayalnızdı ve bir bilinmeze doğru gidiyordu ancak bunları yeterince düşünemeyecek kadar meşguldü zihni. Vodhis ailesini ve Deinzei halkını düşünüyordu. Bayrağın gerçek anlamını düşünüyordu. Normal hayatına devam edemeyeceği kadar ağır bir yük ve sorumluluk yüklenmişti genç omuzlarına. Korkuyor muydu? Emin değildi. Net olarak ne hissettiğini ifade edemezdi. Huzursuzluk, endişe ve kaygılar; öfkeye, mutsuzluğa ve haksızlığa uğramışlığın verdiği hüsrana karışıyordu. Belki de korkuyordu. Belki de korkmaya başlayacaktı. Belki de çoktan korkmalıydı. Hiç tanımadığı iki insana ve bir kitaba güvenerek çıktığı bu yolda korku onun en büyük yardımcısı olabilirdi.
Seldshuts Sokağı'na ilk gelişiydi Livei'nin. Burası hakkında hoş olmayan pek çok dedikodu duymuştu ancak hiç gözleri ile görmemişti. Bildiği kadarıyla burayı yedi yirmi dört gözetleyen ve devriye gezen polis memurları mevcuttu. Bundan dolayı ekstra dikkatli davranmaya çalışıyordu genç kız ancak tek bir polis memuru dahi gözüne çarpmamıştı. Duman altı olmuş bir mekanda sevişen bir çift görmüştü. Ateşin yanaklarına basması ile birlikte hemen gözlerini başka yere çevirmişti. Ara sokaklarda uyuşturucu madde alanlar mevcuttu. Hatta kel, göbekli ve kısa boylu bir adamın tacizine dahi maruz kalmıştı ve koşar adımlarla kaçmıştı. Belli ki kadınları korkutmak onlar için bir çeşit eğlence yöntemiydi. Livei istese polis memuru rütbesiyle hepsinin yüreğini hoplatabilirdi ancak buna gerek yoktu. Ara sokakta üç kişinin bir adamı öldürene kadar dövdüklerini ve cesedini çöpe attıklarına şahit oldu. Sokakta sadece on ya da yirmi dakikadır geziyordu ve şimdiden otuz kadar farklı suça tanık olmuştu. Burada polis memurlarının olmadığı aşikardı. Demek ki yüce Gedhilfe hükümeti burası ile ilgilenmiyordu ve buradaki insanları gözden çıkarmıştı. Tıpkı Deinzei halkını gözden çıkarttıkları gibi...
Mavi bandana... Mavi bandana... Mavi bandana ne anlam ifade ediyordu acaba? Livei tek tek her dükkana göz atıyor ve mavi bandanayı çağrıştıran bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Oldukça parlak ışıkları olan bir dükkanın önüne geldi. Kumarhaneye benziyordu. İçeride poker oynayan figürleri seçebiliyordu. İşte oradaydı! Mavi bandana takmış turuncu saçları olan genç bir adamdı. Muhtemelen aradığı kişi oydu. Bir başkası ile karıştırmaktan korktuğu için temkinli davranacaktı. Nitekim buna gerek kalmamıştı. Adam direkt karşısına çıkıp Livei Nyawodz olup olmadığını sormuştu. "Adımı nereden bi-" Refleks olarak ağzından çıkan cümlesini tamamlayamadı. Tüm bunlar ne zaman hangi arada yaşanmıştı bilmiyordu ama muhtemelen Dyoch kim olduğunu genç adama söylemişti. Elini cebine attı ve Dyoch'un ona vermiş olduğu notu adama gösterdi. "Evet benim." Sonra da adamın söylediği gibi çekingen adımlarla içeri girdi.
Yağmurun sesinin etraftaki diğer bütün sesleri bastırıyor olması genç kızın kalbine huzursuzluk veriyordu. Tek tük geçen arabaların farlarının verdiği aydınlık ve dükkanların camlarından sızan ışıklar dışında yağmur sesi ve karanlıktan başka hiçbir şey göremiyor, duyamıyordu. Hızlı yürümekten soluk soluğa kalmıştı. Ciğerlerine çektiği hava o kadar soğuktu ki boğazının üşümeye başladığını hissediyordu. Kesin hasta olacaktı. Devlet binalarının önünden geçtikçe dalgalanan Gedhilfe bayrağını görmek huzursuzluğunu hepten arttırıyordu. Üşüyordu, yapayalnızdı ve bir bilinmeze doğru gidiyordu ancak bunları yeterince düşünemeyecek kadar meşguldü zihni. Vodhis ailesini ve Deinzei halkını düşünüyordu. Bayrağın gerçek anlamını düşünüyordu. Normal hayatına devam edemeyeceği kadar ağır bir yük ve sorumluluk yüklenmişti genç omuzlarına. Korkuyor muydu? Emin değildi. Net olarak ne hissettiğini ifade edemezdi. Huzursuzluk, endişe ve kaygılar; öfkeye, mutsuzluğa ve haksızlığa uğramışlığın verdiği hüsrana karışıyordu. Belki de korkuyordu. Belki de korkmaya başlayacaktı. Belki de çoktan korkmalıydı. Hiç tanımadığı iki insana ve bir kitaba güvenerek çıktığı bu yolda korku onun en büyük yardımcısı olabilirdi.
Seldshuts Sokağı'na ilk gelişiydi Livei'nin. Burası hakkında hoş olmayan pek çok dedikodu duymuştu ancak hiç gözleri ile görmemişti. Bildiği kadarıyla burayı yedi yirmi dört gözetleyen ve devriye gezen polis memurları mevcuttu. Bundan dolayı ekstra dikkatli davranmaya çalışıyordu genç kız ancak tek bir polis memuru dahi gözüne çarpmamıştı. Duman altı olmuş bir mekanda sevişen bir çift görmüştü. Ateşin yanaklarına basması ile birlikte hemen gözlerini başka yere çevirmişti. Ara sokaklarda uyuşturucu madde alanlar mevcuttu. Hatta kel, göbekli ve kısa boylu bir adamın tacizine dahi maruz kalmıştı ve koşar adımlarla kaçmıştı. Belli ki kadınları korkutmak onlar için bir çeşit eğlence yöntemiydi. Livei istese polis memuru rütbesiyle hepsinin yüreğini hoplatabilirdi ancak buna gerek yoktu. Ara sokakta üç kişinin bir adamı öldürene kadar dövdüklerini ve cesedini çöpe attıklarına şahit oldu. Sokakta sadece on ya da yirmi dakikadır geziyordu ve şimdiden otuz kadar farklı suça tanık olmuştu. Burada polis memurlarının olmadığı aşikardı. Demek ki yüce Gedhilfe hükümeti burası ile ilgilenmiyordu ve buradaki insanları gözden çıkarmıştı. Tıpkı Deinzei halkını gözden çıkarttıkları gibi...
Mavi bandana... Mavi bandana... Mavi bandana ne anlam ifade ediyordu acaba? Livei tek tek her dükkana göz atıyor ve mavi bandanayı çağrıştıran bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Oldukça parlak ışıkları olan bir dükkanın önüne geldi. Kumarhaneye benziyordu. İçeride poker oynayan figürleri seçebiliyordu. İşte oradaydı! Mavi bandana takmış turuncu saçları olan genç bir adamdı. Muhtemelen aradığı kişi oydu. Bir başkası ile karıştırmaktan korktuğu için temkinli davranacaktı. Nitekim buna gerek kalmamıştı. Adam direkt karşısına çıkıp Livei Nyawodz olup olmadığını sormuştu. "Adımı nereden bi-" Refleks olarak ağzından çıkan cümlesini tamamlayamadı. Tüm bunlar ne zaman hangi arada yaşanmıştı bilmiyordu ama muhtemelen Dyoch kim olduğunu genç adama söylemişti. Elini cebine attı ve Dyoch'un ona vermiş olduğu notu adama gösterdi. "Evet benim." Sonra da adamın söylediği gibi çekingen adımlarla içeri girdi.